Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/176 E. 2021/383 K. 09.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/62 Esas
KARAR NO : 2021/425

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/03/2018
KARAR TARİHİ : 23/12/2021

Mahkememiz işbu esasına kayıtlı dosyanın Gaziantap 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/159 Esas (Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla) sayılı dosyası ile görülmekte iken 2018/482 nolu kararı ile yetkisizlik kararı verilerek işbu Mahkememiz esasına kaydedilen Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davacının TPE’den aldığı … tarih ve … -Hizmet “Marka Tescil Belgesi” ile “…” … nolu emtia kısmı adı altında uzun yıllardır; Yiyecek ve İçecek sağlanması hizmetleri, Geçici konaklama hizmetleri, Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri ve diğer konularda olmak üzere hizmet vermekte olduğunu, davacı adına tescilli “…” markası ile Türkiye’nin bir çok yerinde Franchise sözleşmeleri ile işyeri zinciri oluşturmuş olduğunu, davacının aldığı marka tescil belgesi ulusal ve uluslararası alanda geçerliliği olan bir belge olduğunu, davacının bu tescil belgesi ile “…” hizmetlerinin ticaretini yapmakta olduğunu, Türkiye’nin birçok ilinde bu marka ile hizmet ve ticaret davacının markası diğer mal ve hizmetlerden ayıran işaret, karakteristik özellik ve ayırt edici yönler bulunmakta olduğunu, davacının “…” tescilli markası ve görselleri ile davalılar tarafından “…” ve benzeri markaları ile ambalaj kompozisyonu ile iltibas ve tecavüz yaratmakta olduğunu, dolayısıyla haksız rekabete sebep olduğunu, davacının hizmet alanları ile davalıların hizmet alanlarının aynı olması nedeniyle davalıların “…” arasında haksız rekabet oluşturacak tam benzerlikler yaparak davacı şirketin tescilli bulunan markalarına ve 6769 sayılı S.M.K ile diğer yasa hükümlerine aykırı hareket etmiş olduğunu, davalıların … tescil nolu “…” Marka Tescil belgesine dayanarak davacının yaptığı işin aynısını yaparak davacı markasına haksız rekabet ve tecavüzde bulunduğunu, davalılar hiçbir teknik zorunluluk olmamasına rağmen davacının “…” tescilli şekil markalarına, hizmet ve ürün ambalajlarına iltibas yaratmakta olduğunu, bu iltibas hizmet ve ürünlerde ayırt edicilik kazandıran marka tescil belgesinde yer alan unsurların görüntüsündeki benzerlik nedeniyle tüketicinin yanılmasına ve satın almak istediği markayı taşıyan mal kanısıyla bir başka mal satın almasına sebep olduğunu, işletmeler arasında idari-ekonomik anlamda bir bağlılığın bulunduğunu zannetmesine sebep olduğunu, müvekkilin büyük emek, para ve zaman harcayarak elde ettiği ticari itibar ve güvene zarar vereceğini, davacı şirketin tescilli markalarına yapılan tecavüzden dolayı davacı maddi ve manevi zarara uğradığı gibi, davacı şirketin ticari itibarı da zedelenmekte olduğunu, davalının tacir olması nedeniyle basiretli işlemler yapmak yükümlülüğü olduğunu, müvekkilinin “…” markası ile davalılar tarafından birçok ürün ve hizmet alanında kullanılan “…” ve benzeri” markaları ayırt edilmeyecek kadar benzer ve aynısı olduğunu, davalıların davacının tanınmış ve bu piyasada kabul görmüş tanınmışlığından yararlanarak ticari çıkar sağladığını, davacının sarf ettiği emek zaman ve paranın semerelerinden bedelsiz ve haksız bir şekilde faydalanmak, dolayısıyla davacının malvarlığında haksız küçülmeye sebep olması anlamına geldiğini, davalının bu ürünleri piyasaya sürdüğünden beri davacı şirketin iç ve diş piyasadaki ticari itibarı sarsıldığı gibi ürünlerin satışında da bir azalma görüldüğünü, davalıların davacı şirketin tescilli markasının iltibas yaratacak şekilde benzerine kullanarak davacı yıllardır kaliteden ödün vermeden yaptığı ticari itibarına ve davacı şirketin markasına güvenin tüketicilere büyük zararlar vermesine neden olduğunu, davalılar tarafından yapılan müvekkilin tescilli markasından sonra tescil edilen Marka Tescil Belgesinin müvekkilin tescilli Marka Tescil Belgesinin aynı ürün ve hizmet sınıfında kullanılması nedeniyle öncelikle, mevcut durumun korunması ve davanın etkinliğini temin etmek amacı ile … tescil nolu “…” Marka Tescil Belgesinin İle davalı yan adına tescilli bulunan “… + şekil” ibareli markanın TPE nezdinde tutulan sicil kaydına İş bu dava sonuçlanıncaya kadar 3. kişilere devri önleyecek şekilde teminatsız olarak ihtiyatı tedbir konulmasını, davacının TPE nezdinde tescilli; … tarih ve …Hizmet “…” “Marka Tescil Belgesi” ile “Davalılar adına TPE nezdinde tescil ve kayıtlı bulunan … tescil nolu “…” Marka Tescil Belgesinin aynı ürün ve hizmet sınıflarında kullanılması nedeniyle iptaline ve sicilden silinmesini, davacı adına tescilli bulunan 01/03/2014 tarih ve … Hizmet “…” “Marka Tescil Belgesi” ile davalılar adına tescil ve kayıtlı bulunan…tescil nolu “…” Marka Tescil Belgesinin aynı ve benzer olması nedeniyle haksız rekabet ve markaya tecavüz teşkil etmesi nedeniyle davalılar tarafından “…” adı altında yapılan tecavüzünün ref’i ve men’i davalıların hizmet ve vs. üretim ve satışını yaptığı ürünlerdeki şekil markalarına ait taklit ürünlerin bulunduğu bütün yerlerden toplatılmasına, işyeri levhalarının sökülmesine, bu ürünlere ait etiketler ve iltibas yaratacak şekilde logosu bulunan ürünler ile bu ürünlere ait malzemelerin toplatılması ve el konulması, bu ürünlerin üretimde kullanılan üretim araçlarına el konulması ve imhasını, davalının yapmakta olduğu haksız rekabetin tespiti ile davacı şirketin marka tescil belgelerine vaki tecavüzlerin ref ve men’ine, Davalı tarafından haksız marka tescil belgesine dayalı olarak imal ve satışı yapılan, imalatta kullanılan tüm emtia, malzeme, makinelerin imal ve satış faaliyetlerinin menfine ve bunların bulundukları toptan ve perakende yerlerinden toplanarak imhasını, davalılar tarafından “…” adı altında davacı şirketin görsellerini kullanarak imal ve satışa arz olunmuş olunan, davalıya ait olsun veya olmasın tüm imalathane, fabrika, depo, mağaza, market, gümrük sahalarında, serbest bölge içinde limanlarda, nakil vasıtalarında ve benzeri yerler ile ticari amaçla bulundukları her türlü yerden toplanmasına ve imha edilmesini, mahkeme tarafından verilecek kararın kesinleşmesinden sonra, kararın başlangıç ve gerekçe bölümlerinin mahkeme tarafından tayin edilecek bir özeti ile hüküm fıkrasının tamamının da masrafı davalılardan alınmak koşuluyla tirajı yüksek iki gazetenin bütün Türkiye baskılarıyla ve Gaziantep ve İstanbul’da yayınlanan günlük bir gazete de ayrı ayrı ve birer defa ilanını, davalının internet ortamında reklam diğer isimler adı altında açtığı Web Sitelerinin de marka haklarına tecavüz olması nedeniyle kapatılmasını, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan alınmasını talep etmiştir.
Davalılar … ve … vekili tarafından Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; … ın …’un … semtinin …’e yakın kısmında yer alan bir sokak ismi olduğunu, 1980 öncesi dönemde film şirketlerinin çoğunluğunun yazıhaneleri bu sokakta bulunduğu için Türk sineması kısaca “…” diye anılmaya başladığını, davalı şirketin de …’daki işletmesini 1980 ve öncesi yılların … ile dizayn etmiş bunun için sanatçılarla tasarım sözleşmesi imzalayarak bu konsepte uygun tasarımları kullanmaya başladığını, dolayısıyla kimsenin tekelinde olmayan bu nostaljik konseptten esinlenerek “…” markasını tescil ettirmiş olduğunu ve de açmış olduğu işletmelerde bu markanın çatısı altında …’un bu tarihi sokağı sokağın bulunduğu Beyoğlu semtini İstanbul’un tarihi figürlerini bir bütün halinde işletmesinde uyguladığını, davacı yanın açtığı bu davada hükümsüzlük sebeplerinin hiçbirinin mevcut olmadığını, davacı tarafın markasının tıpkı müvekkilinin markası gibi “ticari marka”/bireysel marka niteliğinde olduğunu, yani iddia edildiği gibi müşterilerde bir “garanti” sembolü haline gelmiş garanti markası olmadığını, bunun yanında “tanınmış bir marka” vasfında da olmadığını, müvekkillerinin tescil başvurusunu davacının markasını tescil ettiği tarihten yalnızca 4 ay gibi kısa bir süre sonra yaptığını, diğer yandan davacının ne yönden ticari kayba uğradığı ticarin kaybın açıkça gerekçeleri belirtip delillendirilmesi gerektiğini, aksi davacının sadece satışlarım azaldı sebebi bu markadır demesi mesnetsiz afaki iddialar olup hukuki dayanağı bulunmadığını, … nın bulunduğu … Semtinin sembolleri olan … ve … figürü ve de … sanatçılarının figürü bulunduğunu, doğal olarak kullanılan renkler de “…” ve “…” olduğunu, davacının şekil markası ile hiçbir benzerlik mevcut olmadığını, hepsi aynı hizmet alanında faaliyet göstermekte ve hepsi ayrı ayrı tescilli markalar olduğunu, diğer yandan davacının markasının tam anlamıyla belirleyici tanıtıcı özelliklere de sahip olmadığını, bu nedenle de karıştırılma ihtimal ve imkanı bulunmadığını, açıklanan nedenlerle yetkisiz mahkemede açılan iş bu davanın öncelikle mahkemenin yetkisizliği sebebiyle reddini, yetki itirazının reddi halinde hukuki mesnetten yoksun açılan davanın esastan reddedilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili tarafından Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan cevaba cevap dilekçesinde özetle; Davalılar vekilinin davaya ilk itirazlarına ilişkin dava dilekçelerinde yazılı bütün hususlara itiraz ettiklerini ve kabul etmediklerini, 6769 sayılı Sinai Mülkiyet Kanununa göre yetkili ve görevli mahkemeler davacının iş ve işlemlerini yaptığı ikametgah adresi olduğunu, müvekkilinin ikametgahının (…) Gaziantep olması nedeniyle de yetkili mahkemeler Gaziantep Mahkemeleri olduğunu, davalıların yetkiye ilişkin itirazlarının Reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davalılar tarafından yapılan müvekkilinin tescilli markasından sonra tescil edilen Marka Tescil Belgesinin aynı ürün ve hizmet sınıfında kullanılması nedeniyle davalıların davaya ilişkin ilk itirazlarının reddini, müvekkilinin TPE nezdinde tescilli; 01/03/2014 tarih ve … Hizmet “…” “Marka Tescil Belgesi” ile “ Davalılar adına TPE nezdinde tescil ve kayıtlı bulunan … tescil nolu “…” Marka Tescil Belgesinin aynı ürün ve hizmet sınıflarında kullanılması nedeniyle hükümsüzlüğü ve sicilden terkinini talep etmiştir.
Davalılar … ve … vekili tarafından Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan ikinci cevap dilekçesinde özetle; yetki hususundaki itirazlarını yinelediklerini, yasa hükmünün gayet açık olup davalı olarak taraflarının da tescilli marka sahibi olması sebebiyle açılacak olan markanın hükümsüzlüğü davalarında yetkili mahkemenin 6769 sayılı SMK MD. 156/5 ‘e göre belirlenmesi gerektiğini, burada müvekkilinin de tescilli marka sahibi olduğu, dolayısıyla HMK daki genel yetki kuralının SMK daki görünümü olan “Üçüncü kişiler tarafından “MARKA SAHİBİ” aleyhine açılacak davalarda yetkili mahkeme davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesi olduğunu, her iki tarafın da tescilli marka sahibi olduğu durumlarda davanın nerede açılacağı ile ilgili özel yetki kuralı bulunmadığından bu madde hükümüne göre yetkili mahkeme belirlenmesi gerektiğini, detayı ilk itirazlarında sundukları cevap dilekçelerinde açıkladıkları üzere yetkili mahkeme İstanbul (Çağlayan) Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğunu, bu nedenle Mahkeme tarafından yetkisizlik sebebiyle red kararı verilmesi gerektiğini, davacı yana ait hiçbir ürünün müvekkiline ait iş yerlerinde kullanılmadığını, kullanlıan tüm konsept eşyalar/emtialar sanatçılarla yapılan tasarım sözleşmeleri ile temin edildiğini, kullanlılan ve satışı yapılan tüm ürünlerin malzemeler “…” markalı ürünler olduğunu, bu ürünlerin hiçbirinde davacıya ait marka ve görsellerin kullanılmadığını, aksini ispat etme zaruretinin davacıya ait olduğunu açıklanan nedenlerle yetkisiz mahkemede açılan iş bu davanın öncelikle usulden reddine karar verilmesini, Mahkeme aksi takdirde ise hukuki mesnetten yoksun açılan davanın esastan reddedilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesince (Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi) 2018/159 Esas ve 2018/482 nolu kararı ile yetkisizlik kararı verilerek dava dosyası mahkememize gönderilmiş, mahkememiz 2019/62 Esasına tevzi edilerek iş bu esas numarasını almıştır.
Dosya incelenmiş deliller toplanmıştır.
TPMK kayıtları celp olunmuş, incelendiğinde; … başvuru tarihli ” …” ibareli markanın …sınıfta 01/03/2016 tarihinden itibaren …no ile davacı adına tescilli olduğu, hükümsüzlüğe konu 03/07/2016 başvuru tarihli “…” ibareli markanın …, …, …, …, … ve …sınıflarda 06/02/2017 tarihinden itibaren … no ile önce … Yiyecek ve İçecek Hizmetleri Limited Şirketi adına tescil olunduğu, 06/10/2017 tarihinde kısmen, 17/09/2018 tarihinde ise tam devir ile davalılar adına tescilli olduğu yargılama devam ederken 27/07/2018 tarihli … noterliğince düzenlenen marka devir sözleşmesine istinaden tekrardan bahse konu şirkete devrinin gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Davaya konu markanın yargılama sırasında devrolunduğu davacı vekilinin HMK 125 kapsamında devralan şirketin davalı olarak eklenmesini talep ettiği anlaşılmakla bu talep usule uygun bulunmakla HÜKÜMSÜZLÜK DAVASI YÖNÜNDEN … Yiyecek ve İçecek Hizmetleri Limited Şirketi davalı olarak dosyaya eklenerek yargılamaya devam olunmuş, bu davalı tarafından yargılamaya katılım olmamıştır.
Yine davalıların “…” ibareli marka için 09/11/2017 tarihli başvurusunun 28/05/2018 tarihinde YİDK kararı ile reddolunduğu sunulan tescil belgelerinden anlaşılmaktadır.
Davacıya ait 01/03/2014 tarih ve … Hizmet “…” “Marka Tescil Belgesi” TPMK kayıtları dosya içerisine alınmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi yönünden dosya alanında uzman bilirkişilerden oluşan heyete tevdi olunmuş bilirkişi heyetince hazırlanan 09/05/2020 tarihli raporda özetle; davacının …tescil numaralı markasının şekil ve kelime unsurlarının bir kompozisyon ile birleşiminden oluştuğu, … ile …kelimelerinin arasına yuvarlak çelenk benzeri bir şeklin içinde beyaz zemin üzeri, üstünde dumanı tüten kahve fincanı tasviri ile çelengin üstünde Yeşilçam ve altında … yazısı ile çelengin yanlarında yıldız şekillerinin olduğunun görüldüğü, davacının söz konusu markasının Türk Patent nezdinde renksiz olarak tescil ettirdiği ancak iş yeri tabelasında yeşil, … ve … renklerinde kullandığı tespit edildiği, davalıların da yine davacı gibi iş yeri tabelasında …, … ve … renkleri kullandığının tespit edildiğini, davalıların tescilli markasından ayrı olarak söz konusu kullanımının markasal nitelikte olduğu anlaşıldığını, davalıların söz konusu markasal kullanımı davacının tescilli markası ile karıştırmaya imkân verecek ölçüde benzerlik taşıdığı kaldı ki, Türk Patentin … başvuru numaralı … ŞEKİL marka başvurusunu reddettiği dikkate alındığında, davalıların davacının tescilli markasına çok benzer kullanımının, yasanın SMK m. 7/1-b uyarınca kendine vermediği tescil hakkının bir şekilde kullanımı halini alacağı ve haksız kullanım tezahür edeceği, davalılara ait … tescil numaralı … markasının Türk Patentte tescil edildiği haliyle kullanılmadığı, markanın farklı şekilde ve davacının tescilli markasına benzer şekilde kullanılmasının davacının tescilli markasına tecavüz ve haksız rekabet halini oluşturacağı, SMK. m. 6/9 uyarınca kötüniyet nedeniyle hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğu, davacıya ait olduğu belirtilen bahsi geçen ‘…” internet web sitesinin güncel olarak kullanımda ve aktif olduğu, alan adının whois (sahip) bilgileri kontrol edildiğinde bu alan adının 08.12.2014 tarihinin kayıt olunduğu, davacının markasının davalıların hükümsüzlük konusu markasının tescil tarihinde tanınmış marka olmadığı, davalılara ait … tescil numaralı … ibareli markanın SMK m. 6/1 uyarınca hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı, SMK m. 6/9 yönünden kötü niyetin varlığı nedeniyle hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığına ilişkin takdirin mahkemeye ait olduğu, davalıların … ŞEKİL ibareli markasal kullanımının davacıya ait … tescil numaralı … ŞEKİL markasına tecavüz teşkil ettiği, davalıların … ŞEKİL ibareli markasal kullanımının davacıya ait … tescil numaralı … ŞEKİL markası yönünden haksız rekabet teşkil ettiği görüş ve kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Davacı vekili tarafından bilirkişi raporuna karşı 24/09/2020 tarihli beyan dilekçesinde özetle; sunulan rapora göre davalılara ait … + ŞEKİL isimli markanın, davacıya ait … ŞEKİL, HAKSIZ REKABET oluşturduğu aşikar ve İLTİBASın gerçekleştiği ortada olduğu, davalılara ait … ŞEKİL isimli markanın davacıya ait … + ŞEKİL isimli markasına TECAVÜZ tescil ettiğinin kanıtlandığını, lakin bilirkişilerin davacı müvekkilin markasının TANINMIŞ MARKA olmadığına ilişkin görüşünün haksız ve mesnetsiz olduğunu, Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı uzmanlar komitesince benimsenen … nolu tavsiye kararına göre bir markanın tanınmış olup olmadığının tespitine müvekkili şirketi kapsadığını, bu kapsamda tanınmış marka olarak tanınması gerektiğini, açıklanan nedenlerle işbu bu dava dosyası kapsamında düzenlenen bilirkişi raporunda arz olunan hususlar hakkında belirttikleri beyanlarının kabulünü, bu bağlamda aleyhlerinde olanların reddini, lehine olanların kabulü ile müvekkilinin Markasının tanınmışlığının yeniden değerlendirilmesi için bilirkişilerden ek rapor alınmasını, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar … ve … vekili tarafından 30/10/2020 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde özetle; sektör bilirkişisi…’nu tespitini yapmış olduğu üzere davacı tarafın iddia ettiği gibi müvekkilin markasında geçen “…” ibaresinin haksız rekabete konu olamayacağı ve salt davacı tarafın kullanımına hasredilemeyeceğinin ortada olduğu, dolayısıyla davacı tarafın bu husustaki iddiasının yersiz olduğu ve bu iddiaların reddini talep ettiklerini, müvekkilinin şirketin markasını salt bu haliyle tescilsiz olarak kullanması davacı şirketin marka hakkına yönelik bir zarar, iltibas ve haksız rekabet oluşturması mümkün olmadığı, tek başına bu hususun “… + şekil” markasına tecavüz teşkil etmesi mümkün olmadığını, salt tescilsiz bir halde “Kelime + Şekil” markasının kullanılmasının haksız rekabete dayanak teşkil ettiği hususu hakkaniyete uygun düşmeyeceğini, haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz değerlendirilirken tüm hususların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, müvekkilinin markanın kullanmış olduğu tescilsiz “kelime + şekil” markası ile davacı tarafın “kelime + şekil” markası arasında bariz farklılıklar mevcut olduğu genel misafir ve ortalama halk kitlesi açısından karıştırılması mümkün olmadığını, mevcut olan benzerliklerin ise sayın mahkemenin takdir edeceği üzere iki markanın da temel olarak aynı hizmet kolunda iş yapmalarından kaynaklandığını, tek başına da bu husus marka hakkına tecavüz ve haksız rekabeti teşkil etmeyeceğini, açıklanan nedenlerle öncelikle rapor bu haliyle savunmalarını desteklediğini ve davanın reddi gerektiğini, sayın Mahkeme aksi kanaatte ise raporda ki bu yönüyle açıklama ve sonuç kısmında ki muğlak kalan kısmın aydınlatılması için ek rapor alınması ya da, davacı ve davalı işletmelerinde keşif yapılması hususunu talep etmişlerdir.
Dava marka hükümsüzlük, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti durdurulması önlenmesi ortadan kaldırılmasına ilişkindir.
Davacı markasının tanınmış marka olduğu iddiasında bulunmuş olup öncelikle bu hususun ele alınması gerekmektedir.
Davacının Tanınmış Marka İddiası;
6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire 13/03/1998 tarih ve 5647/1704 s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde; … başvuru tarihli ” …” ibareli markanın … sınıfta 01/03/2016 tarihinden itibaren davacı adına tescilli olduğu izahı yapılan tanınmışlık kriterleri, sunulan deliller rapordaki tespitler dikkate alındığında davaya konu ve davacının ilk tescil sahibi olduğu markanın ülkemizdeki kullanım durumu gözetildiğinde tanınmış marka olarak kabulünün mümkün olmadığı, davalının marka tescil başvuru tarihi itibarı ile davacı markasının tescilinin üzerinden 4 aylık süre geçtiği dikkate alındığında bu 4 aylık süreçte tanınmışlığı sağlayamayacağının izahı yapılan kriterler gözetildiğinde izaha muhtaç olmadığı sonucuna ulaşılmış, davacının bu yöndeki iddialarına itibar olunmamıştır.
Hükümsüzlük iddiası yönünden;
Dava tarihi itibariyle yürürlükte dan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. 5. Madde “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri ” ne ilişkindir. Madde 5/1-ç de ” Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.” mutlak red nedeni olarak düzenlenmiştir. 6. Madde ise “Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” ne ilişkin olup, madde 6/1 “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” yine 6/5 ‘e göre ” Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. ” yine 6/9’a göre “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. hükmüne amirdir.
Karıştırılma ihtimali yönünden;
SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir. Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Mal ve hizmetlerin aynı ya da benzer olup olmadığı yönünden; karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi ile markaların benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. (Sevilay Uzunallı, Markanın Korunmasının Kapsamı ve Tazminat Talebi, Ankara 2012, s.83 vd.). Mal ve hizmetlerin aynılığı veya benzerliği değerlendirilirken yalnızca tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış mal ve hizmetler dikkate alınmalıdır; listede yer almayan, ancak fiilen kullanıldığı veya kullanılma niyeti olduğu belirtilen mal ve hizmetler değerlendirmede dikkate alınmayacaktır (Uzunallı, s.90).
Mal ve hizmetlerin aynılığı ile kast edilen durum açıktır. Mal ve hizmetlerin aynılığı, ilke olarak mal ve hizmetlerin aynı şekilde yazılmış, ifade edilmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, aynı mal ve hizmetin birden fazla isme sahip olması veya piyasada anıldığı isimle teknik, bilimsel, literatüre geçmiş isminin farklı olması veya yabancı dildeki isminin Türkçeye de geçmiş olması durumlarında da mal ve hizmetler farklı şekilde ifade edilmiş olsalar da aynı olarak kabul edilecektir.
Nice sınıflandırması ve Türk Patent tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin ‘benzer’ olarak değerlendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir (Yasaman Hamdi, Marka Hukuku, Cilt II sh.779). Nitekim Yargıtay’da kararlarında bu yönde değerlendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır (Yargıtay kararları için bkz; Uzunallı, s.41 vd; Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, İstanbul 2012, s. 253 vd.).
Somut olaya dönüldüğünde;
Raporda da tespit olunduğu üzere; Şehir, bölge veya maruf mahal isimlerinin tek bir sözcük olarak bir kişi lehine marka olarak tesciline olanak tanımak, bu isimlerin artık başkaları tarafından markalarında kullanılamayacağı sonucunu ortaya çıkaracaktır. Bu neden ile maruf yer adlarıyla birlikte ürün, hizmet veya sektör bildiren veya şirketin unvanını gösteren ibarelerin kullanılması durumunda, ilgili coğrafi yer adının tescili talep edilen mal/hizmetlerle ilişkisi, bu ürünler için cins, nitelik, kalite veya coğrafi kaynak bildirme fonksiyonuna sahip olup olmadığı, başvurunun bir bütün olarak ortalama tüketiciler tarafından ticari kaynak belirtir biçimde algılanıp algılanmayacağı gibi hususlara özellikle dikkat edilerek somut olayın koşullarına göre değerlendirme yapılmalıdır.
Türk Patent taraf ından yayımlanan Marka İnceleme Kılavuzu’nda (“Kılavuz”) belirtildiği üzere, bilinen şehir isimlerinin tek bir kişi adına tescilinin mümkün olmamasına karşın kullanılacağı ürünlerin adının bunların yanına eklenmek suretiyle tescilinin mümkün bulunduğu, bir işaretin asıl ve yardımcı unsurları itibariyle bir bütün olarak ayırt ediciliğinin bulunup bulunmadığının koruma kapsamının ayrı ayrı sözcükler değil, işaretin bütününü oluşturan izlenim üzerinde gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılması gerektiğini kaydederek, “yer” ibaresinin bulunmasının, davacı lehine münhasır hak doğurmayacağından, ilgili ürün veya hizmet için coğrafi yerin bir tanınmışlığının veya ününün bulunmaması sebebiyle işaretin bir bütün olarak coğrafi kaynak konusunda yanıltıcı olduğundan da söz edilemeyeceği belirtilmiştir.
Aynı Kılavuz’da, ayırt edici kabul edilecek örnekler arasında … sayılmıştır. Bu durumda davacıya ait … tescil numaralı … ŞEKİL markası ile davalılara ait … tescil numaralı … markalarının ayırt edici unsurlar içeren markalar olduğunun kabulü gerekir.
Ayrıca, karşılaştırma benzer markalar yan yana konularak yapılmamalıdır. Nitekim alıcılar markaları genellikle ayrı zamanlarda görür ve belleklerinde kalan izlenime göre hareket ederler.
Sonuç olarak söz konusu markalar açısından davacı ve davalılar markasının YEŞİLÇAM ibaresinin sonuna ayırt ediciliği haiz olan farklı ibareler eklenmek suretiyle oluşturulduğu nazara alındığında dava konusu markaların birbirinden farklı firmalara ait olduğu izlenimini vermektedir.
Davalıların ve davacının markaları … sınıfa dahil emtia ve hizmetler yönünden aynı olsa da “yer” ibaresinin yanına gelen kelimelerin markalara ayırt edicilik unsuru kattığı düşünüldüğünden ve Kılavuz’da da benzer ibarenin ayırt ediciliğe örnek olarak gösterilmesi nedeni ile hükümsüzlüğe konu… tescil numaralı … markasının tescilli olduğu … sınıfa dahil hizmetler yönünden, SMK m. 6/1 uyarınca tüketici nezdinde iltibasa mahal vermeyeceği sonucuna ulaşılmış olup iltibasa dayalı hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Kötü niyetli tescil iddiasının değerlendirmesi:
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuş, nihayet SMK 6/9 maddesinde kötü niyetli tescil bir tescil engeli olarak yasal mevzuattaki yerini almıştır. Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kararlarda bu hususu dikkate almıştır.
Bir markanın kötüniyetle tescil ettirildiğinden söz edebilmek için, o markanın tescil ettirilmesinin altında başkasına ait olduğunu bildiği bir markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Yine bu konuda Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli emsal kararlarında, “…556 sayılı KHK’nın 35/l.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü, KHK’nîn 35/1. Ve 42/l-(a) maddelerindeki düzenlemelerde, esasen MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kütü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur. … marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağına da şüphe yoktur (TMK. m. 2).
Somut olaya dönüldüğünde;
Markalar arasında iltibasın bulunmadığı, Yeşilçam ibaresinin kimsenin tekeline bırakılamayacağı, galata kulesi, tramvay gibi unsurların tescilde kötü niyeti ortaya koymayacağı gibi, davalıların önceki tarihli marka başvurularının reddedilmiş olmasının da tescile konu ibarenin herkesin kullanımına açık olduğu davacı markasının zayıf marka niteliğinde olduğu dikkate alındığında sonraki tescilde davalıların markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan bir hal olduğunun kabulünü gerektirmediği, davalıların kötü niyetinin ispatlanmadığı buna dayalı hükümsüzlük iddialarının da yerinde olmadığı kanaatine ulaşılmış bu yöndeki hükümsüzlük talebinin de reddine karar vermek gerekmiştir.
Markaya Tecavüz iddiası yönünden;
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
İlgili Kanunun 7 inci maddesi; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ite aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle betik tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci /fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e)İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f)İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması. ” hükümlerine amirdir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
SMK m. 29/1-a atfıyla uygulanacak olan SMK m, 7/2- b’ye göre tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tesdili markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyacaktır.
Mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Markanın sahibinden başkası tarafından aynen veya taklit, tağyir, iltibas suretiyle kullanılıp kullanılmadığının saptanmasında her şeyden önce markanın şekil ve anlam itibariyle taşıdığı baskın unsur göz önünde tutulmalıdır. Bu baskın unsurun aynen veya değiştirilerek başkası tarafından kullanılması, haksız olarak kullanımın tespitinde büyük önem taşır. Bir marka ana özellikleri itibariyle başkası tarafından bir hakka dayanmadan kullanıldığında tecavüz unsuru gerçekleşmiş olur (Erdal Noyan, Marka Hukuku, Ankara 2006, s.545). Bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırılmasına sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir.
Yine 6769 sayılı SMK’nın “Önceki tarihli hakların etkisi” başlıklı 155. Maddesine göre “Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.” hükümlerine amirdir.
Haksız rekabet iddiası yönünden;
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1)Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2)Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1)Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a)Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…. 4.Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
Somut olaya dönüldüğünde;
Rapordaki değerlendirmelerde ;
… ın …ilçesinde bulunan bir sokağın adı olduğu, Türkiye film endüstrisinin kalbi ve merkezi olmuş bir sokak adı olduğu, bu yüzden davacı ve davalı işletmelerinin her ikisi de … adını işletmelerinde kullandıkları görüldüğü ,davacının …, Davalının … gibi, başka işletmelerde de, …, … , … vb. işletme isimlerininde … adını işletmelerinde kullandıkları görüldüğü, Türkiye’ye mal olmuş ve herkes tarafından kabul edilmiş olan Yeşilçam adının sadece bir işletmeye ait olması yiyecek-içecek sektörü açısından ve genel kabul açısından doğru olmadığı, Şehir, semt, özel bölge isimleri sadece bir işletmeye ait olamayacağı, davacı ve davalı işletmelerinin hizmet etmiş olduğu misafir kitlesi birbirine çok benzediği, genel misafir ve ortalama halk kitlesi açısından davacının … ve davalının … işletme isimleri birbirinden çok rahatlıkla ayırt edilebilmekte ve karıştırılma ihtimallerinin olmadığı da açıkça görüldüğü, ortalama genel misafir halk kitlesi açısından işletme isimlerinin karıştırılma riskinin ve işletmelerin ayırt edilme zorluğunun olmadığı, davacı işletmesinde …ve davalı işletmesinde Sokağı kelimeleri, genel halk kitlesi açısından belirleyici ve ayırt edici olacağı davalı işletmesinin logosunda da bulunan …ile ilgili bir örnek vermek gerekirse;
…, tarihi … de bulunduğu İstanbul’un tarihi yerlerinden biridir. … bölgesindeki yiyecek-içecek işletmelerini incelediğimizde, … adını işletmesinde farklı şekillerde kullanan pek çok işletme olduğu görülmektedir. …, …, …, …, …, …, …, …, …sayabilenimiz örnek işletmeler olduğu, Türkiyenin ve özellikle İstanbul’un pek çok semtinde bu tür tarihi ve özel semt, cadde ve sokak isimlerinin pek çok işletmede aynı anda ve farklı şekillerde kullanıldığı tüm yiyecek- içecek sektörü tarafından çok iyi bilindiği, davacı ve davalı işletmelerinin işletmelerinde sunulan menü içeriklerini incelediğimizde aynı ad ile anılan ve birbirine benzeyen yemek adları olduğu, bu yemek adlarında, Yeşilçam sanatçı ve karakter simleri olduğu gibi, Türk ve dünya mutfağına ait olan yiyecek ve içecek ürünleri olduğu da görüldüğü, menüler incelediğinde Yeşilçam karakterleri ve sanatçılarının adları menü adı olarak konulduğuı Yeşilçam adı ile başlayan bir işletmenin Yeşilçam sanatçı ve karakterlerinin adlarını menü adı olarak kullanması kadar doğal bir şey olmadığı, bu durum hem davacı hem de davalı işletmesi açısından doğal bir sonuç olduğu, bu durumda genel halk kitlesi ve misafir kitlesi açısından bir karışıklığa yol açmayacak ve bir iltibas oluşturmayacağını, Yiyecek-içecek sektör değerlendirmesi açısından, davacı ve davalının işletme adları, işletme konseptleri, işletme menü içerik ve adları incelenip, karşılaştırıldığında, genel ortalama halk kitlesi ve misafir kitlesi açısından, davacı ve davalı işletmelerinin birbirine karıştırılma olanağı ve ihtimalinin olmadığını, herhangi bir iltibasa yol açacak durumun mevcut olmadığını, davalı açısından davacıya karşı haksız bir rekabet ve kazanç unsuru yaratacak bir durumun söz konusu olmadığı,
Davacının …tescil numaralı markasının şekil ve kelime unsurlarının bir kompozisyon ile birleşiminden oluştuğu, … ile …kelimelerinin arasına yuvarlak çelenk benzeri bir şeklin içinde beyaz zemin üzeri, üstünde dumanı tüten kahve fincanı tasviri ile çelengin üstünde … ve altında …yazısı ile çelengin yanlarında yıldız şekillerinin olduğu, davacının söz konusu markasını Türk Patent nezdinde renksiz olarak tescil ettirdiği ancak iş yeri tabelasında yeşil, kahverengi ve beyaz renklerinde kullandığı, davalıların işyeri tabelasında, Türk Patent nezdinde tescil ettirdiği ‘kelime markası’ndan farklı olarak …ile … kelimelerinin arasına yine yuvarlak çelenk benzeri bir şeklin içinde beyaz zemin üzeri, üstünde film şeridinden oluşmak suretiyle dumanı tüten kahve fincanı tasviri ile çelengin üstünde Yeşilçam ve altında Sokağı yazısı ile çelengin yanlarında … ve Nostaljik Tramvay şekillerinin olduğu, davalıların da yine davacı gibi iş yeri tabelasında yeşil, kahverengi ve beyaz renkleri kullandığı, davalıların tescilli markasından ayrı olarak söz konusu kullanımının MARKASAL nitelikte olduğu
“…” ibaresinin davacı tarafından tek başına münhasıran kullanımı gibi bir durum söz konusu olmadığı, hem davacı hem de davalılar … kelimesinin yanına yardımcı unsurlar alarak markalarını ayırt edici bir kimliğe büründürdükleri ancak halihazırda davalıların iş yeri tabelasında markasını tescil ettirdiği ibareden farklı olarak kullanması nedeni ile markasal kullanımı söz konusu olduğu, davalıların söz konusu markasal kullanımı davacının tescilli markası ile karıştırmaya imkân verecek ölçüde benzerlik taşıdığı, kaldı ki, Türk Patentin … başvuru numaralı … ŞEKİL marka başvurusunu reddettiği dikkate alındığında, davalıların davacının tescilli markasına çok benzer kullanımının, yasanın SMK m. 7/1-b uyarınca kendine vermediği tescil hakkının bir şekilde kullanımı halini alacak ve haksız kullanım tezahür edeceğini, davacının kullanımının marka tescili kapsamında … + ŞEKİL biçiminde olduğu, davalılara ait …tescil numaralı … markasının Türk Patentte tescil edildiği haliyle kullanılmadığı, markanın farklı şekilde ve davacının tescilli markasına benzer şekilde kullanılmasının davacının tescilli markasına tecavüz ve haksız rekabet halini oluşturacağı, davalıların, markasal kullanımını … sınıfta yer alan emtia ve hizmetler için kullandığı, davacı markası ile davalıların kullanımları mukayese edildiğinde; davacının tescilli markası ile davalıların kullanımlarının benzer olduğu, yukarıda arz ettiğimiz üzere benzerlik incelemesi yapılırken markanın bütününün ele alınması gerektiği, markanın parçalara ayrılarak karşılaştırılma yapılmaması gerektiği, bütünsel olarak ele alındığında ise davalıların kullanımlarının davacının şekil ve kompozisyona benzer olduğu, davacının tescilli markası ile davalıların kullanımlarının tüketici nezdinde iltibasa neden olabileceği, somut olayda, davalıların markasal kullanımının davacı markası ile çok benzer oluşu ve davacının bu ibare üzerinde hak sahibi olması karşısında, davalıların davacının emeğinden haksız faydalanma olarak değerlendirilebileceği tespitlerinde bulunulmuştur.
Tüm dosya kapsamı sunulan rapor içerikleri izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı adına tescilli markanın tanınmış marka olduğunu iddia etmiş ise de izahı yapılan tanınmışlık kriterlerini taşımayan davacı markasının tanınmış marka olarak kabulünün mümkün olmadığı, … ibaresinin bir kişinin tekeline verilebilecek ibarelerden olmadığı, dolayısıyla bu ibareyi içeren tescillerin zayıf marka olarak kabulünün gerektiği gibi bu ibareyi içeren her markasal kullanımın iltibasa sebebiyet vereceğinin kabulünün mümkün olmadığı, dolayısıyla iltibsa dayalı hükümsüzlük iddiasının dinlenilemeyeceği, yine marka tescilinde davalıların kötü niyetli olduklarının kabulünün gerektirir bir durum bulunmadığı, marka tescil başvurusunun reddedilmiş olmasının davacı markasının zayıf marka niteliği dikkate alındığında tek başına kötü niyetin ispatı için yeterli olmayacağı anlaşılmakla hükümsüzlüğe yönelik davanın reddine karar vermek gerekmiş, markaya tecavüz ve haksız rekabete yönelik talepler yönünden ise davalıların davacı markasına yaklaşmak suretiyle yapmış oldukları tescil harici kullanımlarının tecavüz olarak değerledirilmesi gerektiği sonucun ulaşılmakla davacının markaya tecavüz ve haksız rekabete yönelik açmış olduğu davanın kabulü ile davalıların tescil harici markasal kullanımlarının haksız rekabet ve markaya tecavüz teşkil ettiğinin tespiti, durdurulması, önlenmesi, ortadan kaldırılması, bu kapsamda davacı markasına yakınlaşmak sureti ile tescil harici iltibasa sebebiyet verdiği değerlendirilen markasal kullanımları taşıyan ürünlerin üretim ve satışının durdurulmasına, tabela, etiket vs. malzemenin davalılar uhdesinde olmak kaydı ile toplatılarak yediemine tevdine, karar kesinleştiğinde masrafları davalılara ait olmak üzere imhasına, infazda 09/05/2020 tarihli bilirkişi raporunun dikkate alınmasına, hüküm eki sayılmasına, hükmün karar kesinleştiğinde masrafları davalılara ait olmak üzere tirajı en yüksek 3 gazeteden birinde bir defaya mahsus ilanına dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur..
HÜKÜM : Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının markaya tecavüz ve haksız rekabete yönelik açmış olduğu davanın KABULÜ ile,
Davalıların tescil harici markasal kullanımlarının haksız rekabet ve markaya tecavüz teşkil ettiğinin tespiti, durdurulması, önlenmesi, ortadan kaldırılması, bu kapsamda davacı markasına yakınlaşmak sureti ile TESCİL HARİCİ İLTİBASA SEBEBİYET VERDİĞİ DEĞERLENDİRİLEN MARKASAL KULLANIMLARI taşıyan ürünlerin üretim ve satışının durdurulmasına, tabela, etiket vs. Malzemenin davalılar uhdesinde olmak kaydı ile toplatılarak yediemine tevdine, karar kesinleştiğinde masrafları davalılara ait olmak üzere imhasına, infazda 09/05/2020 tarihli bilirkişi raporunun dikkate alınmasına, hüküm eki sayılmasına, hükmün karar kesinleştiğinde masrafları davalılara ait olmak üzere tirajı en yüksek 3 gazeteden birinde bir defaya mahsus ilanına,
2-Davacının hükümsüzlüğe yönelik açmış olduğu davanın REDDİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 23,40 TL bakiye karar harcının davalılar … ve …’dan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan: 2.761,00 TL bilirkişi ücreti + posta giderinden kabul ve ret oranına göre hesap olunan 1.380,50 TL ve 90 TL harç (vekalet+peşin+başvuru) olmak üzere toplam 1.470,50 TL yargılama giderinin davalılar … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen tecavüz ve haksız rekabet talepleri yönünden hesap olunan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/12/2021

Katip
¸

Hakim
¸