Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/15 E. 2020/380 K. 04.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/15
KARAR NO : 2020/380

DAVA : Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/12/2017
KARAR TARİHİ : 04/11/2020

İstanbul 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05.11.2018 tarih ve 2017/1142 esas-2018/1168 karar sayılı görevsizlik kararına havi Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının Mahkememizce yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı … Ltd. Şti. arasında ilk olarak “…” isimli kitap için 18/06/2016 tarihinde beş yıllık bir sözleşme imzalandığı, bu sözleşmeye göre davalı tarafıdan yapılacak ödemenin ” kitabın dağıtım yapılan adedi üzerinden satılan her bir kitap başına %5 telif ücreti” şeklide kararlaştırıldığını, ilk baskı için 26/01/2016 ‘da 3.150,00 TL’nin davalı tarafından müvekkiline ödendiğini, akabinde …’nda 19/03/2017 tarihinde kitabın imza gününün gerçekleştirildiğini, kitabın ilk kararlaştırılan şekilde değil de farklı bir şekilde basıldığının müvekkili tarafından tespit edildiğini bu durumun da TBK madde 493/2 “Yayımcı, eser sahibine eserini iyileştirme, haleflerine de güncelleştirme imkanı vermeden yeni bir basım yapamaz ve onu çoğaltamaz” hükmünü açıkça ihlal ettiğini, müvekkilinin 06/09/2017 tarihinde ve son kez 15/11/2017 tarihinde davalıya telif ücreti ödemesi gerektiğini bildirdiğini, bunun üzerine davalı 17/11/2017 tarihinde müvekkiline …’ın ikinci baskısı için 2.631,00 TL ödediğini, bununla birlikte bahsedilen kitabın devamı niteliğinde …’ın yazıldığını, bu kitap için de 12/01/2017 tarihinde taraflar arasında yine beş yıllık bir sözleşme daha imzalandığını, bu sözleşmeye göre 5000 adet kitap basıldığını ve telif ücretinin kitabın dağıtım yapılan adeti üzerinden satılan her bir kitap başına 1 TL şeklinde olarak ve ödemenin dağıtımdan 6 ay sonra gerçekleştirilmesinin kararlaştırıldığını ve bu kitap için de davalının müvekkiline 17/11/2018 tarihinde 4.000,00 TL ödediğini, davalı tarafından 15/11/2017 tarihinde sözleşmenin tek taraflı haksız bir şekilde fesh edildiğini, bu nedenle 5 yıl devam edecek olan sözleşmelerden müvekkilinin kazanması gereken bedeli temin edemediğini ileri sürerek sözleşmenin süresinden önce davalı tarafından haksız feshedilmesinden kaynaklanan maddi ve manevi kayıpları için 1.000,00 TL maddi tazminatın davalı yanın fesih tarihi olan 21.11.2017 tarihinden itibaren işletilecek ticari faizi ile birlikte ve 5.000,00 TL manevi tazminatın davalı yanın fesih tarihi olan 21.11.2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, müvekkilinin kitapları ile özdeşleşen kitap görsellerine ilişkin kullanım hakkının müvekkili üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili …nin, 2005 yılında ticaret siciline tescil ile yayın dünyasında faaliyetlerine başladığını ve 12 yıl boyunca başarılı atılımlar gerçekleştirerek yayıncılık piyasasında saygın bir konum edinmiş bir tüzel kişilik olduğunu, 12 yıllık faaliyet dönemi boyunca dünya klasiklerinden çağdaş yazarlara kadar geniş bir yelpazede başarılı bir yayıncılık hayatı sürdürdüğünü ve sürdürmeye devam ettiğini, davacı … ile müvekkili arasında 18.08.2016 tarihinde “…”, 12.01.2017 tarihinde ise “…” eserlerini konu alan, tarafların aralarında “Eser Sahibi Telif Sözleşmesi” olarak adlandırdığı süresi beş yıl olan sözleşmeler akdedildiğini, her ne kadar dava dilekçesinde davacı tarafından bahsi geçen sözleşmelerin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uyarınca birer “yayım sözleşmesi” niteliğinde olduğu iddia edilse de, sözleşmelerin 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda zikredilen mali hak çeşitlerinin tamamını kapsar şekilde işleme, çoğaltma, yayma, temsil ve yayınlama haklarının yayıncı müvekkile devrini öngörmesi taraflar arasındaki sözleşmelerin hukuki niteliğinin mali hak devir sözleşmesi olduğunu göstermekte olduğunu, dolayısıyla sözleşmeden kaynaklanan ihtilaflara Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen yayım sözleşmesi hükümleri değil, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda öngörülen mali hakların devri hükümleri uygulanması gerektiğini, bu nedenle görevli Mahkemenin Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğunu ileri sürerek davanın görev nedeni ile reddine, ayrıca davanın esastan da reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taraflar arasındaki yayın sözleşmeleri çerçevesinde tarafların sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirip getirmedikleri, davalının tanıtım ve dağıtım yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği, davacının iki eserinden ilkinin ikinci baskısının davacıdan habersiz ve güncelleştirme imkanı verilmeksizin yapılıp yapılmadığı, davalının ödemeleri zamanında gerçekleştirip gerçekleştirmediği, davalının sözleşmeleri feshetmekte haklı olup olmadığı, var ise davacının maddi ve manevi zararı, taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği, sözleşmenin “Mali Hak Devir Sözleşmesi” niteliğinde olup olmadığı, görev itirazının yerinde olup olmadığı, sözleşmenin feshedilmediği iddiasının yerinde olup olmadığı hususlarına ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Dosyaya sunulan 11.11.2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Taraflar arasındaki sözleşmelerin feshini düzenleyen protokolün, davalı şirketin tek taraflı fesih iradesini yansıtmadığı, kullanılan ifadelerden protokol olarak düzenlendiğinin anlaşıldığını, bu sebeple söz konusu metnin davalının tek taraflı fesih bildirimi olarak kabul edilemeyeceği, geçerli bir fesih protokolünün ve fesih ihbarnamesinin bulunmaması sebebiyle taraflar arasındaki sözleşmelerin geçerli olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin 9. Maddesinde baskı mevcudunun tükenmesi halinde yayıncının eseri aynı şartlarda yayımlama hakkına sahip olduğunun belirtildiği, davacının o dönem 2. Baskı için yapılan ödemeyi herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin kabul ettiği, bu şartlar altında davacının kendisine bilgi verilmeden 2. Baskı yapıldığı iddiasının ispatlanamadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin devam ettiği dikkate alındığında, davacı tarafın uğradığı zararlara ilişkin iddialarının soyut iddialar olarak kaldığı, özellikle gerekli tanıtımın yapılmadığı, ödemelerin zamanında yapılmadığı veya basımda gerekli özenin gösterilmediği iddialarına ilişkin somut bilgi ve belgelerin dosyaya sunulması halinde değerlendirme yapılabileceği…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği, davacı vekilinin bilirkişilerce değerlendirilmeyen hususların var olduğunu, müvekkilinin kitabının baskısının tükenmiş olmasına rağmen yeni baskı yapılmadığını, müvekkilinin bu nedenle zarara uğradığını beyanla bilirkişi raporuna itiraz etmesi üzerine, mahkememizce verilen 19.11.2019 tarihli ara kararı gereğince; taraflar arasındaki uyuşmazlık konusunun tespiti yönünden özellikle taraflar arasındaki sözleşmenin devam edip etmediği, sözleşme devam ediyor ise davalının sözleşmede kendisine belirtilen yayın sektöründe geçerli olan davacının iddialarını karşılayacak nitelikte tanıtım faaliyeti yapıp yapmadığı, bu nedenle davacının zarar görüp görmedeği, davacının baskısı tükenen kitabının basma zorunluluğu olup olmadığı ve davacının bu nedenle zararının bulunup bulunmadığı hususlarında sözleşme hükümleri ve kanunun emredici hükümleri kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda sunulan 04.03.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle;” dosyaya sunulan Fesih belgesinin taslak protokol olduğu ve tek taraflı fesih iradesi yansıtmadığı, davacının eserin 2. Baskısına ilişkin ödemeyi herhangi bir ihtirazı kayıt olmaksızın kabul ettiğinden hareketle sözleşmenin devam ettiği…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlık yayım sözleşmesinden kaynaklanmakta olup yayım sözleşmesine ilişkin hükümler Borçlar Kanunu ve Fikir ve Sanat eserleri Kanunu’nda düzenlenmektedir. Borçlar Kanunu’nun 487 inci maddesi gereğince yayım sözleşmesi, bir fikir ve sanat eseri sahibinin veya halefinin, o eseri yayımlanmak üzere yayımcıya bırakmayı, yayımcının da onu çoğaltarak yayımlamayı üstlendiği sözleşmedir.
Türk İsviçre hukukunda yayım sözleşmesi rızai bir sözleşme olarak kabul edilmektedir. Sözleşmenin kurulması için taraf iradelerinin birleşmesi yeterli olup, çoğaltılıp yayınlanacak eserin bir nüshasının yayıncıya bırakılması şart değildir.
Dosya içerisinde 18.06.2016 ve 12.02.2017 tarihli davacı … ile Davalı … Ltd. Şti. arasında imzalanmış iki adet “Eser Sahibi Telif Sözleşmesi” bulunmaktadır. Her iki sözleşmenin davacının farklı eserleri için imzalanmış, aynı hükümleri içeren sözleşmeler olduğu görülmektedir.
Telif hakkı; sahibinin hususiyetini taşıyan, FSEK’te sayılan eser guruplarına giren, eserler üzerinde eser sahibinin mali ve manevi haklarına ilişkindir. Mali haklar; işleme çoğaltma, yayma, temsil, işaret, ses ve görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkıdır. TBK md. 487 de düzenlenen yayım sözleşmesi ise mali haklardan sadece yayma ve çoğaltma hakkını kapsamakta olup, dosyaya sunulan sözleşmelerin kapsamına bakıldığında sözleşmelerin FSEK Kapsamında mali hakları devir sözleşmesi olduğu görülmektedir.
Dosyaya sunulan Eser Sahibi Telif Sözleşmelerinin; 1. Maddesinde “ Eser sahibi, Yayıncıya sözleşmedeki koşullarla Eser’in yayınlama, işleme, temsil, çoğaltma ve yayma hakkını devretmeyi kabul eder.” Sözleşmenin 16. maddesinde “ Bu sözleşme Eser’in tüm yayın hakları için geçerlidir.” hükmü yer almaktadır.
Davacı tarafın iddialarına bakıldığında öncelikle davalının 2. Baskı konusunda kendisine bilgi vermediğini, bu durumun BK m.493/2 uyarınca hukuka aykırı olduğunu iddia etmiş ise de, taraflar arasındaki sözleşmenin 9. Maddesinde baskı mevcudunun tükenmesi halinde yayıncının eseri aynı şartlarda yayımlama hakkına sahip olduğu ifade edilmekte, davacı’nın o dönem 2. Baskı için yapılan ödemeyi herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin kabul ettiği görülmektedir. Bu durumda davacının bu iddiasını ispatlayamadığı anlaşılmıştır.
Dosyaya sunulan sözleşmelerin 8. Maddesinde “ Eser sahibi Eser’in basılmasından itibaren geçen 6 aylık sürelerde Eser’in stok durumu hakkında Yayıncı’dan bilgi isteyebilir.” Sözleşmenin 9. Maddesinde “ Baskı mevcudunun tükenmesi halinde Yayıncı Eser’i aynı şartlarda yayınlama hakkına sahiptir.” hükümlerinin düzenlendiği görülmekte olup, yayıncının stok durumu ya da yeni baskı konusunda yazan bilgilendirme yükümlülüğü olmayıp, bu bilgiyi talep edip etmeme hususu yazarın inisiyatifine bırakılmıştır. Dosya içine sunulan elektronik postalar incelendiğinde davacının bu talep hakkını kullandığı gerek ilk gerekse ikinci baskı hususunda süreyi hatırlatarak ödeme talebi olduğu, davalının ödeme süresi konusunda gecikmeli cevap verdiği, stok durumunu bildirdiği bununla birlikte telife ilişkin ödemelerini ifa ettiği görülmektedir.
Davacı tarafından dosyaya sunulan tarihsiz fesih protokolü incelendiğinde, tarafların iradelerini karşılıklı olarak ortaya koyan bir metin olduğu, ancak davacı tarafından imzalanmaması sebebiyle yürürlük kazanmamış olduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmelerin feshini düzenleyen protokolün, davalı şirketin tek taraflı fesih iradesini yansıtmadığı, kullanılan ifadelerden anlaşılmaktadır. Bu sebeple söz konusu metnin davalının tek taraflı fesih bildirimi olarak kabul edilemeyeceği, geçerli bir fesih protokolünün ve fesih ihbarnamesinin bulunmaması sebebiyle taraflar arasındaki sözleşmelerin geçerli olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca eser sözleşmesinin imzalandığı tarihten itibaren 5 yıllık süre zarfında davacı, davalı yayınevine eserlere ilişkin çoğaltma, yayma ve her türlü maddi hakkı devrettiğinden bu süre (sözleşme süresi bitene değin) zarfında davalı stokta kalan kitapları satabilecek ve davacı başka bir yayınevi ile evleviyetle sözleşme imzalayamayacaktır. Bu nedenle hali hazırda geçerli bir fesih protokolü bulunmadığı da göz önüne alındığında sözleşmenin geçerliliğini koruduğu açıktır.
Davalı yayın evinin, davacının eserlerine ilişkin tanıtım faaliyetlerini yerine getirmediği, bu nedenle davacının zarar görüp görmediği, davacının baskısı tükenen kitabının basma zorunluluğu olup olmadığı ve davacının bu nedenle zararının bulunup bulunmadığı şeklindeki davacı tarafın iddiaları değerlendirildiğinde; öncelikle tararflar arasında akdedilen sözleşmeler doğrultusunda davalının, eserlerin tanıtımı konusunda ek bir sorumluluğu olmadığı görülmektedir. Ancak sektörün gerekleri doğrultusunda fuarlara katılım sağlanması, sosyal medya tanıtımlarıı, davacı tarafından sunulan görsellerde … ,…, … gibi sitelerde dava konusu …’ın tanıtımının yapılması, … araması yapıldığında başta davalı yayınevinin kendi sitesi olmak üzere pek çok dijital sitede tanıtımların yer aldığı anlaşılmış, somut olayda davalı tarafından bu yükümlülüğün yerine getirildiği ispatlanmıştır. Mahkememizce hükme esas alınan 04/03/2020 tarihli bilirkişi raporunda yer alan sektör bilirkişisinin “yayın sektörünün kâr marjının düşük, maliyetlerin yüksek olması, büyük tanıtım faaliyetlerin gerçekleşmesinin söz konusu olamayacağı, yayınevlerinin yaptığı tanıtım faaliyetlerinin yeni çıkan kitapları ancak kitapçılara duyurmak ve dijital mecralarda satmak şeklinde olabileceği, yayınevlerinin matbaalardan farklı olarak yeni baskı yapmak ya da kendilerine sunulan eserleri yayınlayıp yayınlamama konusunda serbestçe hareket edebileceği, basım kararının basım anındaki piyasa şartları, okuyucu talepleri, ekonomik krizler, maliyet artışları ile belirlenmekte olduğu, özellikle kağıt gibi maliyet girdilerinin tamamen dışa bağımlı olması nedeni ile aylık olarak dahi basım kararı değişebileceği dolayısı ile yayınevinin kendisine sunulan yeni eseri basmak gibi bir zorunluluğu bulunmadığı” şeklindeki görüşleri birlikte değerlendirildiğinde davacının iddialarının sübut bulmadığına kanaat getirilmiştir.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde yukarıda açıklanan gerekçeler doğrultusunda taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin geçerliliğini koruduğu, fesih sözleşmesi içeriğinin tek taraflı bir irade beyanı şeklinde olmadığı, sektörel uygulamalar ve FSEK hükümleri uyarınca davalı yayınevinin sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirdiği, kanun ve sözleşmeye aykırı davranışları sebebiyle davacının uğramış olduğu bir zararın tespit edilemediği, taraf iddia ve savunmaları, tüm dosya kapsamında sunulan deliller, denetim ve hüküm kurmaya elverişli 04/03/2020 havale tarihli bilirkişi raporu dikkate alındığında subut bulmayan davanın esestan reddine karar verilerek yukarda açıklanan gerekçe kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulması gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcının peşin yatırılan 102,47 TL’den mahsubu ile kalan 48,07 TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacının yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.04/11/2020

Katip …

Hakim …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.