Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/118 E. 2021/27 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/118 Esas
KARAR NO : 2021/27

DAVA : Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
DAVA TARİHİ : 19/04/2019
KARAR TARİHİ : 21/01/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin yapıştırıcı sektörünün önde gelen kuruluşlarından biri olduğunu, Türkiye ve Avrupa ‘da pazar lideri olduğunu, Türkiye’de 1984 yılından itibaren faaliyet gösterdiğini, “…” markalı ürünlerin yetkili distribütörünün …Tic. A.Ş. olduğunu, müvekkilinin “…” markasının sarı ve siyah renkli tüpler üzerinden kullanıldığını, sarı zemin ve siyah renk kompozisyonunun müvekkilinin markasını niteleyen bir unsur haline geldiğini ve müvekkilinin şekil markaları ile tescil edildiğini, İlk ürün ambalajının 1981 yılında Almanya’da tescil edildiğini, … markasının ve seri markalarının dünya çapında uzun yıllardır tescilli olduklarını, müvekkilinin … markasının TPMK nezdinde… numarası ile tanınmış marka olarak da kayıtlı olduğunu, … markasına ilişkin Arge çalışmaları, reklam harcamaları ve distribütör ağı ile marka değerine sahip olduğunu, Türkiye’de uzun yıllardır satışın bulunduğunu, Türkiye’deki yüksek satış hasılatının … markalı ürünlerin toplumdaki yüksek bilinirliliğine delalet ettiğini, davalının müvekkiline ait tanınmış … markası ile benzer olan ufo ibaresinin benzetilerek kullanıldığını, Ufo ibaresi TPE nezdinde … ile tescil edilmiş olsa da bu tescilin kötü niyetli olduğunu, bir markanın tescilli olmasının önceki hak sahiplerinin marka hakkına tecavüz etmediği anlamına gelmeyeceğinin hüküm altına alındığını, davalıya ait tescilin fiili kullanımının tescil edildiğinden farklı şekilde müvekkili markası ile benzetilerek kullanıldığını, müvekkilinin marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini, davalı tarafından müvekkili ile özdeşleşmiş olan sarı-siyah renk ambalaj kombinasyonunun birebir aynısının kullanıldığını, … ibaresinin tescil edildiğinden farklı yazı fontu ile müvekkili yazı fontu ile aynı olarak sarı zeminde siyah renk ile kullanmakta olduğunu, markalar arasındaki iltibas ve ilişkilendirme riskinin arttırıldığını, davalının kötü niyetinin ortaya koyduğunu, davalı tarafından satışa sunulan … markalı ürünlerin müvekkilinin tescilli markalı ürünleri arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik olduğunu, yazı stilinin, yazı karakterinin, kullanılan renklerin birebir aynı olduklarını, davalının müvekkili markasının ün ve itibarından haksız fayda elde etme çabası içinde olduğunu, fiili kullanımda daha da çok benzetildiğini, söz konusu renklerin ilgili sektör ya da ürün ile atfedilmediğinden müvekkili markalarının ayırt edici hale geldiğini, iltibas bırakacak derecede benzeyen konseptlerin aynı ürünler için de kullanıldığını, tüketicilerin marka ve ürünlerin hak sahibi konusunda da yanılgıya düşeceğini, bu tespitler nedeniyle müvekkili tarafından davalı firmaya noter aracılığı ile İhtarname gönderildiğini, davaya konu fiili kullanıma son verilmesinin talep edildiğini, davalı taraf ile müzakereler yapıldığını, ancak müvekkili tekliflerin davalı tarafından kabul edilmediğini, davalı eylemlerinin müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini, haksız rekabet teşkil ettiğini, müvekkili ile aynı alanda faaliyet gösteren ve birebir aynı ürün grubu üzerinde aktif ve fiili kullanımı bulunan davalının müvekkilinin markasından haberdar olduğunun açık olduğunu belirterek davalının eylemlerinin davacının marka hakkına ve tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitini, kullanımların durdurulmasını, önlenmesini, tecavüz ve haksız rekabet sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, eski hale iadesini, marka tecavüzüne ve haksız rekabete sebebiyet şekilde kullanılan ürünlerin üretiminin, dağıtımının ve satışa sunulmasının durdurulmasını ve önlenmesini, bu ürünlere görüldükleri yerde el konularak imhasını, marka tecavüzüne ve haksız rekabete sebebiyet şekilde kullanılan ürünlerin bulunduğu iş evrakı, broşür, katalog ve sair her türlü tanıtım vasıtasına görüldükleri yerlere el konularak adli muhafaza altına alınmasını ve imhası yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin şahıs firması olduğunu, 1979 yılında Kırtasiye … Yapıştırıcı ibareli firma ile üretime başladığını, kurulduğu tarihten itibaren … markası altında üretim yaptığını, ürünlerinin tüm yurtta kullanıldığını, müvekkilinin üretime başladığı yıllarda … ile ilgili dizilerin revaçta olduğunu ve bu gündem nedeniyle marka adını kullandığını, bu ibarenin ayırt ediciiiğinin yüksek olduğunu ve herhangi bir başka marka ile karıştırılmasının imkansız olduğunu, ilk olarak 31.12.2003 tarihinde …marka no’su ile ibarenin tescil edildiğini, daha sonradan 17.11.2011 tarihinde …marka nosu ile …markasının tescil edildiğini ve … ibaresinin sarı zemin üstünde siyah yazılı şekilde olduğunu, müvekkilinin tescil ettirdiği diğer tüm markalarda Ufo ibaresinin sarı zeminde siyah yazılı şekilde olduğunu, müvekkili firmanın adına kayıtlı tescilli markaların olması nedeniyle davanın dinlenilmesinin imkanı bulunmadığını, ürünlerinde kanunda belirtilen korumadan yararlanmakta olduğunu, marka hakkına tecavüz nedeniyle dava hakkının uzunca bir süre geçtikten sonra kullanılmasının hakkın kötüye kullanılması olduğunu, 1989-2002 yıllarında gösterilen dizilerde müvekkili ürünlerinin aynı şekilde satışa sunulduğunun görüldüğünü, davacının müvekkili firmanın ürünlerinden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, önceki tarihlerden sunulan faturalar ile müvekkilinin yaygın bir müşteri kitlesine ulaştığının ortaya konduğunu, sessiz kalma yolu ile hak kaybının bir itiraz olduğunu, davacı yanın müvekkili firmadan, ürünlerinden ve markalarından bu kadar uzun zamandır haberdar olmamasının mümkün olmadığını, uzun bir süre geçtikten sonra dava yoluna gidilmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, ayrıca müvekkilinin davacı firmanın bayi, pazarlamacı ve distribütörleri ile ilişkilerini sürdürdüğünü, müşteri ziyaretlerinde karşılaştıklarını herhangi bir olumsuz durum yaşanmadığını, 40 yıldır üretim yapan müvekkili firmanın tüm markalarının sarı zemin üzerinde siyah renk ile yazılmış olduğunu, piyasada satışa arz edilen aynı nitelikteki …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ürünlerin tümünün sarı ve siyah renk kombinasyonlarını kullandığını, sarı siyah renk kombinasyonunun davacı markası ile değil yapıştırıcı ürünü ile özdeşleşmiş bir durum olduğunu, siyah sarı renk kombinasyonun uyarı kontrol et anlamı taşıdığını, solvent bazlı yapıştırıcıların sağlık açısından tehlike arz ettiği için bu kombinasyonun kullanılmakta olduğunu, solvent içermeyen su bazlı ürünlerin farklı renk öğeleri içerdiğini, kullanılan renklerin anlam ve işlevselliğinden dolayı kullanıldığını, … ve … ibarelerinin son iki harfinin farklı olduğunu ve fonetik açıdan birbirlerinden uzak olduklarını, kelimelerin anlam olarak da birbirlerini çağrıştırmadığını, ürün kutusunda yer alan tanıtım ve yazıların tümünün farklı olduğunu, davacı ürününde güçlü formül ibaresi yer alırken müvekkili ürününde süper yapıştırıcı ibaresinin yer aldığını, kullanılan uyarı işaretlerinin ve kullanıldığı yerlerin birbirlerinden farklı olduğunu, davacının dilekçesinde yer verdiği görselin müvekkili ürünü olmadığını, Çin menşeli bir firmanın ürünü olduğunu, davacının dilekçesinde belirttiği ürünün müvekkili firmanın ürünü olmadığının müvekkili firmaya ait orijinal ürünlerin kıyaslaması ile görülebileceğini, müvekkilinin … markasını ilk kullanmaya başladığında davacı firmanın herhangi bir tescili bulunmadığını, markasının ilk tescilinin farklı şekilde olduğunu, solvent bazlı yapıştırıcıların özelliğinden ötürü bükülebilir alüminyum tüp kullanımının mecburi olduğunu, üretime başlanan 1979 yılında üretim yapan firmaların kısıtlı harf baskı yeteneğine sahip olduğunu, müvekkili firmanın ambalaj tasarımı yaptığını ve … tescil numarası ile tescil ettirdiğini, tescilli tasarım kutusu üzerindeki … ibaresinin birebir aynı olarak kullanıldığından bahisle davacının haksız davasının reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile Yargıtay’ın mülga 556 sayılı KHK dönemindeki içtihatları ile ortaya çıkan tescilli markanın kullanımı tecavüz teşkil etmez savunmasının artık hukuken yerinde olmadığını, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 155. Maddesi hükmüne göre bir markanın tescilli olmasının önceki hak sahiplerinin marka hakkına tecavüz etmediği anlamına gelmeyeceğinin açıkça hüküm altına alındığını, İstinaf Mahkemeleri ve Yargıtay’ın da SMK’nın açık hükmünü uygulamaya başladığını, davalının markalarının tescilli olmasının müvekkilinin marka hakkına tecavüzü ortadan kaldırmayacağını, davalının markasını tescil ettiğinden farklı şekilde ve zamanla müvekkilinin markasına ve ürünlerine benzeterek kullanmakta olduğunu, benzer ibarenin konsept olarak da müvekkili ile aynı şekilde kullanılmasının markalar arasındaki iltibas ve ilişkilendirme riskini arttırdığını, sessiz kalma yoluyla hak kaybı savunmasının marka sahibine karşı ileri sürülen nispi bir hak olduğunu burada bir itirazdan söz etmenin mümkün olmadığını, davalının kötü niyeti sebebiyle davanın herhangi bir süreye de tabi olmadığını, davalının uzun yıllardır faaliyet göstermesinin yabancı menşeili müvekkili tarafından bilindiği anlamına gelmeyeceğini, … ibaresinin anlamının müvekkilinin kullandığı sarı siyah renk kombinasyonu ile sunulmasına bir gerekçe oluşturmadığını, davaya konu uyuşmazlığın sadece … ibaresinin kullanılması değil zamanla … ibaresinin tescil edildiğinden farklı şekilde ibarenin yazı karakteri değiştirilerek konsept olarak müvekkili ile aynı şekilde kullanılması olduğunu, bir an için … ibaresinin tescilinin iyi niyetli olmasında dahi zamanla aynı konseptin uygulanmasının davalının kötü niyetinin göstergesi olduğunu, ön planda yer alan genel kombinasyonun ayniyete varacak derecede benzer olduğunu, markaların aynı ürünler için kullanıldığı dikkate alındığında tarafların ürünleri karıştırıp ilişkilendireceği ve hak sahibi konusunda da yanılgıya düşeceğini, müvekkilinin davalının markalarından daha önceden haberdar olmadığını, yürütülen bir proje kapsamında yapılan araştırmalar vesilesiyle tesadüfen ve yeni haberdar olduğunu, müvekkili tarafından davalı firmaya noter aracılığı ile ihtarname gönderildiğini, davaya konu fiili kullanıma son verilmesinin talep edildiğini, davalı taraf ile müzakereler yapıldığını, ancak müvekkili tekliflerin davalı tarafından kabul edilmediğini, müvekkili firmanın markasını koruma amacıyla uzun yıllardır önlemler almakta olduğunu, bu hususta bir çok markanın tesciline ve kullanımına engel olduğunu, kötü niyetli kullanımlara ilişkin sessiz kalmasının söz konusu olmadığını, müvekkilinin davalının kullanımından haberdar olması ile ihtarname gönderdiğini, uzlaşma yolu bulunamadığından davayı açtığını, kötü niyetli tescilin hükümsüzlüğü davalarının herhangi bir süreye tabi olmadığının açık bir şekilde hüküm altına alındığını, sarı zemin siyah renk kombinasyonunun müvekkilinin markasını niteleyen bir unsur olduğunu ve özdeşleştiğini, davalının marka ve ibaresinin fiili kullanımlarının müvekkili ile aynı olduğunu ve tescilinden farklı olduğunu, davalının diğer markalarında sarı rengin kullanılmış olsa da, bu markalar sadece … ibaresinden oluşmadığını, fiili kullanımlarının da müvekkili markaları ile herhangi bir karışıklık yaratmadığını, yapıştırıcı markalarının çoğunun artık piyasaya sarı renk zemininde ürün sürmediklerini ve müvekkili firması ile iltibas oluşturacak nitelikte olmadıklarını, yapıştırıcı ambalajlarının sarı renk olması gerektiğine ilişkin herhangi bir kuralın bulunmadığını, aksi halde tüm yapıştırıcıların sarı renk kullanmış olması gerektiğini, …, …, …, …, …, …, …gibi ünlü markaların ürünleri incelendiğinde davalı iddialarının anlamsız olduğunun görüleceğini, markalar arasındaki harf farklılıklarının ilk anda ortalama tüketiciler nezdinde fark edilemeyeceğini, ön planda yer alan genel kombinasyonun ayniyete varacak derecede benzer olduğunun aşikar olduğunu, davalının haksız kullanımlarına cevap olarak dava dışı markalara yer vermesinin boş bir çaba olduğunu, müvekkilinin … markasını her zaman büyük harflerle ve tescilli olduğunu gösterecek şekilde kullandığını ve markasının jenerikleşmesini önlemekte olduğunu, müvekkilinin jenerikleşme riskini ortadan kaldırmak adına pasif kalmadığını bu konuda yoğun bir çaba harcadığını, davalının dilekçesinde yer vermiş olduğu diğer markaların da tanıtımlarında müvekkilinin markasını kullanmasının hukuka aykırı olduğunu, dava dışı markaların haksız kullanımlarının davalıyı haklı çıkarmadığını, bir an için dava dilekçesindeki ürün görselinin Çin menşeili bir firmaya ait olduğu kabul edilse bile Çin menşei firma ile davalının ürününün ayırt edilemeyecek derecede benzemesi ve davalının “… markasını her şeyiyle kopyalayarak üzerini ufo markasını yapıştırarak piyasaya sürmesinden ibarettir” beyanı ile huzurdaki davayı ikrar ettiğini, davalının müvekkilinin ilk tescilini 1981 yılında aldığını beyan ettiğini ancak dava dilekçesinde belirtildiği üzere müvekkilinin … markasını ilk olarak 1913 yılında Almanya’da tescil ettirdiğini, müvekkilinin … markasının ve seri markalarının dünya çapında uzun yıllardır tescilli olduklarını ve siyah sarı renk kombinasyonu ile ayrılmaz bir parça olduklarını, davaya konu fiili kullanımların tüplerin bükülebilir olması ile ilgili olmadığını, müvekkilinin … markasının ve siyah sarı renk kombinasyonunun birebir taklit edilmesinden dolayı bu davanın ikame edildiğini, hali hazırda bir çok yapıştırıcı markanın bükülebilir alüminyum ambalaj kullandığını ve müvekkili firmanın markası ile karışıklık yaratmadığını, davalının çok farklı ibare ve kombinasyonlar ile markasını kullanabilecek iken müvekkilinin markası ile benzer olanı tercih ettiğini, davalının Ufo ürünü ambalajına ilişkin tasarım tescilinin de kötü niyetli yapıldığını, yenilik ve ayırt edicilik vasfından uzak olduğunu, müvekkili firmanın sadece … ibaresini değil … ambalaj şekillerini de tescil ettirmekte olduğunu, … şekil markasını 1981 yılında ve 2002 yılında Almanya’da tescil ettirmiş olduğunu, gene SMK’nun 155. maddesi gereğince hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında sahip olunan sınai mülkiyet hakkının savunma gerekçesi olarak ileri sürülemeyeceğini, müvekkili kullanımlarından çok sonraya dayanan tescili yapılan bu tasarımın davaya konu haksız kullanımları hukuka uygun hale getirmediğini, davalının tasarım tescillerinden birinin müvekkilinin piyasaya çok önceden sürdüğü bir ürün ambalajının kopyalanması ile oluşturulduğunu, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde özetle; Markaların hiçbirinin kullanımında herhangi bir marka tecavüzünün söz konusu olmadığını, sessiz kalan tarafın uzun süre bu davranışı sergiledikten sonra dava açma yoluna gitmesinin kötü niyetli olduğunu ve Mahkemeler tarafından resen göz önünde bulundurulacağını, … markasının 1979 yılından bu yana yazılı ve görsel basında kullanıldığını, davacı yanın müvekkilinin olumsuz bir durumu ile ilgili bir delil göstermediğini, marka bilinirliliği anketi ile yabancı menşeli firmanın araştırmadan ve Ufo markasından haberdar olduğunun açık olduğunu, müvekkili firmadan tesadüfen ve sonradan haberdar olduğu şeklindeki beyanların gerçeği yansıtmadığını, kötü niyeti gösterdiğini, marka hakkının ihlale uğradığını iddia eden kimsenin uzun süre sessiz kalarak başvuru veya dava yoluna gitmediyse sessiz kalma sebebiyle hak kaybı ilkesinin uygulama alanı bulacağını, Yargıtay’ın ve doktrinin de görüşünün bu şekilde olduğunu, sarı ve siyah kompozisyonun davacı markasıyla özdeşleşmiş bir kullanım olmadığını, sarı siyah kombinasyonunun yıllardır piyasaya arz edilen aynı nitelikteki ürünlere ait markaların TPE nezdinde marka haklarının halen devam ettiğini, 1963 yılında kurulmuş olan … markasının, …, …, … ve … markalarının sarı tüp üzerinde siyah renk kombinasyonunu kullanmakta olduklarını, Sarı siyah renk kombinasyonunun davacı yanın markasına ait bir kullanım olsa idi bugüne kadar bu firmalardan birine bu konuda bir ihtar veya dava yoluna gitmesi gerektiğini, bu hususun müvekkiline karşı kötü niyetli bir yaklaşım olduğunu, siyah sarı renk kombinasyonun uyarı kontrol et anlamı taşıdığını, solvent bazlı yapıştırıcıların sağlık açısından tehlike arz ettiği için bu kombinasyonun kullanılmakta olduğunu, sarı rengin uyarı kontrol et anlamında olduğunun aşikar olduğunu, davacı yanın ihtarname gönderdiği belirtmiş olsa da müvekkiline bir ihtarname göndermediğini, davacı yana ait markanın jenerik marka haline geldiğinin açık ve net olduğunu, tüm güvenilir internet sitelerinde ve araştırmasında … İbaresinin jenerik olduğunun sayıldığını, köklü bir şirketin yöneticisinin kendi markasının jenerik olduğu noktasındaki açıklamasının sehven yapılmış olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, markanın jenerik olduğunun kendilerinin de kabulünde olduğunu, davacı yanın müvekkili firması markası ile ilgili iltibas noktasında somut bir delil ortaya koyamadığını, müvekkili firmanın özgün yapılmış sloganı, uyarı işareti, barkod vs. tercih ve konumlandırmalarının bulunduğu ürün yerine Çin menşeli ürün kıyaslaması yaptığını, tek boy küçük bir bilgilendirme alanı ve kısıtlı harf baskı yeteneğine sahip olma açıklamasına bir cevap verilemediğini, müvekkilinin … tescil no’lu tasarımının yenilik ve ayırt edicilik özelliklerine sahip olmasaydı zaten tescil edilemeyeceğini, davacı firmaya ait marka ile müvekkili firmaya ait marka arasında herhangi bir iltibasın bahis olmadığını, karıştırılmaya yol açacak bir hal bulunmadığını, davacının müvekkili firmanın ürünü üzerinde yer alan Güçlü Formül sloganından hiç bahsetmediğini, ayırt edicilik noktasında büyük önem taşıyan süper yapıştırıcı sloganının var olduğunu, ikaz işaretlerinin birbirlerinden farklı olduğundan bahisle davanın reddini talep etmiştir.
Davacı taraf vekili 20.12.2019 kayıt tarihli dilekçesinde özetle; 06.12.2019 tarihli ön inceleme duruşmasında davalı tarafın müvekkilinin piyasada tecavüz teşkil edecek nitelikte kullanımlar olmasına rağmen müvekkilinin huzurdaki davaya ikame etme nedeninin müvekkiline ait … markasına ilişkin Avrupa Patent Ofisi nezdinde marka başvurusundan kaynaklı olduğunu iddia ettiğini, bu iddiaların Mahkeme’yi meşgul etmenin ötesine geçemediğini, davaya konu uyuşmazlığın davalının müvekkili … markasını ve ürünlerini taklit ettiğinden ortaya çıktığını, davaya konu uyuşmazlığın sadece … ibaresinin kullanımı değil zamanla ibarenin tescil edildiğinden farklı şekilde yazı karakterinin değiştirilerek müvekkili ile konsept olarak aynı şekilde kullanılması olduğunu, davalının sarı renk arka fonun kullanıldığı yapıştırıcı örneklerinin geneli itibari ile müvekkilinin … markası ile iltibas oluşturacak nitelikte olmadığını, iltibasın varlığı halinde müvekkilinin işbu markalı ürünlere karşı da hukuki süreç başlatmayacağı anlamına gelmediğini, huzurdaki davaya konu kullanımları haklı hale getirecek nitelikte olmadığını, müvekkilinin … ibaresi için dava tarihinden önce Avrupa Patent Ofisi nezdinde tescil başvurusunda bulunduğunu, benzer nitelikteki kullanımları ve marka tescillerini önlemek amacıyla yapıldığını, davalı tarafın sunduğu delillerde yer alan Ufo kullanımlarının … filmine ait olduğunu, müvekkilinin … ibaresini kullanmadığını, bu iddianın Mahkeme’yi yanıltmak amaçlı olduğunu, müvekkilinin söz konusu filmin tanıtımı için iş birliği yaptığını ve el sanatları yarışması düzenlediğini, filmin tanıtımı adına internet sitesinde … ibaresini içeren film adına yer verdiğini, hukuki ihtilafla karşılaşmamak için Avrupa Patent Ofisi nezdinde marka başvurusunda bulunduğunu, davalı tarafın müvekkilinin … ibaresini kullandığı yönündeki iddiasının olayı çarpıtma gayesi olduğunu, müvekkilinin yaptığı iş birlikler çerçevesinde Ufo İbaresini içeren film adını kullanmakta özgür olduğunu, söz konusu kullanımın davayla veya davalının yapıştırıcı ürünleri ile bağlantısının bulunmadığını, müvekkilinin … ibaresi üzerinde hak sahibi olmak ve piyasaya … ibaresi ile girmek gibi bir niyeti olsaydı davalıya ait TPE nezdinde tescilli … ibareli markaların hükümsüzlüğü talepli dava ikame edeceğini ve davalının … ibareli diğer markalarına ilişkin kullanımlarının da durdurulmasını talep edeceğini, davalıya ihtarname gönderilmiş olduğunu ve yüz yüze görüşmeler yapılmış iken davalı firmanın ihtarname almadıklarını iddia etmesinin yalan beyanda bulunmak olduğunu belirterek davanın kabulünü talep etmiştir.
Dosyada taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiştir.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, …başvuru numaralı ”…” ibareli markanın 23/11/2015 tarihli başvuru üzerine 05/06/2017 tarihinde tanınmışlığının kabul edildiği, … tescil numaralı ”… ” ibareli markanın 16.sınıf emtialarında 28/11/2013 tarihinde tescil edildiği, … adına kayıtlı olduğu, … tescil numaralı ”… ” ibareli markanın 01 / 16 / 17 / sınıf emtialarında 25/02/2009 tarihinde tescil edildiği, 07/09/2016 tarihinde yenilendiği, … adına kayıtlı olduğu, … tescil numaralı ”… ” ibareli markanın 01 / 16 / 17 / sınıf emtialarında 21/01/2009 tarihinde tescil edildiği, … adına kayıtlı olduğu, … tescil numaralı ”… ” ibareli markanın 01 / 16 / sınıf emtialarında 27/01/2009 tarihinde tescil edildiği, … adına kayıtlı olduğu, …tescil numaralı ”… ” ibareli markanın 16 sınıf emtiasında 10/07/2007 tarihinde tescil edildiği, … adına kayıtlı olduğu, … tescil numaralı ”…” ibareli markanın 1,16 sınıf emtialarında 24/10/1989 tarihinde tescil edilmiş olduğu, … adına kayıtlı olduğu, … tescil numaralı ”…” ibareli markanın 1,16 sınıf emtialarında 14/08/1989 tarihinde tescil edildiği, … adına kayıtlı olduğu, . . . tescil numaralı ” …” ibareli markanın 01 / 16 / 17 / 28 / sınıf emtialarında 31/12/2003 tarihinde tescil edilmiş olup; 31/12/2013 tarihinde 10 yıl süre ile yenilenmiş olduğu, … adına kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememiz dosyasının ön inceleme duruşmasında dosyanın bir marka vekili, bir tasarım uzmanı, bir kırtasiye sektör bilirkişisi, bir iş güvenliği ve toplum sağlığı alanında uzman sektör bilirkişiye tevdii ile taraflar arasındaki uyuşmazlık konusunun tespiti yönünden özellikle taraflara ait tescilli markalar dikkate alındığında davalı kullanımlarının tescil kapsamında kalıp kalmadığı, davacıya ait tescilli markaya tecavüz teşkil edip etmediği, davalıya ait ürünlerde kullanılan renkler yönünden toplum sağlığı ve cevap dilekçesindeki savunmalar dikkate alındığında bu yönde bir tercih yapılmasının uygun olup olmadığı, davacının tanınmış marka ve kötü niyetli tescil ile davalının uzun süreli sessiz kalmaya dayalı hak kaybına ilişkin iddiaları ve tüm dosya kapsamındaki iddia ve savunmalar kapsamında her bir iddia ve savunma ayrı ayrı değerlendirilmek suretiyle markaya tecavüz ve haksız rekabet oluşup oluşmadığı hususlarında ayrıntılı ve gerekçeli rapor tanzimi istenilmiş olup; bilirkişi heyetince 15/06/2020 tarihli bilirkişi raporu mahkememiz dosyasına ibraz edilmiştir.
Mahkememiz dosyasına ibraz edilen bilirkişi heyeti raporunda özetle; davalı …’nun davaya konu ürün versiyonundaki kullanımları için sahip olduğu tesciller kapsamında bir korumasının bulunmadığı, davacı … ‘nun davaya konu ürün ambalaj kompozisyonları ile davalı …’nun davaya konu ürün ambalaj kompozisyonlarının birbirleri ile iltibas bırakacak derecede benzer oldukları, davalı …’nun davaya konu ürün versiyonundaki kullanımlarının, davacı …’nun tescilli markasının koruma kapsamında olduğu ve haksız rekabet oluşturduğu, davalının kullanılan renkler yönünden toplum sağlığı ve cevap dilekçesindeki savunmalar dikkate alındığında, davalının bu yönde bir tercih yapmasının sektöre yönelik mevzuat açısından uygun olduğu, ancak bu tercihin SMK m.5/l/e açısından teknik bir zorunluluk teşkil etmediği, teşebbüslerin renkler konusunda seçenek özgürlüğüne sahip oldukları, bu tür renk unsurlarının ilgili sektörlerde kullanılmakla birlikte uyarı amacına ulaşmada yegane ve mecburi unsurlar olmadıkları, davalının tescilli markalarının hükümsüzlüğü açısından davalının uzun süreli sessiz kalmaya dayalı hak kaybıyla ilişkin iddiaları değerlendirildiğinde , SMK m. 25 f. 6 maddesi hükümleri gereği ” sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça ” hükmü gereği , mevcut davanın devam etmesi nedeni ile uzun süreli sessiz kalmaya dayalı hak kaybıyla ilişkin değerlendirmenin sayın Mahkemenizin takdirinde olacağı yönünde görüş ve kanaat bildirmiş oldukları anlaşılmıştır.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış marka hakkına tecavüzün ve Haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, durdurulması, kaldırılması talebine ilişkindir.
Tanınmış Marka İddiası;
6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire 13/03/1998 tarih ve 5647/1704 s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde; tanınmış marka tesciline ilişkin TPMK kayıtları izah olunan kriterler kapsamında değerlendirildiğinde esasen izaha muhtaç bir durum olmamakla birlikte davacının “…” markasının bugün neredeyse her tüketici bakımından bilindiği, bunun dışında, davacı markasının Türkiye dışında birçok ülkede tescilli olduğu, bu itibarıyla farklı coğrafi alanlara yayılarak geniş halk kitlelerine ulaştığı anılan diğer hususlarla birlikte dikkate alındığında tanınmış marka olduğu ve mevcut uyuşmazlık açısından ise…başvuru numaralı ”…” ibareli markaya ilişkin 23/11/2015 tarihli başvurunun 05/06/2017 tarihinde kabul edildiği, tanınmışlık değerlendirmesi yönünden 2015 tarihin baz alınması gerektiği ancak davalının bu tanınmışlık olgusundan önce davaya konu kullanımları gerçekleştirdiği dikkate alındığında somut uyuşmazlık açısından tanınmışlık olgusundan faydalanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Markaya Tecavüz iddiası yönünden;
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
İlgili Kanunun 7 inci maddesi; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ite aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle betik tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci /fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. ” hükümlerine amirdir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
SMK m. 29/1-a atfıyla uygulanacak olan SMK m, 7/2- b’ye göre tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tesdili markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyacaktır.
Mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Markanın sahibinden başkası tarafından aynen veya taklit, tağyir, iltibas suretiyle kullanılıp kullanılmadığının saptanmasında her şeyden önce markanın şekil ve anlam itibariyle taşıdığı baskın unsur göz önünde tutulmalıdır. Bu baskın unsurun aynen veya değiştirilerek başkası tarafından kullanılması, haksız olarak kullanımın tespitinde büyük önem taşır. Bir marka ana özellikleri itibariyle başkası tarafından bir hakka dayanmadan kullanıldığında tecavüz unsuru gerçekleşmiş olur (Erdal Noyan, Marka Hukuku, Ankara 2006, s.545). Bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırılmasına sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir.
Markaların baskın unsurlarının değerlendirmesinde ise logo etkisi, baskın hece veya kelime etkisi, yazılış biçimi etkisi, kelime anlamı etkisi gibi unsurların baskınlığına bakılır.
Tescilli bir markanın aynı veya benzeri olan bir işaretin, tescilli markanın kapsamına giren mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırmalarına (iltibasa) yol açacak şekilde kullanılması marka hakkına tecavüz oluşturacaktır. Bu tecavüz türüne, iltibas suretiyle marka hakkına tecavüz denilmektedir. Bu suretle oluştuğu iddia edilen marka hakkına tecavüz değerlendirmesinde, ilk olarak markaların tescilli olduğu mal veya hizmet sınıfları arasında ayniyet veya benzerlik olup olmadığı, sonrasında markalar arasında işaretsel olarak ayniyet/benzerlik bulunup bulunmadığı ve böyle bir ayniyet benzerlik olduğu kanaatine varıldığı takdirde, bunun markalar arasında karıştırılma ihtimaline sebebiyet verip vermeyeceği incelenmelidir.
Marka hakkının sınırlarını belirleyen önemli ilkelerden biri “Tükenme İlkesi”dir. 6769 s SMK’nin ortak hükümleri arasında yer alan ve “Hakkın Tüketilmesi” başlığını taşıyan bu maddede; “Sınai mülkiyet hakkı korumasına konu ürünlerin, hak sahibi veya onun izni ile üçüncü kişiler tarafından piyasaya sunulmasından sonra bu ürünlerle ilgili fiiller hakkın kapsamı dışında kaldığı” düzenlemektedir. Tükenme ilkesinin iki koşulu bulunmaktadır: Bu koşullardan ilki; markayı taşıyan ürünlerin Türkiye sınırları içinde ürünün marka sahibi veya marka sahibinin onayı ile ticari hayata sunulmuş olmasıdır. İkinci koşul ise; markayı taşıyan malların pazara sunumunun Türkiye sınırları içinde yapılmış olmasıdır.
Ancak aynı maddenin 2. bendi; “marka sahibinin, birinci fıkra hükmü kapsamına giren ürünlerin üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı kullanılmasını önleme hakkına sahip” olduğunu da hüküm altına alarak, marka sahibinin markasına ilişkin itibarını korumasının yolunu açık bırakmaktadır. Aslında bu durum, 6769 s. SMK’nin 7/5. maddesi ile doğrudan bağlantılıdır. Zira, marka hakkının kapsamına ilişkin istisnai bir düzenleme içeren 7/5. maddede hükmü, markanın üçüncü kişiler tarafından “Dürüstçe Kullanılacağı” varsayımına dayanmaktadır.
SMK m. 7/2-c’ye göre ise tanınmış marka söz konusu olduğunda, tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması, aynı sınıfta olup olmadığına bakılmaksızın marka hakkına tecavüz fiili teşkil edecektir.
TRIP’s anlaşmasının 17. maddesinde, üye devletlerin marka tescilinden doğan haklar için, marka sahiplerinin ve üçüncü kişilerin meşru menfaatlerini göz önünde bulundurmak şartıyla sınırlı istisnalar sağlanacağına hükmedilmiştir. 6769 s. SMK Madde 7/5 bu anlaşma doğrultusunda düzenlenmiştir. Buna göre; bir marka üçüncü kişiler tarafından isminde ya da soy isminde, iş yeri adresinde yer aldığı için ya da üretim veya satışını yaptığı mal veya hizmetin ne olduğunu sunmak maksadıyla kullanılıyor ise, kullanımın niteliği ile sınırlı olacak şekilde ve ticari teamüllere uygun olmak kaydıyla marka koruma kapsamında olmayacaktır.
Somut olaya dönüldüğünde;
Davacı davalı ait “… ibareli kullanımların markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği yine marka tescilleri bulunsa bile tescilden farklı kullanımın bulunduğu, tescil kapsamında kalsa bile SMK 155 gereği bu kullanımların korunmayacağı iddialarında bulunmuş, davalı ise davacının iddialarının kötü niyetli olduğu uzun yıllardır piyasada yer almasına ve marka tescillerine rağmen davacının buna sessiz kaldığını, markalar arasında iltibasın bulunmadığını, kullanımın sektörel zorunluluktan kaynaklandığını ileri sürmüş davanın reddini savunmuştur.
Rapordaki tespitlerde; davalı tarafa ait marka tescilleri incelendiklerinde, markaların davalı firmanın yapıştırıcı ürünlerinin çeşitli versiyonları için kurgulanmış “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…”, “…” isim ibareli markalar oldukları, firmanın “…” ürün versiyonları için kullandığı markalarda … ibaresinin sarı zemin üzerinde siyah ile yazıldığı görülmekle beraber, … ibaresinin tek başına yer aldığı markasında yazı karakterinin farklı olduğu ve sarı zemin üzerinde kullanılmadığı, davalının sadece “…” isimli yapıştırıcı ürünü için sarı zemin üzerinde siyah … harfler ile uygulanmış bir markası bulunmadığı, davalı tarafın fiili uygulamaları incelendiklerinde ise, tek başına “…” ibaresinin ve isminin kullanıldığı yapıştırıcı ürün versiyonlarında tescilli olan marka ibarelerinin tüm tanımlayıcı öğelerinin bir arada kullanılmadığı, ürün versiyonlarının markalarında yer alan belli bir öğenin şeklinde kullanıldığı, markaların diğer öğelerinin ise ürünler üzerinde yer almadığı ancak marka ibarelerinin, şekillerinin ve öğelerinin belli bir kısmının bölünmesi ile oluşacak kullanımlarının aynı marka tescilinin koruma kapsamında olmadığı, marka sahibinin bu alanlarda kısıtlı uygulanan ibareler ile kullanacağı marka için ayrıca tescil başvurusu yapmasının kendi insiyatifinde olduğu, aksi durumun kabulü dahilinde, çoklu kelimelerden oluşan markaların anlam ifade eden her bir öğesi için aynı korumadan faydalandığı gibi bir durum ortaya çıkacağı, bu doğrultuda, davalı tarafın davaya konu ürün versiyonundaki (Sarı zemin üzerinde Siyah kalın harfler ile Ufo ibaresinin tek başına yer aldığı ürün versiyonu) kullanımları için sahip olduğu tesciller kapsamında bir koruması bulunmadığı, davacı tarafa ait dosyaya sunulmuş marka tescilleri ve görselleri incelendiklerinde sarı zemin üzerinde kalın harfler ile “…” ibareli markanın ve ürünün versiyonlarına ait markaların farklı ülkelerde ve ülkemizde tescil edilmiş oldukları görüldüğü, sarı zemin üzerinde siyah kalın harfler ile yazılmış “…” ibareli markanın dosyaya sunulu dünyadaki en eski tescil başvuru tarihinin 15.12.1978, Türkiye’deki en eski tescil başvuru tarihinin ise 24.10.1989 olduğu, dosya kapsamında bahsi geçen tescil belgeleri kapsamında davalının dava konusu ürün için sarı zemindeki siyah yazılı “…” markasını 1979 yılından itibaren kullanmakta olduğu, 2003 yılı itibarı ile seri marka oluşturacak şekilde marka tescillerini yaptırdığı, davacı firmanın fiili uygulamaları incelendiklerinde ise, “…” isim ibareli ürünün, ambalaj kompozisyonunun tescilli markalarında görüldüğü şekli ile sarı zemin üzerinde kalın siyah harfler ve aynı yazı fontu ile uygulandığı yani davacı firmanın kullanımlarının kendisine ait marka tescillerinin koruma kapsamında olduğu, dava konusu davalı tarafa ait kullanımlar ile davacıya ait marka görselleri ve kullanımları incelendiklerinde; tüm ürünlerin üzerinde yer alan grafik kompozisyonlarda arka planın aynı sarı renk tonunda olduğu, ürün isminin kompozisyonun sol yanında ürünün boyuna paralel halde, kompozisyona göre benzer oranlardaki benzer yazı tipi fontu ile siyah renkte yazılmış olduğu, tüm tasarımlarda ürün ikincil açıklamaları ürün ismi yanında ürünün boyuna paralel halde yazılmış halde birbirlerinden farklı içeriklerde olduğu, soldaki ürünlerde ürün ismi “…” şeklinde iken, sağdaki ürünlerde ürün ismi “…” şeklinde olduğu, bir ürünün ayırt edici mahiyetteki ambalaj kompozisyonu, o ürünün ayırt edici görsel kimliğini oluşturduğu, özellikle marketlerde ve süpermarketlerde raflara dizili olarak satışa sunulan ürünler, ortalama dikkati haiz tüketicilerce daha uzaktan ambalajları ile fark ve ayırt edildiği, ortalama dikkati haiz tüketicilerin en azından bir kısmı sevdiği ve tercih ettiği ürünün aklında kalan ayırt edici ambalajını aradığı ve aklında kalan ambalajı gördüğü zaman bazen ürünün sözcük markasına dikkat dahi etmeksizin ürünü raftan alıp alışveriş yaptığı, ambalaj benzerliği yaratmanın iltibas yaratmanın temel yöntemlerinden biri olduğu, dava konusu ürünlerin markaları incelendiklerinde de, grafik kompozisyonların, kompozisyonda kullanılan ana öğelerin birbirleri ve kompozisyonun geneline göre olan konum ve ebatlarının birbirleri ile benzer oldukları, markanın ana unsuru olan ürün isimlerinin her ikisinin de 3 harften oluşan kelimeler olduğu ve u harfi ile başladığı, davalı vekili tarafından ürünler üzerinde kullanılan ikon ve ikincil açıklamaların birbirlerinden farklı olduğu belirtilmişse de; ortalama tüketicinin ürünü alırken dikkat edeceği ilk unsurların bunlar olmadıkları, kullanılan renk, isim ve grafik kompozisyonlarının ön planda olacağı göz önüne alınması gerektiği, karıştırılma ihtimali tehlikesi, markalarla karşılaşan kişilerin bu markaların sahiplerinin veya markalı ürünlerin kimliği konusunda yanılmalarına sebebiyet vereceği, bu halde üretici teşebbüslerin veya üretilen ürünlerin sahip oldukları markaların, birbirleri ile karıştırılarak ayırt etme işlevlerini doğru biçimde gerçekleştiremediklerini, ortalama dikkati haiz tüketiciler ürün ambalajlarını ayrıntılarına inmeksizin genel görünümleri itibariyle algıladıkları ve hatırladıkları cihetle, her iki ürün isminin … harfi ile başlaması ve 3 harften oluşması ve ambalaj kompozisyonlarındaki benzerlik nedeniyle çoğunun, “…” ve “…” kelimelerinin arasındaki farka rağmen, market ve süpermarket raflarında yan yana yer alan bu ürünlerin karıştırılması ihtimalinin mevcut olduğu, davalı vekili tarafından ürünlerin sarı renk üzerinde siyah yazı ile kullanılmasının toplumda genel uyarı kontrol et renk kombinasyonu olduğu ve bu ürün grubu için kullanılmasının gerektiği belirtilmişse de, dosya üzerinden ve re’sen yapılan incelemelerde dava konusu ürünün bu renk kombinasyonu ile uygulanmasını gerektiren yasal bir düzenleme bulunmadığı, bununla birlikte aynı renk kombinasyonunun dahi kullanıldığı farklı bir grafik kompozisyonun hazırlanması da mümkün olduğu, internet veritabanı üzerinde yapılan incelemelerde aynı ürün grubu için çalışılmış farklı ve aynı renk kombinasyonlarındaki farklı grafik kompozisyonlarındaki ürün görselleri bulunduğu, davalı vekili tarafından müvekkilinin marka isminin firma kurulduğu esnada yayında olan televizyon dizilerinden esinlenmek suretiyle yapıldığı belirtilmişse de, bu hususun ürünlerin karıştırılma ihtimali ile olan ilişkisinin bulunmadığını, tüketiciler tarafından bu dizilerin izlenmemiş olması İhtimal dahilinde olup, aksi durumda dahi teknik bir zorunluluk olmadığı halde ürünlerin aynı u harfi ile başlaması ve toplamda 3 harfli olmasının benzer bir grafik kompozisyonda karıştırılmaya sebebiyet vereceği, davalı vekili tarafından müvekkili ürünün ilk üretiminin olduğu tarihlerde ürün ambalajı olan Alüminyum tüp üzerinde detay çalışılmasının zor olduğu yazımların kısa tutulmasının ve gerekli teknik bir zorunluluk olduğu belirtilmişse de, böyle bir teknik zorunluluğun olmadığı, davalı vekili tarafından sunulan davacıya ait eski ürün ambalajında da görece detaylı bir logo çalışmasının ve içeriğin dava konusu ürün ambalajı üzerinde uygulanmış olduğu, bununla birlikte internet veritabanında yapılan İncelemelerde ulaşılan 1976 tarihli reklamda alüminyum tüp ambalaj üzerinde … Ekstra ibaresinin ambalajın boyuna tamamını alacak şekilde görece büyük olarak uygulanmış olduğu, markanın tescilli olduğu biçimde kullanılmasının esas olduğu, markanın tescilli olduğu şeklinden farklı bir şekilde kullanımı halinde kullanımın özelliğine göre, markanın ayırt edici özelliği değiştirilmeden küçük farklılıklarla kullanılması halinde yine de kullanımdan bahsedilebilecek ancak markanın önemli ölçüde değiştirilmek suretiyle kullanımı halinde artık tescilli kullanımdan bahsedilemeyeceğini, marka tescilli olsa bile tescilli olduğu şeklinden farklı biçimde kullanılırsa ve bu kullanım başkasının markasına benzeştirme yaratırsa marka tecavüzü/haksız rekabet söz konusu olabileceği, davalı tarafın ürünlerdeki kullanımlarının davacıya ait tescilli markaların koruma kapsamında olduğu ve davacı ürünleri İle haksız rekabet oluşturduğu, davalıya ait ürünlerin solvent içermesi nedeni ile 5898 sayılı kanun hükümlerine tabi olduğu, ürün ambalajlarında sarı renk zemin üzerine siyah renk yazı kullanmasının, kullanılan renkler yönünden toplum sağlığı ve cevap dilekçesindeki savunmalar dikkate alındığında bu yönde bir tercih yapılmasının uygun olduğu, ancak mutlaka söz konusu renklerin kullanılmasının teknik bir zorunluluk teşkil etmediği, bu renklerin uyarı maksadına ulaşmada yegane ve mecburi renkler olmadığı, rakip teşebbüslerin bu noktada seçenek serbestisine de sahip oldukları ve sarı/siyah kombinasyonu dışında farklı renklerin kullanılması ile sağlık yönünden uyarıda bulunma sonucuna ulaşabileceği, davacı hak sahibinin marka hukukundan dolayı hak sahibi olduğu, davalı markanın tescil edilmekle birlikte piyasada fiili olarak kullanımda olduğu, davacı markanın aynı sektörde bulunan ve 28.03.2005 yılından İtibaren tescilli olarak piyasada satılan davalı marka ve ürünlerinden bilgisinin olmamasının, hayatın gerçeklerine aykırı olduğu, davacı markanın, 28.03.2005 yılından itibaren tescilli olarak piyasada satılmakta olan davalının tescilli marka ve ürünlerine karşı, dava tarihine kadar bir birini izleyen beş yıl boyunca sessiz kaldığının dosya incelemesinde görüldüğü, kötü niyetin, yönünden ise nihai değerlendirmenin mahkemenin takdirinde bulunduğu hususlarının tespit edildiği anlaşılmıştır.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağına da şüphe yoktur (TMK. m. 2).
Davacının basiretli bir tacir olmasının beklenmesi nedeniyle de (TTK m. 18/2), kendisinin de içinde bulunduğu ilgili piyasada daha önce kullanılan markayı bildiğinin kabulünün gerektiği açıktır. Bu noktada davalı kullanımındaki … ibaresine ilişkin yurt dışı tescil başvurusunda markasını korumaktan ziyade hak sahipliğini kazanmaya çalıştığı ve kötü niyetli olduğu izaha muhtaç değildir.
Bu tespitler dikkate alındığından her ne kadar raporda davalının sadece “Ufo” isimli yapıştırıcı ürünü için sarı zemin üzerinde siyah bold harfler ile uygulanmış bir markası bulunmadığı davalı kullanımlarının markaya tecavüz teşkil ettiği değerlendirilmiş ise de davalının uzun yıllar davacı ile aynı sektörde faaliyet gösterdiği, fiili kullanıma ilişkin marka tescili yaptırmamış ise de sarı zemin üzerine … harflerle uygulanmış seri marka tescillerini oluşturduğu, davalı kullanımlarının bu kapsamda kaldığının kabulünün gerektiği, davacı markası tanınmış marka olarak kabul edilmekle birlikte davalı kullanımları dikkate alındığında, kullanım başlangıç tarihi itibarı ile davacı markasının tanınmış marka olarak kabul edilemeyeceği, her ne kadar davalı marka tescilleri 2003 yılı sonrasına denk gelmekteyse de davalının tescil öncesi “ufo” ibaresini 1980 li yıllardan itibaren markasal olarak kullandığı, bu kullanımın kötü niyetli olduğunun kabulünü gerektirir herhangi bir delil dosyaya sunulmadığı gibi davacının uzun yıllar kendisi ile aynı piyasada yer alan davalıya ait kullanımlardan haberdar olmadığının kabulünün basiretli tacir ilkesi gereği mümkün olmadığı, uzun yıllar davalının sektörde yer almasına ve pazar payı oluşturmasına sessiz kalan davalının sonradan markaya tecavüz ve haksız rekabet iddiasında bulunarak -davalıya ait markaya yönelik yurtdışı tescil başvuruları da dikkate alındığında – korunma talep etmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı gibi hakkın kötüye kullanılması teşkil edeceği ve hukuken korunmayacağı sonucuna ulaşılmış olup rapordaki aksi yöndeki değerlendirmelere itibar olunmamış, yine davalının sektörel zorunluluk yönelik savunmalarına da itibar olunmaksızın sübut bulmayan davanın TMK 2 gereği reddine karar vermek gerekmiştir.
Haksız rekabet iddiası yönünden;
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1)Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2)Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1)Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a)Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…. 4.Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
Somut olaya dönüldüğünde; her ne kadar raporda aksi yönde değerlendirme ve tespitlerde bulunulmuş ise de markaya tecavüze yönelik değerlendirmelerde de belirtildiği üzere davacının dürüstlük kuralı ile bağdaşmayan ve hakkın kötüye kullanılması niteliğindeki haksız rekabet iddialarına da itibar olunmaksızın bu yöndeki taleplerin de reddine karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı yukarıda izahı yapılan mevzuat ve açıklamalar kapsamında değerlendirildiğinde davacının dürüstlük kuralına aykırılık teşkil eden ve hakkın kötüye kullanılması niteliğindeki markaya tecavüz ve haksız rekabete dayalı açmış olduğu davaların reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcından peşin yatırılan 44,40 TL’nin mahsubu ile kalan 14,90 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsiline,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafça yargılama gideri yapılmadığından; bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.21/01/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸