Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2019/108 E. 2022/85 K. 28.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/108 Esas
KARAR NO : 2022/85

DAVA : Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 15/04/2019
KARAR TARİHİ : 28/04/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davalı şirketin … adlı televizyon kanalı ile ulusal düzeyde yayın yapan, yayın akışında sıklıkla Türkçe müzik eserleri içeren programlara yer veren ve bu kapsamda da … tarafından hakları koruma altında olan eserleri kullanan bir yayın kuruluşu olduğunu, davacı … korumasındaki müzik eserlerini izinsiz şekilde umuma ileterek kanunu ihlal ettiğini, davalı şirketin … ile 2012 yılı ve öncesi kullanımları kapsayan Sulh Protokolü imzaladığı ve bu protokol ile belirlenen lisans bedelini ödediğini, aynı
şekilde davalı şirkete 2013-2014 yıllarına ilişkin Yayın İzin Sözleşmesi gönderildiği ancak davalı şirket tarafından imzalanmadığını, davalı şirketin izinsiz umuma iletin eyleminin 5846 sayılı Fikir ve sanat Eserleri Kanununun açıkça ihlali olduğunu Yayın kuruluşlarınca meslek birliği korumasında bulunan eserin umuma iletiminin yapılabilmesi için lisans alınmasının kanuni bir zorunluluk olduğunu, Lisanssız kullanımın hukuki açıdan FSEK 68 anlamında tazminat doğuracağı ve ceza hukuku açısından suç teşkil edeceğini, davacı meslek birliğinin fonogram veya yorumcu meslek birliği olmadığını, Eser sahiplerini temsil eden bir meslek birliği olduğunu, üstelik Roma sözleşmesinin asgari bir koruma öngördüğü ve akit devletlerin daha kapsamlı haklar öngörmesi halinde bunların ve özel hükümler içeren anlaşmaların uygulanması gerektiğini, davacı tarafça sunulan CD’nin izinsiz kullanımın delili olduğunu, ayrıca meslek birliğinin kanunen tarife belirleme hakkına haiz olup davalı yayın kuruluşunun tarife bedellerine itirazının usule aykırı olduğu ve iş bu davanın konusu Olmadığını, davalı şirketin yasal mevzuat uyarınca yazılı izin alması ve mali hak bedellerini ödemesi gerektiğini bildiği ve daha önceki yıllarda … ile sözleşme imzalanmasına ve davacı meslek birliğine ödeme yapmış olmasına rağmen 2012 yılından bu yana izin almadan ve mali hak bedellerini ödemeden … korumasındaki eserleri kullandığını, davalı şirkete ait … adlı televizyon kanalının 31.12.2018 tarihli 22:00 – 24:00 saatleri arasındaki yayın kayıtlarını içeren CD’nin RTÜK’ten temin edildiği ve belirtilen tarih ve saat aralığında davacı meslek birliği korumasında bulunan izinsiz ve hukuka aykırı olarak iletimi yapılan eserler tespit Edildiğini, buna göre davalıya ait … adlı yayın kuruluşunun 31.12.2018 tarihinde 22:00 -24:00 saatleri arasında yapılan yayınında tespit edilen “…”, …” ve “…” adlı eserlerin davacı … korumasında olduğunu gösteren hak sahipliği ve yetki belgelerinin ekte sunulduğunu, FSEK m.76 uyarınca talebin işbu tespit edilen eserlerle sınırlı olmayıp davalı şirketin yayın faaliyetlerinde kullandığı ve … korumasında bulunan tüm eserleri kapsadığını, FSEK 68 uyarınca belirlenecek tazminat bedelinin tüm … repertuvarı açısından gerçekleştiğini, davalı şirketin ile davacı meslek birliği arasında 2012 yılından bu yana sözleşme İmzalanmadığını, davalı şirkete meslek birliğinin 2014 yılı resmi tarifesi üzerinden indirim uygulandığı ve Televizyon Yayıncıları Derneği ile yapılan görüşmeler sonucunda 2013 yılı tarifesine %8 oranında artış uygulanarak belirlenen lisans bedelini içeren 2013-2014 yılını kapsayan Lisans Sözleşmesi gönderildiği ancak bu sözleşmenin imzalanmadığını, sonraki yıllarda da tarife bedeline ÜFE ve TÜFE oranları üzerinden artış yapılarak sözleşme bedellerinin hesaplandığı; Buna göre her yıl belirlenen artış oranları uygulanmak suretiyle, davalı şirketin sözleşme imzalamış olsaydı 2018 müzik yılı müzik kullanımı için ödeyeceği bedel 265.296,36 TL+KDV olarak belirlendiğini, ancak davalı şirket söz konusu eser kullanımlarının yasa gereği lisanslamaya tabii olduğunu bilmesine ve iyi niyetli davacı tarafından sözleşme yapmaya davet edilmesine rağmen izinsiz ve lisans bedeli ödemeksizin kanun hilafına eser kullanımına devam ettiği; FSEK 68/1 maddesi uyarınca sözleşmesiz kullanımın önüne geçilmesi amaçlandığı, izinsiz kullanımda üç katı tutarında tazminat öngörüldüğünü, bu nedenle iş bu kanun maddesi uyarınca davalı şirketin sözleşme imzalanmış olsaydı 2018 yılı için ödeyeceği mali hak bedelinin 3 katı tutarında tazminat talep etme zorunluluğu doğduğunu, açıklanan nedenlerle davalının yayın/umuma iletim suretiyle izinsiz kullanıldığı tüm … korumasındaki eserler bakımından tecavüzün refi’ne, davalının yayın/umuma iletim suretiyle izinsiz kullandığı tüm … eserler bakımından cezaya, geçmiş yıllara, fazlaya ve faize ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, 2018 yılındaki tecavüz neticesinde doğan zararın tespiti ve bu zararın FSEK 68/1 uyarınca 3 katı fazlasıyla 2018 yılı başından itibaren hesaplanacak T.C.M.B. reeskont avans faizi ile birlikte tazmini talep edilmekle birlikte, şimdilik 1.000,00-TL x 3 = 3.000,00-TL tutarında mali hak bedelinin 2018 yılı başından itibaren hesaplanacak T.C.M.B reeskont avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini vekaleten talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; Anayasanın 90. maddesi hükmü gereğince “Roma Antlaşması”nın 12. maddesinin kanun hükmünde olduğunu, davacılar tarafından dava dilekçesinde belirtilen tarihlerde davalı yayıncı kuruluş tarafından yapılan müzik yayınlarının birçoğunun canlı performans olduğunu, kalanların ise ticari dolaşıma açılmış fonogram ve tespitlerden oluştuğunu, bu fonogram ve tespitler açısından ise sadece uygun bir bedel ödenmesi öngörüldüğünü, bunun dışında herhangi bir izin verme veya yasaklama hakkından bahsedilmediğini, bu hükmün FSEK hükümlerine üstün olduğu ve ulusal mevzuat açısından da geçerli olduğunu, bu durumda ticari dolaşıma çıkartılmış fonogram ve tespitler açısından izin verme veya yasaklama hakkı olmadığını, bu sayede yayınların önlenmesi veya izinsiz yayından bahsedilemeyeceğini, davacının dilekçesinde belirttiği 31.12.2018 tarihli RTÜK yayın kaydı ile belirlendiği söylenen müzik eseri yayınlarının müzik eğlence içerikli programlar olduğunu, bu program yayınları ile ilgili olarak davalı yayıncı kuruluş ile yapımcı ve icracı eser sahibi sanatçılar ile sözleşme yapıldığı ve zaten bir bedel ödendiğini,
FSEK 43. madde hükmüne göre bunun mümkün olduğu ve bu açıdan bakıldığında davalı yayıncı kuruluş kullandığı müzik eserleri için zaten eser sahiplerine bedel ödediğini, izinsiz yayın yapıldığının ispatının gerektiğini, tespit yapılan tarih ve saat dışındaki yayınlarda davacı meslek birliğine ait repertuarın izinsiz kullanıldığına ilişkin iddiayı kabul etmediklerini, davacı meslek birliğince sadece dava dilekçesinde belirtilen sınırlı sayıdaki müzik eserinin yayınına istinaden kendi belirledikleri 2018 yılı tarifesi üzerinden ve korumaları altındaki tüm eser sahiplerine ait bütün eserlerin kullanım bedelinin talep edilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, FSEK m.76/son hükmünden yararlanabilmeleri için iddialarının doğruluğunu kanıtlamaya yeterli kuvvetli delil sunması ve ondan sonrada mahkemece davalı tarafa kullanılan müzik eserlerinin listesinin sunulması için süre vermesi gerektiğini, davacı meslek birliğince toptancı zihniyet ile yayınlandığı tespit edilen sınırlı sayıdaki eser için tüm yıl tarife bedelinin talep edilmesinin hukuka aykırı ve yersiz Olduğunu, davacı meslek birliği tarafından tek taraflı olarak belirlenmiş tarifelerin son derece fahiş ve kabulü mümkün olmadığını, söz konusu tarifelerin FSEK m.42 vd. maddelerinde belirlenen usule uygun olmadığını, diğer taraftan davacı meslek birlikleri söz konusu tarifeleri tek taraflı ve fahiş olarak belirlediklerini ve davalı tarafça kabulünün mümkün olmadığını, söz konusu tarifelerde belirlenen asgari tutarların davalı yayıncı kuruluşun bir yıllık toplam brüt gelirinin %25’ine isabet Ettiğini, daha önce davacı ile sözleşmeler yapılmasına rağmen daha sonra devam
edilmemesinin asıl sebebinin bu fahiş bedeller olduğu belirtmiş davanın reddini talep etmiştir.
Davacı vekili tarafından sunulan cevaba cevap dilekçesinde özetle;
Davalı yayın kuruluşu, 2012 ve öncesi için lisans bedeli ödemiş olmakla, … repertuvarında yer alan eserleri kullanabilmek için sözleşme imzalaması gerektiğini bilmekte, ancak bilerek ve isteyerek şekilde kanunu ihlal etmeye, izinsiz kullanıma devam ettiğini, davalı yayın kuruluşu FSEK 43. maddesinde düzenlendiği üzere, radyo-televizyon kuruluşları yayında kullanacakları eserlere ilişkin olarak meslek birlikleri ile sözleşme yapmak zorunda olduğunu, öncelikle müvekkilinin fonogram veya yorumcu meslek birliği olmadığını, eser sahiplerini temsil eden meslek birliği olduğunu belirtmek istediklerini, üstelik Roma Sözleşmesi asgari bir koruma öngörmekle beraber akit devletler daha kapsamlı haklar öngörüyor ise bunların ve özel hükümler içeren anlaşmaların uygulanması gerektiğini belirttiğini, uluslararası hukukun mantığı mümkün olduğunca çok devletin bir araya getirebilmek amacıyla öngörülen asgari şartların kabulün sağlama olduğunu, ülkelerin iç hukukunda yer alan daha üstün korumayı geçersiz kılmak olmadığını, davalı yayın kuruluşunun müvekkili meslek birliğinin korumasında olan müzik repertuvarını izinsiz yayınlayarak, müvekkilinin meslek birliği üyesi olan eser sahiplerini zarara uğrattığını ve haksız kazanç elde ettiğini, müvekkili meslek birliği eser bazında sözleşme yapmadığını, tüm repertuvarına ilişkin olarak lisans sözleşmesi yaptığını, dolayısıyla eser bazında bir bedel hesabı teknik olarak mümkün olmamakla birlikte, davalı vekilinin talebi gibi bir uygulama, kanunun öngördüğü caydırıcılıktan çok lisanssız kullanımın ödüllendirilmesi niteliğinde olacağından kanunun amacıyla çeliştiğini, müvekkilinin kanunen tarife belirleme hakkını haiz olduğu, davalı yayın kuruluşunun tarife bedellerine itirazı usule aykırı olduğu gibi, iş bu davanın konusu da olmadığını, açıklanan nedenlerle davalının haksız ve kötü niyetli itirazlarının reddi ile davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili tarafından sunulan ikinci cevap dilekçesinde özetle; davacı meslek birliğinin yayıncıların kendileri ile tüm repertuvar üzerinden sözleşme yapmaları konusunda zorunluluk bulunduğunu ileri sürdüğünü, bu iddianın yersiz ve geçersiz olduğunu, zira davacı meslek birliğine üye eser sahiplerinin meslek birliğine yetki vermiş olmaları, eser sahiplerinin kendi haklarını kullanmalarına engel olmadığını, dolayısıyla eser sahipleri kendileri de eserin kullanımı açısından sözleşme yapabileceğini, RTÜK’dan alınmış olan CD içeriğinde yer alan tespitlere dayanarak tüm repertuvar üzerinden FSEK 68 e göre tazminat talep edilebileceği ve eser bazında bir bedel hesabının mümkün olmayacağı ileri sürüldüğünü, ancak Yargıtay uygulamaları bunun aksini gösterdiğini, ayrıca cevap dilekçelerinde de açıkladıkları üzere FSEK 76/2 hükmü gereğince tüm repertuvarın kullanıldığına ilişkin kuvvetli delil sunulmasının şart olduğunu, dolayısıyla dosya içerisinde yer alan RTÜK CD sinde yer alan bir-iki eser kullanımına dayanılarak FSEK 76/ 2 hükmünün uygulanmasına imkan olmadığını, davacı tarafın cevaba cevap dilekçesinde yer alan tarife belirleme hakkının meslek birliğinin elinde olduğu görüşü ise FSEK md.42 ve devamı hükümlerine aykırı olup kabul edilemeyceğini, davacı Meslek birliğinin yıllardır tarifeleri müzakere dahi etmeden kendine göre belirleyerek uygulama çabasında olduğunu, bunun kabul edilebilir bir tarafı olmadığını, açıklanan nedenlerle davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraf delilleri toplanmıştır.
Davalı şirkete ait … adlı televizyon kanalının 31.12.2018 tarihli 22:00 – 24:00 saatleri arasındaki yayın kayıtlarını içeren CD’nin RTÜK’ten temin edildiği ve belirtilen tarih ve saat aralığında davacı meslek birliği korumasında bulunan eser kullanımına ilişkin cd dosyaya sunulmuştur.
“…”, …” ve “…” adlı eserlerin davacı … korumasında olduğunu gösteren hak sahipliği ve yetki belgelerinin dosyaya sunulduğu anlaşılmıştır.
2012 yılı ve önceki yılları kapsayan sulh protokolü dosyaya sunulmuştur. Protokolün konusunun 2012(dahil) ve önceki yılları kapsayan lisans bedellerinin …’a ödenmesi ve bu ödemeye ilişkin olarak da TARAFLAR arasında 2012 ve önceki yıllara ilişkin doğmuş ve devam eden ceza ve hukuk davaları dahil olmak üzere yargıya yansımış ihtilafların sona erdirilerek tasfiye edilmesi ile Protokolde belirtilen usul ve şartlar çerçevesinde doğan lisans bedelinin …’a ödenerek tasfiye edilmesi olduğu anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki 2013-2014 yıllarını kapsayan Lisans Sözleşmesi dosyaya sunulmuştur.
Davalı tarafça dava dilekçesinde yer alan ve 31.12.2018 tarihli RTÜK kaydına göre yayınlandığı tespit edilen müzik eserleri ile ilgili eser sahibi ve icracı sanatçılardan alınmış yetki belgelerisunulmuştur.
Emsal sözleşme örnekleri dosyada yer almaktadır.
Sunulan deliller ve belgeler kapsamında gerekli incelemenin yapılması özellikle deliller kapsamında davalı kullanımlarının FSEK kapsamında davacının mali hak sahipliğine tecavüz niteliğinde olup olmadığı, tecavüz olarak kabulü halinde davalı ile davacı arasındaki önceli dönemlere ilişkin sözleşme ve ödemeler ile davacı meslek birliğinin yıllar itibariyle emsal yayıncılara uygulamış olduğu artış miktarı gözetilmek suretiyle talep edebilecek olduğu tazminat miktarının ne olabileceği hususlarında rapor alınmak üzere bilirkişi heyetine tevdi edilmiş olup sunulan 08/03/2021 tarihli heyet raporunda özetle; 2012 yılı ve önceki yılları kapsayan sulh protokolünde 2012(dahil) ve önceki yılları kapsayan lisans bedellerinin …’a ödenmesi ve bu ödemeye ilişkin olarak da TARAFLAR arasında 2012 ve önceki yıllara ilişkin doğmuş ve devam eden ceza ve hukuk davaları dahil olmak üzere yargıya yansımış ihtilafların sona erdirilerek tasfiye edilmesi ile Protokolde belirtilen usul ve şartlar çerçevesinde doğan lisans bedelinin …’a ödenerek tasfiye edilmesinin kararlaştırıldığını, dava dilekçesinde belirtilen “Beni çok ararsın” adlı eserin sahibi …, “…” adlı eserin sahibi … ve “…” adlı eserin sahibi Selami Şahin tarafından düzenlenmiş yetki belgeleri ve eser bildirim formlarının dosyaya sunulduğunu, T.C. sınırları içerisinde Meslek Birlikleri Repertuvarının Yayın Kuruluşu tarafından … logolu TV YAYIN İSTASYONU yayınlarında kullanılması için tarafların hak ve yükümlülüklerinin saptanması, sözleşme ile verilen umuma iletim hakkının kapsamının belirlenmesi ile bu sözleşmesinin uygulanması ve yorumlanmasından doğabilecek uyuşmazlıkların hal yolunun gösterilmesi şeklinde sözleşmenin konusunun belirlendiğini, FSEK kapsamında eser kanunun “Tanımlar” başlıklı 1/B maddesinin (a) bendinde tarif edildiğini, tarif uyarınca eserin, “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” ifade ettiğini, madde ayrıştırılarak incelendiğinde, bir fikri ürünün FSEK. kapsamında eser olarak nitelendirilebilmesi bakımından iki unsurun varlığının arandığının görüleceğini, buna göre FSEK kapsamında bir eserden bahsedebilmek için “eser”in sahibinin hususiyetini taşımalı (Esasa İlişkin Unsur) ve eserin FSEK.’de sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması gerektiğini (Şekle İlişkin Unsur), somut olay bağlamında FSEK. m. 3 hükmünün “Musiki eserleri, her nevi sözlü ve sözsüz bestelerdir.” şeklinde ifade edildiğini, doktrin ve yargı kararlarında tanımlandığı şekli ile ise müzik eserleri, “bir düşünceyi, duyguyu sesle ifade eden ve duyma/işitme yolu ile algılanabilen fikir ürünleri olduğunu, bu esaslar dahilinde varılan sonuç gereği dava konusu “…” adlı eserin “…” adlı eserin ve “…” adlı eserin müzik eseri mahiyeti sayıldığının açık olduğunu, henüz kablolu ve uydudan yayınların bilinmediği bir dönemde imzalanmış olan Roma Sözleşmesi’nin 3/f hükmü uyarınca; “Yayın”, seslerin veya resim ve seslerin, kamunun yararlanacağı şekilde telsiz araçlarla yayınını” ifade eder şeklinde tanımlandığını, yayın kavramının tanımını sadece kablosuz yayınlar açısından yapan Roma Sözleşmesi, korumaya ilişkin m. 7, 12 ve 13 hükümleri ile de sadece kablosuz yayınlara ilişkin koruma sağladığını, Roma Sözleşmesi gibi TRIPS m. 14’ün de yalnızca kablosuz yayınlara karşı koruma sağladığının görüldüğünü, Radyo-televizyon kuruluşlarının bir başkasının yarattığı eseri, ancak eser sahibinden izin alarak ya da buna ilişkin lisans alarak yayınlayabileceğini, Radyo-televizyon kuruluşunun, bir başkasının yarattığı eseri veya bir başkasına ait fonogramı yayınlaması durumlarında radyo-televizyon kuruluşunun söz konusu fikri ürünü yayınlayabilmesi için izin alması zorunlu olduğunu, bu noktada radyo-televizyon kuruluşunun hangi izni, kimden alacağı hususlarının açıklığa kavuşturulması önem arz ettiğini, bu bağlamda FSEK m.43 gereği Radyo-televizyon kuruluşları, uydu ve kablolu yayın kuruluşları ile mevcut veya ileride bulunacak teknik imkânlardan yararlanarak yayın ve/veya iletim yapacak kuruluşlar, yayınlarında yararlanacakları opera, bale, tiyatro ve benzeri sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak hak sahiplerinden önceden izin almak zorunda olduğunu, bu kuruluşlar sahneye konmuş eserler dışında kalan eser, icra, fonogram ve yapımlar için ilgili alan meslek birlikleri ile FSEK 52 nci maddeye uygun sözleşme yaparak izin almak, söz konusu yayın ve/veya iletimlere ilişkin ödemeleri bu birliklere yapmak ve kullandıkları eser, icra, fonogram ve yapımlara ilişkin listeleri bu birliklere bildirmek zorunda olduğunu, görüldüğü üzere, diğer bağlantılı hak sahiplerinden farklı olarak radyo-televizyon kuruluşlarının kendilerine tanınan haklara sahip olabilmek için almaları gereken izin, bağlantılı haklarının düzenlendiği FSEK m. 80/I/C’de değil; FSEK m. 43’te yer aldığını, FSEK m. 43/I’e göre, yayın için sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak hak sahiplerinden önceden izin alınması gerektiğini, FSEK m. 43/II’ye göre ise, sahneye konmuş eserler dışında kalan eser, icra, fonogram ve yapımlar için, ilgili alan meslek birlikleri ile 52. maddeye uygun sözleşme yapılarak izin alınacak ve söz konusu yayın ve/veya yeniden yayına ilişkin ödemeler bu birliklere yapılacağını, dolayısıyla yayın kuruluşları, yayınlarında yararlanacakları sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak eser sahipleri ile icracı sanatçılardan, icranın orkestra veya koro tarafından gerçekleştirilmesi halinde, orkestra, koro şeflerden, izin almak zorunda olduğunu, dolayısıyla hem eser sahiplerinden hem de icracı sanatçılardan alınacak bu izin, hak ihlalini bertaraf etmek açısından gerektiğini, bu doğrultudaki Komşu Haklar Yönetmeliği m.7/e bendi gereği icracı sanatçıların izni öngörüldüğünü, buna göre: “Ticari amaçla kamuya sunulan bir tespitten yapılmayan veya bir radyo ve televizyon yayını icraların, radyo ve televizyon kuruluşları tarafından yayınlanması için yazılı izni gereklidir.” denildiğini bu bağlamda davacı …’ın Tüzüğü incelendiğinde Tüzük m.2 ve m.11 hükümleri incelendiğinde eser sahibi gerçek kişilerin yetki belgesi ile devrettiği hakların idaresi ve takibini, telif ve tazminat bedellerinin tahsilini ve hak sahiplerine dağıtımını sağladığının anlaşıldığını, davacı … tarafından hak sahipliğini gösteren deliller olarak sunulan sözleşmelerde, davaya konu eser sahiplerinin haklarını münhasıran devrettiklerinin görüldüğünü, davalı tarafından sunulan delillerde EK 2 olarak işaretlenen deliller arasında söz konusu parçaların hak sahipleri tarafından (“…” adlı eserin sahibi … hariç) verilmiş bir yetki belgesinin bulunmadığı sadece icracı sanatçıdan alınmış yetki belgesine yer verildiği, bu kapsamda davacı …’ın hak sahipliği iddiasını geçersiz kılacak bir belgenin davalı tarafından sunulduğundan bahsedilemeyeceği, 2013-2014 yıllarını kapsayan sözleşmede hak sahibi olarak … ve … meslek birliklerinin bulunduğu, 2013 yılı için her iki meslek birliği için ayrı ayrı 175.000,00TL+KDV ve 2014 yılı için her iki meslek birliği için ayrı ayrı 189.000,00TL+KDV toplamda ise 859.000,00TL +KDV üzerinden sözleşmenin tanzim edildiği, 2014 yılı tespit edilen 189.000,00 TL lisans bedelinin ÜFE-TÜFE ortalaması alınarak 2018 yılı için lisans bedelinin tespit edildiği, 2014 yılı lisans bedelinin tespitinde 2013 yılına ait TÜFE ve ÜFE ortalamalarının kullanılması nedeniyle, 2014 Ocak dönemine ait ÜFE ve TÜFE endeksleri başlangıç endeks değerleri olarak alındığı, 2018 Ocak dönemine ait endeks değerlerinin nihai endeks değeri olarak alındığı, verilerin … web sitesinden temin edildiği, sonuç olarak; incelemeler neticesinde 2014 yılı tespit edilen 189.000,00 TL lisans bedelinin ÜFE-TÜFE ortalaması alınarak 2018 yılı için lisans bedelinin 265.664,98TL+KDV olarak hesaplandığı, davalı tarafın davacının sahip olduğu hakları ihlal ettiğinin sabit olması karşısında 265.664,98 x 3= 796.994,94 TL tutarında tazminata hükmedilmesi gerektiği, FSEK 68/1 Kapsamında hesap edilen tazminat tutarı 796.994,94 TL hesaplanmış olmakla birlikte davacının talebini fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 3.000,00 TL ile sınırlandırmış olduğundan faiz hesabında tazminat tutarının 3.000,00TL olarak dikkate alındığı, 01.01.2018 Tarihinden dava tarihi olan 15.04.2019 tarihine kadar olan hesaplanan faiz tutarının 608,24 TL olduğu sonuç ve kanaatini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davalı vekili tarafından sunulan 29/03/2021 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde özetle; bilirkişi raporunun inceleme ve değerlendirme bölümünde dosyaya 11.02.2020 tarihli dilekçelerinin ekinde sunulmuş olan ve müvekkil yayıncı kuruluşun 2018 yılında kullanmış olduğu tüm müzik eserlerinin kullanılış şekli ve yayın tarih ve saatlerini gösterir liste hiç irdelenmediğini ve görmezden gelindiğini, ancak bu delil davanın esasını etkiler nitelikte olup davanın çözüme kavuşmasında birinci derecede öneme sahip olduğunu, FSEK m.76/2 yer alan karinenin uygulanmasına temel teşkil ettiğini, kanunda açıklandığı üzere madde ile belirlenen kanuni karinenin uygulanması öncelikle davcı meslek birliği tarafından iddiaların doğuruluğunu kanıtlar kuvvetli delil sunulması şartı ile bunun yanında kullanılan tüm eserlere ilişkin listenin sunulmamış olması şartına bağlandığını, öncelikle davacı meslek birliği tarafından tüm repertuarlarının kullanıldığına ilişkin kuvvetli kanat oluşturacak bir delil sunulmadığını, bunun dışında yayınlanan tüm müzik eserlerinin listesi taraflarınca 11.02.2020 tarihli dilekçe ekinde dosyaya sunulduğunu, buna rağmen bilirkişi heyeti tarafından raporda; FSEK m.76/2 hükmü gereği talepte bulunabileceği yönünde görüş belirtilmesini kabul etmediklerini, zira davacı meslek birliğinin 2018 yılı repertuarında yer alan tüm müzik eserlerinin tamamının kullanım bedelinin hesaplamada yer alması ve şartları oluşmadan 3 katı tazminat hesaplaması yapılması usul ve yasaya aykırı olduğunu, raporda yer alan hesaplamalar yanlış yöntem ve hatalı kabullerle yapıldığını, kabul etmediklerini, bilirkişi raporunda davacı meslek birliğinin 2018 yılı için öngördüğünü ve tüm repertuar için geçerli tarife bedelleri üzerinden hesaplama yapılmış olmasının kabul edileyeceğini, kabul anlamına gelmemek üzere eğer bir tazminat hesabı yapılacak ise dosya içerisinde ve delilleri arasında yer alan 2018 yılında müvekkil yayıncı kuruluşun, müzik eseri kullanımlarına ilişkin liste dikkate alınması ve bu listede yer alan müzik eserlerinden davacı meslek birliği açısından hangilerinde hak sahipliğinin söz konusu olduğu belirlenerek buna göre bir rayiç bedel üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini, zira FSEK 42/A maddesi bu yönde düzenleme içerdiğini, belirtikleri üzere davacı meslek birliği tarifelerinin tek taraflı ve FSEK md.42 hükümlerine aykırı olarak oluşturulduğunu, bu nedenle raporu kabul etmediklerini, bilirkişilerce yapılması gerekenin eğer bir hesaplama yapılacak ise bu hesaplamanın objektif kriterler nazara alınarak ve B.K. md. 42 hükmü de dikkate alınmak suretiyle ve müvekkili tarafından sunulan kullanım ( yayın ) listesinde, davacı meslek birliğine üye sanatçı ve eser sahiplerine ait eserler dikkate alınmak suretiyle belirlenecek uygun bir rayiç bedel olması gerektiğini, bilirkişi heyeti tarafında davacının sunmuş oludğu emsal sözleşme ile uygulanan tarife bedelinin de üzerinde ve 2014 yılı tarifesine üfe-tüfe oranlarında artış uygulanması suretiyle hesaplama yapılmasının kabul edileyeceğini, bilirkişiler temelsiz ve afaki bir yöntem ile tarife belirleme yoluna gittiklerini, bu hesaplama şeklinin hakkaniyete ve kanuna aykırı olduğunu, açıkladıkları nedenlerle bilirkişi raporunu ve raporda yapılan hesaplamaları kabul etmediklerini, bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, ayrıca raporu hazırlayan bilirkişilerin sektör konusunda uzmanlığı bulunmayan bilirkişilerden oluşturulduğunu, dava konusu olayda görüş sunmak ve hesaplama yapmak konusunda ehil olmadıklarını, sonuç olarak rapora itirazlarının değerlendirilmesi amacıyla mahkemece resen seçilecek sektör de ehil olan yeni bir bilirkişi kurulundan yeniden rapor alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunmuş olduğu 13/10/2021 tarihli dilekçe ile talebini rapor doğrultusunda 796.994,94 TL’ye arttırmıştır.
Davalı vekili talep arttırımına ilişkin sunmuş olduğu beyan dilekçesinde özetle zamanaşımı iddiasında bulunmuş, aşamalardaki beyanlarını tekrarla davanın reddini savunmuştur.
İş bu dava meslek birliğinin üyesi olan davadışı sanatçılardan almış olduğu eser mali hak sahipliğine bu kapsamda belirlenen tarife ücretine dayalı FSEK 68 kapsamında tazminat istemine ilişkindir.
Eser Niteliğinin Değerlendirilmesi;
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı re’sen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bîr fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bîr deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır.
Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak, ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat esefleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
FSEK m.3’e göre, Musiki eserleri, ya sözlü ya da sözsüz olurlar. Sözsüz musiki eserlerinde sadece besteler, sözlü musiki eserlerinde hem beste hem de güfteler musiki eseri olarak FSEK tarafından korunurlar. Ancak güftede ayrıca edebi bir özellik varsa; FSEK m. 2/b.1’e göre bunun dil ile ifade edilen bir eser olarak da korunması mümkündür. Dil ve yazı ile ifade olunan eserler geniş bir fikir alanını kapsarlar. Bu eserler, hikaye, roman,, şiir, bir şarkının güftesi, skeç, tiyatro oyunlarını kapsadığı gibi, bilimsel konferansları, monografileri, siyasi nutukları, eğlendirici sohbet tarzında konuşmaları, çocuk hikayelerini ve benzerlerini kapsar.
Sunulan heyet raporundaki değerlendirmeler dikkate alındığında; esasen yayıncı kuruluş olan davalının yayınlamış olduğu müziklerin eser olduğu noktasında bir çekişme bulunmamaktadır.
Eser Sahipliğinin Değerlendirilmesi
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” ya da hak sahipliği sıfatının da re’sen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla huzurdaki davada da, uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin eser sahipliği ya da hak sahipliği sıfatının re’sen irdelenmesi gerekmektedir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda eser sahipliği veya hak sahipliği ile ilgili çeşitli karinelere yer verilmiştir.
FSEK m. 11 hükmüne göre; “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo-televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır, meğer ki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın.” Musiki eserlerinde eser sahipliği ile ilgili olarak şu hususlara değinmekte de fayda vardır. Bir musiki eserin güftesi veya bestesi aynı kişiye ait olabileceği gibi, eserin güftesinin veya bestesinin farklı kişilere ait olması da mümkündür. Güftesi ve bestesi farklı kişilere ait olan musiki eserlerinin de FSEK m.9 anlamında “ortak eser” durumu söz konusudur. Yani beste ve güfte kendi başına eser olma vasfını korumaktadır. Zira, güfte bağımsız bir ilim ve edebiyat eseri iken, beste bağımsız bir müzik eseridir ve sahipleri bunlar üzerinde münferiden tasarrufta bulunabilirler.
Somut uyuşmazlık açısından davacı … ın … olarak temsil ettiği, Tüzüğü incelendiğinde Tüzük m.2 ve m.11 hükümleri kapsamında eser sahibi gerçek kişilerin yetki belgesi ile devrettiği hakların idaresi ve takibini, telif ve tazminat bedellerinin tahsilini ve hak sahiplerine dağıtımı konusunda yetkili olduğu sonuç olarak mali hak sahibi olarak tarife bedellerini talep noktasında mali hak sahibi olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Zamanaşımı savunması yönünden değerlendirme; Her ne kadar davalı yargılama safahatinde davacının iddia ettiği tazminat taleplerinin zamanaşımına uğradığını iddia etmiş ide de davanın belirsiz alacak olarak açıldığı dava tarihi itibarı ile haksız fiile dayalı zamanaşımının dolmadığı anlaşılmakla davalının zamanaşımı savunmalarına itibar edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Tazminat Talebi Açısından Değerlendirme:
FSEK m.68/I hükmüne göre; “Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir”.
FSEK m.68’deki kapsamında bu taleplerin ileri sürülebilmesi için, mütecavizin kusurunun olması ya da zararın gerçekleşmiş bulunması şart değildir. Yine Yargıtay’a göre; “…eser sahibinin mali hakları korunurken sadece bu tecavüzün haksız fiil olduğu varsayımından hareket edilmeyecektir. Somut olayın özelliğine göre varsayımsal sözleşme bedeli tayin edilirken eser sahibinin bilimsel/sanatsal yeteneği, üretim kapasitesi gibi sübjektif nitelikleri, eserin beğeni ölçüsü, sayfa sayısı, estetik görünümü, nitelik ve niceliği, ihlal edilen mali hakkın türü, coğrafi kapsamı, ihlal süresi, ihlalin yapıldığı vasıta, bunun geniş halk kitlesine ulaşımı gibi objektif kriterler dikkate alınarak eser sahibi izinsiz yayın yapanla sözleşme yapması halinde, bu sözleşme uyarınca isteyebileceği bedel, bunun faizi 68. madde uyarınca açılacak davada dikkate alınacaktır…”. Ayrıca rayiç bedelin tespitine ilişkin taraflar arasında daha önceden yapılmış bir sözleşme, teklif var ise, başka bir deyişle rayiç bedel somuta indirgenmiş ise, rayiç bedelin tespiti taraflar arasındaki sözleşme, teklif vs. ile tespit edilecektir.
Kullanımların ele alınması;
Davacı davalının … adlı televizyon kanalı ile ulusal düzeyde yayın yapan, yayın akışında sıklıkla Türkçe müzik eserleri içeren programlarda meslek birliği repartuarında yer alan eserleri izinsiz olarak yayınlarında kullandığını iddia etmiş emsal nitelikte “…” adlı eserin “…” adlı eserin ve “…” adlı eserlerin kullanımına ilişkin kayıtları dosyaya sunmuştur.
Raporda da tespit olunduğu üzere; “Umuma İletim (Yayınlama) Hakkı” FSEK m. 25’te düzenlenmiş olup; madde uyarınca “Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, radyo, televizyon, uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla yayınlanması ve yayınlanan eserlerin bu kuruluşların yayınlarından alınarak başka yayın kuruluşları tarafından yeniden yayınlanması suretiyle umuma iletilmesi hakkı munhasıran eser sahibine aittir”.
Henüz kablolu ve uydudan yayınların bilinmediği bir dönemde imzalanmış olan Roma Sözleşmesi’nin 3/f hükmü uyarınca; “Yayın”, seslerin veya resim ve seslerin, kamunun yararlanacağı şekilde telsiz araçlarla yayınını” ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Yayın kavramının tanımını sadece kablosuz yayınlar açısından yapan Roma Sözleşmesi, korumaya ilişkin m. 7, 12 ve 13 hükümleri ile de sadece kablosuz yayınlara ilişkin koruma sağlamaktadır. Roma Sözleşmesi gibi TRIPS m. 14’ün de yalnızca kablosuz yayınlara karşı koruma sağladığı görülmektedir.
Ülkemizde Komşu Haklar Yönetmeliği m. 4/g uyarınca yayın; “Seslerin ya da görüntülerin ya da her ikisinin toplumun yararlanacağı şekilde radyo ve televizyon araçlarıyla telli ya da telsiz olarak kamuya sunulması” olarak tanımlanmıştır.
Umuma iletim hakkı, eserin yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla yayınlanması olduğundan bu hak yayınlama hakkı olarak da nitelendirilmektedir Umuma iletim hakkında eserden faydalanılması için eserin, kitle iletişim araçları (radyo, televizyon, uydu) vasıtasıyla yayınlanması gerekir. Dolayısıyla temsil hakkı ile umuma iletim hakkı arasındaki fark yayın konusunda başvurulan yöntem ve tekniğin farklı olmasıdır.
Hak sahiplerinin izni dışında eserlerinin radyo ve televizyon yayınları ile umuma arz edilmesi durumunda sorumluluk yayını yapan kuruluşundur.
Radyo-televizyon kuruluşu, elektromanyetik dalgalar yardımıyla, umumun aynı anda ve doğrudan doğruya algılayabilmesini hedefleyerek, ses, görüntü veya ses ve görüntü naklini sağlayan ya da bu durumu kablo veya benzeri teknik araçlarla gerçekleştiren özel hukuk veya kamu hukuku tüzel kişileridir. Bu yönü ile FSEK m. 80’de bağlantılı hak sahibi olarak koruma altında bulunan radyo-televizyon kuruluşlarının; kablolu, kablosuz ve uydudan her türlü yayın yapan kuruluşlardır.
Komşu Haklar Yönetmeliği m. 5 gereği Komşu (bağlantılı) haklar, eser sahiplerinin maddi ve manevi haklarına zarar veremez. Komşu hak sahipleri bu haklarını kullanırken, eser sahibinin haklarını sınırlandıramazlar. Bağlantılı hakları kabul eden fikri hukuk mevzuatlarında, radyo televizyon kuruluşlarına da yayınları üzerinde bağlantılı hak tanınmıştır. Bu kuruluşların korunmasının temelinde, yayıncılığın getirdiği yüksek maliyetler yatmaktadır. Burada bir radyo-televizyon kuruluşunun gerektirdiği çok büyük maliyetli organizasyona dayanan işlemler korunmaya değer görülmektedir.
Ancak Radyo-televizyon kuruluşları bir başkasının yarattığı eseri, ancak eser sahibinden izin alarak ya da buna ilişkin lisans alarak yayınlayabilecektir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 03/03/2001 tarih ve 4630 sayılı Kanun’un 15. Maddesiyle değişik “İşaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı” başlıklı 25. maddesinde “Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, radyo-televizyon, uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla yayınlanması ve yayınlanan eserlerin bu kuruluşların yayınlarından alınarak başka yayın kuruluşları tarafından yeniden yayınlanması suretiyle umuma iletilmesi hakkı münhasıran eser sahibine aittir.
Eser sahibi, eserinin aslı ya da çoğaltılmış nüshalarının telli veya telsiz araçlarla satışı veya diğer biçimlerde umuma dağıtılmasına veya sunulmasına ve gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda eserine erişimini sağlamak suretiyle umuma iletimine izin vermek veya yasaklamak hakkına da sahiptir….Radyo-TV kuruluşlarıyla yapılan sözleşmelerde; ilgili kuruluşların yayın alanı ve şekli ile dinleyici/izleyici kitlesinin taraflarca bilinmediğinin kabulü mümkün değildir. Dolayısı ile normal şartlarda sözleşme koşulları ve bedelinin de belirtilen ölçütlere göre saptanması gerektiği nazara alındığında, şifresiz ve abonelik esasına bağlı olmadan yapılan ulusal ve/veya bölgesel yayınların kapsama alanındaki herkesi ve her yeri dinleyici/izleyici hedef kitlesi olarak belirlediğinde şüphe bulunmamaktadır.”.
Radyo-televizyon kuruluşunun, bir başkasının yarattığı eseri veya bir başkasına ait fonogramı yayınlaması durumlarında radyo-televizyon kuruluşunun söz konusu fikri ürünü yayınlayabilmesi için izin alması zorunludur. Bu noktada radyo-televizyon kuruluşunun hangi izni, kimden alacağı hususlarının açıklığa kavuşturulması önem arz etmektedir.
Bu bağlamda FSEK m.43 gereği Radyo-televizyon kuruluşları, uydu ve kablolu yayın kuruluşları ile mevcut veya ileride bulunacak teknik imkânlardan yararlanarak yayın ve/veya iletim yapacak kuruluşlar, yayınlarında yararlanacakları opera, bale, tiyatro ve benzeri sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak hak sahiplerinden önceden izin almak zorundadırlar.
Bu kuruluşlar sahneye konmuş eserler dışında kalan eser, icra, fonogram ve yapımlar için ilgili alan meslek birlikleri ile FSEK 52 nci maddeye uygun sözleşme yaparak izin almak, söz konusu yayın ve/veya iletimlere ilişkin ödemeleri bu birliklere yapmak ve kullandıkları eser, icra, fonogram ve yapımlara ilişkin listeleri bu birliklere bildirmek zorundadırlar.
Görüldüğü üzere, diğer bağlantılı hak sahiplerinden farklı olarak radyo-televizyon kuruluşlarının kendilerine tanınan haklara sahip olabilmek için almaları gereken izin, bağlantılı haklarının düzenlendiği FSEK m. 80/I/C’de değil; FSEK m. 43’te yer almaktadır. FSEK m. 43/I’e göre, yayın için sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak hak sahiplerinden önceden izin alınması gerekmektedir. FSEK m. 43/II’ye göre ise, sahneye konmuş eserler dışında kalan eser, icra, fonogram ve yapımlar için, ilgili alan meslek birlikleri ile 52. maddeye uygun sözleşme yapılarak izin alınacak ve söz konusu yayın ve/veya yeniden yayına ilişkin ödemeler bu birliklere yapılacaktır.
Aynı husus Eser, İcra, Yapım Ve Yayınların Kullanılması Ve/Veya İletilmesine İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik m.6 hükmünde “Radyo-televizyon kuruluşları, uydu ve kablolu yayın kuruluşları ile mevcut veya ileride bulunacak teknik imkânlardan yararlanarak yayın ve/veya iletim yapacak kuruluşlar, yayınlarında yararlanacakları opera, bale, tiyatro ve benzeri sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak hak sahiplerinden önceden izin almak zorundadır.
Bu kuruluşlar sahneye konmuş eserler dışında kalan eser, icra, fonogram ve yapımlar için ilgili olan meslek birlikleri ile Kanunun 52 nci maddesine uygun sözleşme yaparak izin almak, söz konusu yayın ve/veya iletimlere ilişkin ödemeleri bu birliklere yapmak ve kullandıkları eser, icra, fonogram ve yapımlara ilişkin listeleri bu birliklere bildirmek zorundadır.” biçiminde açıklanmıştır.
Dolayısıyla yayın kuruluşları, yayınlarında yararlanacakları sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak eser sahipleri ile icracı sanatçılardan, icranın orkestra veya koro tarafından gerçekleştirilmesi halinde, orkestra, koro şeflerden, izin almak zorundadırlar. Dolayısıyla hem eser sahiplerinden hem de icracı sanatçılardan alınacak bu izin, hak ihlalini bertaraf etmek açısından gereklidir. Bu doğrultudaki Komşu Haklar Yönetmeliği m.7/e bendi gereği icracı sanatçıların izni öngörülmüştür. Buna göre: “Ticari amaçla kamuya sunulan bir tespitten yapılmayan veya bir radyo ve televizyon yayını icraların, radyo ve televizyon kuruluşları tarafından yayınlanması için yazılı izni gereklidir. ”
Davacı …’ın Tüzüğü incelendiğinde Tüzük m.2 ve m.11 hükümleri incelendiğinde eser sahibi gerçek kişilerin yetki belgesi ile devrettiği hakların idaresi ve takibini, telif ve tazminat bedellerinin tahsilini ve hak sahiplerine dağıtımını sağladığı anlaşılmaktadır.
Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat kapsamında talep değerlendirildiğinde davacının … Tüzüğünün m.2 ve m.11 hükümleri kapsamında eser sahibi gerçek kişilerin yetki belgesi ile devrettiği hakların idaresi ve takibini, telif ve tazminat bedellerinin tahsilini ve hak sahiplerine dağıtımı konusunda yetkili olduğu sonuç olarak mali hak sahibi olarak tarife bedellerini talep noktasında mali hak sahibi olduğu, davalının davacı ile lisans sözleşmesi imzalamaksızın repertuarda yer alan eserleri … isimli kanalında yayınladığı noktasında bir çekişme bulunmadığı, davalı davaya konu dönem itibarı ile tüm kayıtların ve eserlerin tek tek alınması gerektiği tarife üzerinden hesaplamaya yapılamayacağına yönelik itirazda bulunmuş ise de esasen tarife uygulamalarının yayıncı kuruluşlar lehine getirilmiş götürü bir bedel üzerinden tüm eserleri kullanma izni sağladığı dikkate alındığında -tek tek eser ve kullanım tespiti yapmanın mümkün olmadığı, bir an için yapıldığı dikkate alındığında her bir kullanımın tarife ücretini de aşacak miktarlara ulaşacağı izaha muhtaç olmamakla- davalının esasen uygulanma ihtimali olmayan, uygulansa dahi kendi aleyhine sonuç doğuracağı izahtan vareste olan itirazlarına itibar olunmayacağı, yine tarife ücretlerinin fahiş olduğu iddiları yönünden tarifelere açılmış herhangi bir davanın olmadığı bu hususun mevcut yargılamanın konusu olmadığı, davalının 2012 yılı öncesi dönem ilişkin sulh protokolü 2013-2014 yılına ilişkin lisans sözleşmesi dikkate alındığında davaya konu kullanımların lisanssız kullanılamayacağını bildiği, basiretli tacir olarak bilmesi gerektiği, bu noktada davacının hak sahipliği ve kullanımlara yönelik savunmalarının dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı kötü niyetli yargılamayı uzatmaya matuf savunmalar olduğu sonucuna ulaşılmış, davacı meslek birliğinin bir dönem davalının da taraf olduğu emsal lisans sözleşmesindeki lisans bedelleri yine sözleşmede belirlenen ve sözleşmeye taraf olanlara uygulanan artış oranları üzerinden yapılan hesaplama sonucunda davacının 2018 yılı itibarı ile 265.296,36TL lisans bedeli talep edebileceği, davalının lisans almaksızın kullanımda bulunduğu dikkate alındığında FSEK 68 uygulamasıyla davacının talep etmiş olduğu toplamda 796.994,94 TL tazminat talebinin haklı ve yerinde olduğu sonucuna ulaşılmakla davanın kabulü ile davaya konu dönem sonu olan 01/01/2019 tarihi faiz başlangıç tarihi olarak belirlenmek suretiyle aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Davacının davasının KABULÜ ile 796.994,94 TL’nin 01/01/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54.442,72 TL karar harcından peşin yatırılan 51,24TL ile 13.559,44 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 13.610,68 TL harcın mahsubu ile kalan 40.832,04 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan: 2.186,90 TL bilirkişi + posta gideri ve 13.672,08 TL harç (vh+peşin+başvuru+ıslah) olmak üzere toplam 15.858,98 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 56.899,75 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya ödenemesine,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 28/04/2022

Katip …
¸

Hakim…¸