Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/82 E. 2020/107 K. 13.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/82
KARAR NO : 2020/107

DAVA : Marka Tecavüzünün Tespiti, Durdurulması, Önlenmesi, Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 20/02/2018
KARAR TARİHİ : 13/02/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan markaya tecavüzün tespiti, durdurulması, önlenmesi ve maddi manevi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkillerinin uzun yıllardır … da şube sayısı dokuzu bulan “…” olarak bilinen restoranlar zincirini işlettiğini, İstanbul’un en yoğun semtlerinde yer alan şubeleri ile … yıllar içinde tanınmışlığının arttırdığını ve haklı bir itibar sahibi olduğunu, müvekkili …’ın 25.08.2014 tarihinde “… …” ibaresini marka olarak … hizmet numarası ile tescil ettirdiğini, …’ın daha önce de, 28.08.2013 tarihinde, “…” ibaresini marka olarak … hizmet numarası ile tescil ettirdiğini, müvekkili … ise, 10.07.2014 tarihinde “… …” ibaresini marka olarak … hizmet numarası ile tescil ettirdiğini ve bu markaları iş yerlerinde, reklam panolarında, tabela ve reklam vasıtalarında “…” olarak kullandıklarını, davalının … ibaresi ile bir lokanta açtığını ve müvekkilleri ile aynı alanda hizmet sunduklarını, müvekkillerin tescilli markası ile aynı ibare olan … İbaresini öne çıkararak kendi hizmetlerinde kullandıklarını ve söz konusu lokantanın müvekkillere ait bir işletme olduğu izlenimi yarattıklarını, tüketiciler de kolayca söz konusu yerin müvekkillere ait olduğunu düşündüğünü, davalının bu ibare ile hizmet sunması müvekkillerin markası ile iltibasa yol açtığı için markaya açık bir tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu, davalı … ibaresine kesmiş olduğu yazar kasa fişinde dahi kullandığını, davalının işletmekte olduğu lokantanın iç dizaynı dahi, müvekkil lokantalarının iç dizaynı ile aynı olduğunu, bu nedenle de tüketicilerde, lokantanın müvekkillere ait olduğu izlenimini doğurduğunu ve markaya açık bir tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu, davalıların verdikleri hizmetin çok kötü olması nedeni ile müvekkillerin itibarını dahi zedelediklerini, müvekkilimin ekte sunulan tescilli markası 556 s. KHK hükümleri gereğince korunmaya değer olup, müvekkillerimin izni olmaksızın başka bir şahsın ticari unvan ve işletme adı olarak kullanılamayacağını, davalının müvekkillerin tescilli markası olan …. ve … ibarelerini özellikle öne çıkararak kullandığı … ibaresi ile müvekkillerimin tescilli markasına aynen benzediğinden bu durumun haksız rekabet nedeniyle müvekkilimin markasına tecavüz oluşturduğunu belirtmiş markaya tecavüzün tespiti, durdurulması, önlenmesi ile SMK 151/2-c ve ilgili maddeleri gereği hesap edilecek bedelden, fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik maddi tazminat olarak 1.000,00 TL ve manevi tazminat olarak da 10.000,00 TL olmak üzere toplam 11.000,00 TL tazminatın dava tarihiden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkil 13.03.2018 tarihinde marka tescil başvurusunda bulunduğunu, müvekkilin tescilini talep ettiği marka “…” olduğunu, müvekkilin tescil ettirmek istediği marka ile davacıların markası birbirinden farklı olduğunu ve karıştırılma ihtimali olmadığını, davacılar tarafından markaya tecavüz iddiası ile farklı kişilere davalar açıldığını, davacıların sanki tescilli markaları “…”ymış gibi hareket ettiklerini ve haksız kazanç sağlamaya çalıştıklarını, davacıların açtığı diğer davalarda davalıların markaları tescilli olduğu halde davalar açıldığını, diğer davalarda Türk Patent Enstitütüsü tarafından tescil edilmiş olduğu halde tescilli markalara karşı dava açılması davacıların kötüniyetli olduklarını gösterdiğini, müvekkilinin tescil talebinde bulunduğu marka incelendiğinde davacıların markaları ile birebir benzerliğinin olmadığı ve tüketiciler tarafından karıştırılmasına neden olmayacağının açık olduğunu, iltibasın söz konusu olmadığını, müvekkilinin haksız rekabete neden olmak gibi kasti bir davranışı olmadığı gibi dava dilekçesinde ileri sürülen hususların gerçeğe aykırı olduğunu, bilirkişi tespit raporundaki tespitlerin hatalı ve hukuka aykırı olup rapor içeriğini kabul etmediklerini, müvekkiline ait markanın “…” ibaresini taşıdığından davacıların markasından farklı olduğunu, aynı olduğu iddiasının asılsız ve gerçeğe aykırı olduğunu, davacı tarafın marka tescilleri de “…” şeklinde olmadığını, hatta TPE nezdinde “…” markasıyla yapmış oldukları başvurunun reddedildiğini, buradan hareketle, davacı tarafın tüm restoranlarında “… …” veya “… …” şeklindeki tescil yaptırdığı şekliyle karışıklığa neden olunmasının önüne geçebileceğini, davacının tescile aykırı kullanımla iltibasa neden olduğunu ve haksız rakabet yarattığını, davacıların TPE başvuruları reddedildiği halde, “…” markasını davalar yoluyla kendine mal etmeye çalıştığını müvekkilin markasının tescilli olup “…” ve “…” ibarelerini barındırmakta olup ayırt edici niteliklere de sahip olduğunu belirtmiş öncelikle davacıların haksız ve kötüniyetli ihtiyati tedbir taleplerinin reddine, haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilerek yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyada taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak raporlar alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, … tescil nolu “… …” ibareli markanın 43.sınıfta, 09/07/2014 tarihinde tescil edildiği ve … adına kayıtlı olduğu, … tescil nolu “…” ibareli markanın, 43.sınıfta 27/08/2013 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “… …” ibareli markanın 43.sınıfta 24/08/2014 tarihinde tescil edildiği ve … adına kayıtlı oldukları anlaşılmıştır.
… adına başvurusu yapılan … nolu “…” ibareli markanın 43.sınıfta reddedildiği anlaşılmıştır.
Davalı … adına… numaralı ” …” kelime markası 43. sınıfta yer alan “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvan bakım evleri hizmetleri.” bakımından 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanununa göre başvuru tarihi olan 13.03.2018 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile dava tarihinden sonra tescil olunduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan 13/03/2018 tarihli tespit raporunda davalıya ait iş yerinde yapılan incelemeler sonucunda bilirkişinin; davalının tabela ıslak mendil kasa fişi menü fiyat posteri personel iş kıyafet üzerinden konumlanan ” …” üzerinden yapılan tespit incelemesi sonucunda, tarafların aynı sektörde ve aynı hizmet sınıfında faaliyet gösterdikleri, davalının ” …” ibareli herhangi bir marka tesciline rastlanılmadığı, davalı kullanımlarının davacı tescilli markası ile iltibas yaratacak düzeyde olduğu, davalının marka sahibinin izni olmaksızın tescilli marka ile ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit ettiği ve tecavüz fiilini oluşturarak haksız rekabete sebebiyet verdiği yönünde kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
Tespit raporu sonrası taraf delilleri toplanmış ve mahkememizce alınan 18/02/2019 tarihli ilk raporda bilirkişilerin; davacı markalarında … ibaresinin esas unsur olarak kullanıldığı, davalının davacı markalarının tescil edildiği “Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri” Bakımından … ibaresini ayırt edici unsur olarak öne çıkararak kullanmasının davacıların başta … tescil numaralı … markası olmak üzere … ve … tescil numaralı markalarına SMK m.7 ve 29 uyarınca tecavüz teşkil ettiği sonuç ve kanaatine vardıkları yönünde görüş bildirdiği anlaşılmıştır.
Alınan raporların dosya kapsamı ile uyumlu olmaması, soyut değerlendirme niteliğinde kaldığı anlaşılmakla 3 lü marka vekili ve yeni bir sektör bilirkişisi görevlendirilmek suretiyle yeni bir heyet oluşturulmuş, mahkememize sunulan son heyet raporunda bilirkişilerin; coğrafi kaynak belirten ve yer ismi olan bir ibarenin, davalı tarafından kullanılmasının, SMK m.7/5 hükmünde belirtilen “hizmetin coğrafi kaynağına” ilişkin kullanım olacağı ve “dürüst kullanım” kapsamında değerlendirileceği, dolayısıyla, sektör bilirkişi tespitleri ışığında, davalının, yer ismi olan ve hizmetin coğrafi kaynağına ilişkin olduğu tespit edilen “…” ibaresini kullanmasının SMK m. 29’un atfı uyarınca SMK m. 7/5-b uyarınca markaya tecavüz olarak değerlendirilmeyeceği yönünde görüş ve kanaatini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış marka tecavüzünün tespiti, durdurulması, önlenmesi, maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
6769 sayılı SMK’nın 7. Maddesine göre; Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması. (3)Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e)İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f)İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması. (4)Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayım tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Ancak marka başvurusunun Bültende yayımlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmiş olması hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayımlanmasından önce karar veremez. (5)Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez: a)Gerçek kişilerin kendi ad veya adresini belirtmesi. b)Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına ya da diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması. c)Özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hâllerde kullanılması.
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. SMK m. 29/1-a atfıyla uygulanacak olan SMK m, 7/2- b’ye göre tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tesdili maıkanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyacaktır. Yine SMK m. 7/2-c’ye göre ise tanınmış marka söz konusu olduğunda, tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması, aynı sınıfta olup olmadığına bakılmaksızın marka hakkına tecavüz fiili teşkil edecektir.
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri ise Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1)Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2)Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. ” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1)Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a)Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;….4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
TTK hükümlerinden de anlaşılacağı üzere başklasının haklı olarak kullandığı tanıtıcı işaretlerle kullanmak veyahut iltibasa meydan verecek eylemlerde kullanmak haksız rekabet olarak nitelendirilmiştir.
Tacirin ticari hayatı ile ilgili olarak yaptığı işlerde diğer şahıslardan daha çok “özen göstermesi” gerektiği kabul edilmektedir. Tacir devamlı olarak yaptığı işlerle ilgili mevzuatı, ne yapması gerekeceğini tacir olmayan şahıslardan daha iyi bilir ve bilmek zorundadır. Tacirin bilmek zorunda olduğu şeylerin başında ticari hayatı için gerekli olan kanun hükümleri, ticari hayatın gerekleri ve teamülleri ile ticari örf ve adet gelir. Bu bağlamda, başvuru sahiplerinin tacir olması durumunda T.T.K. M.18/f.2 uyarınca “basiretli bir tacir gibi” hareket etme yükümü altında oldukları kabul edilmektedir. Fakat; bu yükümlülüğün çok katı ve sert değerlendirilmemesi her somut olayın özelliğine göre incelenmesi gerekmektedir.
“…” ibaresinin 43. sınıfta yer alan yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri bakımından ayırt ediciliğinin değerlendirilmesi
Dosyaya celp edilen evraklardan, davacı yan … tarafından başvurusu gerçekleştirilen … başvuru numaralı “…” ibareli marka başvurusunun mülga KHK kapsamında mutlak ret sebepleri kapsamında görülerek TPMK tarafından reddedildiği tespit edilmiştir. Anılan ibare 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesi uyarınca ayırt edici bulunmayarak tescil edilebilir nitelikte görülmemiş ve 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi uyarınca, “Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar.” tanımlayıcı bulunarak tescil başvurusu reddedilmiştir.
Nitekim TPMK markalar bülteninde “…” ibareli 3. kişiler adına 43. sınıfta aynı hizmetler bakımından tescilli farklı markaların tescil edildiği görülmektedir.
Bu husus “…” ibaresinin coğrafi kaynak belirten, tanımlayıcı bir ifade olduğunu ve 3. kişilerin ufak eklemeler ile kullanımlarına lehlerine olacak şekilde ayırt edicilik katabileceğini ortaya koymaktadır.
Davacı yanın markasal kullanımları;
Davacı yan … adına … numaralı “… …” ve davacı yan … adına … numaralı “… …” markalarının ayırt edici unsurları olan “…” ve “…” ibarelerinin kullanım dışı bırakıldığı, kullanımların “…” logosu ile birlikte “…” şeklinde olduğu görülmektedir. Davacılara ait tescillerdeki ayırt edici unsurlar ad ve soyadları olmakla birlikte bunların fiili kullanımda yer almadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar “…” ibareli marka tescili mevcut ise de davacılar adına tescilli doğrudan “…” ibareli bir marka tescili de bulunmamaktadır.
Nitekim; dosyaya celp edilen evraklardan, davacı yan … tarafından başvurusu gerçekleştirilen …başvuru numaralı “…” ibareli marka başvurusunun mülga 556 sayılı KHK’nın 7/1 – a ve c maddeleri uyarınca mutlak ret sebepleri kapsamında görülerek TPMK tarafından reddedildiği tespit edilmiştir.
Sonuç olarak davacıların fiili kullanımlarının marka tescilleri kapsamında olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Davalı yanın kullanımlarının 6769 sayılı SMK marka hükümleri uyarınca iltibas ve marka hakkına tecavüz iddiaları bakımından değerlendirilmesi;
Bu kapsamda tarafların tescilli markaları değerlendirildiğinde, davacıların tescilli “… …”, “…, …” ibareli markalarının ayırt edici unsuruları “…” ve ” …” ibareleridir.
Bilirkişi heyet raporunda da belirtildiği üzere her ne kadar anılan tescillerdeki “…” ifadesi soyadlarına vurgu olarak tercih edilmiş bile olsa “…” ibaresinin 3. kişilerin tekeline tahsis edilemeyecek bir ifade olması ve 43. sınıfta yer alan “yiyecek ve içecek sunulması hizmetleri” bakımından coğrafi kaynak belirtmesi nedeni ile zayıf marka niteliğindedir, bu kapsamda her ne kadar salt “…” ibareli marka tescili de bulunsa da anılan ibarenin 43. sınıfta yer alan “yiyecek ve içecek sunulması hizmetleri” bakımından zayıf marka niteliği bulunması sebebi ile, davalının “…” şeklindeki kullanımını engelleyemeyecektir. Zayıf markanın mevcudiyeti halinde 3. kişilerin ufak eklemeler ile aynı ibareyi kullanması mümkün hale gelmekte, zayıf marka hak sahibine daha düşük bir koruma sağlamaktadır. Bu kapsamda “…” şeklindeki davalı yan kullanımları, 43. sınıfta yer alan “yiyecek ve içecek sunulması hizmetleri” bakımından davacının “…” marka tescilinden uzaklaşmaktadır.
Yine davalının, ” …” kelime+şekil markasının dava sürecinde tescil edildiği, davacı ve davalı işletmelerinin aynı sektörde faaliyet gösterdiği, iki işletmenin de yiyecek içecek sektöründe restoran hizmeti sunduğu, self servis restoran konseptine sahip olduğu, davacı ve davalının sahip olduğu konseptin aynı olduğu, her iki işletmenin de esnaf lokantası konseptinde self servis hizmet sunduğu, davacı ve davalının sunmuş olduğu menü içeriklerinin benzer özelliklerinin olduğu, ancak birebir aynı olmadığı raporda tespit olunmuştur. “…” ibaresi şeklindeki davacı kullanımı dikkate alındığında “…” ibaresi esas unsur, “…” ibaresi ise hizmet veya sektör bildiren tali unsurdur.
Somut olay dikkate alındığında, “…” şeklindeki kullanım, coğrafi kaynak belirten, hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini gösteren işaret ve adlandırmaları münhasıran ve esas unsur olarak içeren bir ibaredir. Bu yüzden “…” ibaresinin tescil yoluyla tek bir kişinin tekel şeklinde kullanımına bırakılması mümkün değildir. Kaldı ki, TÜRK PATENT’in “…” seklindeki marka tescilini reddettiği dikkate alındığında, davacının “…” ibaresine, tanımlayıcı “…” ibaresini ekleyerek kullanımı, yasanın SMK m. 7/1-c uyarınca kendine vermediği tescil hakkının bir şekilde kullanımı halini alacak ve haksız kullanım tezahür edecektir.
SMK m. 7/5 hükmü uyarınca; “(5) Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez:” şeklindedir. Kısaca “dürüst kullanım” olarak adlandırılan bu halde, marka sahibi markasının üçüncü kişiler tarafından kullanılmasına engel olamayacak ve dolayısıyla bu kullanım SMK m. 29/1-a bağlamında da tecavüz sayılmayacaktır.
Coğrafi kaynak belirten ve yer ismi olan bir ibarenin kullanılmasının da bu hükümde belirtilen “hizmetin coğrafi kaynağına” ilişkin kullanım olacağı ve dürüst kullanım kapsamında değerlendirileceği açıktır. Dolayısıyla, “ilke olarak” yukarıdaki sektör bilirkişi tespitleri ışığında, davalının hizmetin coğrafi kaynağına ilişkin olduğu tespit edilen “…” ibaresini kullanması SMK m. 29’un atfı uyarınca SMK m. 7/5-b uyarınca markaya tecavüz olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı sunulan bilirkişi raporları ve izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; her ne kadar tespit raporunda davalı kullanımlarının davacılara ait tescilli markaya benzerlik ve iltibas oluşturduğu değerlendirilmiş ve yine ilk alınan bilirkişi raporunda davalının … ibaresini ayırt edici unsur olarak öne çıkararak kullanmasının davacıların tescilli markalarına SMK m.7 ve 29 uyarınca tecavüz teşkil ettiği değerlendirilmiş ise de taraf delilleri toplandıktan sonra alınan 3 lü marka vekili bilirkişi ve sektör bilirkişisi tarafından düzenlenen ve hükme esas alınan son heyet raporunda da tespit olunduğu üzere davacıların “…” ibaresini içeren marka tescillerinin zayıf marka niteliğinde olduğu, 3. Kişilerin bu ibareyi içerir kullanımlarının öncelenemeyeceği gibi “…” tescilinin de 43. sınıfta tanımlayıcı nitelikte olmasından kaynaklı olarak yine başkalarının ayırt edici ibare ile birlikte kullanımlara engel teşkil etmeyeceği, davacıların kullanımlarının tescile uygun olmadığı gibi markaların ayırt edici unsurlar kullanım dışı bırakılarak … logosu ile birlikte “…” şeklinde kullanıldıkları, markanın ayırt edici unsurunun terk edilerek farklı şekilde kullanılmasının markanın kullanılması olarak kabul edilemeyeceği, ilgili markalar açısından davacıların kullanımının tescil kapsamında olmaması nedeniyle davalı kullanımının herhangi bir markaya tecavüz ve haksız rekabet halini oluşturmayacağı, davalının … ve … kelimelerinin birlikte kullanımla markasal olarak zayıf ve çok ayırtedici olmamakla beraber “…” ibaresinin ana unsur olarak, “…” ibaresinin ise yan unsur olarak kullanıldığı, kullanımlarının (davacılara ait markaların zayıf marka olduğu dikkate alındığında birebir taklit) markaya tecavüz olarak kabulünü gerektirir bir durumun bulunmadığı, herkesin kullanımına müsait markasal kullanımların markaya tecavüz ya da haksız rekabet olarak değerlendirilemeyeceği, yine davacı vekilinin konsept ve sunuma yönelik benzerlik iddialarının markaya tecavüzün konusunu teşkil etmediği, bunlara dayalı hak sahipliği iddiasına ilişkin değerlendirmelerin (tasarım tescil vs dayalı) ayrıca bir davanın konusunu teşkil edebileceği, sektör bilirkişi tespitlerinde de yer aldığı üzere davalı ve davalı gibi … konseptinde hizmet veren restoran işletmeleri açısından haksız rekabet olmaması için … ibaresinin sadece bir işletme tarafından kullanılmaması gerektiği, tüm işletmelerin bu konsepti ve adı kullanabilecekleri, markalarında kendilerini diğer işletmelerden ayrıştıracak ibareler olduğu sürece geniş bir coğrafi bölge ve gastronomik kültürü ifade eden bu ibareyi sadece bir işletmenin kullanımına vermenin yiyecek-içecek ve gastronomi sektörü açısından kabul edilebilecek bir durum olmadığı ve bu durumun sektörün normal durumuna aykırı olduğu sonucuna ulaşılmış, davacının sübut bulmayan markaya tecavüz ve haksız rekabete yönelik davalarının tümden reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının markaya tecavüzün tespiti, durdurulması, önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat yönelik açmış olduğu davaların REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 187,86 TL’den karar harcı olan 54,40 TL’nin düşülmesine, kalanı 133,46 TL’nin karar kesinleştikten sonra talep halinde davacıya iadesine,
3-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen tecavüz talebine ilişkin 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat talebi üzerinden hesaplanan 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen manevi tazminat talebi üzerinden hesaplanan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan; 2.649,00 TL (bilirkişi+posta) yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.13/02/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır