Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/80 E. 2019/490 K. 26.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/80
KARAR NO : 2019/490

DAVA : FSEK-Tazminat
DAVA TARİHİ : 20/02/2018
KARAR TARİHİ : 26/11/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan FSEK-Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi aşamalardaki beyanlarında özetle, müvekkili şirketin kamuoyunda başta …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … gibi Türkiye’nin birçok saygın gazete, dergi ve televizyon markasını bünyesinde bulunduran “…” şirketlerinin mensubu olduğunu, müvekkili şirketin unvanının davalının telif sözleşmesi imzaladığı … AŞ olduğunu ve diğer grup şirketlerinden … AŞ ile birleştirilmek suretiyle sicilden terkin edildiğini, birleşme işlemi tamamlandıktan sonra genel kurul toplantısında şirket unvanının … AŞ olarak değiştirilmesine karar verildiğini, birleşme işlemi öncesi … AŞ ile davalı arasında sözleşme imzalanarak davalının yazarı olduğu “…” isimli eserin işletme, çoğaltma ve yayma hakkının müvekkili şirkete devredildiğini, sözleşmenin süresi ve feshinin 10.maddede düzenlendiğini, fesih talep edilmediğinden 3.yılın sonunda sözleşmenin 1 yıllığına uzadığını ve buna göre sözleşmenin 27/04/2014 tarihinde sona erdiğini, sözleşmenin bitiminden sonra yayınevi sıfatıyla müvekkilinin yeni baskı yapmamak şartı ile elinde bulunan mevcut eserleri tükeninceye kadar piyasaya sunma hakkının bulunduğunu ve davalının eser sahibi sıfatıyla sözleşmenin süresinin hitamında yayınevinden ayrılması durumunda eserin yayınevi elinde kalan adedi bitirene kadar bir başka yerde yeni basımının yapılmayacağının kararlaştırıldığını, buna rağmen davalının şahsi twitter hesabında sözleşmesi bitmiş kitabının depolardan çıkartılarak tekrar piyasaya sürüldüğünü iddia ettiğini ve kitabın …’tan çıkacağını söylemesi üzerine müvekkilinin mali haklarını ihlal ettiğini ve sözleşmeye aykırı davrandığını, … ile anlaşarak “…” isimli kitabının yeniden basımının yapılmasına sebebiyet verdiğini, müvekkil şirketin sözleşmeye uygun olarak, kitapevlerinden siparişler geldikçe elindeki kitapların satışını yaptığını, davalının müvekkili şirketin elde edeceği kazançtan yoksun kalarak, maddi zarara uğramasına neden olduğunu, davalı …’ın basiretli tacir gibi davranmadığını, kitapların stokta bulunmasının kendilerinden kaynaklanmadığını, kitaba talebin az olmasından kaynaklandığını, … iddialarını kabul etmediklerini, davalının sözleşmeye aykırı davrandığını belirtmiş öncelikle … Tic. Ltd. Şti.’ne ait “…” isimli kitaplarının tümünün toplanması ve dava sonuna kadar emin bir yerde muhafaza altına alınmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı verilmesine, dava konusu kitabın basımı ve dağıtımının engellenmesine, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla müvekkilinin uğradığı maddi zararın tazmini amacıyla şimdilik 1.000 TL’nin kitabın piyasaya çıkış tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi aşamalardaki beyanlarında özetle, davacı … Kitap Yayınevi’nin 2014 yılında kapatıldığını, müvekkilinin bu yayınevinden çıkan kitabının tükendiği ve satışının olmadığının belirtildiğini, davacı yayınevi tarafından sadece haksız olarak davalının davaya konu kitabının e-kitap formunun satışta olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte davalının eserinin bir kısmının stok olarak mevcut olmasının davacının yayınevini kapatıp davalının eserini satıştan kaldırmasından kaynaklandığını, bunun tüm sorumluluğunun davacı tarafa ait olduğunu, davacının kendi kusuru ile hem müvekkilini zarara uğrattığını hem de haksız taleplerde bulunduğunu, davalının davacıya elinde stok var ise kendisine tevdii için de defalarca ihtarname gönderdiğini, davalının davacı tarafından kasıtlı olarak zarara uğratıldığının bilincinde olduğunu ve bu durumun önüne geçmek istediğini, ancak davalının çabalarının sonuçsuz kaldığını, bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere davacının üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmediğinden dolayı davalı aleyhine zarar oluşturduğunu, davalının kitaplarının piyasada yüksek talep gördüğünü, … tarafından yapılan basımların kısa sürede ikinci baskıya ulaştığını, davacının haksız ve dayanaksız davasında ileri sürdüğü iddialarının tamamının mesnetsiz olduğunu, ihtiyati tedbir kararının kaldırılması gerektiğini, davalının davaya konu kitabının …’a ait baskılarının tükendiğini, davacının, davalının yeni yayınevi … aleyhine haksız rekabet teşkil edecek şekilde davalının kitabını e-kitap formunda sattığını ve bu durumun aynı zamanda davalının haklarına ve hukuka aykırılık teşkil ettiğini belirterek, haksız ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava dışı 3. Kişi …Ticaret Limited Şirketi vekili sunmuş olduğu beyan dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davacı … A.Ş. nin davalı ile 27.04.2010 tarihinde akdettiği “Telif Sözleşmesi” ile toplatılan “…” isimli kitabın 3 yıl süre ile basım ve dağıtım hakkını aldığını, davacıya ait telif hakkı süresinin 27.04.2013 tarihinde sona erdiğini, davacı … A.Ş., mahkemeye sunduğu dilekçeyle, davalı ile 27.04.2010 tarihinde akdettiği “Telif Sözleşmesi” ile toplatılan “…” isimli kitabın 3 yıl süre ile basım ve dağıtım hakkını aldığını, ancak sözleşmenin bitiminden 1 ay önce taraflardan biri tarafından fesih ihbarında bulunmaması nedeniyle sözleşmenin bir yıl uzadığı, bu nedenle davacı … A. Ş. telif hakkı süresinin, 27.04.2014 tarihinde sona erdiğini beyan ve kabul ettiğini, müvekkilinin kitap basım, yayım, dağıtım ve satış işi ile iştigal eden bir şirket olduğunu, davalı yazar … ile “…” isimli kitabının basım, yayım ve satışı için iyi niyetli 3. Kişi olarak 26.09.2017 tarihinde bir sözleşme akdettiğini, müvekkilinin, piyasada bulunmayan bu kitabı tekrar basmak istemesinin iyiniyetli ticari bir girişim olduğunu, “…” isimli kitabı Kasım 2017 tarihinde satışa sunduğunu, kitap, okurlarından talep görmeye başladığı esnada, davacının stoktaki kitaplarının tümünün satılmadığı gerekçesini öne sürerek, tazminat istemli olarak dava açtığını, toplatma ve satışını yasaklama yönünde tedbir talep ettiğini mahkemece de davacı şirketin bu talebinin uygun bulunduğunu ve toplatma ve satışını yasaklama yönünde ara karar verildiğini, davacının olayda herhangi bir hukuki ilişkisi olmayan ve olayın içinde yer almayan, üçüncü kişi konumundaki müvekkilim Şirketin merkezinde bulunan satışa hazır haldeki 916 kitabı haczederek, müvekkilinin iş yerinden kaldırdığını ve satış yasağını uygulattığını, müvekkilinin telif hakkı süresi, 27.04.2013 tarihinde sona eren bu kitabı Kasım 2017 yılında, yani telif hakkının sona ermesinden 4.5 yıl sonra basmasına ve satışa sunmasına rağmen, davacının stoktaki kitapların tümü satdmadığı gerekçesiyle olayla ilişkisi bulunmayan, iyi niyetli üçüncü kişi durumundaki müvekkiline ait kitapların toplatması ve satışını yasaklatmasının hukuka ve Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu, davacı şirketin, 7.5 yılı asan bir sürede kitapları satmak için ne yaptığını anlatmadığı gibi elinde kaç kitap kaldığını gizleyerek “stoktaki kitapların tümü satamadığı” gerekçesiyle olayla hiçbir ilişkisi olmayan, müvekkilinin mülkiyetinde bulunan kitapları toplatması ve satışını yasaklamasının hukuka aykırı olduğunu, davacının eğer bir zaran varsa, bu zarara sebebiyet veren davalıdan zararı tazmin ettirme hakkına sahip olmasına rağmen kitapların basım ve satışının yasaklanmasının davacının zararını azaltmaya yönelik olumlu bir etkisinin olmayacağını verilen tedbir kararının kaldırılması gerektiğini belirtmiştir.
Taraf delilleri bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. toplanmıştır.
Mahkememize sunulan 12/03/2018 tarihli sektör bilirkişisi tarafından hazırlanan raporda; “Sözleşmenin süresi 1+3= 4 yıl (2013-2017) geçtiği hâlde kitabın satışının bitmemiş olması iyi tanıtım ve pazarlama eksikliğinden olabileceği, stok bitimine kadar davalının başka bir yayınevi ile anlaşma yapamayacağı gibi satışa sunulan kitaplar nedeni ile aradan yıllar geçse de kitabın cüzi bir miktar davacının elinde olabileceği, bunun da stokta kitaplar var anlamına gelmeyeceği, davacının talepleri doğrultusunda daha sağlıklı karar verilebilmesi için “…” için davacı tarafın aldıkları bandrol dökümlerinin ve stoktaki ürünlerin belgelenmesi gerektiği, davacının belirttiği gibi … tarafından …’nun “…” adlı kitabı bastırılmış olduğu ve bütün mecralarda satışa sunulduğunun tespit edildiği ” yönünde kanaat bildirilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememize sunulan 12/06/2018 tarihli ek raporda mali müşavir ve sektör bilirkişisi; davacı nezdindeki kitapların bulunduğu depoda yapılan incelemelerde 20’li paketler halinde istif edilmiş halde bulunan 1780 adet kitap olduğunun tespit edildiği, yapılan bandrol kontrollerinde seri numaralarının Telif Hakları Genel Müdürlüğünden alınan bandrol serisi içinde olduğunun tespit edildiği, davacı ile davalı arasında yapılan sözleşmeye üç yıl için yapıldığı, (27.04.2010- 27.04.2013) sözleşme bitmeden bir ay önce yenilenme talebi olmaz ise otomatikman o bir yıl daha ( 27.04.2014 tarihine kadar) uzayacağının kararlaştırıldığı, davacının normal sözleşme bitmeden 1 ay 20 gün önce 07.03.2013 tarihinde 4. Basım için bandrolünü aldığı ve kitabı bastırdığı, “40’ında 40 Kadın” adlı kitabın, 2010 yılına 11.05.2010 tarihinde 3.200 adet (1. Baskı), 28.10.2010 tarihinde 2.100 adet (2. Baskı) olmak üzere toplam 5.300 adet baskı yaptığı, yıl içinde 3.621 adedi satış, 212 adedi ise promosyon olmak üzere toplam 3.833 adet stoktan çıkış olduğu buna karşılık 443 adet satışlardan iade olduğu yıl sonu 1.910 adet stok kaldığı, 2011 yılına; bir önceki yıldan devreden 1.910 adet stok ile başlandığı, yıl içinde yeni baskı yapılmadığı, 1.806 adet satış, 94 adet promosyon olmak üzere toplam 1.900 adet stoktan çıkış olduğu buna karşılık 325 adet satışlardan iade olduğu, yıl sonu 335 adet stok kaldığı, 2012 yılına; bir önceki yıldan devreden 335 adet stok ile başlandığı, 09.10.2012 tarihinde 1.100 adet (3. Baskı) baskı yapıldığı, yıl içinde 1.131 adet satış, 30 adet promosyon olmak üzere toplam 1.161 adet stoktan çıkış olduğu buna karşılık 64 adet satışlardan iade olduğu yıl sonu 338 adet stok kaldığı, 2013 yılına; bir önceki yıldan devreden 338 adet stok ile başlandığı, 14.03.2013 tarihinde 2.100 adet (4. Baskı) baskı yapıldığı, yıl içinde 631 adet satış, 13 adet promosyon olmak üzere toplam 644 adet stoktan çıkış olduğu buna karşılık 60 adet satışlardan iade olduğu, yıl sonu 1.854 adet stok kaldığı , 2014 yılına bir önceki yıldan devreden 1.854 adet stok ile başlandığı, yıl içinde yeni baskı yapılmadığı, 95 adet satış, 1 adet promosyon olmak üzere toplam 96 adet stoktan çıkış olduğu buna karşılık 25 adet satışlardan iade olduğu, yıl sonu 1.783 adet stok kaldığı, 2015 yılına bir önceki yıldan devreden 1.783 adet stok ile başlandığı, yıl içinde yeni baskı yapılmadığı, 11 adet satış, 3 adet promosyon olmak üzere toplam 14 adet stoktan çıkış olduğu buna karşılık 1 adet satışlardan iade olduğu, yıl sonu 1.770 adet stok kaldığı, 2016 yılına; bir önceki yıldan devreden 1.770 adet stok ile başlandığı, yıl içinde yeni baskı yapılmadığı, 1 adet satış olduğu, 30.09.2016 tarihinde 33 adet kitabın stok sayım fazlası olmak üzere stoka eklendiği, yıl sonunda 1.802 adet stok kaldığı, 2017 yılına; bir önceki yıldan devreden 1.802 adet stok ile başlandığı, yıl içinde yeni baskı yapılmadığı, 15 adet satış, 28 adet hurdaya ayrılan olmak üzere toplam 43 adet stoktan çıkış olduğu, yıl sonu 1.759 adet stok kaldığı, 2018 yılına; bir önceki yıldan devreden 1.759 adet stok ile başlandığı, yıl içinde yeni baskı yapılmadığı, 5 adet promosyon olarak stoktan çıkış olduğu, inceleme tarihinde defter kayıtlarına göre 1.754 adet stok kaldığı, davaya konu “…” adlı kitabın 07.06.2018 günü davacı deposunda yapılan fiziksel sayımında toplam 1.781 adet kitap tespit edildiği, aynı tarihte davacı ticari defterlerinde yapılan incelemede kitabın stok adedinin 1.754 adet olduğunun tespit edildiği” belirtilmiştir.
Mahkememize son olarak sunulan 02/11/2018 tarihli heyet raporunda özetle; “takdir mahkemeye ait olmak üzere; davalının yeni yayıncı ile sözleşme imzalamasının davacının iddia ettiği şekliyle taraflar arasındaki sözleşmenin ihlali anlamına gelmeyeceği, mahkemece davacının taleplerinin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde yerinde inceleme ve sunulan delillerin kapsamında davacı tarafın ticari defterlerinin sahipleri lehine delil vasfına haiz olduğu, dava dışı şirketin ticari defterlerinin sahipleri lehine delil vasfına haiz olduğu, dava dışı şirketin, dava konusu kitaba ilişkin 2017 yılında toplam 3.500 adet bandrol satın aldığı ve piyasada adedini KDV hariç 14,81 TL.’ ye satışa sunduğu, dava dışı şirketin, ticari defter ve kayıtlan üzerinde yapılan incelemelerde, ürün gruplanna göre alt hesaplar kullanılmadığı, satışa sunulan ürünlere ilişkin ayırt edici bir ibare kullanılmadığı bu nedenle, ticari defter ve kayıtlan üzerinde yapılan inceleme de, dava konusu kitaba ilişkin net satıştan tespit edilemediği, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Telif Haklan Genel Müdürlüğü tarafından, dava dosyasına gönderilen “…” adlı kitaba ilişkin dava dışı … Ltd.Şti. tarafından alman bandrolleri gösteren, Bandrol Talep Formu ve Taahhütnamesin de, alınan bandrol sayılarının 1. Baskı için 03.10.2017 tarihinde 1.500 adet, 2.Baskı için 09.11.2017 tarihinde 2.000 adet, olmak üzere toplam 3.500 adet bandrol olduğu, dava dışı şirket tarafından, 2017 yılında bandrolü satın alınan 3.500 adet kitabı, davacı taraf 2014 yılında piyasaya sunmuş olması halinde 16.310 TL kazanç elde edeceğini, 2017 yılında piyasaya sunulması halinde ise davacı tarafın 12.11.2017 tarihli tespit edilebilen en güncel satış fiyatı dikkate alınarak yapılan kazanç hesabına göre, yoksun kaldığı muhtemel kazancın 29.750,00 TL olabileceği yönünde kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
İş bu dava telif/yayım sözleşmesine aykırılığa dayalı tazminat talebine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalı eser sahibinin sözleşmeye konu eserini davadışı basımeviyle sözleşme imzalamak suretiyle yeni baskı yaptırmasının sözleşmeye aykırılık teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
Yayım sözleşmesine ilişkin hükümler Borçlar Kanunu ve Fikir ve Sanat eserleri Kanunu’nda düzenlenmektedir. Borçlar Kanunu’nun 487 inci maddesi gereğince yayım sözleşmesi, bir fikir ve sanat eseri sahibinin veya halefinin, o eseri yayımlanmak üzere yayımcıya bırakmayı, yayımcının da onu çoğaltarak yayımlamayı üstlendiği sözleşmedir. Türk İsviçre hukukunda yayım sözleşmesi rızai bir sözleşme olarak kabul edilmektedir. Sözleşmenin kurulması için taraf iradelerinin birleşmesi yeterli olup, çoğaltılıp yayınlanacak eserin bir nüshasının yayıncıya bırakılması şart değildir.
Dosyada mübrez taraflar arasındaki 27.4.2010 tarihli sözleşmenin 10 uncu maddesi “Bu sözleşme 27.04.2010 tarihinde akdedilmiş olup imza tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, eserin teslimini takip eden 3 yılın hitamına kadar yürürlükte kalacaktır. Sözleşme sonuna 1 ay kala iki taraftan biri yazılı olarak fesih talebinde bulunmazsa sözleşme kendiliğinden 1 yıl daha uzamış olur. Sözleşme süresinin hitamından sonra dahi, “…” yeni baskı yapmamak şartı ile elinde mevcut eserleri tükeninceye kadar piyasaya arz etme satışta tutma hakkına sahiptir. Eser sahibi sözleşme süresinin hitamında Yayınevinden ayrılacak olursa Eserin yayınevindeki stoku bitene kadar bir başka yerde eserin yeni basımının yapılmayacağını kabul etmiştir.” hükümlerini ihtiva etmektedir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 490 inci maddesine göre; ‘yayımlatan, sözleşmede kararlaştırılan sûre sona ermedikçe veya sûre belirlenmemişse kararlaştırılan baskı adedinin tükenmesi için alışılmış sûre geçmedikçe, eserin tamamı veya bir bölümü üzerinde, yayımcının zararına olacak biçimde tasarrufta bulunamaz.
Dosyada mübrez 12.06.2018 tarihli Ek Bilirkişi Raporunda davacının deposunda yapılan fiziksel sayımda toplam 1781 adet kitabın mevcut olduğu, davacı ticari defterlerinde ise stok adedinin 1754 adet olduğu tespit edilmiştir. Yine dosyada mübrez davalı tarafından davacıya gönderilen 28.Nisan 2015 tarihli noter ihtarnamesinde davalının davaya konu kitabın dağıtım yükümlülüğünü yerine getirmediği ve deposunda yıllardır tutamaya devam edildiği ve sözleşme gereğince bu durumun telif ücretine hak kazanmayı engellediği ve depodaki kitapların kendisine iadesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Bilirkişiler tarafından sektörel uygulama ve sözleşme hükümleri kapsamında düzenlenen raporlardaki tespitler dikkate alındığında; taraflar arasındaki sözleşme 27.4.2010 tarihli olup sözleşme süresinin sona erdiği tarih 27.4.2013 olduğu, taraflar bu sürenin bitiminden önce sözleşmeyi feshetmediğinden sözleşmenin 27.4.2014 tarihine uzadığı, dosyada mübrez 12.6.2018 tarihli ek rapora göre davacı taraf 3 000 adet olan kitabın baskısında yaklaşık 7,5 yılda ancak yaklaşık 1250 adedini satabildiği, 3000 adet kitabın 7,5 yılda satılamamasının sektörel uygulama ile uyuşmadığı, sözleşmenin imzalandığı tarihten yeni yayınevi ile olan sözleşme çerçevesinde alınan bandrol tarihi olan 03.10.2017 tarihine kadar yaklaşık 7,5 yılda davacının stokta kitapların olmasını gerekçe göstererek yeni sözleşme yapmasını engellemesinin eser sahibinin eserinden beklenen faydayı eser sahibi aleyhine daraltan davacı lehine ise genişleten bir durum olduğu sektörel uygulama ile de uyuşmadığı, zira sektörel bazda değerlendirildiğinde davacının 7,5 yılda uygun reklam, dağıtım ve satış faaliyetini gerçekleştirmiş olması halinde davaya konu kitabın türü ve niteliği dikkate alarak tüm kitapları bitirmiş olabileceğinin tespit edildiği anlaşılmıştır.
Yine yapılan incelemelerde davacının 14.03.2013 tarihinde 2.100 adet (4. Baskı) baskı yaptığı, bu tarih sonrası herhangi bir baskı yapılmadığı, sözleşmenin sona erme tarihi olan 2014 yılında cüz’i bir satış olmakla birlikte sonraki yıllarda herhangi bir satışın olmadığı, son baskının yapıldığı tarihten itibaren geçen yaklaşık 4 yıllık sürede stoktaki kitap sayısının azalmadığı, sonuç itibarı ile herhangi bir satışın gerçekleşmediği anlaşılmıştır.
Davalı yazar … ile “…” isimli kitabının basım, yayım ve satışı için 26.09.2017 tarihinde bir sözleşme akdeden dava dışı … Ltd.Şti. tarafından alınan bandroller incelendiğinde alınan bandrol sayılarının 1. Baskı için 03.10.2017 tarihinde 1.500 adet olduğu, 2.Baskı için yaklaşık 1 ay sonra 09.11.2017 tarihinde 2.000 adet olmak üzere toplam 3.500 adet bandrol alındığı davacının sözleşmeye konu eser talep olmadığına yönelik iddialarının bu kapsamda yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Davacı tarafın defter incelemesi sonucu 2014 yılından beri kitabı basmadığı ve kitapları bir depoda tuttuğu, kitapların satışını internet sitesinde dahi online olarak yapmadığı, depoda bulunan kitapların bir yayınevi için maliyet olacağı ve buna rağmen yayıncının bu kitapları online dahi satmaması hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalı tarafın davacıya bu hususla ilgili olarak 28 Nisan 2015 tarihli ihtarnameyi göndererek satış ve dağıtımın yeterli olmaması nedeniyle stoktaki kitaplanın iadesini talep ettiği, davalının bu ihtara cevap vermediği, bu çerçevede davacının 7,5 yılda 3000 adet kitabın satışını bitirememesinin Türk Borçlar Kanunu 492/1’de yer alan, “yayımcı, eseri hiçbir kısaltma, ekleme ve değişiklik yapmaksızın uygun biçimde çoğaltmakla yükümlüdür; ayrıca, satışın arttırılması için gerekli tanıtım ve dağıtım yapmak ve bu konuda her türlü önlemi almak zorundadır” şeklindeki hükme aykırılık teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
4721 sayılı TMK’nın “Dürüst davranma” başlıklı 2. Maddesi; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
Buna göre; dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M. / Sarı, S.: Türk Özel Hukuku 6. Baskı İstanbul 2011, s.226-227). Diğer bir anlatımla dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekâlı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır.
TMK’nın 2. maddesinde, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer verilmektedir: Bunlar dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağıdır. Hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılara kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır (Dural/Sarı, s. 225).
TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Bu ifade şeklinden yola çıkarak; bir hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralına uyulmamasının müeyyidesinin, bu hakkın açıkça kötüye kullanılmış sayılması ve hukuken korunmaması olduğu kabul edilebilir (Dural/Sarı, s.225).
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2. maddesinin 1. fıkrası herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü Türk Medeni Kanununa göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat, taraflar arasındaki sözleşme ve sektörel uygulamalar dikkate alınarak düzenlenen bilirkişi raporları kapsamında değerlendirildiğinde; davacı (birleşme işlemi öncesi Turkuvaz Kitapçılık Yayıncılık AŞ) ile davalı arasında “…” isimli eserin işletme, çoğaltma ve yayma hakkının davacıya devrine ilişkin 27.4.2010 tarihli sözleşme imzalandığı, sözleşmenin 27.4.2013 tarihi olarak belirlendiği, taraflar bu sürenin bitiminden önce sözleşmeyi feshetmediğinden sözleşmenin yine sözleşme hükümleri gereği 27.4.2014 tarihine uzadığı, sözleşmenin 10 uncu maddesine göre davalının sözleşme süresinin hitamında Yayınevinden ayrılacak olursa eserin yayınevindeki stoku bitene kadar bir başka yerde eserin yeni basımının yapılmayacağını taahhüt ettiği, sözleşme kapsamında davacının 3 000 adet kitap bastığı, sözleşmenin düzenlendiği tarihten yeni yayın evinin bandrol tarihine kadar 7,5 yılda ancak yaklaşık 1250 adedinin satılabildiği, 2014 yılı sonrasında stoklarda herhangi bir azalmanın görülmediği, kitabın satışının bitmemiş olmasının iyi tanıtım ve pazarlama eksikliğinden kaynaklandığına kanaat getirilmiş olmakla (dava dışı yayınevinin kısa süre içerisinde aldığı bandrol sayıları da dikkate alındığında), bu kapsamda davalının TBK 492. Maddesindeki amir hükme aykırı davrandığı, davalının 2015 yılında çekmiş olduğu ihtara davacı tarafından herhangi bir cevap verilmediği şu hale göre davalının yeni bir sözleşme yapmasının sözleşmeye aykırılık teşkil etmeyeceği gibi tam aksine davacının aradan geçen süre ve sektör uygulamaları dikkate alındığında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeksizin stokta kitap bulunduğu ve davacının sözleşmeye aykırı hareket ettiği iddiasına dayalı dava açmasının dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu anlaşılmakla davacının sübut bulmayan davasının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 35,90 ve 491,00 TL ıslah harcından 44,40 TL karar harcının düşülmesine, kalanı 482,50 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen miktar üzerinden hesaplanan 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/11/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır