Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/8 E. 2020/295 K. 01.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/8
KARAR NO : 2020/295

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 08/01/2018
KARAR TARİHİ : 01/10/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 1983 yılından bu yana sınai mülkiyet alanında danışmanlık hizmetleri yürüttüğünü, binlerce insana hizmet verdiğini, dünyada ve ülkemizde bu konuda sıralamaya girdiğini, kalite belgelerine sahip olduğunu, davalı tarafın “…” ibareli markayı 35. sınıf emtialarında kullanmak üzere … ile … nolu “…” markasını yine 35. sınıfta tescil ettirmek üzere kayıt ettirdiğini, bu durumun müvekkilinin markaları ile karıştırılmaya sebebiyet verdiğini, markanın parçalara ayrılmadan bütünsel olarak bakıldığında tüketici nezdinde genel intiba olarak karıştırılmaya sebebiyet vereceğini, markada asli unsurun dikkate alınması gerektiğini, müvekkilinin “…” ibareli pek çok markanın sahibi olduğunu, ayrıca TPMK nezdinde … kodla işlem gören tanınmış marka başvurusu olduğunu, “…” ibareli markanın pek çok başka ülkede de tescilli olduğunu, davalı tarafın müvekkilinin tanınmışlığından yararlanmak istediğini, davalının markalarının müvekkilinin markalarıyla fonetik ve işitsel benzerlik taşıdığını, tüketicinin işletmesel bağlantı olduğunu düşünmesinin iltibasın varlığı için yeterli olduğunu, müvekkilinin markasının tanınmış marka olduğunu ve bunun bazı yargılamalardaki bilirkişi raporlannda kayda geçtiğini, müvekkilinin …, …, …, …, … gibi markalarının bulunduğunu, davalının … markalarının müvekkilinin ana markasıyla aynı olduğunu, davalının haksız kazanç elde etme amacı taşıdığını, davalının müvekkilinin markalarından haberdar olmamasının mümkün olmadığını, basiretli tacir olması gerektiğini, … markasının aynı zamanda müvekkilinin ticaret unvanı olduğunu, davalının markalarının aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiğini iddia ederek, davalı adına TPMK nezdinde tescilli … tescil nolu “…” ve … tescil nolu “…” ibareli markaların müvekkilinin TPMK nezdinde tescilli “…” ibareli seri ve tanınmış markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer ve aynı emtia sınıflarında tescil ettirilmiş olması sebebiyle hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin kamu kurumları ile sivil toplum kuruluşlarına, ulusal ve uluslararası fon kaynaklarına ulaşım için projelendirme hizmeti veren bir danışmanlık şirketi olduğunu, davacı ile müşteri portföylerinin farklı olduğunu, davacı şirketin markası ile bir benzerlik olmadığını, … markasında öne çıkan unsurun … olduğunu, logoda …, … gri olarak bulunduğunu, … harflerinin ise şirket yetkilisinin baş harfleri olduğunu, davacının kendisine tanınan marka hakkının sınırlarını zorladığını, markada esas, tali ve yardımcı unsur olduğunu, markalardaki … ibaresinin marka içinde belirsiz olmakla birlikte cins çeşit vasıf bildiren özelliği olduğunu, asıl ve ayırt edici unsurun hibe ibaresi olduğunu, bu nedenle karıştırılma ihtimali olmadığını, … ibaresinin müvekkilinin ticaret unvanı olduğunu, ticaret unvanlarının davacı ile farklı olduğunu, ortada bir tecavüz de olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyada taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, bilirkişi raporları ve ek rapor alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, … tescil nolu “…” markasının 07/10/2016 tarihi itibariyle 35. sınıfta, davalı adına tescil edilmiş olduğu, her hangi bir devir kaydı olmadığı, … nolu “…” markasının 08/11/2016 tarihi itibariyle 35+ sınıfta, davalı adına tescil edilmiş oldukları, her hangi bir devir kaydı olmadığı anlaşılmıştır.
Mahkemece davacının dava dışı bir tarafa açmış olduğu hükümsüzlük davası olan … 1. FSHHM E. …, K…. sayılı kararı ve kesinleşme şerhi ile … 2. FSHHM E…., K…. sayılı kararı ve kesinleşme şerhi istenilerek dosyaya eklenmiştir.
Mahkememizce alınan 13/05/2019 tarihli ilk raporda marka uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen raporda özetle; davacının SMK 6/1 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden; davacı markaları birden çok olup bu markaların tamamında ana unsur olan … ibaresinin farklı farklı sınıflarda seri markalar arasında tescilli olduğu, davalının ise davaya konu iki markasını da 35 inci sınıfta tescil ederken 35 inci sınıfı diğer tüm mal ve hizmet sınıflarını içeren şekilde tescil ettirmiş olması dikkate alındığında davalının davaya konu iki markasının davacının … ibareli markaları ile seri marka olduğu intibaını yaratıp karışıklığa sebep olabileceği, davacının SMK 6/3 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden; dosyada davalı şirketin ticaret sicil kayıtları mevcut olmayıp iştigal alanının ne olduğu tespit edilemediğinden davalının ticaret sicil kayıtlarının ticaret sicil müdürlüğünden celbi halinde bu hükümsüzlük talebi değerlendirilebileceği, davacının SMK 6/5 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden; davacının dosyaya sadece davacı internet sitesinin tanıtım çıktıları ile internette yapılan haberlere ilişkin çıktıları sunmuş olup ayrıca davacının TPMK nezdinde tanınmış marka müracaatının olduğu, delil listesinde belirtilen ancak sunulmayan tanınmışlık iddiasının ispatına yönelik delillerin ibrazından sonra tanınmış iddiasına dayalı hükümsüzlük talebinin değerlendirilebileceği, davacının SMK 6/9 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden; dosya kapsamında davalının ticaret sicil kayıtlarının mevcut olmadığı, davalının ortağı olduğu şirketler ile adına kayıtlı firmaların ticaret sicil müdürlüğünden celbi halinde davacının iştigal alanı itibariyle davacı markasından haberdar olup olamayacağının ve TTK 18/3 çerçevesinde kötüniyetli davranıp davranmadığının tespitinin mümkün olabileceği, hususlarında görüş bildirdiği anlaşılmıştır.
Taraf vekillerinin rapora itirazlarını sundukları, davacı vekilinin müvekkilinin tanınmış marka olduğu hususunun dikkate alınması gerektiğini, ticaret unvanına ve kötüniyetli tescile yönelik hükümsüzlük talebinin de kabulünün gerektiğini, davalı vekilinin markalar arasında benzerlik olmadığını bu nedenle raporu kabul etmediklerini beyan ettiği, mahkememizce yapılan 23/05/2019 tarihli oturum 4 nolu ara karar uyarınca tarafların itirazlarının değerlendirilmesi açısından ek rapor alınmasına karar verildiği ve raporun sunulduğu anlaşılmıştır.
Mahkememize sunulan 27/09/2019 tarihli ek raporda bilirkişi özetle; davacının SMK 6/1 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden; davacı markaları birden çok olup bu markaların tamamında ana unsur olan … ibaresinin farklı farklı sınıflarda seri markalar arasında tescilli olduğu, davalının ise davaya konu iki markasını da 35 inci sınıfta tescil ederken 35 inci sınıfı diğer tüm mal ve hizmet sınıflarını içeren şekilde tescil ettirmiş olması dikkate alındığında davalının davaya konu iki markasının davacının … ibareli markaları ile seri marka olduğu intibaını yaratıp karışıklığa sebep olabileceği, davacının SMK 6/3 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden; dosyada davalı şirketin faaliyet konularının tespitine esas olabilecek sicil kayıtları mevcut olmayıp iştigal alanının ne olduğu tespit edilemediğinden ve unvanın hangi alanda kullanımın söz konusu olduğu tespit edilemediği, davalının faaliyet konusunun tespitine esas olmak üzere nihai ana sözleşmesi ve faaliyet belgesinin celbi halinde bu hükümsüzlük talebinin değerlendirilebileceği, davacının SMK 6/5 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden; kök raporda da belirtildiği üzere, davacı dosyaya sadece davacı internet sitesinin tanıtım çıktıları ile internette yapılan haberlere ilişkin çıktıları sunmuş olup ayrıca davacının TPMK nezdinde tanınmış marka müracaatının olduğu, delil listesinde belirtilen ancak sunulmayan tanınmışlık iddiasının ispatına yönelik delillerin ibrazından sonra tanınmış iddiasına dayalı hükümsüzlük talebinin değerlendirilebileceği belirtildiği, davacının bu çerçevede dosyaya yeni bir delil sunmadığı, bu durum muvacehesinde mahkeme kararlarındaki davacı markalarının tanınmış olduğu yönündeki belirlemelerin yeterli olduğuna kanaat getirilmesi ihtimalinde davalının markalarını kullanmasının davacının tanınmışlığından haksız yarar sağlamasının mümkün olabileceği dikkate alındığında SMK 6/5 anlamında da hükümsüzlük koşullarının gerçekleştiği sonucuna varılabileceği, dosya kapsamında celbedilen kayıtlar içerisinde davalının faaliyet konusunun tespitine esas teşkil eden belgeler gönderilmediği, davalının ortağı olduğu şirketler ile adına kayıtlı firmaların nihai ana sözleşmesi ile faaliyet konularına ilişkin belgelerin ticaret sicil müdürlüğünden celbi halinde davacının iştigal alanı itibariyle davacı markasından haberdar olup olamayacağının ve TTK 18/3 çerçevesinde kötüniyetli davranıp davranmadığının tespitinin mümkün olabileceği, hususlarında görüşünü bildirdiği anlaşılmıştır.
Tarafların ek rapora ilişkin itirazda bulundukları, mahkememizce yapılan 07/11/2019 tarihli oturum 3 nolu ara kararı uyarınca, “tarafları arasındaki uyuşmazlık konusunun tespiti yönünden özellikle taraflara ait tescilli oldukları sınıflar ve faaliyet alanları gözetilerek davacının tanınmışlığa ilişkin iddiaları da değerlendirilerek dosyaya sunulan rapordaki tespitlerde irdelenmek suretiyle ayrıntılı ve gerekçeli rapor tanziminin istenilmesine,” şeklinde karar verilerek yeni bir heyet oluşturulduğu ve rapor alınmasına karar verildiği, heyetin raporunu sunduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce 3 kişilik akademisyen marka vekilinden oluşan heyet raporunda bilirkişiler özetle; davalının … no.lu “…” ve … nolu “…” markalarının davacının “…” ibareli markaları ile ortalama tüketicide karıştırılmaya sebebiyet verecek düzeyde benzerlik taşıdığı, dolayısıyla davalının … nolu “…” ve … no.lu “…” markaları açısından 35. sınıfta hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, hususlarında görüş ve tespitlerin bildirildiği anlaşılmıştır.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebine ilişkindir.
Davacının Tanınmış Marka İddiasının Değerlendirilmesi;
Davacı kendisine ait markanın tanınmış marka olduğu iddiasında bulunmuştur. 6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire … tarih ve … s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde; sunulan ilk raporda davacının dosyaya sadece davacı internet sitesinin tanıtım çıktıları ile internette yapılan haberlere ilişkin çıktıları sunduğu, davacının TPMK nezdinde tanınmış marka müracaatının olduğu, delil listesinde belirtilen ancak sunulmayan tanınmışlık iddiasının ispatına yönelik delillerin ibrazından sonra tanınmış iddiasına dayalı hükümsüzlük talebinin değerlendirilebileceği belirtilmiş olup, aynı bilirkişi tarafından düzenlenen ek raporda delil sunulmadığından bahisle kök rapordaki görüş tekrarlamış, alınan son heyet raporunda ise; davacı tarafa ait … markası için tanınmışlık iddiasıyla TPMK’ya yapılan başvuru (…) reddedilmiş göründüğü, diğer yandan davacı, markasının tanınmış marka olduğunu belirtmekte ise de “tanınmış marka” güçlü bir kavram olup, yazılı medya ve sosyal medyada görünmek ya da kendi sektöründe bilinir olmak, tek başına “tanınmış marka” statüsünden yararlanmayı sağlayacak ölçüde bir tanınmışlık göstergesi olmadığı, TPMK’nın benimsediği “tanınmışlık kriterleri” olarak sayılan kriterlerin ciddiyeti ve ayrıca tanınmış marka olmanın marka hukukunda getirdiği önemli avantajlar göz önüne alındığında davacının delillerinden bu ölçüde bir tanınırlık sağlandığı, diğer ifadeyle “tanınmış marka” olduğunun kanıtlanamadığı ancak sunulan fuar görselleri, gazete haberleri, tescilli marka yoğunluğu dikkate alındığında “bilinen marka” düzeyinde olduğu, Şu halde her ne kadar davacı markasının hukuki sonuçları doğuracak düzeyde (başka sınıflarda da koruma vs gibi korumalar) tanınmış marka olma özelliği olmadığı kanaati taşınsa da; benzerlik incelemesinde tüketicilerin zihninde algıyı yükseltecek ve başka markaları bu marka ile bağlantılı görecek düzeyde bir bilinirlik etkisi olduğu, özellikle 35. Sınıfın içerdiği danışmanlık hizmetleri alanında bilinir olmak, davacının markasını algıda seçici duruma getirmek, ayırt edici gücünü artırmak, taraf işletmelerinin birbiriyle bağlantısını düşündürmek ve karıştırılma ihtimalini artırmak açısından güçlendirici etkisi bulunduğu değerlendirilmiş olup, bu noktada … 2. FSHHM nin … esas, … karar ve … 1. FSHHM’nin … esas … karar sayılı dosyalarındaki tanınmış marka kabullerinin yukarıda izahı yapılan kriterler dikkate alındığında tanınmışlığın tespitinde tek başına yeterli olmadığı sonucuna ulaşılmakla son rapordaki değerlendirmeler kapsamında davacı markasının tanınmış marka olmadığı, ancak “bilinen marka ” değerlendirmesinin markalar arası iltibasta dikkate alınması gereken bir olgu olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Hükümsüzlük iddiası yönünden;
Dava tarihi itibariyle yürürlükte dan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. 5. Madde “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri ” ne ilişkindir. Madde 5/1-ç de ” Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.” mutlak red nedeni olarak düzenlenmiştir. 6. Madde ise “Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” ne ilişkin olup, madde 6/1 “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” yine 6/5 ‘e göre ” Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. ” yine 6/9’a göre “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. hükmüne amirdir.
Karıştırılma ihtimali yönünden;
SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
a)Markaların Benzerliği Yönünden;
Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil (Yargıtay 11.HD. 21.06.2011 T., 2009/12972 E., 2011/7528 K.; İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekir. Bu değelendirme yapılırken de ibareler bir bütün olarak dikkate alınıp ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle itibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir.”), markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır.
Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından gönderilen sicil kayıtları incelendiğinde işbu davaya konu olan;… nolu “…” markasının 07/10/2016 tarihi itibariyle 35. sınıfta, davalı adına tescil edilmiş oldukları, her hangi bir devir kaydı olmadığı, … nolu “…” markasının 08/11/2016 tarihi itibariyle 35. sınıfta, davalı adına tescil edilmiş oldukları, her hangi bir devir kaydı olmadığı, görülmüştür.
Bu noktada, davacının hükümsüzlüğe gerekçe olarak sunduğu markaları ile davalının tescilli markaları arasında benzerlik/ayniyet değerlendirmesi izahı ilkeler çerçevesinde yapılmalıdır.
Davacı ile davalının markalarında ortak olarak “…” ibaresinin yer aldığı ve ayniyet olduğu tartışmasızdır. Diğer yandan davacının bazı markaları “…” ibaresini tek başına, bazı markaları ise yanına ek alarak taşımaktadır. Davalının markalarından birinde … ibaresinin ön takı olarak “…” kelimesini aldığı, diğerinde “…” ve “….” takılarını ön ek olarak aldığı görülmektedir.
Markalar açısından kural olarak, kelime sonlarına getirilen takılar kelimenin anlamını değiştirmedikçe bir ayırt edicilik taşımaz, ön takılar ise genellikle kelimelerin anlamını değiştirir. Kelimelerin birleşmesinden oluşan markalarda ise baskın unsur olan kelimenin değerlendirilmesi ve kullanımı gerekmektedir.
Davalı markalarında yer alan “…” kelimesi ön takı olarak … kelimesine eklenmiştir. Markanın bütününe bakıldığında hibe desteği sağlanan bir hizmet verildiği algısı oluşmaktadır. Burada hibe kelimesi hizmetin türünü açıklamaya yarar görünmekte ve bu nedenle baskınlığın yine “…” kelimesine odaklandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla örnek vermek gerekirse …., …, …. gibi türevler üretildiği düşünüldüğünde de her birinde ön kelimenin bir … alt türü olduğu ancak yine … sağlama hizmeti vurgusunun öne çıktığı düşünülmektedir. Bu itibarla davalının markalarında da marka baskın kelimesinin “…” kelimesi olduğu kanaati oluşmaktadır.
Markalardan birinde “…” takıları yer almakta ise de burada da … unsuruna ayırt edicilik sağlanacak bir takıya dönüşmemektedir.
Davalı markalarında yatık duran mavinin ve grinin tonlarındaki iki ayrı üçgen şekli yer almakta ise de tüketici algısında akılda kalacak ve ayırt edicilik sağlayan bir şekil ve renk oluşturmamaktadır.
Aksine davalı markalarında hibe ve … kelimelerinin ayrı renklerde üstelik davacınınki ile benzer kelimesine odaklı benzer punto yazı karakteri ve aynı renkle olarak yan yana yazılması, iki kelimenin ayrı ayrı algılanarak baskın kelimeye dikkati yöneltmeye yaratmaktadır.
Böylelikle ortada bir bileşik kelime olmayıp iki kelime de net bir şekilde ayrılmakta, bu şekilde de davacının markası olan “…” ibaresi üzerinden onun bir türevi markası olduğu kanısını oluşturmaktadır. Başka deyişle “….” markasının bir zincir markası görünümü ile işletmeler arasında bir bağlantı olduğu izlenimi yaratmaktadır.
Sonuç olarak taraf markaları arasında tanınmışlık olgusunun ele alındığı kısımdaki bilinen marka değerlendirmesi de gözetildiğinde tüketicide seri marka olgusu yaratacağı, yüksek düzeyde karıştırma ihtimalinin bulunduğu, markalar arasında benzerlik/ayniyet ( görsel, fonetik ve anlamsal olarak aynı oldukları) olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
b)Mal ve Hizmetlerin Aynı Ya Da Benzer Olup Olmadığı Yönünden;
Karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda da karıştırılma tehlikesi söz konusu olabilir
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” olarak değedendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değrelendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırılmalsı ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır. Mal ve hizmetlerin benzediği veya ilişkilendirilebilir niteliği literatüre ve genel kabullere göre; “Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve olanlarının benzerliği, mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği, malların fiziksel görünümünün benzerliği, mal ve hizmetlerin ticari pazar ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği, mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik, mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmalsından kaynaklanan benzerlik, mallarıln mağazalarında aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklananbenzerlik” durumlarında ortaya çıkabilir.
Firmaların hizmet verdiği kitle özel bir tüketici grubu ya da uzmanlık/ihtisas sahibi bir tüketici grubu değildir. Bu sebeple ortalama tüketicinin dikkate alınması gerekmektedir. SMK M.6/1’de belirtilen nispi red sebepleri değerlendirilirken, ilgili sektördeki ortalama tüketici algıları dikkate alınmaktadır. Bu tüketici modeli, kural olarak alışveriş sırasında çok vakit harcayan, inceden inceye araştıran karşılaştıran bir tüketii anlamına gelmemekte, ancak bilgisi olan ve malı daha önce almış, kullanmış veya bilen bir tüketici olarak kabul edilmektedir (İlhami Güneş, Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları/Haksız Rekabet Davaları isimli eserinde sf.145-146).
Dosyaya gelen sicil kayıtlarında davalının faaliyet alanının “işletme ve diğer idari danışmanlık faaliyetleri (bir organizasyonun stratejik, mali, pazarlama, üretim, iş süreçleri, proje vb. yönetim hizmetleri ile ticari marka ve imtiyaz konularında danışmanlık)” olarak görüldüğü, şirket ana sözleşmesinin 3. maddesinde şirketin amaçlarının ağırlıklı olarak yetkili kurumlardan … sağlamak üzere proje hazırlamak, danışmanlık ve süreçleri takip etmek olduğu anlaşılmaktadır.
Davalının markalarının tescili 35. sınıfta; reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme (başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için……….mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) Şeklindedir. İş yönetimi idaresi ile ilgili olan bu sınıf kapsamının davacının marka iştigalini de oluşturduğu ve davacının markalarının da 35. sınıfta tescilli olup aktif olarak markaların kullanıldığı aşikardır. Dolayısıyla davacı ile davalı markaları aynı sınıfta tescillidir ki bu da kanunun aradığı benzerlik hususunu karşılamaktadır.
Davacı markaları birden çok olup bu markaların tamamında ana unsur … ibaresidir. Birden çok … ibareli markaların farklı farklı sınıflarda seri markalar arasında tescilli olduğu görülmektedir. Davalı ise davaya konu iki markasını da 35 inci sınıfta tescil ederken 35 inci sınıfı diğer tüm mal ve hizmet sınıflarını içeren şekilde tescil ettirmiştir.
Sonuç olarak ; davalının davaya konu iki markasının davacının … ibareli markaları ile seri marka olduğu intibaını yaratıp karışıklığa sebep olabileceği mal ve hizmetler yönünden de benzerliğin oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır.
Kötü niyetli tescil iddiasının değerlendirmesi:
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuş, nihayet SMK 6/9 maddesinde kötü niyetli tescil bir tescil engeli olarak yasal mevzuattaki yerini almıştır. Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kararlarda bu hususu dikkate almıştır.
Bir markanın kötüniyetle tescil ettirildiğinden söz edebilmek için, o markanın tescil ettirilmesinin altında başkasına ait olduğunu bildiği bir markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Yine bu konuda Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli emsal kararlarında, “…556 sayılı KHK’nın 35/l.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü, KHK’nîn 35/1. Ve 42/l-(a) maddelerindeki düzenlemelerde, esasen MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kütü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur. … marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağına da şüphe yoktur (TMK. m. 2).
Davacıların basiretli bir tacir olmasının beklenmesi nedeniyle de (TTK m. 18/2), kendisinin de içinde bulunduğu ilgili piyasada daha önce kullanılan jenerik ibareleri bildiğinin kabulünün gerektiği açıktır. Jenerik ibarelerin tescili yönünden doğrudan bir yasal engel mevcut değil (SMK 5/b,c,d) ve tescil edilen açısından ayırt edicilik kazanması halinde (SMK 25/4 gereği) hükümsüzlük talep olunamayacak ise de mevcut uyuşmazlık açısından bu şartları oluşmadığı, davalının sektörde 80 li yıllardan beri kullanılan bu ibarelerin marka olarak tescil ettirmek suretiyle marka korunmasından yararlanmaya çalışmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı, davalının marka tescilinde kötü niyetli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Somut olaya dönüldüğünde; davacı vekilince, davalının markayı kötüniyetle tescil ettirdiği iddia edilmektedir. Ancak davalının bu markayı kötüniyetle kullandığına dair bir maddi vakıa bulunmamaktadır. Zira bir markanın başkası tarafından öncelikli kullanımı ve tescili bilinse dahi tescil başvurusu yapılması, markanın yanına unsurlar eklenerek yeni marka oluşturma çabasına girilmesi başlı başına bir kötüniyet işareti değildir. Doktrinde özellikle kötüniyete gerekçe olarak gösterilen “rekabete aykırılık teşkil eden tekel mahiyetinde marka oluşturma, tuzak marka, yedek marka” gibi kavramların varlığından söz edilmekte ise de bunun iddiası için davalının bu yönde bir davranışının görülmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak sunulan deliller bilirkişi değerlendirmeleri dikkate alındığında; davalının marka tescilinde kötü niyetli olduğunun kabulünü gerektirir bir durumun bulunmadığı bu yönden hükümsüzlük iddiasının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı sunulan rapor içerikleri dikkate alındığında; davacının “…” ibareli markanın pek çok başka ülkede de tescilli olduğu, davalı adına tescilli davaya konu “…” ibareli markanın 35. sınıfta …no ile yine …nolu “…” markasının 35. sınıfta tescilli olduğu, taraf markaları arasında esas unsur yönünden görsel, fonetik ve anlamsal olarak aynı oldukları gibi tescilli oldukları mal ve hizmetler yönünden de benzerliğin bulunduğu, her ne kadar davacı tanınmışlık ve kötü niyetli tescil iddiasını ispatlayamamış ise de, davaya konu markaların davacıya ait markanın bilinirliği dikkate alındığında seri marka intibaı uyandırdığı izahı yapılan mevzuat kapsamında iltibasa dayalı hükümsüzlük şartlarının oluştuğu anlaşılmakla davacının sübut bulan davasının kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ ile, davalı adına TPMK nezdinde … no ile tescilli “…” ve … no ile tescilli “….” ibareli markaların HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, SİCİLDEN TERKİNİNE,
2-Karar kesinleştiğinde hüküm özetinin masrafı davalıya ait olmak üzere tiraji yüksek 3 gazeteden birinde bir defaya mahsus olmak üzere ilanına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 18,50 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 4.910,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan: 3.000,00 TL bilirkişi ücreti, 230,40 TL posta gideri olmak üzere toplam 3.230,40 TL ve 71,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 3.302,20 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 01/10/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır