Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/79 E. 2020/303 K. 07.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/79 Esas
KARAR NO : 2020/303

DAVA : Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/02/2018
KARAR TARİHİ : 07/10/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Müvekkilinin şarkı sözü yazarlığı yapmakta olduğunu, . Müvekkili ile davalı arasında 26/11/2016 tarihli ”…” adlı eserin sözlerini konu alan sözleşmeyi ve Ocak 2017 tarihli Sanatçı – Yapımcı sözleşmesini imzaladığını, müvekkili ile davalının bir süre sonra uyuşmazlığa düştüğünü, müvekkilinin, Ocak 2017 tarihinde imzalanan Sanatçı – Yapımcı sözleşmesini sonlandırmak istediğini davalıya bildirdiğini, davalının da sözleşme feshi halinde 250 Bin TL’lik cezai şartı bulunduğunu, bunu ödemesi halinde müvekkili ile aralarında imzalanan bu sözleşmeyi sonlandırabileceğini belirttiğini, Müvekkilinin 250 Bin TL’lik cezai şartın öne sürülmesi üzerine paniklediğini ve davalının şirketinde görüşmeye gittiğini, davalının çalışanlarının da olduğu kalabalık bir odada bilgisayar başında davalının sözleşmeyi hazırladığını, panik halinde olan müvekkilinin sözleşmeyi okumadan imzaladığını, sözleşmeyi imzaladıktan sonra davalı ile imzalamış olduğu Ocak 2017 tarihli Sanatçı – Yapımcı sözleşmesine ek olarak ”…” isimli eserin sözlerini konu alan sözleşmenin de fesih edildiğinin belirtildiğini fark ettiğini, ancak müvekkilinin panik ve korku altında aldatılarak sözleşme imzalandığını, sözleşme imzalama esnasında … ve …’in müvekkilinin yaşadığı olaya şahit olduğunu belirterek, müvekkiline aldatma ile imzalattırılan 28/03/2017 tarihli Fesih Sözleşmesi Tutanağının, … isimli eseri konu alan 29/11/2016 tarihli sözleşme açısından iptaline, 1.000,00 TL alacağının gelirlerin elde edilme tarihlerinden itibaren uygulanacak en yüksek mevduat faizi ile davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve avukatlık vekalet ücretinin karşı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının belirttiği gerek 29/11/2016 tarihli sözleşme, gerek Ocak 2017 tarihli sözleşmenin tarafların özgür iradeleri ile yapıldığını, müvekkilinin de üzerine düşen ödemeleri yaptığını, sözleşme sonlandırma isteğinin de davacı tarafından geldiğini, sözleşmenin içeriğinin açık olduğunu ve 250 Bin TL’lik cezai şart varlığının öne sürülmesinin mantık dışı olduğunu, fesih sözleşmesi düzenlenmesinin müvekkilinin aleyhine olduğunu, davacıların beyanlarının kendileri ile çeliştiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, davacının bildirdiği tanık dinlenmiştir.
Tanık … 23/06/2020 tarihli celsede dinlenmiş, “Ben …’ı tanıyorum, kendisi benim arkadaşımdır, fesih sözleşmesi imzalanırken ben de oradaydım, tam olarak tarihini hatırlamıyorum, ben ve … oradaydı, … bey de oradaydı, belkide sadece üçümüzdük, başka kimsenin olup olmadığını hatırlamıyorum, sözleşme şu şekilde oluyor; … bey … kızgın bir şekilde şu sözleşmeyi imzala aramızda sorunlar oluyor, şöyle oluyor böyle oluyor, şu sözleşmeyi imzala da sen de kurtul bende kurtulayım diyor, … bunun üzerine okumadan imzalıyor, sonra da bir bakıyor ki, aslında başka şeyleri de kabul etmiş tecrübesizliğinden ve … beyin yarı yaşında olmasından dolayı böyle bir imzayı attığını düşünüyorum, ben konuşmaların hepsine şahit oldum, ben orada … beye hakkını verin demek için gitmiştim, hakkını verin dedim, … ve ya … de bu sözleşme imzalanmıştı, yerini tam hatırlamıyorum, … adresindeki …’ın şirketinde imzalandı, sözleşme imzalandıktan bir kaç gün sonra hükümlerinin farkına vardık, hemen o anda farkına varamadık, ben tanık olarak baskı altında değildim, sadece …’ın olduğunu düşünüyorum, O dönem … bey geçimini ancak idare edebiliyordu, herhangi bir hukuki yardım alacak durumu yoktu” şeklinde beyanda bulunmuştur.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava, davacı ile davalı arasında imzalanan 28/03/2017 tarihli fesih sözleşmesinde yer alan 29/11/2016 tarihli “…” adlı eserin, işbu fesih sözleşmesinden çıkarılarak iptali ile maddi tazminat istemine ilişkindir.
Olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yaparak olaya uygulanacak yasa hükümlerini tespit ve tayin etmek hâkime aittir. O halde eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesi içeriği ve dosya kapsamındaki beyanlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının; hata,hile hukuksal nedenine dayalı taraflar arasında akdedilen sözleşme feshinin kısmi olarak iptali isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır. Dava konusu uyuşmazlık yönünden her ne kadar mahkememiz görevli ise de somut olay FSEK’den kaynaklanan bir uyuşmazlık olmayıp Türk Borçlar Kanunu’un 30 ila 39. Maddeleri arasında düzenlenen irade sakatlığı hallerine dayanmaktadır.
Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse, yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olayda davacı 28/03/2017 tarihli sözleşmede hata ve hileye düşürüldüğünü, davalının cezai şart öne sürmesi karşısında paniklediğini ve korktuğunu, bunun üzerine davalının iş yerinde mezkur fesih sözleşmesini imzaladıklarını, ancak bu panik ve korkudan dolayı sözleşmenin akdedildiği esnada sözleşme içeriğinde 26/11/2016 tarihli “…” adlı eser sözleşmesine konu olan sözleşmeyi de feshettiğini, iş yerinden ayrıldıktan sonra bu durumu fark ettiğini iddia etmiştir. Hata nedeni ile sözleşmenin feshedilebilmesi için bunun esaslı hatadan kaynaklanması gerekir. Bu nedenle uyuşmazlık konusu olay yönünden TBK 31/2 maddesinin uygulama yeri bulabileceği anlaşılmıştır.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Taraflar arasında akdedilen “Fesih Sözleşmesi Tutanağından” önce dava konusu 29/11/2016 tarihli “…” adlı eserin fesih sözleşmesi kapsamında olmayacağı, bu sözleşmenin ayakta kalmaya devam etmesi gerekeceğine rağmen davacının esaslı hataya düşmesi, davalının davacıyı panikleterek hileye düşürdüğü, bunun sonucunda bu doğrultuda işlem yapılmadığı hususunda ispat külfeti davacı tarafa aittir.
6100 sayılı HMK m.203/ç maddesinde hukuki işlemlerde irade bozkuluğu yazılı belge olmasa bile tanıkla ve her türlü delille kanıtlamasının olanaklı olduğunu düzenlemiştir. Bu ilke ve olgular kapsamında davacıya tanık delili dahil her türlü delili sunma imkanı verilmiş , 23/06/2020 tarihli celsede tanık … davacının sözleşmeyi okumadan imzaladığını, onun tecrübesizliğinden dolayı bu sözleşmeyi imzaladığını, tam hatırlamamakla birlikte davalı ile beraber 3 kişi olduklarını davalın kızgın bir şekilde davrandığını beyan etmiştir.
Tanık anlatımı ve diğer ilkeler incelendiği vakit, davacının iradesini sakatlayacak hallerden herhangi birinin varlığını somut olarak ispatlayabildiğini söylemek mümkün değildir. Davacı dava dilekçesinde sözleşmeyi kalabalık bir ortamda panikleme sureti ile imzaladığını beyan etmiş ise de davacı tanığı sözleşme imzaladığı sırada davalı birlikte 3 kişi olduklarını ve davacının tecrübesizliğinden bu sözleşmeyi imzaladığını beyan ederek gabin’in varlığına işaret etmiş, dava dilekçesinde belirtilen hususlar ile çelişki yaratacak beyanlarda bulunulmuş ve tanık beyanına itibar edilmemiştir. Kaldı ki taraflar arasında imzalanan sözleşme sanatçı- yapımcı sözleşmesi ve feshine ilişkin olup, tarafların sözleşme hükümlerine uyulup uyulmadığı şeklindeki iddialarının varlığı halinde dahi birbirlerine göndermiş oldukları herhangi bir ihtarname, cayma hakkının kullanılması vb. bir belgeye rastlanılamamıştır.
Borçlar Kanunumuz, irade serbestisi prensibini benimsemiştir. Bu itibarla irade ile beyan arasında uygunsuzluk olduğu takdirde, iradeye ağırlık verilir. Sonuç olarakta, irade beyana uymadığı takdirde sözleşmesinin feshi yoluna gidilebilir. Ancak bu ilkenin hukuki muamelelerde istikrarsızlık ve güvensizlik yaratabileceği muhakkaktır. İcapta bulunanın beyanına güvenerek bağlantı yapan kimseye karşı, hata nedeni ile iradenin sakat olduğu ileri sürülecek ve sözleşmenin feshi sağlanabilecektir. Bu takdirde diğer taraf daima yaptığı sözleşemin fesih edilebileceği korkusu ile karşı karşıya kalacaktır, bu sakıncayaı önlemek amacıyla kanun koyucu bu tür önlemler almıştır. Bu suretle de taraflar arasında menfaatler dengesi sağlanmaya çalışılmıştır, (Prof. Dr. Ali Bozer, Borçlar Hukuk Genel Hükümler Sf.58)
Hal böyle olunca davacının sözleşme serbestisine uygun bir biçimde davalı ile karşılıklı anlaşma yolu ile davaya konu 28/03/2017 tarihli fesih sözleşmesi imzaladıkları kanaatine varılmıştır.
Ayrıca her ne kadar dava 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmış ise de fesih tutanağının imzalanmasından bir gün sonra iradesinin sakata uğradığını iddia eden davacının herhangi bir ihtarname göndermeden 10 ay 20 gün sonra eldeki davayı açmasının TMK. M.2 kapsamında dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı kanaatine varılmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde davacının HMK 190. maddesi ile TMK’nin 6. maddesi uyarınca davasını ispatlayamadığı anlaşılmış, bu itibarla davanın reddi cihetine gidilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 18,50 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen dava yönünden davalı vekili yararına hesap olunan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen dava miktarı yönünden davalı vekili yararına hesap olunan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.07/10/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸