Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/586 E. 2020/489 K. 24.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/586
KARAR NO : 2020/489

DAVA : Marka Hakkına Tecavüzün Durdurulması, Önlenmesi, Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 25/12/2018
KARAR TARİHİ : 24/12/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hakkına tecavüzün durdurulması, önlenmesi, ticaret unvanı alan adı iptali ile maddi ve manevi tazminat talepli asıl dava ile marka tecavüzünden kaynaklanan maddi tazminat talepli birleşen davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin her türlü tekstil ve deriden mamul spor malzemeleri ürünleri üretim ve satışı işleri ile iştigal ettiğini, merkezinin İtalya olduğunu, sektöre ait yüksek teknolojiyi ürünlerinin de ilk üreticilerinden olduğunu ve ürünlerinin güvenirliği ve kalitesi ile uluslararası çapta sektörde çok iyi tanınıp bilinen bir firma olduğunu, müvekkili şirketin dünya çapında çok geniş bir üretim, dağıtım ve reklam ağına sahip olduğunu, … kelimesinden ibaret … başvuru ve … tescil nolu markasının 21/05/1985 tarihinden bu yana, karşılıklı iki … harfinden elde edilen özel bir şekilden ibaret … başvuru ve … tescil nolu şekil markasının 21/05/1985 tarihinden bu yana, karşılıklı … harfinden elde edilen özel bir şekil+… kelimesinden ibaret… başvuru ve … tescil nolu figüratif markasının 21/05/1985 tarihinden bu yana, karşılıklı iki…harfinden elde edilen özel bir şekil+… kelimesinden ibaret … nolu markanın 20/08/2004 tarihinden bu yana, … ibareli markanın … tescil numarası ile 05/06/2009 tarihinden bu yana, karşılıklı iki L harfinden elde edilen özel bir şekil+… kelimesinden ibaret …tescil nolu markanın 31/01/2012 tarihinden bu yana, karşılıklı … harfinden elde edilen özel bir şekil+… kelimesinden ibaret … tescil nolu markanın 16/12/2016 tarihinden bu yana Türkiye’de müvekkili adına tescilli olduklarını, müvekkiline ait markaların esas unsurunu oluşturan … kelime unsuru ile birlikte tanınıp bilinen, tanınmış marka olduğunu, davalının iş yerindeki tabelasında … kelimesini kullandığı gibi imal ederek piyasaya sürdüğü abiye, gecelik vs ürünlerinde müvekkili … markasını taşıyan ürün etiketleri kullandığını, … adlı adi şirketi kurduğunu ve tescil ettirdiğini, … alan adlı internet sitesini adına tescil ettirdiği ve “…” markası taşıyan ürünlerin tanıtımımı ve internet üzerinden satışını yaptığını, davalı …’in daha önce TPMK nezdinde … başvuru numarası ile “…” kelimelerinden ibaret bir marka müracaatında bulunduğunu, yaptıkları itiraz üzerine başvurunun reddine karar verildiğini, davalının markayı ticaret alanında kullanmasının kötü niyetli olduğunu iddia ederek, davalının … olan ticaret unvanından … kelimesinin çıkarılmasına veya ticaret unvanının tümüyle iptaline, davalının … alan adlı internet sitesinin iptaline, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla davalının markaya tecavüz eylemleri nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu maddi zararları için şimdilik 5.000 TL, 15.000 TL manevi zararları için olmak üzere toplam 20.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren reeskont faiz oranı esas alınarak işletilecek faizleri ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davacıya ait … markası ile müvekkilinin kullandığı … markasının kavramsal, işitsel ve görsel olarak birbirinden farklı olduğunu, davacının dava dilekçesinde kendi beyanıyla … markasında karşılıklı iki … harfinden elde edilen özel bir şekilden ibaret olduğunu, bunun yanında bu özel şekil ile birlikte markada … kelimesinin bulunduğunu beyan ettiğini, müvekkilinin markasının incelenmesinde … kelimesinin davacı markasıyla farklı yazı karakterinde olduğunu, renk kombinasyonlarının tam tamına birbirini tutmadığını, davacının sadece spor ürünleri emtiasında üretim ve satış yaptığını, müvekkilinin ise sadece abiye ve gecelik sektöründe faaliyet gösterdiğini ve görsel olarak markaların renk, biçim, şekil ve kombinasyon kapsamında birbirlerinden farklı olduklarını, tüketici kitlelerinin tamamen farklı olduğunu, davacının uzun yıllardan beri sadece spor eşyaları emtialarında faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin faaliyet alanında herhangi bir üretiminin bulunmadığını, bu hususlar dahilinde herhangi bir marka tecavüzünün gerçekleşmediğini bu nedenle haksız rekabetinin de mümkün olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Mahkememizin birleşen 2020/108 esas sayılı dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki hususları tekrarla davalı kullanımlarının marka hakkına tecavüz oluşturduğunu izah olunan fiili ve hukuki gerekçelerle davalı aleyhine … 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak marka hakkına tecavüz nedeniyle 5.000 TL maddi tazminat, 15.000 TL manevi tazminat ve marka haklarına tecavüz eylemlerinin durdurulması ve önlenmesi dava açtıklarını, aradaki fiili ve hukuki irtibat nedeniyle … 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası işbu dava dosyasının tensiben birleştirilmesini ve fazlaya ilişkin haklar, talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla marka hakkına tecavüz nedeniyle 70.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan alınarak davacı ödenmesini talep ve dava ettiği, davalar arasında hukuki ve fiili irtibat bulunması nedeniyle 01/06/2020 tarih 2020/108 esas, 2020/199 karar sayılı karar ile davaların birleştirilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Dosyada bildirilen tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş ve bilirkişi raporu alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde; … tescil nolu “…” ibareli markanın 25 ve 28.sınıf emtialarında 21/01/1995 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…+şekil” ibareli markanın 25 ve 28.sınıf emtialarında 21/01/1995 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 25 ve 28.sınıf emtialarında 09/07/1995 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…+şekil” ibareli markanın 09 ve 18.sınıf emtialarında 20/08/2004 tarihinde tescil edildiği,… tescil nolu “ŞEKİL” ibareli markanın 03, 09, 16, 18, 25 ve 28.sınıf emtialarında 14/12/2009 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu ” …” ibareli markanın 18, 25 ve 35.sınıf emtialarında 11/10/2010 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…+şekil” ibareli markanın 03 ve 14.sınıf emtialarında 12/05/2013 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 09 ve 25.sınıf emtialarında 23/11/2018 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…+şekil” ibareli markanın 24.sınıf emtialarında 25/10/2017 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “şekil” ibareli markanın 03, 09, 14, 16, 18, 21, 24 ve 35.sınıf emtialarında 29/11/2018 tarihinde tescil edildiği ve … adına kayıtlı oldukları anlaşılmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi açısından dosya alanında uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi heyetine tevdi olunmuş, bilirkişiler sunmuş oldukları 04/01/2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda özetle; davacı adına tescilli “…” markasının uluslararası tanınmışlığı olan çok sayıda tescile ve yüksek marka değerine sahip bir marka olduğu, davalı … markasının davacıya ait … markasına benzetilmek suretiyle kullanıldığı, kelimenin sonunda yer alan … harfinin yerine … harfinin getirilerek davacı taraf markasına yaklaşılma amacı güdüldüğü, her iki tarafın da piyasa anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap etmeleri, benzer ihtiyaçları gidermede kullanılmaları, son kullanıcıları, kullanım amaçları, birinin diğerini tamamlama imkanının olması, dağıtım kanallarının ortak bulunması, kullanım yöntemleri, hedeflenen halk kesimleri ve giyim-tekstil sektöründe hizmet veriyor oldukları göz önüne alındığında, bu durumun söz konusu marka kullanımının iltibasa yol açacak şekilde olduğu ve ortalama sıradan tüketici nezdinde karıştırılma ihtimalini doğuracağı, tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesi sonucu takdir mahkemeye ait olmak üzere marka hakkına tecavüz şartlarının oluştuğu, hususlarında tespit ve görüşlerini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davacı vekili 09/07/2019 tarihli dilekçesi ile tazminat hesaplamasının SMK 151/2-c kapsamında hesaplanmasını talep ettiği, emsal lisans bedellerini dosyaya sunduğu anlaşılmıştır. Esasen dava dilekçesinde SMK 151/2-b seçeneğinin altı çizili olarak gösterilmesi sebebiyle 02/07/2019 tarihli celsede hesaplamanın bu yönde yapılması yönünde ara karar oluşturulmuş ise de dava dilekçesindeki talebin net olmaması sebebiyle sunulan dilekçe talep netleştirme olarak değerlendirilmiş ve lisans bedeli üzerinden talebin değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Davacının SMK 151/2-c kapsamındaki zarar iddiasının değerlendirilmesi yönünden dosya muhasip bilirkişiye tevdi olunmuş muhasip bilirkişi tarafından dosyaya sunulan 02/10/2019 tarihli raporda; davacının maddi tazminata ilişkin tercih haklarını, SMK 151/2-b uyarınca yoksun kalınan kazancın 50.111,29 TL olabileceği, SMK 151/2-c uyarınca yoksun kalınan kazancın, davacının dosyaya sunduğu fatura bedeli lisans bedeli olarak kabul edilmesi durumunda faturanın KDV hariç tutarı 324.685,30 TL, davalı cirosunun %10’u baz alınırsa lisans bedeli 2018 yılı için 169.662,96 TL ve 2019 altı aylık dönem için 56.965,32 TL olmak üzere toplam 226.628,28 TL, davalı cirosunun %15’i baz alınırsa lisans bedeli 2018 yılı için 254.494,44 TL ve 2019 altı aylık dönem için 85.448,00 TL olmak üzere toplam 339.942,44 TL olabileceği yönünde görüş bildirmiş olduğu anlaşılmıştır.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış ticaret unvanı ve alan adının iptali ile marka tecavüzünden kaynaklanan zararlara ilişkin maddi ve manevi tazminat talebi ile marka hakkına tecavüzden kaynaklanan maddi tazminat talepli birleşen davaya ilişkindir.
Davacı kendisine ait markanın tanınmış marka olduğu iddiasında bulunmuştur.
Tanınmış Marka İddiası;
6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire 13/03/1998 tarih ve 5647/1704 s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde; rapordaki tespitler sunulan deliller kapsamında izah olunan kriterler değerlendirildiğinde tecavüz ve iltibas iddialarına dayanak davacıya ait “…” markasının esasen izaha muhtaç bir durum olmamakla birlikte bugün neredeyse her avm de tüketiciye sunulduğu ve özellikle Türkiye’de hemen her tüketici bakımından bilindiği, bunun dışında, davacı markasının Türkiye dışında birçok ülkede tescilli olduğu, bu itibarıyla farklı coğrafi alanlara yayılarak geniş halk kitlelerine ulaştığı anılan diğer hususlarla birlikte dikkate alındığında tanınmış marka olduğu ve mevcut uyuşmazlık açısından tanınmış marka korumasından faydalanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Markaya Tecavüz iddiası yönünden;
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
İlgili Kanunun 7 inci maddesi; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ite aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle betik tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci /fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. ” hükümlerine amirdir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
SMK m. 29/1-a atfıyla uygulanacak olan SMK m, 7/2- b’ye göre tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tesdili markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyacaktır.
SMK m. 7/2-c’ye göre ise tanınmış marka söz konusu olduğunda, tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması, aynı sınıfta olup olmadığına bakılmaksızın marka hakkına tecavüz fiili teşkil edecektir.
Mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Markanın sahibinden başkası tarafından aynen veya taklit, tağyir, iltibas suretiyle kullanılıp kullanılmadığının saptanmasında her şeyden önce markanın şekil ve anlam itibariyle taşıdığı baskın unsur göz önünde tutulmalıdır. Bu baskın unsurun aynen veya değiştirilerek başkası tarafından kullanılması, haksız olarak kullanımın tespitinde büyük önem taşır. Bir marka ana özellikleri itibariyle başkası tarafından bir hakka dayanmadan kullanıldığında tecavüz unsuru gerçekleşmiş olur (Erdal Noyan, Marka Hukuku, Ankara 2006, s.545). Bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırılmasına sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir.
Markaların baskın unsurlarının değerlendirmesinde ise logo etkisi, baskın hece veya kelime etkisi, yazılış biçimi etkisi, kelime anlamı etkisi gibi unsurların baskınlığına bakılır.
Tescilli bir markanın aynı veya benzeri olan bir işaretin, tescilli markanın kapsamına giren mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırmalarına (iltibasa) yol açacak şekilde kullanılması marka hakkına tecavüz oluşturacaktır. Bu tecavüz türüne, iltibas suretiyle marka hakkına tecavüz denilmektedir. Bu suretle oluştuğu iddia edilen marka hakkına tecavüz değerlendirmesinde, ilk olarak markaların tescilli olduğu mal veya hizmet sınıfları arasında ayniyet veya benzerlik olup olmadığı, sonrasında markalar arasında işaretsel olarak ayniyet/benzerlik bulunup bulunmadığı ve böyle bir ayniyet benzerlik olduğu kanaatine varıldığı takdirde, bunun markalar arasında karıştırılma ihtimaline sebebiyet verip vermeyeceği incelenmelidir.
Somut olaya dönüldüğünde;
Davalının … şeklindeki markasal kullanımları ile davacıya ait tanınmış … markasına tecavüz iddiası kapsamında izahı yapılan mevzuat gözetilerek değerlendirildiğinde raporda da tespit olunduğu üzere davalının davacıya ait markanın tek harfini değiştirmek suretiyle kullanmasının kelimelerin ilk ve son harflerinin sabit tutulması ile oluşturulmuş olan yazılar, içerikleri de benzer sair unsurlar ile bir araya geldiklerinde hiç zorluk ile karşılaştırılmaksızın rahatlıkla okunabildiği, kelimelerin normal hallerindeki harflerin değişik yerlerde de olsa kullanılması ve kelimelerin ilk ve son harflerinin doğru olarak kelimelerde bulundurulmasının yeterli olduğu, mevcut ihtilaf konusunun ise aynı benzerlikte olduğu dikkate alındığında davalının tescilli tanınmış markaya yaklaşmak suretiyle oluşturduğu kullanımlarının markaya tecavüz teşkil ettiği sonucuna ulaşılmış, davalının davacının sadece spor ürünleri emtiasında üretim ve satış yaptığı, müvekkilinin ise sadece abiye ve gecelik sektöründe faaliyet gösterdiğine yönelik savunmalarına ise davacı markasının tanınmış marka olduğu dikkate alınarak itibar olunmamış, markaya tecavüze dayalı taleplerinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Ticaret unvanı terkini talebinin değerlendirilmesi yönünden ;TTK hükümlerinin ele alınması da gerekmektedir.
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1)Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2)Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1)Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a)Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…. Madde 56’da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
TTK hükümlerinden de anlaşılacağı üzere başkasının haklı olarak kullandığı tanıtıcı işaretlerle kullanmak veyahut iltibasa meydan verecek eylemlerde kullanmak haksız rekabet olarak nitelendirilmiştir.
Tacirin ticari hayatı ile ilgili olarak yaptığı işlerde diğer şahıslardan daha çok “özen göstermesi” gerektiği kabul edilmektedir. Tacir devamlı olarak yaptığı işlerle ilgili mevzuatı, ne yapması gerekeceğini tacir olmayan şahıslardan daha iyi bilir ve bilmek zorundadır. Tacirin bilmek zorunda olduğu şeylerin başında ticari hayatı için gerekli olan kanun hükümleri, ticari hayatın gerekleri ve teamülleri ile ticari örf ve adet gelir. Bu bağlamda, başvuru sahiplerinin tacir olması durumunda T.T.K. M.18/f.2 uyarınca “basiretli bir tacir gibi” hareket etme yükümü altında oldukları kabul edilmektedir. Fakat; bu yükümlülüğün çok katı ve sert değerlendirilmemesi her somut olayın özelliğine göre incelenmesi gerekmektedir.
Yukarıda izah olunan 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümleri uyarınca Türk Patent Enstitüsü (TPE) nezdinde tescilli bir marka sahibi ya da daha önce tescil başvurusunda bulunarak tescil talebi bakımından öncelik hakkı elde eden kişi, kural olarak markasının aynı veya benzer markalar ve/veya hizmetler için başkası tarafından marka olarak tescil ettirilmesine veya kullanılmasına engel olabilir.
Tescilli bir markanın, sahibinin izni olmaksızın kullanılması veya o markayı taşıyan mal ve hizmetlerin, tecavüzün bilinmesine rağmen pazarlanması, stoklanması, satış için teklif edilmesi, ihracı, ithali ya da tecavüzün bilinmesine rağmen o malların nereden sağlandığının bildirilmesinden kaçınılması, tecavüz olarak tanımlanmıştır (Tekinalp, Ü.: Fikrî Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 491).
Ticaret unvanı ise tacirlerin ticari işletmeleriyle ilgili işlemleri yaparken kullandıkları isimdir. Bu yönüyle ticaret unvanı bir taciri diğer tacirlerden ayırt etmeye yarayan tanıtma vasıtasıdır. Ticaret unvanını sadece tacirler kullanabilir; tacir olmayan kişi (esnaf) ticaret unvanı kullanamaz.
Ticaret unvanları ek ve kök/esas/çekirdek unsurlardan oluşur. Anonim şirket, limited şirket ve kooperatiflerin unvanının çekirdek kısmı, işletme konusu ile şirket türünü gösteren ibareden oluşur.
Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 42. maddesine göre; tacir, işletmenin açıldığı günden itibaren on beş gün içerisinde ticari işletmesini ve seçtiği ticaret unvanını işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirmek mecburiyetindedir. Ayrıca tacir, seçtiği ve usulüne uygun olarak tescil ettirdiği ticaret unvanını ticari işletmesiyle ilgili işlemleri yaparken kullanmak zorundadır. Ticaret unvanı “çekirdek” ve “ek” olmak üzere iki kısımdan oluşur. Ticaret unvanında “çekirdek” kısmı zorunlu olmasına rağmen, “ek” kullanılması kural olarak zorunlu değildir. Bununla birlikte, ticaret unvanı, “çekirdek” yanında “ek” de ihtiva ediyorsa bir bütün hâlinde korunur (Arkan, S.:Ticari İşletme Hukuku, Ankara, 2018, s. 278).
SMK öncesi marka sahibinin sonradan tescil edilmiş bir unvanın terkini talebinin açık bir dayanağı bulunmamakla birlikte bu unvanın markasal kullanımının ispatı halinde markaya tecavüzün oluşacağı aksi takdirde yasa gereği ticaret unvanını kullanmanın doğrudan markaya tecavüz ve haksız rekabet olarak kabulünün mümkün olmadığı yargı karalarımızda yerleşik hale gelmiştir.
Yine eskiden beri tescilli bir markanın sahibi olan işletme ile markayı oluşturan çekirdek unsuru içeren ticaret unvanı nedeniyle işletmeler arasında karışıklık ihtimali nedeniyle potansiyel alıcıların bildikleri markayı üreten işletmenin malı zannederek, sonradan tescil ettirilen ticaret unvanını taşıyan işletmenin malını talep etmeleri nedeniyle TTK m. 57 anlamında bir iltibas tehlikesi doğduğu için, markadan dolayı ticaret unvanının terkini söz konusu olabilecektir (Çolak, U.:Türk Marka Hukuku, Oniki Levha Yayıncılık).
SMK sonrası 7/3-e kapsamında tescilli ticaret unvanı kullanımının nasıl değerlendirileceği hususunda tam bir netlik olmamakla birlikte işaretin ticaret unvanında kullanılmasının mal ve hizmetleri ayırd etme amacına yönelik olmaması yani kullanımın markasal değil ticaret sicilinde olduğu gibi birebir unvan kullanımı niteliğinde olması daha da açıkçası mal üzerine konulmaması veya o marka ile hizmet sunulmaması ve mal veya hizmet ile hedef tüketici kitlesi arasında bir bağlantı kurulmaması markanın fonksiyonlarından birine zarar verilmemesi halinde ihlal oluşturmayabilir. ( Çolak, U.:Türk Marka Hukuku, Oniki Levha Yayıncılık, )
Ticaret unvanlarının benzer olup olmadığı incelenirken -markaların benzerlik karşılaştırılmasından farklı olarak- ticaret unvanlarının aynı veya benzer faaliyet alanlarında tescil edilip edilmediğine bakılmaz. Çünkü ticaret unvanının sicilden terkinini talep etme hakkı iltibasa değil, tescile dayalı öncelikli hak sahipliğinden doğmaktadır. Yargıtay kararlarında da bu hususa vurgu yapılmıştır: “Ticaret unvanının korunmasında, tescilli unvanın varlığı ve önceliği asıl ve yeterli olup, ayrıca işletmelerin faaliyet sahalarının aynı olması zorunluluğu aranmamaktadır.”
İzahı yapılan mevzuat ve yargı uygulamalarımız gözetildiğinde davalının davacıya ait tanınmış markaya yaklaşmak suretiyle seçmiş olduğu ticaret unvanın da terkini şartlarının oluştuğu sonucuna ulaşılmış ve bu talebin de kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden değerlendirme;
Dava tarihi itibarı ile uygulanması gereken 6769 sayılı SMK’nın “Tazminat” başlıklı madde 150- “(1) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz sayılan fiilleri işleyen kişiler, hak sahibinin zararını tazmin etmekle yükümlüdür. (2) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilmesi durumunda, hakka konu ürün veya hizmetlerin, tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda sınai mülkiyet hakkının itibarı zarara uğrarsa, bu nedenle ayrıca tazminat istenebilir. (3) Hak sahibi, sınai mülkiyet hakkının ihlali iddiasına dayalı tazminat davası açmadan önce, delillerin tespiti ya da açılmış tazminat davasında uğramış olduğu zarar miktarının belirlenebilmesi için, sınai mülkiyet hakkının kullanılması ile ilgili belgelerin, tazminat yükümlüsü tarafından mahkemeye sunulması konusunda karar verilmesini mahkemeden talep edebilir. ” hükümlerine amirdir.
Yine “Yoksun kalınan kazanç” başlıklı MADDE 151- (1) Hak sahibinin uğradığı zarar, fiili kaybı ve yoksun kalınan kazancı kapsar. (2) Yoksun kalınan kazanç, zarar gören hak sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usullerinden biri ile hesaplanır: a) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir. b) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç. c) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli.(3) Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle sınai mülkiyet hakkının ekonomik önemi veya tecavüz sırasında sınai mülkiyet hakkına ilişkin lisansların sayısı, süresi ve çeşidi, ihlalin nitelik ve boyutu gibi etkenler göz önünde tutulur.(4) Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, ikinci fıkranın (a) veya (b) bentlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birinin seçilmiş olması hâlinde, mahkeme ürüne ilişkin talebin oluşmasında sınai mülkiyet hakkının belirleyici etken olduğu kanaatine varırsa, kazancın hesaplanmasında hakkaniyete uygun bir payın daha eklenmesine karar verir…” hükümlerine amirdir.
Maddi tazminat talebi yönünden yapılan mali incelemedeki hesaplama göz önünde bulundurulmak suretiyle (esasen bu tür davalarda net zarar tespitinin mümkün olmaması, farazi hesaplamalar doğrudan hükme esas alınabilecek nitelikte olmaması – tespit edilen miktarın tarafların sektörel bazda uyuşmaması her ne kadar tanınmış marka olarak korunmadan faydalanma söz konusu ise de zarar hesaplamasına doğrudan davacı tarafça sunulan emsallerin uyuşmazlığa uygulanabilirliğinin bulunmadığı dikkate alındığında -hakkaniyete ve dosya kapsamına uygun düşmediği dikkate alındığında BK 50. Maddesi gözetilerek değerlendirme yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmakla) paranın alım gücü ve hakkaniyet gözetilerek BK 50. Maddesi gereği takdiren 15.000,00 TL üzerinden talebin kabulünün gerektiği sonucuna ulaşılmış, asıl davadaki 5.000 TL lik kısım yönünden tam kabul birleşen ve ek tazminat talebini içeren birleşen dava yönünden ise bakiye 10.000 TL yönünden kısmen kabul kararı vermek gerekmiş, yine izahı yapıldığı üzere manevi tazminatın yasal şartlarının oluştuğu anlaşılmakla eylemin ağırlığı, hak ve nesafet gözetilerek takdiren 5.000 TL üzerinden talebin kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş fazlaya ilişkin talep ise reddolunmuştur.
Tüm dosya kapsamı yukarıda izahı yapılan mevzuat ve açıklamalar kapsamında değerlendirildiğinde; davacının sübut bulan davasının ve tazminat talepleri ile birleşen davadaki maddi tazminata yönelik talebin kısmen kabulü yönünde şağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuş, takdir olunan faiz talebi yönünden ise 3095 sayılı yasa gözetilerek avans faizini geçememek kaydıyla reeskont faizine hükmolunarak aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Asıl davanın KABULÜ İLE,
a)Davalının …ve … ibaresini içeren kullanımlarının davacının tescilli markalarına tecavüz teşkil ettiğinin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, ortadan kaldırılmasına,
-Bu kapsamda ticaret unvanında yer alan … ibaresinin çıkartılmasına, aksi takdirde TERKİNİNE,
-… sitesine ERİŞİMİN ENGELLENMESİNE, alan adının TERKİNİNE,
-… ibaresini taşıyan ürünlerin üretim ve satışının durdurulmasına, üretilen ürünlerdeki bu ibarelerin sökülmesine, aksi takdirde masrafı davalıya ait olmak üzere imhasına,
b)Davacının maddi tazminat davasının KABULÜ ile, 5.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte (reeskont faizini geçmemek kaydıyla) davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
c)Davacının manevi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile, takdiren 5.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte (reeskont faizini geçmemek kaydıyla) davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
d)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 683,10 TL karar harcından peşin yatırılan 341,55 TL’nin mahsubu ile kalan 341,55 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
f)-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen tecavüz talebine ilişkin olarak 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat talebine ilişkin olarak 5.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen manevi tazminat talebine ilişkin olarak 5.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
g)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin olarak 5.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
h)Davacı tarafından yapılan: 2.050,00 TL bilirkişi ücreti, 275,38 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.325,38 TL’nin -ret ve kabule göre hesaplanan- 1.162,69 TL’si ve 377,45 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 1.540,14 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan giderin davacı üzerinde bırakılmasına,
ı)Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
2-Birleşen davanın KISMEN KABULÜ ile, takdiren 10.000 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 1.195,43 TL’den karar harcı olarak hesap edilen 683,10 TL’nin düşülerek, kalanı 512,33 TL’nin karar kesinleştikten sonra talep halinde davacıya iadesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat talebine ilişkin 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat talebine ilişkin 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
d)Davacı tarafından yapılan yargılama giderleri asıl davaya ilişkin bölümde hesaplandığından yeniden hesaplanmasına yer olmadığına,
e)Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
3-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı-birleşen dosya davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı-birleşen dosya davalı vekilinin yokluğunda (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 24/12/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır