Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/561 E. 2019/312 K. 02.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/561
KARAR NO : 2019/312

DAVA : Marka Hakkına Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Tespiti, Men’i, Ref’i, Durdurulması, Önlenmesi
DAVA TARİHİ : 13/12/2018
KARAR TARİHİ : 02/07/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i, ref’i, durdurulması, önlenmesi davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin Türkiye’de sektöründe öncü firmalardan biri haline geldiğini, sahip olduğu markaları ve üstün kaliteli ürünleriyle dünya çapında da tanınır hale geldiğini, müvekkiline ait markaları taşıyan ürünlerin tüketici gözünde belli bir kaliteyi ve güveni temsil ettiğini, müvekkilinin TPMK nezdinde tescilli yaklaşık 5000 markası bulunduğunu, Ülker markasının diğer sektörlerin yanı sıra dünyadaki pek çok ülkede de çok tanınmış bir marka haline geldiğini, TPMK nezdinde de tanınmış marka olarak tescil edildiğini, müvekkili şirkete ait “…” markalı ürünlerin de uzun yıllardır aynı marka ve ambalaj altında üretildiğini ve 1970’li yıllarda tüketiciye sunulduğunu, ibare ve ambalaj için ayrı ayrı marka tescilleri alındığını, müvekkili şirketin tanınmış “…” markaları ürününün üç boyutlu markası, ambalaj tasarımı ve ticari takdim şeklinin taklit edilmek suretiyle davalı tarafça kendiisne ait … markalı zincir marketlerinde “…” ibareli marka ile piyasaya arzedildiğinin müvekkili tarafından tespit edilmesinden sonra noter kanalıyla ihtarname gönderildiğini, davalıyla mail ile yazışmalar yapıldığını ürün ambalajında değişiklik yapılacağı konusunda anlaşmaya varıldığını ancak sonrasında davalı tarafın renklerin bir markanın tekelinde olamayacağı gerekçesiyle değişiklik yapmayı reddettiğini, davalının müvekkili şirket ile özdeşleşmiş ambalaj tasarımını aynen kullanmaya devam ettiğini, ayrıca davalının kendisine ait zincir marketlerde müvekkili ürün ile kendi ürününü aynı raflarda yan yana arzettiğini, davalının davaya konu ürün için yapmış olduğu tasarım tescil başvurusunun müvekkilinin itirazı üzerine iptal edildiğini, davalı yanın başkaca firmaların kalite ve güven uyandıran marka ve ambalaj tasarımlarını, ticari takdim şekillerini taklit etmek suretiyle ürün oluşturmayı ticari politika olarak benimsediğini iddia ederek, davalı şirketin müvekkili adına TPMK nezdinde tescilli “…” markalı ürün ve ambalajına ve ticari takdim şekli aleyhinde tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden eylemlerinin tespitine, men’ine, ref’ine ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin … mağaza adı/markası ve halk arasında ve sektörde bilinen/tanınan bu marka ön plana çıkarılarak “…” olarak tarif edilen konseptte 2008 yılında kurulmuş olmasına rağmen halen Türkiye çapında 45.000’i aşkın çalışanı, 41 bölge müdürülğü ve 8.000’i aşkın mağazası ile hızla büyüyen, ülkemizin tamamında faaliyette bulunan, kendi adına tescilli yüzlerce markası bulunan saygın bir perakende satış firması olduğunu, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını ve yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Mahkemeleri olduğunu, “…” ibaresinin müvekkili şirket tarafından sayısız ürün çeşidi ile piyasaya sürülen markanın tali değil esaslı unsurunu oluşturudğunu, dava konusu “…” ve “…” ibareli markaların görsel, işitsel ve anlamsal olarak bariz bir şekilde farklı olmalarına rağmen davacı tarafça marka ve sloganın taklit edildiği hissiyatına kapılmasının nedeninin anlaşılamadığını, davacı yanın … markasının da tanınmış marka olduğunu dile getirdiğini, ancak müvekkili şirkete ait marka ile bu markanın harf, telaffuz ya da anlam bazında dahi benzer olmadığı gibi tecavüz durumunun da bulunmadığını, tasarımlar arasında farklılıkların bilgilenmiş kullanıcı gözüyle incelenerek değerlendirilmesi gerektiğini, ürünlerin yan yana konulması halinde dahi bilinçli tüketicinin bu iki markayı ve ürünü karıştırma ihtimalinin bulunmadığını, müvekkilinin tasarımının yenilik ve ayırt edicilik niteliklerini taşıdığını, karıştırılma ihtamilinin de bilunmadığını, bu nedenle davacı yanın marka tecavüzü ve haksız rekabet iddialarının mesnetsiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca marka tecavüzünün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, men’i, ref’i talebine ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiştir.
Tarafların 10/04/2019 tarihli 19 madde ve 4 sayfadan ibaret protokolü dosyaya sundukları anlaşılmıştır.
Mahkememizce yapılan 02/07/2019 tarihli oturumda, davacı vekili; sundukları sulh protokolünün dikkate alınarak davanın konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinin olmadığını beyan ettiği anlaşılmıştır.
Aynı oturumda davalı vekili; sundukları sulh protokolünün dikkate alınarak dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesini ve yargılama gideri ile vekalet ücreti taleplerinin bulunmadığını beyan ettiği anlaşılmıştır.
Sulh 6100 sayılı HMK’nın 313 vd maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre “Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir.
Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir. Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir.” Sulh, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir. İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hâllerinde sulhun iptali istenebilir.
Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde tarafların dava konusu hususunda sulh oldukları sulhe göre hüküm kurulması taleplerinin bulunmadığı yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücreti taleplerinin bulunmadığı anlaşılmakla esas hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın konusuz kaldığı anlaşılmakla ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 8,50 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsiline,
3-Tarafların yargılama gideri ve vekaleti talepleri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/07/2019

Katip
¸

Hakim
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır