Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/556 E. 2022/76 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/556 Esas
KARAR NO : 2022/76

DAVA : Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan), Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/12/2018
KARAR TARİHİ : 14/04/2022

Mahkememizde görülmekte bulunan Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan), Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; Davalı … Yayınevi tarafından yayımlanan “…”, “…”, “…”, “… ” adlı eserlerin Yunanca’dan Türkçe’ye çevirisi, davacı müvekkil tarafından “…” adıyla yapıldığını, ilgili eserlerin çevirisine dair davalı yayınevi ile müvekkili anısında da sözleşmeler imzalandığını, ancak davalı yayınevi tarafından sözleşmelerden doğan edimlerin yerine getirilmediğini, zira müvekkili tarafından; 2004 yılından günümüze kadar isimleri zikredilen eserlerin toplam kaç adet basıldığının tarafına bildirilmesi talebi ile T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na yazılı olarak başvurulduğunu, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 68.05.2018 tarihli cevab-i yazısında …, … için 22.000, … (…) için 5.000 ve … (..) için 42.000 adet bandrol alındığının bildirildiğini, böylelikle müvekkilinin söz konusü eserlerin sonraki tarihlerde de kendisinin haberi olmaksızın basımının yapıldığını öğrendiğini, davalı yayınevi tarafından sonradan yapılan bu basımlar hakkında, ne, hangi tarihlerde yeni basımı olduğu, ne de kaç adet basım yapıldığı konusunda davacı müvekkile hiçbir bilgi verilmediği gibi, yeni basımlara ilişkin olarak, akdedilen sözleşmeler gereğince hiçbir telif bedelinin de müvekkiline ödenmediğini, dolayısıyla davalı FSEK ve MK.2 md. kurallarına aykırı davrandığını, bunun üzerine davacı müvekkili tarafından davalı yayınevine …. 5. Noterliği’nden … yevmiye no’lu … tarihli ihtamame gönderilerek T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın cevab-i yazısı doğrultusunda ilgili telif bedellerinin tarafına ödenmesini talep ettiğini, davalı tarafça da keşide edilen 16.08.2018 tarihli cevab-i ihtarda müvekkilin “…” ve “…” adlı eserlerden dolayı 2.645,85TL. telif bedeline hak kazandığı kabul edildiğini, ancak T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın cevab-i yazısında belirtilen basım adedi ile davalı tarafın ihtarında belirlediği telif bedelleri birbiriyle örtüşmediği gibi, diğer taraftan da, haksız gerekçelerle müvekkilinin borçlandırıldığını, ilgili maddelerine atıfta bulunulan sözleşmeler ve FSEK genel hükümler çerçevesinde eserlerin 2. yada daha sonraki basımlarının yapılması halinde yayınevinin mali yükümlülükleri devam ettiğinden ve ekte sunulan bakanlığın cevab-i yazısında bildirilen bandrol adetleri, eserlerin tükendiği ve yeni baskısının yapıldığını gösterdiğinden, ancak müvekkile her yeni baskı için ödenmesi gereken KDV hariç %7 telif ücreti ödenmediğinden dolayısıyla TBK. 112. maddesi gereğince borç hiç veya gereği gibi ifa edilmediğinden, davalı yayın evinin müvekkilinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlü olduğunu, açıklanan nedenlerle telif hakkı ödenmeden basılan eserlere ilişkin, akdedilen sözleşmeler ve FSEK genel hükümleri çerçevesinde belirlenen, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000 TL telif bedelinin basım tarihlerinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, FSEK hükümlerine aykırı davranılması nedeniyle, müvekkilinin mali haklarına tecavüz edildiğinden, belirlenen bedelin üç misli olan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 60.000 TL. maddi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsilini yargılama giderleri vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili tarafından sunulan cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; Davacının davasında dava açış tarihi olan 11/12/2018’den geriye 10 yıl olan 11/12/2008 tarihinden önceki alacaklarının zamanaşımına uğradığını, bu yönden zamanaşımı itirazında bulunduklarını, dava dilekçesinde 01/03/2005 tarihli sözleşme ile basılan … isimli eserin 2005 yılında basılıp tükendiğini ve ücretinin ödendiğini, ayrıca buna ilişkin talepte bulunma imkanının 10 yıllık zamanaşımı dolduğu için kalmadığını, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, 22.06.2004 tarihli sözleşme ile basılan … adlı eserin 2004 yılı itibariyle basıldığını ve ücretinin ödendiğini ve yine buna ilişkin talepte bulunma imkânı 10 yıllık zamanaşımı dolduğu için kalmadığını, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, 10/12/2004 tarihli sözleşme ile basılan … falı adlı eser 2004 yılı itibariyle basıldığını ve ücretinin ödediğini, yine buna ilişkin talepte bulunma imkânının 10 yıllık zamanaşımı dolduğu için kalmadığını, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, zaten yazarın bunlardan dolayı alacağı kalmadığından 2015 tarihli yeni sözleşmeler imzaladığını, 2009 yılında basılan toplam 5.000 adet … kitabı için tahakkuk eden ücret 3.483 TL olduğunu bu miktar yönünden 2015 yılında sözlü uzlaşma olduğu ve bu miktarın ödenmemesi yönünde uzlaşıldığını, bu konuda davacıya yemin teklif edeceklerini, ayrıca yayın hakları şirketlerinde olan ve 24/2/2017 tarihinde yapılan sözleşme ile yunanca hakları verilen … isimli eser ile ilgili olarak 500 USD borcu bulunduğunu ve bu borcun ödenmediğini, bu alacakla ilgili ise takas talepleri mevcut olduğunu, davacı ile davalı şirket arasında uzun yıllara dayalı ve iyiniyetli bir ilişki mevcut olup eski tarihli sözleşmeler bitirilerek ve ibralaşılarak yeni 2015 tarihli sözleşmeler imzalandığını ve 2015 tarihli sözleşmeler satıştan sonra ödeme şartına bağlandığını, 31/12/2018 tarihinde tahakkuk eden miktarların bildirildiğini, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini, masraf harç ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili tarafından sunulan cevaba cevap dilekçesinde özetle; Davalı …tarafından verilen cevap dilekçesinde yer alan zamanaşımı itirazlarını kabul etmediklerini, müvekkilinin davalı şirket tarafından “…” diye lanse edilen kitaplarla ilgili iyi niyet ve güven ilişkisi içinde samimiyetlerine inandığını, araştırma soruşturma yapma gereği duymadığını, yurt dışında yaşıyor ve çalışıyor olması nedeniyle de buna imkan bulamadığını, FSEK’e göre sözleşmeye aykırılık söz konusu olduğunda eski Borçlar kanunun 125. Maddesi uygulama alanı bulacağını, buna göre zamanaşımı süresinin 10 yıl olarak kabul edileceğini, fikri hakların ihlalinde taraflar arasında şayet bir sözleşme ilişkisi yoksa eski borçlar kanunu madde 60 da düzenlenen haksız fiil hükümleri zamanaşımı bakımından uygulanacağını, borçlar kanun da haksız fiil hükümleri incelendiğinde zararı ve faili öğrenme tarihinden itibaren 1 yıl, herhalde zararın meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıl olduğunu, müvekkilinin davalı tarafından haksız fiile uğradığını sözleşmeye aykırılık bir yana sözleşme dışı yayımlar nedeniyle önce maddi sonrada manevi üzüntü yaşadığını, dosyada mevcut bandrol tarihleri dikkate alındığında görüleceği üzere davalının iddia ettiği 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra “… “ çıktığına göre eski sözleşmeye bandrol almış olduğunu, bu durumda davalının zamanaşımına uğradığı eski sözleşme ile yıllarca yeni baskılar için bandrol aldığı anlamı çıktığını, müvekkilime 2015 yılında yenilenen sözleşmeler nedeniylede hiçbir ödeme yapılmadığını, davalı tarafın yaptığı iddiasında ise makbuzlarını ibraz etmek zorunda olduğunu, ayrıca müvekkilinin “ … “ isimli eseri yayınlamadığını ve çevirisini yapmadığını, davalı şirket sözleşme bu bedeli formalite olarak yazıyorum zaten sana borcum var diyerek müvekkiline imzalattığını, müvekkilinin kitabın yazarının avukatı ile de görüştüğünü, kitapların tüm telif hakkınının yayıncıda olduğunun bildirildiğini, müvekkilinin yazarın kendisinin de hiçbir ödeme almadığını öğrendiğini, ancak tüm hakların yayınevinde olduğundan bu hususta bir belge alamadığını, perakende satış fiyatları yıldan yıla değiştiği ve müvekkiline olan ödeme şekli perakende satış fiyatı üzerinden %7 olduğu için her yılı ayrı ayrı hesaplanıp toplu bir miktar tesbit etmelerinin mümkün olamadığını, davalı yayınevinin müvekkiline yaptığı ödeme makbuzlarını ibraz etmesi gerektiğini, müvekkilinin … için sözlü anlaşma yaptığını, bu baskıdan kitap fuarını gezerken tamamen tesadüf eseri haberi olduğunu, hatta yayınevi sahibinin müvekkiline “…” için para istemediğini zaten müvekkiline borcu olduğunu söyleyip formalite gereği sözleşme yapıyorum diyerek cevap dilekçesinde yer alan ve müvekkilinden talep edilen 500 Euro’yu yazdığını, müvekkilinin de iyi niyetle imzaladığını açıklanan nedenlerle davanın kabulünü talep etmiştir.
Davalı vekilinin ikinci cevap dilekçesi sunmadığı anlaşılmış olup dilekçeler teatisi tamamlanmıştır.
Dosyaya sunulan deliller ve belgeler incelenmiş, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığından “…” “…”, “…” ve “…” isimli eserlere ilişkin alınan bandrol sayılarınım ve basım adetlerinin yer aldığı onaylı bandrol talep formu ve taahhütnamelerinin onaylı birer örneği Mahkememiz dosyası içerisine alınmıştır.
Dosyaya sunulan deliller ve belgeler kapsamında Mahkememiz 14/05/2019 tarihli duruşmasında ” …Mahkememizce resen seçilecek bir mali müşavir bilirkişiye tevdiine, tarafları arasındaki uyuşmazlık konusunun tespiti yönünden özellikle sözleşme hükümleri ve basım adetleri değerlendirilmek suretiyle davalı tarafça yapılan ödemeler mahsup edilerek davacının bakiye alacağının bulunup bulunmadığı hususunda bilirkişi raporu alınmasına…” karar verilmiş alınan 29/06/2019 tarihli Bilirkişi Raporunda özetle; Davalı şirketin ticari defterlerini temin edilemediği sebebiyle incelemeye sunmadığını, davalı şirketin dava dosyasına sunduğu belgelere ve T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü Belgelendirme ve Arşiv Dairesi Başkanlığı nın 20.02.2019 tarihli mahkememize gönderdiği cevabi yazıya göre; davacının dava konu eserlere ilişkin davalı şirketten 13.139,57 TL net telif bedeli alacağı olduğunun hesap edildiği görüş ve kanaatini belirtmiştir.
Davacı vekili bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde özetle; bilirkişi davalı şirket tarafından dosyaya sunulan cari hesap ekstresini, Kültür ve Turizm Bakanlığından celbedilen verileri, düzenlediği raporuna esas aldığını ve cari hesap ekstresi çerçevesinde 2015 yılı öncesi bastırılmış davaya konu eserlerle ilgili davalı şirketin davacıya 32,09 TL borcu bulunmadığının davalı şirketçe beyan edildiğini belirttiğini, ne var ki bu cari hesap ekstresinin taraflarınca kabulünün mümkün olmadığını, çünkü davalı şirketin salt beyanını içerir bu ekstrenin kontrolü ve sağlamasının yapılması mümkün olamadığını, zira davalı şirketçe ticari defterlere ulaşılamadığı gerekçesiyle inceleme için bilirkişiye ibraz edilmediğini, ayrıca davalı tarafça sunulan cari hesap ekstresinin, gerek ticari defterler sunulmadığından dolayı kontrolü yapılmadığından gerekse de “…” adlı esere ilişkin Bakanlıkça gönderilen cevabi yazıda bildirilen adet sayısı ile davalı tarafından belirtilen adet sayısı birbiriyle örtüşmediğinden, bu ekstrenin kesin kanaat bahşedici nitelikte olmadığını, kaldı ki bankaya yatırılan paranın zaman zaman davacının kendisine elden verilmesi hem ticari hayatın olağan akışına aykırı hem de müvekkilin yurt dışında yaşaması ve Türkiye ‘ye çok az geldiği de nazara alındığında fiziken de mümkün olmadığını, bilirkişi tarafından yapılan hesaplamada nakit ödeme açıklamasıyla cari hesap ekstresinde belirilen bedellerin alacak hesabına dahil edilmesi bir başka deyişle 2015 yılı öncesi bastırılmış davaya konu eserlere ilişkin telif ücretinin de dekontla sabit olan ödemeler haricinde hesaplanması gerektiğini, müvekkili tarafından harici araştırmada “…” adlı eserin dilekçede bildirdikleri internet sitelerinde bedava PDF olarak indirilmesine izin verildiğinin tespit edildiğini, bir eserin herhangi bir suretle umuma iletilmesi hakkı münhasıran eser sahibine ait bulunduğundan ve bir eserin tercüme edilmesinin o eserin işlenmesi anlamına geldiğini, bir eserin tercüme eden de o eserin sahibi olduğu için bu eserin yayımlanabilmesi, çoğaltılabilmesi için çevirmenden de izin almak gerektiğini, açıklanan nedenlerle, dosyanın ek rapor için bilirkişiye tevdii ile itirazları doğrultusunda ek rapor alınmasını, ayrıca digital platformda dava konusu eserin (…) ücretsiz indirilmesine izin verilmesine ilişkin olarak mahkemece de uygun görüldüğünde ilgili yerlerden bu durumun tespiti ve davalı şirketten bu konuda bilgi istenilmesi ile bu yönden de telif ücreti hesabı yapılmasını, neticeten davanın kabulü ile ödenmediği tespit edilen telif ücretlerinin basım tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faiziyle birlikte ayrıca mali haklara tecavüz edildiğinden üç misli olan tazminatın da faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Yapılan itirazlar da değerlendirilerek Mahkememiz 12/11/2019 tarihli duruşmasında “…dosyanın rapor sunan mali müşavir bilirkişiye tekrardan tevdii ile yıl bazlı olarak ve yapılan ödemelere ilişkin davalı tarafça sunulan dekont makbuz vs ödeme belgeleri dikkate alınarak ayrı ayrı hesaplama yapılmasının istenilmesine, ödeme belgesi bulunmayan ve cari hesap dökümünde gözüken ödeme ve borçlar yönünden yine ayrı ayrı tablo oluşturularak alacak borç durumunun tespitinin yapılmasının istenilmesine, hesaplamada cari hesap dökümü dışında alınan bandrol sayılarının ayrıca değerlendirilmesine…” karar verilmiş alınan 13/01/2020 tarihli Bilirkişi Ek raporunda özetle; Davalı şirketin dava dosyasına sunduğu ödeme belgelerine göre; davacının davaya konu eserlere ilişkin davalı şirketten 38.126,86 TL bakiye telif bedeli alacağı bulunduğunun hesap edildiğini, işbu tutarın yıllara göre dağılımının rapor içerisinde 4.maddede yer aldığını, davalı şirketin cari hesap ekstresinde yer alan, davacı tarafa yapılan ancak makbuzları bulunmayan nakit ödeme tutarları dikkate alındığında ise davacının davaya konu eserlere ilişkin davalı şirketten 14.524,86 TL bakiye telif bedeli alacağı bulunduğunun hesap edildiğini, işbu tutarın yıllara göre dağılımının rapor içerisinde 5. maddede yer aldığı görüş ve kanaatini belirtmiştir.
Davacı vekili 10/02/2020 tarihli Islah dilekçesinde; bilirkişi kök ve ek raporları dosyaya sunulduğunu, davalarının fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak belirsiz alacak davası olarak açıldığını, ek bilirkişi raporundaki hesaplamalar doğrultusunda davalarını ıslah ettiklerini, bilirkişi tarafından düzenlenen 13.01.2020 tarihli raporunun “sonuç ” kısmında iki seçenekli değerlendirmeye yer verilmiş olup, usul ve yasaya uygun olan değerlendirme, birinci seçenek olması itibariyle ve bu seçeneğe göre belirlenen bakiye telif bedeli alacağının da 38.126,86TL. olması nedeniyle, bu bedel üzerinden işbu ıslah dilekçemiz ile eksik harcı tamamladıklarını, telif hakkı ücreti alacağı için 20.000TL. üzerinden açıldığını, rapordaki 1. seçenekte davacının davalı şirketten olan bakiye telif bedeli alacağı 38.126,86TL. olarak belirlendiğinden, 38.126,86 TL- 20.000 TL.= 18.126,86 TL. üzerinden ıslah yaptıklarını, ıslah tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, yargılama gideri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İş bu dava bakiye telif ücret alacağının tahsiline ilişkindir.
Davacı vekili 05/03/2020 tarihli celse de yemin deliline dayandıklarını mahkememize bildirmiş, 06/03/2020 tarihinde yemin metnini dosyaya sunmuş, sunulan yemin metninde 2009 yılında basılan 5000 adet … isimli eserin … kitap olarak basımına ilişkin tahakkuk eden 3483 TL yönünden 2015 yılında yeni sözleşmeler imzalanması aşamasında bu miktarın ödenmemesi yönünden uzlaşma olup olmadığına ilişkin olarak yemin teklif olunduğu anlaşılmış olup, yemin talebini netleştirmesi yönünden verilen 28/08/2020 tarihli beyan dilekçesinde yemin teklifinin davanın tamamı yönünden olmadığına ilişkin beyanlarını sunmuş, davacı asilin yurt dışında yaşıyor olması sebebiyle yurtdışı istinabe suretiyle yerine getirilmeye çalışılmış, 24/02/2022 tarihli celsede davacı asilin hazır olduğu anlaşılmakla yemin usulünce eda ettirilmiştir.
24/02/2022 tarihli celsede davacı asil yeminli beyanlarında ; ” Benim çevirisini üstlenmiş olduğum … için 2009 yılında basılan 5000 adet basıma ilişkin 3483 TL telif bedeli almayacağımı, bu konuda uzlaşma sağlandığına dair iddiaları kesinlikle kabul etmiyorum, davalı taraf ile bu basımdan kaynaklı telif almayacağıma dair herhangi bir uzlaşı sağlanmamıştır, tarafıma telif bedeli de ödenmemiştir, davaya konu eserlere ilişkin olarak tarafıma herhangi bir elden ödeme yapılmamış olup yurt dışında yaşamam sebebi ile ödemeler banka üzerinden yapılmıştır, davaya konu eserlere ilişkin ödeme yapılmamıştır, başka eserlere ilişkin yapmış olduğu ödemeler ile alakalı olarak da makbuz kesilmiştir,” şeklinde bayanda bulunduğu anlaşılmıştır.
Eser vasfının değerlendirilmesi:
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı resen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesine göre bir fikir ve sanat ürününün eser olarak niteiendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise; “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olmasıdır.” Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “’sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart” ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer . Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Davaya konu uyuşmazlıkta taraflar arasındaki sözleşmelerin konusu olan birden kitabın çevirisine ilişkindir. FSEK 6/1 hükmüne göre tercümeler işlenme eser sayılmaktadır. Bilindiği üzere işlenme eserler; işlenme eserler, mevcut bir fikir ve sanat ürününden faydalanılarak meydana getirilen, fakat tamamıyla asıl eserden bağımsız olmayan, ancak işleyenin de hususiyetini taşıyan fikir ve sanat ürünleridir. İşlenme eserlerde var olan bir eser başka bir formata sokulmaktadır. İşlenme eser türleri FSEK md. 6’da sayma yöntemi ile düzenlenmiş olup kanundaki bu sayım tahdidi olmayıp örnek kabilindendir.
Tercüme başka bir deyişle çeviri, sözlük anlamı olarak, dilden dile aktarma anlamına gelmektedir. Tercüme, asıl eserin tamamiyet ve hususiyetleri muhafaza edilerek, edebi veya ilmi bir mahsulün başka bir lisana naklidir. Tercümede asıl eserdeki fikirler, başka bir lisanın kelimeleri ile ve o lisanın cümle yapısına uyularak ifade edilmektedir. Tercümenin hususiyeti, asıl eserdeki fikirleri aynı ahenk, aynı üslup ve aynı akıcılık ile meydana çıkarmasıdır.
Bir tercümenin (çevirinin) FSEK kapsamında korunabilmesi için, sahibinin yani çeviriyi yapanın hususiyetini başka bir deyişle kişisel özelliklerini taşıması gerekir. Tercümedeki yaratıcı unsur, muhtevada değil, harici şekildedir. Tercümede hususiyet yoksa, yapılan tercüme bir işlenme eser olarak nitelendirilemez. Diğer taraftan, tercüme edilen dilin yaşayan, ölü yahut bilimsel ve teknik bir dil olması önem taşımaz, yeter ki tercümeyi yapan her iki dildeki hakimiyetini gösterecek şekilde sarf ettiği fikri emekle hususiyet taşıyan bir çeviri meydana getirmiş olsun.
Bu bilgiler çerçevesinde davaya konu tercümelerin FSEK 6/1 anlamında işlenme eser olduğu hususunda çekişme bulunamaktadır.
ESER SAHİPLİĞİNİN ve HAK SAHİPLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” sıfatının da re’sen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla huzurdaki davada da, uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin “eser sahipliği” sıfatının re’sen irdelenmesi gerekmektedir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 11 ve 12’inci maddelerinde eser sahipliğine ilişkin karinelerin neler olduğu düzenlenmiştir.
FSEK m. 11 hükmüne göre; “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo-televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır, meğer ki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın.”
FSEK m.12 hükmüne göre ise; “Yayımlanmış olan bir eserin sahibi 11’inci maddeye göre belli olmadıkça, yayımlayan ve o da belli değilse çoğaltan, eser sahibine ait hak ve salahiyetleri kendi namına kullanabilir. Bu salahiyetler, 11’inci maddenin ikinci fıkrasındaki karine ile eser sahibi belli olmadığı hallerde konferansı verene veya temsili icra ettirene aittir. Bu maddeye göre salahiyetli kimselerle asıl hak sahipleri arasındaki münasebetlere, aksi kararlaştırılmamışsa, adi vekalet hükümleri uygulanır.”
FSEK 68 talebi yönünden ;
Davacı maddi tazminat talebini FSEK 68’e dayandırmaktadır. FSEK m.68/l hükmüne göre; “eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyannca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir”. FSEK m.68’deki kapsamında bu taleplerin ileri sürülebilmesi için, mütecavizin kusurunun olması ya da zararın gerçekleşmiş bulunması şart değildir.
Yine Yargıtay’a göre; “…eser sahibinin mali hakları korunurken sadece bu tecavüzün haksız fiil olduğu varsayımından hareket edilmeyecektir. Somut olayın özelliğine göre varsayımsal sözleşme bedeli tayin edilirken eser sahibinin bilimsel/sanatsal yeteneği, üretim kapasitesi gibi sübjektif nitelikleri, eserin beğeni ölçüsü, sayfa sayısı, estetik görünümü, nitelik ve niceliği, ihlal edilen mali hakkın türü, coğrafi kapsamı, ihlal süresi, ihlalin yapıldığı vasıta, bunun geniş halk kitlesine ulaşımı gibi objektif kriterler dikkate alınarak eser sahibi izinsiz yayın yapanla sözleşme yapması halinde, bu sözleşme uyarınca isteyebileceği bedel, bunun faizi 68. madde uyarınca açılacak davada dikkate alınacaktır…” Ayrıca rayiç bedelin tespitine ilişkin taraflar arasında daha önceden yapılmış bir sözleşme, teklif var ise, başka bir deyişle rayiç bedel somuta indirgenmiş ise, rayiç bedelin tespiti taraflar arasındaki sözleşme, teklif vs. ile tespit edilecektir.
Dosyada mübrez sözleşme ve kitaba ilişkin ilanlar dikkate alındığında çeviriyi yapan kişinin davacı olduğu ve davacının bu sözleşmeye dayalı olarak dava açma hakkının bulunduğu kanaatine varılmış olup bu hususlarda da çekişme söz konusu değildir.
Yine davacının tercümesini yaptığı, … için 01/03/2005 tarihinde, …. için 10/04/2004 tarihinde, … ve … için 22/06/2004 tarihlerinde telif sözleşmelerinin imzalandığı, 22/06/2015 tarihli sözleşmeler ile bu sözleşmelerin yenilendiği, sözleşmelerde %7 Telif bedelinin kabul edildiği, ilk sözleşmelerin 5 yıllı süreli sözleşmeler olmasına rağmen 2015 tarihli sözleşmelerde süre sınırı koyulmadığı noktalarında çekişme bulunmamaktadır.
Davacı taraf her ne kadar FSEK 68’e dayalı olarak 3 katı tazminat talebinde bulunmuş ise de yukarıda da belirtildiği üzere taraflar arasındaki sözleşmeler dikkate alındığında sözleşme dışı hak ihlallerinde uygulama alanı bulabilecek FSEK 68 çerçevesinde tazminat talebinin yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Davacı 19/06/2018 tarihinde davalıya ihtar çekmiş davalı ihtar cevabında (1.046,95 TL … için, 1.598,90 TL… için) 2645,85 TL bakiye borcunun bulunduğunu kabul etmiştir.
Davacının dava tarihi itibarı 11/12/2008 öncesi alacaklarının -10 yıllık zamanaşımı dikkate alındığında- zamanaşımına uğradığı davalının bu yöndeki savunmalarının yerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Davacının ödeme almadığına ilişkin yemini eda ettiği de dikkate alındığında davalının ödeme yapılmayacağına ve uzlaşmaya ilişkin iddialarının ispatlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Davalı yargılama safahatinde -cevap dilekçesinde 2.787,60 TL bakiye borcu kabul etmiş olup (1.189,60 TL … için, 1.598,00 TL … için) olup, 2009 yılında basılan 5.000 adet … için 3483 TL yönünden yemin teklif etmiş yemin usulünce eda olunmuştur. Yapılan hesaplamada davalının bakiye borcunun kabul edilen miktarı aştığı, 2009 yılı için bakiye 2.527,52 TL, 2015 yılı için 4032,73 TL davacının alacaklı olduğu tespit olunmuştur.
Davacı vekili 10/02/2020 tarihli ıslah dilekçesinde bakiye yönünden ek raporda hesaplanan 38126,86 TL ye itirazlarının bulunmadığını bildirmekle 20.000 olan taleplerini 18.126,86 TL arttırmak suretiyle ıslah etmiştir.
Tüm dosya kapsamı alınan bilirkişi raporları ve ayrı eserlere ilişkin taleplerin bölünebilirliği dikkate alındığında usulunce yapılan yemin teklifinin eda edildiği gözetildiğinde, davacının 2008 öncesi talepleri yönünden 10 yıllık zamanaşımının oluştuğu, 2009 sonrası dönem için davacının ticari defterinin usulünce dosyaya sunulmadığı ve dekontsuz ödemelerin mahsup edilemeyeceği anlaşılmakla alınan bandrol sayıları üzerinden yapılan hesaplamaya göre 2009 yılı için bakiye 2.527,52 TL, 2015 yılı için 4032,73 TL davacının alacaklı olduğu, toplamda 6560,35 TL üzerinden davanın kabulünün gerektiği, açılan dava yönünden izinsiz kullanımın söz konusu olmadığı, sözleşme feshi vs bulunmadığı, sözleşmeye dayalı bakiye telif alacağı olarak açılan davada FSEK 68 uygulanamayacağı, 2015 yılında yapılan sözleşmelerde belirtilen e-book ve dijital palatforma ilişkin sözleşmede düzenleme yer almakta ise de dava dilekçesinde açıkça davaya konu edilmemiş olup, dava bandrol adetlerinden kaynaklı eksik yapılan ödemeye dayandırılmış, rapor sonrası sonradan ileri sürülen bu iddiaların davanın genişletilmesi niteliğinde olduğu, davacı tarafça bu taleplere ilişkin usulünce yapılmış bir ıslah bulunmadığı, dikkate alındığında bu taleplerin mevcut uyuşmazlıkta ele alınamayacağı anlaşılmakla davanın kısmen kabulü yönünde aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, 6560,35 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 448,13 TL karar harcından peşin yatırılan 1.366,20 TL ve 310,00 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 1676,20 TL ‘den mahsubu ile fazladan yatırıldığı anlaşılan 1.228,07 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan: 1.219,00 TL bilirkişi + posta giderinden kabul ve ret oranına göre 209,74 TL yargılama gideri ile 484,03 harç gideri olmak üzere toplam 693,77 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul olunan miktar üzerinden hesap olunan 6.560,35 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca red olunan miktar üzerinden hesap olunan 6.560,35 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
6-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından; bu hususta karar verilmesine olmadığına,
7-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/04/2022

Katip …
¸

Hakim …
¸