Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/547 E. 2020/289 K. 30.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/547
KARAR NO : 2020/289

DAVA : Fikir Ve Sanat Eseri (Tecavüzün Tesbiti İstemli)
DAVA TARİHİ : 03/12/2018
KARAR TARİHİ : 30/09/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Eseri (Tecavüzün Tesbiti İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili firmanın sektörünün öncülerinden olduğunu, 1198 yılında faaliyetlerine başladığını, ve 20 yıldır … ticaret unvanı ve markası ile elektrik, inşaat, mühendislik hizmetleri alanında faaliyetlerini sürdürdüğünü, inşaat ve mühendislik alanında tanınmış, iyi bilinen ve itibarlı bir firma olduğunu, uluslararası alanda elektrik ve mekanik işler alanlında, mühendislik ve müteahhitlik hizmeti sunduğunu, Türkiye’de ve 16 ülkede önemli projelerde; elektrik taahhüt işleri, mekanik taahhüt işleri, ses ve veri iletişim işleri, tesis yönetim işleri, enerji işleri, inşaat işleri alanlarında faaliyet gösterdiğini ve göstermeye devam ettiğini, ticaret unvanını yıllardır markasal olarak kullandığını, tescilli markalarının iyi bilinen markalar olduğunu, müvekkili şirketin 07,08,09,11. ve 37. sınıflarda … nolu “…” ve … nolu “…” ibareli tescilli markaları bulunduğunu, bu markalar ile ticaret unvanının tanınmış olduğunu, davalı şirketin ise 16 Ekim 2014 tarihinde kurulduğunu, müvekkili şirketten 16 yıl sonra kurulduğunu, müvekkili ile aynı alanlarda faaliyet gösterdiğini, sermaye şirketi olduğunu, ticaret unvanının ayırt edici ekinin müvekkili şirketin unvanı ile benzer ve karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğunu, müvekkilinin davalıdan son yıllarda haberdar olduğunu, son yıllarda müvekkilinin girmediği ihalelerde davalı şirketin aldatıcı ve yanıltıcı bir şekilde davacının sektördeki güçlü ve güvenilir kimliğinden yararlanarak benzer bir unvan ile elektrik ihalelerine girdiğine ilişkin duyumlar olduğunu, davalının aynı/benzer marka başvurusu üzerine somut olarak haberdar olduklarını, davalının marka başvurusunun TPMK tarafından red edildiğini, müvekkilinin haksız kullanımlarına son vermesi için ihtarname göndermesine rağmen davalının müvekkilinin tescilli markaları ile aynı/benzer markayı tescilsiz olarak kullanmaya devam ettiğini, web sayfası üzerinden ve çeşitli biçimlerle markayı tescilsiz olarak kullanmayı sürdürdüğünü, bu durumun müvekkilinin marka hakkına tecavüz oluşturduğunu, davalının müvekkili şirketin markalarını ve ticaret unvanın bilecek durumda olduğunu, kötü niyetli olarak müvekkilinin marka hakkına tecavüz eylemlerini gerçekleştirdiğini, davalının eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiğinden bahisle, davalının … web sitesi üzerinden yapılacak inceleme ile davacının tescilli “…” markaları ile yanı/benzer olan “…” markasını tescilsiz, izinsiz ve hukuka aykırı olarak kullandığının tespit edilmesini, müvekkilinin sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin önlenmesi ve durdurulması kapsamında, davalıya ait “…” web adresinde yer alan kullanımların hukuka aykırılığının tespit edilerek tedbiren erişimin engellenmesine ve “…” ibaresini barındıran her türlü iş emtiasına basılı evraka el konulmasına, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilerek üretilen veya ithal edilen tecavüze konu ürünlere, bunların üretiminde münhasıran kullanılan vasıtalara, Türkiye sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya bölge gibi alanlar dahil, bulundukları her yerde el konulması ve bunların saklanmasına, fazlaya ilişkin dava ve talep haklarının saklı kalması kaydı ile karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin 16.07.2020 tarihli beyan dilekçesinde özetle; müvekkili şirket tarafından davacı yanın iddia ettiği gibi bir tecavüz bulunmadığını, davacının iddialarının haksız ve dayanaksız olduğunu, her iki şirketin logo, yazı sitili, renk ve şekil ve benzeri hususlar incelendiğinde de bir benzerlik iltibas olmadığının görüleceğini, Markalar Kanununun aradığı anlamda aynı ya da benzerlik olmayıp markanın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, marka hakkına tecavüzün söz konusu olmadığını, iki markanın birbirinden tamamen farklı şekil, renk ve yazım şekilinden meydana geldiğini, müvekkilinin müşteri kitlesinin marka baz alarak gelen müşteri olmadığını, şahısların yaptığı işe ve iş tecrübelerine ve çalıştığı kişilere bakıldığını, bu sebeple markaların bu anlamda bir etkisinin bulunmadığını, … kelimesinin Türk Dil Kurumuna göre “…” anlamına gelen Türkçe bir kelime olduğunu, sona eklenen” …” ibaresinin ise anlamı olmayan ve sadece uyumlu olsun diye eklenen bir ses olduğunu, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını, kelimeyi seçerken uyum sebebi ile seçtiğini, logoda vurgulanan renk ve kelimenin “…” olduğunu, logonun davacı logosu ile tamamen farklı olduğunu, her iki taraf markalarının benzer olmadığını, birbirinden tamamen bağımsız şekil, renk logo yazım kullandıklarının bilirkişi raporu ile de tespit edildiğini, Marka Hukukunun özüne aykırılığın söz konusu olmadığını, markaların karşılaştırılırken tüm unsurları ile birlikte bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, müvekkilinin iştigal konusu itibariyle hizmet sunduğunu, ürün üretimi ve bu isimle ürün satışının bulunmadığını, müvekkilinin kendisini ismi ile yani markası ile lanse etmediğini, markanın sadece bir zorunluluk sonucu oluştuğunu, müvekkilinin web sitesinden gelen herhangi bir müşteri kitlesinin bulunmadığını, kullandığı unvan ile web sitesi gibi mecralardan herhangi bir iş bağlantısı kurmasının işin niteliği gereği son derece zor hatta imkansız olduğunu, müvekkili şirket ve benzeri hizmet sunan tüm şirketlerin iş yapacakları firma ile iletişime geçtikten sonra tüm şirket profilini çalışacağı firmaya bir klasör dosya şeklinde sunup, kendini tanıtması ve işi yapabileceğini karşı tarafa dosya üzerinden ve yüz yüze anlatması sonucu iş yaptıklarını, bu tarz işlerde birden fazla şirketin sunum yaptığını ve bu sunumlar üzerinden iş sahibinin çalışacağı şirketi seçtiğini, bu hali ile müvekkili şirketin davacı şirketin ismini kullanmasının ve marka hakkına tecavüzünün söz konusu olamayacağını, müvekkili şirketin isim ile değil kendi kişisel ticari atılımları sebebiyle iş yaptığını, faaliyetlerinde kötü niyet bulunmadığını, ayrıca müvekkili şirketin markayı kullanarak iş almadığı için karşı tarafla işbirliği içerisinde bulunup markayı değiştirebileceğini belirttiğini, bu konuda davacı tarafın görüşünün de alındığını, bu aşamada taraflar arasında iletişimsizlik olduğunu ve konuyla ilgili bir anlaşma imzalanamadığını, haksız bir gelirinin bulunmadığını, müvekkilinin marka olarak ürettiği herhangi bir ürününün de bulunmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava, markaya tecavüzün tespit edilmesine ve tecavüzün önlenmesi, durdurulması, tecavüze konu ürünlerin toplatılması ile internet sitesine erişimin engellenmesi talebine ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak raporlar ve ek rapor alınmıştır.
TPMK kayıtlarının incelenmesinde; davacı … Ticaret A.Ş adına kayıtlı …numaralı “…” şekil markasının 7,8,9,11. Ve 37.sınıfta yer alan mal ve hizmetler bakımından 03.07.2007 tarihinden itibaren tescilli olduğu, …numaralı “…” şekil markasının 9,11 ve 37.sınıflarda yer alan mal ve hizmetler bakımından 01.06.2009 tarihinden itibaren tescilli olduğu, davalı … Ltd. Şti. Adına … numaralı markanın itiraz aşamasında reddedildiği ve sahibi adına hüküm ifade etmediği anlaşılmıştır.
Dosyaya sunulan 16.12.2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle;”…Dosya içinde yer alan davalı kullanımını gösterir internet sitesinde “…” ibaresinin, markasal anlamda kullanıldığı görülmektedir. Davalının “…” seklindeki kullanımının, davacı markası olan “…” ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu, şekil unsurları farklı olsa da “…” ibaresinin esas unsur olduğu ve bir bütün olarak marka değerlendirildiğinde, görsel, sesçil ve anlam olarak benzerliğin var olduğu ve “…” yerine “…” harfinin kullanımının bir fark yaratmadığı, davalının internet sitesinde, davacının marka tescil kapsamına giren hizmetlerin sunulduğu ve haliyle davalı kullanımının davacının tescil kapsamına giren hizmet sınıfında olduğu, davalı kullanımının davacı marka sahibinin herhangi bir iznine dayanmadığı, davalının markanın kapsadığı hizmete yönelik kullanımının halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali doğuracağı sunuç ve kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla davalı tarafın internet ortamındaki kullanımının, taraflar arasında karışıklık/iltibasa yer vereceği, SMK’nın 7 ve 29. maddeleri gereğince davacının marka hakkına tecavüz oluşturacağı, davacıya ait olduğu belirtilen bahsi geçen ‘”…” internet web sitesinin kullanımda ve aktif olduğu, alan adının whois (sahip) bilgileri kontrol edildiğinde bu alan adının 22.12.2000 tarihinde kayıt olunduğu ve alan adı sahibinin “…Tic. Ltd. Şti” davacıya ait olduğu, davalıya ait olduğu belirtien bahsi geçen “…” alan adının aktif olduğu, alan adının whois (sahip) bilgileri kontrol edildiğinde bu alan adının 03.11.2014 tarihinin kayıt olunduğu ve alan adı sahibinin “… LTD ŞTİ” davalıya ait olduğu, davalı tarafın internet ortamındaki kullanımının, taraflar arasında karışıklık/iltibasa yer vereceği, SMK’nın 7 ve 29.maddeleri gereğince davacının marka hakkına tecavüz oluşturacağı …” sonuç ve kanaatine varıldığının bildirildiği anlaşılmıştır.
DEĞERLENDİRME
Marka hakkına tecavüz sayılan haller, SMK’nın 7. maddesine de atıf yapılmak suretiyle 29. Maddede düzenlenmektedir. 7. maddede “marka tescilinden doğan hakların kapsamı ve istisnaları” başlığı altında marka sahibinin yasaklayabileceği fiiller sıralanmakta, 29. maddede ise “marka hakktna tecavüz sayılan fiiller” düzenlenmektedir. Marka hakkına tecavüz sayılan fiiller İncelenirken, 7. Madde ile 29, Maddenin birlikte dikkate alınması gereklidir. Tecavüz, bir haksız fiildir. Tecavüzün varlığı için SMK’da belirtilen eylemin gerçekleşmiş olması ve somut olayda hukuka uygunluk sebeplerinden birinin mevcut bulunmaması gereklidir.
Tescilli bir markanın, sahibinin izni olmaksızın kullanılması veya o markayı taşıyan mal ve hizmetlerin, tecavüzün bilinmesine rağmen pazarlanması, stoklanması, satış için teklif edilmesi, ihracı, ithali ya da tecavüzün bilinmesine rağmen o malların nereden sağlandığının bildirilmesinden kaçınılması, tecavüz olarak tanımlanmıştır.
SMK’nın 29. maddesi ise, hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağını açıklamıştır. Buna göre;
Marka hakkına tecavüz sayılan fiiller
Madde 29- (1) Aşağıdaki fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:
a)Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.
b)Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c)Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak.
ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.
Anılan madde metninde atıf yapılan SMK’nın 7. maddesi ise;
Madde 7- (1) Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir.
(2) Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır:
a)Tescilli marka İle aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması.
b)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.
c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer (dan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmıştık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya aytrt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.” şeklinde düzenleme içermektedir.
KANAAT VE GEREKÇE
Somut olaydaki ihlal SMK 7/2-b ve SMK 29/1-b ve c maddelerinde düzenlenen ihlal sebeplerindendir. Bu şartlar irdelendiğinde tarafların aynı veya benzer nitelikteki mal ve hizmet sınıflarında faaliyet gösterdikleri, davacı adına kayıtlı … ve ….tescil numaralı “…” şekil markasının 07/08/09/11 ve 37. Sınıflarda tescilli olduğu, davalı tarafından başvurusu yapılan ancak TPMK tarafından reddedilen … başvuru numaralı “…” ibareli marka başvurusunun, davacının 11. Sınıfta tescil kapsamına giren hizmet sınıfında yer aldığı, Dosya kapsamındaki belgelerden davalının ticaret ünvanında yer alan “…” ibaresini markasal olarak kullandığı, hatta bu ibareyi taşıyan markanın tescili için TPMK nezdinde başvuruda bulunduğu ancak davacının itirazı ve iltibas tehlikesi nedeni ile başvurunun reddedildiği, marka başvurusunun bu aşamadan sonra takipsiz bırakıldığı anlaşılmıştır. Davacının tescilli markası ve ticaret ünvanında yer alan “…” ibaresi ile davalının tescilsiz olarak kullandığı “…” ibaresinin karşılaştırılmasında; “kullanımların ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu, şekil unsurları farklı olsa da … ibaresinin esas unsur olduğu, bir bütün olarak marka değerlendirildiğinde görsel, sesçil, ve anlam olarak benzerliğin var olduğu, k yerine c harfinin kullanımının bir fark yaratmayacağı” hükme esas alınan 17.12.2019 havale tarihli rapor ile tespit edilmiştir. Gerçekten de her iki ibarenin son harfleri dışında aynı oldukları, İngilizce- Türkçe çevirisinde C harfinin K olarak okunduğu bu nedenlerle görsel ve işitsel olarak benzerlikleri sebebi ile ortalama tüketici nezdinde iltibasa mahal verir nitelikte bulundukları kanaatine varılmıştır. Ayrıca tarafların faaliyet alanlarının aynı veya benzer nitelikte olduğu, davacının kuruluş ve tescil önceliği sebebi ile ticaret ünvanı markası yönünden öncelikli kullanım hakkına sahip olduğu, davalının “…” ibaresini kullanımının davacının marka hakkına tecavüz oluşturduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, TPMK kayıtları, bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davanın kısmen kabulü ile, davalının davacıya ait tescilli marka hakkına tecavüzünün tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, davalının davacının markasına tecavüz edecek şekilde kullanımlarının bulunduğu her türlü iş evrakı kartvizite, katalog gibi tanıtımlarının masrafı davalıdan alınmak üzere el konulmasına ve hüküm kesinleştiğinde imhasına, … alan adına erişimin engellenmesine karar verilmiştir. Red yönünden dosya kapsamı ve alınan bilirkişi raporunda davalının tecavüze konu ürünleri ürettiğine dair tespit edilen bir vasıta bulunmadığından, davacının bu yönde ki talebinin reddine karar vermek gerekmiş ancak istemin, dava konusu asıl talebin tali bir unsuru niteliğinde olduğu gözetilerek karşı vekalet ücretine hükmedilmemiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, davalının davacıya ait tescilli marka hakkına tecavüzünün tespitine, durdurulmasına, önlenmesine,
2-Davalının davacının markasına tecavüz edecek şekilde kullanımlarının bulunduğu her türlü iş evrakı kartvizite, katalog gibi tanıtımlarının masrafı davalıdan alınmak üzere el konulmasına ve hüküm kesinleştiğinde imhasına,
3-… alan adına erişimin engellenmesine, bu hususta BTK’ya müzekkere yazılmasına,
4-Bu ürünleri üretmek için tespit edilen bir vasıta bulunmadığından, vasıtalara el konulmasına ve saklanmasına yönelik talebin reddine,
3-Alınması gerekli 54,40 TL karar harcından, peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 18,50 TL karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan: 1.100,00 TL bilirkişi ücreti, 526,70 TL posta gideri olmak üzere toplam 1.626,70 TL yargılama gideri ile 71.80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 1.698,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT’sine göre tespit olunan 4.910,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 30/09/2020

Katip …

Hakim …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.