Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/536 E. 2019/123 K. 19.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/536
KARAR NO : 2019/123

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/03/2012
KARAR TARİHİ : 19/03/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … mobil telekomünikasyon hizmetlerini Ulaştırma Bakanlığı ile imzaladığını, sonrasında 4673 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi gereğince … Kurumu ile yenilediği “İmtiyaz Sözleşmesi” kapsamında yürüttüğünü; müvekkilinin bu imtiyaz sözleşmesi çerçevesinde abonelerine mobil elektronik haberleşme hizmeti sunduğunu, davalının ise müvekkili şirket gibi … Kurumu ile imzaladığı “imtiyaz Sözleşmesi” kapsamında Türkiye’de mobil telekomünikasyon hizmetleri sunduğunu, tarafların aynı sektörde rakip konumunda olduklarını, davalının “…” markasının tescili için 23.07.2009 tarihinde TPE’ye başvurduğunu müvekkili tarafından yapılan itirazın ve YİDK’na yapılan itirazın reddedildiğini; bunun üzerinde söz konusu markanın davalı adına 9, 35, 38 ve 42. sınıflarda … tescil numarası ile 18.07.2011 tarihinde tescil edildiğini, müvekkili şirkete keşide edilen … 34. Noterliğinin … yevmiye numaralı ve … tarihli ihtarname ile davalı tarafından “…” markasının kullanılmasına müsaade edilmediğinin ve söz konusu markayı taşıyan tanıtım ve reklam faaliyetlerinin durdurulmasının ihtaren bildirildiğini; oysa ki, … teknolojisinin tüm dünyada müşterilerin sesinin elektronik ortamda tanınması suretiyle telefonda sunulan müşteri hizmetleri ve çağrı merkezi hizmetlerinin daha güvenli sunulmasını sağlayan bir teknoloji olduğunu, bunun bu teknolojiyi geliştiren ve kullanan tüm taraflarca “…” ibaresi ile anıldığını, davalının yanında sektördeki diğer operatör …’ nın da bu uygulamayı aynı isimle tanımlayıp hizmet verdiğini, ayrıca dava konusu markaya ait uygulama bankacılık başta olmak üzere finans, perakende, sigorta, seyahat ve benzeri birçok sektörde de kullanıldığını ve bu hizmetin sunulmasına olanak sağlayan teknolojinin genel olarak “…” veya İngilizce “… (…) … (…)” olarak veya “… Teknolojisi”, “… Uygulaması” olarak adlandırıldığını, bu nedenle genel bir isim olan bu ibarenin davalı adına marka olarak tescil edilmesinin 556 sayılı KHK m.5, 7 ve 8 hükümlerine aykırılık teşkil ettiğini, zira “…” markasının hiçbir ayırt edici unsuru bulunmamakla birlikte uygulamanın karakteristik özelliğini taşıdığını, şöyle ki; “…” markasının aynı isim ile hem dünyada, hem de birçok sektörde aynı amaçla kullanılan ve hiçbir ayırt edici özellik içermeyen bir tanımlamadan ibaret olduğunu, … ibaresinin müşterilerin “…” lerini “…” olarak kullandıkları ve daha güvenli hizmet almalarını sağlayan bir uygulamanın adı olduğunu, bu uygulamanın temelinde müşterilerin “…”lerini tanıyan ve müşteriye “…” ile “…” atması olanağını sağlayan “… teknolojisi” yarattığını, kullanılan teknolojinin ve bu teknolojinin imkan tanıdığı bir uygulamanın adının marka olarak tescil edilmesinin mümkün olmadığını belirtip söz konusu markaya ait ibarenin müvekkili tarafından kullanılmaya devam edilmesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, davalı adına … tescil numaralı “…” markasının hükümsüzlüğüne ve tüm sınıflarda tescilinin terkine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; müvekkili firmanın “…” markası altında sunduğu hizmette, çağrı merkezini ilk kez arayan abonelerin seslerinin istek halinde sisteme kaydedildiğini, aynı abonenin sisteme daha sonra giriş yapmak istemesi halinde “…” sayesinde daha önce kaydedilen abone sesiyle kıyaslanarak abonenin sistem tarafından güvenli bir şekilde tanınmasının amaçlandığını; GSM şirketleri arasında ilk olarak müvekkili tarafından Şubat 2009 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanan “biyometrik ses analizi ile kimlik doğrulama hizmeti”nin “…” markasıyla sunulduğunu; bu hizmetin İstanbul Çağrı Merkezi tarafından düzenlenen “2009 yılı en iyi teknoloji çözümü” kategorisinde birinci olduğunu, yine GSM sektörünün en başta gelen yarışması olarak kabul edilen “…” yarışmasında dünya genelince katılan yüzlerce aday arasından ilk on aday arasına girerek “En İyi Mobil Teknoloji” kategorisinde finale kaldığını, basın bültenlerinden anlaşıldığı kadarıyla “biyometrik ses analizi ile kimlik doğrulama hizmeti”nin davacı tarafından müvekkil kullanımından 18 ay sonra başlanıldığını, davacının söz konusu uygulamayı başka bir marka altında kullanma imkanı olduğu halde müvekkilinin marka hakkına tecavüz ederek ve kötü niyetli olarak “…” ibaresini kullandığını, “…” markasının verilen hizmeti tanımlayıcı ve karakteristik özelliğini belirtici nitelikte olmadığını, zira uygulamaya verilen “biyometrik ses analizi ile kimlik doğrulama hizmeti” nin akla “…” ibaresini getirmediğini, “…” ibaresinden de “biyometrik ses analizi ile kimlik doğrulama hizmeti”nin anlaşılmadığını, ayrıca “…” ibaresinin özgün ve ayırt edici gücü yüksek bir ibare olduğunu, kaldı ki anılan ibarenin ayırt ediciliğinin zayıf olduğunun kabulü halinde dahi müvekkili tarafından yapılan yatırımlar, yoğun reklam ve tanıtım kampanyaları sonucunda bu ibarenin ayırt edici hale geldiğini, ayrıca “…” marka başvurusunun yapıldığı 2009 yılında “…”, “…”, “…”, “…” gibi marka başvurularının tanımlayıcı oldukları gerekçesiyle TPE tarafından reddedildiği göz önüne alındığında “…” ibaresinin marka olarak TPE’ce tescil edilmesinin anılan ibarenin tanımlayıcı olmadığının göstergesi olduğunu, zira tanımlayıcı olsaydı TPE tarafından re’sen reddedileceğini; bunun yanında davacının müvekkiline ait marka başvurusuna yapılan itirazda “…” ibaresinin tanımlayıcı veya vasıf bildirici olduğu iddiasında bulunmadığını, bu bakımdan davacının “…” ibaresinin tanımlayıcı, vasıf bildirici, karakteristik özellik belirten bir ibare olmadığını kabul ettiğini belirterek davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava, davalı adına … numara ile tescilli “…” markasının ayırt edici niteliği bulunmadığı ve uygulamanın karakteristik özelliklerini betimlediği iddiası ile hükümsüz kılınması talebinden ibarettir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda, “…Davanın kısmen kabulü ile davalının TPE nezdinde 18/07/2011 tescil tarihli … tescil nosuyla tescil edilen “… ” markasının 9. Sınıf haricindeki tescilli bulunduğu, 35,38 ve 42. Sınıflarda hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine….” dair karar verilmiş, iş bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 28.03.2016 tarih ve 2015/8742 esas-2016/3421 karar sayılı ilamı ile “… 1) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2) Ancak, Mahkemece dava konusu markanın kapsadığı 35 42. sınıf hizmetler bakımından da uyuşmazlık konusu … ibaresinin 556 sayılı KHK’nın 7/1 c-d bentleri kapsamında olduğu gerekçesiyle hükümsüzlük kararı verilmiştir. Bir ibarenin 556 sayılı KHK 7/1-c bendi kapsamında tasviri işaret olarak nitelendirilebilmesi için bu ibarenin üzerinde kullanılacağı mal ve hizmetler bakımından doğrudan tanımlayıcı vasfını sahip olması gerekir. Bunun dışında aynı ibarenin birden çok anlama gelmesi karşısında değişik seçeneklerin değerlendirilerek, bu seçenekler içerisinden tanımlayıcı olduğu sonucuna varıldığı takdirde ise (telmih yoluyla) bu ibarenin tasviri nitelikte bir ibare olduğu kabul edilemez.
Aynı şekilde 556 sayılı KHK 7/1-d bendi uyarınca bir işaretin ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret ve adları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar olarak nitelendirilmesi için de, işaret ve hizmet alanıyla doğrudan bağlantılı bulunması gerekir. Bu hususta görüşüne başvurulan bilirkişi, dava konusu … ibaresinin 35 ve 42. sınıflar bakımından da tescil edilmesi gereken mutlak red sebebi kapsamındaki işaretler olduğu hususunda görüş bildirmiş ise de, bilirkişinin uzmanlık alanı itibariyle bu sınıflar açısından yapılacak değerlendirmenin esasen iletişim alanında bir bilirkişinin de dahil olacağı bilirkişi heyeti vasıtasıyla yapılması gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak 35 ve 42. sınıflar bakımından da hükümsüzlük kararı verilmesi doğru görülmediğinden, hükmün davalı yararına bozulması…” gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur.
Dosya karar düzeltme aşamasındayken, davacı vekilinin ibraz ettiği 18.06.2018 tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiklerini bildirdiği, davalı vekilinin ibraz ettiği 20.06.2018 tarihli dilekçesi ile feragat nedeni ile yargılama gideri ve vekâlet ücreti taleplerinin bulunmadığını bildirdiği anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin sunduğu vekaletnamenin incelenmesinde davadan feragate yetkisinin bulunduğu anlaşılmıştır.
HMK.nun 307 ve devamı maddelerinde davadan feragat ve şekli açıkça belirtilmiştir. HMK 307. Maddesi düzenlemesine göre feragat davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir.
Feragat beyanı dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır, hüküm ifade etmesi için karşı tarafın veya mahkemenin muvafakatine bağlı değildir (HMK 309. madde). Feragat hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir (HMK 310. Madde).
Tüm dosya kapsamı bozma ilamı, davadan feragate ilişkin taraf beyanları bir arada değerlendirildiğinde davanın vaki feragat nedeniyle REDDİNE karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın vaki feragat nedeniyle REDDİNE,
2-Alınması gereken harçtan peşin yatırılan 21,15 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 23,25 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı yanın yargılama gideri ve vekalet ücreti talebi bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 19/03/2019

Katip
¸

Hakim ¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır