Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/531 E. 2020/328 K. 21.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/531 Esas
KARAR NO : 2020/328

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü, İnternet Sitesi Erişime Engellenmesi,
DAVA TARİHİ : 22/11/2018
KARAR TARİHİ : 21/10/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hükümsüzlüğü ve İnternet Sitesinin Erişime Engellenmesi davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili ihtiyati tedbir talepli dava dilekçesinde özetle, müvekkili “…” markasının 1969 tarihinde yaratıldığını o tarihten beri müvekkiller tarafından uzun yıllardır kullanıldığını, müvekkilerinin dünyadaki ilk “…” marka tescilinin 1969 tarihine kadar dayandığını, müvekkili …’un ülkemizde 1990lı yılların başından beri ise gerek davalı gerekse de başka iş ortakları ile aktif olarak faaliyet gösterdiğini, 2003 yılında … Limited Şirketi’ni kurduğunu, davalı şirketin …’un eski distribütörü ve iş ortağı olup, davalının distribütörlük sözleşmesini 12/06/2018 tarihinde feshedildiğini, davalı şirketin sözleşmenin feshini takiben gerek müvekkili şirketin yeni distribütörlerine gerekse de müşterilerine ihtarnameler gönderdiğini, bu ihtarnameler sonucu müvekkilerinin davalının izinsiz ve kötü niyetli olarak “…” markasını taraflar arasındaki ticari ilişki devam ederken tescil ettirdiğinden haberdar olduğunu, fesih ihbarını takiben … arasnıdaki distribütörlük ilişkisi derhal sona ermesine rağmen, …’un türkiyedeki müşterileri ve yeni distribütörleri müvekkilleri ile iletişime geçerek davalı …’in müvekkilerinin ülkemizdeki tek yetkili distribütörü olduğunu davalının “…” marka tescilinden kaynaklı tüm hakların sahibi olduğu ve bu nedenle “…” markasının izinsiz kullanımı halinde cezai ve hukuki işlem başlatacağı yönünde tehdit içeren ihtarnameler gönderildiğini, davalı aleyhine talep edilen ihtiyati tedbirlere karar verilmesinde müvekkili şirketlerin acil menfaatinin olduğunu, karşı tarafa tebligat yapılması halinde, tedbir konularak ulaşılmak istenen amaçların ortadan kalkması riski doğacağını, bu nedenle davalı yana tebligat yapılmaksızın dava konusu …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … nolu markaların üçünçü kişilere devrinin ve devrin sicile kaydının hüküm kesinleşinceye kadar önlenmesini, markaların hükümsüzlüğüne ve … alan adının iptaline ve sicilden terkinine kararı verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde özetle: Müvekkilinin … markasını haklı, iyiniyetli ve hukuka uygun olarak aldığını, taraflar 1991 yılından beri çalışmakta ve 1994 yılından beri de müvekkilinin … markasını kesintisiz kullandığını, davacı markasının 1994 yılından beri güçlenmesinde müvekkilinin katkısının büyük olduğunu, davacının izni ile iş bu markanın tescil ettirildiğini, davacının iş bu davaya konu tescil belgelerinin varlığından haberdar olmadığını ve herhangi bir izin vermediğini iddia ettiğini, ancak sappi için 16 yıl, diğer markalar için 8 yıl herhangi bir itirazda bulunulmadığını, bu çapta bir firmanın ben bilmiyordum şeklinde yapacağı bir savunmanın hayatın doğal akışına uymadığını, dava dilekçesinde, müvekkili ile dava öncesinde iletişime geçildiği ancak müvekkilinin bunlara cevap vermediği, müvekkilinin kötüniyetli olduğu ifade edildiğini, ancak davacı tarafından müvekkiline gönderilen tüm yazıların, tek taraflı dayatmalar olduğunu, müvekkili tarafından kabul edilmesini mümkün olmadığının, hatta 27 Temmuz 2018 tarihinde müvekkilinin Belçika’daki vekili tarafından gönderilen cevabın, davacılar tarafından dikkate alınmadığını ve mahkemeye dahi sunulmadığını, davacının 8 yıl süreyle sessiz kalarak markaların hükümsüzlüğü talebinde bulunamayacağını, markaların müvekkili tarafından oluşturulduğunu ve bu yüzden müvekkili tarafından tescil edildiğini, davacıların müvekkilinin kötüniyetli olduğunu kanıtlar hiçbir belge ve delil sunamadığını, müvekkilinin markaları tescil ettirdiğinde, davacının durumu bildiğini ve davacıların tüm bu markalar ülkemizde tescil ettirmek gibi bir niyetinin olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporu aldırılmıştır.
Bilirkişi heyeti tarafından mahkememize sunulan bilirkişi raporunda özetle; davacının hükümsüzlük talep ettiği tüm markalar yönünden gerçek hak sahibi olduğunu, davacının … ibareli markasının, ilgili tüketici nezdinde tanınmış marka, en azından sektörel olarak tanınmış marka statüsüne sahip olduğu, davalının, dava konusu olan ve yukarıda bildirilen tüm marka tescilleri hususunda kötü niyeti olduğu, davacının, dava konusu olan ve yukarıda bildirilen tüm markalar yönünden, devir veya hükümsüzlüğü taleplerinde, sessiz kalmma yoluyla hak kaybına uğramayacağı, davalının … alan adının iptali ve sicilden terkini şartlarının oluştuğu yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
Markanın hükümsüzlüğü, SMK’da öngörülen sebeplerin varlığı halinde, mahkeme kararıyla markanın koruma süresi sonra ermeden marka sicilinden silinmesidir. Tescile bağlanan hakların, adına tescil yapılan kişinin isteği olmaksızın ve tescil süresi dolmadan sona erdirilmesinin yolu, hükümsüzlük davası açılması ve bu davanın davacı lehine sonuçlanması, yani mahkemece hükümsüzlük kararı verilmesidir.
Markanın hükümsüzlük sebepleri. SMK m. 25 hükmünde sayılmıştır Madde 25-(1) inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.
SMK madde 5’te Marka tescilinde mutlak red nedenleri, madde 6’da da nispi red nedenleri düzenlenmiştir. Mutlak red nedenleri, kamu menfaati ile ilgili görülen ve herhangi bir itiraza tabi olmaksızın marka tescil başvurusunda mevcut olup olmadığı Kurum tarafından resen incelenen engelleridir.
Nispi red nedenleri ise marka olarak tescili istenen işarete ilişkin bir başkasının hak sahibi olması halinde hak sahibinin itirazı üzerine incelenir ve re’sen dikkate alınmazlar. Nispi tescil engellerinin varlığı halinde kamu menfaatini ilgilendiren bir durum söz konusu değildir. Mülga 556 sayılı KHK’nin 8. maddesinde düzenlenmiş olan nisbi red nedenleri, SMK kapsamında madde 6 hükmünde düzenlenmiştir.
SMK Mad. 6 kapsamındaki nispi ret nedenleri ;
MADDE 6- (1) Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
(2) Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(3) Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.
(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvuruları, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.
(5) Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(6) Tescil başvurusu yapılan markanın başkasına ait kişi ismini, ticaret unvanını, fotoğrafını, telif hakkını veya herhangi bir fikri mülkiyet hakkını içermesi hâlinde hak sahibinin itirazı üzerine başvuru reddedilir.
(7) Ortak markanın veya garanti markasının yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl içinde yapılan, ortak marka veya garanti markasıyla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki hak sahibinin itirazı üzerine reddedilir.
(8) Tescilli markanın yenilenmeme sebebiyle koruma süresinin sona ermesinden itibaren iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı veya benzer olan ve aynı veya benzer mal veya hizmetleri içeren marka başvurusu, önceki marka sahibinin itirazı üzerine bu iki yıllık süre içinde markanın kullanılmış olması şartıyla reddedilir.
(9) Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olayda; davacı yanca SMK 6/3, 6/4 ve 6/9 maddeleri uyarınca hükümsüzlük isteminde bulunulduğu görülmüştür.
GERÇEK HAK SAHİPLİĞİNE DAYALI HÜKÜMSÜZLÜK TALEBİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ (SMK 6/3)
Yargıtay 1 l.HD. T. 27.2.2014, E. 2013/13243 K. 2014/3679 sayılı kararında “Kural olarak marka hakkı bir işareti ilk kez oluşturup kullanan kişiye aittir. Bu husus, öğretide ve uygulamada gerçek hak sahipliği olarak tanımlanmış olup, 556 sayılı KHK’nin hükümlerinde de aynı ilke yer almıştır. Önceye dayalı hak sahibi olan kişi, markanın tesciline itiraz etmemiş ve yapılan tescil aleyhine hükümsüzlük davası açmamış olsa bile, tescilli marka hakkı sahibi, bu işareti Önceden beri marka veya sair bir tanıtma işareti olarak kullanan kişiyi, bu tanıtma işaretini önceki kapsamı ile kullanmaktan men edemez. Diğer bir deyişle; tescilli marka sahibi daha sonra bu Öncelik hakkı bulunan kişiye karşı dava açarak onu bu işareti kullanmaktan men edemez.” demektedir.
Gerçek hak sahipliği ilkesinin unsurları; SMK m. 6 f. 3’den hareketle doktrinde; başvuru veya rüçhan tarihinden önce hak elde edilmesi, ayniyet veya benzerlik tehlikesinin mevcut olması, markanın kullanılması, ayırt edicilik, marufiyet olarak sayılmaktadır (Kara, Elif; Türk Marka Hukukunda Gerçek Hak Sahipliği, İstanbul, 2018).
Somut olayda; davacının, … markası yönünden önceki tarihli yurt dışı tescilleri, dikkate alındığında, davalının 2002 tarihli tescilinden önceki tarihlerde davacı tarafça Paris Sözleşmesine ve AB’ne üye ülkeler ve diğer bazı ülkeler nezdinde tescil edildiği görülmektedir. Bu tescillerden en eskisi 1969 başvuru tarihli Güney Afrika tescili olup, davalının 2002 tarihli başvurusuna kadar çok sayıda Önceki tarihli başvuru ve tescili bulunmaktadır. Ayrıca, davacı şirket, ilk olarak 1936’da … Ltd olarak kurulmuş, 1973’te ise …olarak unvan değişikliği yapmıştır. Böylece davacının … ibaresini ticaret ünvanına 1973 yılında kullanmış olması sebebiyle bu ibarenin gerçek hak sahibi olduğu dosya kapsamında sunulan deliller ve alınan bilirkişi raporu ile sabittir. Davalının dava konusu markalar yönünden başvuru tarihi 2010 yılı olup, bu ibarelerin aynı ve/veya ayırt edilemeyecek derecede benzerlerinin, davacı tarafından 2010 yılından çok daha önceleri(2001, 2006, 2007,2008,2009) ürün çeşidi olarak kullanıldığı, kataloğunda yer aldığı, dolayısı ile davacı tarafından ilk defa meydana getirildiği görülmüştür.Kaldı ki, davalı da, yazılı beyanları içerisinde, … ibaresi yönünden davacımn gerçek hak sahibi olduğunu ikrar etmektedir. Tüm bu nedenlerle davacının, … ibareli marka yönünden gerçek hak sahibi olduğuna kanaat getirilmiştir.
TANINMIŞLIK İDDİASINA DAYALI HÜKÜMSÜZLÜK TALEBİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ (SMK m. 6/4)
Tanınmışlık nedeniyle hükümsüzlük koşullan SMK md. 6/4’te düzenlenmektedir. SMK md. 6/4 “(4) Paris Sözleşmesinin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesi bağlamındaki tanınmış markalar ile aynı veya benzer nitelikteki marka başvurulan, aynı veya benzer mal veya hizmetler bakımından itiraz üzerine reddedilir.”
Mevzuatta tanınmış markanın tanımı yapılmamıştır. Tekinalp, tanınmış markayı “bir ülkenin bir veya bir kaç yöresinde tutulmuş markalar değil, dünya çapında olmasa bile yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen Paris Sözleşmesi’ne üye devletlerden birinin vatandaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” olarak tanımlamıştır (Tekinalp, Ünal, Fikri Mülkiyet Hukuku, 5. Basım, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2012,411).
Bir markanın tanınmış olup olmadığı belirlenirken “toplumun ilgili kesimindeki bilinirliği” dikkate alınacaktır. Toplumun ilgili kesimi terimi markanın tanındığı iddia olunan ve kaynak ülkede markanın tescilli olduğu, kullanıldığı sektörü ifade eder (Çolak sy. 344).
Somut olayımızda; davacı tarafından dosyaya sunulan, … ibaresi yönünden çok eski tarihli ticaret ünvanına sahip olmakla başlayan, çok sayıda ve çok eski tarihli uluslararası marka tescili, iş bu marka ile yapılan dünya çapında ticarete ait çok sayıda ve eski tarihliden yakın tarihe kadar düzenlenmiş faturalar, gerek Türkiye’de gerekse dünya çapındaki satış oranlan, ödülleri, internet siteleri vb tüm deliller ve hükme esas alınan bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde, davacı markasının, ilgili tüketici kesimi nezdinde tanınmış marka, en azından sektörel olarak tanınmış marka statüsüne sahip olduğu sonucuna varılmıştır.
KÖTÜ NİYETE DAYALI HÜKÜMSÜZLÜK TALEBİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ (SMK m. 6/9)
Ticari dürüstlük kurallarına aykırı olarak ve tanınmış olsun veya olmasın, başkasının markasını ele geçirmeye, başkasının markasının tanınmışlığından haksız yararlanmaya yönelik olarak yaptırılan haksız tesciller birer kötü niyetli tescildir. Her ne kadar Yargıtay uygulamasında, aynı sektörde bulunan tacirlerin, tanınmış markalan kendi adlanna tescil ettirmelerinde kötü niyet karinesi olarak kabul edilmekte ise de (Yargıtay 11 HD 02.04.2013 T., 2011/5436 E., 2013/6621 K.), başkasının markasını tescil ettiren kimsenin kötü niyetli olarak kabul edilmesi için, bu markanın mutlaka tanınmış olması da gerekli değildir (Tekinalp sy. 486).
Yargıtay 11 HD 15.02.2011 T., 2009/8228 E., 2011/1717 K. kararında, davalının yaptığı işle ilgili olarak dünyadaki gelişmeleri takip etmek zorunda olduğu, bu durumun TTK md. 20/2 gereği basiretli bir tacir olmanın zaruri sonucu olduğu, buna göre davacı ile aynı sahada çalışan davalının bir çok ülkede tescilli olan ve yine çeşitli ülkelerde açılmış mağazaları bulunan markayı bilmediğini, o nedenle Türkiye’de tescil ettirdiğini ileri sürmesinin MK’nun 2. maddesi karşısında mümkün olmadığı, kötü niyetle tescilin olduğu ve bu tescilin terkinin gerektiği, kötü niyetle tescil halinde dava açılmasının süreye tabi olmadığını kabul etmektedir.
Somut olayda; davalı şirket, davacının uzun yıllar distribütörlüğünü yapmış olup, bu süreçte davacının gerçek hak sahibi olduğu marka tescillerini kendi adına yaptırmıştır. Bu işlem için, davacının açık yazılı bir izni ve/veya onayı olduğuna dair ya da tescillerin yapılması için geçerli bir nedeni olduğuna dair bir delil de dosyaya sunulmamıştır. Davalı şirket, bu tescillerin ilki için 2002’de ve diğerleri için de 2010 yılında başvuru yapmış, bu süreçte davacı ile ticari ilişkisi devam etmiş, davalı bu süreçte davacıya bu tescillerle ilgili herhangi bir bilgi vermemiştir. Hal böyle olunca davalının, dava konusu tüm marka tescilleri hususunda kötü niyetli hareket ettiği kanaatine varılmıştır.
Davalının, davacının sessiz kalması yoluyla hak kaybına uğradığı iddiasının yönünden yapılan incelemede, davalının, dosyaya, davacının markanın kullanılmasından, önceden haberdar olduğuna dair herhangi bir delil sunmamış olması, hatta uzun süreli distribütörlük ilişkisinde bu konuda davacıya hiçbir bilgi vermemiş olması, ayrıca yukarıda açıklandığı üzere, davalının kötü niyetli olarak marka tescil başvurusunda bulunmuş olması gözetildiğinde davacının, sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğramayacağı yönünde kanaate ulaşılmıştır.
Alan adının iptali yönünden incelemede, Davacının … alan adını 22.06.1995 tarihinde, davalının … alan adını ise 19.06.2018 tarihinde satın aldığı, taraflar arasındaki distribütörlük ilişkisinin davacının tasarrufu ile, 12.06.2018 tarihinde fesih ile sona erdikten sadece 7 gün sonra alan adının satın alındığı, … ibaresi yönünden davacının gerçek hak sahibi olduğu, bu ibarenin davacının ticaret unvanının esaslı unsuru olduğu, teknik incelemede tespit edildiği üzere; … adresli siteye giriş yapıldığında açılan sitenin aslında … adresine sahip asıl site olduğu, bu hali ile … ibaresinin içinde geçtiği alan adının, davalı tarafından yönlendirici kod olarak da kullanıldığı, bu kullanımın ticari etki yaratacak nitelikte olduğu zira, yönlendirilen … alan adlı web sitesinde davacı ile aynı iştigal alanında aynı/benzer mal ve ürünlerin bulunduğu gözetilerek davalının alan adının iptali ve sicilden terkini şartlarının oluştuğu sonucuna varılmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliller, TPMK kayıtları, hüküm kurmaya elverişli 10/12/2019 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, davacının marka devrine ilişkin talebi yönünden davalının, davacı ile uzun süreli distribütörlük ilişkisi bulunduğu gözetilerek haklı bir sebebin varlığının somut olayda gerçekleştiği ( Yargıtay 11. HD. 2012/8932 Esas, 2013/8075 Karar) kanaatine varılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ İLE, 6779 sayılı SMK m.10 gözetilerek davacıların gerçek hak sahibi olduğu anlaşıldığından davalı adına tescilli … numaralı “…” markasının karar kesinleştiğinde davacılardan …e, diğer dava konusu … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı ” …” … numaralı ” …”, … numaralı “…” markalarının karar kesinleştiğinde davacılardan … , INC’ye DEVRİNE,
2-Mahkememizce devrin önlenmesi yönünde verilen ihtiyati tedbir kararının karar kesinleşinceye kadar devamına, kararın kesinleşmesine müteakip kesinleşmiş karar örneğinin ilgili sicile işlenmek üzere TPMK’na gönderilmesine, devir işlemlerinin idari prosedürlerinin kurum tarafından gerçekleştirilmesine,
3-Davalı şirket adına tescilli … alan adının iptaline ve sicilden terkinine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 18,50 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsiline,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacılar vekili yararına hesap olunan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacılara verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan: 3.000,00 TL bilirkişi ücreti, 287,80 TL posta gideri olmak üzere toplam 3.287,80 TL ve 71,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 3.359,60 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
7-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.21/10/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸