Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/526 E. 2021/308 K. 15.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/526 Esas
KARAR NO : 2021/308

DAVA : Eser Sahipliğine Tecavüze Dayalı (Maddi Tazminat İstemli) (Manevi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 16/11/2018
KARAR TARİHİ : 15/10/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Eser Sahipliğine Tecavüze Dayalı (Maddi Tazminat İstemli) (Manevi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve aşamalardaki beyanları ile özetle; müvekkili …’nin tanınmış söz yazarı, besteci ve yorumcu olduğunu, sanatçının, pek çok sanatçıya söz ve besteleriyle, aranjörlüğü ve prodüktörlüğü ile destek verdiğini, ülkemizin en başarılı sanatçılarından biri olduğunu, müvekkilinin 500 civarı müzik eserinin (söz/beste) sahibi olduğunu, müvekkile ait (sözsüz, enstrümantal) müzik eseri (Eser, sözsüz, enstrümantal olduğundan esere verilmiş bir ad yoktur) … marka ve mobil (cep) telefonların reklam filmlerinde, televizyon dizileri içerisinde yapılan ürün yerleştirme biçimli tanıtım ve reklamlarda reklam müziği olarak ve … marka telefon cihazının içine (cihaz içine, cihaz içi müzik yazılım ve programına ) yüklenmek suretiyle izinsiz ve yasalara aykırı şekilde kullanıldığını, müvekkiline ait müzik eseri davalının … marka ve mobil (cep) telefonların reklam filmlerinde, televizyon dizileri içerisinde (…, …, …, …, …, …, …, …, …. vb pek çok tv dizisinde) yapılar ürün yerleştirme biçimli tanıtım ve reklamlarda) reklam müziği olarak izinsiz şekilde kullanıldığını, kullanımlarla ilgili olarak müvekkilinden FSEK 52nci maddeye uygun şekilde yazılı izin alınmadığı gibi davalı tarafından müvekkiline herhangi bir telif hakkı ücreti de ödenmediğini, davalı şirketin yaklaşık 10 yıldır sözkonusu müziği, … marka telefon cihazının içine, cihaz içi müzik yazılım ve programına yüklenmek suretiyle milyonlarca cep telefonunda izinsiz kullanım gerçekleştirdiğini, bu izinsiz kullanımla ilgili tazminat, davalı şirketin 10 yıllık süreçteki telefon satış adetleri, ticari defter ve kayıtları; gelirleri incelendiğinde mali/muhasip bilirkişi marifeti ile hesaplanacak olmakla birlikte davacı müvekkilinin, dava konusu haksız/izinsiz kullanım sebebiyle telif hakkı kaybı (fsek md 68 gereği ) en az 4-5 milyon TL olduğunu, müvekkile ait müzik eserinin davalı’nın … marka ve mobil (cep) telefonların reklam filmlerinde, televizyon dizileri içerisinde yapılan ürün yerleştirme biçimli tanıtım ve reklamlarda reklam müziği olarak kullanılması ve yayınlanması konusunda müvekkil tarafından davalıya verilmiş herhangi bir izin olmadığını, bu nedenle, davalının iş bu davaya konu eylemi Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na (FSEK) tamamı ile aykırı olduğunu, FSEK 68nci maddesi gereği davalının, emsal ve rayiç bedelin 3 katı tutarında tazminatı müvekkiline ödemekle yükümlü olduğunu, müvekkil’den FSEK’in 52’inci maddesine uygun şekilde yazılı izin alınmaksızın kullanılmasının müvekkilinin FSEK’in icracı sanatçıya tanıdığı mali ve manevi haklarının da ihlali olduğunu, ticari marka ve ürünler, kuruluşlar, marka ve ürünlerinin reklam ve tanıtımlarında, marka ve ürünlerinde kullanacakları müzik eserleri için eser sahipleri ile sözleşme imzalamak ve eserle ilgili gerekli bedel ve ücrelleri ödemek ve de eser sahibinden FSEK 52.ci maddeye uygun şekilde yazılı izin almakla yükümlü olduğunu, anılan hukuka aykırı eylemle davalı şirketin kendi markasının tanıtımını yaptığını, eğer davalı şirket hukuka aykırı kullanım öncesinde dava konusu müzik eserinin General mobile marka cep telefonlarımn tanıtım ve reklamı için dizilerde/ televizyonlardaki kullanımı için izin talep edilmiş olsaydı bu kullanımlar için müvekkilinden izin alınsa ve telif bedeli ödense idi davalı firmadan bu güne kadarki (dava tarihine kadar eserin davalının markası general mobile marka telefon cihazının dizilerde/televizyonlarda yapılan reklam ve tanıtımlarındaki kullanım için ) kullanım için talep edeceği ve alacağı (rayiç, emsal) ücretin en az 250.000 TL + stopaj + Kdv olacağını, ancak, davalı şirketin izinsiz kullanım gerçekleştirdiğinden FSEK 68’nci madde gereği (rayiç bedel x 3 katı) 750.000 TL Stopaj + kdv olduğunu, ancak rayiç ve emsal bedel, yargılama safhasında (dizilerde/televizyonlarda yapıları reklam ve tanıtımlarda kullanılan müzik/eser için sektörde ödenmekte olan emsal rayiç bedeller ) bilirkişi incelemeleri vb şekilde araştırılacağından fazlaya dair tüm hak ve alacaklarımız saklı tutulmak kaydı ile iş bu davamıza konu (Eserin, dava tarihine kadar davalının markası general mobile marka telefon çihazımın dizilerde televizyonlarda yapılan reklam ve tanıtımlarındaki kullanımı için) maddi tazminat taleplerinin şimdilik 50.000 TL olarak ikame edildiğini, ayrıca davalı şirketin yaklaşık 10 yıldır sözkonusu müziği, telefon cihazlarının (telefonların) içinde yüklenmek süretiyle milyonlarca cep telefonunda izinsiz kullanım gerçekleştirdiğinden FSEK 68’nci madde gereği (rayiç bedel x 3 katı) davacı müvekkilin yasal olarak talep edebileceği tutar FSEK 68’e göre tarafımızın hesabına göre en az (yaklaşık 10 yıllık izinsiz kullanım bedeli ) 4-5 milyon türk lirası olduğunu, ancak, rayiç ve emsal bedel ftelefon/mobil cihazların içinde yüklenmek suretiyle kullanılan müzik/eser için sektörde ödenmekte olan emsal/rayiç telif hakkı bedelleri yargılama safhasında bilirkişi incelemeleri, davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi, dava konusu müzik eserinin kaç milyon adet cihaza yüklendiği, kaç milyon adet kullanıldığı hususları davalı tarafın sattığı general mobile marka çep telefonu cihazlarının satış/ithalat adetleri araştırılarak netleşeceğinden fazlaya dair tüm hak ve alacakları saklı tutulmak kaydı ile iş bu davamıza konu maddi tazminat taleplerinin şimdilik 100.000 TL olarak ikame edildiğini, müvekkile ait müzik eseri davalının …marka ve mobil (cep) telefonların teklam/tanıtımlarında, televizyon dizileri içerisinde yapıları ürün yerleştirme ve tanıtımlarda (reklamlarda) reklam müziği olarak izinsiz. şekilde kullanılması ve yayınlanması, eserin general mobile marka telefon cihazları içine izinsiz şeklinde yüklenmek, çoğaltılmak suretiyle izinsiz kullanılması, davacı Müvekkil’in FSEK’in manevi haklar başlığı altında sayılan adın belirtilmesi ve umuma arz haklarının da ihlali olduğunu, davalıdan 100.000 TL manevi tazminat talebi zaruri olduğunu, davalı şirkete iş bu hususu ihtar eden …15. Noterliği’nin … tarih ve … yevmiye no’lu ihtarnamesi müvekkil tarafından keşide edildiğini, sözlü ve yazılı olarak olumlu hiçbir cevap alınamadığını, davalı Müvekkil’in ihtilafı karşılıklı sulh ile çözme çabasına da davalı tarafça iyi niyet gösterilmediğini ve müvekkil tarafından iş bu davanın ikamesinin zaruri olduğunu, davalının bu haksız eyleminin müvekkilinin başta Anayasa, MK, TTK ve 5856 sayılı FSEK ve TCK kapsamında korunan kişilik haklarına saldırı oluşturduğundan, davalı şirket ve yetkilileri hakkında Cumhuriyet Savcılıkları nezdinde suç duyurusu ve cezai işlem haklarımı şimdilik saklı tutuklarını, dava konusu eserin General Mobile marka telefon/mobil cihazların içinde yüklenmek suretiyle davalı tarafça satıldığından, son 10 yıllık süre içinde davalının kaç adet general mobile marka telefon ithal edip sattığı, davalının bu telefon satışlarından elde ettiği kazancın davalının 10 yıllık ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi suretiyle ortaya çıkacağından, davalının bu kapsamda son 10 yıllık ticari defter ve kayıtlarının incelenmesini talep ettiklerini belirtmiş, davacı müvekkiline ait eserin davalı’ya ait … marka telefonun dizilerde/ televizyonlarda yapılan reklam ve tanıtımlarında izinsiz kullanılması sebebiyle, FSEK 68nci madde gereği fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydı ile şimdilik 50.000 TL (Elibin Türk Lirası) maddi tazminatın iş bu davanın açıldığı tarihten itibaren işleyecek reeskont faizi (en yüksek ticari — avans faizi) davalıdan alınarak davacı müvekkile ödenmesine, yine davacı müvekkiline ait eserin davalı’ya ait … marka telefon cihazının içine (cihaz içine, cihaz içi müzik yazılım ve proğramına ) yüklenmek suretiyle izinsiz kullanılması sebebiyle, FSEK 68 nci madde gereği fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydı ile şimdilik 100.000 TL (yüzbin Türk Lirası) maddi tazminatın iş bu davanın açıldığı tarihten itibaren işleyecek reeskont faizi (en yüksek ticari — avans faizi) davalıdan alınarak, davacı müvekkile ödenmesine karar verilmesini, müvekkilinin FSEK kapsamındaki manevi haklarının davalı tarafça ihlali sebebiyle 100.000 TL (Yüzbin Türk Lirası) manevi tazminatın iş bu davanın açıldığı tarihten itibaren işleyecek reeskont faizi (en yüksek dicari — avans faizi) davalıdan alınarak, davacı müvekkiline ödenmesine karar verilmesini, hükmedilecek tazminat tutarları üzerinden Vergi Usul Kanunu kapsamında tahakkuk edecek stopaj ve KDV tutarının da ayrıca davalı tarafa yüklenilmesine karar verilerek mahkeme hükmünün ülkenin en yüksek tirajlı 3 gazetesinde yayınlanmasına, davalının hukuka aykırı kullanımı devam etmekte olduğundan tecavüzün ref’i ne ve men’i ne karar verilerek, müvekkile ait müzik eseri davalının … marka ve mobil (cep) telefonların teklam ve tanıtımlarında kullanılmasının ve ayrıca eserin cihazının içine (cihaz içine, cihaz içi müzik yazılım ve programına ) yüklenmek suretiyle kullanımının yasaklanmasına karar verilerek yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; huzurdaki davaya konu çalışmanın Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) anlamında bir “eser” olmadığını, zira bu çalışmanın “sahibinin hususiyetini” taşımadığını, FSEK m. 1/B hükmünde “eser”in tanımlandığını bu tanımlamada “sahibinin hususiyeti” kavramı ile kastedilen hususun Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 01.07.1977 tarih, 1976/5913 E. 1977/7617 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere incelemeye konu fikir ve sanat çalışmasının yaratıcı bir emek mahsülü olması, özgünlüğü havi ve herkes tarafından meydana getirilemeyecek bir nitelikte olması olduğunu, bu kapsamda davacının huzurdaki davaya konu çalışması, hiçbir şekilde mevcut eser hazinesinin üzerine çıkabilmiş, ayırt edici bir özellik taşıyan, yaratıcı olan, önceki çalışmaları aşan ve özgün bir çalışma niteliğini haiz olmadığını, eser mahiyetine kavuşacak değer içermediğini, bu sebeple davacı tarafın 5846 Sayılı Kanun kapsamında herhangi bir talepte bulunamayacağını, bununla beraber uyuşmazlığa konu çalışmanın FSEK. m.3te tanımlanan “musiki eser” niteliğini de haiz olmadığını, huzurdaki dava kapsamında davacı, söz konusu çalışmasının FSEK anlamında bir musiki eseri olduğundan bahisle birtakım taleplerde bulunduğunu, ancak işbu çalışmanın bir musiki eseri olduğunun kabulü mümkün olmadığını, davacının bu iddiası gerçeği yansıtmadığını, fikir ve sanat eseri çeşitlerinden biri olan “musiki eseri” FSEK m. 3 hükmü ile; ” Musiki eserleri, her nevi sözlü ve sözsüz bestelerdir.” şeklinde tanımlandığını, bu doğrultuda doktrinde de musiki eser, bir kompozisyon, opera, operet, senfoni, her türden saz için yazılmış parçalar, şarkı ve türkü gibi tamamlanmış, ses ve tona dayalı eserler olarak ifade edildiğini, bununla beraber, hem Türk Hukukunda hem de yabancı hukuk kaynaklarında üzerinde mutabık olunan hususun bir eser içerisinde yer almayan, bir eserin parçası niteliğinde olmayan bir melodinin tek başına eser olarak korunmasının bir ritmin, bir ton skalasının veya tınlayışın eser olarak addedilmesinin mümkün olmadığını, aynı şekilde müzikal anlamda en küçük anlam bütünü olarak tarif olunabilecek bir motifin de tek başına eser olarak korunması söz konusu olmadığını, yine bir veya iki takttan veya en fazla yedi sesten ibaret melodilerin de, alışılmadık ve sürpriz kombinasyonlar içermedikleri müddetçe eser olarak kabul edilemeyeceğini, beş tam ve iki yarım sesten ibaret gamlar, üçlü akorlar, kesik tempolar, bu manada standart melodiler de eser olarak kabul edilemeyeceğini, bu bağlamda, huzurdaki davaya konu çalışmanın FSEK anlamında bir musiki eseri olmadığının açık olduğunu, nitekim dava konusu çalışma bir eserin parçası niteliğinde de olmadığını, bahse konu çalışma, tek başına durmakta olduğunu, cep telefonlarında kullanılmak amacıyla üretilmiş ve sadece bu kadar (8 saniye kadar) üretildiğini, bu manada işbu çalışma, tamamlanmış bir eser veya onun parçası olarak da görülemeyeceğini ve korunamayacağını, dava konusu somut olayda ise; davaya konu çalışma, özünde dört notanın üçer defa tekrarı ve dördüncü tekrarda kapanışa iki nota daha eklenmesinden ibaret olduğunu, bu manada anılan çalışmanın sıradan olduğunu, sürpriz bir kombinasyon içermediğini, olsa olsa bir motif veya yedi sesten az bir melodiden ibaret olduğunu, dolayısıyla dava konusu çalışmanın, FSEK anlamında musiki eser olarak kabul edilmesi ve bu sebeple korunması hukuken mümkün olmadığını, nitekim FSEK m. 35 hükmü de belirtilenleri destekler nitelikte olduğunu, bahsi geçen maddede musiki eserlerden tema, motif veya pasaj gibi parçaların serbestçe iktibas olunabileceğinin ifade olunduğunu, bu manada bir pasaj, tema veya motiften ibaret bir sonucun da “eser” olarak görülmediğini ve görülemeyeceğinin aşikar olduğunu, huzurdaki davanın reddinin gerektiğini, aksinin kabulü anlamına gelmemek üzere, dava konusu çalışmanın, bir an için “eser” olarak kabulü halinde dahi davacı tarafın 11 yıl sessiz kaldıktan sonra huzurdaki davayı ikame etmesi, MK m.2 uyarınca iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu, taraflar arasında akdedilen şifahi sözleşme kapsamında davacı tarafın … marka cep telefonlarında kullanılacak zil sesinin hazırlanması işini üstlenmiş ve bu çalışmasının karşılığı olan 100.000,00 (yüzbin) TL sözleşme bedelinin tamamı eksiksiz bir şekilde kendisine ödendiğini, bu kapsamda, davacının eserinin izinsiz kullanıldığı şeklindeki gerçek dışı iddialarının kabulü anlamına gelmemek üzere; davacının uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra yönelttiği haksız taleplerinin reddi gerektiğini, davacı tarafın, uyuşmazlığa konu ettiği eylemleri bilmesine ve haberdar olmasına rağmen, 2007 yılından bu yana 11 yıl boyunca bahsi geçen çalışmanın kullanımına uzun bir süre sessiz kaldığını müvekkili şirketten ne yazılı ne de şifahi olarak herhangi bir ücret talep etmediğini, dolayısıyla söz konusu kullanıma zımni rıza gösterdiğini, nitekim davacının bu kadar uzun süre sessiz kalmış olması ve müvekkil şirket markasının geçen bu zaman içerisinde değer kazanmasından sonra huzurdaki davayı açarak hak iddia etmesi Türk Medeni Kanununda düzenlenen dürüstlük kuralına da açıkça aykırı olduğunu, davacının yıllar sonra yönelttiği davasında iyiniyet kurallarına aykırı davrandığını, Yargıtayın yerleşik içtihatları doğrultusunda, davacı tarafın iddialarının kabulü anlamına gelmemek üzere, huzurdaki dava açısından değerlendirme yapıldığında davacının yaklaşık 11 yıl sessiz kaldıktan sonra bu davayı açması iyiniyetle izah olunamayacağını, zira geçen bu 11 yıllık süre zarfında müvekkil şirketin dava konusu çalışmanın kullanıldığı … markasına ve markanın pazardaki bilinirliğine çok yüksek miktarlarda harcamalar yaptığını, ancak davacı taraf, müvekkilden 11 yıl sonra değil de, baştan bir talepte bulunmuş olsaydı bahsi geçen harcamaları yapmayacak veya ortaya çıkan yeni duruma göre hareket edecek olduğunu, buna rağmen davacı taraf, kendisi tarafından ücreti mukabilinde hazırlanan çalışmanın müvekkil şirket tarafından marka tanıtımında kullanıldığını bilerek buna sessiz kalmaya devam ettiğini, kabulü anlamına gelmemek üzere davacı …, eser sahiplerinin korunması amacıyla kurulmuş meslek birliği olan … kurucu üyelerinden biri olduğunu, dolayısıyla davacı tarafın 2007 den itibaren izinsiz olarak kullanıldığını iddia ettiği eseriyle ilgili olarak hukuki yollara başvurabileceğini bilebilecek pozisyonda olduğu aşikar olduğunu, ancak buna rağmen davacı tarafın 2007de hazırladığı çalışmayı, hazırladığı sene değil de düşündürücü bir şekilde yıllar sonra, 2010 yılında … ve 2016-2017 yıllarında da Mesam a bildirdiğini, davacı taraf, bu bildirimlerinin akabinde müvekkile başvurmadığını, müvekkilin bu bildirimlerinden sonraki yıllarda da melodiyi kullanmasına sessiz kaldığını, müvekkilin markasına yatırım yapmasına kötüniyetli olarak göz yummuş ve açıkça MKnın 2. maddesindeki iyiniyet kurallarına aykırı hareket ettiğini, sessiz kalma suretiyle hak kaybı müessesesi, Yargıtay uygulamaları ile istikrar kazanmış hususlardan olduğunu, müvekkil şirketin cep telefonlarındaki melodiye değil yıllarca kendi markasına yatırım yaptığını ve markasının tanıtımını yaptığını, davacı tarafça yapılan melodi sayesinde tanınır olmadığını, davacının bu iddiasının aksine davacının yaptığı melodi, müvekkilin markasının bilinirliği sebebiyle tanınmış ve bu sebepledir ki aradan geçen uzun yılların sonunda tazminat talebiyle dava konusu edildiğini, taraflar arasındaki hukuki ilişki, iş görme sözleşmelerinden biri olan vekalet sözleşmesi olduğunu, davacı taraf, sözleşme kapsamında müvekkil için yaptığı çalışmayı müvekkile tüm sonuçlarıyla birlikte teslim ettiğinden, dava kapsamındaki taleplerinin hukuki dayanağı bulunmadığını, bu sözleşme ile davacının cep telefonlarında kullanılabilecek melodiler yapmayı taahhüt ettiğini, burada davacı tarafın, bir sonucu değil bir süreci taahhüt ettiğinden anılan sözleşmenin vekalet akdi niteliğinde olduğunu, bu kapsamda iş gören taraf olan davacının iş neticesi ortaya çıkan sonuçları tüm yönleri ile iş gördürene (müvekkile) teslime mecbur olduğundan anılan iş görme sözleşmesi neticesinde ortaya çıkan iş (“…”) telif hakları da dahil olmak üzere iş gördürene ait olacağını, diğer bir ifade ile ihtilafa konu …, bir vekalet akdi çerçevesinde müvekkil şirket adına üretildiği için … bağlı, eğer varsa, telif ve sair tüm haklar da müvekkil şirkete devrolunduğunu, dava konusu çalışma üzerinde herhangi bir hakkı bulunmadığından huzurdaki tazminat talepli davanın reddi gerektiğini, davacı tarafından … marka cep telefonları için yapılan çalışmanın karşılığı ücret, taraflar arasındaki vekalet sözleşmesi kapsamında davacı tarafa ödendiğini, müvekkil şirket …Tic. A.Ş., …A.Ş. firmasının 20.07.2010 tarihinde kurulmasıyla birlikte …marka cep telefonları ile ilgili ticari hayatına başladığını, dolayısıyla, davacı tarafın iddialarının kabulü anlamına gelmemek üzere, öncelikle, müvekkil şirketin işbu tarih öncesine ilişkin herhangi bir sorumluluğu bulunmadığı ve olası bir tazminat hesabında bu tarihten öncesinin hesaplamaya dahil edilmemesi gerektiğini, daha sonra müvekkil şirket bünyesinde birleşen … firmasının kurucularından olan diğer firma … A.Ş. ile davacı … arasında akdedilen şifahi sözleşme kapsamında davacı taraf, uyuşmazlığa konu çalışmayı, yani zil sesi olarak kullanılabilecek melodi hazırlama işini yapmayı üstlendiğini ve 100.000,00 TL ücreti mukabilinde çalışmasını teslim ettiğini, bu hususlar karşısında, huzurdaki dava kapsamında ileri sürülen izinsiz kullanıma ilişkin iddialar gerçeği yansıtmayıp, haksız ve kötü niyetli olduğunu, aksi iddialarının kabulü anlamına gelmemek üzere dava konusu çalışma, müvekkil tarafından alenileştirildiği için eser sahipliğinden kaynaklı haklar, müvekkile ait olduğunu, müvekkilin cep telefonlarında kullanılmak üzere hazırlanmış olan bu çalışma, FSEK kapsamında eser olarak kabul edildiği düşünülse dahi FSEK m. 12 hükmünde öngörüldüğü haliyle müvekkil tarafından alenileştirildiği için eser sahipliğinden kaynaklı haklar, müvekkile ait olup bunca yıl müvekkil tarafından hukuka uygun bir biçimde kullanılmış ve halihazırda kullanılmakta olduğunu, FSEKte düzenlenmiş olan, “eseri alenileştiren açısından mevcut ve bu kişi lehine ve hak sahipliği” konulu bir karine çürütülmeden huzurdaki gibi bir tazminat davasının dinlenmemesi davacı tarafın hak sahipliğinin tespiti veya varsa gasp gibi iddialarını ortaya koyup ispat etmesi gerektiğini, davacı iddialarının aksine, dava konusu çalışmanın, dizi ve filmlerdeki kullanımı arızi nitelikte olup izne tabi olmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir an için ihtilafa konu çalışmanın bir “eser”, davacı tarafın hak sahibi olduğunu ve ortada vekalet akdinden kaynaklı bir devrin de söz konusu olmadan müvekkilin bu “eseri” izinsiz kullandığını varsayılsa dahi dava konusu melodi, dizi ve filmlerin bir sekansında bir telefon çaldığı için, bir-iki saniyeliğine duyulduğunu, dolayısıyla buradaki kullanım, arızi nitelikte kullanımlar olduğunu ve bir musiki eserin arızi kullanımı izne tabi olmadığını, burada arızi kullanım ise, anılan müziğin yokluğunun sinema eserinde bir eksiklik meydana getirmiyor olmasından kaynaklı olduğunu, somut olayda da bir-iki saniyelik bir … eksikliğinin sinema eserinde eksiklik meydana getirmeyeceği açık olduğunu, bu nedenle de, bu melodinin kullanımı arızidir ve izne de tabi olmadığını, davacı tarafın hukuki dayanaktan yoksun manevi tazminat talebinin reddi gerektiğini, davacı tarafın, bu çalışmayı hiçbir zaman kendi adıyla alenileştirmediğini, müvekkilin alenileştirmesine de karşı çıkmadığını, bizzat kendisinin imtina ettiği bir husus sebebiyle müvekkilden talepte bulunmasının haksız olduğunu, davacının huzurdaki dava kapsamındaki talepleri, zamanaşımına uğradığını, taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesi olduğundan, 5 yıllık dava zamanaşımı süresi sona erdiğini, Borçlar Kanunu m.147/5 uyarınca; vekalet sözleşmeleri kapsamındaki iddia ve taleplerin, 5 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde öne sürülmesi gerektiğini, davacının iddialarının kabulü anlamına gelmemek üzere bir an için davacının iddialarının doğru olduğunun ve FSEKten kaynaklanan bir ihlalin söz konusu olduğunun kabul edilmesi halinde dahi, eBK uyarınca geçerli olan 1 yıllık zamanaşımı süresi sona erdiğini, huzurdaki davaya konu edilen iddia, eser sahipliğinden kaynaklı hakların ihlal edildiği yönünde olduğu, bu kapsamda, FSEKten kaynaklı hakların ihlali, aynı zamanda tazminat taleplerinin de dayanağı olan, haksız fiilin özel bir görünümü olduğundan, buna bağlı zamanaşımı sürelerine tabi olacağını, somut olayda ise, davacı tarafından iddia edilen ihlaller 2007 yılından başladığını, iddia edilen ihlallerin başladığı dönemde geçerli olan Borçlar Kanununda, haksız fiiller bakımından 1 yıllık zamanaşımı süresi öngördüğünü, huzurdaki dava bakımından da ilgili taleplerin zamanaşımına uğradığının aşikar olduğunu, huzurdaki dava, Asliye Hukuk mahkemelerinin görev alanında olup; dava şartı noksanlığından davanın usulden reddi gerektiğini, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa aykırılık söz konusu olmadığını, dolayısıyla, vekalet sözleşmesinden kaynaklanan bu uyuşmazlığın, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda düzenlenen genel hükümlere tabi olduğu ve bu sebeple çözüm yerinin de genel mahkemeler olduğunu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 ve 115 maddeleri uyarınca dava şartı noksanlığı sebebiyle usulden reddinin gerektiğini belirtmiş açıklanan ve mahkemece resen değerlendirilecek sebeplerle davacı tarafından haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak ikame edilen davanın reddine karar verilerek vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; FSEK m. 3’de müzik eserleri “her nevi sözlü ve sözsüz bestelerdir.” şeklinde tanımlandığını, yasanın, müzik eseri kavram ve tanımımı, eserin uzunluğu kısalığı, süresi ile kısıtlamadığını, doktrinde de bu durumun aynı şekilde kabul olunduğunu, dava konusu eser, FSEK kapsamında eser vasfındadır ve sahibinin hususiyetini taşıma unsuruna da sahip olduğunu, davacının ülkemizin önemli müzisyenlerinden biri olduğunu ve onlarca esere imza atmış bir müzisyen olduğunu, reklam filmlerinin süresi, normal şarkı süreleri gibi 4-5 dakika uzunlukta olmadığını 1 dakika, bazan 30 saniye, bazen 10 saniye olabileceğini, süreleri kısa olduğunu, bu nedenle, reklam müziklerinin ve eserlerin reklam müziği olarak kullanımlarında süre herhangi bir önem arz etmediğini, eser sahipliğinin kazanılması için eserin herhangi bir makama sunulmasına, resmi bir mercide kayıt veya tesciline, berat veya lisans alınmasına gerek olmadığını, eser sahipliği kavramı için tek şart yaratma olgusu olgusu olduğunu, fikri ürünün meydana getirilmesi ile birlikte eser üzerinde sahibinin tekel hakkı doğduğunu, eser üzerindeki haklar, eserin yaratılması ile kendiliğinden (ipso iure) ve aslen kazanıldığını, herhangi bir irade açıklamasına ya da hukuki işleme gerek bulunmadığını, sahiplik için herhangi bir tescil, onay veya izin alınmasına gerek olmadığını, eserin sahibi onu meydana getiren olduğunu, bu yaratma gerçeği ilkesi ile açıklandığını ve kaynağını tabii hukuktan aldığını, davalı’nın, dava konusu eser/eser sahipliği ile ilgili mesnedsiz beyanlarına dayanak olarak sunduğu Yargıtay kararlarının dava ve müzik eserlerinin izinsiz kullanımı ile ilgisi olmadığını, davalının eseri izinsiz kullandığını, FSEK 52.maddeye uygun şekilde yazılı izin almayan davalı iyi niyet iddiasında bulunamayacağını, davacının davasını hemen açmamış olmasının eser sahibinin fsek kapsamındaki haklarını ortadan kaldırmayacağını, davalı FSEK 52.maddeye uygun şekilde yazılı izin almadığını, eseri izinsiz şekilde kullandığını, bu nedenle kötüniyetli davalı, iyiniyet iddiasında bulunamayacağını, davalı, dava konusu eseri, kullanmaya, yaymaya, çoğaltmaya devam etmekte olduğunu, Yargıtay’ın da yerleşik kararları gereği, eserle ilgili mali hakların her izinsiz kullanımında (eserin her kullanımında) ihlal tekrar edilmekle zamanaşımını da kestiğini, bu nedenle davalı tarafın zamanaşımı itirazı da yersiz olduğunu, davalı, tacir olduğunu, basiretli bir tacir gibi davranıp, FSEK md 52’ye uygun yazılı izin alma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek, kötüniyetli davrandığını, TTK gereği basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğünü de ihlal ettiğini, bu nedenle davalı MK md.2’de anılan iyiniyet iddiasında bulunamayacağını, FSEK’e aykırı ihlallerde davalının kusurunun aranmayacağını, davalı 10 yıldan fazla süredir, dava konusu müziği, marka ve ürününün reklamlarında, ürünlerinde izinsiz şekilde kullandığını ve davacının FSEK md.52’ye uygun izni olmadığını, FSEK m. 76/f. 2 hükmüne göre, davacı iddialarının doğruluğuna ilişkin kuvvetli deliller sunulması halinde korunan eserleri kullananlardan kanunda düzenlenen izin ve yetkileri aldıklarına dair belgeleri ve tüm yararlanılan eserlerin listelerini sunmasını istenebileceğini, bu yaklaşık ispat seviyesinde bir delil gösterme yükümlülüğü olduğunu, davacının hak sahibi olduğu nüshalar ile davalının ihlâl oluşturan eylemine ilişkin nüsha, tespit, kayıt, görüntü, ilan, reklam, afiş gibi deliller olabileceğini, mahkeme bu deliller kapsamında delil sunma yükümlülüğünü davalıya yükleyebileceğini, TRIPS m, 43’de buna ilişkin karine getirilmemişse de 5846 sayılı Kanun 76 ncı maddesinde bu karineyi düzenlediğini, bu belgelerin mahkemeye sunulamaması bu eserlerin baksız llanıldığına karine oluşturduğunu, Kanun koyucu tarafından hak sahipleri lehine getirilen bu karinenin gerekçesi, hak sahiplerinin her bir izinsiz kullanımı ispatlama ve tespit etmesinin fiilen imkansıza yakın denebilecek şekilde zor olmasından kaynaklı olduğunu, kanundan doğan bu karine aksi ispat edilebilen adi bir karine olduğunu, ihlal edilen hakka ilişkin ilgili vakıanın ortaya çıkarılması ve varsa zararın miktarının belirlenmesi amaç edinildiğini, kanun gereği, hakimde kuvvetli kanaat oluşması, iddianın yaklaşık ispatının yapılıp yapılmadığı yönünde araştırma ile olacağını, dayalının, vekaletsiz işgörme/taraflar arasında zımni vekalet sözleşmesi olduğu, dava konusu eserle ilgili ödeme yapıldığı iddia ve beyanları da tamamı ile mesnedsiz olduğunu, davacı müvekkil eser sahibi ile davalı şirket arasında herhangi bir sözleşme, herhangi bir iş ilişkisi olmadığını, kaldı ki, FSEK md 52, eserlerle ilgili izin ve sözleşmeleri şekil şartına bağlamış olup, yazılı olmayan ve mıhsat verilen |hakları ayrı ayrı göstermeyen sözleşmenin FSEK kapsamında geçersiz olduğunu, yok hükmünde olduğunu, dava dışı …Tic. A.Ş. ile yine dava dışı … Tic.Ltd.Şti arasındaki ticari ilişkinin FSEK ve dava konusu müzik eserinin davalıca, reklamlarda, cep telefonu içinde kullanımı ile hiçbir ilgisi olmadığını, dava dışı …Tic. Ltd. Şti’nin piyasaya çıkardığı “…” isimli albüme (dvd), …Tic. AŞ, sponsor olduğunu, bu sponsorluk hizmet bedeli olarak da … Tic.A.Ş.tarafından dava dışı …Ltd.Şti.,’ne bir kısım ödemeler yapıldığını ve bu ödemeler, bu albümdeki sponsorlukla ilgili olduğunu, dava dışı …Tic.A.Ş. ile yine dava dışı …Tic. Ltd. Şti’ne yapılan ödemelerin, dava konusu eserle hiçbir ilgisi olmadığı gibi, davalı tarafın sunduğu …Tic.A.Ş. ödemeleri ve ilgili faturalar hiçbir şekilde davalının iddia ve beyanlarının kanıtı olamayacağını, sponsorluk bedeli karşılığında “…” isimli albümün kapağında “…” marka ve logosuna yer verilmiş ve albüm içinde “…” marka ve logosuna ile birlikte dava konusu müzik yer aldığını, ancak, davalı’ya dava konusu eserin, telefon cihazları içinde ve markanın reklarnlarında, tv dizilerinde, sinema filmlerinde kullanımı hususunda herhangi bir yazılı izin verilmediği gibi, davalı tarafından herhangi bir telif hakkı ücreti de ödenmediğini, bu nedenle gerek, ….A.Ş. ile yine dava dışı … ŞTİ. Arasındaki fatura ve ödemeler gerekse bu sponsorluk ilişkisi dava konusu eserin telefon cihazları içinde ve markanın reklamlarında, tv dizilerinde, sinema filmlerinde kullanımını kapsamadığını, dava konusu eserin davalı tarafça alenileştirildiği, eserin dizi ve filmlerde kullanılmasının fsek’e aykırı olmadığını davacı eser sahibinin manevi tazminat talebi olmadığı, zamanaşımı iddiası ve görevli mahkemenin aşliye hukuk mahkemeleri olduğu yönündeki davalı beyanlarının da fsek’e aykırı olduğunu tamamı ile mesnedsiz olduğunu, davalı tarafın “eseri biz alenileştirdik, eser sahibi hakları da bu sebeble davalıya aittir” şeklindeki beyanı FSEK’e tamamıyle aykırı olmak yanında, eserin davalı tarafça izinsiz kullanıldığı hususunun davalıca kabul ve ikrarı olduğunu, keza, eserin davalı tarafça tv dizilerinde, sinema filmlerinde (davalının … marka telefon reklamı ve tanıtımlarında) kulanılmasının izin gerektirmediği yönündeki davalı beyanı da FSEK’e tamamiyle aykırı olduğunu, görev ve zamanaşımı itirazlarının yersiz olduğunu, dayalının daya konusu reklam müziğinden çok ciddi maddi yarar sağladığını, dava konusu müzik eseri, davalının …markasının reklam ve tanıtımında (adeta marka ile özdeşleşmiş, markanın ayırtedici tanıtım unsuru olmuştur) çok büyük katkı sağlamıştır. bu nedenle, maddi ve manevi tazminat ödemekle yükümlü olduğunu belirtmiş dava ve taleplerinin kabulünü talep etmiştir.
Davalı vekili sunmuş olduğu ikinci cevap dilekçesinde özetle; İhtilafa konu çalışmanın FSEK kapsamında eser niteliğini haiz olduğunu iddia eden davacının iddialarını kabul etmediklerini, FSEK m. 3 gereği musiki eser her nevi sözlü ve sözsüz besteler olduğunu, bu manada musiki eser bir kompozisyon, opera, operet, senfoni, her türden saz için yazılmış parçalar, şarkı ve türkü gibi tamamlanmış, ses ve tona dayalı eserler olduğunu, dolayısıyla, mevcut durumda da önem arz eden husus “eserin tamamlanmış olması” olduğunu, kişi önce bir opera, operet veya şarkı yazar ve tamamladığını, sonrasında ise bu tamamlanmış eserden yapılacak alıntı, belirli şartlar altında izne dahi tabi tutulmadığını, zira tamamlanmış, tekemmül etmiş bir eserden daha sonra bir pasajın alınması ve kullanılmasının izne tabi olmadığını, bu kapsamda davaya cevaplarımızda da arz ve izah edildiği üzere, davacının fikri emeği eseri değil, sadece “pasajı” yaratmaktan ibaret olup işbu pasaj ise “alışıldık”, “sürpriz kombinasyonlar içermeyen” ve toplamda yedi sesten azının bir araya gelmesi ve alçalan tonlarda tekrarlanmasından ibaret olduğunu, bu haliyle anılan çalışmaya “eser” demek, onu eser olarak nitelendirmek ve buna sonuç bağlamak mümkün olmadığını, zira dikkate alınması gereken hususun davacının iddia ettiği gibi “uzunluk, kısalık” meselesi değil, “tekemmül etmişlik” meselesi olduğunu, FSEK m. 52 hükmü uyarınca izin alınması gerektiğini ileri süren davacının iddialarının aksine, bu yönde bir izin alınması zorunluluğu dahi bulunmadığının açıkça ortada olduğunu, FSEK m. 52 hükmünün de somut olayda uygulanması söz konusu olmayacağını, dolayısıyla ihtilafa konu çalışmanın kullanılması için izin alınması zorunluluğu da bulunmadığını, bununla beraber, aksinin kabulü anlamına gelmemek üzere, dava konusu çalışmanın bir an için “eser” olarak kabulünde dahi, dava konusu çalışmayı FSEK anlamında ilk alenileştiren müvekkili olduğunu, yani, davacı “eseri” yaratmasına rağmen kendi namıyla alenileştirilmesinden imtina ettiğini, bu husus da “eser”den kaynaklı her türlü hakkından, eser sahibi sıfatından dahi, müvekkil yan lehine feragat ettiği anlamına geldiğini, uyuşmazlığa konu çalışmanın müvekkil tarafından alenileştirilmiş olması, her halükarda, eser sahipliği bakımından müvekkil lehine ve FSEK m. 12 hükmüne dayanan bir karineye vücut verdiğini, nitekim davacı taraf, şu ana kadar bu karineyi dahi çürütemediğini, uyuşmazlığa konu kullanımlara ilişkin izin alınması zorunluluğu bulunmadığını zira söz konusu çalışmanın bir bedel karşılığı yapıldığını, davacı taraf bu çalışmayı bir bedel karşılığında yaptığını, Borçlar Hukuku kapsamında vekalet akdi niteliğinde olduğunu, vekalet akdinde de iş gören işin neticesinde ortaya çıkan tüm sonuçlara, buna fikri hakların da dahil olduğunu, dolayısıyla davacının, tarafına ödenen 100.000 TL’yi sponsorluk geliri olarak gösterme çabası gerçeği yansıtmadığını kötüniyetli olduğunu, söz konusu bedellerin sponsorluk kapsamında ödendiğini ileri süren davacının bu iddiasını somut delillerle ortaya koyması gerektiğini, dava konusu çalışmanın dizi ve filmlerdeki kullanımları arızi nitelikte olup izne tabi olmadığını, nitekim, davacı taraf, “arızilik” noktasında herhangi bir açıklama getiremediğini, kaldı ki, bu husus dahi tek başına huzurdaki davanın reddi için yeterli olduğunu, dava konusu melodi dizi ve filmlerde bir iki saniyeliğine ve bir telefon çaldığı için duyulmakta olduğunu, bu bir iki saniyenin çıkarılması dizi veya filmde bir eksiklik meydana getirmediğini, aynı şekilde bu bir iki saniyelik duyma hadisesi … ortalama seyirci tarafından X şahsının eseri olarak algılanmasına da kafi gelmeyeceğini, davacının eserinin izinsiz kullanıldığı şeklindeki gerçek dışı iddialarının kabulü anlamına gelmemek üzere; davacı, “sessiz kalma suretiyle hak kaybı” ve “zamanaşımı” hususlarının aksine ilişkin geçerli bir açıklamada bulunamadığını, dava konusu çalışmanın bir an için “eser” olarak kabulü halinde dahi, davacının 11 yıl boyunca sessiz kaldıktan sonra ikame ettiği davası MK m. 2 uyarınca dürüstlük kuralına da aykırı olduğunu, zira, davacı taraf, uyuşmazlığa konu ettiği eylemleri bilmesine ve haberdar olmasına rağmen, 11 yıl boyunca bahsi geçen çalışmanın kullanımına uzun bir süre sessiz kaldığını müvekkil şirketten ne yazılı ne de şifahi olarak herhangi bir ücret talep etmediğini dolayısıyla söz konusu kullanıma zımni rıza gösterdiğini, nitekim davacının bu kadar uzun süre sessiz kalmış olması ve müvekkil şirket markasının geçen bu zaman içerisinde değer kazanmasından sonra huzurdaki davayı açarak hak iddia etmesinin iyiniyetle izahı da mümkün olmadığını, kaldı ki, davacı taraf, Yargıtay’ın müstekar uygulaması ortadayken, huzurdaki davanın neden “11 yıl sonra” yöneltildiğine dair geçerli bir açıklamada bulunamadığını, dosyada mübrez beyanlarımızda detaylıca açıkladığımız üzere, taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesi olduğundan, 5 yıllık dava zamanaşımı süresi sona ermiş olup; huzurdaki davanın reddi gerektiğini, yine, bir an için davacının iddialarının doğrultusunda FSEKten kaynaklanan bir ihlalin söz konusu olduğunun kabul edilmesi halinde dahi, eBK uyarınca geçerli olan 1 yıllık zamanaşımı süresinin de sona erdiğini, zira huzurdaki davaya konu edilen iddia, eser sahipliğinden kaynaklı hakların ihlal edildiği yönünde olduğunu, bu kapsamda, FSEKten kaynaklı hakların ihlali, aynı zamanda tazminat taleplerinin de dayanağı olan, haksız fiilin özel bir görünümü olduğundan, buna bağlı zamanaşımı sürelerine tabi olacağı ve huzurdaki dava bakımından da ilgili taleplerin zamanaşımına uğradığını, bununla beraber, mağdurun rızasının haksız fiil sorumluluğunu ortadan kaldırdığı göz önünde bulundurulduğunda, 11 yıl boyunca sessiz kalan davacının zımnen de olsa, “ihtilafa konu kullanıma razı geldiği”ni, dosyada mübrez itirazlarımızda ayrıntılarıyla arz ve izah edildiği üzere, huzurdaki dava ile iddia edilenin aksine, davacıdan izin alınmaksızın eserinin kullanılması gibi bir durum söz konusu olmadığını zira bahsi geçen müzik, taraflar arasındaki vekalet sözleşmesi kapsamında davacı tarafından hazırlanarak teslim edildiğini, hiçbir surette davacının bu çerçevede talep edebileceği bir alacağının söz konusu olduğunun kabülü anlamına gelmemek üzere huzurdaki dava kapsamında 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa aykırılık söz konusu olmadığını, dolayısıyla vekalet sözleşmesinden kaynaklanan bu uyuşmazlığın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda düzenlenen genel hükümlere tabi olduğu ve bu sebeple çözüm yerinin de genel mahkemeler olduğu hususu açıkça ortada olduğunu bu bağlamda işbu davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 ve 115 maddeleri uyarınca dava şartı noksanlığı sebebiyle usulden reddini, davacı tarafından haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak ikame edilen davanın reddine karar verilmesini vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraf delilleri toplanmış, dosyadaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi yönünden dosya bilirkişi heyetine tevdi olunmuştur.
Emsal kullanımlara ilişkin rayiç araştırması yapılmış olup; gelen müzekkere cevaplarında… ;reklam müziğinin reklamlarda 1 yıllık kullanım ücreti, ortalama; 100.000 -200.000 tl reklam müziğinin tv dizileri, vs. de 1 yıllık kullanım ücreti, dizi başına, ortalama; 10.000 tl – 40.000 tl reklam müziğinin intemet ortamı, sosyal medya vs.’de l yıllık kullanım ücreti, dizi başına, ortalama; 20.000 tl – 60.000 tl bir müzik eserinin cep telefonlarmda zil sesi, vs. olarak 1 yıllık kullamm ücreti dizi başma, ortalama; 80.000 – 120.000 tl. olabileceğini, …; reklam müziğinin reklamlarda l yıllık kullanım ücreti, ortalama; 100.000 tl, reklam müziğinin tv dizileri, vs de 1 yıllık kullanım ücreti, dizi başına, ortalama; 30.000 tl, reklam müziğinin intemet ortamı, sosyal medya vs. de l yıllık kullanım ücreti, dizi başına, ortalama; 75.000 tl, bir müzik eserinin cep telefonlarında zil sesi, vs. olarak 1 yıllık kullanım ücreti dizi başına, ortalama; 70.000 tl. olabileceğini, …reklam müziğinin reklamlarda 1 yıllık kullamm ücreti, ortalama; 150.000
Tl+stopaj+kdv 0 reklam müziğinin tv dizileri, vs.”de 1 yıllık kullanım reti, dizi başına, ortalama; 25.000 tl+stopaj+kdv Reklam müziğinin internet ortamı, sosyal medya vs°de 1 yıllık kullanım ücreti, dizi başına, ortalama; 50.000 TL+Stopaj+KDV Bir müzik eserinin cep telefonlarında zil sesi, vs. olarak 1 yıllık kullamm ücreti dizi başına, ortalama; 100.000 TL+Stopaj+KDV olabileceği yönündeki değerlendirmelerini dosyaya sunmuş oldukları anlaşılmıştır.
Bilirkişi heyeti tarafından sunulan 28/01/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; heyetimiz marka ve sektör/müzik uzmanlarının aşağıda ilk üç maddede ifade edilen değerlendirme ve kanaatlerine göre; davalı dava konusu kullandığı (eser niteliğine sahip) müzikle ilgili olarak davacıya yukarıda açıklanan “sponsorluk paketi” çerçevesinde -sektörel koşullara- uygun bir para ödediği, dava konusunun tamamen bağlantısız, ilişkisiz, hiçbir ücret ödemeden bambaşka, davalının tanımadığı, ilişkide olmadığı bir kişinin müziğini kullanımı olarak görülemeyeceği, davalının ücretini ödediği hizmetin bir parçasını kullandığı, davacı l – 2 yıllık makul bir süreden sonra ll yıl boyunca sessiz kaldığı, bu şekilde davalının dava konusu müziği tereddütsüz ve engelsiz kullanımına rıza gösterdiği şeklinde sonuca varmış oldukları, yine ihlal olmadığı yaklaşımından hareketle emsal ücret konusunda bir değerlendirme yapılmadığı, ayrıca ödemelerin davacı yerine şirkete Saatçi Müzik Film Yapım°a ödenmesinin sektörde karşılaşılabilecek bir durum olduğu, bu kapsamda nihai takdiri sayın Mahkemeye ait olmak üzere yukarıdaki yaklaşım benimsenmeyecek olursa, davacı ile davalı arasında FSEK md.52 uyarınca bir sözleşmenin yapılmamış olduğu, eseri ekonomik açıdan kullanan kişinin bu kullanımını FSEK tarafından öngörülen yazılı izine bağlı kalması gerektiği, aksi takdirde sözlü şifahi izinle kullanılması durumunda, bu kullanımının kapsamının belirlenmesinde basiretli tacir olmamn da gereği dikkate alınarak bazı risklere katlanmasının gerekeceği, basiretli tacirin müzik eserinden ticari açıdan yararlanmak istediğinde basiretli tacir olmanın gereği olarak bu konuda eser sahibinden gerekli ayrıntılı hükümleri içeren sözleşme ilişkisine girmesinin gerektiği, bu meyanda FSEK md. 52’ye uygun bir sözleşme yapmasının bekleneceği, eser sahibinden alınan iznin/rızanın kapsamının belirlenmesinde FSEK sistemimizde geniş yorum değil de daha ziyade dar yorum yapılması gerekliliği de dikkate alındığında, diğer bir deyişle verilen rızanın kapsamının dar yorumlanması gerektiğinin kabul edilmesi, rızamn her türlü mecra ve sınırsız kullanımı kapsayacak şekilde verilmediğinin kabul edilmesinin durumunda, davalının kullanımının rıza/izin kapsamım aştığı sonucuna varılacak ve bu durumda rıza kapsamı dışında kullanıma uzun süre ses çıkarılmamasının sonuçlarımn ele alınmasının gerekeceği, Yargıtay’ın eser sahibinin gerçekleşen ihlaller karşısında sessiz kalması durumunda gerçekleşen ihlallere karşı dava açılıp açılmayacağı noktasında iki farklı yaklaşımı gösteren kararlarının bulunduğu, bir yaklaşıma göre uzunca süre sessiz kalmanın bu süre içinde gerçekleşen ihlallere karşı artık dava açılamayacağı sonucunu doğurduğu diğer yaklaşıma göre uzunca süre sessiz kalınmış olsa da ihlallere karşı yine de dava açılabileceği, genel olarak ifade etmek gerekirse ihlale uzun süre ses çıkarılmamasının, her zaman, sessiz kalma yoluyla hak kaybı sonucunu doğurmayacağı, kaldı ki sessiz kalma yoluyla hak kaybının daha ziyade marka hukukuna ilişkin bir kurum kavram olduğu, FSEK’de böyle bir kavramın olmadığı, diğer yandan uzun süre sessiz kalmanın MK md.2 açısından değerlendirilmesi yapılırken yapılacak yorumun, uzun süre sessiz kaldıktan sonra tazminat davası açılmasının götürü bir şekilde, davanın reddedilmesini gerektirecek bir durum olarak görülmesinin isabetli olmayacağı, tazminat talebinin zamanaşımı süresi içinde gerçekleşmesi durumunda, zamanaşımı süresi içinde sessiz kalınmasının kural olarak hak kaybına yol aç bir durum olarak kabul edilmemesi gerektiği sonucuna da varılabileceği, nihai takdirin sayın ahkemede olduğu, yönünde görüş ve kanaat bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davalı vekili rapora ilişkin beyanlarında özetle; Taraflar arasındaki vekalet sözleşmesi kapsamında davacı taraf, … marka cep telefonları için melodi yapılması işini üstlendiğini ve bu çalışmasının karşılığı olan 100.000,00 (yüz bin) TL kendisine eksiksiz bir şekilde ödendiğini, bu hususun çekişme konusu olmadığını, nitekim bizzat davacı …, kendisinin de bir dönem icra kurulu üyesi olduğu ve/veya bir takım görevlerde bulunduğu …’na ait Milliyet gazetesine 29.10.2007 tarihinde verdiği bir demeç/röportajla, … için “…” bestelediğini ve bunun için para aldığını açıkça ikrar ettiğini, işbu yazıda …nin aynen, “…’ın … temsilciliğinin kendisini bulup çıkaracakları telefonlara melodiler bestelemesi için teklifte bulunduğunu söyleyen …’ye bu işten kazancını sordum, yanıtı şu oldu: “Baştan peşin bir para aldım. Şimdi de satılan her telefondan sembolik de olsa telif ödüyorlar… Bu işin maddiyattan çok manevi tarafı önemli… Dünyanın her yerinde …’ın telefonlarında benim bestelediğim … çalıyor. Dünyanın en büyük servetine bedel bir mutluluk bu…” beyanının mevcudiyetine rağmen işbu davayı ikame etmesi ve yargılama sürecinde, … için ödeme almadığı şeklinde gerçeğe aykırı beyanlarda bulunması, hem çelişkili hem de kötü niyetli olduğunu, ayrıca müvekkil şirketin huzurdaki dava kapsamındaki haklılığını açıkça ispat eder nitelikte olduğunu, bununla birlikte …’nin, kendisine satılan her telefondan sembolik de olsa telif hakkı ödemesi yapıldığı şeklindeki gerçek dışı beyanına itiraz ettiklerini, zira dava konusu melodi, davacıya yapılan ödeme karşılığında tüm sonuçları ve hakları ile birlikte teslim edildiğini, davacı tarafın yukarıda belirtilen röportajında, hazırladığı … dünyanın her yerinde çalıyor olmasının kendisi için dünyanın en büyük servetine bedel bir mutluluk olduğunu ve maddiyattan çok maneviyatının önemli olduğunu belirttikten yıllar sonra huzurdaki davayı ikame etmesi de içerisinde bulunduğu çelişkiyi ve kötüniyeti açıkça ortaya koyduğunu, kaldı ki … gibi bir markanın kendisi tarafından hazırlanan bir … kullanıyor olmasının, davacı … açısından mesleki anlamda büyük bir kazanç olduğu beyanı göz önünde bulundurulduğunda, dava dilekçesindeki “dava konusu melodiyle davalı şirket kendi markasının tanıtımını yapmaktadır” iddiasının aksine bir durumu ortaya koyduğunu, dolayısıyla 2007 yılında … markası için … yapımı işinin, mesleki kariyerine büyük katkıda bulunacağı düşüncesiyle hareket eden davacı …’nin, cevap dilekçesinde de belirttiğimiz üzere, kendisine yapılan ödeme karşılığında bu melodiyi tüm haklarıyla devrettiği hususu, her türlü izahtan vareste olduğunu, bilirkişi heyetinin, davacıya yapılan ödemelerin … için yapıldığı tespitini kabul etmekle birlikte ödemelerin paket şeklinde sponsorluk için de yapıldığı yönündeki tespitlerine itiraz ettiklerini, zira ödemeler (2007) ile albüm (2009) farklı zamanlara ilişkin olduğunu, buna rağmen bilirkişiler tarafından, ödemelerin albüm sponsorluğu için de olduğu kabul edilerek yapılmış olan değerlendirmeler, eksik ve hatalı bir incelemenin sonucu olduğunu, davacı …’ye yapılan bu ödemeler, üretilen melodiye ilişkin olduğunu, nitekim bu ödemelerin, davacının iddia ettiği gibi, “…” isimli albümün sponsorluğu için ödenmediği hususu, sunulan DVD’nin 2009 yılına ait olması sebebiyle de açık olduğunu, bu bakımdan bilirkişilerin, sponsorluğa konu olduğu iddia edilen DVD’nin yayınlanma tarihine bakmaksızın, bu tarih ile ödeme tarihlerinin uyumlu olup olmadığını kontrol etmeksizin ve illiyet bağını araştırmaksızın, salt davacının iddialarına göre sponsorluk için de ödendiğini kabul etmesi açıkça hatalı olup; bilirkişilerin bu yöndeki tespitlerine itiraz ettiklerini, davacı taraf, belirtilen bu ödemelerin “…” isimli albümün sponsorlarından birinin (tek sponsor dahi değil) … olması sebebiyle yapıldığını iddia ettiğini, davacının gerçeğe aykırı bu iddiasının kabulü anlamına gelmemek üzere önemle dikkat çekmek gerekirse; davacıya ödenen bu meblağ, davacının iddia ettiği şekilde sponsorluk ödemesi olarak düşünüldüğünde dahi, gerek ödeme günü koşullarında gerekse bugünün koşullarında sektör ortalamasının oldukça üzerinde ve fahiş olduğunu, bu husus, bilirkişi heyetindeki 3 bilirkişi tarafından açıkça ve ayrı ayrı tespit edildiğini, dolayısıyla yapılan ödemelerin dosya kapsamındaki faturalar ve davacının ikrarları itibariyle … ilişkin olduğu sübuta ermekle birlikte ilgili ödemelerin sadece sponsorluk için yapılmış olamayacağı ve bunun kabulünün olağan dışı bir durum teşkil edeceğini, müvekkil şirketin bahse konu … ilişkin kullanımı, davacı …’nin 2007 yılında ücreti karşılığında yerine getirdiği vekalet sözleşmesine (iş görme sözleşmesine) dayandığını, bu kapsamda davacıya 2007 yılında ödenen 100.000,00 TL’nin, ödemenin yapıldığı yıl/dönemde dolar kuru ortalamasının 1,3015 TL olduğu ve yaklaşık 76.834 Dolar’a tekabül ettiği, bugünün parasıyla karşılığının ise 566.328,00 TL civarında olduğu düşünüldüğünde yapılan bu ödeme, gerek ödemenin yapıldığı günün gerekse bugünün koşullarında değerlendirildiğinde, bir sponsorluk sözleşmesi için fahiş olduğunu, hele ki sponsorluk anlaşmasının konusu olduğu iddia edilen DVD’nin, bir TV dizisi ya da reklam gibi kişilere ücretsiz olarak arz edilmediği göz önünde bulundurulduğunda, davacının taleplerinin gerçek dışı olduğu ortaya çıkacağını, nitekim bilirkişiler tarafından da ayrı ayrı, sponsorluk için ödendiği iddia edilen ödemelerin, sektör değerlendirmelerine göre hem o günün hem de bugünün koşullarıyla oldukça yüksek bir meblağ olduğu hususu açıkça tespit edildiğini, nitekim ödemelerin yapıldığı 2007 yılından 14 yıl sonra günümüzde, tüm vatandaşların ücretsiz olarak ulaşabildiği TV gibi platformlarda yayınlanan dizi/programlardaki sponsorluklarda dahi bu gibi bedeller ödenmediğini, bunun aksine, dizi/programın reytingine göre max 10-12 adet ürünün ücretsiz olarak verilmesi ve bahse konu ürünlerin dizi/programlarda kullanılması şeklinde çalışıldığını, “…” isimli diziye verilen 12 adet cep telefonunun ücretsiz teslimine ilişkin 0 TL’lik 3 adet faturanın mahkemenizin dikkatine sunulduğunu, nitekim, sektörde bu tarz anlaşmalarda, reyting dolayısıyla dizinin 13. bölümü görememesi halinde, sponsorluk kapsamında bedelsiz olarak verilen cihazlar geri alındığını, bu açıdan da davacının, günümüzde ortalama 566.328 TL’ye tekabül eden yüklü bir ödemenin, satış adeti oldukça sınırlı olan, yalnızca belli bir kesime hitap eden ve ücreti mukabilinde satışa arz edilen bir DVD’ye ilişkin olduğu iddiası gerçek dışı olduğunu, bilirkişiler tarafından da açıkça tespit edildiği üzere, davacı tarafın 11 yıl sessiz kaldıktan sonra huzurdaki davayı ikame etmesi, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu, akdedilen şifahi sözleşme kapsamında; davacı taraf, … marka cep telefonlarında kullanılacak melodinin hazırlanması ve tüm haklarıyla devri işini üstlenmiş ve bu çalışmasının karşılığı olan 100.000,00 (yüz bin) TL sözleşme bedelinin tamamı eksiksiz bir şekilde kendisine ödendiğini davacı taraf, uyuşmazlığa konu ettiği eylemleri bilmesine ve haberdar olmasına rağmen, 2007 yılından bu yana 11 yıl boyunca bahsi geçen çalışmanın kullanımına uzun bir süre sessiz kaldığını müvekkil şirketten ne yazılı ne de şifahi olarak, zaten ödenmiş olan dışında başkaca bir ücret talep etmemiş, dolayısıyla söz konusu kullanıma zımni rıza gösterdiğini, nitekim, davacının bu kadar uzun süre sessiz kalmış olması ve müvekkil şirket markasının geçen bu zaman içerisinde değer kazanmasından sonra huzurdaki davayı açarak hak iddia etmesi Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen dürüstlük kuralına da açıkça aykırı olduğunu, bu hususta bilirkişi raporu ile pek çok tespitte bulunulduğunu, her ne kadar bilirkişi raporu ile seçenekli değerlendirme başlığı altında Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin aksi yöndeki 05.07.2012 tarihli kararına yer verilmiş ise de, bahse konu karar sonrasında ilgili Dairenin görüş değiştirdiği ve yeni tarihli tüm kararlarında müvekkil lehine olarak, sessiz kalma halinde hak kaybına uğranılacağı şeklinde bir anlayış benimsediğini, huzurdaki dava kapsamında FSEK 52 uyarınca geçerli bir sözleşme yapılmadığının davacı tarafça ileri sürülmesi Türk Medeni Kanunu’nun amir hükümlerinden 2. maddesine aykırılık teşkil etmekte olup; bu husus bilirkişi raporu ile de ortaya konduğunu, eser niteliğine ilişkin bilirkişiler tarafından bu itirazlarımız hakkında denetime elverişli bir inceleme ve değerlendirme yapılmadığından; bilirkişi raporuna bu yönü ile itiraz ettiklerini, davacının huzurdaki davaya konu çalışması, hiçbir şekilde mevcut eser hazinesinin üzerine çıkabilmiş, ayırt edici bir özellik taşıyan, yaratıcı, önceki çalışmaları aşan ve özgün bir çalışma niteliğini haiz olmayıp; eser mahiyetine kavuşacak değer içermediğini, bu sebeple davacı taraf, 5846 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir talepte bulunamayacağını, bu kapsamda her ne kadar bilirkişilerce bahse konu melodinin 8 sn olmasının eser olma niteliğini değiştirmeyeceği yönünde tespitte bulunulmuş ise de, zaten tarafımızca da aynı doğrultuda beyanda bulunulmadığını, eserin kısalığı eser olma mahiyetini etkilemediğini, burada önemli olan, sahibinin hususiyetini taşımıyor oluşundan olduğunu, nitekim somut uyuşmazlığa konu melodi açısından da, sahibinin hususiyetini taşımadığı açık olup, eser olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığını, davanın reddini talep etmiştir.
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu 07/04/2021 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; FSEK 68 madde uygulanmak suretiyle ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 250.000 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle (en yüksek faiz – avans faiziyle) birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesini, yine 100.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle (en yüksek faiz – avans faiziyle) birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesini, yargılama harç ve giderlerinin davalıya yükletilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili ıslaha karşı beyan dilekçesinde özetle; huzurdaki dava, belirsiz alacak davası olarak açılmadığından talep artırım dilekçesi verilemeyeceğini, davacı taraf, dava dilekçesinin hiçbir bölümünde davayı belirsiz alacak davası olarak ikame ettiğini belirtmediğini, iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı dava dilekçesinde açıkça beyan edilmediğinden; davacının, talep artırım dilekçesinin dikkate alınmaması gerektiğini, iş bu dava ve dava kapsamındaki iddiaların kabulü anlamına gelmemek üzere; davacının artırım dilekçesinin ıslah dilekçesi olarak kabul edilmesi halinde, ıslah tarihi itibariyle (ve dahi dava tarihi itibariyle) davacının tüm talepleri zamanaşımına uğradığını, davacı tarafından sunulan ıslah dilekçesine karşı, zamanaşımı itirazları bulunduğunu, ıslah edilen miktarın zamanaşımına uğradığının tespiti ile davanın reddini talep ettiklerini, fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu görülen davacı tarafın, hukuka aykırı ve dayanaksız bu talebine muvafakat etmediklerini davacının haksız ve hukuka aykırı taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiş, son beyan dilekçesinde de cevap dilekçesindeki savunmalarını tekrarlamıştır.
Dava 5846 sayılı FSEK kapsamında eser sahipliğine tecavüze dayalı 68.maddesi uyarınca maddi tazminat ve manevi tazminata ilişkindir.
Davalı yargılama safahatinde görev itirazında bulunmuş olup dava FSEK kapsamında eser sahipliğine tecavüz temeline dayalı olarak açıldığı ve uyuşmazlığın ihtisas mahkemesi niteliğindeki mahkememizin görev alanında kaldığı anlaşılmıştır.
Eser Niteliğinin Değerlendirilmesi;
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı re’sen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bîr fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bîr deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır.
Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak, ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat esefleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
FSEK m.3’e göre, Musiki eserleri, ya sözlü ya da sözsüz olurlar. Sözsüz musiki eserlerinde sadece besteler, sözlü musiki eserlerinde hem beste hem de güfteler musiki eseri olarak FSEK tarafından korunurlar. Ancak güftede ayrıca edebi bir özellik varsa; FSEK m. 2/b.1’e göre bunun dil ile ifade edilen bir eser olarak da korunması mümkündür. Dil ve yazı ile ifade olunan eserler geniş bir fikir alanını kapsarlar. Bu eserler, hikaye, roman,, şiir, bir şarkının güftesi, skeç, tiyatro oyunlarını kapsadığı gibi, bilimsel konferansları, monografileri, siyasi nutukları, eğlendirici sohbet tarzında konuşmaları, çocuk hikayelerini ve benzerlerini kapsar.
Sunulan heyet raporundaki değerlendirmeler dikkate alındığında; İncelenen bestenin süresinin 8 sn olduğu ancak sürenin kısa olmasının eser olma niteliğini değiştirmediği, dava konusu çalışmanın FSEK md.l/B ve FSEK md. 4 anlamında musiki eseri/müzik eseri olduğu olduğu, hususiyet taşıyan melodinin eser niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Eser Sahipliğinin Değerlendirilmesi
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” ya da hak sahipliği sıfatının da re’sen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla huzurdaki davada da, uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin eser sahipliği ya da hak sahipliği sıfatının re’sen irdelenmesi gerekmektedir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda eser sahipliği veya hak sahipliği ile ilgili çeşitli karinelere yer verilmiştir.
FSEK m. 11 hükmüne göre; “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo-televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır, meğer ki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın.”
Musiki eserlerinde eser sahipliği ile ilgili olarak şu hususlara değinmekte de fayda vardır. Bir musiki eserin güftesi veya bestesi aynı kişiye ait olabileceği gibi, eserin güftesinin veya bestesinin farklı kişilere ait olması da mümkündür. Güftesi ve bestesi farklı kişilere ait olan musiki eserlerinin de FSEK m.9 anlamında “ortak eser” durumu söz konusudur. Yani beste ve güfte kendi başına eser olma vasfını korumaktadır. Zira, güfte bağımsız bir ilim ve edebiyat eseri iken, beste bağımsız bir müzik eseridir ve sahipleri bunlar üzerinde münferiden tasarrufta bulunabilirler.
Somut uyuşmazlık açısından dava konusu eser niteliğindeki melodinin sahibinin davacı olduğu noktasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Her ne kadar davalı savunmalarında işin vekalet ilişkisi kapsamında davacıya yaptırıldığı iddia olunmuş ise de vekalet akdine ilişkin somut bir delil bulunmadığı gibi taraflar arasındaki ilişkinin BK kapsamında vekalet sözleşmesi olduğunun kabulünü gerektirir bir husus da bulunmamaktadır. Eser üzerinde hak sahipliği iddia eden davalının davacının eser sahipliğine ilişkin meslek birliklerine yaptırdığı kayıtlardan haberdar olduğu buna yönelik bir itirazda da bulunmayan davalının eser sahipliği iddilarını kabulün mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Zamanaşımı savunması yönünden değerlendirme;
Her ne kadar davalı yargılama safahatinde davacının iddia ettiği tazminat taleplerinin zamanaşımına uğradığını iddia etmiş ide de kullanımların sürdüğü dikkate alındığında zamanaşımının her kullanımla kesildiği zamanaşımı savunmalarına itibar edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Tazminat Talebi Açısından Değerlendirme:
FSEK m.68/I hükmüne göre; “Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir”.
FSEK m.68’deki kapsamında bu taleplerin ileri sürülebilmesi için, mütecavizin kusurunun olması ya da zararın gerçekleşmiş bulunması şart değildir. Yine Yargıtay’a göre; “…eser sahibinin mali hakları korunurken sadece bu tecavüzün haksız fiil olduğu varsayımından hareket edilmeyecektir. Somut olayın özelliğine göre varsayımsal sözleşme bedeli tayin edilirken eser sahibinin bilimsel/sanatsal yeteneği, üretim kapasitesi gibi sübjektif nitelikleri, eserin beğeni ölçüsü, sayfa sayısı, estetik görünümü, nitelik ve niceliği, ihlal edilen mali hakkın türü, coğrafi kapsamı, ihlal süresi, ihlalin yapıldığı vasıta, bunun geniş halk kitlesine ulaşımı gibi objektif kriterler dikkate alınarak eser sahibi izinsiz yayın yapanla sözleşme yapması halinde, bu sözleşme uyarınca isteyebileceği bedel, bunun faizi 68. madde uyarınca açılacak davada dikkate alınacaktır…”. Ayrıca rayiç bedelin tespitine ilişkin taraflar arasında daha önceden yapılmış bir sözleşme, teklif var ise, başka bir deyişle rayiç bedel somuta indirgenmiş ise, rayiç bedelin tespiti taraflar arasındaki sözleşme, teklif vs. ile tespit edilecektir.
Yine FSEK nun “TAZMİNAT DAVASI” başlıklı Madde 70 – (Değişik fıkra: 07/06/1995 – 4110/22 md.) Manevi hakları haleldar edilen kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat ödenmesi için dava açabilir. Mahkeme, bu para yerine veya bunlara ek olarak başka bir manevi tazminat şekline de hükmedebilir. Mali hakları haleldar edilen kimse, tecavüz edenin kusuru varsa haksız fiillere mütaallik hükümler dairesinde tazminat talep edebilir. Birinci ve ikinci fıkralardaki hallerde, tecavüze uğrıyan kimse tazminattan başka temin edilen karın kendisine verilmesini de istiyebilir. Bu halde 68 inci madde uyarınca talep edilen bedel indirilir.” hükümlerine amirdir.
Kullanımların ele alınması;
Davacı davalının davacıya ait eseri izinsiz olarak piyasaya sunduğu telefonlarda ve markasının reklam tanıtımlarında kullandığını iddia etmiştir.
Rapordaki tespitlerden ve sunulan delillerden dava dosyası içinde yer alan davacı’nın “…” isimli DVD”sinde davalı’nın logosu DVD”nin arka yüzünde küçük bir şekilde yer aldığı, DVD’nin arka kapağında (yukarıda) “içindekiler” listesinde davacı”nın dava konusu müzik ile ilgili herhangi bir bestesi ya da müziğine rastlanmadığı, DVD’de yeralan, … ile …’ in söyledikleri “…” isimli son parçanın bitiminde, 10 sn lik, “… sundu” animasyon filminin bulunduğu, bu fllmin fonunda da dava konusu müziğin kullanıldığı, aynı fılmin DVD’nin en başında, “Yasal Uyarı” yazısından hemen sonra “… sunar” şeklinde yazının yer aldığı, DVD de görüldüğü gibi sadece eski, klasikleşmiş Türk Müziği eserlerinin yer aldığı, davacı ile davalı arasında yazılı bir anlaşma olmasa da 11 yıl önce (davanın 2018 yılında başlamasından ll yıl once, yani 2007 yılında) ticari bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır.
Sponsorluk anlaşmasına ilişkin herhangi bir delil sunulmuş değildir.
Yine davalının bahse konu dönemde davacıya 100.000,00 TL ödeme yaptığı çekişme konusu olmayıp, her ne kadar davacı bu ödemenin sponsorluktan davalı ise davaya konu melodiden kaynaklandığını iddia etmiş ise de gerek sponsorluk anlaşmasının bulunmaması gerekse davalının iddiasını ispatlar net bir delilin dosyaya sunulmadığı dikkate alındığında bu ödemenin sponsorluktan mı yoksa melodi sunumundan mı kaynaklı olduğu tam olarak tespit olunamamış olup sunulan faturalarda hizmet bedeli olarak ödeme yapıldığı dikkate alındığında bunun sponsorluk kapsamında değerlendirilemeyeceği, aksi yönde bir delil bulunmadığı (başka bir işten kaynaklandığına ilişkin) davacının medyada yer alan beyanları dikkate alındığında bunun melodi hizmetine ilişkin olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç olarak davacı izinsiz kullanım iddiasında bulunmuş ise de davalının sponsorluğunu taşıyan DVD den de anlaşıldığı üzere davacının bahse konu melodinin kullanımından haberdar olduğu izinsiz bir kullanımın bulunmadığı taraflar arasında ticari ilişkinin bulunduğu somut uyuşmazlık açısından FSEK 68 uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Şekle Aykırılık iddiasının ele alınması; FSEK ‘nun “Şekil” başlıklı 52 maddesi “Mali haklara dair tasarruf ve yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi şarttır.” hükmüne amirdir.
Kanun eser hak sahipliğinden kaynaklı hakların devrini şekil şartına bağlamış olup öngörülen şekilde yapılması bir geçerlilik sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yargıtay birçok kararında yazılı şekilde devrin yapılmaması ya da yazılı şekilde yapılsa dahi hakların ayrı ayrı gösterilmemiş olmasını geçersizlik sebebi olarak değerlendirmiştir.
Somut uyuşmazlık açısından ele alınması gereken bir diğer konu da dürüstlük kuralıdır.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağına da şüphe yoktur (TMK. m. 2).
Davacının davaya konu ettiği tazminat kalemleri 2 noktada toplanmakta olup, rayiçlerin tespiti ve FSEK 68 kapsamında tazminat taleplerinin kullanımların davacının bilgisi ve muvafakati dahilinde yapıldığı dikkate alındığında dinlenemeyeceği izah olunmuş olmakla yine tazminat taleplerin dayanak gösterdiği reklamlarda ve marka tanıtımında melodinin kullanıldığı ve bundan kaynaklı olarak hak devrinin bulunmadığı dikkate alındığında bu kullanımların izinsiz kullanım teşkil edeceğine yönelik iddialar yönünden davacının bahse konu melodiyi davalının piyasaya sürdüğü telefonlarda kullandığından haberdar olduğu, hatta kendi şirketi tarafından çıkartılan DVD de aynı melodinin sponsor davalının tanıtımında kullanıldığı, tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde davalının şekle aykırılık iddialarının dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği, yine aradan geçen süre dikkate alındığında hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu ve hukuken korunmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı sunulan bilirkişi heyet raporu ve izahı yapılan mevzuat kapsamında talep değerlendirildiğinde; dava konusu melodinin eser niteliğinde olduğu ve davacının eser sahibi olduğu anlaşılmış olmakla birlikte her ne kadar izinsiz kullanıma dayalı olarak iş bu dava açılmış ise de davacının davalı kullanımlarından haberdar olduğu, izinsiz kullanımın bulunmadığı, davalı tarafça sunulan ödeme belgeleri ve davacının medyada yer alan beyanları melodi kullanımına ilişkin ödeme de yapıldığı dikkate alındığında izinsiz kullanım iddilarının ispatlanamadığı, kullanımların davacının bilgisi ve muvafakatine dayandığı, şekle aykırılık ve reklam ve tanıtımlara ilişkin aşkın kullanım iddiaları yönünden aradan geçen süre dikkate alındığında davacının uzun süre sessiz kalmak suretiyle kullanımlara muvafak gösterdiği, melodi olarak kullanmasına izin verilen esere ilişkin olarak bunun tv ve diğer mecrada kullanılamayacağının kabulünün de hayatın olağan akışına aykırı olduğu, yine şekle aykırılık iddilarının dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı gibi hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu hukuken korunmayacağı sonucuna ulaşılmış olup davacının sübut bulmayan tazminat davalarının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının açmış olduğu maddi ve manevi tazminat davalarının REDDİNE,
2-Alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 5.977,38 TL’den mahsubu ile bakiyesi 5.918,08 TL’nin davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Uyarınca reddolunan maddi tazminat talebi yönünden 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Uyarınca reddolunan manevi tazminat talebi yönünden 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
6-Artan masrafların karar kesinleştikten sonra talep olması halinde taraflara iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.15/10/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸