Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/502 E. 2020/51 K. 23.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/502
KARAR NO : 2020/51

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 29/10/2018
KARAR TARİHİ : 23/01/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle, müvekkilinin iş güvenliği kapsamındaki eğitimler ve yüksekte çalışma hizmetleri işi ile iştigal eden … Tic. Ltd. Şti’nin yetkilisi olduğunu, müvekkilinin yetkilisi olduğu şirketin sektörde verdiği başarılı hizmetlerle, güvenlik eğitim ve saha çalışmaları alanındaki kapsamlı faaliyetleri ile haklı bir itibar kazanarak hem ulusal hem de uluslararası sektörde öncü haline geldiğini, müvekkili şirketin haklı başarısında gerek görsel medyanın gerekse bilişim ve sosyal medya alanında yürüttüğü başarılı eğitim ve tanıtım faaliyetlerinin önemli bir rol oynadığını, müvekkilinin 09/06/2014 tarihinde … tescil numarası ile 37.sınıfta “…” ibareli markasıyla birlikte logosunu ve 25/01/2016 tarihinde de … tescil numarası ile 25, 35, 41 ve 45.sınıflarda “…” ibareli markasıyla birlikte logosunu da tescil ettirdiğini, davalı yanın 07/09/2016 tarihinde “…” ibareli markasının tescili için başvuruda bulunduğunu ve 17/05/2017 tarihinde … numarası ile 41.sınıfta tescil edildiğini, davalı yanın müvekkili tarafından daha önce tescil ettirilmiş olan “…” ibareli markasının birebir İngilizce karşılığı olan “…” ibareli markasını yine müvekkilinin markasının tescil edilen 41.sınıfta tescil ettirdiğini, bu durumun müvekkilinin markasına açık bir şekilde iltibas yarattığını, davalı markası ile müvekkili markası arasında gerek işitsel gerekse de kavramsal benzerlik olduğunu iddia ederek, davalı adına TPMK nezdinde kayıtlı … tescil nolu “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan Türk Patent ve Marka Kurumu vekili cevap dilekçesinde özetle; 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 25/3 maddesi hükmüne göre marka hükümsüzlük davasının, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılacağını, markanın hükümsüzlüğü davalarında kurumun taraf gösterilemeyeceğini, bu itibarla müvekkili bakımından davanın taraf sıfatı (husumet) yokluğundan reddi gerektiğini belirterek, davanın müvekkili yönünden taraf sıfatı (husumet) yokluğu nedeniyle reddine, davacının aleyhlerine olan sair taleplerinin reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında özetle; marka hükümsüzlüğü davasının marka sahibine karşı açılacağını, marka hükümsüzlüğüne ilişkin davaların kural olarak TPMK’ya karşı açılamayacağını, davada gösterilen taraflarda hata olması nedeniyle davanın husumet yokluğundan reddi gerektiğini, müvekkilinin spor, kültür ve eğlence hizmetleri işi ile iştigal ettiğini ve … ibareli markanın yetkilisi olduğunu, müvekkilinin markasının Türkiye’nin hemen hemen tüm oyun ve eğlence parkı üreticisi firmaları tarafından bilindiğini ve birlikte iş yaptıklarını, müvekkilinin sektörde verdiği hizmetlerle güvenlik ve saha çalışmalarındaki kapsamlı faaliyetleri nedeniyle haklı bir itibar kazandığını, üretimini yaptığı ürünlerin … tarafından denetlendiğini, müvekkilinin 07/09/2016 tarihinde başvuruda bulunduğu “…” ibareli markasının 14/05/2017 tarihinde ve … numarasıyla 41.sınıfta tescil edildiğini, iki marka arasında yapılan mal ve hizmetlerin farklı olduğunu, ortak bir pazarı ve müşteri kitlelerinin bulunmadığını, davacı yanın iş güvenliği kapsamındaki eğitim ve yüksekte çalışma hizmetleri işi ile iştigal etmek üzere inşaat çözümleri, rüzgar türbinleri, kule montajı, jeoteknik çalışmalar üzerine hizmetler verdiğini, müvekkilinin markasının ise spor, kültür ve eğlence alanında hizmet verdiğini, iki markanın okunurken, telaffuz edilirken işitsel ve kavramsal olarak bir benzerliğinin bulunmadığını, iki marka arasında benzerlikten söz edilemeyeceği gibi bu iki kelimenin ayırt ediciliğinden de bahsedilemeyeceğini, bu iki kelimenin de birçok markada kullanıldığından ayırt ediciliğinin olmadığını, müvekkilinin markasını tescil ettirmeden 5 yıl öncesinde de kullandığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, … tescil nolu “…+şekil” ibareli markanın 25, 35, 41 ve 45.sınıf emtialarında 25/01/2016 tarihinde tescil edildiği,… tescil nolu “…+şekil” ibareli markanın 37.sınıf emtialarında 08/06/2014 tarihinde tescil edildiği ve davacı … adına kayıtlı oldukları anlaşılmıştır.
… tescil nolu “…” ibareli markanın 41.sınıf emtialarında 16/05/2017 tarihinde tescil edildiği ve davalı … adına kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişilerin, SMK md. 25/3 karşısında Türk Patent ve Marka Kurumu’na husumet yöneltilemeyeceği, davalı … adına düz yazı olarak tescilli … sayılı “…” markası ile davacının figüratif unsurlu … sayılı ve figüratif unsurlu … tescil sayılı “…” markaların bütün olarak bıraktığı intiba, aralarında görsel ve işitsel benzerlik bulunmaması, farklı müşteri kitlelerine hitap etmesi, davacı markalarının figüratif unsur ihtiva etmekteyken davalı markasının düz yazı şeklinde yazılıyor oluşu dikkate alındığında markalar arasında herhangi bir şekilde bağlantı kurulması tehlikesinin bulunmadığı, ortalama tüketici kitlesinin markaları karıştırmayacakları, dolayısıyla SMK anlamında davalı … adına TürkPatent adına … sayı ile tescilli “…” markasının hükümsüzlük koşullarının somut uyuşmazlık bakımından mevcut olmadığı, firma yetkililerinin beyanı, dosya incelemesi sonucu konu firmalar tarafından verilen hizmetler incelendiğinde … markasının iş güvenliği hizmetleri faaliyet kapsamında değerlendirildiği davalı firma … markasının iş güvenliği hizmetleri faaliyet kapsamında değerlendirilemeyeceği, hususunda görüş ve kanaat bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin rapora itirazı sonrasında, mahkememizce yapılan 03/10/2019 tarihli oturum 1 nolu ara karar uyarınca sunulan raporun dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı raporun hükme esas alınamayacağı anlaşılmakla yeni bir heyet oluşturularak rapor alınmasına karar verilmiş 3 kişilik marka vekili tarafından sunulan raporda bilirkişilerin; … tescil nolu “…+şekil” markasının 37. sınıfta ve … tescil nolu “…+şekil” markasının 25, 35, 41, 45. sınıflarda davacı adına tescil edilmiş olduğu, hükümsüzlüğü talep edilen … tescil nolu “…+şekil” markasının 41. sınıfta davalı adına tescil edilmiş olduğu, taraf markalarının esas unsurunun ayırt edilmeyecek kadar benzer olduğu, davalı adına tescilli olan markanın tüketici nezdinde davacının seri markası şeklinde algılanmak suretiyle karışıklığa sebebiyet verebileceği, davacının … tescil nolu “…+şekil” markası aynı/benzer hizmetler yönünden daha önceki bir tarihte tescil edilmiş olmakla, davalı adına 41. sınıfta aynı/benzer hizmetlerde tescilli olan … nolu “…+şekil” markasının SMK m.6/1 uyarınca hükümsüzlük şartlarının mevcut olduğu, hususlarında görüşlerini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebine ilişkindir.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte dan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 sayılı SMK’nın “Hükümsüzlük hâlleri ve hükümsüzlük talebi” başlıklı Madde 25- (1) 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. (2) Menfaati olanlar, Cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden isteyebilir.(3) Marka hükümsüzlük davası, dava tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı açılır. Markanın hükümsüzlüğü davalarında Kurum taraf gösterilmez.(4) Bir marka, 5 inci maddenin birinci fıkrasının (b), (c) ve (d) bentlerine aykırı olarak tescil edilmiş olup da kullanım sonucunda tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinden önce ayırt edici nitelik kazanmışsa hükümsüz kılınamaz. (5) Hükümsüzlük hâlleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, sadece o mal veya hizmet yönünden kısmi hükümsüzlüğe karar verilir. Marka örneğini değiştirecek biçimde hükümsüzlük kararı verilemez. (6) Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez. (7) 6 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca açılan hükümsüzlük davalarında 19 uncu maddenin ikinci fıkrası hükmü def’i olarak ileri sürülebilir. Bu durumda kullanıma ilişkin beş yıllık sürenin belirlenmesinde dava tarihi esas alınır. Hükümsüzlüğü istenen markanın başvuru veya rüçhan tarihinde, davacının markası en az beş yıldır tescilli ise davacı ayrıca, söz konusu başvuru veya rüçhan tarihinde 19 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartların yerine getirildiğini ispatlar. ” hükümlerine amirdir.
Aynı yasanın 5. Madde “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri ” ne ilişkindir. Madde 5/1-ç de ” Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.” mutlak red nedeni olarak düzenlenmiştir. 6. Madde ise “Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” ne ilişkin olup, madde 6/1 “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” yine 6/5 ‘e göre ” Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. ” yine 6/9’a göre “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. hükmüne amirdir.
KARIŞTIRILMA İHTİMALİ YÖNÜNDEN;
Benzerlik incelemesindeki algı kriterinin “ortalama tüketici/kullanıcı” olması gelmektedir. Kanun metninde “halk” tabiriyle ifade edilen husus, ne uzman ne de bilinçsiz düzeydeki kişilerin değil ancak marka algısı olup tükettiği ürünlerde marka olduğu bilincine sahip olup, markanın köken ve kalite gösterme işlevi olduğunu bilen kullanıcılar kast edilmektedir. Şu halde bu kullanıcıların bir uzmanın markalar arasındaki en ufak farklılığı bile hissedebileceği gibi bir algıda olmayacağı, dolayısıyla yapılacak değerlendirmede markaların yarattığı bir alt notanın dikkate alınması gerektiği sonucuna varılacaktır.
Ortalama tüketici nezdindeki algının tespitinde yalnızca harf, kelime ya da hece ayniyeti değil, markanın bütünsel olarak yarattığı izlenim dikkate alınır, özellikle markaların başına veya sonuna getirilen ek kelimelerin marka algısını değiştirip değiştirmediği, markanın türevi izlenimi verip vermediği bu noktada önem taşır. Yine SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
a)Markaların Benzerliği Yönünden;
Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil (Yargıtay 11.HD. 21.06.2011 T., 2009/12972 E., 2011/7528 K.; İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekir. Bu değerlendirme yapılırken de ibareler bir bütün olarak dikkate alınıp ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle itibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir.”), markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır.
Somut olaya dönüldüğünde; davacının markalarının iki kelimeden oluştuğu, “…” ve “…” kelimelerinin yan yana geldiği görülmektedir. Markaların pek çok kelime unsuru taşıması halinde markanın çekirdek ya da baskın unsur denilen kelimesinin tespiti önem taşımaktadır. Markadaki “…” kelimesi bir ayırt edicilik taşımayan ek unsur niteliğinde olup, pek çok markada görüldüğü gibi ve dilimizin özelliğinden de kaynaklanarak baskın unsur ilk kelimede toplanmıştır. Dolayısıyla davacının markalarının baskın unsuru “ekstrem” unsurudur.
Davalının markası da iki kelimeden oluşmakta olup “…” ve “…” kelimeleri yan yana gelmiş olup aynı şekilde “…” kelimesi; “…”, “hizmet alanı” gibi anlamlara geldiğinden bir ayırt edicilik taşımamakta, dolayısıyla baskın unsuru diğer kelimeye yönlendirmektedir. Diğer yandan “…” kelimesi “…” kelimesinin birebir İngilizce karşılığı olduğundan yine davacının markasından uzaklaşan bir unsuru taşımamaktadır. Şu halde iki tarafın markalarında “…” ile “…” kelimeleri karşı karşıya kalmaktadır. “ekstrem” kelimesi hükme esas alınan raporda da belirtildiği üzere “…”, “alışılmışın dışında” gibi anlamlar taşımakla olup, davacı veya davalı tarafça yaratılan bir kelime değildir. Kökeni de Türkçe değildir. Dolayısıyla ayırtediciliği yüksek bir marka özelliği göstermemektedir. Ancak söz konusu kelime bir yerde görüldüğünde ortalama tüketicinin zihnine yerleşebilecek, bir ürün ve hizmetle bağdaşabilecek ve dolayısıyla marka özelliği taşıyabilecek bir kelime olarak kabulünün gerektiği hususu izahtan varestedir. “…” ile “extreme” kelimeleri yan yana geldiğinde görüldüğü gibi gerek okunuşta gerekse görselde çok büyük benzerlikler taşıdığı anlaşılmaktadır. Zaten dilimize ait olmayan bu kelimenin … harfi ile yazılmış olması tüketiciye olağan geleceğinden bu iki kelimeyi gördüğünde bir farklılık algısı yaratmayacaktır. Zira hükme esas alınan son heyet raporunda da belirtildiği üzere özellikle ülkemizde ilgili veya ilgisiz pek çok kelimenin “…” harfi ile yazılarak dilimizde bozulma yaratılması da son zamanlarda yaygınlaştığı artık … harfi kullanımına alışılmış ve bu nedenle tüketicide zihninde “…” yaratmadığı dikkate alındığında davalı markasındaki “…” kelimesinin sonundaki “…” harfinin ise bir ayırtedicilik kazandırmadığı, telaffuzda da neredeyse birebir söyleyiş dikkate alındığında iki kelimenin birbirine ayırt edilemeyecek kadar benzerlik taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır. Diğer yandan kelimelerin yanı sıra markaların taşıdıkları logoların da ayırtedicilik kazandırması söz konusu olabilmektedir. Davacının markasında bir şekil kısmı da bulunmaktadır. Buna karşılık davalı markasında şekil yer almamaktadır. Bu bir farklılık gibi görünse de, tüketici açısından şekil taşıyan markaların sadece kelime ile yazılması, şekil unsuruna arka planda yer verilmesi alışıldık bir durumdur. Bu nedenle tüketici, şekil içeren bir markadan şekil çıkarılıp -eğer şekil tanınmışlık düzeyine erişmediyse- sadece kelime görüldüğünde de aynı marka olduğunu düşünmektedir. Dolayısıyla şeklin kelimeden ayrılmaz bir bütün olmaması nedeniyle davalının şekil barındırmayan markasının sadece kelime olmasının ona bir ayırt edicilik getirmediği sonucuna ulaşılmıştır. Tüm bunların yanında “…” ile “…” markaları tüketiciye sorulduğunda bu markaların birbiriyle bağlantısını kurabileceği, büyük ihtimalle markanın yurtdışında kullanılan hali diye düşünebileceği zira ana kelimeleri büyük bir benzerlik taşıyan ve tercümenin ötesinde bir ayniyet taşıyan, yalnızca yanındaki ek kelimenin İngilizce tercümesi hissi uyandırdığı, davacının seri marka imajı kapsamında tüketicinin karıştırma ihtimali oluştuğuna yönelik rapordaki tespitlerin yerinde olduğu, taraf markalarının benzer olduğu ve karıştırılma ihtimalinin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
b)Mal ve Hizmetlerin Aynı Ya Da Benzer Olup Olmadığı Yönünden;
Karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda da karıştırılma tehlikesi söz konusu olabilir
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” olarak değedendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değerlendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırılması ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır. Mal ve hizmetlerin benzediği veya ilişkilendirilebilir niteliği literatüre ve genel kabullere göre; “Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve olanlarının benzerliği, mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği, malların fiziksel görünümünün benzerliği, mal ve hizmetlerin ticari pazar ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği, mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik, mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmalsından kaynaklanan benzerlik, malların mağazalarında aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklanan benzerlik” durumlarında ortaya çıkabilir.
Firmaların hizmet verdiği kitle özel bir tüketici grubu ya da uzmanlık/ihtisas sahibi bir tüketici grubu değildir. Bu sebeple ortalama tüketicinin dikkate alınması gerekmektedir. SMK M.6/1’de belirtilen nispi red sebepleri değerlendirilirken, ilgili sektördeki ortalama tüketici algıları dikkate alınmaktadır. Bu tüketici modeli, kural olarak alışveriş sırasında çok vakit harcayan, inceden inceye araştıran karşılaştıran bir tüketii anlamına gelmemekte, ancak bilgisi olan ve malı daha önce almış, kullanmış veya bilen bir tüketici olarak kabul edilmektedir (İlhami Güneş, Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları/Haksız Rekabet Davaları isimli eserinde sf.145-146).
Somut olaya dönüldüğünde; tescil kayıtlarından görüleceği üzere davacının markalan; 25, 35, 37, 41 ve 45. sınıflarda olup, davalının markası 41. sınıfla tescillidir. 41.sınıf içeriği gerek davacı gerekse davalı markasında aynı olup ; “Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete vb.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.” şeklinde belirlenmiştir.
Davalı, davacıdan farklı alanlarda hizmet verdiğini savunmakla birlikte marka tescilinde herhangi bir aynına gitmeksiniz tüm sınıf tescilini almıştır. Bu nedenle tüm sınıf bütünü incelemesine ihtiyaç vardır.
Davacı taraf, iş güvenliği kapsamında eğitimler ve yüksekte çalışma hizmetleri işi ile iştigal ettiğini belirtmiş; bu husus dosyaya sunulan bilişim bilirkişisi tespitlerinde teyit edilmiştir. Web sitesi tespitlerinde davacının inşaat, kule projeleri, rüzgar tribünleri iş güvenlik hizmetleri, jeoteknik çalışmalar yaptığı, yurtdışında da bazı işler yürüttüğü bilirkişi raporunda açıklığa kavuşmuştur. Bu alanların 41. sınıf kapsamında spor hizmetlerini de ilgilendirdiği söylenebilecektir, zira yüksekte çalışma kapsamına spor faaliyetleri de girmektedir. Nitekim davacının, olimpiyat stadında faaliyetler yürüttüğü anlaşılmaktadır. Davalı taraf, faaliyetlerini spor, kültür ve eğlence hizmetleri ile tanımlamış; park ve oyun parkurları oluşturduğunu açıklamıştır. Yine bilirkişi raporundaki web sitesi tespitlerinde davalının faaliyet alanlarında “macera parkı, yüksekte yürüme, tırmanma duvarı, ip parkuru, survivor parkuru” gibi alanların olduğu görülmektedir. Tüm bu alanlar, eğlence amaçlı olabileceği gibi içinde sportif faaliyetleri ve açıklandığı üzere yüksek yerlerde güvenliği de barındırmaktadır. Nitekim davalının iştigal ettiği ekstrem eğlence faaliyetleri, spor faaliyetleriyle yan yana anılmakta ve içerdiği yüksek risk nedeniyle iş güvenliği önlem ve içeriklerini de taşımaktadır. Dolayısıyla hem davacının hem davalının birbiriyle kesişen faaliyetlerinin olduğu açıktır. Davalının, eğlence öncelikli faaliyetlerde bulunması, bu faaliyetlerin başlı başına eğlence alt sınıfına ayrılarak diğer alt sınıflardan kopmasını doğurmamaktadır. Zira ekstrem bir eğlence alanı olan faaliyet alanları 41.sınıfın diğer alt sınıfı olan “spor, yüksekte sağlanacak güvenlik” alanlarıyla da bağlantılıdır. Bu nedenle salt aynı sınıfta yer almak değil, birbirini etkileyen alanlarda faaliyette bulunulması söz konusudur.
Sonuç olarak hükme esas alınan heyet raporunda da belirtildiği üzere; her iki taraf da birbirine yakın alanlar içeren yüksekte yapılan işler faaliyetleri, 41. Sınıfta yer alan birbiriyle ilişkili işler yürüttüğü, bu noktada sınıfsal benzerliğin de bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, hükme esas alınan bilirkişi heyet raporu izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; her ne kadar ilk alınan bilirkişi raporunda taraf markaları arasında arasında görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik olmadığı değerlendirilmiş ise de değerlendirmelerin marka tescilleri ve sunulan deliller dikkate alındığında dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı hükme esas alınamayacağı dikkate alınarak 3 lü marka bilirkişi heyeti oluşturulmak suretiyle yeni bir inceleme yaptırılmış olup heyet raporunda da belirtildiği ve yukarıda izah olunduğu üzere taraf markalarının esas unsurunun ayırt edilmeyecek kadar benzer olduğu, davalı adına tescilli olan markanın tüketici nezdinde davacının seri markası şeklinde algılanmak suretiyle karışıklığa sebebiyet verebileceği, davacının … tescil nolu “…+şekil” markası aynı/benzer hizmetler yönünden daha önceki bir tarihte tescil edilmiş olmakla, davalı adına 41. sınıfta aynı/benzer hizmetlerde tescilli olan … nolu “…+şekil” markasının SMK m.6/1 uyarınca hükümsüzlük şartlarının oluştuğu anlaşılmakla davalı … adına açılan hükümsüzlüğe yönelik davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, açılan hükümsüzlük davası yönünden davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığının SMK 25/3 gereği hasım sıfatının bulunmadığı anlaşılmakla bu davalı yönünden pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı’na açmış olduğu davanın HUSUMETTEN REDDİNE,
2-Davacının davalı … yönünden açmış olduğu davanın KABULÜ ile, davalı adına TPMK nezdinde tescilli … nolu “…” ibareli MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, SİCİLDEN TERKİNİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 18,50 TL bakiye karar harcının davalı …’dan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davalı …’tan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı’na verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan: 4.850,00 TL bilirkişi ücreti, 238,50 TL posta gideri olmak üzere toplam 5.088,50 TL ve 71,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 5.160,30 TL yargılama giderinin davalı …’tan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalılar tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
8-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı ve davalı … vekilinin yüzüne karşı, davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı vekilinin yokluğunda (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/01/2020

Katip
¸

Hakim
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır