Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/487 E. 2019/397 K. 27.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/487
KARAR NO : 2019/397

DAVA : Marka hakkına tecavüzün, haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, markanın hükümsüzlüğü,
DAVA TARİHİ : 19/10/2018
KARAR TARİHİ : 27/09/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka hakkına tecavüzün, haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, markanın hükümsüzlüğü, davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin besicilik, hazır paket et ve et ürünleri üretimi ve sevkiyatı yaptığını, TPMK nezdinde tescilli “…” ve şekil esas unsurlu yaklaşık 80 adet markanın sahibi olduğunu, 2013 yılında gıda sektöründe “…” ve daha pek çok tanınmış markanın da sahibi olan … A.Ş. bünyesine geçtiğini, öncesinde bağlı olduğu … A.Ş. ile müvekkili arasında imzalanan mutabakat metninde müvekkili adına tescilli “…” ve “…” esas unsurlu diğer markaların ve logoların … A.Ş.tarafından kullanımının 01/09/2016 tarihi itibariyle durdurulması gerektiğini, buna ilişkin tüm bayilere bilgilendirme metni ve sonrasında ihtarname gönderildiğini ancak, tüm bunlara rağmen davalılar ve davalılardan … A.Ş.’nin diğer grup şirketlerinden olan … tarafından markaların halen kullanımının devam ettiğini, davalıların dava konusu ürünleri üretip sattığını ve ihracatını yaptığını, bu durumun davalılar ile müvekkili şirket arasında hukuki ve organik bir bağlılık bulunduğu izlenimi yarattığını ve tüketicilerin davalı firmaları müvekkilinin iştiraki veyahut bağlantılı bir şirket olarak algılamasına yol açtığını, bu durumun müvekkilinin bugüne kadar piyasada edinmiş olduğu saygınlığını ve ticari itibarını zedelediğini, … 2. FHHM’nin … D.iş sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda internet sitelerinde satışa sunulan ürünlerde müvekkiline ait marka ve logoların kullanıldığının tespit edildiğini belirterek, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespitini, önlenmesini, giderilmesini ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, internet ortamı dahil her türlü mecrada kullanımının, üretilmesinin, satılmasının, ithal ve ihraç edilmesinin yasaklanmasını, davalı adına tescilli “@…” ibareli markanın üçüncü kişileri devrinin ihtiyati tedbirin önlenmesine, bu markanın hükümsüzlüğüne ve sicillden terkinine, davalı eylemlerinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, önlenmesine, giderilmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalının ticaret unvanındaki “…” ibaresinin ticaret sicilinden terkinine, karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalılar vekilinin cevap dilekçesinde özetle, davacı şirketin müvekkillerden … A.Ş bünyesinde bulunduğu dönemde “…” ibaresi ve markası ile davacının ticari faaliyet alanı dışında birçok farklı ticari alanda üretimler yapıldığını ve piyasada bu isimle tanınırlık oluşturulduğunu, davacı şirketin hisselerinin devrinden sonra taraflarca bu durum bilindiğinden bir müddet daha aynı isim ve logolar ile müvekkil şirketin üretim yapmasını taraflarca fiilen kararlaştırıldığını, bu süreçte müvekkilleri şirket olan … Tic. A.Ş’nin 23/07/2015 tarihinde Türk Patent Enstitüsü’ne başvurarak “…” adıyla marka tescili yaptırdığını, bu tarihten sonra da bu marka ve markaya ait logolar ile üretim yapmaya başlandığını lakin müvekkil şirketin piyasada “…” markası ile tanınıyor oluşu ve marka ile logolar altında ambalaj ve paketlerin üretilmiş olması nedeniyle bir müddet daha aynı isimin kullanılması konusunda davacı tarafla 07/09/2016 tarihli mutabakat metni tanzim edildiğini, müvekkillerinin Eylül 2016 tarihinden itibaren tüm üretimlerini yeni markası olan “…” markası altında yapmış ve bu tarihten sonra “…” ibaresini kullanmadığını, davacı tarafın müvekkillerince kendi markası altında üretime başlamasından sonra bu kez dava dilekçesinde sözünü ettiği 06.10.2016 tarihli ihtarnamesi ile müvekkillerinden “…” markası ile de üretimi durdurmasını talep etttiğini, ihtarnamenin içeriği incelendiğinde davacının “…” markasının kullanımının durdurulması yönünde talepte bulunduğunu, müvekkillerinin de cevabi ihtarnamesinde tescilli markası nedeniyle kullanımın durdurulması yönündeki ihtarın hukuken bir anlam ifade etmediğini, muhatabın TPE olduğunu ve bu hususun yargılamayı gerektirdiğini bildirdirdiğini, müvekkillerinin o tarihte anılan sebeplerle ve ticari nezaket gereği tescilli markasını kullanımını fiilen durdurmuş olması iş bu markayı ve görsellerini kullama hakkından feragat ettiği anlamına gelmeyeceğini, dolayısıyla davacının cevabi ihtarnamelerine dayanak göstererek taahhüdlerini ihlal ettikleri yönündeki iddialarının yersiz olduğunu, davacının müvekkillerinin tescilli markası olan “…” ibaresinin hükümsüzlüğü talebi de hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkillerinin markası ve markaya ait görseller incelendiğinde markanın belirgin unsurunun “…” olduğunu, davacının sahip olduğu “…” markası ile müvekkillerinin markası arasında isim ve görse benzerlik bulunmadığını, bu nedenlerle her iki müvekkilleri aleyhine ikame edilen davanın müvekkillerinden … A.Ş. yönünden husumet nedeniyle mahkeme aksi kanaatte olması halinde ise izah edilen nedenlerle tüm talepler yönünden davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Taraf vekillerinin 27.09.2019 tarihli duruşmadaki imzalı beyanlarında tüm tarafların sulh olduklarını, sulhün haricen gerçekleştiğini, karşılıklı olarak yargılama gideri ve vekalet ücreti talep etmediklerini bildirdikleri ve esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesini talep ettikleri anlaşılmıştır.
Sulh 6100 sayılı HMK’nın 313 vd maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre; Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir.
Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir. Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir. Sulh, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir. İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hâllerinde sulhun iptali istenebilir.
Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde tarafların dava konusu hususunda sulh oldukları sulhe göre hüküm kurulması taleplerinin bulunmadığı yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücreti taleplerinini bulunmadığı anlaşılmakla esas hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davada tarafların sulh olduğu anlaşılmakla ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA YER OLMADIĞINA,
2-Alınması gerekli 44,40 TL karar harcından, peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 8,50 TL karar harcının davacıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Tarafların birbirlerinden yargılama gideri ve ücreti vekalet talep etmedikleri anlaşıldığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran taraflara iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 27/09/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır