Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/409 E. 2019/361 K. 12.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/409
KARAR NO : 2019/361

DAVA : Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 15/08/2018
KARAR TARİHİ : 12/09/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; dava konusu “…” markasının SMK koruması altında, mimarlık, mühendislik ve inşaat alanında bilinen müvekkili şirket adına tescilli olduğunu, … numarası ile markanın 35,37,42 sınıflarda tescil edildiğini, müvekkil firmanın markasını korumak maksadıyla yaptığı araştırmada davalıya ait firmadan haberdar olduğunu, “…”ın müvekkili firma tarafından uzun yıllardır mimarlık ve mühendislik alanında hizmet veren ve bilinen bir firma olduğunu, bu bağlamda, aynı sektörde hizmet veren davalı tarafın basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü olduğunu, müvekkili firmadan habersiz olmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin “…” markasının ayırt edicilik sağlamak amacı ile tasarlanmış fikri emek ve çaba sonucunda ortaya çıkmış özgür bir marka olduğunu, tacir olan davalı tarafın açıkça müvekkili firmanın ününden, iyi etkisinden faydalanmak ve ticaret yapmak amacıyla kötü niyetli olarak aynı sektörde faaliyet gösterdiğini, SMK Madde 29 uyarınca da söz konusu markayı izinsiz ve meşru bir bağlantı olmaksızın kullanması ve aynı sektörde hizmet vermesinin Marka Hakkına Tecavüz fiilini oluşturduğunu, bu filler nedeni ile 6769 sayılı SMK’nın 29, Maddesi ile diğer ilgili maddelerinde düzenlenen hükümler ve Türk Ticaret Kanunu’nun haksız fiile ilişkin hükümlerinin ihlal edildiğini, 6769 SMK ve TTK madde 61’de haksız rekabet fillerinin durudurulması için davacının ihtiyati tedbir talep etme hakkına sahip olduğunu, davalı tarafın haksız rekabete sebebiyet veren fillerinden ötürü müvekkili firmanın itibar kaybı yaşadığını, maddi ve manevi zarara auğradığını, bu nedenle davalı yanın marka hakkına tecavüz ve haksız fiil teşkil eden dava konusu “…” markasının ve isminin kullanılmasının durudurulması, ticaret unvanının terkini, davalı firmaya ait internet ortamında (web sayfalarında) marka isminin kullanılması sabebiyle internet içeriğinin engellenmesi ve tecavüz teşkil edecek her türlü yazılı görsel içeriğinin kaldırılmasını talep ettiklerini, TTK Madde 54 uyarınca rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına aykırı davranışlar ile ticari uygulamaların haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalı şirketin verdiği hizmetin müşteriler bazıda aldatıcı ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, müvekkili firmanın ilgili SMK’dan doğan haklarının ihlal edildiğini ve iltibas yarattığını, davalı yanın söz konusu markayı kullanırken basiretli bir tacir gibi davranmadığını, markayı kullanırken hiçbir hüküm ve sınır gözetmediğini, 6769 SMK’mn 159 vd. Maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilerek, SMK 150 uyarınca markadan doğan haklara tecavüz ve TTK Madde 52 ve 55 uyarınca haksız rekabet suretiyle verilen “…” adıyla verilen hizmetin durdurulması ve her türlü tanıtım evrakına el konulması, davalı tarafa ait internet yer sağlayıcılarının engellenmesi ve tecavüz teşkil eden her türlü fiilinin durdurulmasını, müvekkil adına Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescilli “…” adına marka ve marka başvurusundan kaynaklı haklara dayalı tarafın tecavüzünün ve haksız rekabet teşkil eden fiillerin tespiti, meni ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, 6769 Sayılı SMK Madde 149/1-g uyarınca hükmün masrafı davalıdan alınarak ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya ilan yoluyla duyurulması amacıyla tirajı yüksek gazetelerden birinde yayınlanmasını,6769 Sayılı SMK Madde 150 vd. gereğince; Marka hakkına tecavüz eden davalı markayı birden fazla kez izinsiz, yasaya aykırı kullanılmasından dolayı elde ettiği kazanca göre ve fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1000-TL maddi tazminat ve yasal faizinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; SMK m. 29 ve bu maddede m.7’ye yapılan atıfla hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağının düzenlediğini, 7. maddenin ihlalini teşkil eden eylemlerin oluşumu için anılan hükümde yer verilen “haksız kullanım modelleri”nden birinin “haksız kullanım şekilleri “nden biri vasıtasıyla gerçekleştirilmiş olması gerektiğini, davacının ihlal ettiğini iddia ettiği işaretin müvekkilinin usulüne uygun şekilde tescil ettirdiği ticaret unvanı olduğunu, ticaret unvanının işletmeleri birbirinden ayırt etme amacı taşıdığını, markanın ise ticaret unvanının aksine malları ve hizmetleri birbirinden ayırt etmeye yaradığını, bu iki işaretin ayırt edicilik fonksiyonlarına uygun şekilde kullanılması halinde işaretler arasında karıştırma ihtimali olmasının zayıf olduğunu, ayrıca, müvekkilinin davacıya ait olan … tescil numaralı “…” markasından önce bu ibareyi mimarlık ve inşaat hizmetlerinde kullandığını, davacının SMK m. 19/2’ye göre, itiraz gerekçesi markasını itirazına dayanak gösterdiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanmakta olduğunu ispatlaması gerektiğini, itiraz gerekçesi markanın, tescil kapsamındaki mal veya hizmetlerin sadece bir kısmı için kullanıldığının ispatlanması halinde itirazın, sadece kullanımı ispatlanan mal veya hizmetler esas alınarak inceleneceğini, “…”ın müvekkil tarafından 2010 yılından itibaren kullanılıyor olması itibarıyla marka tecavüzü için zamanaşımı süresinin dolduğunu, SMK m. 157’ye göre sınai mülkiyet hakkı veya geleneksel ürün adından doğan özel hukuka ilişkin taleplerde, Borçlar Kanunu’nun zamanaşımına ilişkin hükümlerinin uygulanacağını, Borçlar Kanunu madde 70’e göre, 2 yıllık zamanaşımının zararın ve fiilin öğrenilme tarihinden itibaren işleyeceğini, davacının basiretli bir tacir olarak 2010 yılından beri kendisiyle aynı sicilde tescilli olan davalı müvekkilini bilmesi gerektiğinin tartışmasız olduğunu, bu itibarla ihlal ve tecavüz davası açmak için aranan 2 yıllık sürenin dolduğunu, davalının “…”ı 2010 yılından itibaren aralıksız, yoğun ve yaygın bir şekilde kullanması nedeniyle marka üzerinde kazanılmış bir hakkı olduğunu, davacının marka tescilinin ise davalının unvan tescilinden sonra 2011 yılında yapıldığını, dolayısıyla müvekkilinin “…” ibaresi üzerinde üstün hakkı olduğunu, kaldı ki şirketlerin yakın tarihlerde kurulmuş ve üzerinden uzun zaman geçmiş olması karşısında müşterilerin iki ayrı “…”ın varlığı hakkında eğitim ve tecrübe kazandıklarını, AB Mahkemesi’nin de belirttiği üzere, bazı durumlarda iki markanın piyasada bir arada aynı anda bulunmasının (coexistence) karışıklık riskini düşürebileceğini, bunun için önceden kullanılan marka ile başvurusu yapılan markanın aynı olması ve aynı mal/hizmetler için hiçbir karışıklık olmadan kullanılmış olmasının gerektiğini, Yargıtay 11. HD’nin 2009/8708-2011/2089 sayılı kararına göre; “…iki markanın uzun yıllar boyunca iki farklı firma tarafından kullanılması ve aralarında herhangi bir hukuki çatışma çıkmaması halinde bu iki markanın piyasada bir arada kullanımının artık mümkün hale gelebildiği ve tüketicilerin bu markalardan birisini diğeri ile karıştırmadıkları ve her ikisinin de farklı firmalara ait olduğunun farkında hareket ettiğinin kabul edilebildiğini…” somut olayda tarafların “…” ibaresiyle uzun zamandan beri faaliyet gösterdiğini, bugüne kadar herhangi bir hukuki çatışma yaşanmadığını, bu nedenle potansiyel müşterilerin iki farklı firmayla karşı karşıya olduğu konusunda eğitim ve tecrübe kazandığını, “…” ibaresinin müvekkili tarafından 5 yıldan fazla bir süre kullanılması nedeniyle korunmaya değer bir ekonomik değer yaratılmış olması karşısında tescilsiz kullanımı nedeniyle müvekkilinin “…” ibaresi üzerinde kazanılmış hakkı olmasının yanında uzun zaman itiraz etmeyen davacının ise sessiz kalma yoluyla dava hakkını kaybettiğini, sessiz kalan kişinin bazı hallerde haklarını kaybedeceğinin doktrin ve Yargıtay içtihatlarında kabul edildiğini, bu halde MK m. 2 dürüstlük kuralının devreye gireceğini ve uzun süre sessiz kalarak karşı tarafta haklı bir güven oluşturan kişinin uzun süre sonra dava açmasının kendi hareketiyle yaratılan güvene aykırılık teşkil edeceğini, böyle bir güvene dayanarak markasını tanıtmak için emek, zaman harcayıp karşı tarafin suskunluğu süresince ekonomik bir değer yaratan kişinin sarf ettiği iyi niyetli çabanın hakkaniyete aykırı şekilde yok edilmiş olacağını, suskun kalınan sürenin MK m.2’ye göre her olayın şartları dikkate alınarak belirleneceğini, müvekkilinin 2010 yılından itibaren “…”ı kullanarak emek verdiğini; davacının sessiz kaldığı 8 yılda korunmaya değer bir ekonomik değer yarattığını, SMK m. 25/6’e göre; marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremeyeceğinin düzenlendiğini, davacının unvan tescilinden 8 yıl sonra müvekkilinin markasına karşı çıkarak tecavüz ve tazminat iddiasında bulunmasının kötü niyetli olduğunu; müvekkilin “…” ibaresini kullanımının davacının aktifinin azalması veya pasifinin artması yönünde bir etki doğurduğuna ilişkin herhangi bir bilgi veya belgenin dosyada olmadığını, müvekkilinin “…”ı kullanımı nedeniyle haksız bir rekabet olmadığını, davacının “…”ın orijinal bir ibare olduğunu söylemesine karşın “…”ı ilk kullanan ve tescil ettirenin davacı olmadığını, davacının müvekkilinin “…” ibaresini markasal olarak kullandığına ilişkin herhangi bir kanıt sunmadığını ve bu hali ile marka tecavüzünü kanıtlayamadığını, müvekkilinin “…” ibaresini 2010 yılından beri kullanması nedeniyle marka tecavüzü açısından zaman aşımı süresinin dolduğunu, ayrıca yoğun ve yaygın kullanımdan dolayı “…” ile önemli bir ekonomik değer yarattığından “…” üzerinde kazanılmış hakkı olduğunu; davacının 2011 yılından beri tescilli … markasını markasal anlamda kullanmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava, 556 sayılı KHK ve TTK hükümleri uyarınca açılmış marka hakkına tecavüzün tespiti ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, ortadan kaldırılması ile maddi tazminat talebine ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumundan gelen cevabi yazının incelenmesinde, … tescil no’lu “…” ibareli markanın … adına 35, 37, 42 sınıflarda 26.01.2011 tarihinden itibaren ON YIL müddetle tescil edildilği anlaşılmıştır.
Mahkememizin 12.03.2019 tarihli duruşmasında verilen ara karar gereği, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tespiti yönünden iddia ve savunmalar kapsamında davalı kullanımlarının markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil edip etmediği hususlarında davacı iddialarının tek tek değerlendirilerek, davalının savunma ve def’ileri hususlarında görevlendirilen bilirkişi heyetince düzenlenen 09.08.2019 tarihli bilirkişi raporunda ;”… www…..com.tr web sitesi kontrol edildiğinde Projeler, Haberler, Ekip ve İletişim menülerinin olduğu, … Web sitesi kontrol edildiğinde “… Web sitemiz şu an yapım aşamasında. Bize ulaşmak için aşağıda yer alan adres ve telefon bilgilerini kullanabilirsiniz: …” yazısı olduğu, Şubat, Mart 2018 aylarında info@….com.tr uzantılı mail adresine İş başvurusu hakkında mail/mailler geldiği, … Instagram hesabı kontrol edildiğinde; Anasayfa da … Mimarlık yazdığı, kontrol edildiği tarih olan 17.05.2019 tarihi itibariyle hesapta toplamda 129 gönderi olduğu, 15,5 Bin takipçisi olduğu, 6,373 kişiyi de takip eden bir hesap olduğu, … yazdığı görlümüştür. Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan Instagram paylaşım ekran görüntüleri kontrol edilmiş olup, dava dilekçesinde ekran görüntüsü olarak sunulan … (İşletme bul ve değerlendir, İş ara ve başvur, Şikayet oluştur) platformu üzerinde bulunan … Ticaret Limited Şirketi’ne ait ekran çıktısı olduğu ve platform üzerinde firma bilgileri ile ilgili değişikliğin/güncelemenin 30.09.2016 00:00:00 olduğu görülmüş olup, … alan adının 02 Nisan 2010 tarihinde alındığı, … alan adının 05 Ağustos 2014 tarihinde alındığı görülmüş olup whois bilgileri www…..com.tr EKl’de, … EK2’de sunulmuştur. … escil no.lu “… …+şekil” markasının 35, 37, 42. sınıfta davacı adına tescil edilmiş olduğu, devam eden bir markasal kullanımı söz konusu olduğunda marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin men’i yönünden zamanaşımının işlemeye başlamayacağı,davalının kullanım ispatı defini ileri sürdüğü, dosya kapsamında yaptığımız inceleme ve heyetimizdeki bilişim uzmanı bilirkişi tarafından tespit edildiği üzere davacı markasının şirketin faaliyet alanı kapsamında kullanılmakta olduğu, davacının 2010 yılından beri kullandığı ve 2011 yılında 35,37,42. sınıflarda tescilli olan markasındaki “…” esas unsurunun davalı tarafından da markada esas unsur olarak kullanımı karışıklığa sebebiyet verebileceğinden marka hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilebileceği (SMK m.7/3/d, 29),. … ibaresinin davacı markasında esas unsur olarak kullanılıyor ve davacının bu ibare üzerinde hak sahibi olması karşısında, davalının “…” ibaresini kendi markasında esas unsur olarak kullanılmış olmasının davacının emeğinden haksız faydalanma olarak haksız rekabet kapsamında değerlendirilebileceği (TTK m.55/l/a/4); Maddi tazminata hükmedilebilmesi için aranan kusur şartının gerçekleşmiş olduğunun kabul edilebileceği, Marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet yönünden sessiz kalmak suretiyle hak kaybı şartlarının mevcut olup olmadığının Mahkemenin takdirinde olduğu; davacı … Ticaret Ltd. Şti. 17.04.2008 tarihinde ve davalı … Ltd. Şti. 08.03.2010 tarihinde kurulmuş olduğu, davacı ve davalı şirket unvanlarının ek/vurgulayıcı unsurunun “…” ibaresi olduğu, tarafların ticaret unvanlarındaki ek/vurgulayıcı unsurları benzer olmakla, davalı unvanının sicilden terkini şartlanrının mevcut olduğu, davalı şirket unvanı ticaret sicilinde tescilli olduğu sürece unvanın kullanımı gerekçe gösterilerek “ticaret unvanına tecavüz” veya “haksız rekabet’’ten söz edilemeyeceği, ticaret unvanının terkinini düzenleyen TTK m.52’de herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü sürenin düzenlenmemiş olduğu; ancak bazı hallerde önceki tarihli unvan sahibinin bu hakkının herhangi bir şekilde kısıtlanmaması, hakkaniyete aykın sonuçlar doğurabileceği, davalı şirketin 08.03.2010 tarihinde kurulmuş ve huzurdaki dava 15.08.2018 tarihinde ikame edilmiş olmakla, aradan geçen yaklaşık 8 yıl 5 aylık sürede sessiz kalmak suretiyle hak kaybının olup olmadığınnın mahkemenin takdirinde olduğu…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME
Bir markanın … marka siciline tescili zorunlu olmamakla beraber, markanın 6769 sayılı SMK çerçevesince tescil edilmesi, marka sahibine, markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılmasını önlemeyi talep etme hakkı verir (SMK m.7). Tescilli marka sahibinin tescilden doğan haklarının ihlali, marka hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilir. Marka hakkına tecavüz oluşturan fiiller SMK m.29/1 ’de sayılmıştır. Buna göre, SMK m.7’deki ihlâl de tecavüz kapsamında değerlendirilir (SMK m.29/l/a)
Marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek ve markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak da marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilir.
Davalının zamanaşımı defi ileri sürmesinin değerlendirilmesi:
Marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin men’i davasında herhangi bir zamanaşımı süresi söz konusu değildir. Çünkü tecavüz devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye başlamayacaktır. Tecavüz durduğunda veya tekrarlama tehlikesinin bulunmadığında ise, tecavüzün men’i davası açılması söz konusu olmayacaktır. Zamanaşımı, markaya tecavüz oluşturan eylem tekrarlandıkça her gün kesilip yeniden işlemeye başlar.
Devam eden markasal kullanım söz konusu olduğundan marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin men’i yönünden zamanaşımının işlemeye başlamaz.
Kural olarak mahkeme bir hükümsüzlük veya tecavüz davasına davaya dayanak markanın kullanılıp kullanılmadığını re’sen araştırmaz. Davalı tarafından bu yönde bir def’i ileri sürülmediği sürece, marka hiç kullanılmamış olsa dahi mahkeme bu durumu değerlendirmeye almaz. Ancak, tecavüz davasında davalı dayanak markanın kullanım ispatını talep edebilir (SMK m.29/2). Kullanım ispatı definin ileri sürütebilmesi için şu şartlar gerekir:
a) Hükümsüzlük veya tecavüz davasına konu markanın davaya dayanak yapılan marka ile aynı/ benzer olduğu ve kapsadığı mal/ hizmetlerin aynı/benzer olduğu gerekçesiyle tescilli marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunduğu iddiasıyla davanın ikame edilmiş olması gerekir. Davacı bu iddia ile marka hakkına tecavüz davasını ikame etmiştir.
b) İtiraza dayanak yapılan markanın tescilli üzerinden en az beş yılın geçmiş olması gerekir.
Davacının … no.lu “… +şekil” markasının tescil karar tarih 17.07.2012’dir. Huzurdaki dava 15.08.2018 tarihinde ikame edilmiştir. Markanın tesciline karar verildiği tarih ile davanın ikame tarihine kadar geçen süre beş yıldan fazladır.
Netice itibariyle, davalının kullanım ispatı def’ini ileri sürebilir. Bu halde, davaya dayanak markanın tescil edildiği mal/hizmetler kesintisiz beş yıl ciddi şekilde Türkiye’de kullanıldığının ispat edilmesi gerekir. Dosya kapsamında tespit edildiği üzere davacı markası şirketin faaliyet alanı kapsamında kullanılmaktadır.
Tescilli bir marka sahibinin tescilden doğan haklarının ihlâli, marka hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilir. Tescilli markadan doğan hakka tecavüz edilip edilmediği değerlendirilirken ön şart markasal bir kullanımın olmasıdır. Davacının marka tescilinden doğan haklarına tecavüz edildiği iddiasının değerlendirilmesi için öncelikle markanın davalı tarafından aynı/benzer faaliyet alanında kullanımı veya markanın tescil edildiği sınıfın dışında aynı/benzer faaliyet alanında tescilsiz kullanımı söz konusu olmalıdır. Bir işaret, ticari hayatta üçüncü bir kişi tarafından, üretilen ürün veya sunulan hizmetlerin diğer işletme ürün ya da hizmetlerinden marka işlevi görecek şekilde ayırt edilebilmelerini sağlamak amacıyla kullanılıyorsa, o işaretin marka hukukunun alanında değerlendirilmesi gereken bir kullanımı söz konusudur.
Sınai Mülkiyet Kanununda markasal kullanım sayılan haller ömekseme yoluyla sayılmıştır (SMK m.7/3), Bu hallerden biri de işaretin internet ortamında kullanılmasıdır. Buna göre, işareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması markasal kullanımdır (SMK m.7/3/d).
Somut olayda davacıya ait www…..com.tr alan adının 02.04.2010 tarihinde tahsis edilmiş olduğu ve kullanılmakta olduğu tespit edilmiştir. 17.07.2012 tarihinde davacının … no.lu “… +şekiI” markasının tesciline karar verilmiştir. Davalının markasal kullanımını gösterir alan adı ise 05.08.2014 tarihinde tahsis edilmiştir. Davalı adına “…” ibaresini ieren bir marka tescili bulunmamaktadır. Davalının, davacının 2010 yılından beri kullandığı ve 2011 yılında 35, 37, 42. sınıflarda tescilli olan markasındaki “…” esas unsurunun davalı tarafından da esas unsur olarak markasal kullanımı marka hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilebilir (SMK m.7/3/d, 29).
Haksız rekabet yönünden tespit ve inceleme:
Rekabetin, doğruluk ve dürüstlük kuralları içerisinde kalmak ve üretilen mal ve hizmetlerin kalitesini yükseltmek, işletmelerin verimini arttırmak ve fiyatları düşürücü etkisi olduğu tartışmasızdır. Ancak bu durumun kötüye kullanılmaması, doğruluk ve dürüstlük çerçevesinde rekabetin gerçekleştirilmesi, değişen teknoloji ve ekonomik şartlar, firmalar arasındaki piyasadan büyük pay alma hırsı nedeniyle mümkün olmadığından TTK’da düzenleme yapılmıştır. Kişinin kendi emeği ve çabasına dayanması halinde rekabet, ilgili piyasayı olumlu yönde etkileyecek ve daha iyiye ulaşmak için diğer firmaları teşvik edecektir. Bu şekilde olmadan başkasının emeğinden ve çabasından yararlanmaya çalışmak suretiyle rekabet yapılması ise haksız rekabet teşkil edecektir.
Haksız rekabet halterinden biri TTK m.55/l/a/4 bendinde düzenlenmiştir. Buna göre “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” iyi niyet kurallarına aykırı bir davranıştır ve haksız rekabet hali olarak nitelendirilir. Madde hükmüne göre, karışıklığa yol açabilecek benzerliklere sebebiyet vermek bir haksız rekabet halidir. Zikredilen madde de sayılan eylemlere bakıldığında bir kişiye ait olan ürün, faaliyet veya işleri ile ilgili olarak üçüncü kişinin karışıklığa yol açacak davranışlarında bulunması halinin haksız rekabetin varlığından söz edebilmek için yeterlidir. Davranışın bilerek yapılması veya bilmeyerek yapılmış olması haksız rekabetin varlığım etkilemeyecek bir unsur değildir.
Haksız rekabet hukuku, kişinin emeğinden haksız olarak yararlanılmasını önlemeyi amaçlamaktadır. Haksız rekabetin söz konusu olabilmesi için iktisadi rekabetin suiistimal edilmiş olması gerekir. Somut olayda, “…” ibaresinin davacı markasında esas unsur olarak kullanılıyor ve davacının bu ibare üzerinde hak sahibi olması karşısında, davalının “…” ibaresini kendi markasında esas unsur olarak kullanılmış olması davacının emeğinden haksız faydalanma olarak değerlendirilebilir.
Davacı şirketin sessiz kalmak suretiyle hak kaybına uğrayıp uğramadığının incelenmesi:
Sessiz kalmak suretiyle hak kaybı hükümsüzlük davası, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet davalarında gündeme gelmektedir. Mevzuatta bu yönde bir düzenleme yer almamakla beraber, uygulama ve mahkeme kararları ile yer edinmiş bir hukuki müessesedir.
Hukukumuzda sessiz kalma nedeniyle hak kaybı müessesesi MK m.2’ye dayanmaktadır. Marka hukukunda sessiz kalmak suretiyle hak kaybı ilkesine göre, marka hakkı sahibinin, MK m. 2’de düzenlenmiş olan dürüstlük kuralı uyarınca belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması, iyi niyetli bir şekilde markayı daha sonra tescil ettiren ve kullanan kişiye karşı hükümsüzlük davası açma hakkını veya sonraki tarihli markanın kullanımını men etme talep hakkını kaybetmesine “sessiz kalma yoluyla hak kaybı” denilmektedir. Bu durum hakkı sona erdiren feragat olmayıp, hakkı ihlal edenin fiiline izin verme olarak anlaşılmaktadır. Böylece hak genel olarak sona ermemekte, ancak bu durum eyleme sessiz kalan kişiye karşı ileri sürülebilmektedir.
Dava hakkının bilinmesine rağmen, ıızun süre sessiz kalınması dava hakkını ortadan kaldırır. Bu nedenle, olayı sessiz kalma nedeniyle hak kaybının söz konusu olabilmesi için genel kriterler açısından incelemek gerekir; a) Hak sahibi, dava açma hakkına sahip olmalıdır. Davanın, aynı/benzer ibare üzerinde “önceki hak sahibi” olması gerekir. b) Önceki hak sahibi, ibarenin esas unsurunun başkası tarafından tescil edildiğini veya kullanıldığını bilmelidir. Hak sahibinin, ihlali öğrenmesi keyfiyeti, objektif kriterlerle belirlenecektir. Yoksa, hak sahibi kişi ile ilgili sübjektif kriterlerin nazara alınması ve öğrenmenin buna göre belirlenmesi söz konusu değildir. Buna göre, davacı taraf TTK m. 18/2 gereğince basiretli tacir gibi davranmakla yükümlüdür. e) Davalının iyi niyetli olması gerekir. MK m.2 uyarınca, kanun hiçbir zaman kötüniyeti himaye etmez. MK m.3 uyarınca, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Buna “iyiniyet karinesi” denir. İyiniyet karinesinden yararlanacak kimse iyiniyetli olduğunu kanıtlamak zorunda değildir. Dolayısıyla tescilin kötü niyetle yapıldığım iddia eden kişi MK m.6 hükmünde ifade edildiği üzere bunu ispat etmelidir. Davalının kötüniyetini davacının iddia etmesi ve bu iddianın somut delillere dayanması gerekir. Ayrıca Alman Federal Mahkemesi bir kararında sonradan oluşan iyiniyetin de yeterli olabileceğini savunmuştur. Mahkemeye göre, davalı başlangıçta kötüniyetli olmasına rağmen, haksız rekabete uğrayan kimse uzun süre sessiz kalarak davalı taraf için değerli bir ekonomik durumun oluşumuna yol açmışsa, haksız rekabette bulunan kimse, karşı tarafın davranışından, razı olduğu, böylece kendi eyleminin caiz bulunduğu sonucunu çıkartmakta haklıysa, haksız rekabette sessiz kalma hak kaybına yol açar ilkesi uygulama alanı bulmalıdır. d) Türk Hukukunda sessiz kalma yoluyla hak kaybın söz konusu olması için bir süre belirlenmemiştir. Mehaz AB Marka Tüzüğü 61. maddesine göre, tescilli bir markanın sahibinin, markanın aynısının veya bir benzerinin bir başka kişi tarafından tesciline sessiz kalması nedeniyle ve fiilen kullanmadan itibaren beş yıl sonra marka hakkını yitireceğini hükme bağlamıştır. Tüzüğün 61. maddesi SMK m.25/’6’da hükümsüzlük davaları için düzenlenmiştir.
Marka hakkına tecavüzün men’i davasında ise, herhangi bir zamanaşımı süresi söz konusu değildir. Çünkü tecavüz devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye başlamayacaktır. Markaya tecavüz eylemi devam ettiği müddetçe zamanaşımının işlemeyeceği kuralı bir takım haksız sonuçlara yol açabileceğinden, sessiz kalma suretiyle hak kaybı ilkesinin gündeme gelecektir. Tecavüz eylemini bildiği halde, hak kaybına yol açacak kadar uzun süre sessiz kalan kişinin, iyi niyetle markayı kullanıp yatırımlar yapan kişi karşısında ilelebet üstün tutulması MK m.2 uyarınca hakkaniyete aykırı sonuç doğurabilecektir.
Somut olayda davalı vekili “…” ibaresinin müvekkili tarafından 5 yıldan fazla bir süre kullanılması nedeniyle korunmaya değer bir ekonomik değer yaratılmış olması karşısında, uzun zaman itiraz etmeyen davacının ise sessiz kalma yoluyla dava hakkını kaybettiğini, uzun süre sessiz kalarak karşı tarafta haklı bir güven oluşturan kişinin uzun süre sonra dava açmasının kendi hareketiyle yaratılan güvene aykırılık teşkil edeceğini, böyle bir güvene dayanarak markasını tanıtmak için emek, zaman harcayıp karşı tarafın suskunluğu süresince ekonomik bir değer yaratan kişinin sarf ettiği iyi niyetli çabanın hakkaniyete aykırı şekilde yok edilmiş olacağını beyan etmektedir.
Davacı vekili, davalının haksız kullanımı nedeniyle uğranılan zarariann tazmini amacıyla 1.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Sınai mülkiyet Kanunu 149/1/ç maddesi gereğince, markası tecavüze uğrayan kişi, şartların varlığı halinde maddi ve manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir. Kanunun marka sahibine tanıdığı diğer talepler gibi, tazminat talebinde bulunabilmek için marka hakkına tecavüz şeklindeki haksız fiilin olması ve hukuka uygunluk sebeplerinden birinin olmaması gerekir. Ayrıca maddi tazminata hükmedilmesi için tecavüz fiili neticesinde zararın oluşması ve davalının/mütecavizin kusurunun da bulunması gereklidir.
Marka hukukunda maddi tazminat talebi, marka hakkı sahibinin fiili olarak uğradığı zararın yanı sıra, yoksun kalınan kazancı da kapsamaktadır (SMK m. 151). Fiili zarar, zarara uğrayanın ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda ortaya çıkan zarardır. Yoksun kalınan kazancın tespiti ise biraz daha güçtür. Bu nedenle SMK’da yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında üç seçenek belirtilmiştir; a) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir, b) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç,c) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli, usullerinden biriyle yoksun kalınan kazanç hesaplanabilir.
Davacının SMK m,151/2’deki hangi usule göre hesaplanmasını talep ettiğini açıkça beyan etmesi gerekir.
Davalının, dava konusu markaları kullanmasında hukuka uygun bir sebebinin bulunup bulunmadığının ve dolayısıyla kusurunun incelenmesi gerekmektedir. Kusur şartı, mütecavizin marka sahibinin hakkından haberdar olması, markasını kullanmasının tecavüz oluşturduğunu bilmesi ve buna rağmen tecavüz konusu markayı kullanmaya devam etmesi ile gerçekleşir.
TTK’da tacir olmaya bağlanan hükümlerden biri “basiretli olma” yükümlülüğüdür (TTKm. 18/2). Bu hükme göre, bir tacir faaliyetinde kullanacağı markayı seçerken aynı sektörde üçüncü kişiler adına tescilli/kullanılan bir markanın aynı/benzerini kullanmaması beklenir.
“Davacının dava konusu markayı 1980 yılından beri ihdas ve istimal ettiği otuz ülke de de tescil ettirdiği dosyaya ibraz edilen belgelerden açıkça anlaşıldığı… ve olayda Paris Sözleşmesinin uygulanmasının gerekmesine, marka tescilini yaptırırken basiretli işadamı özeni göstermek ödeviyle yükümlü bulunan davalının ilgili çevrelerce tanınmış davacıya ait markayı bilip bilmediğinin üzerinde durulmasına, davacı marka ile davalı markası arasında iltibas bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine…” denilmek suretiyle basiretli işadamı özenini aramıştır. Bu yükümlülük gereğince, bir tacir faaliyet gösterdiği sektörde kullanılan markaları aynısını veya benzerini ve hatta farklı olsa bile markalar arasında bağlantı olduğu ihtimaline sebebiyet verecek markasal kullanımlardan ve tescillerden kaçınmalıdır. Marka sicili alenidir (SMK m.22/3). Davalı, …’in resmi web sayfasında yapacağı marka sorgulaması ile dahi davacı adına tescilli olan 2011 06466 tescil no.lu “…+şekil” markasına ait bilgilere kolayca ulaşabilecektir.
Ticaret unvanının terkini yönünden tespit ve inceleme:
Davacı, davalının ticaret unvanındaki “…” ibaresinin kendi unvanı unvanında ek unsur olarak yer aldığı gerekçesiyle davalı şirket ticaret unvanının sicilden terkinini talep etmektedir.
Marka ve ticaret unvanı ticari hayatta kullanılan ve farklı fonksiyonları olan ayırt edici işaretlerdir. Marka mal ve hizmetleri diğerlerinden ayırt eder. Ticaret unvanı ise, taciri diğer tacirlerden ayırt eder. TTK m. 50 vd. maddelerinde “ticaret unvanı” ve “işletme adı”nın korunması sistemi getirilmiştir. Bir tüzel kişinin ticaret unvanı Türkiye’nin herhangi bir sicil dairesinde daha önce tescil edilmişse, bu unvanın diğer bir unvandan ayırt edilmesi için sonradan tescil edilen tüzel kişi ortaklığın unvanına gerekli ekleri yapması zorunludur (TTK m. 45). Ticaret unvanının daha önceden tescil edilmiş bir ticaret unvanı ile iltibas yaratacak şekilde kullanımı halinde, ticaret unvanını ilk tescil ettiren kişinin bu kullanıma son verilmesini mahkemeden talep etme hakkı vardır (TTK m. 52).
Davacı … Ticaret Ltd. Şti.’nin 17.04.2008 tarihinde kurulduğu, Mimarlık ve Mühendislik meslek grubu alanında faaliyet gösterdiği, davalı … Tic. Ltd. Şti. 08.03.2010 tarihinde kurulduğu ve konut inşaatı meslek grubu alanında faaliyet gösterdiği anlaşılmıştır.
Ticaret unvanları ek ve kök/esas/çekirdek unsurlardan oluşur. Anonim şirket, limited şirket ve kooperatiflerin unvanının çekirdek kısmı, işletme konusu ile şirket türünü gösteren ibareden oluşur. Ticaret unvanlarının benzer olup olmadığı incelenirken -markaların benzerlik karşılaştırılmasından farklı olarak, ticaret unvanlarının aynı veya benzer faaliyet alanlarında tescil edilip edilmediğine bakılmaz. Çünkü ticaret unvanının sicilden terkinini talep etme hakkı iltibasa değil, tescile dayalı öncelikli hak sahipliğinden doğmaktadır.
“Ticaret unvanının korunmasında, tescilli unvanın varlığı ve önceliği asıl ve yeterli olup, ayrıca işletmelerin faaliyet sahalarının aynı olması zorunluluğu aranmamaktadır.”
Davacı ve davalı şirket unvanlarının ek/vurgulayıcı unsuru “…” ibaresidir. Tarafların ticaret unvanlarındaki ek/vurgulayıcı unsurları benzer niteliktedir.
Davacı taraf, davalı şirket ticaret unvanında “…” ibaresinin yer almasının haksız rekabet yarattığını beyan etmektedir. Ancak, haksız rekabet iddiasının değerlendirilebilmesi için davalı tarafin ticaret unvanının ticaret siciline tescil edilmemiş olması gerekir. Yargıtay kararlarına göre:”Davacının, kuruluş ve tescil önceliği nedeniyle ülke genelinde bir hak elde ettiği, karışıklığa neden olması ve unvana tecavüz teşkil etmesi karşısında davalının unvanını terkin isteme hakkı bulunduğu açıktır. Fakat, davalı da ticaret unvanını tescilli olarak kullanmaktadır. Dolayısıyla tescilli ticaret unvanının sicilden terkin edilmesi anına kadar kullanılmasında herhangi bir usulsüzlük olmadığından bu dönem içinde unvana tecavüzden ve haksız rekabetten bahsedilemez. “
Netice itibariyle, tescil edilmiş bir ticaret unvanı için haksız rekabet teşkil ettiği iddiasında bulunulamayacağı; davalı şirket unvanı ticaret sicilinde tescilli olduğu sürece unvanın kullanımı gerekçe gösterilerek “ticaret unvanına tecavüz” veya “haksız rekabet’ten söz edilemeyecektir.
Davalı, ticaret unvanını kullanımına uzun süre sessiz kalan davacının sessiz kalmak suretiyle hak kaybına uğradığını beyan etmektedir.
Ticaret unvanının terkini 6102 sayılı TTK m.52’de düzenlenmiştir. Maddede zamanaşımı veya hak düşürücü süre düzenlenmemiştir. Kural olarak, ticaret unvanı üzerindeki hakkın ihlali devam ettiği sürece, hakkı ihlal edilen gerçek veya tüzel kişinin dava açma hakkı devam etmektedir. Ancak bazı hallerde, önceki tarihli unvan sahibinin bu hakkının herhangi bir şekilde kısıtlanmaması, hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabilir. Belli bir süre sessiz kaldıktan sonra dava açılması hakkaniyet ve dürüstlük (MK m.2) kuralları ile çakışıyor ise, hakkın kötüye kullanılması gündeme gelir, önceki hak sahibinin MK m.2 uyannca belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalmış ise, iyi niyetli bir şekilde unvanı daha sonraki bir tarihte tescil ettiren veya kullanan kişiye karşı dava açma hakkını kaybeder. Buna “sessiz kalma yoluyla hak kaybı” denilmektedir. Sessiz kalma yoluyla, önceki tarihli unvan sahibinin dava açma hakkını kaybetmesi için, bazı şartların bulunması gerekir. Bu şartlar, her somut olayın özellikleri göz önünde bulundurulmak suretiyle değerlendirilmelidir. Değerlendirmede esas alınacak şartları şu şekilde özetlemek mümkündür:a-Dava açma hakkının bulunması gerekir. b-Dava açma hakkı sahibinin, hak ihlali veya tecavüzden haberdar olmalıdır. c-Hak ihlalinden haberdar olmanın Üzerinden belirli bir süre geçmiş olmalıdır. ç-Sürenin geçmesine rağmen, dava hakkı sahibi hakkını kullanma ve dava açma hususunda kendi isteğiyle hareketsiz kalmış olmalıdır. d-Dava açma hakkının kullanılmamış olması.
Somut olayda MK m.2 çerçevesinde zımni bir icazet olarak değerlendirilebilmelidir. Hakkı ihlal edilen kişinin iyiniyetli olması gerekir.
Tespit edildiği üzere, sessiz kalmak yoluyla hak kaybının gerçekleştiği itirazında bulunacak olan davalının iyiniyetli olması gerekir. İltibasa sebebiyet veren davalının iyiniyetli olması gerektiği Yargıtay kararlarında da belirtilmektedir:Hukukumuzda hak sahibi, hakkını uzun süre kullanmayarak karşı tarafa kullanmayacağı yönünde bir güven oluşturmuşsa, uyandırılan bu güven nedeni ile artık bu hakkını kullanamayacağı kabul edilmektedir. Hukukumuzda sessiz kalma nedeniyle hak kaybı müessesesi kaynağı MK 2’deki dürüstlük kuralıdır.
TTK’da düzenlenmiş olan şirketler ticaret sicile tescil ile kurulurlar. Ticaret sicili alenidir; herkes sicildeki kayıtları inceleyebilir ve suret isteyebilir (TTK m.35/2). Davalı şirket 08.03.2010 tarihinde sicile tescil edilmek suretiyle kurulmuştur. Huzurdaki dava ise, 15.08.2018 tarihinde ikame edilmiştir. Aradan yaklaşık 8 yıl 5 aylık süre geçmiştir.
Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, özel ve teknik bilgi gerektiren ve hükme esas alınan bilirkişi raporları ile ilgili mevzuat kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davalı şirket 08.03.2010 tarihinde sicile tescil edilmek suretiyle kurulmuştur. Huzurdaki dava ise, 15.08.2018 tarihinde ikame edilmiştir. Aradan geçen yaklaşık 8 yıl 5 aylık sürede sessiz kalmak suretiyle hak kaybının oluştuğu, basiretli bir tacir olarak hareket etmesi gereken davacının, bu uzunlukta bir zaman dilimi geçtikten sonra , kötü niyetli olduğu kanıtlanamayan davalının kullanımına katlanması gerektiği kanaatine varılmakla , davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gerekli 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 8,50 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden red olunan marka hakkına tecavüzün tespiti ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, ortadan kaldırılması talepleri yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davalı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden red olunan maddi tazminat talebi yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 1.000,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 12/09/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır