Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/388 E. 2020/267 K. 17.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/388
KARAR NO : 2020/267

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 27/07/2018
KARAR TARİHİ : 17/09/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından 28/07/2018 tarihli dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davacı firmanın uzun zamandır hazır giyim sektöründe faaliyette olduğunu, dünyanın pek çok ülkesine ihracat yaptığını, TPMK nezdinde ‘…’ ve ‘…’ ibareli markalarının tescil edilerek kullanıldığını, davalı …’in … Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu ve davacı firmanın 2016 yılında davalıya …’nde davacı firma ürünlerini satabilmesi için bayilik verildiğini, davalının mağazasındaki tabelalar ve kartvizitler gibi ürünlerin davacı firma tarafından davalıya temin edildiğini, davalının 1 yıllık bir sürenin ardından davacı firmaya ait ürünlerin satışını bıraktığını ve başka firmaların ürünlerini satmaya başladığını, bu nedenden dolayı da davacı firma ile davalının arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığını, davalının TPMK nezdinde … numaralı ‘…’ ibareli markayı tescil ettirdiğini, davalının söz konusu tescilinin davacı firmanın marka hakkı sahipliğinden kaynaklanan haklarına halel getireceğini, markaların birbirine benzediğini, davalının marka tescilindeki ‘…’ ibaresinin …’nin başkenti olduğunu ve bunun tescil edilen markaya bir ayırt edicilik katmayacağını, aynı şekilde davalının markasındaki görsel farklılıkların da tescilli markaya bir ayırt edicilik katmayacağını, davacı firmanın markası ile davalının markasının faaliyet sınıfı bakımından da aynı olduğunu ve sırf bu sebebin bile davalının marka tescilinin hükümsüzlüğü için yeterli olduğunu, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/3, 6/6 ve 25 maddeleri gereğince davalının marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, davalının marka tescillerinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan basiretli tacir gibi hareket etme kurumuna aykırı bir durum teşkil ettiğini zira davacının marka tescillerinin davalı tarafından bilindiğini, davalının marka tescili üzerine devri engelleyecek nitelikte bir ihtiyati tedbir kararı verilerek davalı adına tescil olunan markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili tarafından 17/09/2018 tarihinde verilen cevap dilekçesinde davalı taraf özetle; davalının ‘…’ markasını 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında kendi adına tescil ettirdiğini, bu tescil üzerine TPMK tarafından re’sen incelenecek hususlardan olan mutlak ret nedenlerinden birinin bulunmadığını ve markanın TPMK tarafından tescil edilerek bültende yayınlandığını, ancak itiraz üzerine TPMK tarafından değerlendirilebilecek hususlardan olan nisbi ret nedenlerinin incelemesinin ancak kuruma 2 ay içerisinde yapılacak olan bir itiraz neticesinde değerlendirilebileceğini, kuruma bu kapsamda bir itirazın yapıldığını ve yapılan değerlendirme neticesinde itirazın reddedildiğini, davalının … ilk başkan adayı olduğunu, Türkiye’de eğitim aldığını ve bu süreçte Türkiye’de ticari faaliyetlerde bulunduğunu, marka tescilinde ‘…’ ibaresinin yer alma nedeninin davalının girişimci ve cesur olmasından kaynaklandığını, davalının anadilinin Fransızca olduğunu ve ‘…’ ibaresinin Fransızca’da yer alan ‘…’ ibaresinden geldiğini, gerek görsel olarak gerekse de barındırdığı ‘…’ ibaresinden dolayı ayırt edicilik unsuruna sahip olduğunu, davalının markası ile davacı firmanın tescilli markası arasında orta düzeyli bir tüketici için herhangi bir benzerliğin söz konusu olmadığını, davacı firmanın rekabeti ihlal ettiğini, davacı firmanın toplum nezdinde tanınmış bir marka olmadığını ve davacı tarafın böyle bir durum varmış gibi bir değerlendirme yapmasının kötü niyetli olduğunu, tanınırlık unsurunun varlığının herhangi bir araştırma yapmadan kabul edilemeyeceğini ve bu konuda gerekli mercilere başvurulması gerektiğini, davacı firmaya ait tescilli markaların davalı tarafından bilinmesi ve buna mukabil davalının tescil yapmasının tek başına kötü niyetin varlığını göstermeyeceğini, davacı firma yetkililerinin davalı ile aralarında sorun yokken davalının tescilinden haberdar olduklarını fakat davanın tarafları arasında süreç içerisinde çıkan problemlerden sonra işbu davanın ikame edildiğini, davanın reddedilmesi gerektiğini, ihtiyati tedbirin kaldırılması gerektiğini talep ve beyan etmiştir.
Davacı vekili tarafından 11/10/2018 tarihinde verilen cevaba cevap dilekçesinde davacı taraf özetle; davalı tarafın cevap dilekçesinde beyan ettiği hususların hukuki zeminden argümanlar olmadığını, davacı firmanın davalının marka tesciline yaptığı itirazın TPMK nezdinde reddedilmiş olmasının davalı tarafa bir kesin hak veya mutlak hak vereceğinin söylenemeyeceğini, davacı firma tarafından davalının marka tesciline karşı bülten itirazlarında ve YDK itirazlarında bulunulduğunu, davalının iddia ettiği şahsi niteliklerin işbu davanın esasına müessir olamayacağını, davacı firmanın seri marka tescili yapmasının davalı tarafça kötü niyetli bir hareket olarak nitelendirilmesinin ve rekabeti ihlal edici faaliyetler olarak nitelendirilmesinin yersiz iddialar olduğunu, davacı firmanın davalının tescilinden haberdar olduğu beyanının yersiz olduğunu zira bu kullanımın davalıya zaten davacı firma tarafından sağlandığını beyan etmiştir.
Davacı firmaya ait marka tescil evraklarının 10/08/2018 tarihinde TPMK tarafından dosyaya ibraz edildiği görülmüştür.
TPMK tarafından mahkememizce yazılan yazı üzerine … adına tescilli marka hakkı kaydı üzerine markanın 3. Kişilere devrini önleyecek nitelikte ihtiyati tedbir uygulandığını bildirir 14/08/2018 tarihli yazı cevabı geldiği görülmüştür.
Dosya 30/04/2019 tarihinde bilirkişilere tevdi edilmiş, bilirkişiler sunmuş oldukları 04/09/2019 tarihli raporda özetle; davacı firmanın marka tescillerinin davalıdan çok daha önce olduğu ve dolayısıyla gerçek hak sahibinin davacı firma olduğu, markalar arasında tüketiciler nezdinde karışıklığa yol açabilecek nitelikte bir benzerliğin söz konusu olduğu, markalar arasındaki ‘…’ ibaresinden kaynaklanan farklılığın tüketicilerdeki yanılma ihtimaline etki etmeyeceği ve tüketiciler nezdinde aynı firmaya ait seri markalar olduğu imajının oluşabileceği, davacı firma ve davalının arasında bir süre devam edip daha sonra sona eren ticari bir ilişkinin mevcut olduğu, davalı tarafından yapılan marka tescil başvurusunun taraflar arasındaki ticari ilişkinin sona erdikten sonra olduğu dolayısıyla da davalı tarafından yapılan marka tescilinin kötü niyetli bir şekilde yapıldığı, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/9 ve 25 maddelerinde ve Paris Sözleşmesi’nin 1. Mükerrer 6. Maddesinde kötü niyetli tescillerin korunmayacağının hüküm altına alındığı, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümleri uyarınca hükümsüzlük şartlarının oluştuğu yönünde kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili tarafından 24/09/2019 tarihinde verilen ve ‘bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazlarımız’ başlıklı dilekçede davalı taraf özetle; davacı firmanın tescilli markaları ile davalının tescil ettirdiği marka arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını zira TPMK’nın tescil başvurusunu değerlendirirken bu durumu da incelediğini ve bir aykırılık bulunmadığı için markayı davalı adına tescil ettiğini, davacı firmanın markalarının tüketiciler nezdinde bir tanınırlığının bulunmadığını ve hiç kimsenin tanınırlığı olmayan bir firmanın imajından faydalanmak istemeyeceğini, ‘…’ ibaresinin ayırt edicilik niteliğini haiz olduğunu, davalının kötü niyetli olduğu iddiasının gerçek dışı olduğunu zira ‘…’ markasının davalının etkin çabaları neticesinde hem Türkiye’de hem de …’nde bir tanınırlık seviyesine ulaştığını, davacının ticaret ünvanının herkesçe kullanılan bir tasviri işaret ettiğini ve bu kapsamda 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 6/6 maddesi kapsamında itiraza konu edilemeyeceğini, davalının kötü niyetli olmadığından dolayı 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 6/9 maddesi hükmüne dayanılamayacağını, hukukçu bilirkişiden yeni bir rapor alınması gerektiğini beyan etmiştir.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebine ilişkindir.
Davacının Gerçek Hak Sahipliği İddiası
6769 sayılı SMK ile marka hukukumuzda tescil ilkesi kabul edilmiştir. Ancak tescil ilkesi kabul edilmesine rağmen sistemimiz getirilen istisnalar nedeniyle kullanma sistemine daha yakındır. Yargıtay da yerleşik uygulamasında gerçek hak sahipliği kuralını benimsemiş ve markayı ilk defa kullanıp ona ayırt edicilik kazandıranı gerçek hak sahibi olarak adlandırmıştır. Ancak bir kimsenin bir markayı sadece ilk defa kullanmaya başlaması ile o marka üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğu kabul edilemez.
Tescil edilmemiş markaya SMK ile koruma sağlanmasının sebebi sadece tescilsiz marka sahibinin markayı ilk kez kullanmaya başlaması değildir. Aksine markanın kullanımını haklı kılacak daha temel ve önemli bir sebep bulunmalıdır. Bu da markanın belli bir yer, bölge ve piyasada bilinir hale gelmesidir.
Doktrinde marufiyet kuralı olarak isimlendirilen bu şart hem Türk Patent ve Marka Kurumu uygulamasında hem de Yargıtay içtihatlarında kabul edilmiş ve tescilsiz marka sahibinin kendisinden sonra yapılan tescilleri engelleyebilmesi veya hükümsüzlük davası açarak haksız yapılmış tescilleri ortadan kaldırabilmesi için tescilsiz markanın yoğun kullanımının kanıtlanması gerekmektedir.
Markayı tescil ettirmeden ilk defa kullanan ve maruf hale getiren kişinin “gerçek hak sahipliğine” dayalı olarak SMK’nın 6.maddesi hükmünden yararlanarak aynı markanın aynı tür mal ve hizmet için bir başka kişi adına tesciline itiraz edebilmesi veya hükümsüzlük davası açabilmesi için; 1.Davacıya ait markanın ayırt edicilik kazanmış olması, 2.Markanın, itiraz eden veya dava açan tarafından diğer haksız başvuru/tescil yaptığı iddia edilen kişinin başvurusundan önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması, 3.İtiraz sahibinin veya hükümsüzlük davası açanın üzerinde önceden kullanmaya dayalı hak sahibi olduğunu iddia ettiği ibare ile tescil başvurusu yapılan veya hükümsüzlüğü talep edilen markanın aynı veya benzer olması gerekmektedir.
Yargıtay 11. HD. 1998/1734 esas, 1998/5146 karar sayılı ve 06/07/1998 tarihli kararında, “İsviçre-Türk markalar hukuku, marka üzernideki hakkın iktisabı ve korunması ile ilgili olarak üç önemli ilkeye dayanır. Marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı, ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir. Buna ‘gerçek hak sahibi’ denilir ve bu tescil açıklayıcı etkiye sahiptir. Buna mukabil bir markayı ihdas etmeksizin seçip tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Ancak, bu tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder. Çünkü, hakiki, gerçek hak sahipliği ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak vermez. Markanın hakiki hak sahibi markasının aynısını veya tefrik edilemeyecek benzerini, her nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin, sonradan tescil edilmiş markanın terkinin istenebileceği kabul edilmektedir.” şeklinde karar verilmiştir.
Somut olayımızda … ibareli markanın giyim sektöründe davalı tarafça tescili 2017 yılı olup, davacı tarafın … ve … markalarının tescili davalı tescilinden daha eski tarihlidir. Yine dosyaya davacı tarafça sunulan delillerden davacının bu markalan 2017 yılından daha eski tarihlerde kullandığı da görülmektedir. Davalı ise markayı davacıdan daha eski tarihten beri kullandığına ilişkin hiçbir delil sunmamıştır. Bilindiği gibi markanın sahibine sağladığı haklar tescil ile oluşur ve üçüncü kişilere karşı tescilin yayını tarihinden itibaren hüküm ifade eder. Önce tescil ettiren kişi, o işaret üzerinde marka ile ilgili mal ve hizmetler için inhisar ve daha sonra başkasının marka olarak tescil ettirmesini men etme hakkını kazanır.
Sonuç olarak; izahı yapılan değerlendirmeler kapsamında uyuşmazlık değerlendirildiğinde davacının “… ve …” markalan üzerinde gerçek hak sahibi davacı taraftır.
Hükümsüzlük iddiası yönünden;
Dava tarihi itibariyle yürürlükte dan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. 5. Madde “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri ” ne ilişkindir. Madde 5/1-ç de ” Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.” mutlak red nedeni olarak düzenlenmiştir. 6. Madde ise “Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” ne ilişkin olup, madde 6/1 “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” yine 6/5 ‘e göre ” Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. ” yine 6/9’a göre “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. hükmüne amirdir.
KARIŞTIRILMA İHTİMALİ YÖNÜNDEN;
SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir. Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Malların ve hizmetlerin aynılığı ve benzerliği
Marka sahibi, markası hangi sınıflarda tescil edilmişse markasının başkası tarafından kullanılmasını ve tescilini önleme yetkisi, o mal veya hizmetler ve onlarla benzer olan mal ve hizmetlerle sınırlıdır. Tanınmış marka bu kuralın istisnasını oluşturmaktadır.
Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde “… ” ve “…” ibaresini içeren birden fazla marka tescilinin bulunduğu, davaya konu davalıya adına 03/02/2017 başvuru 03/05/2018 tescil tarihli “…” ibareli markanın 25 ve 35 sınıflarda tescil olunduğu, davacıya ait marka tescillerinin de aynı sınıfları barındırdığı anlaşılmıştır.
Halk tarafından Karıştırılma ihtimali
SMK Md. 6/1 maddesinde belirtilen nispi red sebepleri değerlendirilirken, ilgili sektördeki ortalama tüketici algıları dikkate alınmaktadır. Bu tüketici modeli, kural olarak alışveriş sırasında çok vakit harcayan, inceden inceye araştıran karşılaştıran bir tüketici anlamına gelmemekte, ancak bilgisi olan ve malı daha önce almış, kullanmış veya bilen bir tüketici olarak kabul edilmektedir. (İlhamı Güneş, Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları / Haksız Rekabet Davaları isimli eserinde sf. 145-146). Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halkın olduğu göz önünde tutulacaktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından “umumi intiba” olmasa bile, halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir. (Prof. Dr. Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İst. 1990, Birinci Baskı sh. .400 vd.)
Somut olaya dönüldüğünde; raporlarda da tespit olunduğu üzere; davacı tarafa ait … ve … ibareli markalar ile davalı tarafa ait “…” markaları kıyaslandığında; markalarda esas unsurların … ve … ibareleri olduğu, ülkesellik ilkesi uyarınca bu kelimelerin ana dilde olması … ibaresinin yabancı dilde olması nedeni ile vurgunun bu ibareler üzerinde olduğu, markaların sessel, görsel ve işitsel olarak bütün olarak değerlendirildiklerinde iltibasa neden olabilecek nitelikte olduğu, davalı markasında yer alan … ibaresinin markalar arasında ayırt ediciliği sağlayacak nitelikte olmadığı, markaların aynı, benzer emtia ve hizmet sınıflan için tescilli bulunduktan, aynı sektörde kullanıldıklan, iki marka karşısında kalan tüketicinin markalan kanştırabileceği ve/veya davalı markasını davacı seri markalanndan biri sanabileceği ve/veya işletmeler arasında bir bağın olduğunu düşünülebileceği sonuç olarak iktibasa dayalı hükümsüzlük şartlarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Kötü niyetli tescil iddiasının değerlendirmesi:
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuş, nihayet SMK 6/9 maddesinde kötü niyetli tescil bir tescil engeli olarak yasal mevzuattaki yerini almıştır. Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kararlarda bu hususu dikkate almıştır.
Bir markanın kötüniyetle tescil ettirildiğinden söz edebilmek için, o markanın tescil ettirilmesinin altında başkasına ait olduğunu bildiği bir markayı haksız olarak sahiplenme, başkasına ait markanın tanınmışlığından ve itibarından haksız olarak yararlanma, başkasının markasının piyasaya girmesini engelleme, tescil ettirilen markayı gelecekte gerçek hak sahibine markadan doğan hakları kullanmakla tehdit ederek satma amacı gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Yine bu konuda Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli emsal kararlarında, “…556 sayılı KHK’nın 35/l.maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü, KHK’nîn 35/1. Ve 42/l-(a) maddelerindeki düzenlemelerde, esasen MK’nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak açıkça kütü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42.maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur. … marka Hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle sağlanan marka korumasının amacına aykırı biçimde kötüye kullanılması yoluyla başkasının markasından haksız yararlanmak veya gerçekte kullanmayıp yedekleme, marka ticareti yapmak amacına ya da şantaja yönelik başvuru ve tesciller kötü niyetli tescil olarak kabul edilmektedir.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyi niyet iddiasında bulunamayacağına da şüphe yoktur (TMK. m. 2).
Somut olaya dönüldüğünde; taraflar arasında 2016 yılında ticari ilişki bulunduğu dosyaya sunulan, davacı firma tarafından davalı adına düzenlenmiş üzerinde davacıya ait … markası yer alan 2016 tarihli faturalardan anlaşılmaktadır. Davalının bu yönde herhangi bir inkarı da söz konusu değildir. Davalının dava konusu marka başvurusunda bulunma tarihi itibarı ile davacı markalarından haberdar olup, yapılan başvuru da bu ticari ilişki sonrasındadır. Davacı tarafa ait … ve .. ibareli markaların birebir aynısını içeren ancak yanına Kinshasa kelimesini eklemiş şekilde aynı ve benzer sınıflarda yapılmış bir marka başvurusu söz konusu olduğu dikkate alındığında davalının davacıya ait olduğunu bildiği markayı içeren marka tescil başvurusunda kötü niyetli olduğu, izahı yapılan SMK 7/9 kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı yukarıda izahı yapılan mevzuat ve açıklamalar kapsamında değerlendirildiğinde; davaya konu markanın davacıya ait önceki tarihli “…” ve “…” ibareli seri markalar dikkate alındığında ayırt ediciliğinin bulunmadığı, tüketici nezdinde karışıklığa sebebiyet vereceği gibi davacının seri markası olarak algılanabileceği kanaatine ulaşılmakla izahı yapılan SMK 5 ve 6 maddesine dayalı hükümsüzlük şartlarının oluştuğu yine davalının marka tescil başvurusu sırasında davacıya ait olduğunu bildiği markaya ait esas unsuru içeren marka başvurusunda kötü niyetli olduğu bu kapsamda SMK 6/9 gereği kötü niyete dayalı hükümsüzlük talebinin de yerinde olduğu anlaşılmakla davacının sübut bulan davasının kabulü yönünde aşağıdaki şekilde şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ ile,
Davalı adına TPMK nezdinde … no ile tescilli “…” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE VE SİCİLDEN TERKİNİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 18,50 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 4.910,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 1.400,00 TL bilirkişi ücreti, 140,90 TL posta gideri olmak üzere toplam 1.540,90 TL ve 71,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 1.612,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 17/09/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır