Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/366 E. 2019/562 K. 26.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/366
KARAR NO : 2019/562

DAVA : Marka Tecavüzü ve Haksız Rekabetin Tespiti, Önlenmesi, Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 18/07/2018
KARAR TARİHİ : 26/12/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan marka tecavüzü ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, manevi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin 1959 yılında inşaat sektöründe faaliyet göstermek üzere “…” unvanı ile kurulduğunu, müvekkilinin “…” ünvanın aynı zamanda Türk Patent Enstitüsünde tescilli olduğunu, ülkemizin birçok büyük projesinde görev aldığını, sektöründeki tüm firmalar ve hatta tüketici nezdinde en çok bilinen tanınmış ve itibarlı bir şirket olduğunu, “…” markasının 60 yıldır müvekkil şirket ve grubu tarafından kullanılan tanınmış marka olduğunu, davalı şirketin ise 2016 yılında daha çok yeni olarak kurulduğunu ancak müvekkiline ait 60 yıllık ünvan ve tescilli markası olan “…” isminin verildiğini, davalının bu kullanımının markaya tecavüz teşkil ettiğini, 1.000.000,00 TL sermaye ile kurulan davalı şirketin bilinen, sonuçlanmış bir işine rastlanmadığını, davalının müvekkilinin meşhur ettiği bu marka ve ünvandan haksız menfaat temin etmeye çalıştığını, davalıya tecavüzünü kaldırması ve haksız kullandığı ünvanı terk etmesi için bildirim yapıldığını ancak hiçbir cevap alınamadığını bildirimlere rağmen, davalı şirketin aynı unvan altında faaliyetine devam ettiği, aynı sektörde iş yapmak üzere kurulmuş olan davalı şirketin müvekkil şirketi bilecek durumda olduğunu, dürüstlük kuralına aykırı olarak, bu yolda hiçbir emek harcamadan iş dahi yapmadan müvekkilimizin yıllarca oluşturduğu markadan yararlanma ve bu emek ve başarı kendisine aitmiş intibaı yaratma yolundaki bu eyleminin 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun 7. Maddesi ve 29. Maddesi vd. maddelerine ayrıca markaya tecavüz, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 54. Maddesi vd. Hükümleri uyarınca haksız rekabet teşkil ettiğini, tecavüz ve haksız fiil nedeniyle müvekkil şirket maddi manevi zarara uğratıldığını, manevi zararlarının tazmininin gerektiğini, zira davalının ihaleye katılmak bakımından müvekkilin ticari itibarı kullanılmaya çalıştığını bu durumun davacı açısından sektörde büyük sıkıntıya yol açtığını, …’ın da artık belge sattığı, ünvanını kiraya verdiği ihalede taşaron kullandığı gibi söylentiler yayıldığını, bu imkandan yararlanmak isteyen kimi şahıs ve firmalar müvekkil şirket kapısını aşındırmaya başladığını, müvekkilinin ticari ve iş ahlakını titizlikle gözeterek, iş disiplini ve yaptığı kaliteli işlerle çok uzun yıllardır büyük emekle oluşturduğu itibarının büyük zarar gördüğünü, meydana gelen iltibas nedeniyle itibar kaybına uğradığını, davalının süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmadığını, münkir addolunması gerektiğini belirtmiş, davalı tarafından gerçekleştirilen markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, bu eylemlerden kaynaklı 40.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan avans faiziyle tahsiline, verilecek olan hükmün masrafı davalıdan alınarak tirajı en yüksek 5 gazeteden biri ile ilanına karar verilerek yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili mahkememize sunmuş olduğu beyan dilekçesinde özetle; müvekkilinin kuruluş aşamasında “…” ibaresinin tescilli marka olduğu hususunu bilinmediği için unvan olarak aldığını, davacı tarafın iddiasının aksine (kabul anlamına gelmemek üzere) herhangi bir kasıt söz konusu olmadığını, zira marka hakkının ihlali bir haksız fiil niteliğinde eylem olduğu için mutlaka kusur unsurunun da bulunması gerektiğini, müvekkil şirketin bu durumun farkedilmesinden sonra 11/12/2018 tarihli ve 9721 sayılı ticaret sicil gazetesinde unvan ve adres değişikliği yaptığını, davacı tarafın manevi tazminat talebinin reddinin gerektiğini, davacı tarafın iddia ettiği marka hakkına tecavüz gerçekten olsa bile TBK md. 49 bağlamında bu durum haksız fiil niteliğinde eylem olduğunu TBK md. 50 hükmüne göre haksız fiilden dolayı zarar görenin, zararını ispat yükü altında olduğunu, d davacı tarafın manevi yönden zarara uğradığını gösterir herhangi bir delilin sunulmadığını, zarar gördüğünü iddia edenin bu zararını ispatlaması, gerektiğini, marka hakkına tecavüz teşkil eden fiillerde manevi zarardan kastedilen husus genel manada marka sahibinin uzun süre boyunca emek harcayarak bir anlam kattığı markaya müşteri-tüketici nezdinde duyulan güvenin, tecavüz fiili sebebiyle sarsılmasına dayalı olduğunu, müvekkilinin tüzüğünde belirtilen esas faaliyet alanı olan kamu ihalelerinde bugüne kadar herhangi bir iş almadığını, gerçek kişilere ve özel hukuk tüzel kişilerine karşı da yine herhangi bir yüklenimde bulunmadığını, dolayısıyla müvekkil firmanın ürettiği ürün veya yaptığı işler bulunmaması sebebiyle, davacının tescilli markası hakkında üçüncü şahıslar nezdinde olumsuz intiba veya tereddüt oluşturacak herhangi bir eylemi eş deyişle sebep olduğu bir zarar bulunmadığını, hatta davacı taraf, kendisi dahi müvekkil şirket hakkında, “bilinen, sonuçlanmış bir işine rastlanmamıştır” diyerek bu hususu ikrar ettiğini, kaldı ki müvekkil şirketin tüzüğünde belirtilen kamu ihalelerinde iş almış olması durumunda dahi manevi zararın doğması mümkün olmadığını zira kamu ihalelerinde bir nevi müşteri nezdindeki idarelerin, ihaleyi yaparken sadece yeterlilik ve kullanılan teklifi dikkat aldıklarını, bunun dışında istekli firmanın tanınmışlığı, bilinirliği, markasının tescilli olup olmaması vb hususların bir kriter olmadığını belirtmiş müvekkilinin herhangi bir kusuru bulunmaması, durumu öğrenmesinden sonra unvan değişikliğine gitmiş olması ve ortada herhangi bir maddi ve manevi zarar bulunmaması sebebiyle, başta manevi tazminat olmak üzere davacının tüm taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraf delileri toplanmış TPMK kayıtları dosya içerisine alınmıştır.
TPMK kayıtları incelendiğinde, … tescil nolu “…” ibareli 06, 19, 35 ve 37.sınıf emtialarında, 11/07/2007 tarihinde tescil edildiği ve … adına kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
Şirket kayıtları incelendiğinde, eski unvanının … olduğu, yeni unvanın … Şirketi olduğu ve tescil tarihinin 29/09/2016 olduğu dava sonrası 16/02/2018 tarihinde unvan değişikliğine gidildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce oluşturulan bilirkişi incelemesine yönelik ara karar davacı vekilinin ara karardan rücu talebi dikkate alınarak yerine getirilmediği anlaşıldı.
Davacı vekili duruşmadaki beyanlarında özetle; “davalı taraf yapmış olduğu ihtara rağmen ticaret ünvanında değişiklik yapmaksızın davanın açılmasına sebebiyet verdiğini, yargılama safahatında davaya konu ticaret ünvanı değiştirildiğini, davanın müvekillimize ait tescilli markanını ve ticaret ünvanının davalı tarafça ticaret ünvanında kullanılmasından kaynakla markaya tecavüz ve haksız rekabet hükümleri kapsamında ticaret ünvanının terkinine ilişkin olduğunu, markasal kullanıma ilişkin bir iddialarının bulunmadığını beyan etmiştir.
Dava, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ve TTK hükümlerine dayalı olarak açılmış marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
SMK Madde 7- “(1) Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. (2) Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a) Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c) Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması. (3) Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c) İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e) İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f) İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması…” hükümlerine amirdir.
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1)Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2)Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1)Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a)Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…. Madde 56’da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan sonra davanın konusunu teşkil eden marka ve marka hakkına tecavüz ile ticaret unvanı kavramlarına kısaca değinilmesinde yarar vardır. Bilindiği üzere markaların korunmasına ilişkin usul ve esaslar, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda düzenlenmiştir
Bu düzenleme uyarınca, Türk Patent Enstitüsü (TPE) nezdinde tescilli bir marka sahibi ya da daha önce tescil başvurusunda bulunarak tescil talebi bakımından öncelik hakkı elde eden kişi, kural olarak markasının aynı veya benzer markalar ve/veya hizmetler için başkası tarafından marka olarak tescil ettirilmesine veya kullanılmasına engel olabilir.
Tescilli bir markanın, sahibinin izni olmaksızın kullanılması veya o markayı taşıyan mal ve hizmetlerin, tecavüzün bilinmesine rağmen pazarlanması, stoklanması, satış için teklif edilmesi, ihracı, ithali ya da tecavüzün bilinmesine rağmen o malların nereden sağlandığının bildirilmesinden kaçınılması, tecavüz olarak tanımlanmıştır (Tekinalp, Ü.: Fikrî Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 491).
Ticaret unvanı ise tacirlerin ticari işletmeleriyle ilgili işlemleri yaparken kullandıkları isimdir. Bu yönüyle ticaret unvanı bir taciri diğer tacirlerden ayırt etmeye yarayan tanıtma vasıtasıdır. Ticaret unvanını sadece tacirler kullanabilir; tacir olmayan kişi (esnaf) ticaret unvanı kullanamaz.
Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 42. maddesine göre; tacir, işletmenin açıldığı günden itibaren on beş gün içerisinde ticari işletmesini ve seçtiği ticaret unvanını işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirmek mecburiyetindedir. Ayrıca tacir, seçtiği ve usulüne uygun olarak tescil ettirdiği ticaret unvanını ticari işletmesiyle ilgili işlemleri yaparken kullanmak zorundadır. Ticaret unvanı “çekirdek” ve “ek” olmak üzere iki kısımdan oluşur. Ticaret unvanında “çekirdek” kısmı zorunlu olmasına rağmen, “ek” kullanılması kural olarak zorunlu değildir. Bununla birlikte, ticaret unvanı, “çekirdek” yanında “ek” de ihtiva ediyorsa bir bütün hâlinde korunur (Arkan, S.:Ticari İşletme Hukuku, Ankara, 2018, s. 278).
SMK öncesi marka sahibinin sonradan tescil edilmiş bir unvanın terkini talebinin açık bir dayanağı bulunmamakla birlikte bu unvanın markasal kullanımının ispatı halinde markaya tecavüzün oluşacağı aksi takdirde yasa gereği ticaret unvanını kullanmanın doğrudan markaya tecavüz ve haksız rekabet olarak kabulünün mümkün olmadığı yargı karalarımızda yerleşik hale gelmiştir.
Yine eskiden beri tescilli bir markanın sahibi olan işletme ile markayı oluşturan çekirdek unsuru içeren ticaret unvanı nedeniyle işletmeler arasında karışıklık ihtimali nedeniyle potansiyel alıcıların bildikleri markayı üreten işletmenin malı zannederek, sonradan tescil ettirilen ticaret unvanını taşıyan işletmenin malını talep etmeleri nedeniyle TTK m. 57 anlamında bir iltibas tehlikesi doğduğu için, markadan dolayı ticaret unvanının terkini söz konusu olabilecektir (Çolak, U.:Türk Marka Hukuku, Oniki Levha Yayıncılık).
SMK sonrası 7/3-e kapsamında tescilli ticaret unvanı kullanımının nasıl değerlendirileceği hususunda tam bir netlik olmamakla birlikte işaretin ticaret unvanında kullanılmasının mal ve hizmetleri ayırd etme amacına yönelik olmaması yani kullanımın markasal değil ticaret sicilinde olduğu gibi birebir unvan kullanımı niteliğinde olması daha da açıkçası mal üzerine konulmaması veya o marka ile hizmet sunulmaması ve mal veya hizmet ile hedef tüketici kitlesi arasında bir bağlantı kurulmaması markanın fonksiyonlarından birine zarar verilmemesi halinde ihlal oluşturmayabilir. ( Çolak, U.:Türk Marka Hukuku, Oniki Levha Yayıncılık, )
Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı tarafça uzun yıllardır ticaret unvanı ve tescilli marka olarak kullandığı “…” ibaresinin dava tarafça ticaret unvanı olarak tescil ettirildiği, yapılan ihtara rağmen kullanıma devam ettiği, davalı kullanımının markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği iddiasıyla iş bu dava açılmış ise de; davalının yargılama safahatında davacının davasına dayanak ticaret unvanında değişikliğe gittiği, markasal kullanımların tespiti yönünden oluşturulan inceleme ara kararının, davacı vekilinin (inceleme yapılmasını istemediklerini bildirmesi üzerine) talebi üzerine yerine getirilemediği, davacı vekilinin duruşmadaki beyanlarında markasal kullanıma ilişkin herhangi bir delillerinin olmadığı bu yönde iddialarının olmadığını bildirdiği, esasen tescilli ticaret unvanı kullanımının tek başına markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmeyeceği, izahı yapılan mevzuat kapsamında dava değerlendirildiğinde markasal nitelikte kullanımı bulunmayan ticaret ünvanı kullanımının önlenmeyeceği, davalının tescilli ticaret unvanı kullanımı dışında markaya tecavüz ya da haksız rekabet olarak kabulü gereken herhangi bir eyleminin bulunmadığı, kullanımın markasal nitelikte olduğu, markanın fonksiyonlarından birine zarar verildiğinin ispatlanamadığı anlaşılmakla davacının sübut buşmayan davasının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde karar tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti ve önlenmesine yönelik açmış olduğu davaların REDDİNE,
2-Manevi tazminat davasının REDDİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 683,10 TL’den 44,40 TL karar harcının düşülmesine, kalanı 638,70 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
4-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen tecavüz talebine ilişkin 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
7-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/12/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır