Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/317 E. 2021/19 K. 20.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/317
KARAR NO : 2021/19

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 26/06/2018
KARAR TARİHİ : 20/01/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka Hükümsüzlüğü ve Manevi Tazminat talepli davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin …’da kurulduğunu, 40 yılı aşkın süredir kına imalat ve satışı alanında faaliyet gösterdiğini, “…” – … ve şekil” markaları ile de faaliyet gösterdiğini, “…” markasını ilk kullanın markasını ilk kullanan ve tescil ettirenin müvekkili şirket olduğunu, TPE nezdinde “…”, “…”, “…” markalarının müvekkili şirket tarafından devralındığını, davalılardan … tarafından “…” markasının TPE nezdinde tescil edildiğini, haksız tescilin öğrenilmesi üzerine ihtarname gönderildiğini, davalı şirketin aynı zamanda SMK m.9 gereği markayı 5 yıl boyunca kesintisiz kullanmadığını, davalının müvekkili şirketin kadın görselinden oluşan şekil markasının aynısını tescil ettirmeye amacıyla TPE’ya başvurmasının da kötü niyetli olduğunun göstergesi olduğunu, farklı hasımlar tarafından açılan … 1.FSHHM’nin … Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda Eagle kelimesi ve kadın görselinin ayırt edici unsurlar olduğu, bu ibarelerin başkaları tarafından kullanılmasının müvekkili şirketin marka hakkına tecavüz oluşturacağının vurgulandığını, davalıların tescillerinin kötü niyetli ve müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini belirterek, davalılarca tescil edilen markalarının hükümsüzlüğüne, her bir davalıdan ayrı ayrı 5.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Ltd. Şti. vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; Davacı tarafın 5718 sayılı MÖHÜK m.48’e göre yabancılık teminatı yatırmasının zorunlu olduğunu, müvekkilinin 2007 yılında beri kına ihracatı yapan bir firma olduğunu, 2015 yılından itibaren satışlarının düştüğünü davacı şirkete beyan ettiğini, tarafların karşılıklı mutabakat ile … markasının haklarının takibi ve satışların artırılması amacıyla 05/04/2016 tarihinde distribütörlük sözleşmesi imzalandığını, ilgili sözleşme kapsamında davacıya ait markanın TPE nezdinde tescillerinin yapılması, davaların açılması, haksız tescillerin TPE’den terkini için gerekli davaların açılması içinde müvekkili şirkete yetki verildiğini, … markasına konu kadın görselinin ve … ibaresinin başka kurumlar tarafından tescil edildiğini, müvekkili şirketin hak ihlalleri bildiriminden sonra devralındığını, davacının distribütörlük sözleşmesine aykırı olarak müvekkili şirkete mal sunduğunu ve bunun tespit edildiğini, müvekkili tarafından sipariş edilen ürünlerin bedeli ödenmesine rağmen ürünlerin gönderilmediğini, davacının davasını kötü niyetli olarak açtığını belirterek davacı tarafından açılan davanın reddine, davacı ile müvekkili şirket arasındaki sözleşmenin haksız feshedildiğinin tespitini, davalı karşı davacı tarafından ödenen 150.000 $ teminat bedelinin iadesi, yine 13/12/2017 tarihindeki sipariş kapsamında ödenen 69.070$ teslim edilmeyen ürün bedelinin iadesini, 1.000,00 TL haksız fesih tazminatın tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili asıl davada cevaba cevap ve karşı davaya cevap dilekçesinde özetle; Davalı … vekilinin yabancılık teminatı hususundaki beyanlarının ve karşı dava ile asıl davanın ayrılması taleplerinin yersiz olduğunu, davalı tarafından “…” markasının tescili için başvuru tarihinin 18/08/2008 tarihi olduğunu, taraflar arasındaki imzalanan distribütörlük sözleşmesinin tarihinin ise 04/04/2016 olduğunu, … ve… markalarına ilişkin itirazların kurumca reddi halinde kaydıyla bu markalarının da hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini beyan ederek davalı …’in kötü niyetini ortaya koyduğunu, cevap dilekçesinde 2007 yılından bu yana kına ürünü aldığını beyan etmekle iş bu davayla hükümsüzlüğü talep edilen markaların tescilinden önce, müvekkili şirketi ve markalarını bildiğini kabul ve beyan etmiş olduğunu, bu beyanın tescildeki kötü niyetin ikrarı mahiyetinde olduğunu, müvekkili ile davalı arasında imzalanan sözleşmesinin lisans sözleşmesi olmadığını, davalı tarafından yükümlülüklerin yerine getirilmediğini bu nedenle yürürlük kazanmadığını, 150.000 USD’lik ödemeye ilişkin dekont bulunduğunu iddia etmiş ise de tebliğ edilen belgeler arasında herhangi bir dekont bulunmadığını, aynı şekilde teslim edilmeyen ürünlere ilişkin 69.070 USD tutarında bir ödeme bulunmadığını, müvekkili firmanın, haksız fiillerden dolayı fahiş zararlara uğradığını belirterek asıl davanın kabulünü, karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava ilk olarak … aleyhine … numaralı …, … numaralı … ve …numaralı … ibareli markaların,…Şti aleyhine … tescil numaralı …, … numaralı …, … tescil numaralı …, … numaralı… ve … numaralı … ibareli markaların ve …Ltd. Şti aleyhine … numaralı …, …numaralı … ve … numaralı … markasının hükümsüzlüğü ve davalılardan ayrı ayrı 5.000,00 TL manevi tazminat talepli açılmış ise de, mahkememizce 12/03/2019 tarihli duruşmada verilen ara karar ile Davalı …ve davalı …yönünden açılan davaların tefriki ile ayrı ayrı yeni esasa kaydına, davalı karşı davacı … yönünden açılan davanın ve karşı davanın bu dosya üzerinden devamına karar verilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
Asıl dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkin talepli davadır. Birleşen dava ise, tek satıcılık sözleşmesinin haksız feshine dayalı zarar ve cezai şart istemine dayalı tazminat talepli davadır.
Davacı vekili her ne kadar asıl davada ki uyuşmazlık konusu yönünden davasını davalı/ karşı davacı … Ltd. Şti. ile birlikte diğer davalılar …Tic. Ltd. Şti ve … Ltd. Şti.’ne de açmışsa da, 12/03/2019 Tarihli bir numaralı celsenin, iki numaralı ara kararında işbu diğer davalılar yönünden dosyanın tefrik edilerek ayrı ayrı esas kayıtlarının açılmasına, davanın yalnızca davalı/ karşı davacı … Şirketi yönünden devamına dair karar verilmiştir.
GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRME
SMK m.7’de marka korumasının tescile bağlı olduğu ifade edilmektedir. Ancak markanın kullanım veya tanınma yoluyla korunabileceği haller de mevcuttur. Tescil ilkesinin en önemli istisnası ise “gerçek hak sahipliği” ilkesidir. Buna göre 3. kişilerin sahibi bulunduğu bir markayı kendi adına tescil ettiren kişinin korumadan yararlanması mümkün değildir.
Kişinin önceden kullandığı markasını sonradan tescil ettirmesi durumunda bu tescil açıklayıcıdır. SMK sisteminde özellikle m.6/3, m.6/4 ve m.6/6 hükümleri dikkate alındığında işaret üzerindeki hakkın tescilden önce doğması halinde, önceki hak üstün tutulmaktadır.
Somut olayda, gerçek hak sahipliği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalı şirket cevap dilekçesi ve müteakip beyanlarında davacının hak sahipliğine ilişkin bir savunmada bulunmadığı gibi … 2. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinin … Esas, … Karar sayılı dosyasına sunduğu dava dilekçesinde, ” ” …” markanın gerçek hak sahibinin …’da yerleşik … isimli firma olduğunu, anılan firmanın markayı Türkiye’de tescil ettirmek üzere müvekkilini yetkilendirdiğini…” şeklindeki beyanları karşısında dava konusu marka yönünden gerçek hak sahibinin davacı şirket olduğunu ikrar etmiştir. .
Dava konusu asıl ihtilaf, davalı şirket ile davacı şirket arasında imzalanan 05/04/2016 Tarihli Türkiye Bölgesi Münhasır Distribütörlük Anlaşması gereğince davalı şirketin davaya konu marka üzerinde haklı kullanımının olup olmadığı, birleşen dava yönünden ise işbu distribütörlük sözleşmesinden kaynaklanan bir zararının olup olmadığı, bu zarardan kaynaklanan alacağının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Her ne kadar taraflar arasında 05/04/2016 tarihli distribütörlük sözleşmesi imzalanmışsa da, davalı/ karşı davacı şirketin davaya konu “…” markasını TPE’ye tescili için 18/08/2008 tarihinde müracaatta bulunmuş olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Taraflar arasında akdedilen sözleşme tarihi ise 2016 olup sözleşme tarihinden 8 sene öncesi yapılan başvuru davalı/ karşı davacı şirketin iyi niyetli hareket etmediğini göstermektedir. Kaldı ki mezkur sözleşmenin 6.1 Maddesinde ” Münhasır Distribütör …; … Ticari Markasının Türkiye Ticari Marka Yetkili Kurumuna (TPE) tescilini düzenlemek için Üretici …’a yardım edecektir” demektedir. Hal böyle olunca taraflar arasında marka devrine ilişkin lisans sözleşmesinden kaynaklanan bir düzenleme de bulunmamaktadır.
SMK M.6/2 AÇISINDAN DEĞERLENDİRME
Gerçek marka hakkı sahibinin- Paris Sözleşmesi ve SMK hükümlerince sahip olduğu haklar arasında ticari temsilci veya vekile karşı sahip olduğu haklar da yer almaktadır. Gerçek hak sahibinin ticari temsilciye veya vekile karşı ileri sürebileceği bu haklar SMK m.6 ve m. 10 hükümlerinde düzenlenmiştir. SMK m.6/2’ye göre:“… Ticari vekil veya temsilcinin, marka sahibinin izni olmaksızın ve haklı bir sebebe dayanmaksızın markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin kendi adına tescili için yaptığı başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir…” Öte yandan marka sahibi, haklı sebebi olmayan ticari temsilcinin veya vekilin söz konusu markayı kullanımını yasaklayabileceği gibi SMK m. 10 kapsamında tescilin kendisine devrini de isteyebilecektir.
Bu bağlamda markanın gerçek sahibi, haklı sebebi olmaksızın kendi adına tescil gerçekleştiren/gerçekleştirmeye çalışan vekil veya temsilciye karşı a) İtiraz (SMK m.6/2); b) Hükümsüzlük (SMK m.25/1); c) Kullanımı yasaklama; d) Tescilin kendisine devri (SMK m. 10) taleplerini ileri sürebilir .
Gerçek hak sahibinin SMK m.6/2 ve m. 10 hükümlerine dayanması için markasının tescilli olması zorunluluğu aranmamaktadır. Ayrıca markanın gerçek sahibinin başka ülkedeki markasına dayanması da zorunlu değildir. Temsilcinin bulunduğu ülkedeki gerçek marka sahibinin hakkı da SMK m.6/2 kapsamında değerlendirilmektedir .
Yargıtay 11. HD. E.2015/10162, K.2016/4881, T.2.5.2016 tarihli kararında da markanın gerçek sahibi ile temsilcisinin aynı ülkede bulunmaları durumunda dahi, temsilcinin izinsiz tescilinin hükümsüz sayılması veya gerçek marka hakkı sahibi adına tescilin yapılmasına izin verilmiştir. Karara göre “…Davacı vekili, müvekkilinin ticaret unvanını da oluşturan “…” markasını 1993 yılından, “…” markasını da otelcilik sektörüne atıldığı 1998 yılından itibaren kullanarak tanınmış hale getirdiğini, üzerlerinde gerçek hak sahibi olan müvekkilinin her iki markayı ihdas ve istimal ettiğini, davalının ise anılan markaları kötüniyetle adına tescil ettirdiğini ileri sürerek davalı adına tescilli …, …,…,… sayılı markaların hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir ….Davacı vekili ıslah dilekçesi ile de…, …, …, … numaralı”…” ibareli markaların müvekkiline devrini, aksi halde anılan markaların hükümsüzlüğünü istemiştir. Davalı şirket vekili ve dahili davalı vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, uyulan bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu markalar üzerinde davacının öncelikli hakka sahip olduğu, 556 Sayılı KHK nun 17. Maddesi gereğince…, …, …, …, … başvuru numaralı ”…”,”…” ibareli markaların davacıya devrine karar verilmesi… ” hukuka uygun bulunmuştur .
SMK m.6/2 ve m. 10 hükümlerinde yer alan hakların markanın gerçek sahiplerine tanındığı kabul edilmektedir . AB hukukunda da bu hakların ancak gerçek hak sahibi tarafından kendi izni olmaksızın yapılan başvurulara/tescillere karşı ileri sürülebileceği öngörülmüştür. Gerçek hak sahibi olmayanın bu hükümlerden faydalanması düşünülemez . Bu sayede markanın gerçek sahibi SMK m.6/2’ye ve m.l0’a dayanarak, vekil tarafından tescil sonucu elde edilen marka hakkının kendisine karşı kullanılmasını önleyebilecektir .
Bu husus Yargıtay 11. HD., E. 2014/15689 K. 2015/5363 T. 16.04.2015 sayılı kararında da vurgulanmaktadır . Karara göre: “…556 sayılı KHK’da ticari temsilci ya da vekilin haklı bir neden olmaksızın marka tescili yaptırması halinde gerçek hak sahibinin ileri sürebileceği talepler ayrı ayrı belirtilmek suretiyle aslında tescilde kötüniyetin varlığına ilişkin özel haller anılan hükümlerde düzenlenmiş ve yukarıda açıklanan seçeneklere dayalı olarak dava açma hakkı gerçek marka hakkı sahibine tanınmıştır.
Somut olaya dönüldüğünde; dava konusu marka açısından yapılan değerlendirmede, bu markayı oluşturan şekil ve kelime unsurları üzerindeki öncelikli ve gerçek hak sahibinin davacı taraf olduğu düşünüldüğünden, davalı/ karşı davacı ile imzalanan distribütörlük sözleşmesinde marka hakkının devrine ilişkin düzenleme olmaması kaldı ki davalı/ karşı davacının tescil başvurusunu sözleşmenin akdedilmesinden 8 yıl öncesinde gerçekleştirmiş olduğu, davalının gerçek marka hakkı sahibi konumunda olmaması sebebiyle davalı şirketin SMK m.6/2 hükmünden istifade etmesinin mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır.
MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ YÖNÜNDEN İNCELEME
6769 sayılı SMK’nın “Tazminat” başlıklı madde 150- “(1) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz sayılan fiilleri işleyen kişiler, hak sahibinin zararını tazmin etmekle yükümlüdür. (2) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilmesi durumunda, hakka konu ürün veya hizmetlerin, tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda sınai mülkiyet hakkının itibarı zarara uğrarsa, bu nedenle ayrıca tazminat istenebilir.” demektedir.
Yargıtay kararlarına göre manevi tazminata hükmederken TTK m.18/2’deki “basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü”ne aykırı davranılıp davranılmadığı esasını dikkate almaktadır. Davalının basiretli bir tacir gibi davranması zorunluluğunun doğal sonucu, ticari yararın zarara uğratılmaması veya böyle bir tehlikeye maruz kalmayı önleyici davranışları da gerektirir.
Somut olaya dönüldüğünde; davalı şirket, davacı şirket markasını izinsiz olarak tescil ettirmiş, basiretli bir tacir gibi davranmamıştır. Aynı zamanda haksız fiil niteliğinde bir davranış olan söz konusu eylemlerin TBK 58 ve SMK 150. Maddeleri uyarınca da tazmin sorumluluğu gerektirdiği sabittir. Davacı vekili 5000 TL tutarında tazminat talep etmiş olup, somut olayın özelliğine göre bu rakamın hak ve nefaset kuralları gereği uygun olduğu, sebepsiz zenginleşmeye de yol açmayacağı gerekçeleri ile tam kabul şeklinde hukuki ve vicdani kanaate varılarak hüküm tesis edilmiştir.
KARŞI DAVA YÖNÜNDEN YAPILAN DEĞERLENDİRME
Taraflar arasında “…” markalı ürünlerin davalı/ karşı davacı şirket tarafından Türkiyede satışının yapılması amacı ile 05/04/2016 tarihli Münhasır Distribütörlük Anlaşması imzalanmış olup, davalı/ karşı davacı vekili tarafından haksız fesihten kaynaklanan, sözleşmenin 3.1 maddesi kapsamında 150.000 USD cezai şart bedeli ve 69.070 USD tutarında teslim edilmeyen ürün bedelinin iadesi talep edilmiştir.
Davalı/ Karşı Davacı vekillerini 08/07/2019 ve 26/12/2019 tarihli vekillikten istifa dilekçeleri sunduğu, davalı/ karşı davacı şirkete mezkur dilekçelerin 02/01/2020 ve 20/01/2020 tarihlerinde tebliğ edildiği görülmüştür.
Davalı şirket temsilcisi ya da temsilcilerinin 10/12/2019 tarihinden itibaren davayı takip etmedikleri tutanaklardan anlaşılmaktadır.
14/10/2020 tarihli duruşmada davacı/karşı davalı vekilinin karşı dava yönünden davayı takip etmedikleri şeklinde ki beyanı karşısında dosya işlemden kaldırılmış ve HMK’nun 150/5 maddesi gereğince işlemden kaldırıldığı tarihten itibaren 3 aylık yasal süre içinde yenilenmediğinden davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerekmiştir.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde dosya kapsamında sunulan deliller, TPMK kayıtları, … 2. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinin …Esas, …Karar sayılı dosyası, 05/04/2016 tarihli Münhasır Distribütörlük Anlaşması bir arada değerlendirildiğinde yukarıda açıklanan gerekçeler doğrultusunda gerçek hak sahibini davacı/ karşı davalı şirket olduğu, davacı şirketin muvafakati olmaksızın markanın tescil ettirildiği, davalı/ karşı davacı şirketin anılan nedenlerle iyi niyetle hareket etmediği düşünüldüğünden davalı şirket tarafından TPMK nezdinde …numara ile 3.sınıfta tescil ettirilen “…” markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar vermek gerekmiş, karşı dava yönünden ise 09/12/2020 günlü celsesinde davalı/ karşı davacı yanın mazeretsiz olarak katılmaması, davasını takip etmemesi nedeniyle dosya işlemden kaldırılmış ve HMK’nun 150/5 maddesi gereğince işlemden kaldırıldığı tarihten itibaren 3 aylık yasal süre içinde yenilenmediğinden davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-a)Asıl dava yönünden davanın KABULÜ İLE, davalı adına TPMK nezdinde … numara ile 3.sınıfta tescilli “…” markasının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine,
1-b)5.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
1-c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 341,55 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 305,65 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
1-d)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen hükümsüzlük davası yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
1-e)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen manevi tazminat davası yönünden davacı vekili yararına hesap olunan 5.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
1-f)Davacı tarafından yapılan: 665,00 TL posta gideri, ve 71,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 736,80 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
1-g)Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
2-a)Karşı dava yönünden dosya işlemden kaldırıldığından DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASINA,
2-b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca, karşı dava harcı olarak yatırılan 178,58 TL’den hesap olunan 59,30 TL karar harcının düşülerek, kalan 119,28 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davalı karşı davacıya iadesine,
2-c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı karşı davalı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalı karşı davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı karşı davacıya verilmesine,
2-d)Davalı karşı davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
2-e)Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı karşı davalı vekilinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.20/01/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸