Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/316 E. 2021/284 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/316
KARAR NO : 2021/284

DAVA : Marka (Maddi Tazminat İstemli), Marka (Manevi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 26/06/2018
KARAR TARİHİ : 30/09/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Maddi Tazminat İstemli), Marka (Manevi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanları ile özetle; müvekkil …, ticari faaliyetine 1946 yılında İtalya’da başlamış ve kısa sürede … şirketler grubu olarak tüm kıtalarda ve 27 ülkede şirketler kurmuş ve ürünleri ile dünyanın her noktasına ulaşmayı başardığını, yoğun üretim, pazarlama ve tanıtım faaliyetleri, müvekkil …yı çikolata ve şekerleme sektöründe tüm dünya ülkelerinde tanınan, dünya çapında 4. büyük çikolata ve şekerleme üreticisi unvanına kavuşturduğunu, müvekkilin, …, …, …, …, … ve… markaları ve bu markaları taşıyan ürünleri ülkemizde de çok iyi tanındığını, müvekkilinin … markalı çikolatalı pralinleri ihtiva eden ürünleri; ilk kez müvekkil tarafından uzun yıllar önce ihdas edilip, piyasaya sürülmüş ve dünya çapında birçok ülkede müvekkilin yoğun tanıtım ve pazarlama faaliyetleri sonucu tanınan ürünler ve markalar haline geldiğini, … markalı ürünler, dünya çapında 30 yılı aşkm, Türkiye’de ise yaklaşık 1990 yılından beri tüketici ile buluşmakta ve beğenilerek tüketildiğini, müvekkilin … özgün ve son derece ayırt edici bir ambalaj kompozisyonu içerisinde piyasaya sunulduğunu, bu ürün ailesi içerisinde yer alan en küçük bireyden aileye yeni eklenen bireylere kadar her bir üründe bu aileye özgü dokular kullanıldığını, müvekkilin … ürün ailesi içerisinde yer alan ürünleri; çok çeşitli formlar (örn: tekli, üçlü, yuvarlak kutu, kalp kutu, dikdörtgen kutu) içerisinde piyasaya sunulmakla birlikte, her bir ambalaj tasarımında … ürün ailesine özgü renk-doku yeknesak bir şekilde kullanılmakta olup, bu ürünler şeffaf kutular içerisinde, altın sarısı parlak kâğıda sarih ve altlarında volanlı kâğıt zarflardan oluşan pralinlerden oluştuğunu, müvekkilin söz konusu ambalaj kompozisyonları, ülkemizde aynı zamanda müvekkil adına tescilli marka olarak da koruma altında bulunduğunu, müvekkilinin Türk Patent ve Marka Kurumu (“TÜRKPATENT”) nezdinde birçok marka tescillerine sahip olduğunu, müvekkil şirket tarafından yapılan pazar izleme faaliyetleri sonucunda, davalının huzurdaki davaya konu ambalajlarının ayniyet derecesinde benzeri olan bir önceki ambalajlarının müvekkilin markaları ve ambalajlarıyla benzer olduğu ve müvekkil aleyhine haksız rekabet yarattığı kesinleşmiş mahkeme kararlarıyla tespit edilmiş olmasına rağmen, davalı şirketin aşağıda görsellerine yer verilen “…” ibareli ürün ambalajlan ve ambalaj kompozisyonları ile, müvekkilin yukarıda anılan tescilli markaları ve ticari kullanımları aleyhine marka tecavüzü ve haksız rekabet yaratmaya devam etmekte olduğunun tespit edildiğini, bunun üzerine, davalı tarafından müvekkil aleyhine yaratılan marka tecavüzü ve haksız rekabet durumunun tespiti, önlenmesi ve sonuçlarının ortadan kaldırılması talebiyle, müvekkil tarafından davalıya karşı 10 Nisan 2014 tarihinde, …. 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi nezdinde … E, sayılı dava açıldığını, mahkeme’nin 19.02.2015 tarih, … E. ve … K. sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verildiğini ve marka tecavüzü ve haksız rekabet durumları açıkça tespit edildiğini, mahkeme kararında “Davanın kabulüne, içlerindeki tekli ürün görünüm ve ambalajlan nedeniyle davalı tarafa ait … ibareli tekli, yirmili, yirmidörtlü, otuzlu, otuzbesli ve diğer çoklu ürünlerin davacılar aleyhine marka hakkına tecavüz ve kaksız rekabet yarattığının tespitine, bu tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalı tarafa ait tekli Pralin ambalajlarının tek başına ya da çoklu ambalajlar içerisinde veya ambalaj görselleri üzerinde kullanılmasının, üretilmesinin, satışının, dağıtımının ithal veya ihracının, yurt içinde satışa sunulmasının önlenmesine…” şeklinde karar verildiğini, her ne kadar mahkemenin anılan kararı, davalı şirket tarafından temyiz edilmiş ise de, davalının bütün temyiz itirazları Yargıtay 11, Hukuk Dairesi’nin 08.02.2016 tarih ve 2015/7074 E. ve 2016/1093 K, sayılı kararıyla reddedildiğini, bunun üzerine, yine davalı tarafından bu karara karşı da karar düzeltme talebinde bulunulmuş ise de, davalının söz konusu talebi de aynı şekilde Yargıtay 11, Hukuk Dairesi’nin 11,01.2018 tarih ve 2016/6109 E. ve 2018/217 K. sayılı kararı ile reddedildiğini ve mahkeme kararının 11.01.2018 tarihinde kesinleştiğini, davalının “…” ibareli ürünleri ile müvekkilin “…” markalı ürün ambalajlarında kullanılan markaları ve ambalaj kompozisyonlan aleyhine marka tecavüzü ve haksız rekabet yarattığı kesinleşmiş mahkeme karan ile de tespit edilmiş olup, bu itibarla tartışmadan uzak olduğunu, dolayısıyla, davalının müvekkil aleyhine marka tecavüzü ve haksız rekabet teşkil ettiği yargı kararlan ile de sabit olan tüm bu haksız ve kötü niyetli kullanımları sebebiyle müvekkil maddi ve manevi zarara uğramış bulunduğunu, bu çerçevede müvekkilin hem haksız rekabet hem de marka tecavüzü hükümleri çerçevesinde maddi ve manevi tazminat talep etme hakkı mevcut olduğunu, davalının dava konusu ürünlerin müvekkil aleyhine tecavüz ve haksız rekabet yaratmakta olduğuna ilişkin olarak verilen kesinleşmiş yargı kararına rağmen, dava konusu ürünlerin satışına devam ettiğini, bunun hem dosya kapsamına sunulan ürün numuneleri ve fiş örneği hem de bizzat davalının internet sitesinden ve 2018 bayram katalogundan alınan görseller ile de sabit olduğunu, kaldı ki, davalının, müvekkil ile aralarında uzun yıllardır süregelen pek çok uyuşmazlık bulunduğu ve müvekkilin markalarından ve ürünlerinden uzun zamandır haberdar olduğunun da tartışmasız olduğunu, bu itibarla, davalının müvekkilin tescilli “…” markalan ve ambalaj kompozisyonlan aleyhine iltibas ve tecavüz teşkil eden kullanımlannın devam etmesinin bir tesadüf olmadığı ve davalının kötü niyetli olarak, kasten müvekkilin marka ve ürünlerinin ününden ve itibanndan haksız kazanç sağlamak amacıyla hareket ettiği ortada olduğunu, kusurun varlığı açık olup müvekkilin, davalının haksız rekabet teşkil eden fiilleri sebebiyle, TTK madde 56 uyarmca maddi ve manevi tazminat talep etme hakkının bulunduğunu, öte yandan, 6769 sayılı SMK’nm 149. maddesine göre marka hakkının tecavüze uğraması halinde tecavüzün giderilmesi ve maddi-manevi zararların tazmin edilmesi de istenebileceğini, nitekim tazminat başlığı altındaki 150. vd maddelerde de tazminat şartlarının düzenlendiğini, bu çerçevede, gerek TTK md. 56/son ve gerekse SMK md. 151/2 (b) hükmü çerçevesinde, öncelikle, davalının, müvekkil aleyhine marka tecavüzü ve haksız rekabet yaratan dava konusu “…” ibareli tekli, yirmili, yirmi dörtlü, otuzlu, otuz beşli ve diğer çoklu fıstıklı ve fındıklı ürünlerin şahsından elde ettiği kazanca göre tazminata hükmedilmesini talep ettiklerini, öte yandan, SMK md. 151/3 uyarınca yoksun kalman kazancın hesaplanmasında markanın ekonomik önemi, marka hakkına tecavüz edildiği anda geçerlik süresi vs. gibi etkenlerin göz önünde bulundurulacağına işaret edildiğini, bu çerçevede, yoksun kalman kazancın hesaplanmasında müvekkilin tescilli markalarının ve bu markalar altında sunduğu ürünlerin yaygınlığı, kalitesi ve tüketici nezdinde ulaştığı bilinirliğin de dikkate alınması gerektiğini, müvekkilin, markalarının tanınmışlığı ve tüketici nezdinde ulaştığı bilinirlik, güven ve söz konusu ürünlerin kalitesi dikkate alındığında; davalının işbu haksız eylemleri sebebiyle, müvekkilin uğramış olduğu zararın büyüklüğü de açık şekilde ortaya çıktığını, burada söz konusu edilen zararın tespitinde, müvekkilin tüketici kaybından ziyade, davalının müvekkil ile iltibas yaratmak suretiyle elde etmiş olabileceği gelirin dikkate alınması gerektiğini, zira davalının müvekkilin markalan ve ürünleri ile yaratmış olduğu açık iltibas sebebiyle, “…” ibareli ürünlerin müvekkilin dayanak markalan ile ambalaj kompozisyonlanndan haksız yarar sağlamış olduğunun da açık olduğunu, o halde davalı yan, müvekkilin markaları ile iltibas yaratarak ve bu markalar altında müvekkilin yıllardır sunmakta olduğu ürünlerinin tüketici nezdinde ulaştığı bilinirlik, güven ve söz konusu ürünlerin kalitesinden haksız yarar sağlamak suretiyle, bu iltibas olmasaydı elde edemeyeceği bir geliri de elde ettiğini, maddi zararın tespitinde bu hususun da dikkate alınması gerektiğini, son olarak SMK md. 151/4 “Yoksun kalman kazancın hesaplanmasında, ikinci fıkranın (a) veya (b) bentlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birinin seçilmiş olması hâlinde, mahkeme ürüne ilişkin talebin oluşmasında sınai mülkiyet hakkının belirleyici etken olduğu kanaatine varırsa, kazancın hesaplanmasında hakkaniyete uygun bir yaı/ın daha eklenmesine karar verir,” hükmünü haiz olup, müvekkilin tescilli marka ve ambalaj kompozisyonları ile ticari sunumunun da davalı tarafından kopyalanarak müvekkil aleyhine marka tecavüzü ve haksız rekabet yaratıldığı sabit olduğundan, bu hususun da ayrıca dikkate alınmasını ve tazminat talebimize ek olarak, mahkeme tarafından hakkaniyete uygun bir payın daha eklenmesini talep ettiklerini belirtmiş, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalının “…” ibareli fıstıklı ve fındıklı ürünlerine ilişkin olarak tekli, yirmili, yirmi dörtlü, otuzlu, otuz beşli ve diğer çoklu yeşil ve kahverengi ürün ambalajları ile; müvekkili aleyhine yarattığı haksız rekabet sebebiyle TTK madde 56 ve ayrıca marka tecavüzü sebebiyle SMK 151/2(b) uyarınca “Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç” müvekkilin davalıdan talep ve tahsile hakkı olduğu tazminat miktarının ayrı ayn hesaplanarak şimdilik 500.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminatın, marka tecavüzü ve haksız rekabetin işlenmeye başlandığı tarihten itibaren, merkez bankasının Türk Lirasına uygulamış olduğu senelik en yüksek mevzuat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilerek Masraf, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanları ile özetle; “Müvekkil …Tic.Aş. çikolata sektöründe faaliyet gösterdiğini, ürettiği ürünler ve yarattığı markalarla Türkiye ve yurtdışına tanınmış bir firma olduğunu, müvekkili şirketin halen çikolata, çikolata kaplamalı ürünler, bisküvi, gofret, sakız ve şeker ve kek üretimi yaptığını, 1500’ü aşan çalışan sayısıyla ülkemize önemli katma değer yaratan, ürettiği ürünleri 90’ı aşan ülkeye ihraç eden saygın bir şirket olduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını, eylemin ve zararın öğrenme tarihi olarak marka başvurusu tarihinin esas alınması gerektiğini, davacının müvekkilinin tescilli olarak kullandığı ürün ambalajını davaya konu ettiğini, davacının dayanak olarak sunduğu mahkeme kararında söz konusu ambalajla ilgili hiçbir hüküm bulunmadığını, davaya bu ambatajın dahil edilmesinin mümkün olmadığını, davacının tazminat talebinin kötü niyetli olduğunu, Müvekkilin bahse konu ürünlerindeki … ibaresinin kullanım şekli dikkate alınırsa, müvekkilinin davacı markalarıyla iltibas yaratmak suretiyle haksız kazanç elde etmek gibi bir düşüncesinin olmadığının açıkça göründüğünü, ürünlerde … ibaresinin ön planda tutulduğunu, ayrıca … markasının tescile dayalı bir şekilde kullanıldığını, davacı şirketçe talep edilen faiz türü ve başlangıç tarihinin hukuka aykırı olduğunu, davanın esasına girilmeksizin zamanaşımı def’i dikkate alınarak davanın reddini, usul yönünden taleplerinin kabul olunması halinde haksız ve dayanaksız davanın esas yönünden reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana bırakılmasını beyan arz ve talep etmiştir.
Davacı vekili 04/10/2018 tarihli cevaba cevap dilekçesi ile özetle; davaya konu … ibareli ürünlerin müvekkili aleyhine marka tecavüzü ve haksız rekabet yarattığına ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmasına rağmen, halihazırda davalı tarafından üretilmekte dava dışı üçüncü kişilerce satılmakta, bu kişilerce piyasaya sunulmakta, reklama satışa dağıtıma ve ihracata konu edilmekte olduğunu, müvekkili şirket hakkındaki kötüniyet iddialarını kabul etmediklerini, Marka tecavüzünden kaynaklanan tazminat talepleri bakımından esas alınması gereken zamanaşımı süresinin sekiz yıl olması gerektiğini, zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin davalının marka tecavüzü teşkil eden fiillerinin işlendiği son tarih olarak kabul edilmesi gerektiğini, huzurdaki uyuşmazlık bakımından müvekkilin maddi zararlarından olan yoksun kalınan kazancının TTK 56/son ve SMK’nin 151/2(b) hükmü çerçevesinde hesaplanarak, davalının müvekkil aleyhine marka tecavüzü ve haksız rekabet teşkil eden … ibareli ürünlerin satışından elde ettiği kazanca göre tazminata hükmedilmesini talep ettiklerini, davalının faizin türü ve başlangıç tarihine ilişkin iddia ve savunmalarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, ticari dava olması nedeniyle ticari faiz talep ettiklerini, dava konusu olmayan ürünle ilgili taleplerinin olmadığını, katalogdaki kapsam dışı ürün şeklinin dava konusu ürünlerle yan yana olması nedeniyle konduğunu, katalog görselinde oynama yapmama maksadıyla kapsam dışı ürünü dilekçelerinde gösterdiklerini, davalı yanın hukuki dayanaktan yoksun savunmalarının reddini ve taleplerini tekrar etmiştir.
Davalı … vekili 01/11/2018 tarihli ikinci cevap dilekçesinde özetle; davacının zamanaşımı def’i talepleri karşısındaki savunmalarını kabul etmediklerini, davacının kapsam dışı ürün ambalajını davaya konu etmediklerini kabul etmeleri nedeniyle, o ürün ambalajının taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu olmaktan çıktığını, davacının kendi markalarının tanınmışlığı ve bilinirliği iddialarıyla müvekkili ürünlerinin kalite düşüklüğünü ileri sürdüklerini, iddiaların temelden yoksun olduğunu, davacı şirketin davasının haksız ve dayanaksız olduğunu ve taleplerini tekrar etmiştir.
TPMK’ya müzekkere yazılarak …, …, …, …, …, …, …, …, ve …, ibareli marka tescil belgelerine ilişkin evraklar dosya arasına alınmış, gelen 10/07/2018 tarihli yazı cevabında “.., adına …, …, …, …, …, …, …,… sayıyla tescilli markalara ilişkin, yenileme tarihini, koruma süresini, kullandığı ürün ve hizmet listesini ve tescil belgesindeki bilgilerin aynısını içerir onaylı renkli sicil kaydının gönderildiği, marka tescillerinin halen geçerliliğini koruduğu, söz konusu markalar üzerinde herhangi bir devir ve lisans kaydına rastlanılmadığı” bildirilmiştir.
TPMK’ya mnüzekkere yazılarak davalı adına tescilli …, …, …, … ibareli marka tescil belgelerine ilişkin evraklar dosya arasına alınmış, gelen 11/04/2019 tarihli yazı cevabında “… SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ adına …, …, …, … sayılarla kayıtlı mmarkalara ilişkin, yenileme tarihini, koruma süresini, kullandığı ürün ve hizmet listesini ve tescil belgesindeki bilgilerin aynısını içerir onaylı renkli sicil kaydının gönderildiği, marka tescillerinin halen geçerliliğini koruduğu, …, … kod numaralarıyla kayıtlı başvuruların sahibi adına hüküm ifade etmediği” bildirilmiştir.
… 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin Yargıtay tarafından da onanarak kesinleşen 19.02.2015 tarih, … E. ve … K. sayılı kararı dosya içerisine alınmıştır.
Dosyamız mahkememizin 19/02/2019 tarihli ara kararı uyarınca bilirkişiler … ve …’a tevdi edilmiş, alınan 08/11/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle, “Davalı şirketin 2014-2015-2016-2017-2018-2019 yılına ait ibraz ettiği ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin zamanında ve usulüne uygun olarak yaptırılmış olduğu, defterlerin birbirini teyit eder şekilde tutulduğu, kayıtların düzenli ve yasalara uygun tutulduğu, ticari defterlerin HMK 222 maddesi uyarınca sahihi lehine delil vasfına haiz olduğu, davacı ile davalı şirket arasında bir lisans sözleşmesinin akdedilmediği, davalı şirket vekilinin dosya kapsamında belirtmiş olduğu “…” adresine 01.11.2019 tarihinde yerinde incelemeye gidildiği “ tarafımızca talep edilen evraklardan … markasında ait satış rakamlarının ve satış faturalarının ibrazı yapılamadığını, haçimli ve zaman alması sebebi ile 05.11.2019 tarihinde ibraz edileceği yönünde” tutanak tutulduğu, 05.11.2019 tarihi itibariyle yerinde inceleme sırasında talep edilen evraklar taraflarına ulaştırılamamış olması sebebiyle ara karar doğrultusunda bir tespit yapılamadığı” bildirilmiştir.
Davacı vekili 26/11/2019 tarihinde dosyaya sunduğu bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesi ile özetle, “sayın Mahkeme’nin 19.02.2019 tarihli ön inceleme duruşmasında verdiği (4) no.lu ara karan uyarınca, “Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusunun tespiti yönünden özellikle kesinleşen dava dosyası kapsamındaki tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği hüküm altına alınan ürünler yönünden davalı tarafça davacı tarafın talebi dikkate alınarak 10/04/2014 tarihinden davanın kesinleşme tarihi ve mevcut dava tarihi ayrı ayrı değerlendirilmek suretiyle yıl bazlı satış miktarları ve bu miktarlar üzerinden davacının talep edebileceği (SMK 151/2-b kapsamında) tazminat miktarının tespiti yönünden rapor tanzim edilmesine” ve “incelemenin davalı tarafça bildirilecek olan adreste 03/05/2019 günü saat 14.00′ te yapılmasına” karar verilmiş olup, Sayın … ve Sayın … bilirkişi heyeti olarak atandığı, bu noktada öncelikle belirtmek gerekir ki, inceleme gün ve saati Sayın Mahkeme tarafından açıkça bildirilmiş olmasına rağmen, Sayın Mali Müşavir Bilirkişi tarafından 03.05.2019 tarihinde davalı şirket adresinde inceleme yapılamayacağı bildirilmiş ve Sayın Bilirkişi tarafından dosya fiziki olarak ancak 03.05.2019 tarihinde mahkeme kaleminden teslim alındığı, akabinde Bilirkişi tarafından 01.11.2019 tarihinde davalı şirket adresinde inceleme yapılacağı taraflarınca bir gün öncesinden öğrenilmiş olup, taraflarınca davacı vekili olarak yerinde incelemeye iştirak edildiğini, inceleme esnasında Bilirkişi tarafından yalnızca davalının 2014-2019 yıllarına ait ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdikleri ve Kurumlar Vergisi Beyannamesi incelemiş olup davalı tarafından satış faturalarının inceleme tarihine kadar hazırlanamadığı belirtilmiş ve 05.11.2019 tarihinde bu faturaların bilirkişi’ ye iletileceği tutanak altma alındığını, bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan rapor tarafımıza 12.11.2019 tarihinde tebliğ edilmiş olup, Sayın Bilirkişilerin yukarıda ifade edildiği şekilde “yerinde inceleme sırasında davalıdan talep edilen evrakların 05.11.2019 tarihinde ulaştırılmamış olması nedeniyle bir tespit yapılamadığı” şeklinde bir rapor tanzim ettikleri görüldüğünü, Mahkeme’ nin ara kararında açıkça belirtilen bir inceleme gün ve saati olmasına rağmen, yerinde inceleme tarihinin Mali Müşavir Bilirkişi tarafından altı (6) ay sonraya kadar ertelenmiş olmasının, davalı yan tarafından inceleme için gerekli olan satış faturalarının ara karar tarihinden itibaren dokuz (9) ay boyunca hazırlanmamış ve yerinde inceleme sırasmda da açıkça imza altına alınmış olmasına rağmen talep edilen evrakların süresi içerisinde ibraz edilmemiş olmasının ve bu doğrultuda tazminat bakımından herhangi bir tespit yapılamadığına dair rapor ibraz edilmiş olmasının, bir bütün olarak huzurdaki davayı sürüncemede bıraktığının açık olduğunu, zira huzurdaki dava 26.06.2018 tarihinde açılmış, Sayın Mahkeme tarafından 03.05.2019 tarihinde yerinde inceleme yapılmasına hükmedilmiş ve fakat inceleme tarihi 01.11.2019 tarihine kadar ertelenmiş olup gelinen aşamada 2019 yılının Kasım ayında halen dosya kapsamında herhangi bir tespit ve inceleme yapılamadığını, bu durumda müvekkillerinin halihazırda davalı tarafından yaratılan marka tecavüzü ve haksız rekabet nedeniyle uğramış olduğu maddi ve manevi zararın, yargılamanın bu şekilde uzaması nedeniyle daha da artmakta olduğunun ortada olduğunu, bilirkişi’nin yerinde inceleme tarihini geciktirmiş olmasının yanı sıra, davalı yanın da Mahkeme’nin 19.02.2019 tarihli ara kararından duruşmada haberdar olmasına rağmen, öncelikle Saym Mahkeme tarafından hükmedilen 03.05.2019, akabinde de Sayın Bilirkişi tarafından ertelenmiş olan 01.11.2019 tarihine kadar davaya konu ürünlerin satışını gösterir bilgi ve belgelerinin tamamını incelemeye hazır edebilecek vakti bulunmakta iken, 01.11.2019 tarihinde satış faturalarının çokluğu sebebiyle hazır edilemediği ve 05.11.2019 tarihinde ibraz edileceği yönündeki beyanlarının ve nitekim bu faturaların 05.11.2019 tarihinde de ibraz edilmemiş olmasının davalmm tamamen kötü niyetli bir şekilde hareket ettiğini ve tazminat incelemesi ve hesaplaması için yedinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri vermekten imtina ettiğini açıkça gösterdiğini, davalı yanın bu tutum ve davranışları daha önce … 4. FSHHM’ nin … E. sayılı dosyası ile bizzat Mahkeme’nin … E. ve … E. sayılı dosyalarında da gündeme gelmiş olup, bilirkişi incelemelerinin eksiksiz bir şekilde yapılmasını engellemiş, yargılamayı oldukça uzatmış ve net bir tazminat hesabı yapılamamasına neden olduğunu, tüm bu açıklamalarımızdan da açıkça anlaşılacağı üzere, davalı yan, incelemenin yapılabilmesi için gerekli bilgi ve belgeler kendi yedinde bulunduğu halde, bunu kötü niyetli olarak müvekkilin aleyhine olacak şekilde kullanmakta ve gerekli bilgi ve belgeleri ibraz etmekten kaçınarak müvekkili lehine mümkün olduğunca düşük bir tazminat miktarına hükmedilmesini sağlamaya çalışmakta ve yargılamayı sürüncemede bırakma amacıyla hareket ettiğini, oysa bilindiği gibi, HMK’nın 222. maddesi uyarınca mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir ve HMK’nın 222/5 maddesi uyarınca, karsı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılacağını, nitekim Yargıtay 11. HD’nin 2014/ 6791E. ve 2014/ 12368 K. sayılı kararında da davalıya HMK 222/5.md. ihtarını içerir davetiye tebliğine rağmen davalının ticari defterlerini ibrazdan kaçındığı, HMK 222/5. maddesi uyarınca karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa ibrazı talep eden tarafın iddiasını ispat etmiş sayılacağı” gerekçesiyle davanın kabulüne karar veren yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunarak onandığını, bu nedenle, öncelikle, müvekkilin tazminat taleplerine ilişkin incelemenin sağlıklı olarak yapılabilmesi ve yargılamanın sürüncemede bırakılmasının önüne geçilmesi amacıyla, davalıya ticari defter ve kayıtlarını, özellikle de dava konusu ürünlerin yurt içi ve yurt dışı satışını gösterir faturalarını mahkeme’ye sunması veya yapılacak yeni bir inceleme esnasında bilirkişilerin inceleyebilmesi için hazır bulundurması konusunda kesin süre verilmesine ve HMK m. 222/5 ihtarını içeren bir davetiye gönderilmesine; gerekli bilgi ve belgelerin süresi içerisinde ibraz edilmemesi halinde dava dilekçemizde yer alan tazminat miktarının davalı tarafından kabul edilmiş sayılacağının ihtarına karar verilmesini talep ettiklerini, öte yandan yukarıda açıklanan şekilde altı ay süreyle ertelenen bir inceleme sonrasında hiçbir tespit içermeyen bilirkişi raporunun tarafımızca kabulü mümkün olmadığı gibi, yapılacak yeni incelemenin de tekrar bu şekilde ertelenmesi ve sonuçsuz bırakılmasının müvekkili açısından telafisi mümkün olmayan zararlara neden olacağını, bu nedenle, yukarıda anılan şekilde davalının verilecek kesin süre içerisinde gerekli bilgi ve belgeleri ibraz etmesi ve Sayın Mahkeme tarafından uygun görülmesi halinde, yapılacak yeni inceleme için yeni bir bilirkişi heyeti oluşturmasına ve davalı tarafından da neredeyse tüm tazminat davalarında fatura adedinin çokluğu ve inceleme zorluğu ifade edilmekte olduğundan, inceleme ve hesaplama kolaylığı olması adına bilirkişi heyetine birden fazla mali müşavir atanmasına karar verilmesini” talep ettiği görülmüştür.
Dosya itirazlar doğrultusunda ek rapor aldırılmak üzere önceki heyete tevdi edilmiş, alınan 20/02/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Davalı vekilinin mail yazışmalarında beyan etmiş olduğu 2014-2015-2016-2017-2018 yıllarına ait davaya konu ürünlerin satış miktarlarına istinaden yapılan hesaplamalar neticesinde; davaya konu ürün satış tutarlarına vergi öncesi kar marjlarının uygulanması sonucunda 2014-2018 yıllarında elde edilen kar tutarının 258.387,00 TL olduğu, davaya konu ürün satış tutarlarına vergi sonrası kar marjlarının uygulanması sonucunda 2014-2018 yıllarında elde edilen kar tutarının 218.988,00 TL olduğu, dava konusu ürün satışından 2014-2018 döneminde elde edilen kar tutarlarının ve buna bağlı olarak davacının davalıdan talep edebileceği maddi tazminat tutarının;Vergi öncesi kar marjlarının dikkate alınması halinde : 258.387,00 TL olabileceği,Vergi sonrası kar maıjlannın dikkate alınması halinde : 218.988,00 TL olabileceği, sayın mahkeme davalının 2014-2018 yıllan arası satış faturalarının incelenmesi suretiyle hesaplama yapılmasına karar verecek olursa, bilirkişi incelemesi sınırlarının çok dışında olan bu değerlendirmenin Sayın Mahkemece kurdurulacak bir ekip marifetiyle yaptmlması ve sonucunun bilirkişi kurulumuza bildirilmesi ile durumun değerlendirilebileceği” bildirilmiştir.
Davalı vekili ek rapora karşı sunduğu itiraz dilekçesinde özetle; “Bilirkişi ek raporunu kabul anlamına gelmemek üzere sayın bilirkişiler tarafından düzenlenen ek rapordaki vergi öncesi ve vergi sonrası şeklinde yapılan ayn hesaplamalardan vergi öncesi net kazanç hesabına itiraz ettiklerini, vergi öncesi hesap karara esas alınamayacağını, müvekkili şirket vergilerini zamanında ödeyen bir şirkett olduğunu, vergisi ödenmiş bir kazancın, aynı miktardaki tutarını tekrar bu kez davacıya ödemesi haksız durum yaratacağını, devlete ait ve ödenmiş tutarın bir kez daha ödenmesi kararı, tazmin etme amacını aşarak müvekkil şirketi cezalandırma amacına hizmet etmiş olacağını, bu nedenle yapılan hesaplamada ancak “vergisi sonrası hesabın” dikkate alınabileceğini, davayı ve yapılan hesaplamaları kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkil şirket aleyhine yapılan bilirkişi İncelemesinde yukanda belirttiğimiz itirazlarının dikkate alınmasını talep ettiklerini, Hesap incelemesinin 2004-2018 arasını kapsayacak şekilde yapıldığını, oysa dava tarihinden geriye doğru bir yıllık süre için hesap incelemesi yapılması gerektiğini, dava ile ileri sürülen tazminat talebinin zamanaşımına uğradığı yönündeki defi talepleri ile ilgili kök bilirkişi raporundaki değerlendirmelerin eksik ve Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, haksız rekabet eylemleri temelde bir haksız fiil olduğu halde BK m.72’deki 2 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerinden farklı olarak Ticaret Kanunu’nda 1 ve 3 yıllık zamanaşımı süreleri öngörüldüğünü, bunun nedeninin haksız rekabet davalarının bir an önce açılmasının ticari hayatın gereği olarak ticari yaşamda hukuk güvenliği ilkesi ve tarafların çıkartan bakımından bir gereklilik olması olduğunu, zira haksız rekabete maruz kalan kimse dava açmayı uzun süre ihmal ettiği takdirde hem haksız rekabet eyleminin sonuçlarının ortadan kaldırılması hem de durumun eski hale getirilmesinin zorlaşacağını, haksız rekabet nedeniyle açılan tazminat davalarında haksız fiilin her gün tekrarlamakta olduğu kabul edilmekte, bu nedenle zamanaşımı süresi fiilin tekrarlamasıyla yeniden başlamakta olduğunu, haksız rekabet zamanaşımının süresinin hesabında davanın açıldığı gün haksız rekabet devam etmekte olduğuna göre, o tarihten itibaren bir yıl geriye doğru olan süre için tazminat istenebileceği kabul edilmeli, geriye doğru bir yıldan fazla süre bakımından tazminat talep hakkı zamanaşımına uğradığı dikkate alınarak bu süreye karşılık gelen tazminat istemi ret olunması gerektiğini beyan etmiş öncelikle zamanaşımı defi taleplerinin dikkate alınmasını, hesaplamanın dava tarihinden geriye doğru bir yıllık süre için kabul edilmesine, müvekkili şirketin tüm vergilerini ödemiş olması nedeniyle ek rapordaki * vergi sonran net kazanç” hesabının kabul edilmesine karar verilmesini” talep etmiştir.
16/07/2020 tarihli celsede dosyanın yeniden bilirkişi heyetine tevdi ile 5 mali müşavir eşliğinde mahallinde inceleme yapılmasına karar verilmiş, dosya bilirkişiler …, …, …, … ve …’e tevdi edilmiş, alınan 05/01/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Davalının tutulması zorunlu ticari defterlerinin, TTK hükümlerine göre usulüne uygun olarak tutulduğu, açılış onaylarının, yasal süresinde yapıldığı, e-defter beratlarının yasal süresi içerisinde sisteme yüklendiği, defterlerin sahipleri lehine takdiri delit niteliğine haiz olduğu, dava konusu … ibareli fındıklı ve fıstıklı ürünlere ilişkin 2016 yılı kazancının 6.601.507,39-TL olabileceği, beş yılın aritmetik ortalaması alınmak suretiyle de hesap yapılması durumunda da 40.995.433,15/5- 8.199.086,63 TL sonucuna ulaşıldığı” bildirilmiştir.
Davacı vekili 05/01/2021 tarihli bilirkişi raporuna karşı 26/01/2021 tarihli itiraz dilekçesinde özetle; “Huzurdaki davada alınan ilk bilirkişi raporunda, yerinde inceleme sırasında davalıdan talep edilen evrakların 05.11.2019 tarihinde ulaştırılmamış olması nedeniyle bir tespit yapılamadığı” belirtilmiş olup, alınan ek raporda ise yalnızca davalı yanın muhasebe çalışanı tarafından hazırlanan ve davaya konu tüm ürünlerin satışını gösterdiği iddia edilen 1 adet tabloya yer verildiği, bu verileri destekleyen hiçbir bilgi ve belge de sunulmadığını, bunun üzerine itirazları doğrultusunda, sayın mahkeme’nin 16.07.2020 tarihli ara kararı ile, “Davalı vekiline 2016 yılına ait ticari defterler ile 2014-2018 arası yurt içi ve yurt dışı satışlarını gösterir belgeler ile yıl bazlı kar marjındaki değişikliklerin tespitine yarayacak ticari kayıtların incelemeye hazır edilmek üzere iki aylık kesin süre verilmesine, (…) davaya konu ürünlere ilişkin olarak 2016 yılı itibariyle yurt içi ve yurt dışı satışlar da değerlendirilmek suretiyle elde edilen kazancın tespiti, davalı tarafça sunulan ticari kayıtlardan yıl bazlı kar marjındaki artışlar dikkate alınarak yıllara göre tespit olunan miktarın oranlanması, mamul stok hareketlerindeki değişikliklerin yapılan hesaplamada dikkate alınmasına” karar verilerek 5 adet mali müşavir bilirkişiden oluşan yeni bir bilirkişi heyeti görevlendirildiğini, dava konusu ürünlerle ilgili olarak muhasebe sisteminde ve imalat ve stok hareketlerinde kod ayrımının yapılmadığı gerekçesiyle bu bilgilerin bilirkişilere ibraz edilmediği, ancak davalı gibi bir firmanın gerek muhasebe ve vergi tekniği açısından ve gerekse stok takibi, üretim ve sipariş takibi açısından ürün bazında kod ayrımlarının kesinlikle olması gerektiği belirtildiğini, yine de bilirkişilerin, kendilerine verilen belgeler kapsamında dava dosyasına sunulan dilekçelerde yer alan görseller de göz önünde bulundurularak davaya konu ürünleri, davalının ürün yelpazesinden ayrıştırabilmiş, stok adlarına göre davaya konu ürünlerin “Çikolata kaplamalı içi tüm fındıklı ve fındık kremalı gofret”, “Çikolata kaplamalı fındıklı krema dolgulu gofret”, “Çikolata kaplamalı içi tüm antep fıstıklı ve antep fıstıklı kremalı göfret” ve “Çikolata kaplamalı antep fıstıklı krema dolgulu gofret” olarak 4 farklı ürün grubunda yer aldığını tespit edebilmiş ve bu doğrultuda Sayın Mahkeme tarafından kendilerine verilen görev doğrultusunda hesaplama yapabilmiş olduklarını, sonuç olarak, özetle, davalının davaya konu ürünlere ilişkin olarak 2014-2018 yılları arasında elde ettiği toplam net kazanç tutarının 40.995.433,15 TL olduğu tespit edildiğini, bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, Sayın Bilirkişiler, “Çikolata kaplamalı içi tüm fndıklı ve fındık kremalı göfret” olarak anılan ürün için 2017 yılı ile ilgili veri girişi olmadığını, bu nedenle tablonun boş bırakıldığını, ayrıca verilen dökümlerde bu bilginin olmaması ve konuyla ilgili olarak davalı tarafından anlamlı bir açıklama yapılmamasının davalı tarafından verilen verilerde tereddüt yarattığını ifade ettiklerini, bu nedenle, öncelikle, “Çikolata kaplamalı içi tüm fındıklı ve fındık kremalı gofret” olarak anılan ürün için 2017 yılı ile ilgili veri girişi olmaması nedeniyle bu veriler hesaplamada göz önüne alınamadığından, yapılan tazminat hesabında oluşan eksikliğin giderilmesi için davalı yana “Çikolata kaplamalı içi tüm fındıklı ve fındık kremalı gofret” olarak anılan ürün grubunun 2017 yılındaki üretim, satış ve stok bilgilerinin bildirilmesi için kesin süre verilmesini, bu konuda bilgi verilmemesi halinde bilirkişiler tarafından ortalama bir hesap yapılarak ve anılan ürün grubunun 2017 yılına ilişkin satış tutarlarının da tabloya eklenerek davalının dava konusu ürünlerden elde ettiği kazanç tutarının yeniden hesaplanması için ek rapor alınmasını talep ettiklerini, huzurdaki davalarının HMK md. 107 uyarınca “belirsiz alacak davası” olarak ikame edilmiş olup, sayın Mahkeme tarafından 05.01.2021 tarihli bilirkişi raporunun yeterli görülmesi halinde veya talepleri doğrultusunda alınacak ek rapor sonrasında HMK md. 107/2 uyarınca taleplerini net bir şekilde belirleyebilmeleri için taraflarına iki hafta kesin süre verilmesini” talep etmişlerdir.
Davacı vekili 08/04/2021 tarihinde talep artırım dilekçesini suınmuş, dilekçesinde özetle; Huzurdaki davanın 25.03.2021 tarihli celsesinde Sayın Mahkeme tarafından dosya kapsamı, sunulan rapor içeriği dikkate alınarak davalı tarafın yeni bir heyet oluşturulmak sureti ile tekrardan inceleme yapılması talebinin reddine ve taraflarına talep arttırım dilekçesi sunabilmeleri için 2 haftalık süre verilmesine karar verildiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak belirsiz alacak davası olarak açılan işbu tazminat davasında, maddi tazminat bakımından taleplerini 20.000.000,00 TL (20 Milyon TL) olarak belirlediklerini, arttırılmış talepleri doğrultusunda 20.000.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın marka tecavüzü ve haksız rekabetin işlenmeye başlandığı tarihten itibaren, merkez bankasının Türk Lirasına uygulamış olduğu senelik en yüksek mevzuat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dava … 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin Yargıtay tarafından da onanarak kesinleşen 19.02.2015 tarih, … E. ve … K. sayılı kararı kapsamında maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Davaya dayanak … 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin Yargıtay tarafından da onanarak kesinleşen 19.02.2015 tarih, … E. ve… K. sayılı kararı incelendiğinde; mahkemece davalının savunmalarına itibar olunmaksızın ” Davanın kabulüne, içlerindeki tekli ürün görünüm ve ambalajları nedeniyle davalı tarafa ait … ibareli tekli, yirmili, yirmidörtlü, otuzlu, otuzbeşli ve diğer çoklu ürünlerin davacılar aleyhine marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet yarattığının tespitine, bu tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalı tarafa ait tekli … ambalajlarının tek başına ya da çoklu ambalajlar içerisinde veya ambalaj görselleri üzerinde kullanılmasının, üretilmesinin, satışının, dağıtımının ithal veya ihracının, yurt içinde satışa sunulmasının önlenmesine, davalının davacı tarafa ait tekli … ürünü ve bu ürünlerin kolayca görünebildiği şeffaf kapaklı dava konusu yirmili, yirmidörtlü, otuzlu otuzbeşli ya da diğer çoklu ambalajları kullanmasının üretmesinin, satmasının dağıtmasının ithal veya ihracının, satışa sunulmasının önlenmesine, bu ürünlerin reklam, broşür, afiş ve benzeri her tür tanıtım malzemesinde, basılı evrak fatura veya ticari tanıtım materyali üzerinde kullanılmasının önlenmesine, dava konusu ürün ve ambalajların, reklam, broşür, afiş ve benzeri her türlü ticari tanıtım materyalinin, hüküm kesinleştiğinde toplatılmasına ve imhasına,” karar verildiği, davalının yapılan ticari defter incelemeleri ve sunulan deliller kapsamında davalının kesinleşen karara rağmen kullanımı sürdürdüğü dikkate alındığında zamanaşımı ve hesaplanacak döneme ilişkin savunmaları dikkate alınmamıştır.
Somut uyuşmazlık yönünden markaya tecavüz ve haksız rekabet değerlendirmeleri kesinleşen mahkeme ilamı dikkate alındığında inceleme kapsamı dışında olup esasen tespiti gereken oluşan zarar ve davacının tazminat taleplerinin yerindeliği noktasında toplanmaktadır.
Tazminat Talepleri yönünden değerlendirme;
6769 sayılı Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Sınai mülkiyet hakkına tecavüz sayılan fiilleri işleyen kişiler, hak sahibinin zararını tazmin etmekle yükümlüdür. Markaya tecavüz nedeniyle marka sahibinin uğradığı maddi kayıp, fiili zarar ve yoksun kalınan kazançtan oluşmaktadır. Yoksun kalınan kazanç, marka hakkına tecavüz edilmesi dolayısıyla malvarlığında kesin olarak ya da büyük ihtimalle gerçekleşecek artışın kısmen veya tamamen önlenmesi, yitirilmesi olarak tanımlanabilir.
6769 sayılı Kanunun “Tazminat” başlıklı 150. Maddesine göre “(1)Sınai mülkiyet hakkına tecavüz sayılan fiilleri işleyen kişiler, hak sahibinin zararını tazmin etmekle yükümlüdür.
(2)Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilmesi durumunda, hakka konu ürün veya hizmetlerin, tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda sınai mülkiyet hakkının itibarı zarara uğrarsa, bu nedenle ayrıca tazminat istenebilir.
(3)Hak sahibi, sınai mülkiyet hakkının ihlali iddiasına dayalı tazminat davası açmadan önce, delillerin tespiti ya da açılmış tazminat davasında uğramış olduğu zarar miktarının belirlenebilmesi için, sınai mülkiyet hakkının kullanılması ile ilgili belgelerin, tazminat yükümlüsü tarafından mahkemeye sunulması konusunda karar verilmesini mahkemeden talep edebilir.
“Yasanın “Yoksun kalınan kazanç” başlıklı MADDE 151-
(1)Hak sahibinin uğradığı zarar, fiili kaybı ve yoksun kalınan kazancı kapsar.
(2)Yoksun kalınan kazanç, zarar gören hak sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usullerinden biri ile hesaplanır: a)Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir. b)Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç. c)Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli.
(3)Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle sınai mülkiyet hakkının ekonomik önemi veya tecavüz sırasında sınai mülkiyet hakkına ilişkin lisansların sayısı, süresi ve çeşidi, ihlalin nitelik ve boyutu gibi etkenler göz önünde tutulur.
(4)Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, ikinci fıkranın (a) veya (b) bentlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birinin seçilmiş olması hâlinde, mahkeme ürüne ilişkin talebin oluşmasında sınai mülkiyet hakkının belirleyici etken olduğu kanaatine varırsa, kazancın hesaplanmasında hakkaniyete uygun bir payın daha eklenmesine karar verir.
(5)Mahkeme, patent haklarına tecavüz hâlinde, patent sahibinin bu Kanunda öngörülen patenti kullanma yükümlülüğünü yerine getirmemiş olduğu kanaatine varırsa yoksun kalınan kazanç, ikinci fıkranın (c) bendine göre hesaplanır.
(6)Coğrafi işarete veya geleneksel ürün adına tecavüz hâlinde bu madde hükmü uygulanmaz.” hükümlerine amirdir.
Haksız rekabet yönünden;
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1)Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2)Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1)Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a)Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…. 4.Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a)Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b)Haksız rekabetin men’ini, c)Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d)Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e)Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
Davacı vekili aşamalardaki beyanlarında gerek TTK md. 56/son ve gerekse SMK md. 151/2 (b) hükmü çerçevesinde marka tecavüzü ve haksız rekabet yaratan dava konusu “…” ibareli tekli, yirmili, yirmi dörtlü, otuzlu, otuz beşli ve diğer çoklu fıstıklı ve fındıklı ürünlerin şahsından elde ettiği kazanca göre tazminata hükmedilmesini talep ettiklerini, öte yandan, SMK md. 151/3 uyarınca yoksun kalman kazancın hesaplanmasında markanın ekonomik önemi, marka hakkına tecavüz edildiği anda geçerlik süresi vs. gibi etkenlerin göz önünde bulundurulmasını talep etmiştir.
Yargılama safahatında birden fazla kez rapor alınmış olup davalının işlem hacminin büyüklüğü gözetilerek birden fazla mali müşavir görevlendirilmesine rağmen net bir zarar tespiti yapılamamıştır. Yine zararın tespit edilememesinde davalı kayıtlarının ayrıştırılmış şekilde tutulmasından kaynaklı olarak oluşan kayıtların tümünün davaya konu ürünlerden kaynaklı olup olmadığı da net bir şekilde tespit olunamamış olup davalının kendi sunmuş olduğu denetime elverişli olmayan kayıtlar üzerinden dahi 2014-2018 yıllarında elde edilen kar tutarının 258.387,00 TL olduğu, davaya konu ürün satış tutarlarına vergi sonrası kar marjlarının uygulanması sonucunda 2014-2018 yıllarında elde edilen kar tutarının 218.988,00 TL olduğu raporda tespit olunmuştur.
TBK 50/2 maddesi ” zarar gören zararını ve zarar verenin kusurunu ispat etmek zorundadır . Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünden tutarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” hükümlerine amirdir.
Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, İstanbul 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin Yargıtay tarafından da onanarak kesinleşen 19.02.2015 tarih, 2014/93 E. ve 2015/33 K. Sayılı kararı ve bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde; davalının markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden eyleminden kaynaklı olarak zararın tam olarak tespitinin mümkün olmadığı, satılan ürün adedinin tespit edilemediği dikkate alındığında alınan raporlardaki farazi değerlendirmeler içeren hesaplamaların (davalı kayıtlarının ayrıştırılmamış olması, aynı ürün gamından davalı savunmaları dikkate alındığında birden fazla ve tecavüze konu ürün çeşidinden fazla/farklı ürün çeşitliliğinin bulunması gözetildiğinde) hükme doğrudan esas alınabilecek nitelikte olmadığı, bu sebeple izahı yapılan TBK 50 kapsamında zararın takdiren belirlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış olup davalı eylemi yönünden ceza zamanaşının uygulanması gerektiği dikkate alınarak zamanaşımı savunmalarına itibar olunmaksızın davalının kullanım durumu, işlem hacminin büyüklüğü, tecavüze konu ürün çeşitliliği sunulan deliller hak ve nesafet, izahı yapılan tüm değerlendirmeler kapsamında sübut bulan maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden takdiren 3.000.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın yerinde olduğuna kanaat getirilmekle bu miktarlar üzerinden tazminat taleplerinin kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Ayrıntısı yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının maddi tazminat davasının kısmın kabulü ile, takdiren 3.000.000,00 TL(üçmilyontürklirası)’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2-Davacının manevi tazminat davasının kabulü ile 100.000,00 TL (yüzbintürklirası)’nın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 211.761,00 TL karar harcının 351.796,50 TL’den mahsubu ile kalan 140.035,50 TL harcın davacıya İADESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan: 10.939,50 TL bilirkişi/posta giderinin dava kabul red oranı uyarınca hesaplanan 1687,18 TL’si ile 211.802,10 TL harç olmak üzere toplam 213.489,28 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalı tarafından yapılan: 5,20 TL vekalet harcı giderinin dava kabul red oranı uyarınca 4,40 TL’sinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, bakiyesinin davalı üzerinde BIRAKILMASINA,
6-Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden, maddi tazminat talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Uyarınca 117.825,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
7-Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden, manevi tazminat talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Uyarınca 13.450,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
8-Davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden, maddi tazminat talebine ilişkin olarak ret olunan kısım yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. Uyarınca 117.825,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
9-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.30/09/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸