Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/268 E. 2019/471 K. 14.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/268
KARAR NO : 2019/471

DAVA : Marka Tecavüzü ve Haksız Rekabetin Tespiti, Önlenmesi, Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 22/05/2018
KARAR TARİHİ : 14/11/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan marka tecavüzü ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin 1957 yılında kurulmuş dünyaca ünlü … Ödüllerini düzenleyen organizasyon şirketi olduğunu, sinema dünyasının … ödülleri derecesinde öneme sahip olan, 78 kategori ve 38 farklı müzik türünü kapsayan ödülleri içeren bir organizasyon olduğunu, tüm dünya çapında olduğu gibi ülkemizde de … markasının tescilli marka olarak kullanıldığını, müvekkilinin 12/04/2016 tarih 250 sayılı ve 28/03/2016 tarih 249 sayılı Resmi Marka Bültenlerinde yayınlanan davacı tarafın sırasıyla 39.sınıfta yer alan hizmetler yönünden tescil başvurusunda bulunulan … “…” ve 35 ile 39.sınıflarda yer alan hizmetler yönünden tescil başvurusunda bulunulan … nolu “…” marka başvurularıyla durumdan haberdar olduğunu, bu başvurulara itiraz ettiğini, … sayılı başvuruya yapmış oldukları itirazın haklı bulunarak kabul edildiğini, ancak itiraz etmiş oldukları … başvurusuna ilişkin olarak itirazın süresinde yapılmadığından bahisle esasa girilmeden itirazlarının reddedildiğini ve anılan marka başvurusunun 30/03/2017 tarihinde tescil edildiğini, davalının müvekkiline ait tescilli ve tanınmış … markasının görsel ve işitsel olarak ayniyet derecesinde benzer olan “…” markasını … alan adında web sitesinde ve tabelalarında kullandığını, bu kullanımların markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini, markanın tanınmışlığına zarar verdiğini, davalıya haksız yarar sağladığını, her ne kadar davalı müvekkili şirket ile aynı sektörde faaliyet göstermese de SMK 29/7 atfı gereği bu kullanımların markaya tecavüz teşkil edeceğini, yine davalının müvekkiline ait tanınmış tescilli markayı alan adı olarak kullanmasının markaya tecavüz olarak kabulünün gerektiğini, bunların yasaklanmasının ve ortadan kaldırılması taleplerinin yerinde olduğunu, SMK 155.maddesi gereği davalının sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma olarak ileri süremeyeceğini, davalı kullanımlarının aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiğini, teknik olarak hiçbir zorunluluk bulunmamasının ve sayısız seçeneği olmasına rağmen Grammy markasını aynen ve esas unsur olarak içeren markaları kullanmasının haksız rekabet olarak değerlendirilmesi gerektiğini, basiretli tacir olarak davalının yapmış olduğu kullanımların haksız ve hukuka aykırı olduğunu bildiğini ve bilmesinin gerektiğini, SMK 25/1 gereği marka nispi ve mutlak ret nedenlerinin hükümsüzlük sebebi olarak kabul edildiğini, müvekkiline ait tanınmış markanın tescile konu edilmiş olmasının SMK 25 atfı gereği SMK 6/5 maddesi uyarınca hükümsüzlük sebebi olarak değerlendirilmesi gerektiğini, davalıya ait davaya konu markanın görsel ve işitsel olarak müvekkiline ait markaya benzer olduğunu, … ibaresinin özgün bir ibare olduğunu ve müvekkili tarafından uzun yıllardır kullanıldığını, davalı tarafça …, … Servis ibarelerinin kullanılmasının 39.sınıftaki hizmetler bakımından tanımlayıcı ibareler olduğunu, markasal niteliklerinin bulunmadığını, ayırt edicilik sağlamayacağını, … ibaresi esas alındığında markalar arasında karıştırılma ihtimalinin oluştuğunu, müvekkiline ait markanın tanınmış marka olduğunu, Türk Patent nezdinde de bu durumun kararlara yansıdığını, davalı kullanımlarının bu tanınmışlıktan haksız bir yarar sağlayabileceği gibi müvekkiline ait markanın ayırt ediciliğine de zarar verebileceğini, markalar arasında irtibat algısı oluşturabileceğini, müvekkilinin itibarının zedeleneceğini, tescilli markanın ayırt etme gücünü azaltacağını, davalı ile dava öncesi sulh görüşmelerinde bulunulduğunu ancak sonuç alınamadığını, dava konusu uyuşmazlığın arabuluculuk ile çözülmesinin imkanının bulunmadığını belirtmiş, davalının “…” ibareli markası ve bu markanın davalıya ait alan adı internet sitesi, iş yeri tabelaları gibi tanıtım materyallerinde kullanımı ile müvekkilinin tescilli ve tanınmış … ibareli markaları aleyhine yarattığı marka tecavüzü ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, bu kapsamda davalının marka tecavüzü ve haksız rekabet yaratan her türlü mal, hizmet, ürün, tabela, ambalaj vs.kullanımlarının önlenmesine, ilgili materyallere el konularak imhasına, davalı tarafça kullanılan … alan adına erişimin engellenmesine, alan adının iptaline, davalıya ait … sayılı … markasının hükümsüzlüğüne karar verilerek, hüküm özetinin ilanı ile yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle, tarafların iştigal alanlarının tamamen farklı olduğunu, iltibas yaratması veya davacının markasına bir zarar vermesinin mümkün olmadığını, davalının seyahat acentası olduğunu, turizm alanında faaliyet gösterdiğini, mal ve hizmet sınıflarının farklı olduğunu, tüketicinin tercihlerini ve davacının markasına herhangi bir zarar teşkil eden kullanımlarının bulunmadığını, karıştırılma imkan ve ihtimalinin olmadığını, davacının organizasyonlarına herhangi bir tecavüzün bulunmadığını, izin ve muvafakati gerektirir bir durumun olmadığını, davacının TPMK nezdinde yapmış olduğu itirazın reddedildiğini, uzun zamandır bu markayı kullandıklarını, bu konuda harcama yaptıklarını, müvekkilinin arabuluculuk yoluyla uyuşmazlığı çözmek istediğini, gerekli masrafların karşılanması halinde anlaşma yapmak istediklerini belirtmiş, davanın reddine karar verilerek yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
Taraf delilleri toplanmış, marka tescil belgeleri dosya içine alınmış, dosyadaki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi açısından dosya bilirkişi heyetine tevdi edilerek rapor alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, … tescil nolu “…” ibareli markanın 09, 35, 41.sınıf emtialarında ve 11/09/2006 tarihinde, … tescil nolu “…” ibareli markanın 25.sınıf emtiasında ve 12/09/2012 tarihinde … adına tescilli olduğu; … tescil nolu “…” ibareli markanın 39.sınıf emtiasında ve 30/03/2017 tarihinde sicile kayıt edildiği … Turizm Ticaret Limited Şirketi adına tescilli olduğu, … tescil nolu “…” ibareli marka başvurusunun reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişiler, davacının Türkiye’de markasını 09, 35 ve 41. sınıflarda 12/09/2006 tarihinden itibaren tescil ettirdiği, 1993 yılından itibaren Türkiye’deki firmalarla …’nin yayını için lisans sözleşmelerinin kesintisiz olarak yapıldığı, yurt dışında ise davacı şirketin … markasını Amerika’da da 1970 yılında tescil ettirdiği, bilahare 1991 yılından itibaren de coğrafi tescillerin yaygınlaştığı, … markasının ilk ve gerçek hak sahibinin davacı şirket olduğu, davacı adına 12/09/2006 tarihinden itibaren …no ile tescilli … markasının 09, 25 ve 41. sınıflarda yer alan mal ve hizmetler için tanınmış marka olduğu, davacının … markaları ile davalı … markasının karşılaştırılmasında, davacının markasının esas unsurunun “…” ibaresi olduğu, davalının markasının beyaz zemin üzerine mavi harflerle öne çıkan ve ilk dikkat çeken esas unsurun … ibaresi olduğu, “…” ibaresinin markada çok küçük ve silik yazıldığı, dikkat çekmediği, ayrıca bu ibarenin verilen hizmeti (seyahat hizmeti) olarak verilen hizmeti belirttiği, markaya ayırt edici nitelik katmadığı, markaların fonetik ve görsel olarak ayniyet derecesinde benzer olduğu, davacının … no ile tescilli tanınmış … markası 09, 25 ve 41. sınıflarda yer alan mallar ve hizmetler için tescilli iken, davalının … markasının 39. sınıfta yer alan hizmetler için tescil edildiği, her iki markanın tescil kapsamlarının farklı olduğu, ancak davacıya ait tanınmış marka olan … markasının, özellikle davalının faaliyet alanı olan turizm sektöründe yerli ve yabancı turistler tarafından markanın tanınmışlığı nedeniyle ilgi çekebileceği, akıllarda kalabileceği, davalı şirketin davacı şirketin markasının tanınmışlığından faydalanabileceği ve haksız yarar sağlayabileceği gibi markanın itibarına veya ayırt edici karakterine zarar verme ihtimalinin bulunduğu, … alan adının tescil ettiren firmanın … Ltd. Şti. olduğu, alan adınına 10 Nisan 2017 tarihinde oluşturulduğu alındığı, davalı tarafından … alan adının kullanılmasınnı da, hem alan adı hem de içeriğinde … ibaresinin kullanılması nedeniyle aynı şekilde davacının markasının tanınmışlığından faydalanabileceği ve haksız yarar sağlayabileceği veya markanın itibarına veya ayırt edici karakterine zarar verme ihtimalinin bulunduğu, hususlarında görüşlerini bildirmişlerdir.
İş bu dava markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve marka hükümsüzlüğüne ilişkindir.
Somut olay uygulanması gereken mevzuat hükümleri İle birlikte değerlendirildiğinde;
Davacının Gerçek Hak Sahipliği İddiası
6769 sayılı SMK ile marka hukukumuzda tescil ilkesi kabul edilmiştir. Ancak tescil ilkesi kabul edilmesine rağmen sistemimiz getirilen istisnalar nedeniyle kullanma sistemine daha yakındır. Yargıtay da yerleşik uygulamasında gerçek hak sahipliği kuralını benimsemiş ve markayı ilk defa kullanıp ona ayırt edicilik kazandıranı gerçek hak sahibi olarak adlandırmıştır. Ancak bir kimsenin bir markayı sadece ilk defa kullanmaya başlaması ile o marka üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğu kabul edilemez.
Tescil edilmemiş markaya SMK ile koruma sağlanmasının sebebi sadece tescilsiz marka sahibinin markayı ilk kez kullanmaya başlaması değildir. Aksine markanın kullanımını haklı kılacak daha temel ve önemli bir sebep bulunmalıdır. Bu da markanın belli bir yer, bölge ve piyasada bilinir hale gelmesidir.
Doktrinde marufiyet kuralı olarak isimlendirilen bu şart hem Türk Patent ve Marka Kurumu uygulamasında hem de Yargıtay içtihatlarında kabul edilmiş ve tescilsiz marka sahibinin kendisinden sonra yapılan tescilleri engelleyebilmesi veya hükümsüzlük davası açarak haksız yapılmış tescilleri ortadan kaldırabilmesi için tescilsiz markanın yoğun kullanımının kanıtlanması gerekmektedir.
Markayı tesil ettirmeden ilk defa kullanan ve maruf hale getiren kişinin “gerek hak sahipliğine” dayalı olarak SMK’nın 6.maddesi hükmünden yararlanarak aynı markanın aynı tür mal ve hizmet için bir başka kişi adına tesciline itiraz edebilmesi veya hükümsüzlük davası açabilmesi için; 1.Davacıya ait markanın ayırt edicilik kazanmış olması, 2.Markanın, itiraz eden veya dava açan tarafından diğer haksız başvuru/tescil yaptığı iddia edilen kişinin başvurusundan önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması, 3.İtiraz sahibinni veya hükümsüzlük davası açanın üzerinde önceden kullanmaya dayalı hak sahibi olduğunu iddia ettiği ibare ile tescil başvurusu yapılan veya hükümsüzlüğü talep edilen markanın aynı veya benzer olması gerekmektedir.
Yargıtay 11. HD. 1998/1734 esas, 1998/5146 karar sayılı ve 06/07/1998 tarihli kararında, “İsviçre-Türk markalar hukuku, marka üzernideki hakkın iktisabı ve korunması ile ilgili olarak üç önemli ilkeye dayanır. Marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı, ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir. Buna ‘gerçek hak sahibi’ denilir ve bu tescil açıklayıcı etkiye sahiptir. Buna mukabil bir markayı ihdas etmeksizin seçip tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Ancak, bu tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder. Çünkü, hakiki, gerçek hak sahipliği ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak vermez. Markanın hakiki hak sahibi markasının aynısını veya tefrik edilemeyecek benzerini, her nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin, sonradan tescil edilmiş markanın terkinin istenebileceği kabul edilmektedir.” şeklinde karar verilmiştir.
Sunulan marka tescil belgeleri göz önüne alındığında davacının Türkiye’de markasını 09, 35 ve 41. sınıflarda 12/09/2006 tarihinden itibaren tescil ettirdi, 1993 yılından itibaren Türkiye’deki firmalarla …nin yayını için lisans sözleşmelerinin kesintisiz olarak yapıldığı, yurt dışında ise davacı şirketin … MARKASINI Amerika’da da 1970 yılında tescil ettirdiği, bilahare 1991 yılından itibaren de coğrafi tescillerin yaygınlaştığı, … markasının ilk ve gerçek hak sahibinin davacı şirket olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
… Markasının Tanınmış Marka Olup Olmadığı
6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire 13/03/1998 tarih ve 5647/1704 s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında davacıya ait “…” markasının tescil edildiği, coğrafi alanın genişliği, 10/03/1970 tarihinden itibaren değişik coğrafyalarda marka tescillerinin bulunduğu, yine sunulan bir kısım yabancı kararlarda “… sonucunda … markasının, müzikal başarıyı ve eğlence sektöründe en üst düzey kayıt başarıyı sembolize eden tanınmış marka haline geldiği, … Ödül Törenleri sonucunda, … markasının, müzikal başarıyı ve eğlence sektöründe en üst düzey kayıt başarısının sembolize eden tanınmış marka haline geldiği ve davacının işletmesinin değerini temsil eden evrensel bir tanınmışlığa sahiptir.” şeklinde tespitlerin yapıldığı, Türkiye’de de … Ödül törenlerinin yerel bazda bilindiği, haberlerde yer aldığı, bu ödül törenlerinde pek çok Türk Sanatçının katıldığı, toplum tarafından bilindiği, Türkiye’de de bu ödül törenlerinin yayınlandığı ve yayın haklan için 1993 yılından itibaren sürekli olarak lisans sözleşmelerinin yapılmış olduğu, Google Türkçe arama motorunda … yazıldığında 0,43 saniyede 112,000.000 adet sonucun çıktığı dikkate alındığında davacı adına 12/09/2006 tarihinden itibaren … no ile tescilli … markasının 09/25/41, Sınıflar yer alan mal ve hizmetler için tanınmış marka olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Hükümsüzlük iddiası yönünden;
Dava tarihi itibariyle yürürlükte dan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. 5. Madde “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri ” ne ilişkindir. Madde 5/1-ç de ” Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.” mutlak red nedeni olarak düzenlenmiştir. 6. Madde ise “Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” ne ilişkin olup, madde 6/1 “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” yine 6/5 ‘e göre ” Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. ” yine 6/9’a göre “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. hükmüne amirdir.
KARIŞTIRILMA İHTİMALİ YÖNÜNDEN;
SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
a)Markaların Benzerliği Yönünden;
Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil (Yargıtay 11.HD. 21.06.2011 T., 2009/12972 E., 2011/7528 K.; İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekir. Bu değelendirme yapılırken de ibareler bir bütün olarak dikkate alınıp ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle itibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir.”), markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır.
Somut olaya dönüldüğünde; davacının markasının esas unsurunun “… ibaresi olduğu, davalının “…” markasının beyaz zemin üzerine mavi harflerle öne çıkan ve ilk dikkat çeken esas unsurun … İbaresi olduğu, “..” ibaresinin markada çok küçük ve silik yazıldığı, dikkat çekmediği, ayrıca bu ibarenin verilen hizmeti (seyahat hizmeti) olarak verilen hizmeti belirttiği, markaya ayırt edici nitelik katmadığı, markaların fonetik ve görsel olarak benzer olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
b)Mal ve Hizmetlerin Aynı Ya Da Benzer Olup Olmadığı Yönünden;
Karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda da karıştırılma tehlikesi söz konusu olabilir
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” olarak değedendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değrelendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırılmalsı ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır. Mal ve hizmetlerin benzediği veya ilişkilendirilebilir niteliği literatüre ve genel kabullere göre; “Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve olanlarının benzerliği, mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği, malların fiziksel görünümünün benzerliği, mal ve hizmetlerin ticari pazar ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği, mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik, mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmalsından kaynaklanan benzerlik, mallarıln mağazalarında aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklananbenzerlik” durumlarında ortaya çıkabilir.
Firmaların hizmet verdiği kitle özel bir tüketici grubu ya da uzmanlık/ihtisas sahibi bir tüketici grubu değildir. Bu sebeple ortalama tüketicinin dikkate alınması gerekmektedir. SMK M.6/1’de belirtilen nispi red sebepleri değerlendirilirken, ilgili sektördeki ortalama tüketici algıları dikkate alınmaktadır. Bu tüketici modeli, kural olarak alışveriş sırasında çok vakit harcayan, inceden inceye araştıran karşılaştıran bir tüketii anlamına gelmemekte, ancak bilgisi olan ve malı daha önce almış, kullanmış veya bilen bir tüketici olarak kabul edilmektedir (İlhami Güneş, Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları/Haksız Rekabet Davaları isimli eserinde sf.145-146).
Somut olaya dönüldüğünde: davacının 2007 04003 no ile tescilli tanınmış … markası 09/25/41. Sınıflarda yer alan mal ve hizmetler için tescilli iken davalının “…” markasının 39. Sınıfta yer alan hizmetler için tescil edildiği, her iki markanın tescil kapsamlarının farklı olduğu tespit edilmiştir. Ancak davacıya ait markanın tanınmış marka olduğu, Paris Sözleşmesi kapsamında tanınmış marka olarak değerlendirilmesi gerektiği dikkate alındığında ve SMK’nın yukarıda izahı yapılan hükümleri dikkate alındığında bu hususun hem nispi red nedeni olarak hem de hükümsüzlük nedeni olarak kabul gördüğü anlaşılmaktadır.
Tanınmış markaların farklı mal veya hizmetlere karşı korunmasıyla ilgili olarak 6769 Sayılı SMK.nun 25/5 maddesinde Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde tanınmış markaların, bu statülerine bağlı ve tanınmış olmayan markalardan farklı olarak itibarlarına zarar verilmesi konusunda özel bir korumadan yararlanmaları öngörülmüştür.. Zira, tanınmış markayı kullanmak, markayı haksız olarak kullanan kişilere bu suretle toplumun dikkatini çekme olanağını verir. Ayni zamanda da markanın birden çok mal veya hizmetlerde kullanılması, tanınmış markanın gücünün ve etkileme alanı ile o markayı taşıyan ürünlerin kaynağına ilişkin belirginliğinin azalmasına sebep olur. Buna doktrinde “markanın sulandırılması” adı verilir.
Tüm bu açıklamalar ışığında; taraflar ait markalar farklı sınıflarda tescilli olsalar dahi davacıya ait TANINMIŞ MARKA olan … markasının, özellikle davalının faaliyet alanı olan TURİZM sektöründe yerli ve yabancı turistler tarafından markanın tanrnmışlığı nedeniyle İlgi çekebileceği, akıllarda kalabileceği, davalı şirketin davacı şirketin markasının tanınmışımdan faydalanabileceği ve haksız yarar sağlayabileceği veya markanın itibarına veya ayırt edici karakterine zarar verme ihtimalinin bulunduğu dolayısıyla bu yönüyle de hükümsüzlük şartlarının oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır.
Markaya tecavüz ve haksız rekabet iddiası yönünden;
SMK m.7/II’ye göre; Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahihine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması halinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
SMK m.29/I-c uyarınca markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka hakkına tecavüz sayılır.
6769 sayılı SMK’nın 7. Maddesine göre; Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması. (3)Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e)İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f)İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması. (4)Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayım tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Ancak marka başvurusunun Bültende yayımlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmiş olması hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayımlanmasından önce karar veremez. (5)Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez: a)Gerçek kişilerin kendi ad veya adresini belirtmesi. b)Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına ya da diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması. c)Özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hâllerde kullanılması.
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. SMK m. 29/1-a atfıyla uygulanacak olan SMK m, 7/2- b’ye göre tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tesdili maıkanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyacaktır. Yine SMK m. 7/2-c’ye göre ise tanınmış marka söz konusu olduğunda, tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması, aynı sınıfta olup olmadığına bakılmaksızın marka hakkına tecavüz fiili teşkil edecektir.
Yine 6769 sayılı SMK’nın “Önceki tarihli hakların etkisi” başlıklı 155. Maddesine göre “Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.” hükümlerine amirdir.
Somut olaya dönüldüğünde davacıya ait tanınmış markanın davalı tarafından tescilinin gerçekleştirilmiş olmasının izahı yapılan SMK 155 kapsamında markaya tecavüz olgusunu ortadan kaldırmayacağı, davalı kullanımlarının – gerek alan adı olarak kullanılmasının gerekse markasal nitelikte dosyaya yansıyan ve iltibas ve karışıklığa neden olacak nitelikteki- SMK 7. Madde kapsamında tecavüz teşkil ettiği sonucuna ulaşılmış davacının bu yöndeki tespit talebi ve SMK 149 kapsamındaki taleplerinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Olayın Haksız Rekabet İddiası Bakımından İncelenmesi:
Tacirin ticari hayatı ile ilgili olarak yaptığı işlerde diğer şahıslardan daha çok “özen göstermesi” gerektiği kabul edilmektedir. Tacir devamlı olarak yaptığı işlerle ilgili mevzuatı, ne yapması gerekeceğini tacir olmayan şahıslardan daha iyi bilir ve bilmek zorundadır. Tacirin bilmek zorunda olduğu şeylerin başında ticari hayatı için gerekli olan kanun hükümleri, ticari hayatın gerekleri ve teamülleri ile ticari örf ve adet gelir. Bu bağlamda, başvuru sahiplerinin tacir olması durumunda T.T.K. M.18/f.2 uyarınca “basiretli bir tacir gibi” hareket etme yükümü altında oldukları kabul edilmektedir. Fakat; bu yükümlülüğün çok katı ve sert değerlendirilmemesi her somut olayın özelliğine göre incelenmesi gerekmektedir.
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri ise Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. ” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1) Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;….4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
TTK hükümlerinden de anlaşılacağı üzere başklasının haklı olarak kullandığı tanıtıcı işaretlerle kullanmak veyahut iltibasa meydan verecek eylemlerde kullanmak haksız rekabet olarak nitelendirilmiştir.
Somut olayda davacı iddialarında hem marka hakkına hem de haksız rekabet iddialarına dayanmaktadır. Davalının davacının tanınmış markasına yönelik (markayı sulandırma ve tanınmışlığından faydalanmaya yönelik) eylemlerinin, SMK hükümleri dışında ayrıca haksız rekabet teşkil edeceği, TTK 18/2 ve 54 , 55/1-a/4 vd maddeleri göz önünde bulundurulduğunda haksız rekabet olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış, davacının haksız rekabete yönelik taleplerinin de kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı yukarıda izahı yapılan mevzuat ve açıklamalar kapsamında değerlendirildiğinde davacının marka hükümsüzlüğü, markaya tecavüz ve haksız rekabete dayalı açmış olduğu davaların kabulüne ve hüküm özetinin ilanına karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının hükümsüzlüğe yönelik açmış olduğu davasının KABULÜ ile; TPMK nezdinde davalı adına … no ile tescilli “…” markasının HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, SİCİLDEN TERKİNİNE,
2-Markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması, önlenmesi, ortadan kaldırılmasına yönelik açılan davanın SMK 155. hükmü dikkate alınarak KABULÜ ile; davalı kullanımlarının markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin TESPİTİNE, ÖNLENMESİNE, ORTADAN KALDIRILMASINA, bu kapsamda davacının tescilli markasını içeren davalıya ait her türlü mal, ürün, hizmet, tabela, ambalaj, ilan reklam afiş, tanıtım malzemesi vs kullanımların önlenmesine, el konulmasına, karar kesinleştiğinde masrafı davalıya ait olmak üzere imhasına,… adlı siteye ERİŞİMİN ENGELLENMESİNE, ALAN ADININ TERKİNİNE,
3-Karar kesinleştiğinde hüküm özetinin ilanına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 8,50 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
5-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hükümsüzlük talebine ilişkin 3.931,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca diğer talepler yönünden 3.931,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan: 1.950,00 TL bilirkişi ücreti, 182,75 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.132,75 TL ve 71,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2.204,55 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
8-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/11/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır