Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/240 E. 2021/129 K. 11.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/240
KARAR NO : 2021/129

DAVA : Marka Tecavüzünün Tespiti, Durdurulması, Önlenmesi, Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 07/05/2018
KARAR TARİHİ : 11/03/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan marka tecavüzünün tespiti, durdurulması, önlenmesi, madde ve manevi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin uzun yıllardır bayan giyim tekstili alanında faaliyet gösteren bir firma olduğunu, tüm marka ve endüstriyel tasarımlarını mevzuatın öngördüğü şekilde TPMK nezdinde tescil ettirdiğini, dava konusu markaların … tescil nolu “…” ibareli 25.sınıfta tescilli, … tescil nolu “…” ibareli 35.sınıfta tescilli, … tescil nolu “…” ibareli 25 ve 35.sınıfta tescilli markalar olduğunu, davalının müvekkili ile aynı sektörde müvekkilinin herhangi bir bilgisi ve izni olmaksızın tescilli ve seri marka statüsündeki 2 adet “…” ve 1 adet “…” unvanını ve logosunu kullanarak faaliyet gösterdiğini, bu kapsamda, davalılar aleyhine … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin … D.iş sayılı dosyası ile bilirkişi vasıtasıyla tespit yapılarak rapor alındığını, alınan rapor ile birlikte ihlalin tespit edildiğini, müvekkiline ait 2 adet tescilli … markası karşısında davalılar tarafından “…” şeklindeki bir kullanımın birebir aynı kabul edilebilecek derecede benzer olduğunu, davalılar tarafından … ibaresinin heceleri arasına (-) işaretinin konulmasının markalar arasındaki benzerliği kaldıran, markaların birbirinden ayırt edilmesine yarayan esaslı ve ayırt etmeye yarayan bir farklılık olmadığını, ortalama dikkatteki tüketicinin aklında kalacak ve yer edecek olan ibarenin hem sesçil olarak hem de duyumsal ve görsel olarak … ibaresi olacağının açık olduğunu, davalıların eylemlerinin marka tecavüzü ve haksız rekabet oluşturduğunu iddia ederek, davalıların marka tecavüzü eylemlerinin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, 5.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili …’ın adi ortaklığın ortaklarından sadece birisi olduğunu, konusu paradan başka olan taleplerde adi ortaklıkta sadece tek ortağa husumet yöneltilemeyeceğini, … ve … Ortaklığının adi ortaklık olup adi ortaklığın tüzel kişilik olmadığını ve ortaklığa husumet yöneltilemeyeceğini, bu nedenle davanın pasif husumetten reddi gerektiğini, söz konusu davanın açılabilmesi için 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini ve zamanaşımı itirazında bulunduklarını belirterek esasa ilişkin olarak, davacının taleplerinin yersiz ve haksız olduğunu, müvekkilinin 5 yılın üstünde aktif kullanımı olan … başvuru nolu 40.sınıf “Deri ve kürk işleme hizmetleri. Kumaş işleme hizmetleri, yün işleme hizmetleri. Terzilik hizmetleri, nakış işleme hizmetleri. Gelinlik, nişanlık, abiye dikim hizmetleri” emtialarını içeren tescilli “…” markasını görmezden gelerek bu davayı açtığını, müvekkili markasının 2008 yılından itibaren yani 10 yıldır kullanılan 2011 yılından itibaren ise tescil koruması altına alınmış yani çok uzun süredir tescilli ve aktif olarak kullanılan bir marka olduğunu, delil tespiti dosyasında alınan bilirkişi raporunun eksik ve sadece davacı tarafın verileri baz alınarak hazırlandığını, müvekkilinin tespit isteyenin tescilinden 7 yıl önce tescillenmiş markası olduğunu, marka hukukunda tescilde önceliğin esas olduğunu, esasen iltibas yapanın sonradan tescil alan tespit isteyen olduğunu, her iki markanın kullanım alanlarının ve sınıflarının farklı olduğunu, müvekkilinin 40.sınıfta kendi fason ürettirdiği ürünlerde … markasını kullandığını, bunun dışında alıp sattığı ürünlerde ise birebir aldığı yerin markasını kullandığını, ancak kendisinin de abiye ürünlerde terzi dikim denilen müşteriye birebir ölçü alınarak yapılan ürünlerde haklı bir ünü bulduğunu, tespit isteyenin kötü niyetli olduğunu, müvekkili markasının sektöründe maruf bir marka olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalının beyan ve itirazları dikkate alınarak davaya konu işletmenin adi ortaklık şeklinde işletildiği dikkate alınarak “…” davaya dahil edilmek suretiyle taraf teşkili sağlanmış yargılamaya devam olunmuştur.
Dosyada bildirilen tüm deliller toplanmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, … tescil nolu “…” ibareli markanın 35.sınıf emtialarında, 09/02/2018 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 25 ve 35.sınıf emtialarında 07/03/2017 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 25.sınıf emtialarında 01/12/2011 tarihinde tescil edildiği ve … adına kayıtlı oldukları anlaşılmıştır.
… tescil nolu “…” ibareli markanın 40.sınıf emtialarında 10/01/2013 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu ” …” ibareli markanın” 35.sınıf emtialarında ve 23/10/2018 tarihinde tescil edildiği ve … ile … adına kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
… 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin … D.iş sayılı dosyasından alınan raporda bilirkişinin, talep edenin dilekçesinde yer alan söz konusu markaların tespit tarihi itibariyle talep eden adına tescilli olduğu, talep sahibi ile karşı taraf arasındaki hukuki irtibatın/ilişkinin dosya içeriğindeki bilgiler ışığında tespit edilemediği, karşı tarafa ait iş yerinde tespit edilen han-za-de ibareli kullanımların talep sahibi olan marka hakkı sahibinin haklarını ihlal eden bir kullanım olduğu, hususunda tespit ve görüşlerini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davalılar tanığı Serap Bülbül’ün … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin … talimat sayılı dosyasında 26/06/2019 tarihli oturumda alınan beyanında, davalıları mağaza olarak 2008 yılından beri tanıdığını, terzilik işlemlerini, abiyelerini, işlemelerini 2008 yılından beri onlara yaptırdığını, tanınmış bilinmiş bir firma olduğunu, hala bu işlerle ilgili faaliyet gösterdiklerini, davacı vekilinin talebi ile sorulması üzerine, piyasada … ismiyle tanındıklarını, şehir dışında da bu isimle tanındıklarına şahit olduğunu, 2008 yılından beri hiçbir problem olmadığını, itiraz olmadan markayı kullandıklarnıı, kendilerinin bu şekilde tanındığını, kendisine …’ye gidelim denildiğinde o kişiyi …’ne götüreceğini ve bilgisinin bundan ibaret olduğunu ifade etmiştir.
Davalılar tanığı … … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin … talimat sayılı dosyasında 26/06/2019 tarihli oturumda alınan beyanında, davalıları 2009 yılından beri tanıdığını, kendileri ile iş yaptığını, abiye kıyafetleri, terzilik hizmetleri yaptıklarını, onların yetişemediği yerde onlara yardımcı olduklarını, … olarak tanındıklarını, bu şekilde bilindiklerini, kendisinin de özel dikim işi yapan biri olduğunu, onların yetişemediği durumlarda kendileri adına … olarak üretim yaptığını, davacı vekilinin talebi sorulması üzerine, uzun süredir …’da davalıları … Butik olarak tanığını, hatta İstanbul’da kumaş aldığı yerlerde … Butik’i biliyor musunuz diye sorduklarını, kendisinin de cevap verdiğini, … ismini uzun süredir kullandıklarını, kendisinin tanığından beri bu şekilde kullanımlarına itiraz etmiş ya da problem çıkartmış kimsenin olmadığını ve bilgisinin bundan ibaret olduğunu ifade etmiştir.
Mahkememizce alınan 22/01/2020 tarihli kök raporda bilirkişilerin, SMK md. 29/1 anlamında davalının, marka sahibi olan davacının izni olmaksızın “…” ibareli tescilli markaların ayırt edilemeyecek kadar benzeri olan “…” ibaresini kullandığı, bu kullanımın halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali yarattığı, davalının … sayılı … markasının tescilli olduğu yönündeki savunmasının, davacının … tescil sayılı markasından sonraki tarihli olması sebebi ile SMK md. 155 karşısında dinlenebilir olmadığı, davacının Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybına uğranılıp uğranılmadığı hususunda takdirin mahkemeye ait olduğu, www.hanzadebutik.biz alan adı sahibi/yetkilisi bilgileri kontrol edilmiş olup, alan adının 16/11/2015 tarihinde alındığı, alan adı kayıt iletişim kısmında … yazdığı görüldüğü, … alan adı 02/11/2019 tarihinde kontrol edildiğinde ‘Bu siteye ulaşılamıyor’ uyarısının/hatasının olduğu görüldüğü, … geçmişe yönelik web site ekran görüntülerinin dosyaya sunulması amacıyla web archive yedekleme sistemi üzerinde kontrol sağlandığında ise alan adı ile ilgili… sistemi üzerinde yedek olmadığı, … instagram hesabında ilk paylaşım kontrol edildiğinde 24 Temmuz 2014 tarihinde paylaşımın yapıldığı açıklama kısmında #hanzadebutik hashtag’inin olduğu, @…. Facebook hesabı kontrol edildiğinde hesabın/sayfanın 8 Mart 2008 tarihinde kurulduğunun görüldüğü, @… Facebook hesabında 30 Kasım 2014 tarihinde yapılan paylaşımda, görsel içerisinde … ibaresinin olduğu, @… Facebook hesabında 22 Mayıs 2014 tarihinde yapılan paylaşımda … ibaresinin olduğu davetiye/görsel görüldüğü, @… Facebook hesabında 2012, 2013, 2014 yıllarında paylaşımlar yapıldığı, Google arama motorunda “… Butik” ve “…” ibareleri ile yapılan arama sonucunda çıkan haritalar üzerine tıklandığında haritalarda 1. sırada … Giyim Adres: … Telefon: …. yazdığının görüldüğü, 2.sırada … Butik Adres: … yazdığının görüldüğü, … ibaresi yazıldığında Google Arama sonucunda çıkan Haritalar üzerine tıklandığında Haritalarda 1. sırada … Giyim Adres: …Telefon: … yazdığının görüldüğü, hususlarında tespitlerini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Taraflarca rapora ilişkin itiraz ve beyanların sunulduğu, davacı vekilince mali inceleme yapılmasına ilişkin talepte bulunulduğu, davalı vekilince yeni bir heyetten rapor alınması talebinde bulunulduğu, mahkememizce yapılan 25/02/2020 tarihli oturum 1 nolu ara karar uyarınca, rapor sunan heyete moda tekstil sektör bilirkişisi eklenmek suretiyle, davalının itirazları da göz önünde bulundurularak, dosya içinde yer alan tanık beyanları ve bilişim uzmanının heyet raporundaki tespitleri de dikkate alındığında davalı kullanımlarının değerlendirilerek sessiz kalmaya dayalı hak kaybına ilişkin iddialar ve taraflara ait tescilli markaların tescil oldukları sınıfların da irdelenmesi suretiyle, SMK 155 ve SMK 25/6 maddeleri de gözetilerek markaya tecavüz ve haksız rekabetin oluşup oluşmadığı, sessiz kalmaya dayalı hak kaybının oluşup oluşmadığı hususlarında ek rapor alınmasına karar verildiği, dosyanın heyete tevdi edildiği ve ek raporun sunulduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan 19/08/2020 tarihli ek raporda bilirkişilerin, her iki taraf markalarında kullanılan “…” ibaresinin ana gösterge (asıl unsuru) olduğu, tarafların ürünlerin, üretim şekilleri tamamen farklı olmasına karşın ortalama tüketicinin, giyim sektöründe giysi satan bu iki markanın birbirinin devamı olan ancak ürün skalasında farklı nitelikte giysilerin satışının olduğu izlenimine kapılabileceği (büyük beden ya da abiye gibi), taraf markaların, bir bütün olarak ortalama tüketici üzerinde bıraktığı etki ve izlenimlerinde, davalı markasının davacının tescilli markası ile ilişkilendirme ihtimali de dahil karıştırılma olasılığının yüksek olduğu, dolayısıyla SMK md. 29/1 anlamında davalının, marka sahibi olan davacının izni olmaksızın “…” ibareli tescilli markaların ayırt edilemeyecek kadar benzeri olan “…” ibaresini kullandığı, bu kullanımın halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali yarattığı, davalının … sayılı … markasının tescilli olduğu yönündeki savunmasının, davacının … tescil sayılı markasından sonraki tarihli olması sebebi ile SMK md. 155 karşısında dinlenebilir olmadığı, davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı savunmasına ilişkin, davacının, davalıların markasal kullanımından haberdar olduğunun ve haberdar olma tarihinin üzerinden en az 5 yıl geçtiğinin ispatına yönelik bir delile dosya kapsamında rastlanılamadığı, hususlarında tespit ve görüşlerini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Dava, 6769 sayılı SMK ve 6102 sayılı TTK hükümleri uyarınca açılmış, marka ve ticari unvan tecavüzünün tespiti, men’i, sonuçlarının ortadan kaldırılması, maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Markaya Tecavüz iddiası yönünden;
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
İlgili Kanunun 7 inci maddesi; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ite aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle betik tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci /fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. ” hükümlerine amirdir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
SMK m. 29/1-a atfıyla uygulanacak olan SMK m, 7/2- b’ye göre tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tesdili markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyacaktır.
SMK m. 7/2-c’ye göre ise tanınmış marka söz konusu olduğunda, tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması, aynı sınıfta olup olmadığına bakılmaksızın marka hakkına tecavüz fiili teşkil edecektir.
Yine 6769 sayılı SMK’nın “Önceki tarihli hakların etkisi” başlıklı 155. Maddesine göre “Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.” hükümlerine amirdir.
Mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Markanın sahibinden başkası tarafından aynen veya taklit, tağyir, iltibas suretiyle kullanılıp kullanılmadığının saptanmasında her şeyden önce markanın şekil ve anlam itibariyle taşıdığı baskın unsur göz önünde tutulmalıdır. Bu baskın unsurun aynen veya değiştirilerek başkası tarafından kullanılması, haksız olarak kullanımın tespitinde büyük önem taşır. Bir marka ana özellikleri itibariyle başkası tarafından bir hakka dayanmadan kullanıldığında tecavüz unsuru gerçekleşmiş olur (Erdal Noyan, Marka Hukuku, Ankara 2006, s.545). Bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırılmasına sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir.
Markaların baskın unsurlarının değerlendirmesinde ise logo etkisi, baskın hece veya kelime etkisi, yazılış biçimi etkisi, kelime anlamı etkisi gibi unsurların baskınlığına bakılır.
Tescilli bir markanın aynı veya benzeri olan bir işaretin, tescilli markanın kapsamına giren mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde alıcıların karıştırmalarına (iltibasa) yol açacak şekilde kullanılması marka hakkına tecavüz oluşturacaktır. Bu tecavüz türüne, iltibas suretiyle marka hakkına tecavüz denilmektedir. Bu suretle oluştuğu iddia edilen marka hakkına tecavüz değerlendirmesinde, ilk olarak markaların tescilli olduğu mal veya hizmet sınıfları arasında ayniyet veya benzerlik olup olmadığı, sonrasında markalar arasında işaretsel olarak ayniyet/benzerlik bulunup bulunmadığı ve böyle bir ayniyet benzerlik olduğu kanaatine varıldığı takdirde, bunun markalar arasında karıştırılma ihtimaline sebebiyet verip vermeyeceği incelenmelidir.
Yine kanunun “Tazminat” başlıklı 150. maddesinde de ” Sınai mülkiyet hakkına tecavüz sayılan fiilleri işleyen kişiler, hak sahibinin zararını tazmin etmekle yükümlüdür. (2) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilmesi durumunda, hakka konu ürün veya hizmetlerin, tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda sınai mülkiyet hakkının itibarı zarara uğrarsa, bu nedenle ayrıca tazminat istenebilir. (3) Hak sahibi, sınai mülkiyet hakkının ihlali iddiasına dayalı tazminat davası açmadan önce, delillerin tespiti ya da açılmış tazminat davasında uğramış olduğu zarar miktarının belirlenebilmesi için, sınai mülkiyet hakkının kullanılması ile ilgili belgelerin, tazminat yükümlüsü tarafından mahkemeye sunulması konusunda karar verilmesini mahkemeden talep edebilir.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Marka sahibi kanunun 151.maddesi gereğince yoksun kalınan kazancını talep edebilir. Hak sahibinin uğradığı zarar, fiili kaybı ve yoksun kalınan kazancı kapsar. Yoksun kalınan kazanç, zarar gören hak sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usullerinden biri ile hesaplanır: a) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir. b) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç. c) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli. (3) Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle sınai mülkiyet hakkının ekonomik önemi veya tecavüz sırasında sınai mülkiyet hakkına ilişkin lisansların sayısı, süresi ve çeşidi, ihlalin nitelik ve boyutu gibi etkenler göz önünde tutulur. (4) Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında 2. Fıkranın (a) ve (b) bentlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birinin seçilmiş olması halinde, mahkeme ürüne ilişkin talebin oluşmasında sınai mülkiyet hakkının belirleyici etken olduğu kanaatine varırsa kazancın hesaplanmasında hakkaniyete uygun bir payın daha eklenmesine karar verir.
Karıştırılma ihtimali yönünden;
SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil (Yargıtay 11.HD. 21.06.2011 T., 2009/12972 E., 2011/7528 K.; İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekir. Bu değelendirme yapılırken de ibareler bir bütün olarak dikkate alınıp ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle itibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir.”), markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır.
Söz konusu marka tescilinden doğan hakların uygulanabilmesi için her şeyden önce markaya tecavüz eylemine konu işaretin daha önce tescil ettirilmiş bir marka veya tescil başvurusuna konu edilmiş bir işaret ile aynı veya benzer olması gerekir.
Markaların Benzerliği Yönünden;
Davacı markası; “bir” sözcükten (…, …), davalı markalarından … tescil numaralı marka; şekil+ “iki” sözcükten (Boutique …) ve … tescil numaralı marka şekil ve “bir” sözcükten (…) oluşmaktadır.
Davalı markasında, marka bütününde yer alan eğri çizgilerle oluşturulmuş, kıvrımlı bitki stilizasyonu açık kompozisyon olarak sol köşeye yerleştirilmiştir ve marka ibaresi el yazısı şeklindedir. Davacının … sayılı, … sayılı markaları arka düz fon üzerine sadece isimden ibaret olup, bu isimde kullanılan harf karakteri genel kullanımda olan düz yazı karakteristiğindedir.
… tescil numaralı markada ise, negatif alan üzerinde dikdörtgen kadraj oluşturulmuş ve marka ismi “…” ibaresi “…” markasının sesli harflerinin düşürülmesi ile oluşturulmuştur. Bu tasarım yaklaşımında uygulanan pozitif-negatif ilişkisi ile marka görselinde ayırt edicilik kazandıran bir etki yaratılmıştır.
Her iki markanın arka fon rengi siyahtır. Her iki tarafın marka ibarelerinde kullanılan yazı karakteri yaygın şekilde kullanılan, ortalama tüketicide bıraktığı izlenimle, ayırt ediciliği olmayan özelliktedir.
Davacı taraf marka ibareleri … sayılı tescil “…”, … sayılı tescil “…” … tescil numaralı marka ibaresi “…”, davalı taraf marka ibaresi … tescil numaralı marka ibaresi “…”, … tescil numaralı marka ibaresi ” …” dir. Her iki tarafın marka ibarelerinde ortak sözcük “…” sözcüğüdür ve aynı şekilde telaffuz edilmektedir (sesli harfler düşürülse bile ya da han-da-de olarak hecelense bile). Markaların işitsel olarak karıştırılma ihtimalinin çok yüksek düzeyde olduğu kanaatine varılmıştır. … sözcüğü Davalı tarafın markasına farklılık kazandırmamaktadır.
Mal veya hizmet bazında ilgili oldukları sınıflardaki aynı ürün gruplarının olması (giysi) tüketici tarafından bu markaların karıştırılma, ilişkilendirme ve ayrıca çağrıştırma ihtimallerini artırmaktadır.
Davacı taraf marka ibareleri … sayılı tescil “…”, … sayılı tescil “…” … tescil numaralı marka ibaresi “…”, davalı taraf marka ibaresi … tescil numaralı marka ibaresi “…”, … tescil numaralı marka ibaresi ” …” dir. Her iki tarafın marka ibarelerinde ortak sözcük “…” sözcüğüdür ve aynı şekilde telaffuz edilmektedir (sesli harfler düşürülse bile ya da han-da-de olarak hecelense bile).
Markaların ortak öğeleri; “…” sözcüğü, bir özel isimdir. Davalı markanın ikinci sözcüğü … sözcüğü özel dikim anlamında kullanılması nedeniyle özel isimle anlamsal olarak bir tamlama yapmayıp, dikim özelliğindeki farklılığı nitelendiren anlamdadır. Davalı tarafın markasına farklılık kazandırmamaktadır.
Markaların ortak olan sözcüğü nedeniyle; anlam olarak ortalama tüketici yönünden karıştırılma, ilişkilendirme ve ayrıca çağrıştırma ihtimallerinin (iki marka arasında bağlantı kuracakları ve her iki markanın da aynı ya da aralarında bağlantı bulunan ticari işletmeye ait sanma) ihtimallerinin yüksek olduğu, davalı tarafın markasında bulunan “Boutique” sözcüğünün markaların karıştırılması ihtimalinde “ayırt edicilik yönünden” zayıf kaldığı kanaatine varılmıştır.
Bu kapsamda markaların ortalama tüketici yönünden; davacı ve davalı markalarının görsel açıdan değerlendirildiğinde “ayırt edici unsuru fazla ve baskın görsel ögeler içeren şekil ihtiva ettikleri, her iki tarafın markalarının ortalama tüketici tarafından görsel göstergeler yönünden farklı algılanacağı, davacı ve davalı marka ibarelerinin aynı olduğu ve ibarenin özel isim olması nedeniyle ayırt edici özelliğinin yüksek olduğu, davalı marka ibaresinde bulunan “…” sözcüğünün bu ürün grubu için bu sektörde ayır edici unsur olamayacağı, çünkü konfeksiyon üretim yapan bazı firmalarda ürün yelpazelerinde özel dikim butik ürünlerinin de olabildiği, sonuç olarak tüm bu açıklamalar ışığında her iki markada kullanılan “…” ibaresinin ana gösterge (asıl unsuru) olduğu anlaşılmıştır.
Mal ve Hizmetlerin Aynı Ya Da Benzer Olup Olmadığı Yönünden;
Karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda da karıştırılma tehlikesi söz konusu olabilir
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” olarak değedendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değrelendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırılmalsı ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır. Mal ve hizmetlerin benzediği veya ilişkilendirilebilir niteliği literatüre ve genel kabullere göre; “Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve olanlarının benzerliği, mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği, malların fiziksel görünümünün benzerliği, mal ve hizmetlerin ticari pazar ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği, mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik, mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmalsından kaynaklanan benzerlik, mallarıln mağazalarında aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklananbenzerlik” durumlarında ortaya çıkabilir.
Firmaların hizmet verdiği kitle özel bir tüketici grubu ya da uzmanlık/ihtisas sahibi bir tüketici grubu değildir. Bu sebeple ortalama tüketicinin dikkate alınması gerekmektedir. SMK M.6/1’de belirtilen nispi red sebepleri değerlendirilirken, ilgili sektördeki ortalama tüketici algıları dikkate alınmaktadır. Bu tüketici modeli, kural olarak alışveriş sırasında çok vakit harcayan, inceden inceye araştıran karşılaştıran bir tüketii anlamına gelmemekte, ancak bilgisi olan ve malı daha önce almış, kullanmış veya bilen bir tüketici olarak kabul edilmektedir (İlhami Güneş, Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları/Haksız Rekabet Davaları isimli eserinde sf.145-146).
Somut olaya dönüldüğünde; davacı ve davalının her ikisinin de tekstil sektöründe faaliyet gösterdiği mal hizmetler yönünden de benzerlik olduğuaçıktır.
Somut olay açısından ise üstün hak sahipliği iddiası ayrıca değerlendirilmesi gereken hususlardır.
Gerçek Hak Sahipliği İddiası
6769 sayılı SMK ile marka hukukumuzda tescil ilkesi kabul edilmiştir. Ancak tescil ilkesi kabul edilmesine rağmen sistemimiz getirilen istisnalar nedeniyle kullanma sistemine daha yakındır. Yargıtay da yerleşik uygulamasında gerçek hak sahipliği kuralını benimsemiş ve markayı ilk defa kullanıp ona ayırt edicilik kazandıranı gerçek hak sahibi olarak adlandırmıştır. Ancak bir kimsenin bir markayı sadece ilk defa kullanmaya başlaması ile o marka üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğu kabul edilemez.
Tescil edilmemiş markaya SMK ile koruma sağlanmasının sebebi sadece tescilsiz marka sahibinin markayı ilk kez kullanmaya başlaması değildir. Aksine markanın kullanımını haklı kılacak daha temel ve önemli bir sebep bulunmalıdır. Bu da markanın belli bir yer, bölge ve piyasada bilinir hale gelmesidir.
Doktrinde marufiyet kuralı olarak isimlendirilen bu şart hem Türk Patent ve Marka Kurumu uygulamasında hem de Yargıtay içtihatlarında kabul edilmiş ve tescilsiz marka sahibinin kendisinden sonra yapılan tescilleri engelleyebilmesi veya hükümsüzlük davası açarak haksız yapılmış tescilleri ortadan kaldırabilmesi için tescilsiz markanın yoğun kullanımının kanıtlanması gerekmektedir.
Yargıtay 11. HD. 1998/1734 esas, 1998/5146 karar sayılı ve 06/07/1998 tarihli kararında, “İsviçre-Türk markalar hukuku, marka üzernideki hakkın iktisabı ve korunması ile ilgili olarak üç önemli ilkeye dayanır. Marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı, ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir. Buna ‘gerçek hak sahibi’ denilir ve bu tescil açıklayıcı etkiye sahiptir. Buna mukabil bir markayı ihdas etmeksizin seçip tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Ancak, bu tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder. Çünkü, hakiki, gerçek hak sahipliği ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak vermez. Markanın hakiki hak sahibi markasının aynısını veya tefrik edilemeyecek benzerini, her nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin, sonradan tescil edilmiş markanın terkinin istenebileceği kabul edilmektedir.” şeklinde karar verilmiştir.
Dosyaya sunulan deliller ve bilirkişi raporundaki tespitler dikkate alındığında; marka sahibi olan davacının izni olmaksızın “…” ibareli tescilli markaların ayırt edilemeyecek kadar benzeri olan “…” ibaresini kullandığı, bu kullanımın halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali yarattığı, davalının … … sayılı … markasının tescilli olduğu yönündeki savunmasının, davacının … tescil sayılı markasından sonraki tarihli olması sebebi ile SMK md. 155 karşısında dinlenebilir olmadığı, @… Facebook hesabı kontrol edildiğinde hesabın/sayfanın 8 Mart 2008 tarihinde kurulduğunun görüldüğü, @… Facebook hesabında 30 Kasım 2014 tarihinde yapılan paylaşımda, görsel içerisinde … ibaresinin olduğu, @… Facebook hesabında 22 Mayıs 2014 tarihinde yapılan paylaşımda … ibaresinin olduğu davetiye/görsel görüldüğü, @… Facebook hesabında 2012, 2013, 2014 yıllarında paylaşımlar yapıldığı tesitlerinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Bu noktada davacı tescilli markası ile davalı markasal kullanımlarının aynı ibarelerden oluştuğu ancak davalı kullanımlarının davacı tescillerinden önceki tarihli olduğu, bu noktada ibare üzerinde davalının üstün hak sahibi olduğu izaha muhtaç değildir.
Her ne kadar kullanılan ibare ve sunulan mal ve hizmetlerde benzerlik tespit olunmuş ise de gerek tanık beyanları gerek sosyal medya kullanımlarına ilişkin tespitler dikkate alındığında tescilli markalara konu “…” ibaresinin davacı tescilleri öncesi davalı tarafça kullanıldığı, her ne kadar davalı tescilleri sonraki tarihli ise de üstün hak sahipliği açısından davalının izahı yapılan kriterler kapsamında bu ibare üzerinde üstün hak sahipliğinin kabul edilmesi gerektiği, davacının sonraki tarihli marka tescillerine dayalı olarak davalı kullanımlarını markaya tecavüze dayalı olarak önleyemeyeceği davalı kullanımlarının markaya tecavüz olarak kabulünün mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmış bu yönden açılan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Haksız rekabet iddiası yönünden;
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri ise Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. ” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1) Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;….4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
TTK hükümlerinden de anlaşılacağı üzere başkasının haklı olarak kullandığı tanıtıcı işaretlerle kullanmak veyahut iltibasa meydan verecek eylemlerde kullanmak haksız rekabet olarak nitelendirilmiştir.
Tacirin ticari hayatı ile ilgili olarak yaptığı işlerde diğer şahıslardan daha çok “özen göstermesi” gerektiği kabul edilmektedir. Tacir devamlı olarak yaptığı işlerle ilgili mevzuatı, ne yapması gerekeceğini tacir olmayan şahıslardan daha iyi bilir ve bilmek zorundadır. Tacirin bilmek zorunda olduğu şeylerin başında ticari hayatı için gerekli olan kanun hükümleri, ticari hayatın gerekleri ve teamülleri ile ticari örf ve adet gelir. Bu bağlamda, başvuru sahiplerinin tacir olması durumunda T.T.K. M.18/f.2 uyarınca “basiretli bir tacir gibi” hareket etme yükümü altında oldukları kabul edilmektedir. Fakat; bu yükümlülüğün çok katı ve sert değerlendirilmemesi her somut olayın özelliğine göre incelenmesi gerekmektedir.
Somut olaya dönüldüğünde; davalının davaya konu davacıya ait tescilli markaların esas unsuru olan “…” ibaresi üzerinde üstün hak sahibi olduğu sonucuna ulaşılmış olmakla kullanımların haksız rekabet olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşılmış bu yönden de açılan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde; davalının davaya konu marka tescillerinde esas unsur olarak yer alan “… ” ibaresini davacının marka tescilleri öncesi kullandığı, ibare üzerinde üstün hak sahibi olduğu, davacının sonraki tarihli marka tescillerine dayalı markaya tecavüz iddiasının dinlenilemeyeceği, üstün hak sahipliğine dayalı kullanımların haksız rekabet olarak kabulünün mümkün olmadığı, davalının üstün hak sahipliği dikkate alındığında uzun süreli sessiz kalmaya dayalı hak kaybı iddiasının değerlendirilmesini gerektirir bir hususun bulunmadığı anlaşılmakla davacının sübut bulmayan davasının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının açmış olduğu markaya tecavüzün tespiti, durdurulması, önlenmesi, ortadan kaldırılmasına, maddi ve manevi tazminat davalarının REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 170,78 TL’den karar harcı olarak hesaplanan 59,30 TL’nin düşülmesine, kalanı 111,48 TL’nin karar kesinleştikten sonra talep halinde davacıya iadesine,
3-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen markaya tecavüz / haksız rekabet talebine ilişkin 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat talebine ilişkin 5.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin 5.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılar tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 11/03/2021

Katip
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır