Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/168 E. 2020/389 K. 13.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/168
KARAR NO : 2020/389

DAVA : Fikir Ve Sanat Eserinden Kaynaklanan Tecavüzün Ref’i, Men’i
DAVA TARİHİ : 07/01/2011
KARAR TARİHİ : 13/11/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan fikir ve sanat eserinden kaynaklanan tecavüzün ref’i, men’i davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin çocuk ve gençlik edebiyatı eserleri yazarı olduğunu, bugüne kadar yayınlanmış ve milyonlarca adet basılarak satılmış 73 adet eserinin bulunduğunu, yazarın eserlerinde çocuk ve gençlere yarınlara yönelik umut aşıladığını, onları ahlaklı ve erdemli bir yaşama özendirdiğini, edebi değerlerinin yanında, yazarın Türk dilini kullanmaktaki ustalığı sebebiyle de ders kitaplarına girdiğini, okullarda öğretmenlerin çocuklara tavsiye edebildiği roman ve hikayeler olarak yer ettiğini, davacının … ve … isimli edebi nitelikteki romanların da yazarı ve eser sahibi olduğunu, her iki eserin de … Yayınları tarafından yayınlandığını ve alenileştiğini, … isimli eserin 1979 yılında … Gazetesinde tefrika olarak yayını takiben Ocak 1992’de …Yayınlarında basıldığını, dava ikamesinden kısa süre önce davalılardan … Tic. A.Ş’ne ait … logolu televizyon kanalında, diğer davalı … A.Ş’nin yapımcılığını üstlendiğini, “…” adlı bir televizyon dizisinin fragman ve tanıtımlarının yayınlanmaya başladığını keza, bu dizi ile ilgili sosyal paylaşım sitelerinde, magazin basınında çeşitli haberler çıktığını, bu yayınları izleyen ‘…’ kitaplarının pek çok okuyucusunun davacıyı, dizi filimin konusunun romandaki ile aynı olduğu hususunda uyardıklarını, …’de yayına gireceği ilan edilen ‘…’ isimli dizinin kahramanlarının, yardımcı karakterlerinin, konusunun, olayların geçtiği yerlerin davacının eser sahibi olduğu ‘…’ ile aynı olduğunu, oysa müvekkillerinin davalıya veya senariste veya televizyon şirketine ‘…’ isimli eserin, işleme hakkını vermediğini, eserin film ve dizi yapılabilmesi için daha önce de teklifler alındığını ancak, eser sahibinin bunları reddettiğini, huzura getirilen olayda ise davalıların izin dahi almadan romanın ciğerini söküp kendilerine göre yorumlayarak senaryolaştırdıklarını, bu durumun müvekkilini çok üzdüğünü iddia ederek, fazlaya ilişkin mali ve manevi haklarını saklı tutarak, dizinin tanıtım fragmanlarının internet sitelerinde yayına girdiği, …’nin her gün tanıtım amaçlı yayınladığı dikkate alınarak bu suretle “..” ve “…” isimli roman niteliğindeki eserlere yapılan tecavüzün ref’ine, men’ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Tic. AŞ vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin … logosu ile yayın yapan televizyon kanalının yayın hakkı sahibi olduğunu, sinema/dizi film türündeki birçok yapım gibi dava konusu “…” isimli eserin yapımına da herhangi bir katkısının bulunmadığını, dizinin bölümleri ve tanıtımlarının yayına hazır bir şekilde müvekkiline yapımcı firma tarafından teslim edildiğini, intihal ve izinsiz işleme iddialarının muhatabının doğrudan müvekkili şirket olmadığını, davacı yanın dizinin fragmanından hareketle dizi film ile edebi eseri arasında kurmaya çalıştığı bağlantı ve sırf konu benzerliğinden bahisle diğer davalı … müvekkiline yönelttiği intihal iddiasının kabulünün mümkün olmadığını, intihal iddiası ve eserler arasındaki sıradan/tesadüfi benzerlik ayrımının yapılabilmesi için objektif ve nesnel sınırları iyi çizilmiş ayrıntılı bir araştırma yapılması gerektiğini, müvekkili şirketin yayınlamakta olduğu dizinin tamamen özgün bir eser olduğunu, senarist, diyalog yazarları vs den oluşan birliğin/eser sahiplerinin hususiyetini taşıdığını, somut olayda sıradan tesadüfi bir benzerlik dışında esinlenme dahi mevzubahis değil iken intihal iddiasında bulunulmasının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … AŞ vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin yapımcısı olduğu … adlı televizyon dizisinin özgün işleme eser niteliğindeki senaryosunun, müvekkili kuruluş bünyesindeki … tarafından yazıldığını, bu işleme senaryoya işlenme temelini teşkil eden özgün senaryonun ise 1972 yapımı … ile 1982 yapımı tekrar niteliğindeki … adlı sinema eserlerine ait olup, işlenmek üzere bu filmlerin senaristi …’dan 01/08/2010 tarihinde yazılı izinle alındığını, … isimli dizinin senaryosunun … ve … kitaplarının konu ve kurgusuyla ilgisinin bulunmadığını belirterek açılan davanın reddini talep etmiştir.
YARGITAY BOZMA İLAMI:
Mahkememizce yapılan yargılamada verilen 25/12/2014 tarihli, 2011/3 esas, 2014/337 sayılı karar ile, davanın kabulü ile davaya konu … isimli dizide davacıya ait … isimli romanından izinsiz alıntı yapılması nedeni ile vaki tecavüzün ref’ine ve men’ine, dizinin bölümlerinin ve fragmanlarının TV kanallarından ve internet sitelerinden yayınının önlenmesine dair verilen karar davalılar vekillerince temyiz edilmiş olup, Yargıtay 11. HD’nin 16/02/2016 tarihi 2015/3958 esas ve 2016/1568 karar sayılı ilamı ile “Hükme esas alınan 20.01.2014 tarihli kök bilirkişi raporunda, davalıların yapımcısı ve yayıncısı oldukları dizide, davacıya ait eserden izinsiz olarak alıntılar yapıldığı, içerik olarak söz konusu dizi ile davacının eser sahibi bulunduğu romanlar arasında kısmen ayniyet veya sıkı benzerlik içeren bölüm ve öğeler bulunduğu açıklanmış olup davalı taraflarca bu rapora, bilirkişi raporunda davacının eserlerine tecavüz olarak nitelendirilen benzerliklerin Türk Sinemasında defalarca işlenmiş sosyal bir tema olduğu, bu konuların klişe ve anonim hale geldiği, kitapta ve dizide yer alan karakterlerin birbirinden önemli ölçüde farklılıklar gösterdiği, bu karakterler arasında yeterli bir karşılaştırma yapılmadığı gerekçeleriyle itirazda bulunulmuş, bu itirazlar üzerine alınan 22.10.2014 tarihli bilirkişi raporunda, davalıların itirazları somut ve denetime elverişli olacak biçimde karşılanmamış, özellikle 06.02.2014 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde belirtilen karakterler arasındaki farklar üzerinde bir değerlendirme yapılmamış, söz konusu karakterler arasındaki benzerliklerden hareketle önceki kanaat tekrar edilmiştir. Öte yandan, dosya kapsamında alınan 17.10.2011 tarihli ilk bilirkişi raporunda da, her iki eserde işlenmekte olan konunun, toplum yaşamının ortak hafızasında yer etmiş büyük benzerlikler taşıyan klasik klişelerden olduğu, dava konusu dizinin konusu gözetildiğinde, yalnızca davacı romanları ile aynı konuları ele aldığı ve bunları benzer kişilik özellikleri taşıyan karakterlerle işlediği için her iki eser arasında intihal olduğunu söylemenin mümkün bulunmadığı, sonuç olarak davacı eserlerine bir tecavüz olmadığı bildirilmiş, bu hususta da hükme esas bilirkişi raporunda yeterli bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece, davacıya ait romanların, davalıların yapımcısı ve yayıncısı oldukları televizyon dizisinde izinsiz olarak kullanılıp kullanılmadığının tespiti için oluşturulacak yeni bir bilirkişi kurulundan denetime elverişli ve gerekçeli rapor alınması, bu suretle davalıların hükme esas alınan bilirkişi raporuna karakterler yönünden yaptıkları ciddi ve somut itirazların karşılanması ile oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiş olup, mahkememize iade edilen davada yeniden iş bu esasa kaydolunmak ve bozma ilamına uyulmak suretiyle yargılamaya devam olunmuştur.
Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda mahkememizce alınan 28/01/2019 tarihli raporda bilirkişilerin, davacıya ait eserin ve davalı eserinin (…) hikaye bağlamında ana örgüleme/serim bakımından karşılaştırıldığında, davacı … davalı eserlerinin olay örgülenmesi/serim/akışının birbirinden farklı işlenmiş olduğu, her iki eserde de … teması olmakla birlikte bir … başından geçen olayların farklı gelişmekte, olay çatısının farklı kurulmakta olduğu, ne var ki, davalının … isimli eserinin ana hikayesine dramatik kuralları göz önünde bulundurarak bakıldığında bütününe olmamakla birlikte bazı bölümler için ve dizinin ana karakterinin özelliklerinde davacının eseri … romanı ile benzerlikler olduğu, bu benzerliklerin dava konusu iki eser özelinde, esinlenme serbestisinin kapsamında değerlendirilemeyeceği ve bu itibarla kısmi intihal olduğu, hususlarında görüş bildirdikleri anlaşılmıştır.
Taraflarca rapora itiraz edildiği ve mahkememizce yapılan 11/07/2019 tarihli oturumda, rapora yönelik itirazlarında değerlendirilmek suretiyle heyete senarist ve çağdaş edebiyat alanında uzman akademisyen bilirkişinin eklenerek ek rapor alınmasına karar verildiği ve raporun mahkememize sunulduğu anlaşılmıştır.
Alınan 10/01/2020 tarihli ek raporda bilirkişilerin, öncelikle genel olarak fikirlerin/temaların/konseptlerin ve bu bağlamda klişelerin kimsenin tekeline bırakılamayacağı, bu bağlamda bir romana hakim olan fikir, tema ve konseptin başka bir eserde de yer alabileceği, hatta bu tür halleri de kapsayacak şekilde esinlenme serbestisinden söz edilmekte olduğu, ancak bazı durumlarda, ana karakterlerin davranış biçimlerinin, karşılaştıkları olayların ve olay örgüsünün tesadüfün ve klişelerin ötesine geçecek şekilde önemli ölçüde benzerlikler taşıması halinde esinlenme serbestisinden söz edilemeyecek, bu tür durumlarda esinlenme serbestisi aşılıp, intihal ve izinsiz işlemeden söz edilebileceği, her somut olayda, kendine özgü özellikler ve koşullar içinde değerlendirilerek bir sonuca varılmak gerekeceği, kök raporda belirtilen nedenlerle iki eser arasında (roman – senaryo) …, … aşkının başlaması ve gerilimini aynı noktaya, aynı şekilde kurmasıyla, gelişmesiyle, gerçekler ortaya çıktıktan sonra “esas oğlan”ın tavırları gibi hikayenin gelişimini tetikleyici unsurları arasında bir bağ olduğunun açıkça görüldüğünü, olay örgüsüne yansıyan farklılıklar, yine başta da belirtildiği gibi eserlerden birinin roman, diğerinin ise televizyon dizisi senaryosu olmasından kaynaklandığı, ayrıca söz konusu roman ve senaryoda baş karakterler dışında, kişilik özellikleri, sosyal statü ve ailevî yapıları, ayrıca apartman dışı hayatlarıyla özellikle okul çevresine kendilerini tanıtma biçimleriyle ciddî bir benzerlik sergilemekte oldukları, … ve …’ın aşk hikayelerine, yan hikayelerden el verdiğince arındırarak bakıldığı zaman her iki eserin aşk hikayelerinin de aynılık göstermekte olduğu, başlangıcı, gelişmesi ve sonucu bakımından aynı şekilde ilerlemekte oldukları, ilk 5 bölüm üzerinde inceleme yapıldığında bile kök raporda da belirtildiği gibi roman ile dizi arasında dava konusu iki eser özelinde, esinlenme serbestisinin kapsamında değerlendirilemeyeceği ve bu itibarla kısmı intihal olduğu yönünde bir değerlendirme yapılabileceğinin anlaşıldığı, sonuç olarak konu ve temalarda rastlanan KLİŞELERİN VARLIĞINA RAĞMEN, kurgu bakımından tesadüfi nitelikte olmayan ve esinlenme serbestisini aşan benzerlikler olduğu, hususlarında görüş bildirdikleri anlaşılmıştır.
Dava, 5846 sayılı FSEK hükümleri uyarınca açılmış eser sahipliğine tecavüzün men’i ve ref’i, talebine ilişkindir.
Eser Niteliği ve Eser Sahipliğine Tecavüz Kapsamında Değerlendirme:
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser niteliği taşıyıp taşımadığı resen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formalarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Sonuç olarak ; bir fikir ve sanat eserinin, kanunun öngördüğü anlamda eser kabul edilip, korumalardan yararlanabilmesi için bazı özelliklerin bulunması gerekmektedir. Bunları şu şekilde özetlenebilir;
a.Hususiyet: Fikri ürünün, eser olarak nitelendirilebilmesi için, eseri meydana getiren kişinin (sahibinin) hususiyetini taşıması gerekir. Diğer bir ifade ile eserin bir insan tarafından yaratılması ve kendisini yaratan kişinin özelliklerini taşıması gerekmektedir. Bir fikri üründe hususiyetin bulunup bulunmadığı incelemesinde, söz konusu ürünü meydana getirenin özelliklerine değil, fikri ürüne odaklanılması gerekmektedir.
Bir eserde hususiyetin varlığı için fikri ürüne yansıyan çabanın belli bir düzeyde olması, sıradan olmaması ve vasatın üzerinde olması gerekmektedir.
b.Şekillenme: Fikri çabanın sonucunda oluşan düşüncenin, hukukun öngördüğü korumalardan yararlanabilmesi için, belli bir şekil altında varlık kazanması, dış dünyaya yansıtılmış olması gerekir. Salt düşünce ya da fikir, eser olarak kabul edilemeyeceğinden, korumalardan da yararlanamaz. Buna mukabil fikri ürünün yansıtıldığı şeklin tamamlanmış olması da gerekmemektedir.
c.Eser Türlerinden Birisine Dâhil Olma: Ortaya konan fikri ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için, FSEK’de öngörülen eser türlerinden birisine dâhil olmalıdır. Bu türlerden birisine girmeyen ürün, eser olarak nitelendirilemez. FSEK m.II ve devamı maddelerinde eserler dört tür olarak belirtilmiştir. Bunlar: i.İlim ve Edebiyat Eserleri, ii.Musiki Eserleri, iii.Güzel Sanat Eserleri, iv.Sinema Eserleridir.
FSEK’de eserler kanunda gösterilen türler ile sınırlı olup, bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
d.Fikri Çabanın Ürünü Olması: Bir ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için, fikri bir çabanın (emeğin) sonucu olmalıdır. Bu şart eserin mutlaka insan tarafından var edilmesi gerekliliğini ifade eder. Bu bakımdan, insan ürünü olmayan, örneğin tabii şekilde oluşan yahut insan dışındaki canlıların eylemlerinden kaynaklanan sonuçlar, eser olarak kabul edilemezler.
Fikri içeriğin yoğunluğu ve yüksekliği eser karakterinin varlığı veya yokluğu yönünden herhangi bir önem taşımaz. Bu husus eserin kendine has hususiyeti bulunması bakımından önem taşımaktadır.
Dava konusu davacının vücuda getirdiği “…” ve bunun devamı niteliğindeki “…” adlı kitapların 1979 ve 1995 yıllarından bu yana pek çok kez baskı, çoğaltma, yayma yoluyla umuma arz edildiği bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere FSEK.nun 2. Maddesinde düzenlenen “İlim ve Edebiyat Eserleri” kapsamında oldukları ve Kanun tarafından koruma altında bulundukları sonucuna ulaşılmıştır.
Yine davaya konu senaryo yönünden ; raporlarda da tespit olunduğu üzere senaryo, bir filmin/dizinin çevrilmesine temel olan metindir. Senaryo, bir filmin/dizinin neyi konu olduğunu, filmde/dizide varsa karakterinin kimler olduğunu, bunlar arasında -eğer varsa- geçen diyalogları içeren bir anlamda çekilecek olan filmin/dizinin iskeletini oluşturan yapıdır ve filmin/dizinin çıkış noktalarından biridir. Senaryo raporlarda da tespit olunduğu üzere hususiyet taşımak koşuluyla dil ve yazı ile ifade olunan ilim ve edebiyat eseri sayılmaktadır. Dosyada mübrez davalının kendi yapım ekibine yazdırdığını iddia ettiği “…” isimli sinopsis/dizi öyküsü incelendiğinde olayı, karakteri, örgüsü ile kendine ait uslüp barındıran hususiyet taşıyan bir metin olmakla FSEK anlamında dil ve yazı ile ifade olunan ilim ve edebiyat eseri olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Eser Sahipliğinin Değerlendirilmesi;
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” sıfatının da resen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin “eser sahipliği” ve “hak sahipliği” sıfatının resen irdelenmesi gerekmektedir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 11 ve 12 inci maddelerinde eser sahipliğine ilişkin karinelerin neler olduğu düzenlenmiştir. FSEK m. 11 hükmüne göre, “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo &televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır; meğerki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın”.
FSEK m. 12 hükmüne göre ise; “Yayımlanmış olan bir eserin sahibi 11 inci maddeye göre belli olmadıkça, yayımlayan ve oda belli değilse çoğaltan, eser sahibine ait hak ve salahiyetleri kendi namına kullanabilir. Bu salahiyetler, 11 inci maddenin ikinci fıkrasındaki karine ile eser sahibi belli olmadığı hallerde konferansı verene veya temsili icra ettirene aittir. Bu maddeye göre salahiyetli kimselerle asıl hak sahipleri arasıdaki münasebetlere, aksi kararlaştırılmamışsa adi vekalet hükümleri uygulanır.
FSEK sistematiğinde tescil ilkesinin kabul edilmemesi nedeniyle eser sahipliğinin tespitinde karinelerin öngörülmesi uygulamada ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümünde yardımcı olmaktadır. Ayrıca eser sahipliği, bu karineler dışında her türlü delille de ispatlanabilir.
Davaya konu kitaplar yönünden eser sahipliği tartışmalı olmamakla birlikte izahı yapılan mevzuat kapsamında irdelendiğinde davacının kitapların yazarı, eser sahibi olduğu ve davayı açma ehliyetini haiz olduğu, davalı med yapımın senorya sahibi olarak iddialar yönünden hasım sıfatının bulunduğu, yine yayıncı olarak AKS Televizyon.. Da davalı sıfatına haiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Herhangi bir hak ihlalinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi;
Hak ihlalinin söz konusu olabilmesi için davacının romanından … isimli dizi senaryosunda FSEK çerçevesinde tecavüzün meni istemi sayılacak şekilde izinsiz kullanımların olması gerekir.
Gerek ilmi gerekse kazai içtihatlarda fikir, konsept, ve temaların tek başına eser korumasından yararlanamayacağı, ancak bunların belli bir üslup çerçevesinde ifade biçimlerinin korunabileceği, dolayısıyla birçok eserin fikir, konsept, tema bakımından benzerlikler taşıyabileceği, fikirlerin/temaların/konseptlerin ve bu bağlamda klişelerin kimsenin tekeline bırakılamayacağı, bu bağlamda bir romana hakim olan fikir, tema ve konseptin başka bir eserde de yer alabileceği, hatta bu tür halleri de kapsayacak şekilde esinlenme serbestisinden söz edilmektedir. Ne var ki bazı durumlarda, ana karakterlerin davranış biçimlerinin, karşılaştıkları olayların ve olay örgüsünün tesadüfün ve klişelerin ötesine geçecek şekilde önemli ölçüde benzerlikler taşıması halinde esinlenme serbestisinden söz edilemeyecek, bu tür durumlarda esinlenme serbestisi aşılıp, intihal ve izinsiz işlemeden söz edilebilecektir. Belirtmek gerekir ki, her somut olay, kendine özgü özellikler ve koşullar içinde değerlendirilerek bir sonuca varılmak gerekir.
Dolayısıyla dava konusu uyuşmazlık bağlamında meselede, sözkonusu benzerliklerin herkesin kullanımına açık, kimsenin tekelinde olmayan unsurların kullanılıp kullanımından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, serbest kullanımın, esinlenme serbestisinin kapsamı dışında kalıp kalmadığının belirlenmesi önem arz etmektedir.
Davacı davaya konu dizinin senaryosunun kendi kitaplarından izinsiz bir şekilde alıntılanmak suretiyle oluşturulduğunu iddia etmiş, yine davacı asil tarafından eser karşılaştırmalarının yer aldığı 21/02/2011 tarihli 16 bentten oluşan liste incelendiğinde davacının dayanak benzerlik iddialarının neler olduğu anlaşılmış olup, bu dayanak benzerlikler yönünden sunulan raporlarda gerekli irdelemelerin yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
Davaya konu “…” adlı dizinin 67. Bölümünde başrol … ölmüş ve dizinin ilk iki sezonundan farklı olarak 3. Sezonu “…”in Yolu” olarak devam ettiği bilirkişiler tarafından tespit olunmuştur.
Alınan raporlarda kitap karakterleri ile dizide yer alan karakterler, olay örgüsü, öyküleme ve serim yönünden alanında uzman bilirkişiler vasıtasıyla gerekli incelemeler yaptırılmış olup, benzerlikler tespit olunmakla birlikte esas konu itibarı ile olayların farklı geliştiği, temalarında paralellik bulunmakla birlikte, gerek ilmi gerekse kazai içtihatlarda fikir, konsept, ve temaların tek başına eser korumasından yararlanamayacağı, ancak bunların belli bir üslup çerçevesinde ifade biçimlerinin korunabileceği, dolayısıyla birçok eserin fikir, konsept, tema bakımından benzerlikler taşıyabileceği, fikirlerin/temaların/konseptlerin ve bu bağlamda klişelerin kimsenin tekeline bırakılamayacağı, bu bağlamda bir romana hakim olan fikir, tema ve konseptin başka bir eserde de yer alabileceği, hatta bu tür halleri de kapsayacak şekilde esinlenme serbestisinin bulunduğu hususları raporlarda da kabul görmüş olup bu husus izahtan varestedir.
Klişe hususunun ele alınması;
Bozma sonrası bozma kapsamında alınan kök ve ek raporda; davacının eseri …’ın bir roman olduğu, … isimli eserin ise bir televizyon dizisi olduğu, … isimli romanı temel aldığımızda, 277 sayfalık bir romanla, her hafta – yaklaşık olarak – 1 saat 40 dakika gibi bir sürede yayınlanan televizyon dizisi arasında niteliksel ve niceliksel farkların olmasının kaçınılmaz olduğu ve bir gereklilik olduğu, bu durumun olay örgüsüne direkt yansıdığı, bire bir yapılan uyarlamalarda dahi – …, … vb. – romanda yer almayan bir çok yan hikayeye, hikayenin sürekliliği için gerekli olan farklı olay örgülerine rastlandığı, … ilk olarak 1979 yılında tefrika edilip, 1992 yılında roman olarak yayımlanırken, … isimli televizyon dizisinin senaryosunun 2010’lu yılların başında kaleme alındığı dikkate alındığında farklılıkların kaçınılmaz olduğu tespit edilmiştir.
Konu olarak her iki projede de İstanbul’un lüks bir semtinde kapıcılık yapan bir ailenin işlendiği, …, kapıcı ailesinin kızı olan …’ın yaşamını bir bütün olarak ele alırken – eğitimi, sosyal hayatı, aşk hayatı, iş hayatı – …, yine bir … kızı olan …’nın, yaşıtı …yaşadığı aşkı, bunun üzerine kurulan bir gerilimle konuyu ele aldığı her iki projede de konuya bağlı olarak, yani kaçınılmaz olarak aynılık gösterdiği tespit olunmuştur.
Genel başlığıyla “…”, “…” konusu raporlarda da kabul gördüğü üzere elbette klişe bir konudur. … – … veya tam tersi konular, gerek Türk Sinemasında gerekse dünya sinemasında oldukça yaygın olarak ele alınan bir konu olduğu, ancak konunun klişe olması eserlerin hüviyetini değiştirmediği yine rapor tespitlerinde yer almıştır.
Aynı şekilde, tüm bölümleri ele aldığımız zaman, … isimli senaryo eserinin de televizyon dizisine uygun olarak işlenişiyle eser sahiplerinin hususiyetlerini taşıdığı da tespitlerde yer almaktadır.
Yine bozma sonrası alınan raporlarda asıl dramı oluşturan, bu iki kahramana çatışmalar yaşatan durum ve kişiler iki metinde de aynı, olduğu meslek, sosyal statü, eğitimsizlik sonucu çoğu yanlış anlaşılmış ve oturmuş, sorgulanmadan benimsenmiş, bağnazca devam ettirilen geleneksel tutumların bireyler, özellikle genç kızlar üzerindeki baskısı; ailevî geçimsizlik ve anlaşmazlıklar, yoksulluk ve bunun sonucu olan özenti, düşük sosyal statü ve bunun görünüm biçimleri (yeme-içme, giyinme, konuşma, selâmlaşma, “öteki” ile ilişki tesis etme), yetiştirilme biçimleri ya da namus telâkkileri ile aşkın çatışması da aynı olduğu, sosyal statüsü düşük bu iki genç kızın yaşadıkları apartmanların üst kat (üst sınıf) sâkinleri, okul arkadaşları, yaşıt veya yakın yaşlarda bulunan hemcinsleri ile olan münasebetleri de büyük oranda benzerlik sergilediği, hepsinden önemlisi …’le …’in durumları ve …’la …’ya karşı tavırları dikkat çekici oranda benzer olduğu, bu delikanlıların dışarıya yansıyan ve çoğu kişide gıpta uyandıran hayatlarındaki kimsenin vâkıf olmadığı kırıklıklar, olumsuzluklar da hemen hemen aynı olduğu, yani bu iki metni romancı ve senariste kaleme aldıran esas motivasyon, temel olay örgüsü, şahıslarının metin içerisindeki yerleşimleri ve vazifeleri de ciddî oranda benzediği, … ya da… aşkları, Türk edebiyatı ve sinemasında çokça işlenmiş bir mevzu olduğu, fakat bu konuyu yeniden ele alan, almak isteyen bir roman ya da senaryodan beklenen, bu artık anonimleşmiş kalıba şahsî bir renk vermesi olduğu, bu anlamda mahkemeye… Yayınları tarafından yapılan 39. baskısı sunulan …, söz konusu … klişesine yeni bir veçhe kazandırmış, …’a iki ciltte hareketli bir hayat yaşatarak konuyu derinleştirdiğini, … dizisi, izleyicide oluşan beklenti ve yorumların da etkisiyle her ne kadar 68. bölümünden itibaren bir makas değiştirme sergilerse de … üzerinden oluşturulan dram ve çatışma öğelerini …ve … romanlarındakine benzer şekilde oluşturulduğu, roman ile dizi arasında dava konusu iki eser özelinde, esinlenme serbestisinin kapsamında değerlendirilemeyeceği ve bu itibarla intihal olduğu yönünde bir değerlendirme yapılabileceği, davalı tarafın sözleşme dahilinde haklarını satın aldıklarını belirttikleri ‘…’ adlı sinema filmi izlendiğinde ve bu filmin işlenmesi sonucu elde ettiklerini savundukları … dizi filmi ile ilgili karşılaştırma yapıldığında Türk sinemasında var olan kapıcı temalı filmlerde görülen klişelerden öte bir benzerlik bulunmadığı sonucuna varılabilmekte olduğunu ama diğer yandan roman ile dizi arasında … filminde var olan klişelerden daha fazla benzerlik olduğunun anlaşıldığını sonraki bölümlerde yukarıda da açıkladığımız gibi pek çok dizi, ilk birkaç bölüm ya da bir sezondan sonra aldığı reyting ve yorumlar doğrultusunda da izleyicinin ilgisine göre rota değiştirebileceği tespitlerinde bulunulduğu anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı bozma ilamı ve bozma ilamı doğrultusunda alınan rapor içerikleri bir arada değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı davaya konu dizinin senaryosunun kendi kitaplarından izinsiz bir şekilde alıntılanmak suretiyle oluşturulduğunu iddia etmiş, yine bu iddilarını 21/02/2011 tarihli 16 bentten oluşan dilekçe içeriğinde belirtmiş ve alınan raporlarda her iki eserin hususuiyet barındırdığı, işlenen temaların (…) Türk edebiyatı ve sinemasında çokça işlenmiş/ klişe bir mevzu olduğu belirtilmesine rağmen dram ve çatışma öğelerinin benzerliğinin intihal oluşturduğu değerlendirilmiş ise de bu sonuç değerlendirmenin rapor içerikleri ve dosya kapsamı ile uyuşmadığı, tespit olunduğu üzere … temasının her iki eserde farklı kurgulandığı, benzerlik olarak değerlendirilen hususların eserlere hususiyet katan noktalarda olmadığı, klişelerdeki benzerliklerin intihal sonucunu doğurmayacağı nitekim davacı asillin benzerlik iddialarının da (… olduğunu gizlemesi, çevresine farklı görünmeye çalışması, sonradan bunun ortaya çıkarılması, ileri düzeyde flörtten kaçınma, verilen hediyenin gizlenmesi, gerçeği açıklanmaya çalışılması, karakterler arasındaki ilişkiler) Türk sinemasındaki klişelerden olduğunun izahtan vareste olduğu, dram ve çatışma öğelerinin klişe olduğu dikkate alındığında bunlardaki benzerliğin intihal sonucunu doğurmayacağı, intihal iddiası yönünden hususiyet arz eden noktalarda net bir olgunun ispatlanmadığı sunulan raporlardaki aksi değerlendirmenin de net bir kanaat olarak yansımadığı, tekrardan rapor alınmasının değerlendirme konusu üzerinde subjektif kanaatlerin raporlara yansıdığı dikkate alındığında esasa etkili olmayacağı ve usul ekonomisine uygun düşmeyeceği kanaatiyle dosya kapsamı rapor içeriğindeki karşılaştırmaya yönelik tespitler ve klişelerdeki benzerlikler dikkate alınarak davacının sübut bulmayan davasının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 18,40 TL’nin mahsubu ile kalan 36,00 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen talepler yönünden 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … AŞ tarafından yapılan; 2.742,00 TL bilirkişi ücreti, 88 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.830,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
6-Davalı …AŞ (…) tarafından yapılan; 750,00 TL bilirkişi ücreti, 93,90 TL posta gideri olmak üzere toplam 843,90 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 13/11/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır