Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2018/14 E. 2019/318 K. 12.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/14
KARAR NO : 2019/318

DAVA : Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i
DAVA TARİHİ : 10/01/2018
KARAR TARİHİ : 12/07/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili …’ün, Türk yazar direktör … Bey’in yazmış olduğu … adlı oyunu günümüz Türkçesine uyarladığı, davacının eserin 1 Ekim 2017-1 Ekim 2018 tarihleri arasında İstanbul sınırları içerisinde tiyatro eseri olarak oynanma hakkını, 04/08/2017 tarihli sözleşme ile diğer davacı …’a devrettiği, telif sözleşmesi uyarınca müvekkili …’ın oyunu icra etmeye başladığını, oyun için kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan maddi destek de aldığını, müvekkilinin oyunu icra etmek için çeşitli belediyeler ile anlaşma yapmak istediğinde oyunun başka bir grup tarafından oynandığını öğrendiğini, bu grubun davalı …’na bağlı bir grup olduğunun tespit edildiğini, davalı kurumun davaya konu oyunu bazı yerlerde orijinal adı olan … bazı yerlerde de içeriği aynı olmak üzere … ismi altında icra ettiği ve de etmeye devam ettiğini, dava dosyasında sunulan afişlerde de görüldüğü gibi oyunun; 14 Ekim 2017 tarihinde … Belediyesi bünyesinde, 27 Ekim 2017 tarihinde …, 09 Kasım 2017 tarihinde … Belediyesi, 16 Kasım 2017 tarihinde … belediyesi, 25 Kasım 2017 tarihinde … Belediyesi, 06 Ocak 2018 tarihinde … Belediyesi olmak üzere 6 belediyede “…” adıyla, 18 Ekim 2017 tarihinde … Belediyesi bünyesindeyse “…” adıyla icra edildiği, bunun yanı sıra … ve … belediyelerinde oynamayı planlamak suretiyle davacının haklarını ihlal ettiği, bu sebeple maddi ve manevi haklarına ilişkin tazminat talepleri saklı kalmak üzere öncelikle davalının 20 ve 23 Ocak 2018 tarihlerinde oyunu icra etmekten men edilmesini, davanın kabulü ile davalının fikri mülkiyet hakları müvekkillerine ait olan tiyatro oyununun her ne suretle ve her ne adla olursa olsun icra etmelerinin durdurulmasına, tecaüznü ref’ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davaya konu eserin yaklaşık 150 yaşında olduğunu ve üzerinde koruma olmadığını, eseri …’a Osmanlıcadan modern Türkçeye tercümesinin yaptırıldığını, bu sebeple tercüme üzerindeki tüm mali haklar ile manevi hakları kullanma yetkisinin davalıya ait olduğunu, …’a ait tercümenin … ve … tarafından oyun senaryosu olarak yorumlandığını, bu senaryoda orijinal eserde dahi yer almayan karaktarler, sahneler ve repliklerin bulunduğunu, bu anlamda senaristin özgün ve nevi şahsına münhasır bir uyarlaması olarak münferit bir eser niteliği taşıdığını, senaristlerin meydana getirdiği bu işleme eser üzerindeki tüm mali ve manevi hakların kullanma yetkisinin davalı …’a ait olduğunu, … adlı tiyatro oyununun ilk kez 26 Mayıs 2017 tarihinde seyirci karşısına çıktığını, davacı iddialarının incelenmesinde gerçekten de davacılardan …’ün aynen tercüman … gibi, direktör … Bey tarafından kaleme alınan … isimli eserin tercümesini gerçekleştirdiğini, bu çevirinin FSEK kapsamında sıradan bir tercüme niteliğinde olduğunu, kısacası Osmanlı Türkçesinden modern Türkçeye doğru olarak ve anlamını kaybetmeyecek şekilde aktarmaktan ibaret olduğunu, davacı …’ın da bu alelade çeviriyi birebir sahneye koyduğunu, bunun da davalının … ismiyle sahneye koyduğu tercüme ve senaryo ile bir ilişkisinin bulunmadığını, davacının …’ın yakaladığı başarıdan faydalanarak haksız kazanç elde etmek üzere sahneye koyduğunu, zira davalının …’a ilişkin çalışmalarına 2016 yılında başlayıp ilk defa Mayıs 2017 tarihinde sahneye koymuşken, davacı …’ın diğer davacıyla telif sözleşmesini dahi Ağustos 2017’de yaptıkları, provalara Ağustos 2017 tarihinde başladıkları ve oyunun ilk gösteriminin dahi 24 Kasım 2017 tarihinde … Beledeyesi nezdinde gerçekleştiğinin görüldüğünü, hatta davacının sahne düzenini davalının oyununu izleyerek kendi oyununda kullandığını, ortada ref’i gereken bir tecavüzün olduğunun açık olduğunu, ancak bunun davacıların hukuka aykırı tecavüzleri olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin dava açma haklarının saklı tutularak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, 5846 sayılı FSEK hükümleri uyarınca açılmış tecavüzün ref’i talebine ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişiler, “Dava konusu uyuşmazlıktaki … çevirinin FSEK 6/1 anlamında çeviri mahiyetinde işlenme eser olduğu, davacı …’ün çevirinin işlenme eser sahibi olduğu, davalı kullanımının, davacı işlenme eser sahibi …’ün çeviri esere ilişkin mali haklarını 04/08/2017 tarihli sözleşmeyle diğer davacıya devrettiği hususu dikkate alındığında, çeviri üzerinde mali hak sahibi olan davacı …’ın FSEK 21 ve 22 çerçevesinde işleme ve çoğaltma hakkının ihlali sayılabileceği” hususlarında görüş bildirmişlerdir.
Taraflar arasındaki ihtilafın davacı tarafın davalının … adıyla icra ettiği tiyatro oyununun …’ün … adlı çevirisini kullanarak senaryo haline getirerek sahneledikleri, bunun da diyaloglara bire bir yansıdığı iddiasına dayalıdır.
Davacılara ait tercüme ile davalı Vakfın tercümesinin ve de yine davalı Vakfın belediyelerde icra ettiği eserin dramatik yapılarının, kahramanlarının ve öyküsünün aynı olduğu, bu anlamda üçünün de (davacı çeviri, davalı çeviri ve davalı icra senaryosu) … Bey’in orijinal eseri olan … uyarlaması olduğu, davacı ve davalı tarafların orijinal eserin … Bey’in … adlı oyundan çevrilerek uyarlandığı konusunda herhangi bir ihtilafın bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davacı … adına … ile … adına … arasında 01 Ekim 2017-01 Ekim 2018 tarihleri arasında geçerli olmak üzere 04 Ağustos 2017 tarihinde Türk Yazarı Direktör … Bey’in yazmış olduğu, günümüz Türkçesine … tarafından çevrilen … adlı oyunun …’ün temsilci olarak aldığı yetkiye dayanarak tiyatroda yararlanma biçimindeki haklarını devir eden bir sözleşmesi imzalandığı, … orijinal eserin çevirisinin 2004 yılında yapıldığı, bunun da davalının kendi beyanıyla belirttiği şekliyle çok daha önce yani 2016 yılında yapıldığı, davalı Vakıf ile çevirmeni oldukları iddia ettikleri … arasında çevirmen telif sözleşmesine dair her hangi bir belgenin bulunmadığı, davacı …’ın davalıya ait … adlı icrasının 9 Kasım 2018 tarihinde kayıt altına aldığı CD’de davaya konu eserin icra görüntülerinin bulunduğu anlaşılmıştır.
Delil olarak sunulan afişlerin davacının, 14 Ekim 2107 tarihinde … Belediyesi bünyesinde, 27 Ekim 2017 tarihinde …, 09 Kasım 2017 tarihinde… Belediyesi, 16 Kasım 2017 tarihinde … Belediyesi, 25 Kasım 2017 tarihinde … Belediyesi, 06 Ocak 2018 tarihinde … Belediyesi olmak üzere 6 belediyede “…” adıyla oynandığını ispatlar nitelikte olduğu, … Belediyesi’ndeyse … adıyla olmak üzere toplamda 7 sahnede icra edildiği tespit edilmiştir.
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı re’sen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/b maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formalarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Davaya konu uyuşmazlıkta … Bey isimli yazara ait “…” isimli kitabın çevirisi söz konusudur. FSEK 6/1 hükmüne göre tercümeler işlenme eser sayılmaktadır. Bilindiği üzere işlenme eserler; işlenme eserler, mevcut bir fikir ve sanat ürününden faydalanılarak meydana getirilen, fakat tamamıyla asıl eserden bağımsız olmayan, ancak işleyenin de hususiyetini taşıyan fikir ve sanat ürünleridir. İşlenme eserlerde var olan bir eser başka bir formata sokulmaktadır. İşlenme eser türleri FSEK m.6’da sayma yöntemi ile düzenlenmiş olup, kanundaki bu sayım tahdidi olmayıp örnek kabilindendir.
Tercüme başka bir deyişle çeviri, sözlük anlamı olarak, dilden dile aktarma anlamına gelmektedir. Tercüme, asıl eserin tamamiyet ve hususiyetleri muhafaza edilerek, edebi veya ilmi bir mahsulün başka bir lisana naklidir. Tercümede asıl eserdeki fikirler, başka bir lisanın kelimeleri ile ve o lisanın cümle yapısına uyularak ifade edilmektedir. Tercümenin hususiyeti, asıl eserdeki fikirleri aynı ahenk, aynı üslup ve aynı akıcılık ile meydana çıkarmasıdır.
Bir tercümenin (çevirinin) FSEK kapsamında korunabilmesi için, sahibinin yani çeviriyi yapanın hususiyetini başka bir deyişle kişisel özelliklerini taşıması gerekir. Tercümedeki yaratıcı unsur, muhtevada değil, harici şekildedir. Tercümede hususiyet yoksa, yapılan tercüme bir işlenme eser olarak nitelendirilemez.
Bu bilgiler çerçevesinde bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davaya konu davacının çevirisinin Osmanlıcadan Türkçeye orijinal dilin cümle yapısına uygun olarak naklini içeren, aynı ahenk, aynı uslup ile Türkçeye aktaran bu nitelikleri gereği hususiyet taşıyan FSEK 6/1 anlamında işlenme eser olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” sıfatının da re’sen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin “eser sahipliği” sıfatının re’sen irdelenmesi gerekmektedir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 11 ve 12 inci maddelerinde eser sahipliğine ilişkin karinelerin neler olduğu düzenlenmiştir.
FSEK m.11 hükmüne göre; “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo-televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır; meğer ki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın”.
FSEK m.12 hükmüne göre ise; “Yayımlanmış olan bir eserin sahibi 11 inci maddeye göre belli olmadıkça, yayımlayan ve o da belli değilse çoğaltan, eser sahibine ait hak ve salahiyetleri kendi namına kullanabilir. Bu salahiyetler, 11 inci maddenin ikinci fıkrasındaki karine ile eser sahibi belli olmadığı hallerde konferansı verene veya temsili icra ettirene aittir. Bu maddeye göre salahiyetli kimselerle asıl bak sahipleri arasındaki münasebetlere, aksi kararlaştırılmamızsa, adi vekalet hükümleri uygulanır.”
Dosyada mübrez kitaba ilişkin çıktılar üzerinde davacının çevirmen olarak yer aldığı dikkate alındığında çeviriyi yapan kişinin davacı … olduğu ve diğer davacının devren hak sahibi olduğu davacıların işlenme eser sahibi olarak dava açma haklarının bulunduğu anlaşılmıştır.
Yine raporda sektör bilirkişisince tespit olunduğu üzere çevirmen çevireceği metni çevireceği dönemin, ülkenin, kültürün dil yapısına, söyleyiş biçimlerine, jargonlarına (fikri, mesleki vb. ortaklık gösteren kişilerin kullandığı ortak ağız) uygun bir biçimde çeviren kişi demektir. Bu nedenle iyi bir çeviri metni hiç bir zaman o sözcüğün, cümlenin, anlatının doğrudan doğruya, sözcük sözcük, birebir çevrilmesi anlamını taşımaz. Tersine çevirmen o metni çevirdiği dönemin yada ülkenin dil yapısına, söyleyişlerine, jargonlarına anlamını yitirmeden adapte ederek çevirir ve okuyucuya bir akışkanlık sağlar. Ona alışkın olduğu akışkanlığı, yapıyı, jargon, kavramı sunmayı hedefler. Bu nedenle aynı eserin çeşitli çeviri metninleri o çeviriyi yapan çevirmenine bağlı olarak farklılıklar taşır. Kimi zaman cümlenin dizimi, kimi zaman sıfatların kullanımı, söyleyiş biçimi, jargonlardaki ve kavramları adlandırmadaki bu farklılık o çevirmenin yaratıcılığı, çevirdiği ve çevireceği dil olmak üzere her iki dile hakimiyeti ve seçimiyle ilgilidir. Kısacası çevirmen çeviriye hususuyiteni, konuya dair hakimiyetini, dili kullanma uslübünü katarak onu öteki çevirilerden farklı kılar.
Davaya konu dosyada da tarafların iddiaları değerlendirirken davacı ve davalı çevirilerin bu anlamda birbiriyle örtüşen yanları, davacı çevirmenlerinin seçtiği söyleyişleri, tanımları, cümle yapısını davalı tiyatro eserinde tekerrür edip etmediği, davacı sıfatların, deyimlerin ve söyleşilerin yerine alternatif sıfatlar, kavramlar, deyimler ve söyleyişler kullanılıp kullanılmadığının tespiti uyuşmazlığın çözümü yönünden önem arz etmektedir. Bu noktada taraflar davaya konu eserlerin … Bey’in … adlı orijinal eserinden yapılan tercümeye dayandığı konusunda hemfikir olduklarından eserin dramatik yapısı ve içeriği konusunda bir analiz yada içerik kıyaslaması yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Raporda da tespit olunduğu üzere değerlendirme a)Davalı Vakfın icra ettiği tiyatro oyununun diyaloglarında kendi çevirmeninin diyalogları yerine davacının diyaloglarının ne ölçüde kullandığı yönünden, b)Yine bu cümlelerin orijinal eserdeki dizilişi, verilişi yönünden farklı söyleyişlere ve yapılara açık oiup olmaması ve davacı ile davalı çeviri metinleri arasında öz Türkçe/Arapça kullanımının ağırlığı yönünden yapılması gerekmektedir. (Her ne kadar bilirkişiler tarafından davacı tarafça sunulan kıyaslama tablosu esas alınmak suretiyle inceleme ve değerlendirme yapılmış ise de davalı tarafçı bu tabloya ve değerlendirmeye yönelik itiraz ve tablonun hatalı olduğuna ilişkin bir savunma ileri sürülmemiş, oyun kayıtlarına yönelik itirazlar yönünden, itirazların esasa etkili olmadığı, oyunun farklı bir şekilde sergilendiğine ilişkin dosyaya bir delil sunulmadığı dikkate alındığında bu itirazların yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.) Bilirkişilerce yapılan kıyaslama sonucunda; davalının kendi çevirmeninin çeviri yaparken Osmanlıca transkripsiyon harflerini kullanmamış olsa da; içinde Arapça ve Farsça sözcükler barındıran, tamamen günümüz Türkçesine uyarlanmayan …’ın çevirisini değil, davalının çevirmeni …’ün özüne bağlı kalmak kaydıyla, günümüz Türkçesine uyarlanarak, anlaşılması kolaylaştırılan çevirisini kullandığı ve yine davacının çevirmenin cümle yapılarını koruduğu; ayrıca davacının çevirisinde bulunan ama davalının çevirisinde bulunmadığı halde davalının icra edilen oyununda iki repliğin kullanıldığı ve bu kullanılanların da davacının repliğiyle aynı olduğu, yine davacının çevirisinde bulunan üç diyaloğun davalının çevirisinde olduğu ancak davacının çevirisinde olmadığı ve de davalının icra edilen oyununda da olmadığı, davalı çevirmenin eksik bıraktığı cümlelerin tiyatro oyununda davacı çevirmenin bitmiş cümle yapısıyla kullanıldığı, yine cümlelerin orijinal eserdeki dizilişi, verilişi yönünden farklı söyleyişlere ve yapılara açık olup olmaması ve davacı ile davalı çeviri metinleri arasında öz Türkçe – Arapça ve Farsça kullanımının ağırlığı açısından davalının kullandığı cümle yapılarının ve yapılan öz Türkçeleştirme çalışmalarının davacının çeviri eseriyle aynı olduğu, farklı iki çeviride cümle yapısı ve kullanılan kelimelerin bire bir bu kadar ağır oranda benzemesinin mümkün olmayacağı, davalı çevirisinin davacının çevirisinden bazı kelimelerin eş anlamlıları değiştirilmek suretiyle ancak aynı cümle yapısı ve içeriği ile oluşturulduğu ayrıca davalıda olmayıp davacıda olan cümlelerin kullanımının ve yine davalının yarım bıraktığı cümlelerin davacı çevirisindekinin aynısıyla tamamlanarak kullanılması gibi unsurlardan ötürü …’ın çevirisinin davacı çevirisinin izinsiz kullanımından oluşturulduğu ve davalının … adlı tiyatro oyununun …’ın davacı çevirisini izinsiz kullanımı ile oluşturulan çevirisi ile sahnelendiği, belirtilen vaki durum davacı işlenme eser sahibi …’ün çeviri esere ilişkin mali haklarını 04/08/2017 tarihli sözleşmeyle diğer davacıya devrettiği hususu dikkate alındığında, çeviri üzerinde mali hak sahibi olan davacı …’ın FSEK 21 ve 22 çerçevesinde işleme ve çoğaltma hakkının ihlali olduğu tespit olunmuştur.
Tüm dosya kapsamı sunulan bilirkişi heyet raporu ile bir arada değerlendirildiğinde; davalının davacılardan …’ün tercümeden kaynaklı işlenme eser sahibi diğer davacının ise mali hak sahibi olduğu Türk yazar direktör … Bey’in yazmış olduğu … adlı oyuna ait çevirisinin davalı tarafça “…” ismiyle sergilenen tiyatro oyununda izinsiz olarak kullanıldığı, bu durumun davacıların eser hak sahipliğinden kaynaklı haklarına -işleme, çoğaltma- tecavüz teşkil ettiği, davacıların ref taleplerinde haklı oldukları anlaşılmakla davacıların sübut bulan davalarının kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ ile davacı …’ün işleme eser sahibi (tercüme sureti ile), davacı …’ın sözleşme gereği mali hak sahibi olduğu türk yazar, Direktör … Bey’in yazdığı “…” adlı eserin davacı …’ün çevirisi kullanılmak suretiyle tiyatro oyunu olarak ya da her ne suretle “…” ya da başka bir ad altında icrasının durdurulmasına,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile kalan 8,50 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.931,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 2.800,00 TL bilirkişi ücreti, 107,50 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.907,50 TL ve 71,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2.979,30 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 12/07/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır