Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/84 E. 2019/215 K. 24.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/84
KARAR NO : 2019/215

DAVA : Marka Tecavüzünün Tespiti, Önlenmesi, Durdurulması, Maddi, Manevi ve İtibar Tazminatı
DAVA TARİHİ : 28/04/2017
KARAR TARİHİ : 24/05/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan marka tecavüzünün tespiti, önlenmesi, durdurulması, maddi, manevi ve itibar tazminatı davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili firmanın Türkiye’de tekstil işi ile uğraşan alanında köklü bir firma olduğunu, ürünleri üzerinde özellikle tescilli …” ve “…” markalarını kullandığını, markaları 25. sınıftaki kıyafet ve giysi ürünleri olmak üzere birçok alanda tescilli olduğunu, müvekkiline ait markaları taşıyan taklit ürünler gümrükte şikayetleri üzerine yakalandığını ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Halkalı Gümrük Müdürlüğünden …sayılı … konulu 10/04/2017 tarihli durdurma kararı aldıklarını, söz konusu kararda … Ltd. Şti. firması tarafından Almanya’ya gönderilmek üzere … plakalı araçta müvekkiline ait markayı taşıyan ticari tanımlı eşyaların bulunduğunun tespit edildiğini, bunun üzerine Gümrük Kanunun maddesinin 3.fıkrası gereği … 1. FSHHM … D.iş dosyası açılarak ihtiyati tedbir kararı alınmış karar uygulanması için Gümrük Müdürlüğüne süresi içinde gönderildiğini, gümrükte durdurulan ürünlerde müvekkiline ait markanın kullanıldığını, taklit ürünler üzerinde müvekkili markalarının birebir şekilde kullanıldığını, müvekkiline ait markaların Türkiye’de tescilli olduğunu, müvekkilinin tescilli markalarının davalı tarafından taklit edilmesi suretiyle üretilmesi ve/veya satılması 6769 sayılı SMK’nın ilgili hükümlerine aykırılık teşkil ettiğinden, marka hakkına SMK md. 149 vd. uyarınca tecavüz fiillerinin tespitine ve tecavüz fiillerinin önlenmesine, durdurulmasına, markaya tecavüzün kaldırılması ve maddi ve manevi zararın tazminini fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla şimdilik 10.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini, tarafların tacir olduğu da dikkate alınarak dava açıldığı tarihten itibaren en yüksek ticari faizinin işletilmesini, taklit markalı ürünlerin kalitesizliğinden ötürü müvekkilinin markasının itibar kaybına karşılık SMK md. 150/2 uyarınca 5.000 TL tazminatın davalıdan tahsilini, el konulan ürünlerin imhasına, kararın ilamına, değişik iş dosyasında yapılan masraf, yargılama ve vekillik ücretleri de dahil olmak üzere ücretlerinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin giyim sektöründe fason üretim yaparak faaliyet gösterdiğini, marka hakkı sahibinin müvekkilinin anlaşması bulunan … şirketi olduğunu, büyük şirketlere kıyafet üretimi yapmakta ve ürünlerin marka etiketlemelerini de gerçekleştirdiğini, müvekkili ile dava dışı … Almanya arasında yapılan sözleşme nazara alındığı takdirde Türkiye’nin de tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler uyarınca müvekkili marka ihlali iddiası bakımından sorumlu tutulamayacağını, davanının pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili ile dava dışı … Almanya arasında yapılan sözleşme nazara alındığı takdirde, davacı tarafın müvekkilinin fason üretim gerçekleştirdiği … Almanya’nın tescilli “…” markasını, … Almanya’nın ismini vererek ve reklamını yaparak, uzun bir süre kullandığını, sonrasında “…” markasını tescil etmiş olsa da, davacı şirket tarafından uzun zamandır bilindiğini ve sessiz kaldığını, dolayısıyla, müvekkilinin … Almanya için fason olarak ürettiği kıyafetlere ilişkin olarak marka hakkı ihlali iddiasında bulunulması hakkının kötüye kullanılması halini teşkil ettiğini, davacının kötü niyetli olduğunu, davacının … Almanya tanınmış marka haline geldikten sonra tescil talebinde bulunduğunu, manevi tazminat talebinde bulunabilmelerinin mümkün olmadığını, davacının talebinin hukuki dayanaktan yoksun olduğu gibi hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu, itibar kaybı yönünden davacı tarafın herhangi bir itibar kaybı olmadığını, bu yöndeki tazminat talebinin reddi gerektiğini, davacı tarafın ürettiği ürünler ile müvekkilinin fason üretimini gerçekleştirdiği ürünler ve tüketici kitlesinin birbirinden farklı olduğunu, belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış, marka tecavüzünün tespiti, önlenmesi, durdurulması, maddi, manevi ve itibar tazminatı talebine ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, teknik ve özel bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan gelen cevabi yazının incelenmesinde, … tescil nolu “…” ibareli markanın 18, 24 ve 25.sınıf emtilarında 15/11/1999 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 18, 24, 25 ve 35.sınıf emtialarında 23/12/2008 tarihinde tescil edildiği ve marka sahibinin … Anonim Şirketi olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişiler, “Davalının ihracat şeklinde gerçekleştirdiği ticari faaliyetlerinde davacı tarafa ait … ve … markalarını markaların tescil edildiği “Giysi” emtiası bakımından kullanmasının SMK m.29/1-c uyarınca davacının tescilli markalarından kaynaklı marka hakkını ihlal ettiği, ihracatın henüz gerçekleşmemiş olmasıyla birlikte, Yargıtay kararları dikkate alındığında davacı lehine tazminata hükmedilebileceği, davalı tarafın, davacının sessiz kalmak suretiyle hak kaybına uğradığı iddiasının somut deliller ile ispatlanamadığı, Almanya’daki hak sahipliği konusunun doğrudan iş bu davanın konusu olmadığı, bu sebeple değerlendirmelerin Türkiye’deki hak sahipliği ve ticari faaliyetler esas alınarak yapıldığı” hususlarında görüş bildirdikleri anlaşılmıştır.
SMK m.7/III-c uyarınca işareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi, işaretin ticaret alanında kullanılması olarak kabul edilecek ve II.fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilecektir.
SMK m.29/I-c uyarınca markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka hakkına tecavüz sayılır.
MarKHK m.61/1-c hükmünde taklit markalı ürünleri ticari gayelerle ithal etmek markaya tecavüz olarak sayılmışken, bu ürünlerin aynı amaçlarla ihracından bahsedilmemiştir. Ancak SMK m.29’da açıkça bu hususun da markaya tecavüz sayılacağı yer almıştır.
KHK’da açıkça geçmese de, Yargıtay kararlarında taklit markalı malı ticari amaçlarla yurt dışına ihraç etme fiili markaya tecavüz olarak sayılıp tazminata hükmedilmiştir.(Y.11. HD. E.2008/1536, K. 2009/5629, T.11/05/2009)
Bir başka Yargıtay kararında, taklit markalı ürünlerin yurt dışına ihraç edilmek üzereyken gümrükte tespit edilmesi üzerine davacının tecavüzün önlenmesi ve tazminat taleplerine karşı, yerel mahkeme tecavüzün durdurulması ve ürünlerin imha edilmesini kararlaştırmış, zarar oluşmadığı için tazminat taleplerini reddetmiştir. Yargıtay ise yerel mahkeme kararını bozarak zarar tehlikesini tazminat için yeterli saymıştır. (Yargıtay 11. HD, E. 2006/9700, K.2007/12510, T.08/10/2007)
Talep edilen tazminat talepleri ile ilgili olarak, Yargıtay kararları doğrultusunda, ürünlerin henüz ihraç edilmemesine rağmen tazminata hükmedilebileceği anlaşılmaktadır.
6769 sayılı SMK’nın 7. Maddesine göre; Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması. (3)Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e)İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f)İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması. (4)Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayım tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Ancak marka başvurusunun Bültende yayımlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmiş olması hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayımlanmasından önce karar veremez. (5)Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez: a)Gerçek kişilerin kendi ad veya adresini belirtmesi. b)Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına ya da diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması. c)Özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hâllerde kullanılması.
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Karıştırma ihtimali incelemesi şu kriterler gözetilerek çözülebilir.. Bunlar “görsel, işitsel, kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, markanın asli ve tali unsurlarıyla birlikte bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim bakımından benzerlik olup olmadığı, çağrıştırmanın söz konusu olup olmadığı, markanın ait olduğu mal ve/veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markayı taşıyan malın değeri ve buna bağlı olarak alıcının bu malı almaya gittiğinde harcadığı zaman” biçiminde sıralanabilir. İlaç markaları hariç olmak üzere, kural olarak karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07/06/2006 tarih ve 2006/11-338 sayılı kararında da açıklandığı üzere değerlendirme “orta düzeydeki tüketici gözüyle” yapılmalıdır. Söz konusu Genel Kurul Kararında, orta düzeydeki tüketicinin, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemeyeceği, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisi ile hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışacağı, bunun da aynı emtialar üzerinde kullanılacak olan ve küçük farklılıklar taşıyan marka ve işaretlerin farklı zamanlarda ayırd edilmesini olanaksız kılacağı belirtilmektedir. Ayrıca gene Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır.
Somut olaya dönüldüğünde davacının yukarıda izahı yapıldığı üzere Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde … tescil nolu “…” ibareli markanın ve … tescil nolu “…” ibareli markalarının markaların sahibi olduğu, davalının dava dışı firma olan … Almanya şirketi adına yurt dışında tescilli “…” markalarını taşıyan ve davaya konu emtiayı fason olarak ürettiği, bahse konu malların yurt dışına çıkarılması esnasında gümrükte el konularak iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır. Davalı dava dışı firma ile olan anlaşma neticesinde üretim gerçekleştirdiklerini kullanılan markaya ilişkin hak sahipliğini gösterir bilgi ve belgelerin dava dışı firma tarafından kendilerine sunulduğunu, dava dışı firmanın Almanya Patent ve Marka dairesinin tescil kayıtlarının bulunduğunu, nakliyeciye teslim ile kendilerinin sorumluluklarının kalmadığını, davacının dava dışı firmanın faaliyetlerinden ve markasal kullanımından haberdar olduğunu, uzun süre sessiz kaldığını, marka tecavüz iddiasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, davacının sosyal medya hesaplarındaki markasal kullanımların dava dışı firmanın kullanımlarından sonraki tarihli olduğunu, davacının dava dışı firmanın 2011 yılındaki defilelerinin sosyal medyada reklamını yaptığını, defileye açık davet ettiğini, 5 yıldan uzun bir süre sessiz kalarak hak kaybına uğradığını dava dışı firmanın markayı belli bir tanınmışlık düzeyine getirdikten sonra davacının sosyal medya paylaşımlarına yöneldiğini ve markaya sahiplenmeye kalktığını savunmuş sosyal medya paylaşımları ve yurt dışı tesciline ilişkin delillerini dosyaya sunmuş, son olarak davacı ile dava dışı firma arasında görülen Alman mahkemesi kararının dosyaya sunulduğu, incelendiğinde davacısının iş bu dosya davacısı olduğu dava dışı firma adına tescilli markanın devri ve marka tescil kayıtlarının silinmesinin talep edildiği, davanın red ile sonuçlandığı, marka tesciline dayalı dava dışı firmanın açmış olduğu karşı davanın ise kabul olunduğu anlaşılmıştır. Dava dışı bu 3.firmanın Türkiye sınırları içerisindeki hak sahipliğine ilişkin dosyaya bir bilgi veya belge sunulamamıştır.
Tüm dosya kapsamı alınan bilirkişi raporu yukarıda izahı yapılan mevzuat hükümleri ile bir arada değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı davalının (dava dışı firma olan … Almanya şirketi adına yurt dışında tescilli “…” markalarını taşıyan) davaya konu emtiayı fason olarak ürettiği, gümrükte durdurulan ürünlerde müvekkiline ait markanın birebir şekilde kullanıldığı, müvekkiline ait markaların Türkiye’de tescilli olduğu, müvekkilinin tescilli markalarının davalı tarafından taklit edilmesi suretiyle üretilmesi ve/veya satılması 6769 sayılı SMK’nın ilgili hükümlerine aykırılık teşkil ettiğinden bahisle SMK md. 149 vd. uyarınca marka hakkına tecavüz fiillerinin ve haksız rekabetin tespitine ve tecavüz fiillerinin önlenmesi, durdurulması, kaldırılması ve maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle iş bu davayı açmış ve dosya kapsamında bulunan rapor ve tespitler değerlendirildiğinde SMK m.29/1-c uyarınca davalının … ve … ibareli ürünleri, davacı markasının tescil edildiği “giysiler” bakımından kullanarak, söz konusu ürünleri ihraç etmesi davacının marka hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmakta ise de davacının iş bu taleplerinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
Zira; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Dürüst davranma” başlıklı 2. Maddesinde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre; dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M. / Sarı, S.: Türk Özel Hukuku 6. Baskı İstanbul 2011, s.226-227). Diğer bir anlatımla dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekâlı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır.
TMK’nın 2. maddesinde, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer verilmektedir: Bunlar dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağıdır. Hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılara kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır (Dural/Sarı, s. 225).
TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Bu ifade şeklinden yola çıkarak; bir hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralına uyulmamasının müeyyidesinin, bu hakkın açıkça kötüye kullanılmış sayılması ve hukuken korunmaması olduğu kabul edilebilir (Dural/Sarı, s.225).
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2. maddesinin 1. fıkrası herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü Türk Medeni Kanununa göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Sonuç olarak davacının dava dışı firmanın ticari faaliyetlerinden haberdar olduğu, bir dönem sosyal medya paylaşımları ile bahse konu markanın kullanımına ve yayılmasına müsaade ettiği, sonradan aralarındaki anlaşmazlıkların baş gösterdiği, yurt dışında marka kullanımının önlenmesine yönelik yargılamaların bulunduğu, dosya kapsamı sunulan deliller sosyal medya paylaşımları, dikkate alındığında davacının markanın kullanılmasına müsaade ettiği, sosyal medya paylaşımları ile desteklediği ve dava dışı firmanın da yurt dışında hak sahibi olduğu gözetildiğinde davalının fason üretime dayalı yurt dışı pazarına yönelik üretiminin markaya tecavüz olarak değerlendirilmeyeceği, davacının 5 yılı aşkın süreyle markasal kullanıma göz yumduğu ve sessiz kaldığı, dava dışı firmanın markasal kullanımlarına yönelik eylem ve tutumları (fuara ve defileye davet vs) dikkate alındığında fason üretim yapan davalıya yönelik markaya tecavüze dayalı iddia ve taleplerinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı ve hakkın kötüye kullanılması olarak kabulünün gerektiği dolayısıyla gerekli hukuki korunmadan yararlanamayacağı anlaşılmakla davacının sübut bulmayan davasının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması ve önlenmesine yönelik açmış olduğu davanın REDDİNE,
2-Davacının maddi ve manevi tazminat davalarının REDDİNE,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin alınan 597,72 TL’den karar harcı olan 44,40 TL’nin düşülmesine, kalanı 553,32 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
4-a) Markaya tecavüzün ve haksız rekabete yönelik talepler yönünden; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
b) Maddi tazminata yönelik talepler yönünden; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
c) Manevi tazminata yönelik talepler yönünden; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan, 28,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 24/05/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır