Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/771 E. 2019/454 K. 08.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/771
KARAR NO : 2019/454

DAVA : Marka Hakkına Tecavüz ve Haksız Rekabetin Tespiti, Men’i, Durdurulması ve Önlenmesini, Ticaret Unvanının Terkini
DAVA TARİHİ : 15/06/2012
KARAR TARİHİ : 08/11/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, men’i, durdurulması ve önlenmesi, ticaret ünvanının terkini talepli asıl dava ile marka hükümsüzlüğü ve sicilten terkin talepli birleşen davanın yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin marka ve kalıp ve teçhizatlarını satın aldığı … A.Ş’nin 1979 yılında paslanmaz çelikten mamul bir kısım ürünlerin üretimi ve satışını gerçekleştirmek amacıyla kurulduğunu, müvekkilinin şirket yetkilisinin 2005 senesinde … A.Ş’de bayilik sistemini kurduğunu, 2006 yılında … A.Ş’nin işlerini tasfiye etme kararı sonrasında davacı şirket yetkilisi tarafından kurulan… unvanlı şirkete marka ve üretim kalıplarını devredildiğini, bu dönemde davacı şirket çalışanı olan ve bayilik verilen …’ın davalı şirket kurucusu ve yetkilisi olduğunu, 2007 senesinde bayilerin unvanında … ibaresine yer verildiğini, bu sistemin 2011 senesine kadar devam ettiğini, 2011 senesinde davalı şirket yetkilisinin davacı şirketin bayilerine “… isim hakkını ben aldım, … isim hakkını ben tescil ettirdim”, şeklindeki beyanları ile … markasının kendisine ait bulunduğunu belirttiği, müvekkilinin bu duyumlardan sonra yaptığı araştırmada; davalı şirket adına 23/03/2011 tarih … no ile 11. sınıfta “…” ibareli marka başvurusu yapıldığını, müvekkilinin bu marka başvurusuna itiraz ettiğini, 23/03/2011 tarih ve … no ile 11. sınıfta yapılan “…” ibareli marka başvurusunun TPMK tarafından reddedildiğini, davalının marka başvurularının kabul edilmemesi üzerine 35. sınıfta 09/12/2011 tarih ve … nolu … ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, davacının 2011 senesinde davalı şirket ile ticari ilişkilerini sonlandırdığını, davalının davacının “…” ve “…” markalarına tecavüz teşkil eden kullanımlarını meşrulaştırmak amacıyla “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, davacı şirketin ürün imalatı için 500.000 TL tutarında kalıp yatırımı, 250.000 TL tutarında makine yatırımı, 2.000.000 TL tutarında fabrika yatırımı yaptığını, davacı firmanın …, …, …, … internet sitelerini kullandığını; davacı firmanın … ibaresini havi bayilerinin …, …, …, …, …, …, … adlı internet sitelerinde kullandığını, davalının kötüniyetli olduğunu, bu nedenle … tescil numaralı …, … tescil numaralı … + şekil, … tescil numaralı … + şekil, … tescil numaralı … ve … tescil numaralı … markaları bakımından marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespitini, men’ini, durdurulmasını ve önlenmesini, ticaret ünvanının terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının ticaret sicili terkini talebinin zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin “…” ve “…” markalarını kullanmadığını, … ibaresini de davacının markalarının tescilli olduğu sınıflarda kullanılmadığını, davacının markalarının 11. sınıfın su arıtma cihazları emtiasında tescilinin olmadığını bu nedenle davacının korunmaya değer bir hakkının olmadığını, müvekkilinin davacıdan önce kurulduğunu, … ibaresi bakımından üstün ve öncelikli hakkının olduğunu, davacı şirketin 2011 senesinde kurulduğunu, müvekkili şirketin 2007 senesinde kurulduğunu, müvekkilinin bu unvan ile uzun süredir davacı ile ticari faaliyette olduğunu, … ve … internet sitelerinin müvekkili tarafından kullanılmadığını, alan adlarında geçen … ibaresinin ticaret unvanından doğan hakkın bir uzantısı olduğunu, müvekkilinin davacının bayisi olmadığını, iki firma arasında ticari ilişki olduğunu, müvekkilinin ticaret unvanının ve tescilli markalarının kullanımının haksız rekabet teşkil etmeyeceğini, davacının uzun süre sessiz kaldığından dava dilekçesindeki talepleri yönünden hak kaybına uğradığını, müvekkilinin 23/03/2011 tarih ve … nolu marka başvurusunun bekletici mesele yapılmasını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YARGITAY BOZMA İLAMI:
Mahkememizce yapılan yargılamada davanın kısmen kabulüne karar verildiği, davalı vekilince temyiz edilen karar Yargıtay 11. HD’nin 30/11/2015 tarih, 2015/4927 esas, 2015/12710 karar sayılı ilamıyla “Somut uyuşmazlıkta, mahkeme kararı gerekçesinde davacının … ibareli tescilli markası bulunmadığı ve marka hakkına dayanılamayacağı belirtildiği halde, hüküm fıkrasında … ibaresinin kullanılması dolayısıyla marka hakkına tecavüzün tespiti ve önlenmesine ilişkin gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturacak şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkememize gönderilen davanın yeni esasa kaydı ile bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
BİRLEŞEN DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, dava dışı … davalı şirketin kurucusu ve yetkilisi …’a bölge bayiliği verildiğini, şirketin 2006 yılında su arıtma konusunda üretim hakkını davacıya devrettiğini, … markasının ise … şirketinin grup firmalarından … AŞ ne devredildiğini, markanın davacı ünvanındaki … ibaresini ihtiva ettiğini, … ibaresinin … kelimelerinin baş harfleri olduğunu, 2007 yılında bayilerin bu ibareyi ünvanlarında kullanabileceklerinin uygun görüldüğünü, 2007 yılında kurulan davalının da bayii olarak bu ibareyi kullandığını, 31/12/2011’e kadar davalının verilen izin ile … markasını kullandığını, dava konusu … nolu … markasının davacının … ana unsurlu markalarıyla karıştırılmaya sebep olacağını, davalının tecavüz ve haksız rekabet eylemlerinden dolayı mahkememizin 2012/151 esas sayılı dosyası ile dava açıldığını belirterek davalı markasının hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle davacı markaları ile müvekkili markalarının farklı sınıflarda tescilli olduğunu, davacının uzun süre sessiz kalma sonucu hak kaybına uğradığını, müvekkili şirketin 2007 yılında kurulduğunu ve davacı ile ticari ilişkisinin bulunduğunu, davalının 2007 yılından beri … ibaresini ticaret ünvanında, internet sitesinde kullandığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkememiz dosyasının Yargıtay’ca bozulması sonrasında bu dosya (2014/153) ile dosyanın taraflarının aynı oluşu ve hükümsüzlüğü talep edilen dava konusu markanın da 2017/771 esas sayılı dosyadaki deliller ile birlikte değerlendirilmesinin uygun olacağı gözönüne alınarak usül ekonomisi amacıyla dosyaların birleştirilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Dava, 556 sayılı KHK hükümleri uyarınca açılmış marka hakkına tecavüzün tespiti önlenmesi ve durdurulması, ticaret unvanının terkini talepli asıl dava ile marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebine ilişkin birleşen davadır.
Tarafların dosyada bildirdikleri tüm deliller toplanmış TPMK kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Davacının davasına dayanak yaptığı markaların … tescil numaralı 11. sınıfta tescilli … markası, … tescil numaralı 04, 28, 29, 30 ve 32. sınıflarda tescilli … + şekil markası, … tescil numaralı 11 ve 21. sınıflarda tescilli … + şekil markası, … tescil numaralı 11. sınıfta tescil edilmiş …. markası, … tescil numaralı 11. sınıfta tescil edilmiş … markasıdır.
Davacı şirket 2006 yılında kurulmuş 24/09/2008 tarihinde ticaret siciline kaydedilmiştir. Davalı şirket ise 23/03/2007 tarihinde ticaret siciline kayıt edilmiştir.
Mahkememizce alınan 12/11/2013 tarihli ilk raporda bilirkişi heyeti, davalı şirketin … ibaresini su arıtma cihazı ürünü bakımından ticaret unvanı kapsamı dışında markasal olarak kullandığı, davacı tarafın … ibareli marka tescillerinde, su artıma cihazı ürünü ve benzeri ürünlerin yer almadığı, bu sebeple davalı tarafın … ibaresini markasal kullanımının davacının … ibareli marka tescillerine tecavüz teşkil etmediği, davacı şirketin …, … ve …. ibarelerinde su arıtma cihazı ürünü bakımından marka tescilinin bulunduğu, ancak davalının bu ibareleri markasal kullanımına ilişkin dosyaya yeterli delil sunulamaması sebebiyle marka hakkına tecavüzün ispatlanamadığı, davalı şirketin faaliyet konusu olmayan su arıtma alanında … kelimesini alan adında kullanmasının, su arıtma faaliyet alanına sahip davacı şirketle haksız rekabete sebep olduğu tespitinde bulunmuşlardır.
Davacı vekili bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, müvekkili firmanın su arıtma cihazı bakımından … tescil numaralı … marka tescillerinin bulunduğunu, bu tescilin bilirkişiler tarafından değerlendirmede dikkate alınmadığını, Müvekkiline ait … ibaresine ilişkin … tescilinin raporda dikkate alınmadığını, davalı tarafın ticaret unvanının terkinine ilişkin talepleri bakımından bir inceleme yapılmadığını, davalı tarafın faaliyetlerinde kullandığı görseller ile müvekkiline ait markalarının görselleri arasında bilirkişi raporunda karşılaştırma ve inceleme yapılmadığını, müvekkili firmaya ait internet siteleri bakımından tescil tarihleri ve içeriklerine ilişkin inceleme yapılmadığını belirtmiştir.
Davalı vekili bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, müvekkilinin tescilli markası sebebiyle haksız rekabetin varlığından söz edilemeyeceği, bilirkişilerin davacının tüm talepleri bakımından sessiz kalma nedeniyle hak kaybına uğradığı yönündeki beyanlar bakımından bir tespitte bulunmadığını, müvekkili şirketin esas sözleşmesinde iştigal alanları arasında su arıtma cihazının da yer aldığını, bu sebeple … ibaresinin internet alan adında kullanımı haksız rekabet teşkil etmeyeceği, ayrıca söz konusu alan adının müvekkilinin … numaralı (…) tescilli markası olduğunu, bu sebeple hukuka aykırılık bulunmadığını, davacı tarafın dava dilekçesinde marka hakkına tecavüz iddiasına mesnet olarak … tescil numaralı markaya dayanmamışken rapora karşı itiraz dilekçesinde bu markayı sanki davanın konusuymuş gibi gösterdiğini, TPMK kaydında davacının bahsettiği bu markayı Temmuz 2013 tarihinde devraldığı anlaşıldığı, markanın dava açıldıktan sonra devralındığını, davacının … FSHHM’de görülen … E. Sayılı davanın tarafı olmadığını, bu dava sonucunun kendisi hakkında icrai bir hüküm içermediğini, davacının … marka başvurusundan daha önce bahsetmediğini, davacının dilekçelerinde dayandığı markaların su arıtma cihazı bakımından marka tescilinin bulunmadığını, müvekkili ticaret unvanının ayırt edici unsurunun … olduğunu ve iştigal alanlarında su arıtma cihazları yer alması sebebiyle bu ibareyi kullanmalarının hukuka aykırı olarak nitelendirilemeyeceğini, belirtmiştir.
Bilirkişi heyetince davacı tarafından dosyaya sunulan … FSHHM tarafından karara bağlanmış bulunan … E. sayılı davada davacı marka sahibi olarak değil, marka lisans sahibi olarak fer’i müdahil şeklinde yer aldığını, davacı şirket ile dava dışı …A.Ş. arasında imzalanan Lisans Kullanım ve Marka Devir Sözleşmesinin 12.01.2007 tarihli olduğu ve sözleşmenin 3. maddesinin son paragrafında; üretici, 3. kişiler tarafından marka sahibini markadan doğan haklarına tecavüz edilmesi durumunda, marka sahibinin yasalar uyarınca açabileceği davaları kendi adına açabileceği söz konusu sözleşme hükmü uyarınca davacı tarafın lisans hakkı sahibi olarak … tescil numaralı markaya gerçekleşecek tecavüzlere karşı dava açma hakkına sahip bulunduğu, ancak davacı tarafın dava dilekçesinde, sahip olduğu bu lisans hakkına dayanmadığı, bu sözleşmeden kaynaklanan haklarına dayalı olarak bir talepte bulunmadığı belirtilmiştir.
Davacı vekili davanın açılmasından sonra devraldığı markadan kaynaklanan hakka dayalı olarak bir hak iddiasında bulunmaktadır. Dava 15.06.2012 tarihinde açılmıştır. Söz konusu marka ise 2013 yılında devredilmiştir. Bu şartlar altında davacı tarafın … tescil numaralı markaya sahip olmasından kaynaklanan hakkından dolayı talepte bulunamaz. Dava açıldıktan sonra markaya sahip olması sebebiyle bu talebi de hukuken dinlenemez. Lisans sözleşmesinden kaynaklanan haklarına dayalı bir talebi olmamıştır.
Bilirkişi heyeti 14/10/2013 tarihli ek raporunda, dava açılma tarihinin 15/06/2012 olduğu, … tescil nolu … markasının davacı tarafa 2013 yılında devredildiği, bu şartlar altında kök raporda bu markaya ilişkin değerlendirme yapılmamasının yerinde olduğu, söz konusu markaya ilişkin haklara dava tarihinde davacıya ait olmaması sebebiyle dayanılamayacağı, davacı tarafın dava konusu taleplerine gerekçe olarak dava dilekçesinde belirttiği markaların incelenmesinde … ibareli ve su arıtma cihazı ürünü bakımından tescil edilmiş bir markasının bulunmadığı, itiraz dilekçesinde belirttiği … tescil nolu markaya dava açıldıktan sonra sahip olduğu ve lisans sözleşmesine dayalı bir talebinin olmadığı, davacı tarafın … ibaresine ilişkin … tescilinin bulunduğuna ilişkin dosya içerisinde bilgi veya belge bulunmadığı, dava dilekçesinde de bu hususa hiçbir şekilde değinilmediği, davacı … Dış Tic. Ltd. Şti’nin 21/07/2006 tarihinde unvan değişikliği kararları aldığı ve 22/03/2007 tarihinde kurulan davalı …den daha önce kurulduğu, davanın açılma tarihinin 15/06/2012 olduğu, davacı tarafın 5 yılı aşkın bir süredir davalı şirketin ticaret unvanında … ibaresini kullanmasına itiraz etmediği, bu sürenin itiraz edilmeden geçirilmesinin sessiz kalma nedeniyle davacı tarafın hak kaybına sebep olduğu, davalı şirketin ticaret unvanında yer almayan bir işletme konusu olan, su arıtma cihazı bakımından … ibaresini internet alan adı olarak kullanmasının hukuka aykırılık teşkil ettiği, davalı tarafa ait … tescil nolu … markasının internet alan adı olarak tescil edilmesinin ve markanın tescil edildiği ürünler bakımından bu sitede faaliyet gösterilmesinin hukuka aykırılık taşımadığı, bu sebeple markanın koruma süresinin başladığı 08/09/2012 tarihinden itibaren hukuka uygun bir kullanım olduğu hususlarında görüşlerini bildirmişlerdir.
Mahkememiz dosyası ile birleşen 2014/153 esas sayılı dosyada alınan 08/01/2015 tarihli raporda bilirkişi heyeti, taraflara ait benzer markaların birbirleri ile alakalı alanlarda tescil edilmiş ve kullanılıyor olmaları sonucunda ortalama seviyedeki tüketici nezdinde karıştırma ihtimalinin ve işletmeler arasında ekonomik bir bağlantı olacağı izleniminin doğacağı, davalıya ait markanın tescil tarihi 01/10/2013 ile dava tarihi 17/07/2014 arasında hükümsüzlük davası açmak için öngörülmüş olan 5 senelik sürenin geçmemiş olduğu, davalının tescilinde kötü niyetli olduğu kanaatine varmıştır.
Davalı vekili rapora itirazında, raporda markalar arasında iltibas bulunup bulunmadığı hususunun bir cümle ile geçiştirildiğini, rapora göre markalar arasında benzerlik nedeninin müvekkiline ait markada “…” ibaresinin bulunması olduğunu, oysa bu hususta markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin değerlendirmeye alınması gerektiğini, müvekkiline ait markanın birçok unsuru içerisinde barındıran ve birden fazla kelimenin bileşiminden oluşan bir marka olduğunu, davacıya ait markaların ise şekil markaları olduğunu, üç harf benzerliğinin iki marka arasında benzerlik için yeterli olmadığını, müvekkili ile davacı arasında yazılı bir sözleşme olmamasına rağmen raporda bir takım varsayımdan hareketle bayilik sözleşmesinin olduğunun kabul edildiğini, oysa müvekkili ile davacı arasında bir ticari ilişki mevcutsa da bir bayilik ilişkisinin mevcut olmadığını, kök raporda davacının müvekkiline ait siteye erişimin engellenmesi talebi ile ilgili inceleme yapılmamış olduğunu, davacının tecavüz iddiasında bulunabilmesi için öncelikle müvekkiline ait tescilli markayı hükümsüz kılması gerektiğini belirtmiştir.
Birleşen 2014/153 esas sayılı dosyaya sunulan 07/04/2015 tarihli ek raporda bilirkişi heyeti, taraf markalarının benzer olması ve birbirleri ile bağlantılı, ilişkili alanlarda kullanılması sonucunda davalı markasının davacı markasının seri markası olarak algılanma ihtimalinin yüksek olduğu, dolayısı ile ortalama seviyedeki tüketici nezdinde karıştırma ihtimalinin ve işletmeler arasında ekonomik bir bağlantı olduğu izleniminin doğacağı, her ne kadar dosya içerisinde yazılı bir bayilik sözleşmesi yok ise de, dosyaya sunulu belgelerden taraflar arasında fiili bir bayilik ilişkisinin olduğu, bayilik ilişkisinin olmadığı kabul edilse bile ortada bir ticari ilişki olduğu, bu bakımdan davalının “…” markası üzerindeki hak sahibinin davacı olduğunu bilmesine rağmen davacı markasının benzerini benzer sınıflarda tescil ettirmesinin kötü niyetli bir davranış olduğu hususlarında görüş bildirmişlerdir.
Bozma sonrası mahkememizce alınan 29/11/2018 tarihli raporda bilirkişiler, Yargıtay bozma ilamında bozma kararına gerekçe olarak gösterilen hususun, yargılama konusunu oluşturan maddi vakıaya ilişkin olmaması sebebiyle bu konuda bir değerlendirme yapmadıklarını, birleşen 2014/153 esas sayılı davanın açılma tarihinin 17/07/2014 olması sebebiyle davacı tarafın su arıtma cihazı bakımından tescil edilmiş … tescil markasına dayalı olarak hak iddia edebileceğini, bu şartlar altında birleşen 2014/153 esas sayılı dosya kapsamında alınan bila tarihli ve 07/04/2015 tarihli bilirkişi raporlarına katıldıklarını, bu çerçevede davalının … tescil numaralı …markasının davacının markasından kaynaklanan marka hakkını ihlal ettiği ve kötüniyet kanaatine varılması halinde tescil edildiği bütün mal ve hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne karar verilebileceği, hususlarında görüşlerini bildirmişlerdir.
Dava; marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, men’i, durdurulması ve önlenmesi, ticaret ünvanının terkini talepli asıl dava ile marka hükümsüzlüğü ve sicilten terkin talepli birleşen davalara ilişkindir.
556 sayılı MarkKHK, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) 10.01.2017’de Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla beraber yürürlükten kalkmıştır. Bu doğrultuda derdest davalara hangi mevzuatın uygulanacağının açıklanması zarureti doğmuştur. Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar; ancak kanunun geçmişe etkili olarak uygulanacağına ilişkin bir hüküm ihdas edilmiş ise kanun geçmişe etkili olarak uygulanabilir. Kanunun yürürlüğü düzenleyen 192. maddesinin “a” ve “b” bendinde yer alan ileri yürürlük hükümleri istisna olmak üzere, kanunun diğer hükümlerinin SMK’nın yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olup; SMK’nun geçmişe etkili olarak uygulanmasına ilişkin bir hükmün bulunmadığı, dolayısıyla yürürlüğe girdiği 10.01.2017’den itibaren ileriye etkili olarak uygulanacağı görülmüştür. Bu doğrultuda SMK’nın, yürürlüğe girmesinden önce ikame edilen ve takiben anılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği sırada derdest olan ve söz konusu Kanun’un yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara yönelik davalara SMK değil, MarkKHK uygulanacaktır.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname mad. 61 uyarınca; Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu haklan üçüncü kişilere devretmek, fiilleri marka hakkına tecavüz sayılır. Buradan da anlaşıldığı üzere, “MarkKHK hükümleri uyarınca koruma altında bulunan bir markayı, sahibinden izin almaksızın aynı KHK’nm 9. maddesinde belirtilen biçimlerde kullanmak” fiili, marka hakkına tecavüz teşkil edecektir ve somut uyuşmazlıkta özellikle üzerinde durulması gereken ihtimal de budur.
MarkKHK’nın 61. maddesinin, KHK’nın 9. maddesine yaptığı yollama gereği;
“a) Markanın tescil kapsamına giren ayni mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması,
b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması,
c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması”
Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması.
b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması.
c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması.
d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması
e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.
Fiilleri, markaya tecavüz teşkil eder.
Marka hakkının kazanılması konusunda, iki temel sistem vardır; “ilk kullanım” ve “tescil”. Her iki sistemde de sicile tescil vardır, ancak tescilin sonuçları farklıdır. İlk kullanım siteminde; marka hakkı, bir işaretin marka olarak seçilmesi ve kullanması ile doğar, sicile yapılan tescil açıklayıcıdır. Tescil sisteminde ise; marka hakkı, marka olarak seçilen işaretin sicile tescil edilmesi ile kazanılır, buradaki tescil kurucudur. Bizim hukukumuz asıl olarak tescil sistemini benimsemiş, ancak tescilden önce gerçekleşen kullanıma da değer atfetmiştir. Kural olarak tescil ile marka hakkı doğar; ancak söz konusu işaret ilk tescilden önce kullanılmak suretiyle piyasada maruf hale getirilmişse, marka hakkı – sahibi, işareti tescilden önce kullanarak piyasada maruf hale getirendir. Bu kişiye “gerçek hak sahibi” denilir.
Mevzuatımızda Marka, “bir işletmenin mal ve hizmetlerini bir başka işletmenin mal ve hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması şartıyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar gibi çizimle göriintülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabildi ve çoğaltılabilen her türlü işaretlerdir.”
556 sayılı KHK m. 1/1,6 ile bu kanun hükümlerine uygun koruma ise, sicile “marka” olarak tescil edilmiş olması gerekir.
Yargıtay bu konuda verdiği kararlarda 556 sayılı KHK ile bir çok uluslararası sözleşme ve uluslararası birliklere atıf yaparak olayların çözümünde yol göstericilik yapmıştır.
556 sayılı KHK Madde 42 -” Aşağıdaki hallerde markanın hükümsüz sayılmasına yetkili mahkeme tarafından karar verilir: a) 7 ci maddede sayılan haller. (Ancak, 7 nci maddenin (ı) bendinde belirtilen tanınmış markalarla ilgili davanın tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir.) b) 8 inci maddede sayılan haller. (Ancak, 8 inci maddenin son fıkrası çerçevesinde açılan davada önceki hak sahibi koruma süresinin bitiminden itibaren 2 yıl içerisinde markasını kullanmamışsa bu bir hükümsüzlük nedeni sayılmaz.) c) (İptal bent: Anayasa Mah. 09.04.2014 tarih ve 2013/147 E. ve 2014/75 K.) d) Marka sahibinin davranışları nedeniyle, marka mal ve hizmetler için yaygın bir ad haline gelmiş ise, e) Hak sahibi veya yetkili kıldığı kişi tarafından kullanım sonucunda tescil edildiği mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi, üretim yeri ve coğrafi kaynağı konusunda halkta yanlış anlama ihtimali var ise, f) 59 uncu maddeye aykırı kullanım. Hükümsüzlük nedenleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, yalnız o mal veya hizmet ile ilgili olarak kısmi hükümsüzlüğe karar verilir.(Değişik fıkra: 22/06/2004 – 5194 S.K./15. md.) Bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a), (c) ve (d) bentlerine göre tescili hükümsüz sayılamaz.” hükümlerine amirdir.
Türk marka hukukunda iltibas (karışıklık yaratma) hususu 556 sayılı KHKda hem mutlak hem nispi red nedeni olarak 7 (1) (b) ve 8 (1) (b) maddelerinde düzenlenmektedir. Bu düzenlemeye göre tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil başvurusu reddedilecektir. K.H.K.deki deyimiyle “halk tarafından karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
a)Markaların Benzerliği Yönünden;
Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil (Yargıtay 11.HD. 21.06.2011 T., 2009/12972 E., 2011/7528 K.; İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekir. Bu değelendirme yapılırken de ibareler bir bütün olarak dikkate alınıp ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle itibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir.”), markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır.
b)Mal ve Hizmetlerin Aynı Ya Da Benzer Olup Olmadığı Yönünden;
Karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda da karıştırılma tehlikesi söz konusu olabilir
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” olarak değedendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değrelendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırılmalsı ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır. Mal ve hizmetlerin benzediği veya ilişkilendirilebilir niteliği literatüre ve genel kabullere göre; “Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve olanlarının benzerliği, mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği, malların fiziksel görünümünün benzerliği, mal ve hizmetlerin ticari pazar ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği, mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik, mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmalsından kaynaklanan benzerlik, mallarıln mağazalarında aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklananbenzerlik” durumlarında ortaya çıkabilir.
Karıştırılma tehlikesi yaratabilecek işaretlerin, aynı ya da benzer mal ve hizmetlerde kullanılması gerekir. Karıştırma ihtimali incelemesi şu kriterler gözetilerek çözülebilir.. Bunlar “görsel, işitsel, kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, markanın asli ve tali unsurlarıyla birlikte bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim bakımından benzerlik olup olmadığı, çağrıştırmanın söz konusu olup olmadığı, markanın ait olduğu mal ve/veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markayı taşıyan malın değeri ve buna bağlı olarak alıcının bu malı almaya gittiğinde harcadığı zaman” biçiminde sıralanabilir. İlaç markaları hariç olmak üzere, kural olarak karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih ve 2006/11-338 sayılı kararında da açıklandığı üzere değerlendirme “orta düzeydeki tüketici gözüyle” yapılmalıdır. Söz konusu Genel Kurul Kararında, orta düzeydeki tüketicinin, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemeyeceği, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisi ile hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışacağı, bunun da aynı emtialar üzerinde kullanılacak olan ve küçük farklılıklar taşıyan marka ve işaretlerin farklı zamanlarda ayırd edilmesini olanaksız kılacağı belirtilmektedir. Ayrıca yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Esas unsur, markadaki ayırt ediciliği sağlayan, özgün olan, fark yaratan işarettir. Esas unsur, bir kelime, resim, renk, şekilden oluşabileceği gibi, bunların iki ya da daha fazlasının kombine edilmesi ile de oluşturulabilir. Yarduncı unsur ise, ayırt edici özelliği bulunmayan, herkesçe kullanılabilen unsurlardır. Markaların parçalara ayrılarak inceleme yapılmasına ve özellikle tek başlarına ayırt edici gücü bulunmayan tasviri işaretlerden oluşan kısımlarının aynı veya benzer olup olmadıkları üzerinde durulmasına gerek yoktur.
Markayı oluşturan unsurlardan birisinin diğerlerine göre görsel veya işitsel olarak daha baskın unsur konumunda olması veya tüketici algısının markadaki unsurlardan birisi üzerinde yoğunlaşması ihtimalinin bulunması veya ayırt edici gücü veya bilinirlik düzeyi yüksek önceki markayla başvurudaki unsurlardan birisinin benzerliğinin bulunması hallerinde, benzerlik incelemesi markalardaki benzer unsur ön plana çıkartılarak yapılabilecektir.
Kötü Niyetli Tescil Yönünden;
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuştur, Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kara darda bu hususu dikkate almıştır.
Kötü niyetli tescil engelinin somut kriterlere oturtturulması sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için daha uygundur. Alman Yüksek Mahkemesine göre; bir marka başvurusunun ahlaka aykırı veya hakkın kötüye kullanımı olarak nitelendirilebildiği hallerde başvuru sahibi kötü niyetli addolunabilecektir (BGH, 20/05/2009 tarihli I ZB53/08 nolu karar). Tescil başvurusu sırasındaki ahlaka aykırılık; işaretin ilk kullanıcısının hak sahipliği korumaya değer olduğu halde, marka başvuru sahibi bunu bilmekte ve buna rağmen işareti tescil ettirmekte, ki bunu ilk kullanıcının hak sahipliğini zedelemek veya onun bu işareti kullanmasını engellemek amacıyla yapmaktadır. Ancak bu olgunun kabul edilebilmesi için, ilk kullanıcının işaretiyle başvuru/tescil konusu işaretin aynı veya benzer olması ve tescil konusu mal ve hizmetlerinde aynı veya benzer olması gerekir. Marka sahibinin ilk kullanıcının hak sahipliğine saldırısı ile ilgili bilgili olduğunun ispatı yönünden kural olarak yüksek derecede koşullar talep olunmayacaktır. Markadan rekabet ortamında hakkın kötüye kullanımı olacak şekilde yararlanılması; ayrıca marka başvuru sahibi marka tesciline eşlik eden engelleme etkisinden markanın asıl amacına aykırı bir şekilde rekabet mücadelesinde yararlanması halinde de kötü niyetli tescil söz konusudur. Bu halde ilk kullanıcının hak sahipliğinin korunması halinden bağımsız olarak, daha ziyade kötü niyetli davranış marka tescili sayesinde bir işletmenin pazardaki rekabetinin haksız olarak engellenmesi şeklinde ise kabul olunacaktır. Burada markanın ilk sahibince kullanılıyor şartı aranmadan, tescilde rakibi engelleme kastının varlığı yeterli sayılmıştır (Fatih bilgili, Marka Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması, Ankara 2006, s.124). Alman Yüksek Mahkemesinin içtihatlarına göre markanın tescilinde başvuru sahibinin engelleme maksadını ortadan kaldıran ve mazur gösteren nedenler yoksa tescil kötü niyetlidir (Fatih Bilgili, Marka Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması, Ankara 2006, s.125).
Tacirin ticari hayatı ile ilgili olarak yaptığı işlerde diğer şahıslardan daha çok “özen göstermesi” gerektiği kabul edilmektedir. Tacir devamlı olarak yaptığı işlerle ilgili mevzuatı, ne yapması gerekeceğini tacir olmayan şahıslardan daha iyi bilir ve bilmek zorundadır. Tacirin bilmek zorunda olduğu şeylerin başında ticari hayatı için gerekli olan kanun hükümleri, ticari hayatın gerekleri ve teamülleri ile ticari örf ve adet gelir. Bu bağlamda, başvuru sahiplerinin tacir olması durumunda T.T.K. M.18/f.2 uyarınca “basiretli bir tacir gibi” hareket etme yükümü altında oldukları kabul edilmektedir. Fakat; bu yükümlülüğün çok katı ve sert değerlendirilmemesi her somut olayın özelliğine göre incelenmesi gerekmektedir.
Ticaret unvanı ise, tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemleri yaparken kullandığı isimdir. Bu yönüyle ticaret unvanı taciri tanıtmaya ve onu diğer tacirlerden ayırt etmeye yarar Ticaret unvanı, tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemleri yaparken ve işletmeyle ilgili senet ve diğer evrakı imzalarken kullandığı addır. Buna karşılık marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayıran işarettir. Bu ibareler niteliklerine uygun kullanıldığı müddetçe birbirlerine karşı haksız rekabet veya tecavüz teşkil etmezler.
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri ise Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. ” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1) Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;….4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
TTK hükümlerinden de anlaşılacağı üzere başklasının haklı olarak kullandığı tanıtıcı işaretlerle kullanmak veyahut iltibasa meydan verecek eylemlerde kullanmak haksız rekabet olarak nitelendirilmiştir.
Getirilen bu hükümlerden haksız rekabetin konusu, dürüstlük ilkesine aykırı ve her türlü ticaret uygulamalarına karşı, hak sahibi tarafın meydana getirmiş olduğu maddi ve manevi emeğinin korunması olduğundan marka hakkı sahibinin bir başkası tarafından daha sonra gerçekleşen tescilsiz ve tescilli marka kullanımına sessiz kalmak suretiyle onay veren hareket ve davranışlarının araştırılması gerekecektir.
Asıl dava yönünden somut olaya dönüldüğünde her ne kadar davacının … ibaresini içeren marka tescilleri mevcut ise de bu marka tescillerinini su arıtma cihazları yönünden tescilli olmadığı (tanınmışlık iddia ve ispatının bulunmadığı dikkate alındığında) dolayısıyla davalının … ibaresini içeren su arıtma cihazlarına yönelik kullanımlarının markaya tecavüz olarak değerlendirilemeyeceği, yine davacının su arıtma cihazları yönünden tescilli …, … ve …. Markaları bulunmasına rağmen davalının bu ibareleri markasal kullanımına ilişkin dosyaya yeterli delil sunulamaması sebebiyle marka hakkına tecavüzün ispatlanamadığı, davalı şirketin faaliyet konusu olmayan su arıtma alanında … kelimesini alan adında kullanmasının, su arıtma faaliyet alanına sahip davacı şirketle haksız rekabete sebep olduğunun kabulünün gerektiği, davacının su arıtma cihazları yönünden tescilli … tescil nolu … markasının 2013 yılında devralmış ve bunun öncesinde bu marka üzerinde lisans sahibi ise de, söz konusu markaya ilişkin hakların dava tarihinde davacıya ait olmaması her ne kadar lisans sözleşmesi kapsamında talepte bulunabileceği kabul olunabilir ise de dava dilekçesinde lisans sözleşmesine dayalı bir talebinin olmadığı dikkate alındığında markaya tecavüz iddialarının bu marka yönünden dikkate alınamayacağı anlaşılmakla asıl davada davacının markaya tecavüze dayalı taleplerinin reddine karar vermek gerekmiş, davalı kullanımlarının, daha önceden davacıya devrolunan ve marka hak sahibi olan şirketin bölge bayiliğini yaptığı, kullanmış olduğu ünvan, alan adı (19/11/2009 tarihli davalı tarafından bölge bayiliği döneminde gönderilen yazıda bu alan adlarının kendisi tarafından kullanıldığı bildirilmiştir.) ve markalarda hak sahibi olmadığı, kötü niyetli olduğu, ticaret unvanı ve alan adları yönünden şirketin faaliyet alanının su ve arıtma olmadığı dikkate alındığında dürüstlük kuralına ve hukuka aykırı olduğu, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu hukuken korunmayacağı, tüm bunların yanında haksız rekabet teşkil ettiğinin kabulünün gerektiği, dikkate alınarak haksız rekabete yönelik açılan davanın kabulü ile alan adlarına erişimin engellenmesi, terkini, yine ticaret unvanının sicilden terkini yönünden davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Birleşen davadaki somut olaya dönüldüğünde davalının 01/10/2013 tarihinde … ibareli … nolu markayı 35. Sınıfta adına tescil ettirdiği anlaşılmıştır. Davalı markası ile davacıya ait markalar incelendiğinde ortak unsurun davacının tescilli markası olan … ibaresi olduğu, markaların benzer olduğu, her ne kadar davalı markası 35 sınıfta tescilli ve davacı markalarının bu sınıfta tescili söz konusu değil ise de Yargıtay uygulamaları ile de kabul gördüğü üzere farklı sınıflarda tescilli olsa da mal ve hizmetler arasındaki bütün ilişki ve özelliklerin dikkate alınması gerektiği davacının 11. Sınıf tescili dikkate alındığında davalı markasının tescilli olduğu hizmetler yönünden ilişkili sınıflarda tescilli olduğunun kabulünün gerektiği sonuç olarak taraf markalarının benzer olması ve birbirleri ile bağlantılı, ilişkili alanlarda kullanılması sonucunda davalı markasının davacı markasının seri markası olarak algılanma ihtimalinin yüksek olduğu, dolayısı ile ortalama seviyedeki tüketici nezdinde karıştırma ihtimalinin ve işletmeler arasında ekonomik bir bağlantı olduğu izleniminin doğacağı, her ne kadar dosya içerisinde yazılı bir bayilik sözleşmesi yok ise de, dosyaya sunulu belgelerden taraflar arasında fiili bir bayilik ilişkisinin olduğu, bayilik ilişkisinin olmadığı kabul edilse bile ortada bir ticari ilişki olduğu, bu bakımdan davalının “…” markası üzerindeki hak sahibinin davacı olduğunu bilmesine rağmen davacı markasının benzerini benzer sınıflarda tescil ettirmesinin kötü niyetli olduğu sonuç olarak hükümsüzlük şartlarının oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Asıl dava yönünden; Davanın KISMEN KABÜLÜ ile, davalının davacı adına tescilli “…” ibaresini içeren kullanımlarının haksız rekabet teşkil ettiğinin TESPİTİNE, ÖNLENMESİNE, DURDURULMASINA, SONUÇLARININ ORTADAN KALDIRILMASINA,
Bu kapsamda www.bmssu.net ve bmssu.com alan adlara ERİŞİMİN ENGELLENMESİNE, bu alan adlarının TERKİNİNE, davalının …Tic. Ltd. Şti. şeklindeki ticaret unvanının SİCİLDEN TERKİNİNE,
-Davacının markaya tecavüze dayalı taleplerinin REDDİNE,
a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 21,15 TL’nin mahsubu ile kalan 23,25 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen talepler yönünden 3.931,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen talepler yönünden 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
d)Davacı tarafından yapılan: 2.100,00 TL bilirkişi ücreti, 340,45 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.440,45 TL’nin -ret ve kabule göre takdiren hesaplanan- 1.830,33 TL ve 42,30 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 1.872,63 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan giderin davacı üzerinde bırakılmasına,
e)Davalı tarafından yapılan: 50,00 TL posta giderinin -ret ve kabule göre takdiren hesaplanan- 12,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kalan giderin davalı üzerinde bırakılmasına,
2-Birleşen dava yönünden; Davanın KABULÜ ile, davalı adına TPMK nezdinde … no ile tescilli “…” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, SİCİLDEN TERKİNE,
a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 25,20 TL’nin mahsubu ile kalan 19,20 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.931,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
c)Davacı tarafından yapılan: 2.100,00 TL bilirkişi ücreti, 147,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.147,00 TL ve 50,40 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2.197,40 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
d)Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/11/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır