Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/750 E. 2019/299 K. 04.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/750
KARAR NO : 2019/299

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 30/06/2016
KARAR TARİHİ : 04/07/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin müvekkili ile aynı faaliyet alanı olan 43.sınıfta kullanmak üzere 12 adet marka tescili için başvuru yaptığını, bunlardan 10 tanesinin müvekkilinin itirazı üzerine reddedildiğini, … tescil no’lu … ve … tescil no’lu … ibareli markaların YDİK tarafından verilen karar ile ilan edilmeden tescil edildiğini, müvekkilinin … numaralı …, … numaralı …, … numaralı …, … numaralı … ibareli markaların sahibi olduğunu, yaygın ve kesintisiz şekilde kulandığını, tescilli ticaret unvanının “…” olduğunu, bu unvanla aynı ismi taşıyan markaları yurt içi ve yurt dışı tüm turizm sektörleri ile tüketici nezdinde tanındığını, Türkiye olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinde turizm sektöründe önde gelen bir kuruluş olduğunu, davalının müvekkili şirket ile aynı sektörde faaliyet göstermek amacı ile … tescil no’lu … ve … tescil no’lu … ibareli markaları tescil ettirdiğini, bu markaların müvekkilinin markasına benzerliği nedeni ile müvekkiline ait “peninsula” grubuna bağlı bir otel anlamı taşıdığını, müvekkilinin markası ile aynı ve ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, iltibas yarattığını, müvekkilinin markalarına benzer nitelikte, iltibas yaratan bir çok markanın farklı mahkemelerce hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verildiğinden bahisle, müvekkili şirket adına tescilli … numaralı …, … numaralı …, … numaralı …, … numaralı … ibareli markalarından doğan haklarına ve … LTD. ŞTİ. Şeklindeki ticaret unvanına açıkça iltibas oluşturan, davalı adına haksız tescil edilmiş … nolu …, … nolu … markalarının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; öncelikle yetki itirazında bulunduklarını, hükümsüzlük davasının açılabilmesi için öncelikle hükümsüzlüğü talep edilen markanın tescilli olması gerektiğini, bunun bir dava şartı olduğunu, mavekkiline ait … sayılı … markasının dava tarihinde başvuru statüsünde olduğunu, markaya ilişkin tescil prosedürünün henüz tamamlanmadığını bu nedenle davanın mevsimsiz açılmış olması nedeni ile reddinin gerektiğini, müvekkilinin Türkiye dahil olmak üzere Dünya çapında sayısız ülkede uzun yıllardır tesciller ile “…” markalarını koruma altına aldığını, bu markaların gerçek, öncelikli ve üstün hak sahibi olduğunu, müvekkilinin … tescillerinin davacının davaya dayanak gösterdiği tescillerden çok önceki tarihlerde olduğunu, bu markanın tüm dünyada müvekkilinin otelleri ile sıkı sıkıya bağdaştırıldığını, otelcilik sektöründe global anlamda lider ve tanınmış markalardan olduğunun tartışmasız olduğunu, markanın kullanımında global bir markalaşma stratejisi belirlendiğini, bu strateji altında … markasının altında yatay bir çizgi ve bu çizginin altında da otelin coğrafi lokasyonunun yer aldığını, dava konusu markalarını da aynı strateji ile tasarladığını, müvekkilinin … sayılı … markasına konu başvurusunun 12.08.2015 tarihli Resmi Marka Bülteni’nde ilan edildiğini, davacının resmi şekilde ilan edilmiş olan marka başvurusuna itiraz etmediğini, davacının ilan edilmediğine ilişkin beyanlarının doğru olmadığını, aynı şekilde 2015/31681 sayılı başvurusuyla ilgili olarak da ilan yapılmadığı yönündeki iddianın gerçek dışı olduğunu, bu markanan henüz başvuru statüsünde olduğunu, TPE tarafından ilan edildiğini ve davacı tarafın bu başvuruya itirazının dosyalandığını tescil işlemlerinin tamamlanmadığını, müvekkilinin markalarının davacının markaları ile iltibas ya da karıştırılmaya sebebiyet vermesinin mümkün olmadığını, davacı markalarının işitsel, görsel olarak farklı olduklarını eğer bir iltibas tehlikesi ya da markanın tanınırlığından kazanç sağlama durumu varsa, bunun müvekkilinin lehine yorumlanması gerektiğini, esasen davacının kendi tescillerinin hükümsüzlüğünün gerektiğinden bahisle yetkisizlik itirazlarının kabulüne, dava şartı yokluğundan davanın reddine, haksız ve hukuka aykırı davanın esastan reddine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Dava 556 sayılı KHK uyarınca açılmış markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talepli davadır.
… 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 05.06.2017 tarihli,2016/284 esas-2017/228 karar sayılı yetkisizlik kararına havi dava dosyasının mahkememize tevzi edildiği ve Mahkememizin 2017/140 esas sayısına kaydının yapıldığı, mahkememizce yapılan yargılamada, davalının hükümsüzlüğü talep edilen … nolu … ibareli markanın dava tarihi olan 12/07/2016 tarihi itibarıyla tescilli olmadığı anlaşıldığından, bu marka yönünden Mahkememizin 30.11.2017 tarih ve 2017/140 esas-2017/393 karar sayılı kararı ile “Davacı … .. Ltd. Şti tarafından davalı … .. Ltd. aleyhine açılan davada davanın mevsimsiz açılması nedeniyle davanın reddine…” dair karar verildiği, kararın kesinleştiği, davaya konu davalı markası olan … tescil nolu markanın dosyadan tefrik edilerek Mahkememizin 2017/750 esasına ayrı olarak kaydedildiği ve yargılamanın bu marka yönünden yürütüldüğü anlaşılmıştır.
Davalıya ait markanın hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı öncelikli hak sahipliğinin tespiti kötü niyetin bulunup bulunmadığı hususlarında bilirkişi heyetince ibraz edilen 04.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda;”…Davalı markasının kullanımına ilişkin dosya kapsamında bulunan deliller incelendiğinde … markasının “konaklama hızmetleri” bakımından tanınmış marka olduğu, kullanımların HSH şirketler topluluğu tarafından gerçekleştirildiği, bu kullanımların davalı şirket tarafından gerçekleştirildiğinin mahkeme tarafından kabulü halinde davalı … tescil numaralı … markasının tescil edildiği bütün hizmetler bakımından hükümsüzlüğünün talep edilemeyeceği, davalı şirketin dünyadaki faaliyetlerine ve marka tescillerine paralel olarak dava konusu marka tescilini gerçekleştirdiği dikkate alındığında marka tescilinin kötü niyetli olmadığı…” görüşünün bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı taraf …, …, … ve … tescil numaralı markalarına dayanarak, bu markalar ile iltibas oluşturduğu iddiası ile davalının … tescil numaralı … markasının hükümsüzlüğünü talep etmiştir.
Davaya konu davalıya ait … tescil numaralı … ibareli markanın 19.01.2016 tarihinde, 43.sınıfta otel, restoran ve ikram(catering) hizmetleri; konaklama hizmetlerinin sağlanması hizmetleri; toplantılar, konferanslar ve sergiler için tesislerin sağlanması hizmetleri; otel konaklaması için rezervasyon hizmetleri, yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri; otel binasında yan alanların kiralanması hizmetleri; geçici konaklama hizmetleri; bar, kafe, kokteyl salonu, sosyal kulüp ikram hizmetleri, sosyal kulüpler, otellere ve restoranlara ilişkin danışmanlık hizmetleri, toplantılar düzenlenmesi için tesislerin(konaklama) sağlanması hizmetleri’nde tescilli olduğu anlaşılmıştır.
MarkaKHK m.8/l-b anlamında iltibas tehlikesinin varlığına ilişkin değerindirme yaparken markalarda kullanıtan ibareler ve markaların tescil edildiği mal ve hizmetle değerlendirilerek karar verilmelidir. Davacı markaları ile davalı markası karşılaştırıldığında … ibaresinin esas unsur olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Markalarda farklı unsurlar yer alsa da, … ibaresinin ayırt edici güce sahip esas unsur olduğu açıktır. “…” kelimesinin Türkçe bir anlamının bulunmaması ve yaygın kullanımının olmaması, ibarenin ayırt edici gücünü arttıran önemli bir unsurdur. “…” kelimesi İngilizcede yarımada anlamına gelmekle birlikte, dilimize yerleşmiş ve kullanımı olan bir kelime değildir.
Davacı markalarından …, …, … tescil numaralı olanları “geçici konaklama hizmetleri”nin de bulunduğu 43.sınıftaki benzer hizmetler bakımından tescil edilmiştir. Davalı markası da aynı/benzer hizmetler bakımından tescil edilmiştir. Davacı ve davalı markalarının tescil edildiği hizmetler karşılaştırıldığında 43.sınıfta yer alan aynı/benzer hizmteler bakımından markaların tescil edildiği görülmektedir.Bu şartlar altında davacı markaları ile aynı esas unsura sahip marka bütününe sahip davalı markasının tescil edildiği bütün hizmetler bakımından MarkaKHK m,8/I-b ve 42 uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilebilecektir.
Ancak davalı taraf “…” markasını uzun süredir ticari faaliyetlerinde yoğun bir şekilde kullandığını, ilgili sektörde dünyada bir tanınırlığa sahip olduğunu ileri sürerek, tanınmış marka olmasından dolayı davacı taleplerinin reddedilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Davalının Tanınmış Marka İddiasının Değerlendirilmesi
Fikri ve sınai haklarda hâkim olan ilke üIkesellik ilkesidir. Bu ilke, fikri ve sınai hakların bulundukları ülke ile arasında oluşan bağı ifade etmektedir. Fikri ve sınaî haklar koruma ülkesi tarafından belirlenir. Bu hakların doğumu, kime ait oldukları ve ne şekilde korunacakları gibi konular her hukuk sisteminde birbirinden farklı şekillerde düzenlenmektedir. Bu nedenle her ülke kendi sağladığı ve tanıdığı haklan korumaktadır. Koruma hangi ülkede talep ediliyorsa, o ülkenin koruma sınırları kapsamında bir hakka sahip olunması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile marka hangi ülkede tescil edilmişse veya kullanılmışsa kural olarak o ülkede korunur.
Bu ilkenin istisnası olabilecek düzenlemeler Paris Sözleşmesinde hükme bağlanmıştır. MarkaKHK m.7/l-ı ve Paris Sözleşmesinin 1.Mükerrer 6. Maddesi tescili olmasa dahi tanınmış markaların Türkiye’de de korunabileceğini öngörmektedir. MarkaKHK tanınmış markayı marka tescilinde mutlak red nedeni olarak saymış, tescilin gerçekIeştiğş durumlarda ise hükümsüzlüğüne gerekçe olacağını düzenlemiştir,
Paris Sözleşmesi 1. mükerrer 6. maddesinde “tanınmış markalar” ile ilgili özel bir düzenleme mevcuttur. Sözleşmenin ifadesiyle ‘herkesçe bilindiği mütalaa edilen” markaların üye devletlerde korunacağı amir hüküm altına alınmıştır. Bu sözleşmeye taraf olan üye devletler bu madde gereğince tanınmış bir markanın korunmasını taahhüt etmişlerdir.
Tanınmış marka, Türk Hukukunda MarkaKHK’nın 7/1/ı maddesinde “sahibi tarafından izin verilmeyen..” Paris Sözleşmesinin birinci mükerrer altıncı maddesine göre tanınmış markalar ifadesiyle yer almaktadır. MarkaKHK Paris Sözleşmesinin ortaya koyduğu bu hükme uygun olarak tanınmış markanın sahibinin izni olmadan başkası tarafından marka olarak tesil ettirilemeyeceğini, bu tür taleplerin marka tescilinde mutlak red nedeni olduğu ortaya konulmuştur.
KHK’nın 8/4 ve 9/1-c maddelerinde ise tanınmış marka düzenlenmekte ve ayırt ediciliğinin sulandırılmasına ve zedelenmesine karşı koruma sağlanmaktadır. Her iki maddede de markanın farklı mal ve ya hizmetlerde kullanılması durumunda markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yaarın sağlanmasının ve markanın ayırt edici gücü ile itibarının korunması amaçlanmaktadır.
Tanınmış marka ne Paris Sözleşmesinde ne de MarkaKHK içerisinde tanımlanmıştır. MarkaKHK’da tanınmış marka ile ilgili hükümlerde tanınmış markanın koruma altına alınacağı belirtilmesine rağmen aynı uluslararası düzenlemelerde olduğu gibi tanınmış markanın tanımı KHK’da yapılmamıştır. Özellikle gerek düzenlemelerde gerekse doktrinde farklı tanımlamaların yer almasından dolayı tanınmış markanın alanı somut olayın durumuna göre belirlenmeye çalışılarak bu konuda yeknesak bir tutum sergilenmemiştir. Bununla birlikte tanınmış marka kavramı yargı kararlarında tanımlanmıştır.
Uluslararası metinler tanınmış markanın tespiti için bazı somut kriterler ortaya koymaya çalışmışlardır. TRIPS anlaşmasının tanınmış markalarla ilgili 16(2) maddesinde “bir markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde taraf devletler ilgili üye devlette markanın tanıtımı sonucunda elde edilen tanınma da dahil olmak üzere toplumun ilgili kesimindeki markanın tanınmışlığını dikkate alacaklardır.” hükmü yer almaktadır. WIPO ve Paris Birliği tarafından 1999 yılında ortaklaşa kaleme alınan ortak tavsiye kararında “toplumun ilgili kesimi ” ifadesine açıklık getirilerek;
a) Markanın ait olduğu mal ve hizmet tipinin mevcut ve gelecekteki müşterilerini, b) Markanın ait olduğu mal ve hizmet tipinin dağıtım kanallarında yer alan kişileri, c) Markanın ait olduğu mal ve hizmet tipleriyle iş yapan çevreleri, ifade ettiği belirtilmiştir.
Tanınmış markanın tespiti noktasında WIPO tarafından ortaya konulan kriterler ise şöyledir.
a) Toplumun ilgili kesiminde markanın bilinme ve tanınma derecesi; Bu derecesi bu bilinme ve tanınma derecesi tüketici araştırmaları ve kamuoyu anketleri ile tespit edilebilir. b) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve kullanım derecesi, c) Marka promosyonlarının kapsadığı coğrafi alan, promosyon süresi ve derecesi, markanın promosyonu, marka için yapılan reklamlar, tanıtım faaliyetleri ve markanın kullanıldığı malların veya hizmetlerin fuar ve sergilerdeki teşhir ya da kamuya sunumu gibi faaliyetleri kapsar. Esasen markanın promosyonu aynı zamanda markanın kullanımı anlamına da gelir. d) Markanın tanınmışlığını ya da kullanım derecesini yansıtacak derecede tescillerin ya da tescil başvurularının kapsadığı coğrafi alan. e) Markanın yetkili makamlar tarafından tanınmış marka olarak kabulüne dair başarılı uygulama örnekleri, f) Markaya atfedilen değer,
Paris Sözleşmesinin 6/bis maddesi, WIPO’nun ortaya koyduğu kriterler ve TRIPS anlaşmasının 16. maddesi ortaya koymaktadır ki; bir markanın tanınmışlığının tespitinde ürünün hitap ettiği müşteri kitlesi göz önünde bulundurulmalıdır. Mevcut ve gelecekteki müşterileri nezdinde yürüttüğü reklam ve tanıtım faaliyetleri, markayı kullanım süresi, dağıtım kanallarının büyüklüğü ve etkinliği, tescil sayısı ve bu faaliyetler sonucunda markanın ulaştığı değer markanın tanınmış olup olmadığının cevabını verecektir.
Davalı taraf kullanım sonucu … markasının kendileri tarafından tanınmış marka haline getirildiğini ispatı yönünde sunulan deliller bilirkişi heyeti tarafından değerlendirilmiş, … markasının “konaklama hizmetleri” bakımından … şirketler topluluğu tarafından uzun süredir kullanıldığı ve firmanın uluslararası faaliyetleri sonucu markanın tanınmışlık kazandığı tespit olunmuştur. Şu hale göre … markasının kullanımının gerçekleştiği “konaklama hizmeteri” alanında tanınmış marka olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
… şirketler topluluğu ile davalı şirket arasındaki hukuki rejime ilişkin dosya kapsamında bir delil bulunmamakla birlikte davalı şirketin … topluluğu içerisende yer alan bir şirket olduğu davalı tarafın marka tescili incelendiğinde dünyada gerçekleştirdiği kullanımlara ve tescillere paralel özellikte markasını oluşturduğu ve tescil ettirdiği görülmekle, bu marka tescilinin tanınmış markası kapsamında olduğu kanaatine varılmıştır.
Diğer yandan markanın tescil edildiği hizmetler de markanın tanınmışlık kazandığı hizmetler ile aynı/benzer nitelikteki hizmetlerdir. Bu sebeple davalı markasının tescil edildiği bütün hizmetler bakımından tanınmış marka kapsamında değerlendirilip hükümsüzlüğünün istenemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.
Davacı taraf davalı markalarının kötü niyetli olarak tescil edildiği iddiasında da bulunmuştur. Yargıtay istikrarlı olarak kararlarında, başkasına ait olduğu bilinen markanın ticari itibarından faydalanmak amacıyla tescil ettirilmesini kötü niyet olarak kabul etmiş, kötü niyetle yapılan tescilin bir hükümsüzlük nedeni sayılması gerektiğini, 556 sayılı KHK’nın amacına uygun olan yaklaşımın bu olduğunu ifade etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16/07/2008 tarihli, E.2008/11-501, K.2008/507 numaralı kararında; “…556 sayılı KHK’nin 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak öne sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın amacına uygundur. Çünkü KHK’nın 35/1. ve 42/1-(a) maddelerindeki düzenlemeler de, esasen, MK.nun 2.maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nin 42. maddesinde başlı başına nedeni olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki M.K’nun 2.maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından dolayı aynı sonuca ulaşılması KHK’nın ruhuna da uygundur” şeklindeki ifade ile kötü niyetle tescilin hükümsüzlük nedeni sayılacağı açıkça belirtilmiş, dava tarihinden sonra yürürlüğe giren SMK’da kötü niyetli tescil açıkça hükümsüzlük sebebi olarak kabul olunmuştur.
Somut olayda davalı tarafın davacı marka tescillerinden çok daha önce dünyada gerçekleştirdiği ticari faaliyetler ve marka tescilleri dikkate alındığında, davalı tarafın marka tescilini kötü niyetli gerçekleştirmediği, dünyadaki faaliyetlerinin bir parçası olarak Türkiye’de de faaliyette bulunmak için bu marka tescilini yaptığı kanaatine varıldığından tescilde kötü niyetli olmadığı davacının iddiasının bu yönden de sübut bulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı sunulan rapor içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı kendisine ait önceki tarihlerde tescil olunmuş olan markalar ve ticaret unvanı ile davalıya ait … nolu … ibareli markanın aynı ve ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu, isim ve tescilli oldukları sınıflar yönünden iltibas oluşturduğu, davalının tescilde kötü niyetli olduğundan bahisle markanın hükümsüzlüğü talebinde bulunmuş ise de davalıya ait markanın tescilli olduğu hizmetler yönünden sunulan deliller dikkate alındığında ve bilirkişilerce de tespit olunduğu üzere davacıya ait marka tescil tarihlerinden önce sektörel bazda tanınmış marka olduğu, yurt dışında gerçekleştirdiği tescillere paralel olarak TPMK nezdindeki tescilini gerçekleştirdiği, her ne kadar davacı tescili önceki tarihli olarak gözükmekte ise de tanınmış markaya ilişkin Paris sözleşmesi hükümleri ve yasal mevzuatımız dikkate alındığında tanınmış markaların tescilsiz koruma altında olduğu, tescilinin zorunlu olmadığı, tanınmış markaya ait tescilin sonradan tescil olunduğundan bahisle hükümsüzlüğünün mevzuat ve yukarıda izahı yapılan uluslararası sözleşmelere uygun düşmeyeceği, davalıya ait markanın tanınmışlık düzeyi faaliyet alanı dikkate alındığında kötü niyetli tescilinin kabulünün mümkün olmadığı anlaşılmakla davacının sübut bulmayan davasının reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 44,40 TL karar harcının davacıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 04/07/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır