Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/730 E. 2019/35 K. 24.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/730
KARAR NO : 2019/35

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/11/2017
KARAR TARİHİ : 24/01/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin … markasının gerçek hak sahibi olduğunu, markayı 2012 yılında yarattığını ve Ekim 2016 tarihinden itibaren de ülkemizde aktif olarak kullanmaya başladığını, müvekkili şirketin ulaşım ağı şirketi olduğunu, 2012 yılından beri … ticaret unvanı ve alan adı altında faaliyet gösterdiğini, markanın ilk defa 03.03.2014 tarihinde Birleşik Arap Emirlikleri’nde tescil edildiğini, daha sonra diğer Arap ülkelerinde de tescil edildiğini, …. alan adının ise 20.06.2012 tarihinde tescil edildiğini, müvekkili ile aynı sektörde çalışan davalıya ait firmanın 23.09.2016 tarihinde kurulduğunu, davalının müvekkilinin markasının sadece 39.sınıfta tescilli olmasını fırsat bilerek markasını 09, 36, 38 ve 42.sınıflarda 22.12.2016 tarihinde tescil ettirdiğini, 10.06.2016 tarihinde … alan adını kendi adına tescil ettirdiğini, davalının başkalarına ait markaları da benzer şekilde kendi adına tescil ettirmeye çalıştığını, davalının markayı kötü niyetli şekilde tescil ettirdiğini, bu sebeple SMK m.6/9 uyarınca kapsadığı bütün mal ve hizmetler bakımından hükümsüz kılınması gerektiğini, davalı markasının müvekkilinin markasının tescil edildiği sınıf ile benzer sınıflarda tescil edildiğini bu sebeple SMK m.6/1 uyarınca da hükümsüz sayılması gerektiğini, müvekkilinin markasının tanınmış marka olduğunu bu sebeple davalı markasının SMK m.6/4,5 uyarınca hükümsüz sayılması gerektiğini, müvekkilinin ticaret unvanının ve alan adının … ibaresinden oluştuğunu, davalı markasının bu haklarını da ihlal ettiğini, müvekkili şirketin kullanıma dayalı kazanılmış hakkı bulunduğunu, davalı alan adının müvekkilinin alan adından ve markasından kaynaklanan haklarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu, bu nedenle terkini gerektiğinden bahisle davalı adına tescilli … tescil numaralı … markasının hükümsüzlüğüne, davalı adına tescilli … alan adının sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle: müvekkilinin 02.06.2016 tarihinde 9, 36, 38 ve 42.sınıflar için yaptığı marka başvurusunun incelenerek kabul edildiğini, davacı tarafından sadece 39.sınıf için ilk olarak 21.01.2015 tarihinde, 28.09.2016 ve 14.08.2017 tarihlerinde “…” ibaresini içeren marka başvurularının yapıldığını ve tescil edildiğini, davacı markasının Türkiye’de tanınmış bir marka olmadığını bu yönden de müvekkilinin herhangi bir şekilde tanınmışlıktan faydalanmasının teknik olarak mümkün olamayacağını, marka sınıfları altındaki ürün ve hizmetler incelendiğinde müvekkilinin markasının tescilli olduğu sınıflar ile davacı yanın tescil ettirdiği 9.sınıf arasında bir benzerlik bulunmadığını, herhangi bir şekilde karıştırılma ihtimalinin de bulunmadığını, müvekkili şirketin dava konusu marka başvurusundan sonra … unvanlı başka bir şirketin ortağı olmasının “…” marka için başvuruda bulunmasının kötü niyet göstermediğinden bahisle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava, SMK uyarınca açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkin talepli davadır.
Dosyada tarafların bildirdikleri deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi heyeti oluşturularak rapor alınmış ve TPMK kayıtlarının incelenmesinde, davacıya ait … tescil nolu markasının 39.sınıfta yer alan taşıma hizmetleri bakımından tescil ettirildiği, davalıya ait … tescil nolu markanın 9, 36, 38 ve 42. Sınıflarda yer alan farklı mal ve hizmetler bakımından tescil ettirildiği anlaşılmıştır.
Bilirkişi heyeti raporunda, “davacı ve davalı markalarındaki ayırt edici unsurun aynı olmasına karşın, tescil edilen mal ve hizmetlerin farklı olması sebebiyle SMK m6/1 uyarınca hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı,
Davacı tarafından dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, bu anlamda … markasının davalının marka başvurusunu gerçekleştirdiği 02.06.2016 tarihinden önce tanınmış olduğunu ispatlar nitelikte olmamdığı, bu sebeple davacının SMK m.6/IV ve V uyarınca tanımış marka hakkına dayalı olarak davalı markasının hükümsüzlüğünü talep edemeyeceği,
Davacı ticaret unvanı ile davalı markası arasında bir karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı ve bu sebeple SMK m.6/IV uyarınca hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı,
Davacı tarafın davalı markasının tescil edildiği mal ve hizmetler bakımından ayrı bir kullanımı bulunmadığı tespit edilmediği, bu sebeple davacı tarafın SMK m.6/III uyarınca gerçek hak sahipliğine dayalı olarak davalı markasının hükümsüzlüğünü talep edemeyeceği,
Davacının uluslararası düzeyde faaliyette bulunan bir firma olduğu, … marka yazılımın 14.02.2013 tarihinden beri App Store’da ve 30.04.2013 tarihininden beri de Google Play Store’da tüketiciye sunulduğu dikkate alındığında davalı tarafın davacı markasından habersiz kendi marka tescilini gerçekleştirdiğini söylemenin mümkün olmadığı, SMK m.6/IX uyarınca kötüniyet değerlendirmesinin mahkemenin takdirinde olduğu” kanaatine varıldığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar davacı markasının tanınmış marka olduğunu ileri sürmüş ise de dosyaya sunulan raporda da ayrıntılı olarak izah olunduğu üzere gerek WİPO kriterleri gerekse tanınmışlığa genel değerlendirmeler kapsamında sunulan deliller ele alındığında davacı markasının tanınmış marka olarak kabulünün mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
T.T.K’nun 20/2’ maddesinde tacirlerin özen yükümlülüğü artırılmış ve tacirlere ticari işlerinde ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğu yüklenmiştir.. TTK’nın 56. maddesi iktisadi rekabetin her türlü suistimalini yasaklamıştır. Yasadaki bu sınırın aşılması MK’nın 2. maddesinde yazılı bulunan objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir biçimde ekonomik rekabetin kötüye kullanıldığı hallerde meydana çıkmaktadır. Karışıklığa meydan verebilecek bir ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması, yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak kabul edilmelidir. Hukukumuzda, yerleşmiş içtihatlarda bu prensibe değinilmiştir.
Somut olaya dönüldüğünde; davacı firmanın davaya konu markasını 2013 yılından beri Apple Store, Google Play Store gibi teknolojinin gelişmesiyle artık tüm Telefon kullanıcılarının haberdar olduğu ve toplumun büyük kesimine hitap eden bir alanda faaliyet gösterdiği, her ne kadar davacı markasının tanınmış marka olarak kabulü mümkün değil ve farklı alanlarda tescil söz konusu ise de davalı tacirin bu sıfatı nedeniyle yazılım sektöründe faaliyet gösteren davacıya ait markadan habersiz olduğunun kabulünün hayatın olağan akışına uymadığı, şu hale göre ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğu olan davalının bahse konu markanın davacı tarafından kullanıldığını bildiği veya en azından bilmesi gerektiği kanaatiyle tescilde kötüniyetin olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 7. Maddesine göre; Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a) Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c) Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması. (3) Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c) İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e) İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f) İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması. (4) Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayım tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Ancak marka başvurusunun Bültende yayımlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmiş olması hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayımlanmasından önce karar veremez. (5) Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez: a) Gerçek kişilerin kendi ad veya adresini belirtmesi. b) Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına ya da diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması. c) Özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hâllerde kullanılması.
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a) Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b) Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c) Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç) Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d) Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e) (d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f) Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d) bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g) Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Karıştırma ihtimali incelemesi şu kriterler gözetilerek çözülebilir.. Bunlar “görsel, işitsel, kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, markanın asli ve tali unsurlarıyla birlikte bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim bakımından benzerlik olup olmadığı, çağrıştırmanın söz konusu olup olmadığı, markanın ait olduğu mal ve/veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markayı taşıyan malın değeri ve buna bağlı olarak alıcının bu malı almaya gittiğinde harcadığı zaman” biçiminde sıralanabilir .İlaç markaları hariç olmak üzere, kural olarak karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih ve 2006/11-338 sayılı kararında da açıklandığı üzere değerlendirme “orta düzeydeki tüketici gözüyle” yapılmalıdır. Söz konusu Genel Kurul Kararında, orta düzeydeki tüketicinin, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemeyeceği, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisi ile hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışacağı, bunun da aynı emtialar üzerinde kullanılacak olan ve küçük farklılıklar taşıyan marka ve işaretlerin farklı zamanlarda ayırd edilmesini olanaksız kılacağı belirtilmektedir. Ayrıca gene Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır.
Tüm dosya kapsamı alınan bilirkişi raporu yukarıda izahı yapılan mevzuat hükümleri ile bir arada değerlendirildiğinde; davalının davaya konu markayı tescilinde kötü niyetli olduğu, kötü niyetli tescile dayalı (İnternet alan adı vb) kullanımın da SMK hükümleri karşısında tescilli markaya tecavüz olarak değerlendirilmesinin gerektiği anlaşılmakla davacının sübut bulan davasının kabulüne davalıya ait markanın hükümsüzlüğüne ve markaya tecavüz olarak kabulü gereken İnternet alan adının terkinine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın kabulü ile davalı adına TPMK nezdinde … sayı ile tescilli “…” markasının HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE,
2-Davalı adına kayıtlı … alan adının davacının tescilli markasına tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ile sicilden TERKİNİNE
3-Alınması gerekli harçtan peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 13,00 TL karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
5-Davacı tarafından yapılan: 2.100,00 TL bilirkişi ücreti, 234,30 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.334,30 TL ve 62,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2.397,10 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı 24/01/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır