Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/705 E. 2019/316 K. 11.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/705
KARAR NO : 2019/316

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü ve Sicilden Terkin, Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 30/10/2017
KARAR TARİHİ : 11/07/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkin, maddi ve manevi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, …’in hikayesinin Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1880’li yıllarda başlamış olup, yapıldığı tarih itibarıyla dönemin en önemli ve lüks oteli olduğunu, Cumhuriyetimizin kurucusu …’ün kaldığı otelin, dünyaca ünlü çok sayıda kişiyi ağırladığını, polisiye romanların unutulmaz yazan …’nin ünlü …’te Cinayet romanının …’ta yazıldığını; müvekkilinin, 43 ve 44. sınıflarda tescilli “…’den beri hizmetinizde” ve “…” markalarının ve 43. sınıfta tescilli “…” markasının sahibi olduğunu, hal böyle iken, davalının, “…” markasını haksız olarak kendisi adına tescil ettirdiğini, davalının markası ile müvekkiline ait markalar arasındaki anlam ve yazılım benzerliğinin ayırt edilemeyecek derecede olduğunu, dava konusu markaların asli unsurunun “…” kelimesi olduğunu, ilave edilecek/edilen başka hiçbir kelimenin öneminin olmadığını, davalının, müvekkiline ait markanın aynısını/ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmasının iyi niyetli bir davranış olmadığından, markanın hükümsüzlüğü talebinin süreye tabi olmadığını; müvekkili Vakfın ve dolayısıyla …’nin toplumda ulaştığı tanınmıştık düzeyi nedeniyle “…” ibaresinin tescilli olduğu emtialar yönünden davalı adına tescilli olarak kalmaya devam etmesinin davalı lehine haksız yarar sağlayabileceğini ve müvekkilinin markasının itibarına zarar vereceğini, müvekkilinin, uzun yıllardan beri … ve … ibarelerini kullandığını, davalının kullanımının ise müvekkilinin kullanımından sonraki bir tarih olduğunu, davalının müvekkilinin otelinin ülkemizde ve dünyada tanınmıştık düzeyinden faydalanma amacının bulunduğunu ve müvekkili Vakfın eskiye dayalı kullanımının internet ortamında yapılan ufak bir araştırma ile anlaşılacağını, bu hususta yazılan kitaplarla da açıkça ispat edilebileceğini iddia ederek, … internet sitesinin tedbiren yargılama süresince erişime kapatılmasını, davanın kabulüne ve karıştırılma ihtimali, benzerlik, eskiye dayalı kullanım, kötü niyetli tescil ve tüm yasal nedenlerden dolayı davalıya ait … nolu markanın 43. emtia sınıfi bakımından hükümsüzlüğünü ve sicilden telkinini, şimdilik 1.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini, davaya konu maddi tazminata ilişkin 6769 s. SMK m. 151/c bendine göre lisans bedeli üzerinden hesaplama yapılmasını ve hükmün ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalıya yapılan usulüne uygun tebligata rağmen cevap vermemiş ve delil de bildirmemiştir.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkin, maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmaştır.
Türk Patent ve Marka Kurumundan gelen cevabi yazının incelenmesinde, … tescil nolu “…’den beri hizmetinizde” ibareli markanın 43 ve 44.sınıf emtialarında, … tescil nolu “..” ibareli markanın 43 ve 44.sınıf emtialarında, … tescil nolu “…” ibareli markanın 43.sınıf emtialarında davacı … adına tescilli olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişiler, “… kelimesinin,… ilçesinde Tünel ve Taksim arasında uzanan … ve ona açılan sokakların belirlediği alanı kapsayan bölgeye verilen isim olduğu ve …’nın … civarındaki her şeyin başına eklenen bir kelime olduğu, her ne kadar davacının davalı markası ile aynı (43.) sınıfta tescilli olup, … ibareli markaları mevcut olsa da ve davacının … Oteli’nin ciddi anlamda tanınırlığı söz konusu olsa da, davalı markasının … bölgesinde faaliyet gösteren bir otelin markasında (…) kullanılmasının marka hukukuna aykırı bir kullanım olmayıp, dürüstçe bir tercih-kullanım olarak kabul edilebileceği, davalı markasındaki “…” İbaresinin davacı markalarından ayırt edilmeyi yeterince sağladığı, bu anlamda taraf markaları arasında iltibasın (karıştırılma ihtimalinin) mevcut olmadığı ve davalının fiili marka kullanımında, … ibaresine … kelimesine nazaran daha büyük punto ile, daha vurgulayıcı biçimde yer vermesi karşısında davalının, davacı markasının tanınmışlığından yararlanma gibi bir amacının olduğunu söylemenin olası görünmediği kanaat ve sonucuna ulaşılmıştır.” şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Taraflar adına tescilli markalar ve bilirkişi heyet raporundaki tespitler dikkate alındığında; …’nın Yunanca karşı yaka veya öte anlamında kullanıldığı …’un … semtinin … tarafından kullanılan eski ismi olduğu, … ilçesinde, … ve … arasında uzanan … ve ona açılan sokakların belirlediği alanı kapsayan bölgenin … olarak anıldığı, … civarında …, … müzesi, …, … iş merkezi, … kıraathanesi, … büfe, … kuaför, … yeri, … , … , … ‘lı bir müzik grubu vb. Gibi yaygın kullanımının bulunduğu, davacıya ait …e Otel (5 Yıldızlı)’in … … Bölgesi’nde konumlandığı, 115 Yatak kapasiteli ve Tarihi … ve … semtinde …’un tarihi, kültürel ve sosyal merkezinde yer aldığı, … ‘na yürüme mesafesinde, tarihi Yarımada’ya 5 km. ve uluslararası …’na 20 km. Uzaklıkta bulunduğu, davalıya ait … (…)’in …’de eski bir binanın restore edilerek yeniden modem bir hale getirilmesi ile hizmete açıldığı 16 odalı olduğu, … İstasyonuna ve … 20 metre, Alışveriş Merkezleri ve …’ne sadece 100 metre uzaklıkta olduğu, … Merkezleri 1 km., … bölgesine ise 15 dakika uzaklıkta olduğu aynı bölgede hizmet veren ve içinde … geçen birden fazla otelin bulunduğu anlaşılmıştır.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte dan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. 5. Madde “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri ” ne ilişkindir. Madde 5/1-ç de ” Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.” mutlak red nedeni olarak düzenlenmiştir. 6. Madde ise “Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” ne ilişkin olup, madde 6/1 “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” yine 6/5 ‘e göre ” Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. ” yine 6/9’a göre “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. hükmüne amirdir.
KARIŞTIRILMA İHTİMALİ YÖNÜNDEN;
SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
a)Markaların Benzerliği Yönünden;
Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil (Yargıtay 11.HD. 21.06.2011 T., 2009/12972 E., 2011/7528 K.; İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekir. Bu değelendirme yapılırken de ibareler bir bütün olarak dikkate alınıp ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle itibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir.”), markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır.
Davaya konu olan marka tescilleri incelendiğinde; davalının “…” şeklindeki tescilinin davacı tescillerinden görsel olarak ayrıldığı, fiili kullanımda “…” ibaresine vurgulayıcı bir şekilde yer verdiği, fiili kullanım durumunun da davacı tescillerine yaklaşmadığı benzerliğin … kelimesinden kaynaklandığı, bütün olarak incelendiğinde davaya konu markaların … kelimesi bakımından benzer oldukları ancak davalının … ibaresinin ayırt edicilik sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.
b)Mal ve Hizmetlerin Aynı Ya Da Benzer Olup Olmadığı Yönünden;
Karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda da karıştırılma tehlikesi söz konusu olabilir
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” olarak değedendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değrelendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırılmalsı ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır. Mal ve hizmetlerin benzediği veya ilişkilendirilebilir niteliği literatüre ve genel kabullere göre; “Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve olanlarının benzerliği, mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği, malların fiziksel görünümünün benzerliği, mal ve hizmetlerin ticari pazar ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği, mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik, mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmalsından kaynaklanan benzerlik, mallarıln mağazalarında aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklananbenzerlik” durumlarında ortaya çıkabilir.
Firmaların hizmet verdiği kitle özel bir tüketici grubu ya da uzmanlık/ihtisas sahibi bir tüketici grubu değildir. Bu sebeple ortalama tüketicinin dikkate alınması gerekmektedir. SMK M.6/1’de belirtilen nispi red sebepleri değerlendirilirken, ilgili sektördeki ortalama tüketici algıları dikkate alınmaktadır. Bu tüketici modeli, kural olarak alışveriş sırasında çok vakit harcayan, inceden inceye araştıran karşılaştıran bir tüketii anlamına gelmemekte, ancak bilgisi olan ve malı daha önce almış, kullanmış veya bilen bir tüketici olarak kabul edilmektedir (İlhami Güneş, Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları/Haksız Rekabet Davaları isimli eserinde sf.145-146).
Yine davaya konu markanın 43. Sınıfta tescilli olduğu ve davacı markalarıyla sınıfsal benzerliğin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
KÖTÜ NİYETLİ TESCİL YÖNÜNDEN;
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuştur, Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kara darda bu hususu dikkate almış, 6769 sayılı SMK ile kötü niyetli tescil yasada açıkça düzenlenmiştir.
T.T.K’nun 20/2 maddesinde tacirlerin özen yükümlülüğü artırılmış ve tacirlere ticari işlerinde ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğu yüklenmiştir. TTK’nın 56. maddesi iktisadi rekabetin her türlü suistimalini yasaklamıştır. Yasadaki bu sınırın aşılması MK’nın 2. maddesinde yazılı bulunan objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir biçimde ekonomik rekabetin kötüye kullanıldığı hallerde meydana çıkmaktadır. Karışıklığa meydan verebilecek bir ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması, yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak kabul edilmelidir. Hukukumuzda, yerleşmiş içtihatlarda bu prensibe değinilmiştir.
Somut olaya dönüldüğünde davalı tacirin bu sıfatı nedeniyle tescil ettirdiği markalar ile aynı sektörde faaliyet gösteren markayı bilmediğini iddia edemeyeceği değerlendirilebilir ise de davalının kullanım durumu davacıya ait markanın İstanbul’daki bir bölgeye ait isim olduğu dikkate alındığında zayıf marka niteliğinde olduğu, kullanımı yaygın olan … ibaresinin yanına başka ibareler eklemek suretiyle kullanımının başlı başına marka tescilinde kötü niyetli hareket ettiği sonucunu doğurmayacağı kanaatine ulaşılmıştır.
Yine dava tarihi itibariyle yürürlükte olan SMK 7/5 maddesine göre; “Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez: a) Gerçek kişilerin kendi ad veya adresini belirtmesi. b) Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına ya da diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması. c) Özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hâllerde kullanılması. ” hükümlerine amirdir. Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde esasen davacıya ait tescilli markalardaki esaslı unsurun “…” ibaresi olduğu, bu ibarenin … semtinin Bizanslılar tarafından kullanılan eski ismi olduğu, … ilçesinde, … ve … arasında uzanan… ve ona açılan sokakların belirlediği alanı kapsayan bölgenin … olarak anıldığı, … civarında yaygın kullanımının bulunduğu, dikkate alındığında davacıya ait markaların zayıf bir marka olduğunun kabulünün gerektiği, dolayısıyla … ibaresi ile başkaca bir ibarenin birleştirilerek kullanılmasının önlenemeyeceği ve markaya tecavüz teşkil etmeyeceği, davalının kullanımının bu kapsamda kaldığının kabulünün gerektiği, bulunduğu muhitteki yaygın kullanıma uygun olarak marka tescilinin ve kullanımının SMK 7/5 -b kapsamında engelleyemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı alınan bilirkişi raporu yukarıda izahı yapılan mevzuat hükümleri ile bir arada değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı davalıya ait markanın karıştırılma ihtimali, benzerlik, eskiye dayalı kullanım, kötü niyetli tescil iddialarına dayalı olarak hükümsüzlüğü ve maddi ve manevi tazminat talebiyle iş bu davayı açmış ise de davacıya ait markanın zayıf marka niteliğinde olduğu, marka tescilinde yer alan … ibaresinin belli bir bölgeye verilen isim olduğu dikkate alındığında davacının marka tesciline dayalı olarak bu ibarenin başka ayırt edici unsurlar ile birlikte kullanılmasına engel olmayacağı, Pera ibaresinin aynı isimle anılan bölgede faaliyet gösteren bir otelin markasında (…) kullanılmasının marka hukukuna aykırı bir kullanım olmadığı, davalı markasındaki “…” ibaresinin davacı markalarından ayırt edilmeyi yeterince sağladığı, fiili kullanımda da ön plana çıkarıldığı, bu anlamda taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin mevcut olmadığı, davalının tescilde kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığı, SMK 7/5 maddesi ve izahı yapılan mevzuat hükümleri dikkate alındığında hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla davacının sübut bulmayan davasının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının açmış olduğu hükümsüzlük, maddi ve manevi tazminat davalarının REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile kalan 13,00 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen hükümsüzlük talebine ilişkin 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat talebine miktarına ilişkin 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 11/07/2019
Katip …
¸

Hakim …
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır