Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/700 E. 2022/5 K. 13.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/700 Esas
KARAR NO : 2022/5

DAVA : Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/04/2014
KARAR TARİHİ : 13/01/2022

İşbu dosya (Kapatılan) İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2010/178 Esasına kayıtlı iken Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.09.2013 tarih ve 2013/16390 Karar sayılı kararı ile bozularak (Kapatılan) İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2014/92 Esasına kaydedilmiş Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 23/01/2017 tarih ve 2017/421 Karar sayılı kararı ile bozularak Mahkememiz 2017/487 Esasına kaydedilmiş olup tefrik edilerek Mahkememiz işbu esasına kaydedilmiş ve Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı birleşen davacı vekilinin (Kapatılan) … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … dosyasındaki dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davalının “…” ibaresini havi faturaların dava dışı …’e ait olduğunu, bu faturaların davalı şirket tarafından kullanılmadığını, bu kullanımların aslında ayrı bir işletme olan … tarafından gerçekleştirildiğini, ayrıca … Kuyumcusu …’ün“…” ibaresini yalnızca işletme adı olarak kullandığından işbu kullarımın da markasal değer taşımadığını, söz konusu faturaların, davalı şirkete ait olması durumunda dahi davalı yanı tarafından bu faturalarda “…” ibaresinin ticaret unvanı vasfiyla kullanıldığını, bu kullanımın markasal olmadığını “…” ibareli markanın kullanılmasının aynı zamanda “…” ibaresinin markasal kullanımı vasfında olmayacağını, davalının yüzük, bilezik, kolye kutusu, fermuarlı çanta ürünlerine ilişkin sunduğu faturaların “…” adına düzenlendiğini; somut olayda “…” ibareli markanın yanı sıra “…’” ibareli markanın da davalı şirket adına TPE nezdinde tescilli olduğunu, dolayısıyla TPE nezdinde tescil edilen her iki markanın da tescil edildiği şekilde kullanılmasının gerektiğini ve sadece birinin kullanımının diğerinin de kullanıldığı anlamına gelmediğini belirtmiş, davalı “…” markasını 556 sayılı KHK md.14 anlamında kullanmadığını, “davalı adına tescilli … nolu markanın davalı tarafından son 5 yıllık dönemde kullanılmadığı, bu nedenle 556 sayılı KHK nun 14 ve 42.md gereğince hükümsüzlüğüne ve iptaline karar verilebileceği, davalının kullanımının … biçiminde değil, … biçiminde olduğunu” belirtmiş davalı tarafın “…” ibareli marka tescilinin üçüncü şahıslara devrinin ve kullanımının önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir kararı verilmesini, davalı şirket aleyhine verilecek mahkeme kararının masrafları davalı şirket tarafından karşılanmak suretiyle, Türkiye çapında yayın yapan tirajı en yüksek bir gazetede bir kez ilan yoluyla kamuya duyurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı birleşen davalı vekilinin (Kapatılan) … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin…dosyasındaki cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkili şirketin 1998 yılından itibaren kuyumculuk sektöründe faaliyet gösterdiğini, 1999 yılından itibaren markalaşma yoluna giderek kuyumculuk sektöründe bir yer edindiğini, dava konusu…marka tescilli + şekil markasını 1999 yılında tescil ettirdiğini, davacının dava dilekçesinde yer alan iddialarının tümünün gerçek dışı olduğunu, dava dilekçesinde, davalının markayı “…” ibaresi olarak kullandığının iddia edildiğini, oysa müvekkilinin başlangıçtan itibaren hem “…” hem de “…” markalarını tescil ettirerek kullandığını, 6769 s. SMK’nun 9.maddesinin 2 (a) bendi açıkça markanın ayırt edici unsuru değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılmasını, markayı kullanma olarak kabul ettiğini, sadece bu hususun dahi davanın reddi için yeterli olduğunu, davalı müvekkilinin “…” markası yanında 2007 06983 numara ile TPE’de tescilli “…” markasını da kullanmasının nedeninin davacının haksız rekabetinin önüne geçme amacı taşıdığını, şirket ünvanında da … markasının kullanıldığını, davacının …’ün kuyumculuk sektöründe yıllardır oluşturmuş olduğu güven, tanınırlılık ve itibardan haksız olarak faydalanmak istediğini, her iki kişinin de isimlerinin “…” olması, kardeş olduklarının bilindiğini, bu durumun piyasada karışıklıklara yol açtığını, tüketicilerin … algısıyla davacıya yönelmesine neden olduğunu, bu durumdan davacının haksız menfaat temin ettiğini, bunların önüne geçme adına müvekkilinin hem “…” ve hem de “…” ibareli markaları birlikte kullandığını, açıklanan nedenlerle ihtiyati tedbirin kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
Davacı birleşen davacı vekilinin (Kapatılan) … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin …cevaba cevap dilekçesinde özetle; davanın TPE nezdinde … no ile kayıtlı tüm emtiaları ve hizmetleri yönünden “…” ibareli markanın son beş yıllık dönem içerisinde tescilli olduğu tüm emtialarda 556 sayılı KHK’nın markayı kullanma olarak kabul ettiği şekilde kullanılmaması nedeniyle hükümsüzlüğü ve iptali davası olduğunu, davalı karşı davacının “…” ibareli markayı ciddi şekilde kullandıklarına dair herhangi bir belge sunamadığını, markanın ticaret ünvanında kullanılmasının markasal olarak kullanıldığı anlamına gelmeyeceğini, tanıtım evraklarında broşürlerde tabelasında “…” ibaresini kullandığını, ticaret ünvanında yer alan “…” markası ile herhangi bir üretim yapmadığını, ticaret ünvanıyla markasal kullanımın birbirinden farklı olduğunu bu hususta emsal kararlar bulunduğunu, açıklanan nedenlerle “…” markasını kullanmayan davalı karşı davacının TPE nezdinde … numaralı marka tescilinin kullanılmama nedeniyle hükümsüz sayılarak iptaline karar verilmesini, talepleri gibi davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı birleşen davalı vekilinin (Kapatılan) … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … dosyasındaki ikinci cevap dilekçesinde özetle; müvekkiline ait dosyaya sunulan delillerinin incelendiğinde TPE nezdinde koruma altına alınan “…” ve “…” markalarını yoğun ve etkin bir şekilde kullandığının anlaşılacağını, davacı karşı davalının iddalarının gerçek dışı olduğunu, delil listesinde sunulan belgelerin tarih içerdiğini, tarih içermeyen belgelerin ise faturaların ibraz edildiğini, yine delil listeleri ekinde yer alan faturaların tamamının Türk Ticaret Kanunu ve Vergi Usul Kanununa uygun olarak düzenlendiğini, tamamının ticari defter kayıtlarında tutulduğunu, dolayısıyla müvekkiline ait faturaların usulsüz olduğuna ilişkin iddaların kabul edilemez olduğunu, “…” ibaresinin müvekkilinin ticaret ünvanında yer aldığı bu kullanımın aynı zamanda markasal kullanım haline geldiğini, “…” ibaresinin faturalarda farklı yazı ve puntolarla marka olarak kullanıldığını, müvekkilinin faaliyet gösterdiği kuyumculuk sektöründe toptan satışlar yapan bir şirket olduğu için “…” ibareli markasını bu şekilde kullandığını, delil listelerinin 12 numara ile ekli olan yüzük bilezik kolye kutusu ve fermuarlı çanta ürünlerine ilişkin faturalar tebliğ edilmiş ise de tebliğ edilmeyen ürün örneklerinin de davacı karşı davalı vekiline tebliğ edilmesini, haklı oldukları kanaatiyle davanın reddini talep etmiştir.
Toplanan deliller çerçevesinde ve davalının ticari defter ve faturaların da incelenerek yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda ibraz edilen 27/06/2011 tarihli bilirkişi raporunda davalının satmış olduğu ürünlerde ve ambalaj kutularında “…” yazısının mevcut olduğu, bir kısım tanıtım evrakında ve mağazada …ibaresi ile … ibaresinin da yer aldığı, davalının kullanımının markasal kullanım olduğu kabul edildiği takdirde bu kullanımın 14. sınıftaki kuyumculuk eşyası bakımından gerçekleştiği, bunun dışında kalan mal ve hizmetler bakımından ise markanın kullanıldığına dair bir belgenin bulunmadığı mütalaa edilmiş, 31/01/2012 tarihli ek raporda da aynı görüş yinelenmiştir.
Dosya (Kapatılan) … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 10/05/2012 tarih … Esas ve… sayılı kararında davanın KISMEN KABULÜNE karar verilmiştir.
Karar Temyiz edilmiş olup, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24/09/2013 tarih 2012/16654 Esas ve 2013/16390 sayılı kararı ile “.. davalı tarafça dosyaya sunulan fatura örneklerinde davalı şirket tarafından “…” ibaresinin ticaret unvanı içerisinde kullanıldığı anlaşılmakta olup, davalı delil listesi eklerinin sunulmasına ilişkin dilekçesinin ek 13. sırasındaki bir kısım faturalarda da ”…” ibaresinin müstakil olarak kullanıldığı anlaşılmakta ise de, bu faturaların dava dışı … tarafından düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davalının uyuşmazlık konusu…sayılı ”…” markasının tescilli olduğu … sınıftaki “mücevherler, değerli taşlar vd.” emtia üzerindeki kullanımının 556 sayılı KHK’nın 14. maddesi kapsamında bir kullanım sayılıp sayılmayacağı tartışılmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, bu hususta davacı itirazları da değerlendirilmeksizin düzenlenen bilirkişi raporuna itibar edilmek suretiyle hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiş… Gerekçesi ile BOZULMASINA” karar verilerek (Kapatılan) … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin… sayılı Esasına kaydedilmiştir.
Yüksek Mahkeme’ nin bozma kararı üzerine dosya yeniden belirtilen esasına kaydedildikten sonra … 3 FSHHM’ nin … Esas sayılı dava dosyası üzerinden verilen birleştirme kararı üzerine davalar birleştirilmiş, birleştirilen 2012/195 Esas sayılı davada davacı taraf, asıl davada hükümsüzlüğü talep edilen aynı markanın, 556 sayılı KHK nın 8/3, 8/5 ve 35. maddelerinde yazılı sebeplerle, değişik gerekçe ile hükümsüzlüğü talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Dosya Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin BOZMA ilamı kapsamında Kapatılan) … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin …esasıyla yeniden incelenmek üzere Bilirkişi Heyetine tevdi edilmiş alınan raporda özetle; “davalının markasının tescil edildiği 14.sınıfta yer alan mal ve hizmetler bakımından ciddi bir kullanımının bulunmadığı” görüş ve kanaati belirtildiği, bu defa (Kapatılan) … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 31/03/2015 tarih …Esas ve …sayılı kararı ile marka iptal talebi yönünden asıl davanın kabulüne dava konusu markanın kullanılmaması nedeniyle iptaline, asıl davada … no’ lu markanın iptaline karar verilmiş olduğundan, birleşen dava yönünden esasa dair hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmiş iş bu kararın da temyiz olunması üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 23/01/2017 tarih 2015/12466 Esas ve 2017/421 sayılı kararı ile “. Asıl dava, kullanmama nedenine dayalı markanın iptali istemine, birleşen dava ise aynı markanın 556 sayılı KHK’nın 8/3, 8/5 ve 35. maddeleri gereğince hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup, mahkemece, dairemizin bozma ilamı doğrultusunda asıl davada 556 sayılı KHK’nın 14. maddesi gereğince markanın kullanmama nedeniyle iptaline, birleşen davada ise esasa dair hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmiştir. Ancak, karar tarihinden sonra 06.01.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarihli 2016/148 esas ve 2016/189 karar sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptaline karar verilmiştir. Bu durumda, anılan husus değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden asıl ve birleşen davada kararın bozulmasına..” karar verilerek dosya yeniden tevzi edilmiş ve Mahkememiz 2017/487 Esasına kaydedilmiştir.
Mahkememiz 26/10/2017 tarihli duruşmasında “1-Asıl davada Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gereğince davanın dayanağı 14.maddesin iptal edilmesi nedeniyle dosyanın mahkememiz dosyasında tefrik edilerek karara çıkartılmasına,” karar verilmiş olup, Mahkememiz 26/10/2017 tarih 2017/487 Esas ve 2017/287 sayılı kararı ile “1-Davacı … tarafından davalı … Tic.Ltd. Şti. aleyhine açılan marka iptali talepli davanın Anayasa Mahkemesi’nin 2016/148 esas, 2016/189 karar sayılı 14/12/2016 tarihli kararı ile KHK 14.maddesinin iptali nedeniyle reddine” karar verilmiş ve Marka Hükümsüzlüğü yönünden tefrik edilerek Mahkememiz 2017/700 Esasına kaydedilmiştir.
ESASEN MAHKEMENİN ARA KARARI İLE KULLANMAMA SEBEBİNE DAYALI İPTAL TALEBİNİN TEFRİKİ YÖNÜNDE ARA KARAR TESİS OLUNMUŞ İSE DE FİİLEN HÜKÜMSÜZLÜK TALEBİNİN TEFRİK OLUNDUĞU 2017/487 ESAS ÜZERİNDEN KULLANMAMAYA İPTAL DAVASINA İLİŞKİN AYM İPTAL KARARI DİKKATE ALINARAK BU DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLDİĞİ, İŞ BU ESAS ÜZERİNDEN HÜKÜMSÜZLÜĞE YÖNELİK DAVANIN SÜRDÜRÜLDÜĞÜ ANLAŞILMIŞTIR.
Yine Mahkememizde açılan 2018/445 Esas sayılı dosyasında davacısının “…” ve davalısının “…” olduğu davanın AYM iptal kararı sonrası reddolunan kullanmamaya dayalı iptal talebinin bu defa “davalı şirket adına Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde 20.12.1999 tarih ve … no ile tescilli ancak son beş yıllık süre içinde tescilli olduğu uluslararası 14., 21., 25., 34., 37. ve 43. sınıflara bağlı tüm emtia ve hizmetler yönünden kullanılmayan “…” ibareli markanın, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 9. Maddesi uyarınca tescilli olduğu tüm emtia ve hizmetler için iptaline, Türk Patent ve Marka Kurumu markalar sicilinden terkinine, işbu iptal kararının TPMK Resmi Marka Gazetesi’nde şerh ve ilanına, iptal kararının 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 27. Maddesinin 2. Fıkrası uyarınca iptal halinin oluştuğu tarihten itibaren etkili olmasına karar verilmesini talep ve dava ettiği, Mahkememiz 03/10/2019 tarih 2018/445 Esas ve 2019/407 sayılı kararı ile “1-Mahkememizin işbu dava dosyası ile mahkememizin 2017/700 Esas sayılı dosyası arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu anlaşılmakla Davaların BİRLEŞTİRİLMESİNE, yargılamaya birleşen dosya üzerinden devam olunmasına, esasın bu şekilde kapatılmasına, 2-Esasımızın bu şekilde kapatılarak yargılamanın birleştirilen Mahkememizin 2017/700 esas sayılı dosyası üzerinden yürütülmesine,” karar verildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin birleşen 2018/445 Esas sayılı dosyasındaki dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1983 yılından itibaren kuyumculuk sektöründe faaliyet gösterdiğini, 1991 yılında aynı zamanda soyadı olan “…” adı altında markalaşma yoluna giderek, kuyumculuk sektöründe kendi adına bir yer edindiğini, sektöründe sayılı ve prestijli kuruluşlardan biri haline geldiğini, aynı zamanda “…” ibaresini sektöründe tanınmış hale getirdiğini, İptali talep edilen “…” ibareli markanın Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde 20.12.1999 tarih ve … no ile uluslararası 14., 21., 25., 34., 37. ve 43. sınıflara bağlı tüm emtia ve hizmetler için davalı şirket adına tescil edilmiş olup, anılan marka davalı şirket tarafından tescilli olduğu uluslararası 14., 21., 25., 34., 37. ve 43. sınıflara dahil emtia ve hizmetler için 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun markayı kullanma olarak kabul ettiği şekilde son beş yıllık dönem içerisinde kullanılmadığını, Müvekkili … tarafından … 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi nezdinde …Esas sayısı ile davalı şirket adına TPMK nezdinde 20.12.1999 tarih ve …no ile tescilli ancak son 5 yıllık dönem içerisinde kullanılmayan “…” ibareli markanın, 556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesine dayanarak “…” ibareli markayı 5 yıl süreyle kullanmama sebebiyle markanın hükümsüzlüğü davasının açıldığını, verilen kararın Yargıtay Bozma ilamı üzerine … 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayısını aldığını, müvekkili tarafından ayrıca gerçek hak sahipliği sebebiyle davalı aleyhine … 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinde … Esas sayılı dava dosyası ikame edildiğini ve bu davanın … 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile birleştirildiğini, … 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin… Esas sayısıyla görünen dava dosyasının, Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarihli, 2016/148 E. Ve 2016/189 K. Sayılı kararı uyarınca 556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesinin iptal edilmesinden dolayı tefrik edilip asıl davanın(556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesine dayalı “…” ibareli markanın, 5 yıl süreyle kullanmama sebebiyle ikame edilen hükümsüzlük davası) reddine karar verildiğini, … 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin… Esas sayılı dosyasında alınan 04.02.2015 tarihli bilirkişi raporu gerekse de müvekkil …’ün gerçek hak sahipliği sebebiyle … 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas sayısı ile görülen dava dosyası tefrik edildikten sonra …Esasını aldığını, bu dosyada alınan 09.03.2018 tarihli bilirkişi raporundaki haklılıkları nedeni ile bu davayı açtıklarını, … 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dava dosyasında alınan 04.02.2015 tarihli bilirkişi raporunda, “Davalı markasının tescil edildiği 14. Sınıfta yer alan mal ve hizmetler bakımından ciddi bir kullanımının olmadığı..” sonuç ve kanaatinin bildirildiğini, … 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dava dosyasında alınan 09.03.2018 tarihli bilirkişi raporunda ise, “.. davalı markasının tescil edildiği 14. Sınıfta yer alan mal ve hizmetler bakımından ciddi bir kullanımının olmadığı tespit edildiğinin…” bildirildiğini, her iki bilirkişi raporunda da davalı yan adına 20.12.1999 tarih ve …no ile tescilli “…” ibareli markanın ciddi anlamda kullanılmadığının tespit edildiğini, davalı yanın kullandığı markanın “…” ibarel marka olduğunu, bu markanın davalı Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde 12.02.2007 tarih ve…no ile uluslararası 14. ve 35. sınıfa dâhil emtia ve hizmetler için tescilli olduğunu, kuyumculuk sektöründe faaliyette bulunan şirket merkezi … olan ve … ve … adreslerinde şubeleri bulunan davalı şirketin gerek şubelerine ait dış cephelerinde yer alan tabelalarda, gerekse kartvizit, sertifika ve ürün ambalajlarında “…” ibareli marka değil, “…” ibareli markanın kullanıldığından bahisle, 20.12.1999 tarih ve …no ile tescilli “…” ibareli markasının üçüncü şahıslara devrinin ihtiyati tedbiren önlenmesine, davalı şirket adına Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde 20.12.1999 tarih ve …no ile tescilli ancak son beş yıllık süre içinde tescilli olduğu uluslararası 14., 21., 25., 34., 37. ve 43. sınıflara bağlı tüm emtia ve hizmetler yönünden kullanılmayan “…” ibareli markanın, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 9. Maddesi uyarınca tescilli olduğu tüm emtia ve hizmetler için iptaline, Türk Patent ve Marka Kurumu markalar sicilinden terkinine, işbu iptal kararının TPMK Resmi Marka Gazetesi’nde şerh ve ilanına, iptal kararının 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 27. Maddesinin 2. Fıkrası uyarınca iptal halinin oluştuğu tarihten itibaren etkili olmasına karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin birleşen 2018/445 Esas sayılı dosyasındaki cevap dilekçesinde özetle; davacının dava dilekçesinde yer alan iddialarının tümünün gerçek dışı olduğunu, dava dilekçesinde, davalının markayı “…” ibaresi olarak kullandığının iddia edildiğini, oysa müvekkilinin başlangıçtan itibaren hem “…” hem de “…” markalarını tescil ettirerek kullandığını, 6769 s. SMK’nun 9.maddesinin 2(a) bendi açıkça markanın ayırt edici unsuru değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılmasını, markayı kullanma olarak kabul ettiğini, sadece bu hususun dahi davanın reddi için yeterli olduğunu, davalı müvekkilinin“…” markası yanında …numara ile TPE’de tescilli “M…” markasını da kullanmasının nedeninin davacının haksız rekabetinin önüne geçme amacı taşıdığını, davacının …’ün kuyumculuk sektöründe yıllardır oluşturmuş olduğu güven, tanınırlılık ve itibardan haksız olarak faydalanmak istediğini, her iki kişinin de isimlerinin “…” olması, kardeş olduklarının bilindiğini, bu durumun piyasada karışıklıklara yol açtığnıı, tüketicilerin … algısıyla davacıya yönelmesine neden olduğunu, bu durumdan davacının haksız menfaat temin ettiğnii, bunların önüne geçme adına müvekkilinin hem “…” ve hem de “…” ibareli markaları birlikte kullandığını, “…” markasının gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu, müvekkili şirketin … Ticaret Sicil’inde … no ile … tarihinden bu yana kayıtlı olduğunu, şirket ortaklarından …’ün, şirketleşme öncesi 1960’lı yıllardan bu yana…’da “…” namıyla(markasıyla) kuyumculuk sektöründe faaliyet gösterdiğini, yıllardır “…” markasını kuyumculuk sektöründe Türkiye ve dünyada maruf hale getirdiğini, davacı …’ün, …’ün kardeşi olup, kuyumculuğa …’ün yanında başladığını, bir müddet sonra ayrı işyeri açtığını, davacının ağabeyine karşı sürekli davalar açarak “…” markasını almaya çalıştığından bahisle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dosyaya Mahkememiz 02/12/2017 tarihli ara kararı ile Yargıtay ilamı da değerlendirilerek hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı hususunda Ek Rapor alınmak üzere Bilirkişi Heyetine tevdi edilmiş olup alınan 09/03/2018 tarihli raporda özetle; Her ne kadar davalı markasının tescil edildiği 14. sınıfta yer alan mal ve hizmetler bakımından ciddi bir kullanımının olmadığı tespit edilmiş olsa da Anayasa Mahkemesi 556 Sayılı KHK’nın “Markanın kullanılması” başlıklı 14.maddesi edilmiş olduğundan ve bir süre sınırı da bulunmadığından davalı açısından dava konusu marka ile ilgili olarak bir hükümsüzlüğün söz konusu olmadığı, “…” ibaresinin davacının soyadı da olmakla beraber davalı şirketin adı ve de ortağının da soyadı olduğu, davalının bu ibareyi marka olarak kötü niyetle tescil ettirmediği ve tescilden bu yana zaten etkili ve önemli derece de kullanmadığı kanaatine vardıkları belirtilmiştir.
Dosyaya sunulan delil ve belgeler ile yapılan itirazlar değerlendirilerek dosya Bilirkişi Heyetine tevdi edilmiş olup alınan 25/12/2018 tarihli ek raporda özetle; Davacının dava konusu “…” markasını tescil tarihi olan 20.12.1999 tarihinden önce sadece 14, sınıfta yer alan mal ve hizmetler bakımından kullandığı ve dolayısıyla sadece bu sınıftaki mal ve hizmetler açısından öncelik hakkı olduğu görüş ve kanaatine vardıkları belirtilmiştir.
Tarafların sunulan rapora itirazları ve birleşen dosya yönünden gerekli değerlendirmenin yapılması yönünden; 27/01/2020 tarihli Ara Kararı ile “Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusunun tespiti yönünden özellikle:
Hükümsüzlüğe ilişkin asıl davada, (bozma sonrası dosyada tefrik suretiyle kalan) (birleşen 2012/195 esas) 556 sayılı KHK’nın 8/3-5 ve 35. maddeleri kapsamında sunulan deliller değerlendirilerek hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı hususunda (önceki tarihli rapor, karar ve bozma ilamı da irdelenmek suretiyle) ve,
Birleşen 2018/445 esas sayılı davada ise, dava tarihi itibariyle değerlendirme yapılarak, SMK 9. maddesi kapsamında kullanmamaya dayalı iptal şartlarının oluşup oluşmadığı hususlarında (önceki tarihli rapor, karar ve bozma ilamı da irdelenerek) ayrıntılı ve gerekçeli rapor tanziminin istenilmesine,” karar verilmiş olup dosya Bilirkişi Heyetine tevdi edilmiş ve alınan 13/08/2021 tarihli raporda özetle; 2017/700 Esas sayılı dava dosyası açısından: Davacının SMK m.6/3 ve m.6/6 (mülga KHK m.8/3 ve 8/5) anlamında “…” ibaresi üzerindeki öncelik hakkına yalnız 14, sınıfta bulunan ürünler “Kuyumculuk eşyaları ( taklitleri dahil): altınlar, mücevherler, kıymetli taşlar ve bunlardan mamul takılar, kol düğmeleri, kravat iğneleri ve heykeller, biblalar, Saatler ve zaman ölçme cihazları, (kronometreler, metronomlar ve parçaları, saat kordonları dahil)” açısından sahip olduğu, buna karşılık davalının … markasına yönelik başvuru tarihi oları 20.12.1999 tarihi öncesinde 05., 21., 25., 34., 37. ve 43. sınıflarda davacının öncelik hakkını ispatlayan bir belgeye dosyada rastlanamadığı; dosyadaki belgelerden davalının SMK m.6/9 (mülga KHK m.35) açısından kötüniyetinin tespit edilemediği, Birleşen 2018/445 Esas sayılı dava dosyası açısından; Dava tarihi olan 26.09.2018’den önceki 5 yıl boyuııca (26.09.2013-26,09.2018 tarihleri arasında) 20.12.1999 başvuru tarihli ve…başvuru no.’lu “…” ibaresinin 14/21/25/34/37/43. sınıfların hiçbirinde davalı tarafından markasal anlamda (SMK m.9/1) ciddi kullanıma konu edilmediği sonuç ve kanaatlerine varıldığı belirtilmiştir.
Dosya kapsamında sunulan ve bilirkişilerce incelenen deliller şunlardır:
1. Davacının “…” markasını kullandığına ilişkin “…” ibareli tarihsiz kartvizitler, “…” işletme adının yer aldığı tarihsiz fotoğraflar ve reklamlar;
2. 17.7.1996 tarihli matbaa işletmecisi … ile düzenlenen fatura ve sevk irsaliyesi bilgi formu: Söz konusu belgede …-… ticaret unvanının 17.07.1996 tarihi itibarıyla davacı tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır. Aynı belgede, belgeyi bastıran ve teslim alan mükellef olarak … olduğu ve unvanının …olarak belirtildiği, işinin de kuyumculuk olarak gösterildiği tespit edilmektedir.
3. 11.07.1996 tarihli…servis fişi: Söz konusu faturada 11.07.1996 tarihi itibariyle “…” ibaresinin ticaret unvanı/işletme adı (tanıtıcı işaret) olarak kullanıldığı görülmektedir.
4. 24.01.1995 tarihli … A.Ş.’nin keşide ettiği elektronik cihaz tamir fişi: Söz konusu tamir fişinde “…” ibaresinin ticaret unvanı/işletme adı (tanıtıcı işaret) olarak kullanıldığı görülmektedir.
5. …. A.Ş. tarafından 04.07.1995 ve 06.02.1996 tarihlerinde düzenlenen tahsilat makbuzlarında: Söz konusu tahsilat makbuzunda “…” ibaresinin ticaret unvanı olarak kullanıldığı görülmektedir.
6. … A.Ş. tarafından keşide edilen 05.07.1995 ve 07.02.1996 tarihli faturalarda: Söz konusu faturada “…” ibaresinin ticaret unvanı olarak kullanıldığı görülmektedir.
7. … A.Ş. tarafından düzenlenen 06.02.1996 ve 04.07.1995 tarihli bakım ve arıza formu: Söz konusu formlarda davacı … imzası ile “…” unvanının kullanıldığı görülmektedir.
8. 27.11.1997, 20.12.1997, 03.08.1997, 31.10.1997, 24.08.2000, 26.04.2002, 22.12.2003, 19.08.2006 tarihli faturalar: davacı tarafından keşide edilen bu faturalarda “…” ticaret unvanının kullanıldığı görülmektedir.
9. … tarafından düzenlenen 25.10.1997 tarihli altın takı işçiliği sevk irsaliyesi: Söz konusu irsaliyede “…” ibaresinin unvan olarak kullanıldığı görülmektedir.
10. …tarafından 06.06.1997 tarihinde düzenlenen fatura: Söz konusu faturada “…” ibaresinin unvan olarak kullanıldığı görülmektedir.
11. … tarafından keşide edilen 11.08.1997 tarihli fatura: Söz konusu faturada “…” ibaresinin unvan olarak kullanıldığı görülmektedir.
12. … Kuyumcular Odası Oda Faaliyet Belgesi: Söz konusu belgede …’ün işletme adının “…” olduğu, Oda’ya 04.07.1995 tarihinde bu işletme adı ile kaydedildiği anlaşılmaktadır.
13. 31.07.1998, 31.12.1997, 30.06.1998, 20.05.1998 tarihli fişler (z raporları): Söz konusu belgelerde “…” ibaresinin ticaret unvanı olarak kullanıldığı görülmektedir.
14. 05.06.2014 tarihli … ticaret Sicil Müdürlüğü yazısı: Davalı … Ltd. Şti.’nin ana sözleşmesinin tescil tarihinin 25.08.1998 olduğu ve unvanın bu tarihten itibaren kullanıldığı anlaşılmaktadır. 21.09.1998 tarihinde davalının sermaye artırımını tescil ettirdiği anlaşılmaktadır.
Asıl dava üstün hak sahipliğine dayalı mülga KHK kapsamında marka hükümsüzlüğüne, birleşen dava ise SMK madde 9 kapsamında kullanmamaya dayalı iptal taleplerine ilişkindir.
Asıl dava yönünden hükümsüzlük talebinin ele alınması;
Davacı tarafın, davalı taraf adına 20.12.1999 tarih ve … no ile 14. 21. 25. 34. ve 43. sınıflara dahil emtia ve hizmetler için tescilli olan “…” markası üzerinde öncelikli kullanıma dayalı olarak gerçek hak sahibi olduğunu iddia etmiştir.
Türk Marka Hukuku’nda üstün hak sahipliği doktrini genel kabul gören anlayıştır. Bazı yabancı hukuk sistemlerinde örn. İsviçre gibi, bizden farklı olarak marka hakkının tescil ile kazanıldığı, kullanıma bağlı öncelik hakkının tescil sistemine zarar vereceği, hatta bu şartlar altında kimsenin markasını tescil ettirmek külfetine katlanmayacağı ileri sürülmektedir. Ancak anılan sistemlerde dahi, kullanıma bağlı bir takım doktrinin amacı, markayı kullanmakla maruf hale getirmiş kişinin haklarının zayi edilmemesini güvence altına almaktır.
Burada korunmak istenen değer, markayı maruf hale getirmiş kişinin, bu çabası karşılığında harcadığı emek, zaman ve paranın basit bir tescile kurban edilmemesi olgusudur. Bu sayede markayı kullanmakla maruf hale getiren kişi, bir başka kişinin aynı veya benzer bir işareti tescil ettirmesini engelleyebilir. Aynı şekilde, tescil olunmuş bir markanın da hükümsüzlüğünü önceki yoğun kullanımına istinaden ileri sürebilir.
Marka üzerindeki veya markaya bağlı mutlak hak, esasen, özellikli ve yenilik içermesi zorunlu olmayan bir düşünsel tercihe bağlı olarak ihdas (meydana getirme, seçme, ayırma) ve istimal (kullanma) suretiyle vücut bulur. Söz konusu ihdas iradesi ve istimal fiili beraberinde öncelik ve sahip olma hakkını da getirir.
Eski 556 sayılı mülga MarkaKHK m. 6, bu KHK ile sağlanan marka korumasının tescil yoluyla elde edileceği şeklinde bir düzenleme içermekteyken, KHK m. 8, 25, 26 ve 42’de tescil olunmaksızın da hakkın korunduğu görülmektedir. Bu nedenle Türk marka hukukunda marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı ihdas (oluşturma) ve istimal (kullanma) ve piyasada maruf hâle getirme suretiyle oluşur. Hakka bu niteliği sağlayan kişiye “gerçek hak sahibi” denir. Bu kişi adına daha sonradan yapılan tescil, hak tescilden önce doğduğundan açıklayıcıdır.
Mülga MarkaKHK m. 8/3 hükmüne göre, tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, eğer o markanın tescili için başvurulan tarihten önce bu işaret için hak elde edilmiş ise veya bu işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa, başvurusu yapılan markanın tescili gerçekleştirilemez; tescil edilmişse MarkaKHK m. 42/I-b uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilebilir.
Anılan hüküm aynen; md.8/III; “ …Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez.
a) Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,
b) Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa…. ” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hükmün uygulanmasında, “İşaret için hak elde edilmesi” ve “Daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkı”mn ne anlama geldiği önem arz etmektedir. Bu korumadan yararlanılabilmesi için gerekli olan, tescilsiz olarak kullanılagelen markanın Türkiye’de belli bir yer, bölge veya piyasada, markanın korunmasını hakh kılacak şekilde, haklar korunmakta; markayı kullanmasına rağmen tescili ihmal eden kimselere, markayı iyiniyetle tescil ettirip kullanmaya başlayan kimseler karşısında sınırlı bir koruma sağlanmaya devam edilir. Öyle ki, markayı tescil ettirmeyi ihmal eden şahıs, diğer kişinin tescil tarihinden itibaren anılan markayı eski sınırları içerisinde kullanmaya devam edebilir ama bu sınırları artık tescilli marka sahibi aleyhine genişletemez. (Arslan Kaya, Marka Hukuku, İstanbul 2006, sh. 45.)
Burada aranan markanın bilinir hale gelmesidir. İlk kullanma suretiyle marka hakkının doğumunu sağlayan ve bu nedenle m. 8/3’de temel alınan bilinirlik, markanın üzerine konulduğu emtianın hitap ettiği alıcı kitlesi tarafından tanınmaya başlanmış olması, belirli bir yer, bölge veya piyasada bilinmesi anlamındadır. Bu durumda belirli bir çevre ile sınırlı bilinirlik veya tanınmışhk söz konusudur. KHK’nın m. 8/3 hükmü kapsamında bir işareti/markayı ihdas ve istimal eden ve bu suretle marka veya işaret üzerinde hak elde eden kimsenin itiraz hakkının (ya da hükümsüzlük talebinin) geçerli olması için, tescilsiz işaretin ‘”Ticaret sahasında kullanılmış olması” gerektiği de ifade edilmiştir.
556 sayılı KHK’nın m. 8/3 hükmü; tescilsiz markalar açısından koruma sağlayan, tescil ilkesinin istisnasını öngören bir hükümdür. Hüküm esasen öncelikli veya üstün hak sahibinin, KHK ile getirilen tescil sistemi karşısında konumunu düzenleyen, gerçek hak sahiplerinin kazanılmış haklarının yeni sistem karşısında korunmasını temin eden bir hükümdür. Yargıtay, önceki hak sahibinin bu madde çerçevesinde itirazını öğretiye de atıfla ayırt edicilik kazandırma, başvurudan önceki tarihte kullanım, başvurusu yapılan işaret ile itiraz edenin kullandığı ve ayırt edici hale getirdiği işaret arasında ayniyet, benzerlik ve(ya) iltibas tehlikesinin bulunması gibi şartlara bağlamaktadır.
KHK’nın 8/3 maddesine göre, eskiye dayalı kullanım nedeniyle üstün ve öncelikli hak hangi mal/hizmetler için elde edilmiş ise, sadece bu mal veya hizmetler ile benzer sınıflardaki mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlük kararı verilmeli, diğer sınıflar yönünden hükümsüzlük talebi reddedilmelidir. Bu nedenle gerçek hak sahipliği iddiasıyla bir hükümsüzlük davası açıldığında, bu iddiada bulunan kimsenin geçmişte hangi sınıfın, hangi alt sınıfında, hangi mal ve/veya hizmetlerde kullanıma bağlı hak elde edildiği mahkemece araştırılmalı ve hükümsüzlüğü istenen markadaki tescil belgesinde bu sınıflardaki mal ve/veya hizmetler yönünden bir ayıklama gerçekleştirilmelidir.
KHK m. 8/3, ilk kullanıma ve markayı maruf hale getirmeye dayalı gerçek hak sahipliği ilkesini düzenlemektedir. Ve buradaki ilk kullanımın da, markanın tescil başvuru tarihinden önce olması gerektiği belirtilmiştir.
Somut olaya dönüldüğünde ; davacının önceki yoğun kullanımına istinaden söz konusu “…” markası üzerinde üstün bir hakkının olup olmadığını belirlemek için, hükümsüzlüğü istenen davalı şirket adına tescilli … no’lu “…”markasmm ilgili sınıflardaki mal ve emtialar için 20.12.1999 tescil tarihinden önce Türkiye’de belli bir yer, bölge veya piyasada, markanın korunmasını haklı kılacak şekilde ayırt edicilik kazanıp kazanmadığına bakılmalıdır.
Dosya kapsamında sunulan deliller ve yapılan bilirkişi incelemeleri sonucunda; davacı …’ün 04.07.1995 tarihinde … Kuyumcular Odasına “…” ünvanmı kullanmak için kuyumcu satıcı sınıfıyla kayıtlı olduğu, îş adresi olarak da, … gösterildiği, davacının dosyaya sunduğu deliller arasında 1997 yılına ait inci, altın takı ticaretine ilişkin …adına düzenlenmiş faturalar bulunduğu, ayrıca … adına ticari faaliyetin yürütüldüğü mağazaya ilişkin olduğu düşünülen 1995- 1996 tarihlerine ilişkin klima cihazı takımı, fax cihazı arızasına ilişkin arıza bakım tutanağı ve faturalar bulunduğu, dosyada davacı tarafa ait … kuyumculuğa ilişkin kartvizit, katalog ve mağaza görüntülerinin örnekleri sunulduğu, ancak bu delillerin ait olduğu tarihe ilişkin herhangi bir açıklama bulunmadığı için bu belgeler dikkate alınmadığı, aynı şekilde fuar katılım bedeline ilişkin faturanın hangi alanda düzenlenen fuara ilişkin olduğu dosya kapsamından anlaşılamadığı, ancak mevcut deliller incelenmesi neticesinde davacı …’ün, sadece dava konusu markayı tescil tarihinden önce sadece 14. sınıftaki mücevherler, değerli taşlar, değerli metaller ve benzeri kuyumculuk eşyası bakımından kullandığı sonucuna ulaşıldığı anlaşılmıştır.
Sonuç olarak; sunulan deliller kapsamında davacının “…” ibaresi üzerindeki öncelik hakkını yalnız 14. sınıfta bulunan ürünler “Kuyumculuk eşyaları (taklitleri dahili: altınlar, mücevherler, kıymetli taslar ve bunlardan mamul takılar, kol düğmeleri, kravat iğneleri ve heykeller, biblolar. Saatler ve zaman ölçme cihazları,(kronometreler, metronomlar ve parçaları, saat kordonları dahil) ” acısından sahip olduğunun son sunulan ve denetime elverişli heyet raporu ile tespit olunduğu buna karşılık davalının … markasına yönelik başvuru tarihi olan 20.12.1999 tarihi öncesinde 05., 21., 25., 34., 37., ve 43. sınıflarda davacının öncelik hakkının ispatlanamadığı anlaşılmakla yine davacının kötü niyet iddiaları yönünden raporda da tespit olunduğu üzere davalı şirketin ticaret unvanında “…” ibaresi yer aldığı, “…” aynı zamanda şirket ortağının da adı olduğu dikkate alındığında davalının kötüniyetli olduğunun kabulünü gerektirir bir delilin dosyaya sunulmadığı bu yönden iddianın ispatlanamadığı, davacının dava konusu “…” markasını tescil tarihi olan 20.12.1999 tarihinden önce sadece 14. sınıfta yer alan mal ve hizmetler bakımından kullandığı ve dolayısıyla sadece bu sınıftaki mal ve hizmetler açısından öncelik hakkı olduğu anlaşılmakla asıl davada tespit olunan bu sınıftaki mal ve hizmetler yönünden davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Birleşen dava yönünden kullanmamaya dayalı iptal talebinin değerlendirilmesi;
Birleşen dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca açılmış kullanmamaya dayalı marka iptali talebine ilişkindir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ‘nın 9/1.maddesinde yer alan “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir 2-Aşağıda belirtilen durumlar da birinci fikra anlamında markayı kullanma kabul edilir: a)Markanın ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması. b)Markanın sadece ihracat amacıyla mal veya ambalajlarında kullanılması.3- Markanın, marka sahibinin izni ile kullanılması da marka sahibi tarafından kullanım olarak kabul edilir.” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucunun Markalar Sicilini kullanılmayan markalardan arındırma amacını güttüğü anlaşılmaktadır.
Aynı şekilde SMK m.26/I-a) hükmü de SMK m.9/I’de belirtilen hallerin bir iptal sebebi olduğunu ortaya koymaktadır.
Marka üzerindeki hakkın kazanılması için sicile tescil edilmesi yeterli olsa da kanun koyucu tescil edilmiş marka ile marka hakkı sahibine sağlanan korumanın devam edebilmesini bazı şartlara bağlamıştır. Bunun arkasında; tescil edilen bir markanın haksız yere sahibinin tekelinde kalmasının engellenmesi, marka sicilinin kullanılmayan markalarla dolu bir ‘çöplük’ haline gelmesini önlemek veya kullanılmayan bir markadan onu kullanmak ve bir değer yaratmak isteyen bir başka kişinin yararlanmasının önünü açmak gibi pek çok ekonomik ve toplumsal nedenler yatmaktadır. Zira marka hakkı sahibine inhisari bir yetki veren ve herkese karşı ileri sürülebilir nitelikte olduğundan kanun koyucu, bu geniş hakkın yanı sıra marka sahibine hakkaniyet ölçüsünde birtakım sorumluluklar da yüklemiştir. Markanın usulünce kullanılması zorunluluğu da bunlardan bir tanesidir.
SMK madde 9’da marka kullanılmama sebebiyle iptali edilebilmesi için haklı bir sebep olmaksızın tescil edildiği mal ve hizmetler bakımından tescil tarihinden itibaren 5 yıl boyunca Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmamış veya kullanımına beş yıl ara verilmiş olması gerektiği düzenlenmiştir. Ciddi biçimde kullanımdan bahsedebilmek için en öncelikli kriter markanın kullanım yoğunluğu ve markadan elde edilen ekonomik yarardır. Markanın sadece birkaç defa ambalajlara basılması veya az sayıda bastırılan broşürlerde kullanılması gibi kullanım süresi ve etkisi sınırlı, hatta göstermelik denebilecek kullanımlar SMK md.9 anlamında ciddi kullanım teşkil etmez. Markanın ciddi kullanımı belirlenirken markanın kullanım şekli, kapsamı, süresi gibi objektif kriterlerden hareket edilmelidir. Marka sahibi markasını aynı mal veya hizmeti üreten teşebbüslerin oluşturduğu piyasada farklı bir yer edinmek veya yeni bir mal veya hizmet piyasası oluşturmak biçimde kullanmışsa ciddi bir kullanımdan söz edilebilir.
Dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık ciddi kullanımlar SMK m.9 anlamında marka hakkının muhafazasını sağlayacaktır. Aksi halde markanın dava konusu emtia bakımından iptali talep edilebilecektir. Bu çerçevede davalı tarafın geriye doğru 5 yıllık sürede ciddi olarak kullandığını ispatlaması gerekmektedir.
Dosya içeriği dikkate alındığında 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ‘nın 9 ile getirilen marka iptaline ilişkin düzenleme ile, mülga 556 sayılı Marka KHK’nın 42/1-c ve 14.maddesinin AYM’nin iptal kararı ile oluşan boşluğun ne şekilde doldurulması gerektiği üzerinde durulması gerekmektedir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ‘nın 9 kullanmamaya dayalı marka iptaline ilişkin olup anılan yasal düzenlemeden önce, mülga 556 sayılı Marka KHK’nın 42/1-c ve 14.maddesinde de en az beş yıldır kullanılmayan markaların, hükümsüzlük/iptal davaları ile sona erdirilmesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Mülga 556 sayılı Marka KHK henüz yürürlükte iken, 42/1-c maddesinin AYM’nin 09.04.2014 ve 2013/147-2014/75 sayılı, 14.maddesinin ise 14.12.2016 tarih ve 2016/148 – 189 sayılı kararıyla iptal edildiği, ikincisinin Resmi Gazete’de yayın tarihinin 06.01.2017 olduğu ve bu tarih itibariyle kullanmama nedeniyle hükümsüzlük/iptal davalarına ilişkin mülga KHK’da yer alan yasal dayanak ortadan kalkmış ise de markanın son beş yıllık süre içerisinde kullanılmaması bu tarihten önce TBMM tarafından kabul edilen 22.12.2016 tarihli 6769 sayılı SMK’nın 9, 19, 25, 26 ve 27.maddelerinde, iptal ve def’i sebebi olarak kabul edildiği anlaşılmıştır.
Kural olarak kanunlar geriye yürümez ve ileriye etkili olarak sonuç doğurur ise de, TBMM’nin geçmişe etkili olacak şekilde kanun çıkarmasına da bir engel bulunmamaktadır. Her ne kadar 6769 sayılı SMK’da kullanmama nedeniyle iptal ve def’i haklarını düzenleyen Kanun maddelerinin yürürlük tarihi konusunda özel bir düzenleme yapılmadığı için Resmi Gazetede yayını tarihi itibariyle yürürlüğe girdiği anlaşılmakta ise de, Kanunun Resmi Gazetede yayın tarihinin 10.01.2017, kabul tarihinin ise 22.12.2016 olduğu dikkate alındığında, mülga 556 sayılı Marka KHK’nın 14.maddesinin iptaline dair AYM kararının 06.01.2017 tarihinde R.G.’de yayınlanması ve bu tarihte yürürlüğe girmesi nedeniyle, 14.maddenin bu tarihe kadar hukuki varlığını sürdürüyor olması karşısında, SMK’nin kabul tarihi konusunda kanun koyucunun iradesi 22.16.2016 tarihinde ortaya çıktığından, Kanun Koyucunun asıl amacının geçmişe etkili olacak şekilde kullanmama sebebiyle markanın iptalini öngördüğünün kabulünün gerektiği, Kanunun kabulünden sonra ve henüz yürürlüğe girmesinden önce, yürürlük konusunda öngörülemeyen AYM kararı ile ortaya çıkan kanun boşluğunun bu şekilde doldurulması gerektiği (Numan Sabit SÖNMEZ,” 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanununa Göre Markanın Kullanılmaması Neticesinde Ortaya Çıkan Sonuçlar” İHFM,S.76(1), s.283 vd., erişim: https: //dergipark. Org. Tr/download /article-file / 545172), sonuç olarak 6769 sayılı SMK’nın yürürlük tarihinden önceki dönemi de kapsayacak şekilde kullanmamaya dayalı iptal şartlarının değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14/06/2019 T. 2019/1765 E. 2019/4421 K sayılı kararı)
Kullanılmama nedeniyle bir markanın iptal edilebilmesi için kullanılmamanın haklı bir sebebe dayanması gerekmektedir. Bu noktada ispat yükü davalı taraftadır.
Somut olayda raporda da tespit olunduğu üzere; dava tarihi olan 26.09.2018’den önceki 5 yıl (26.09.2013-26.09.2018 tarihleri arasında) “…” ibaresinin 14/21/25/34/37/43. sınıflarda davalı tarafından markasal kullanılıp kullanılmadığı incelendiğinde:
• Kapatılan …. 4.FSHHM’nin … e. sayılı dosyasında bulunan 04.02.2015 tarihli bilirkişi raporunda … markasının davalı tarafından 14. sınıfta kullanılmadığı; … 2.FSHHM’nin … e. sayılı işbu dava dosyasındaki 09.03.2018 tarihli raporda da davalının “…” markasını 14. sınıfta ciddi biçimde kullanmadığının ifade edildiği,
• Söz konusu raporlara göre davalı taraf kuyumculuk sektöründe 12.02.2007 tarih ve …no. ile 14. ve 35. sınıfta tescilli olan “…” markasını kullandığı,
• Dosya içeriğinde yapılan incelemede davalının …, … ve …’de bulunan işletmelerinde, tabela, kartvizit ve ambalajlarda “…” ibaresini değil “…” ibareli işletme adı ve markayı kullandığı,
• Davalının … fuarına “..” ibaresi ile katıldığını gösteren internet sitesi çıktılarında 2010 tarihli bu fuarda “…” ibaresinin değil “… ibaresinin kullanıldığı,
• Davalı .. Şti.’nin kuruluşuna ilişkin ÎTO faaliyet belgesinde davalının işe başlama tarihinin 25.08.1998 olduğu, iştigal alanının kuyumculuk, mücevhercilik ve gümüşçülük olduğu belirtildiği, buradaki davalı kullanımının markasal değil; ticaret unvanı mahiyetinde olduğu,
• Davalının bu tarihlerde marka olarak sadece “…” ibaresini kullanmış olmasının SMK m.9/2/a (556 sayılı KHK m. 14) anlamında davalının diğer tescilli markası olan “…” ibaresinin de markasal kullanıma konu edildiği anlamına gelmeyeceği,
Zira SMK m.9/2/a açısından tescilli tek bir markanın ayırt ediciliğinin korunarak farklı veya ek unsurlarla kullanılmasının markasal kullanım olduğu bu hükmün kapsamının tescilli iki markadan sadece birinin kullanılmasının otomatik olarak diğerinin de kullanılması sonucuna varılmasını sağlayacak biçimde genişletilemeyeceği, aksi bir yaklaşım tescilli markayı kullanma külfeti prensibine aykırılık teşkil edeceği, davalı şirketin kurucusunun, hakim ortağının ve yöneticisinin kurulduğu günden itibaren dava dışı … olması dahi bu durumu değiştiremeyeceği, dava tarihinden önceki belirtilen 5 yıllık sürede içinde hem “…” hem de “…” ibarelerinin markasal vasıfta kullandığını gösteren “…” markasını ürettiği emtianın kimliğini oluşturacak ve rakip ürünlerden ayırt edilmesini sağlayacak biçimde kullanıldığını gösteren bir belgeye rastlanmadığı, davalının “…” ibaresini ticaret unvanın/işletme adının ötesine geçecek biçimde tek başına markasal kullandığı sonucuna ulaşılması mümkün görülmediği sonuç olarak davalının dava tarihi olan 26.09.2018’den önceki 5 yıl boyunca (26.09.2013-26.09.2018 tarihleri arasında) 20.12.1999 başvuru tarihli ve … başvuru no.’lu “…” ibaresinin 14/21/25/34/37/43. sınıfların tümünde davalı tarafından markasal anlamda ciddi kullanıma konu edilmediği sonucuna ulaşılmış, birleşen davanın kısmen kabulü ile; Davaya konu TPMK nezdinde davalı adına tescilli … nolu ”…” markasının tescilli olduğu 14. Sınıfta yer alan ”Kuyumculuk eşyaları (Taklitleri dahil); Altınlar, mücevherler, kıymetli taşlar ve bunlardan mamul takılar, kol düğmeleri, kravat iğneleri ve heykeller, biblolar. Saatler ve zaman ölçme cihazları (kronometreler, metronomlar ve parçaları, saat kordonları dahil)” mal ve hizmetleri dışında kalan tescilli olduğu mal ve hizmetler yönünden kullanılmama nedeni ile iptaline sicilden terkinine, 14. Sınıfta yer alan ve asıl dava ile hükümsüzlük kararı verilen mal ve hizmetler yönünden davanın konusuz kaldığı anlaşılmakta bu mal ve hizmetler yönünden hüküm kurulmasının yer olmadığına kararı vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Asıl dava yönünden; Davanın KISMEN KABULÜ ile;
Davaya konu TPMK nezdinde davalı adına tescilli … nolu ”…” markasının tescilli olduğu 14. Sınıfta yer alan ”Kuyumculuk eşyaları (Taklitleri dahil); Altınlar, mücevherler, kıymetli taşlar ve bunlardan mamul takılar, kol düğmeleri, kravat iğneleri ve heykeller, biblolar. Saatler ve zaman ölçme cihazları (kronometreler, metronomlar ve parçaları, saat kordonları dahil)” mal ve hizmetleri yönünden hükümsüzlüğüne sicilden terkinine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
ASIL DAVA YÖNÜNDEN;
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcından peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye kalan 63,55 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
-Davacı tarafından yapılan bozma öncesi yapılan 2.885,35 TL, bozma sonrası 77,00 TL harç ve 3.345,00 TL bilirkişi posta masrafı olmak üzere toplam 6.307,35 TL yargılama giderinin asıl ve birleşen dava kabul durumu dikkate alınarak davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
-Davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul olunan talepler yönünden hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca red olunan talepler yönünden hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
2- Birleşen dava yönünden davanın KISMEN KABULÜ ile; Davaya konu TPMK nezdinde davalı adına tescilli … nolu ”…” markasının tescilli olduğu 14. Sınıfta yer alan ”Kuyumculuk eşyaları (Taklitleri dahil); Altınlar, mücevherler, kıymetli taşlar ve bunlardan mamul takılar, kol düğmeleri, kravat iğneleri ve heykeller, biblolar. Saatler ve zaman ölçme cihazları (kronometreler, metronomlar ve parçaları, saat kordonları dahil)” mal ve hizmetleri dışında kalan tescilli olduğu mal ve hizmetler yönünden kullanılmama nedeni ile iptaline sicilden terkinine, 14. Sınıfta yer alan ve asıl dava ile hükümsüzlük kararı verilen mal ve hizmetler yönünden davanın konusuz kaldığı anlaşılmakta bu mal ve hizmetler yönünden hüküm kurulmasının yer olmadığına,
BİRLEŞEN DAVA YÖNÜNDEN;
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 80,70 TL karar harcından peşin alınan harcın mahsubu ile bakiye kalan 44,80 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
-Davacı tarafından yapılan masraflar asıl dava üzerinden değerlendirilmiş olduğundan tekrardan ele alınmasına yer olmadığına,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 7.375,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
-Kabul durumu dikkate alınarak -asıl davadaki kabul sebebiyle konusuz kalan kısım yönünden kısmen kabul hükmü tesis olunmuş olması sebebiyle davalı yararına ücret takdirine yer olmadığına,
-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.13/01/2022

Katip … Hakim …
¸ ¸

*HER NE KADAR KANUN YOLU İSTİNAF OLARAK GÖSTERİLMİŞ İSE DE YARGILAMA SÜRECİNDE DOSYANIN TEMYİZ İNCELEMESİNDEN GEÇMİŞ OLDUĞU ANLAŞILMAKLA KISA KARARDA SEHVEN İSTİNAF YASA YOLU BELİRTİLMİŞ İSE DE İŞ BU KARAR GEREKÇELİ KARARIN TEBLİĞİNDEN İTİBAREN 15 GÜN İÇERİSİNDE TEMYİZ YASA YOLUNA TABİDİR.