Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/635 E. 2021/243 K. 14.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/635
KARAR NO : 2021/243

DAVA : Fikir Ve Sanat Eseri (Manevi Tazminat İstemli.)
DAVA TARİHİ : 29/09/2017
KARAR TARİHİ : 14/09/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Eseri (Manevi Tazminat İstemli.) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin dava dışı … Tic. A.Ş’nin malik olduğu …’in 1193 yılının Ekim ayında üretilmiş iç alan proje ve çizimlerinin, söz konusu plan ve projelerin uygulanmasıyla beraber adından ve estetik değerinden çokça söz ettiren FSEK md. 4/b.3 uyarınca güzel sanat eseri niteliğindeki mimari eserin sahibi olduğunu, estetik değeriyle göz dolduran bu projenin hazırlanması sürecinde, eserin mahiyeti ve dava dışı …’in kullanım amacı da göz önüne alınarak lüks bir otelin tüm ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayabilecek bir eser ortaya koyulduğunu, otelin güzel sanat eseri niteliğini tamamlayıcı tüm unsurların ayrıntılarıyla birlikte düzenlendiğini, projenin hayata geçirilmesinin akabinde … için lüks bir otel olarak eksiksiz bir işlevsellik sağlandığını ve tarihi …’nın modernleşen siluetine de uygun hususiyeti olan bir mimari sanat eseri meydana getirildiğini, otelin Davalı… Ltd. Şti. (…) tarafından 26.11.2004 ve 30.11.2016 tarihleri arasında kiralanmasının ardından, dava dışı … tarafından müvekkillerine, 01.12.2016 tarihinde … tarafından …’e eser niteliği zedelenmiş bir halde geri teslim edildiği bilgisinin verildiğini, teslimle birlikte davalılar …ve hâkim şirket konumundaki …’nın, eser sahibi müvekkillerinden veya …’den herhangi bir izin almadan bilgi vermeden eser üzerinde estetik değerleri zedeleyici, eserin niteliğini bozucu değişiklikleri yaptığının görüldüğünü, müvekkillerinin ve …’in eser üzerinde değişiklik yapılması için izin vermediklerini, müvekkillerinin bu durumdan manevi zarar gördüklerini, Restaurant bölümünde alanın özelliğini belirleyen sahit mobilya oturma köşelerinin kaldırılması, Resepsiyon hankosunun değiştirilmesi, …’da alanın mahiyetini ve özelliğini bozacak şekilde har önü oturma alanlarının kaldırılması ve sabit mobilya oturma alanlarının kaplamalarının değiştirilmesi, Odaların tamamında mahiyete uygun estetik oyma yatak mobilyalarının kaldırılarak estetikliklen uzak yatak mobilyalarıyla değiştirilmeleri, Köşe süit odalarda alana özel mobilyaların kaldırılarak estetiklikten uzak mobilyalarla değiştirilmeleri, Cricket barı ise tamamen ortadan kaldırılıp yok edilmesi gibi bir çok değişiklik yapıldığını, mahiyetini zedeleyecek nitelikte esere yönelik yaptığı ihlaller ve değişiklikler, eserin vazgeçilemez nitelikteki estetik yönünü bozduğunu ve en nihayetinde işlevsel yahut olumlu nitelikte değişiklikler olarak kabul edilmelerinin de mümkün olmadığını, eserin hayata geçirilmesiyle birlikte büyük beğeni toplamışken, …’nun eserin özgün yapısını bozacak şekilde değişiklikler yaptığını, eserde yapılan izinsiz ve hukuka aykırı değişikliklerin müvekkillerinin manevi haklarını haleldar ettiğini ve onarılmaz zararlara yol açtığını, müvekkillerinin eserinin değiştirilmesiyle eserin mahiyetin gördüğü zarar ve eserin hususiyetini kaybetmesi sebebiyle, eser sahibi olarak saygınlığı ve itibarı dahi çok ağır şekilde zedelendiğini, eserin mahiyetini bozucu nitelikteki değişikliklerin … tarafından düzeltilmesi ihtimalinin de kalmadığını, zira …’nun oteli tahliye ettiğini beyanla davalılardan hukuki ve cezai her türlü talep, dava ve şikâyet hakkı saklı kalmak kaydıyla davalılardan 50.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı… Şirketi vekilinin cevap dilekçesinde özetle; dava konusu uyuşmazlıkta, müvekkili şirket ile davacılar arasında sözleşmeye dayanan bir ilişki söz konusu olmadığını, belirli bir dönem aralığı ile sınırlı olarak (2004 -2016) dava konusu oteli işletmek amacıyla kiraladığını, davacıların ise bu tarihleri çok önce otel mimarisinin düzenlenmesinde rol aldıklarını, 2005 yılında otelde gerçekleştirdiği değişiklikleri “…” başlığıyla malik …’e bildirdiğini ve söz konusu listenin içeriğinde her bir değişiklik kalemini ayrıntılı olarak açıkladığını, 2005 yılındaki değişiklikleri ise yine kalem kalem açıklamak suretiyle “2006 Yılı Yenileme Giderleri” başlıklı rapor halinde dava dışı …’e iletildiğini, bu nedenle hiçbir şekilde “haksız” müdahale iddiasını kabul etmediklerini, ayrıca davaya konu edilen değişikliklerin 10yıllık zamanaşımı süresinden önce gerçekleştiğini, dava konusu taleplerin açıkça zamanaşımına uğradığını, her hâlükârda, davacıların, iddia edilen haksız fiili 01.12.2016 tarihinde öğrenmiş oldukları yönündeki iddialarının da gerçeğe aykırı ve kötüniyetli olduğunu ve yasada öngörülen 1 yıllık zamanaşımının da dolduğunu, davacıların otel mimarisindeki yenileme/değişikliklerin, dava dışı … tarafından kendilerine, müvekkilimiz tarafından otelin tahliye edildiği 01.12.2016 tarihinde bildirildiğini beyan ederek …’in de bu değişikliklerden aynı tarihte haberdar olduğunu ima ettiğini, söz konusu iddianın gerçeğe aykırı olduğunu, dava konusu otelin ilk kez 2004 yılında, uluslararası bir hotel zinciri olan …’nun Türkiye’deki ilk işletmesi olarak kiraladığını, …’da otel kiralayan ilk yabancı zincirlerden biri olduğunu, bu nedenle söz konusu yatırımın, o dönem de büyük yankı uyandırdığını ve pek çok habere konu edildiğini, Gerek … gibi bir otelcilik devinin Türkiye’de otel kiralamasının büyük bir yatırım oluşu gerekse davacıların söz konusu otelin doğrudan mimarisinde rol almış olmaları yönündeki iddiaları birlikte değerlendirildiğinde, davacıların otel mimarisindeki değişikliklerden 01.12.2016 tarihinden önce haberlerinin olmadığı yönündeki iddialarına itibar edilmemesi gerektiğini, müvekkili şirketin …’i işletmeye başladığı dönemde medyada bununla ilgili pek çok haber yapıldığını, …’nun yapacağı yatırımların çok konuşulduğunu, …’in bizzat müvekkili şirket tarafından sunulan masraf kalemleri ile bilgilendirildiğini, raporlarda masrafların içeriğine, tarih ve tutarına açıkça yer verildiğini, dava konusu değişikliklerin de söz konusu raporların içeriğinde yer aldığını, … ve Müvekkili şirket arasında imzalı Sözleşme’nin 8.4 Maddesi uyarınca …’in otelde her yıl teftişte bulunma yetkisinin bulunduğunu, … yetkililerince pek çok kez otelin ziyaret edildiğini, Sözleşme’nin 12. maddesi uyarınca otelin 132 numaralı odasının, Sözleşme’nin imza tarihinden itibaren 2 yıl boyunca malik Eresin’e tahsis edildiğini, …’in o dönemki Yönetim Kurulu Başkanı … ve Muhasebecisi … 2 yıl süreyle burada konakladıklarını, oteldeki değişikliklerin de tam olarak bu dönemde yapıldığı düşünüldüğünde, …’in değişikliklerden habersiz olmasının olanaksız olduğunu, bizzat .. tarafından Müvekkilimiz Şirket aleyhine … 23. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin … D. İş dosyası ile delil tespiti talep edildiğini, bu durum dikkate alındığından ..’in oteldeki değişikliklerden İlk kez 2016 yılında haberdar olduğunun mümkün olmadığını, dava konusu yapının güzel sanat eseri niteliğinin de olmadığını bu nedenle esere tecavüz iddiasının hukuki hiçbir dayanağının bulunmadığını, dava konusu yapı bir an için güzel sanat eseri olarak varsayılsa dahi, davacıların eser sahipliği iddiasının araştırılması ve davacıların eser sahibi olmadıkları anlaşılır ise davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davacılardan …’nın tüzel kişilik olduğundan eser üzerindeki manevi hakların sahibi olmayıp davanın aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddinin gerektiğini, diğer davalı …’nın davada pasif husumet ehliyetinin olmadığını, manevi tazminat talep edilebilmesi için kusur ve zarar şartlarının gerçekleşmesi gerektiğini, somut olayda bu şartların gerçekleşmemiş olduğunu, ayrıca istenilen manevi tazminat tutarının da fahiş olduğundan bahisle, öncelikle davanın zamanaşımı def’i nedeniyle ek inceleme yapılmaksızın reddine, dava konusu yerin eser niteliğini ve eser sahipliği iddiasını kesinlikle kabul etmemekle birlikte, davacılardan Perspekta’nın aktif husumet ehliyeti bulunmadığından davacının davasının reddine, diğer davacı … yönünden ise ortak eser sahipliği hükümleri gereğince diğer eser sahiplerinin muvafakatinin aranmasına, aksi durumda kendisince yaratılmayan kısımlar bakımından eser üzerindeki hak iddiasının reddine, diğer davalı…’nın pasif husumet ehliyetinin bulunmadığından davanın bu davalı yönünden reddine, dava konusu yapının eser niteliği taşımadığı gözetilerek davanın esastan reddine, manevi zarar ve kusurun varlığı ispatlanamadığından davanın esastan reddine, aksi kabulde ise talep edilen tazminat tutarının fahiş olduğu gözetilerek tutarda indirim yapılmasına karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı …vekilinin cevap dilekçesinde özetle; …’un İspanya’da kurulu, turizm ve otelcilik alanında faaliyet gösteren bir şirket olduğunu …’un aradığı standartları sağlamak kaydıyla dünyanın çeşitli yerlerinde turizm ve otelcilik alanında faaliyet gösteren çok sayıda şirketinin mevcut olduğunu, müvekkili …’un bu şirketlerin tamamı üzerinde kısmi/tam hâkimiyet sahibi olması, bu şirketlere işlemlerinde talimat veriyor olması, bu şirketlerin iş yaptıkları kimselere somut güven telkin ediyor olmasının en başta ticari hayatın olağan akışı gereğince mümkün olmadığını, bu bakımdan davacıların aksi yöndeki iddiasının en başta hayatın olağan akışına aykırı olması nedeniyle gerçek dışı olduğunu davaya konu edilen yenilik/değişikliklerin 2005-2006 yıllarında gerçekleştirildiğini o tarihle diğer davalı …’nun Türkiye’ye ait %99.99 payın sahibinin dava dışı … şirketi olduğunu, geriye kalan %0.1’lik payın ancak 6 Haziran 2016 tarihinde … şirketine devrolunduğunu ve …’nin ancak bu tarih itibariyle tam hakim haline geldiğini, dolayısıyla davaya konu yenilik/değişikliklerin gerçekleştirildiği tarihlerde diğer davalı üzerinde herhangi bir tam hâkimiyet halinin varlığından zaten söz edilemeyeceğini, diğer davalı üzerinde doğrudan hâkimiyeti bulunan şirketin dava dışı … olup müvekkilinin …’nın, diğer davalı üzerinde doğrudan pay ve oy hakkının bulunmadığını, müvekkili …’un diğer davalı … Türkiye’ye talimat vermesi/yönlendirmede bulunmasının söz konusu olmadığını, bir an için aksi düşünülse dahi, talimatın hukuka aykırılığı ispatlanmadıkça sorumluluk doğmayacağını, her ne kadar davacılar müvekkili …’un diğer davalı … Türkiye’ye hukuka aykırı talimat verdiğini iddia etmişlerse de talimatın ne şekilde verildiğine dair somut delil ibraz edemediklerini, müvekkili …’un diğer davalı şirket üzerinde hakim konumunda dahi olmadığını, sadece aynı grubun için de yer alan grip şirketlerinden olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin herhangi bir müdahalede bulunmasının hiçbir koşulda mümkün olmadığını, müvekkiline yönelik sorumluluk iddiasının reddine karar verilmesinin gerektiğini, davacıların kendi zararlarına ilişkin olarak müvekkili …’dan TTK md. 202 vd. Hükümleri kapsamında talepte bulunabilmelerinin mümkün olmadığını, müvekkili şirket yönünden pasif husumet yokluğu nedeni ile davanın reddinin gerektiğini, diğer davalı … Türkiye tarafından 7 Kasım 2017 ve 22 Mart 2018 tarihli cevap ve ikinici cevap dilekçelerinde ayrıntılı olarak bildirilen usul ve esasa ilişkin söz konusu savunmalara müvekkili …’nın da iştirak ettiğini beyanla, müvekkili …’nın, salt hâkim şirket sıfatı nedeniyle TTK m. 202 vd. hükümleri uyarınca sorumluluk yüklenmesinin mümkün olmadığını, müvekkili Şirket’in diğer davalıya uyuşmazlıkla ilgili herhangi bir talimatı/yönlendirmesinin olmadığını, davacıların da bunun aksine açıklama yapamadığını, delil ibraz etmediklerinin, TTK m. 202 vd. hükümleri uyarınca hâkim şirketin yalnız bağlı şirket bünyesinde meydana gelen zararlardan ötürü bağlı şirkete karşı sorumluluğunun söz konusu olabileceği, dolayısıyla davacıların kendi zarar iddialarına yönelik taleplerinin reddinin gerektiği gözetilerek davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle esastan reddine, haksız fiilin zamanaşımı süresi içinde başlatılmadığı dikkate alınarak zamanaşımı nedeniyle davanın usulden reddine, dava konusu yapının eser niteliği taşımadığı gözetilerek davanın esastan reddine, dava konusu yerin eser niteliğini kabul etmemekle birlikte, davacılardan Perspekta’nın aktif husumet ehliyeti bulunmadığından davacının davasının esastan reddine, diğer davacı … yönünden ise ortak eser sahipliği hükümleri gereğince kendisince yaratılmayan kısımlar bakımından eser üzerindeki hak iddiasının esastan reddine, Manevi zarar ve kusurun varlığı ispatlanamadığından davanın esastan reddine, aksi kabulde ise talep edilen tazminat tutarının fahiş olduğu gözetilerek tutarda indirim yapılmasına karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava, FSEK hükümleri uyarınca eser sahipliğinden kaynaklı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporları alınmıştır.
Dosyaya sunulan 30.10.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle “…Dava konusu uyuşmazlıktaki iç mimari konsept uygulamasının FSEK m.4/3 anlamında güzel sanat eseri olduğu, Turizm otelcilikte sektörel durum ve güncellik ve modernite gibi mülahazlar ile sürekli yenilenme yapılması ihtiyacı da dikkate alındığında davaya konu değişikliklerin iç mimaride başka ürün ve unsurlarla ve bir çok seçenekle işlevsel duruma getirme imkanı veren iç mimari konseptin bütününde iç mimarinin genel konseptini bozmayan basit değişiklikler olup, iç mimari konseptin bazı unsurlarında yapılan bu değişikliklerin FSEK 16 hükmüne aykırılık teşkil etmeyeceği…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı re’sen araştırılmalıdır. Bu nedenle öncelikle dava konusu iç mimari konseptin eder vasfına haiz olup olmadığının incelenmesi gerekecektir.
Eser Vasfı Yönünden Yapılan Değerlendirme
FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Subhiektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kahul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 4/3 maddesinde belirtilen “mimari eser” ise mimari projenin uygulanması sonucu ortaya çıkan yapının (binanın) kendisine ait bir güzel sanat eseri türü olup yapının mimari projeden ayrı olarak estetik unsur vasfına sahip olması halinde anılan 4/3. madde hükmü uyarınca binanın, projeden ayrı olarak güzel sanat eseri niteliği ile proje müellifine telif hakkı koruması söz konusu olmaktadır.
Somut olay bakımından davaya konu edilen ürünler iç mimari ürünleridir. İç Mimari ürünleri de şartlarının varlığı halinde FSEK 4/3 anlamında güzel sanat eseri sayılır. Bunun için ürünlerin objektif ve sübjektif unsur dışında ayrıca estetik unsur taşıması gerekir. Bir ürün eğer bunları yaratanın hususiyetini taşıyorsa ve estetik bir değere de sahipse güzel sanat eseridirler. Ancak bu estetik değer kıstasından maksat güzel sanat ürününün güzel olup olmaması değil, estetik iddia taşımasıdır. Teknik bilirkişilerce yapılan inceleme sonucunda , dava konusu iç mimari konseptin bir bütün olarak estetik nitelik arz ettiği, estetiksel anlamda sanatsal güzellik duygusu yarattığı, bu çerçevede FSEK 4 hükmü çerçevesinde güzel sanat eseri niteliklerinin bulundukları kanaatine ulaşılmıştır.
Yapılan Değişikliklerin Hak İhlali Yaratıp Yartamayacağı Yönünden Yapılan Değerlendirme
Bilindiği üzere yaratılan mimari eser üzerinde mimarın eser sahibi olmasından kaynaklı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu tarafından korunan hakları bulunmakla birlikte, mimari eseri kullananın da Medeni Kanun gereğince kullanım hakkından doğan yetkileri vardır. Bir mimari eser üzerinde hem kullananın hem de eser sahibinin haklarının olması FSEK m.57’deki; asıl veya çoğaltılmış nüshalar üzerindeki mülkiyet hakkının devri, aksi kararlaştırılmış olmadıkça fikri hakların devrini ihtiva etmez” hükmünün bir neticesidir. Bu nedenle uygulamada mimari eserlerle ilgili uyuşmazlıklar genel olarak bu iki hakkın çatışmasından ortaya çıkmaktadır. Zira FSEK m.16/II, FSEK m.17/II, FSEK m.67/IV hükümleri, mimara, mimarlık eseri üzerinde malike ve herkese karşı ileri sürebileceği hak ve yetkiler sunmuş iken, Medeni Kanun ise yapının malikine, kullananına hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapı üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma hakkı vermiştir. Dolayısıyla iki hak ve menfaat çatışması arasında bir dengenin kurulması gereklidir. Şunu da belirtmek gerekir ki; mimar daha mimari eseri yaratmak amacıyla plan ve projelerini yaparken, malike mülkiyet hakkı ve imar mevzuatı çerçevesinde ileride o yapıyı tadil etmek hususunda, mesleki şeref ve itibarını gözetmek kaydıyla yetki verilmiş sayıldığı Avrupa ülke hukuklarında ittifakla kabul edilmektedir.( Erel Şafak N., Türk Fikir ve Sanat Hukuku, 3. Bası, Ankara 2009, sf. 150 ) Başka bir deyişle fikir ve sanat eserleri hukukundaki hakim düşünce, eser sahibi olarak mimara tanınan korumanın, onu sadece malikin vaya yapıyı kullananın keyfi tasarruflarına karşı korumak amacına yönelik olduğu kabul edilmektedir.
Mimari eserlerde kullanım amacı estetik mülahazalardan önce geldiğinden, hiçbir hukuk düzeni mimarın sübjektif estetik değerinin korunması uğruna, kullanım amacından uzaklaşmış yahut yetersiz kalmış bir yapının orijinal haliyle korunmasına ve malikin ve/veya kullananın bu estetik değerleri korumak uğruna ağır mali külfetler altina sokulmasına izin vermez. ( Öngören/ Ceritoğlu, sf. 65, Erel, sf.152 ) Mimari eser sahibi, malikin ve/veya kullananın, mimari eserin dış görüntüsünü bozmayacak şekilde arzın altında ek inşaat yapılması, teknik tesisler ilavesi ya da teknolojik imkanlara bağlı olarak binanın baştan yalıtımının yapılması, güneş ışığından yararlanma için kolektör ilavesi, kalorifer sistemi kurulması gibi, eser sahibinin haklarını etkilemeyecek ve zaruri görülen değişikliklere engel olamaz. Zira FSEK m.16/IIye göre; “Kanunun veya eser sahibinin müsaadesiyle bir eseri işleyen, umuma arzeden, çoğaltan, yayımlayan, temsil eden veya başka bir suretle yayan kimse; işleme, çoğaltma, temsil ve yayım tekniği icabı zaruri görülen değiştirmeleri eser sahibinin hususi bir izni olmaksızın da yapabilir”. Ancak buna karşılıklı mimari yapıda zaruri değişiklikler dışında yapılacak değişikliklerde projenin müellifinden izin almak şarttır.
Somut uyuşmazlıkta da daha önceki iç mimari proje kapsamında yapılan izinsiz değişiklikler nedeniyle talepte bulunulabilmesi için iç mimaride yapılan izinsiz değişikliklerin “zaruri değişiklikler” olmaması gerekir. Bu çerçevede mimari eser sahibi ile mimari eserin malikinin hak ve mükellefiyetlerine ilişkin esaslarını FSEK ve MK hükümlerini dikkate alarak tespit etmekte fayda vardır. ( Erdil, SF.177 vd. )
Mahkememizce oluşturulan bilirkişi heyetinde yer alan Turizm-Otelcilik uzmanı bilirkişisinin; “Turistik yapılar zamanla değişen hayat şartları, gelişen teknoloji ve koşulların daha sert olması gibi nedenlerle bir süre sonra özgün işlevlerini yitirirler. Bu durumlar altında kalan yapılarda özellikle değişim ve yenilenme isteyen çok şey barınır. Ancak renovasyon yapılırken de yapının dokusunun korunması ön planda olmalıdır. Geçmişten günümüze kadar her koşula dayanmış olan bir yapı ya da mekânın eski estetik görünümü ve tarihsel görünümünün yitirilmesi doğru bir durum değildir. Turistik yapılar, kullanım ya da değişen koşullar sonucu bozulmalar gösterirler. Bu bozulmalar yapının tüm malzemelerinde ya da temel sisteminde olabilir. Bu durumlarda yapı baştan sona ele alınarak renovasyon işlemleri başlatılmalıdır. Renovasyon işlemlerinden önce de o mekân ya da yapı hakkında belirli bir araştırma yapılmalıdır. Araştırma sonucunda estetik ve tarihi doku bozulmadan yenileme işlemleri gerçekleştirilmelidir. Rekabete bağlı olarak pazarlamada sağladığı olanaklar nedeniyle otel renovasyonu önemli bir unsur haline gelmiştir. Ömrünü dolduran kullanım alanları nedeniyle renovasyon vazgeçilmez bir zorunluluktur. 10 yaşını geçen turistik otel ve tesislerde, tesisin ekonomik Ömrünü uzatabilmek ve sürdürülebilir turizm olanakları yaratmak için yenileme çalışmaları uygulanmalıdır. Turistik yapılarda renovasyonu iki başlık altında toplayabiliriz. Birincisi … (hafif kapsamlı otel yenilemesi) diğeri ise … (tam kapsamlı otel yenilemesi ve modernizasyonu). Soft Renovasyon beşinci yıldan itibaren düzenli olarak yapılması gerekirken, Hard Renovasyon ise otelin durumuna göre onuncu yıldan itibaren yapılmalıdır. Soft Renovasyonda; otelin tekstil ürünleri değiştirilir, boya yapılır, eskiyen kağıt ve halılar parçalı olarak değiştirilir veya tamir edilir. Hard Renovasyonda ise; iç mimari değişiklikleri, dış cephe ve mimaride yenilikler, güncel ve modern malzemeler kullanımı yapılır” şeklinde görüş ve değerlendirmelerde bulunduğu görülmüştür.
Davaya konu edilen iç mimari konspetinde değişiklik yapılan unsurlar şunlardır;
a. Restaurant bölümündeki sabit mobilya oturma köşeleri
b. Resepsiyon bank,
c. Lobby Bar’da bar önü oturma alanları ve sabit mobilya oturma alanlarının kaplamaları
d. Odaların oyma yatak mobilyaları
e. Köşe süit odalarda alana özel mobilyalar,
f. Cricket bar
Yukarıda sektör bilirkişisinin ayrıntılı olarak yapmış olduğu teknik değerlendirmeler ve dosyanın bir bütün olarak incelenmesi sonucu; turizm otelcilikte sektörel durum ve güncellik ve modernite gibi mülahazlar ile sürekli yenilenme yapılması ihtiyacı da dikkate alındığında davaya konu değişikliklerin iç mimaride başka ürün ve unsurlarla ve bir çok seçenekle işlevsel duruma getirme imkanı veren iç mimari konseptin bütününde iç mimarinin genel konseptini bozmayan basit değişiklikler olup, İç mimari konseptin bazı unsurlarında yapılan bu değişikliklerin FSEK 16 hükmüne aykırılık teşkil etmeyeceği kanaatine varılmıştır.
Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliller, denetime elverişli bilirkişi raporu bir arada değerlendirildiğinde eserde yapılan değişikliklerin FSEK 16 hükmüne aykırılık teşkil etmeyeceği, buna bağlı olarak kusur bulunmadığından manevi zarar şartlarının da oluşmadığı gözetilerek, sübut bulmayan davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcının peşin yatırılan 853,88 TL’den mahsubu ile kalan 794,58 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalılar vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
4-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/09/2021

Katip …

Hakim …