Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/613 E. 2021/30 K. 26.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/613
KARAR NO : 2021/30

DAVA : Fikir Ve Sanat Eseri (Tecavüzün Tesbiti İstemli)
DAVA TARİHİ : 25/09/2017
KARAR TARİHİ : 26/01/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Fikir Ve Sanat Eseri (Tecavüzün Tesbiti İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkili … ile …Tic.Ltd.Şti. İle akdettiği 29.01.2015 tarihli sözleşme ile “…” isimli filmi, davalı şirket ile birlikte “Ortak Yapımcı” sıfatıyla hayata geçirdiğini, Sözleşmenin 1., 8. Ve bu hususta özellikle vurgulanmış jeneriğe ilişkin 12.maddelerinden de açıkça anlaşılacağı üzere, “Ortak Yapımcı” sıfatını haiz olduğunu, bununla birlikte davalı şirketin “Eser İşletme Belgesi’ni müvekkiline “Ortak Yapımcı” sıfatıyla yer verilmeden kendi adına düzenlettirerek umuma arz ettiğini, oyuncu ve eser sahiplerinden alınan devir belgelerinin salt davalı şirket adına imzalatıldığının bilindiğini, müvekkilinin bugüne kadar kendi lehine davalı yanca bir devir yapılacağı beklentisi içerisinde olduğunu, filmin jeneriğinde müvekkilinin “ortak yapımcı” sıfatı ile yer aldığını, eserin sinema salonlarında gösterilebilmesi için Kültür Bakanlığı Telif Müdürlüğü nezdinde verilen bandroller de yine filmin tek yapımcısının davalı şirketmiş gibi alındığını, eserin Mart 2015 döneminde sinemalarda gösterilmek üzere umuma arz edildiğin ve iki hafta gösterimde kaldığını, dava Konusu Filmin 2015 senesinden bu yana henüz televizyonlarda gösterilmediğini, davalının TV gösterimi yapmayı planladığını, eserin satış ve pazarlamasını kendi uhdesinde yürüttüğünü, net geliri hakkında net açıklamalarda bulunmadığını ve müvekkili ile birlikte hareket etmediğini, bu durumun sözleşmeye açıkça aykırı olduğunu, müvekkilinin ortak yapımcı sıfatı ile kendi adına bir eser işletme /kayıt tescil belgesi düzenlenmediği için sözleşme ile varit haklarını kullanmasının engellendiğini, filmin sinema dışında gösterim mecrasında şimdiye kadar yayınlanmayarak zarar etmiş olmasından davacının kusurlu olduğunu, sözleşme kapsamında, ortak yapımcı sıfatını haiz müvekkilinin, filmin FSEK md. 80’den doğan haklarına sahip kişi olmasına rağmen, davalı Şirketin oyuncular ile sözleşme akdederken kendi namına hareket ettiğini, ikili sözleşme akdettiğini, ayrıca projenin marka değerinin de bulunduğunu, davalı şirketin filmin 16,35,38,41.sınıflarda tescilli markasını kendi adına tescil ettiğini, müvekkilinin emek ve mesaisinin karşılığında filmin ortak yapımcısı olacağını ve kardan %30 oranında paya hak kazanması gerektiğini, ancak davalının olumlu ve olumsuz bütün eylemleri ile filmin satışlarını engellediğini, beklenen kar hakkına tecavüz ettiğini, davalının olumsuz tutumu ve sözleşmeye aykırı davranışları nedeni ile filmin vizyona girmesini takiben DVD, internet, televizyon ve yurt dışı satışları ile ilgili sebeplerle hiçbir aksiyon alınamadığını, filin kar kalemlerinin maksatlı olarak davalı tarafından azaltıldığını, müvekkilinin filmden edineceği muhtemel karı davalının filleri sebebiyle edinemediğini, müvekkilinin herhangi bir kazanımı olmadığını, davalının eylemleri ile müvekkilini zarara uğrattığını beyanla, davalı yanın tek başına filmin satış ve pazarlamasını yürüttüğü ancak hangi kıstaslara göre ne şekilde anlaşmalar yaptığı bilinemediğinden, kar ortağı olan müvekkiline vaki tecavüzün refi kapsamında dava sonuna kadar, eserin başta televizyon olmak üzere, dvd ve internet ortamında gösterimlerine dair yayın durdurma karan verilmesine, 14.03.2016 tarih ve …no.lu eser işletme belgesinin devrinin engellenmesi adına ihtiyati tedbir kararı verilmesine, 14.03.2016 tarih ve …no.lu eser isletme belgesinin devrinin engellenmesi adına ihtiyati tedbir kararı verilmesine, bu hususta Kültür Bakanlığı Telif Müdürlüğüne kararın icrası için müzekkere yazılmasına, … tescil nolu marka üzerinde lisans verilmesi ve devrinin engellenmesi adına ihtiyati tedbir karan verilmesine, FSEK 78. maddesinde haklı olan tarafın muhik bir sebep veya menfaati olduğu takdirde ilan isteyebileceği öngörülmüş olup, talebimiz kapsamında ihtiyati tedbir kararının ve bilahare hükmün ilanına, Kültür Bakanlığı Telif Müdürlüğü nezdinde usule aykırı düzenlettirilmiş “Eser işletme Belgesinin iptaline ve pay durumunun müvekkil lehine düzeltilmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; dava konusu “Kayıt Tescil/İşletme Belgesi’ni Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verildiğini, İşletme Belgesi, idari bir kurumun gerçekleştirdiği idari bir işlem mahiyetinde olduğunu, idarenin her türlü işlemine karşı İdari Yargı’nın görevli olduğunu bu nedenle davanın usuli olarak reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu işletme belgesinin Kültür Bakanlığı tarafından verildiğini bu nedenle davanın muhatabının Kültür ve Turizm Bakanlığı olduğunu, işletme belgesinin iptali taleplerinde ve davalarında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na yöneltilmesi gerektiğini, davacının dava dilekçesinde HMK uyarınca bulunması gereken esaslı unsurların bulunmadığını, davacının filmin Fikri ve Mülkiyet Haklarının %50’sine sahip olduğu iddiasının tamamen mesnetsiz ve gayri ciddi olduğunu, Filmin Telif Haklarının 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunuyla (FSEK), “…” markasının ise 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunuyla korunan birbirinden tamamen farklı fikri mülkiyet hakları olduğunu, “…” markasıyla ilgili olarak müvekkili şirket ve davacı arasında ne yazılı ne sözlü hiçbir konuşma olmadığını, marka konusunda ihtiyati tedbir talebi olmasına rağmen, “İPTAL talebi” bulunmadığından Mahkemece bu konuda bir karar da verilemeyeceğini, FSEK’in her yapımcıyı değil , sadece Filmin ilk tespitini gerçekleştiren yapımcıyı “Film Yapımcısı” olarak kabul ettiğini ve haklarını koruma altına aldığını, dava konusu filmin ilk tespitini gerçekleştiren kişinin müvekkili şirket olduğunu filmin hazırlık aşamasından sinema gösterim ve gösterim sonrası aşamalarına kadar tüm kararların teklifleri değerlendirerek Müvekkili tarafından verildiğini, harcamalarının müvekkili tarafından karşılandığını yani filmin ilk tespitini bizzat Müvekkil şirketin üstlendiğini, Filmcilik sektöründe, film jeneriklerinde, sözleşmelerde “ortak yapımcı” ibaresi ya da farklı “yapımcılık ifadeleri” teamülü olarak sıkça kullanıldığını, yapıma katkısı olan kişiler veya firmalar için bu tabirin yaygın olarak kullanıldığını, ortak yapımcı, idari yapımcı tabirlerinin var olmasının ilgili kişiyi filmin ilk tespitini yapan yapımcı olduğu anlamına gelmeyeceğini, öyle bir talepte de bulunulamayacağını, ortak yapımcı ifadesinin daha ziyade, firmaları, kişileri onore etmek, diğer faaliyetlerinde kendisini takdim etmede, üretimine katıldığı filmleri ifşa etmesine katkı sunması için eklenen bir ibare olduğunu, gerek ABD, gerek AB gerekse Türkiye’de birden fazla yapımcılı filmin ilk tespiti yapacak firmaların, “Bu anlamda ortak yapımcı olmaları” için temel koşullar olduğunu, asgari iki koşuldan birinin, Film çekiminden önce hem bir firma olarak hem de statü itibariyle “Yapımcı” olmak, diğerinin ise; Mutlaka film bütçesine mali katkıda bulunmak olduğunu, davacının film çekildiğinde Yapımcı Statüsünde olmadığını, ticari bir firmasının bulunmadığını ve film bütçesine katkıda bulunmadığını, davacının dilekçesinde hem filmin Mali-Telif Haklarının %50’sini talep ettiğini hem de kar payının %30 olduğunu beyan ettiğini, sözleşmede böyle bir ifadenin bulunmadığını, esasen tarafların sadece gelir ortağı olduklarını, ayrıca davacının dilekçesinde filmin zarara uğrayıp uğramadığını bilmediği yönünde gayri ciddi beyanda bulunduğunu, filmin gösterimi için yapılan anlaşmaları kendisinin takip ettiğini, takip ettiği bir konudan haberinin olmadığını beyan ettiğini, filmin gösterime çıktığı Mart 2016 döneminde yaklaşık 45.000 kişi tarafından izlendiğini, bu kadar gösterimle filmin zararda olmasının mümkün olmayacağını, davacının filmin sinemalarda 45.000 kişilik gösteri sonunda 476.000-TL gelir elde edildiğini, dağıtıcı-gösterim vb. paylar, giderler çıktıktan sonra sinema gösteriminden müvekkili şirketin kasasına sadece 176.000-TL girdiğini bildiğini, sadece tarafların karşılık imzaladıkları Sözleşme ekinde bulunan kaba tahmini bütçesindeki giderinin 2.729.000-TL olduğunu yani dava konusu filmden çok fazla zarar edildiğini, sözleşme gereği filmin tüm mali risk ve sorumluluğunun müvekkiline ait olduğunu, davacının asli olarak müvekkiline destek ve yardımcı olarak danışmanlık hizmeti verdiğini, zaten davacının sektördeki işinin yalnızca danışmanlık olduğunu, dava dilekçesinde yer telif sözleşmelerinin davacıdan habersiz yapıldığına ilişkin iddiaların doğru olmadığını, telif haklarının zaten müvekkili şirket ait olacağının tartışmasız olduğunu, tarafların aralarındaki ilişkiyi “net kazanç ortaklığı” şeklinde ve tüm telif sözleşmelerinin müvekkili üzerine yapılacağı şeklinde düzenlediklerini, bu hususun sözleşme ile hüküm altına alındığını, taraflar arasındaki Sözleşmeye göre, müvekkilinin davacının danışmanlık hizmeti karşılığında filmin net karından %30 vermeyi taahhüt ettiğini, filmin kar etmemesi halinde davacıya bir bedel ödenmemesi konusunda yazılı olarak mutabık kaldıklarını, filmin kâr yapmadığını, aksine zarar yaptığını, dolayısıyla davacıya bir ödeme yapılamayacağını, davacının gelecekteki kâr payına karşılık 125.000 TL avans verildiğini, davacının film kâr yapmadığı için bu avansı müvekkiline iade etmesinin gerektiğini, davacının tüm iddiaları ile müvekkilini filmin televizyon hakları satılan… karşısında zor duruma sokmaya çalıştığını, müvekkilinden para koparmaya çalıştığını beyanla; öncelikli davanın idari yargıda görülmesi gerektiğinden görev yönünden reddine karar verilmesin, filmin gösterimden kalkmasının üzerinden zaten 1,5 yılı aşkın bir süre geçtiği, gecikmesinde sakınca olacak bir durum bulunmadığı, film esasen zarar ettiğinden, ihtiyati tedbir unsurlarının oluşmadığını, kimsenin kendi ve başkası aleyhine büyük zarar doğuracak ihtiyati tedbir talebinde bulunmasının HMK.389 maddesi uyarınca mümkün olmadığından ihtiyati tedbir taleplerinin reddine, davanın Kültür ve Turizm Bakanlığına tevcih edilmesi gerektiğinden bu hususta usul yönünden davanın reddine, açıklanın tüm nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dosyada tarafların bildirdikleri deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi heyeti oluşturularak raporları alınmıştır.
Dosyaya sunulan 19.03.2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle;”…Davacının eser üzerinde mali haklarının bulunmadığı, esasen 10.07.2015 tarihli sözleşmenin davalı ile davacı arasında bir -işgörme- sözleşmesi olarak düzenlendiği, sektörel uygulamalar ve işleyiş dikkate alındığında, bir “ortak yapım sözleşmesinin” esaslarını taşımadığı, heyetimiz sektör bilirkişisi sayın …’m da dikkat çektiği üzere, örneğin Sözleşmenin 16. Maddesindeki, ” (…) … (davalı) , tüm dava ve talep haklarını saklı tutarak …’yı (davacı) Yapımcılık görevinden alabilecektir.f..)” şeklindeki düzenlemenin de, davacının eserin ortağı, ortak yapımcısı değil de “Yapımcı” sıfatı ile sözleşmede yer alan ve davalıya hizmet veren konumunda olduğunu gösterdiğini, bir “ortaklık”ın söz konusu olduğu sözleşmede ortak yapımcılardan birinin diğerini yapımcılık görevinden almasının işlerin (sektörei işleyişin) olağan akışına uymadığı, yine sözleşmenin 2. maddesinde yer alan , “…, Film ile alakalı olarak eser sahipleri ve icracı sanatçılar ile mali hakların …’ya devrine ilişkin sözleşmelerin müzakeresi ve imzalanması sürecinde ..’ya yardımcı ve destek olacaktır” şeklindeki hükmün de davacının FSEK md.80 bağlamında yapımcı olarak değerlendirilmesine engel olan bir hüküm olduğu, sektörei işleyişte yapımcının film ile alakalı olarak eser sahipleri ve icracı sanatçılarla devir anlaşmaları yapan konumda bulunduğu, davacının bu tür bir sözleşmesel konumunun olmaması nedeniyle bu bakımdan da FSEK md. 80 bağlamında yapımcı sayılamayacağı, bu doğrultuda, davacının, “eserin ilk yapımcısı”na tanınan FSEK tarafından tanımlanan bağlantılı hak sahipliği sıfatına sahip olmadığı, diğer bir deyişle, davacının FSEK md.80 hükmü anlamında bağlantılı hak sahibi olmadığı, yapımcı sıfatının bulunmadığı, davalının eser kayıt ve tescilini kendi adına yaptırmasının film sektöründeki işlerin olağan akışına uygun olduğu, filmin sinema gösterimlerinin yapılabilmesi için eserin “yapımcı belgesi” bulunan bir yapımcı olarak davalı tarafından kayıt, tescil ve eser işletme belgesi almasının yasal bir zorunluluk olduğu ve filmin kayıt tescil belgesinin davalı şirket … adına çıkarılmasının taraflar arasındaki ilişkinin mahiyetine de uygun düştüğü, a-Sözleşmenin 13. ve 14. maddelerinde filmle ilgili olarak, gelecekte yapılabilecek işleri de kapsayan %50’şer oranda bir proje hakkından ve bir proje değerinden söz edilmişse de bu hakkın filmin mali ve bağlantılı haklarını ilgilendirmediği; ancak projenin bir şekilde gerçekleştirilmesi durumunda elde edilecek kazancın paylaşım esasını düzenlendiği ve gelecekteki kullanımlar açısından davacının proje üzerinde- elde edilecek kazanç itibariyle- % 50 hakkının bulunduğu, projenin kazanç getirmediği durumlarda bir bedel talebinde bulunulamayacağı, bu paylaşım oranın projenin gelecekteki sonuçları bu meyanda devam filmleri açısından geçerli olacağı, b-Sözleşmenin 8 a) maddesinde yer alan % 30’luk kâr payının ise halihazırda gerçekleşmiş olan film için geçerli olduğu sonucuna varılabileceği, ne var ki ortada bir kazanç olmadığından film zarar etmiş olduğundan talep edilebilecek bir meblağın olmadığı, Sözleşmenin 8 e) hükmünde, kazanç olmaması durumunda herhangi bir ödeme yapılmayacağının da kararlaştırılmış olduğu. c- Neticeten, bu tür kâr ortaklıklarının eserin mali haklarına ilişkin olmayıp, FSEK açısından da sonuç doğurmadığı, davacının bu meyanda FSEK md.80 anlamında yapımcı sıfatını haiz olmadığı ve eser işletme belgesinde hak sahipliğinin olmadığı…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği, 31.12.2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle;”…davacının davaya konu filmin FSEK 80 çerçevesinde yapımcısı sıfatının bulunmadığı, bu nedenle eser işletme belgesine yapımcı olarak isminin yapılması talebinin Takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak kaydıyla yerinde olmadığı…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
KANAAT VE GEREKÇE
Dava FSEK kapsamında davacının mali haklarına tecavüzün ve haksız rekabetin bulunup bulunmadığı davaya konu eser üzerinde hak sahibi olup olmadığı hususlarına ilişkindir.
Davacı ile davalı arasında 10.07.2015 tarihinde, davalının “Yapımcı”, davacının “ortak yapımcı” sıfatı taşıdığı 26 maddeden oluşan beş sayfalık bir sözleşme imzalanmıştır. Sözleşme tarafların filmin gerçekleştirilmesinden gösterimine dek hak ve yükümlülüklerini içermektedir.
Davacı ve davalı tarafindan imzalanan 10.07. 2015 tarihli sözleşmenin; Hükümler bölümünün; l-4 arası maddeleri “ortak yapımcı” olarak anılan davacının filmin yapımındaki görevlerini saymaktadır. 5-7 arası maddeler davacının belirtilen hizmetleri yerine getirirken dikkat edeceği hususları düzenlemektedir. 8. Madde davacının Ortak Yapımcı olarak yürüttüğü bu çalışmalar karşılığında kazandığı haklar sayılmaktadır. 10,11,12 nolu maddeler, davacının isim ve logosuna filmin jeneriğinde “ortak yapımcı” olarak yer verileceğini, davacının filmin genel takvime uygun gerçekleşmesini sağlayacağına ve davalı yapımcının onayı olmadan filmin esaslı unsurlarının değiştirilemeyeceğini ifade eden hükümlerdir. 13 ve 14. maddeler ise filmle birlikte filmin adının taşıyacağı marka değerinin, fikri detaylarının, filme kaynak olan eserin sahibi ile romanın devamı niteliğindeki diğer eserlerinin de film yapma hakkının devri ile ilgili anlaşmanın hükümlerini içermektedir. Sözleşmenin 16. maddesi ise davalı yapımcıya, davacı ortak yapımcıyı filmin gerçekleşme sürecinde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle “görevden alma” yetkisi tanımaktadır.
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” sıfatının da re’sen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla huzurdaki davada da, uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin “eser sahipliği” sıfatının re’sen irdelenmesi gerekmektedir.
Davaya konu uyuşmazlık davacının davaya konu … isimli filmin FSEK 80 çerçevesinde film yapımcısı olup olmadığı ve davacının davaya konu filmin eser işletme belgesinde adının yapımcı olarak belirtilmesi talebinin haklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere film yapımcısı, sinema eserini, sermayesi ve işletmesel örgütlenme gücü ve yeteneği ile gerçekleştirip, filme yani şerit üzerine tespit eden gerçek veya tüzel kişidir . Film yapımcısı, sinema eseri sahibi değildir. Bu nedenle sinema eseri üzerinde herhangi bir mali veya manevi hakkı yoktur. Sadece sinema eserinden doğan mali hakların kullanılmasını, bir sözleşmeyle, yani devren kazanabilir. Diğer taraftan, onun film, yani şeritteki tespit üzerinde aslen iktisap edilmiş, herkese karşı ileri sürülebilen bağlantılı nitelikte, koruyucu bir mutlak kullanma hakkı vardır. Söz konusu bu hak ürünle ilgili olup “nüsha”ya dair değildir . FSEK.m.80/ll’ye göre, film yapımcısının hakları, onun eser sahibinden ve/veya icracı sanatçıdan mali haklan kullanma yetkisini devralarak filmin ilk tespitini gerçekleştirmesiyle doğar. “Eser sahibi”nden maksat, FSEK.m.8’deki tüm eser sahipleridir. Ancak bu devir halinde de sinema eseri üzerinde mali ve manevi haklar eser sahiplerinde kalır.
Dosyadaki bilgi ve belgeler ile davaya konu filme ilişkin 14.3.2016 tarihli sinema eseri işletme belgesi, taraflar arasındaki 29.01.2015 tarihli sözleşmeden davalının davaya konu filmin FSEK 80 kapsamında film yapımcısı olduğu görülmektedir. Uyuşmazlık davacının davalı ile birlikte FSEK 80 kapsamında filmin ortak yapımcısı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
FSEK m. 11 hükmüne göre; “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo-televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır; meğer ki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın”.
FSEK m. 12 hükmüne göre ise; “Yayımlanmış olan bir eserin sahibi 11 inci maddeye göre belli olmadıkça, yayımlayan ve o da belli değilse çoğaltan, eser sahibine ait hak ve salahiyetleri kendi namına kullanabilir. Bu salahiyetler, 11 inci maddenin ikinci fıkrasındaki karine ile eser sahibi belli olmadığı hallerde konferansı verene veya temsili icra ettirene aittir. Bu maddeye göre salahiyetli kimselerle asıl hak sahipleri arasındaki münasebetlere, aksi kararlaştırılmamışsa, adi vekalet hükümleri uygulanır”.
Davaya konu filmin jeneriğinde davacının ismi ortak yapımcı olarak belirtilmiş olmakla FSEK 11’deki karine çerçevesinde davalının karineten ortak yapımcı olduğu düşünülebilirse de bu karinenin dosya kapsamındaki diğer deliller çerçevesinde aksinin söz konusu olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir.
Öncelikle taraflar arasındaki sözleşmenin hükümlerini değerlendirmek gerekecektir. Sözleşmede taraflar kısmında davacı “ortak yapımcı” olarak belirtilmiştir. TBK 19 gereğince; “bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır’. Sözleşme hükümleri bir bütün olarak incelendiğinde davacının ortak yapımcı olup olmadığı değerlendirilmelidir.
10.07.2015 tarihli sözleşme, film yapımcısının yapım hizmetlerinin bir bölümünü gördürmek üzere yaptığı bir iş (görme) sözleşmesidir. 19/03/2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunda sektör bilirkişisi tarafından da belirtildiği üzere; Sinema sektöründe “ortak yapımcı” tabiri ve “ortak yapım sözleşmesi” bir filmin yapımına şu veya bu oranda finansal katkı yaparak mali kimlikleriyle ortak olarak katılan “yapımcıları” ve bu yapımcıların aralarındaki sözleşmeyi ifade edeceği, iki ya da daha fazla yapımcının bir araya gelerek bir film üretmek isterlerse hepsinin ayrı ayrı “ortak yapımcı” kimliğini alacağı ve aralarındaki sözleşme “ortak yapım sözleşmesi” niteliğinde ve formunda olacağı değerlendirilmiştir.. Kısacası “yapımcı ve ortak yapımcı” arasında değil “ortak yapımcılar” arasında bir sözleşmeden bahsedilebilir. Sözleşmenin içeriği, dava konusu filmin gerçekleştirilmesi sürecinde ve ürün ortaya çıktıktan sonra da ortak yapımcının davalı yapımcıya sinema gösterimleri ve reklamları dahil gösterim ve tanıtım hizmetlerinde yardımcı olmak, desteklemek, bu süreçleri idare etmektir.
Dava konusu sözleşmede davacının “Ortak Yapımcı” olarak tanımlanması, bilirkişi heyetince sözleşmenin gerçekleşen film üzerindeki mali haklarına ilişkin bir tabir olarak değil, filmin de içinde olduğu bir proje ortaklığının tanımı olarak kullanıldığının tespiti şeklindedir.
Sözleşmenin 13 ve 14. maddelerinden, dava konusu olan filmin özgün bir tasarım fikrine sahip olduğunun ve devam filmleri ile sürdürülebileceği düşüncesiyle filmin olası adının bir marka olarak kabul edildiğinin esas alındığı anlaşılmakta ve gelecekteki devam filmleri yapma haklarına ilişkin bir paylaşımın kabul edildiği görülmektedir. Bu amaçla, taraflar, proje değerinin de yapılacak filmin gişe başarısıyla oranlı bir değere “proje değeri”ne sahip olacağında anlaşmışlardır.
Dosyada bulunan davacı ve davalı tarafından sunulan delillerin, iddia ve savunmaların incelenmesi sonucunda; davacının, filmin eser sahibi ve icracı sanatçılarının telif haklarının davalı adına devir sözleşmelerinin yapılmasının bilgisi dışında olduğunun kabul edilemeyeceği (Sözleşmenin Hükümler Bölümünün 2.maddesi gereğince), davacının bu devirler konusunda yardımcı ve destek olacağını vaat etmiş olduğu, davacının, davalının eseri kendi adına kayıt ve tescil yaptırdığını bilmemesi ya da bu işlemde hak gaspı yaptığı iddiasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği, çünkü filmin ticari gösterimlere çıkmadan önce Sinema Genel Müdürlüğünden kayıt tescil-işletme belgesi almasının, belgenin alınması için de yapımcının “yapımcı belgesinin olmasının zorunlu olduğu izahtan varestedir. İlk ticari gösteriminin başladığı 18.03.2016 tarihinden önce sadece davalının yapımcı belgesi bulunmaktadır. Davacının yapımcı belgesi o tarihte yoktur. Dolayısıyla sinema gösterimlerinin yapılabilmesi için davalının kendi yapımcı belgesini ibraz ederek kayıt, tescil ve eser işletme belgesini temin etmesi doğal bir zorunluluktur. Bu durumu, söz konusu sözleşmede bilgi ve tecrübesi ile filmin yapımından sinema gösterimlerine kadar yapımcıya hizmet sunacağı belirtilen davacının bilmemesi gerek hayatın olağan akışı gerekse sektörel işleyiş bakımından kabul edilemeyeceği açıktır.
Davalının sunduğu internet yazışmaları, … ile yapılan yayın hakkı devri görüşmelerinin, davacı tarafından başlatılıp yönlendirildiğini ayrıca davacının filmin diğer gelir getirici hakları konusunda davalıya yardımcı olmaya devam ettiğini göstermektedir.
Sonuç olarak; Sözleşme hükümleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sektörel uygulamalar ve seklörel işleyiş de dikkate alındığında, yapımcı sıfatının davalıya ait olduğu, davacının eser üzerinde mali haklarının bulunmadığı, esasen 10.07.2015 tarihli sözleşmenin davalı ile davacı arasında bir -işgörme- sözleşmesi olarak düzenlendiği, sektörei uygulamalar ve işleyiş dikkate alındığında, bir “ortak yapım sözleşmesinin” esaslarını taşımadığı, Sözleşmenin 16. Maddesindeki, ” (…) … (davalı) , tüm dava ve talep haklarını saklı tutarak …’yı (davacı) Yapımcılık görevinden alabilecektir.f..)” şeklindeki düzenlemenin de, davacının eserin ortağı, ortak yapımcısı değil de “Yapımcı” sıfatı ile sözleşmede yer alan ve davalıya hizmet veren konumunda olduğunu gösterdiğini, bir “ortaklık”ın söz konusu olduğu sözleşmede ortak yapımcılardan birinin diğerini yapımcılık görevinden almasının işlerin (sektörei işleyişin) olağan akışına uymadığı, yine sözleşmenin 2. maddesinde yer alan , “…, Film ile alakalı olarak eser sahipleri ve icracı sanatçılar ile mali hakların …’ya devrine ilişkin sözleşmelerin müzakeresi ve imzalanması sürecinde …’ya yardımcı ve destek olacaktır” şeklindeki hükmün de davacının FSEK md.80 bağlamında yapımcı olarak değerlendirilmesine engel olan bir hüküm olduğu, sektörel işleyişte yapımcının film ile alakalı olarak eser sahipleri ve icracı sanatçılarla devir anlaşmaları yapan konumda bulunduğu, davacının bu tür bir sözleşmesel konumunun olmaması nedeniyle bu bakımdan da FSEK md. 80 bağlamında yapımcı sayılamayacağı, bu doğrultuda, davacının, “eserin ilk yapımcısı”na tanınan FSEK tarafından tanımlanan bağlantılı hak sahipliği sıfatına sahip olmadığı, diğer bir deyişle, davacının FSEK md.80 hükmü anlamında bağlantılı hak sahibi olmadığı; yapımcı sıfatının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Yine davalının delilleri arasında yer alan davacının … 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dava dosyasına sunduğu cevap dilekçesinde … isimli filmin FSEK 80 çerçevesinde yapımcısı olmadığını beyan ettiği görülmüştür. Ayrıca davalının 8 nolu delilinde sunduğu mail yazışmalarında davacı davaya konu filmin eser işletme belgesi için gerekli belgelerin neler olduğunu davalıya bildirmekte ve bu mailden eser işletme belgesinin alınması sürecini idare ettiği anlaşılmaktadır. Bu gerekçe ile de davacının FSEK 80 kapsamında yapımcı olmadığı davaya konu film için yapacağı yürütücü yapımcılık kapsamında filmin gelir ortağı olduğu, filme ilişkin FSEK 80 kapsamında yapımcılık hakkının ise davalıda olduğu kanaatine varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, denetime elverişli, birbiri ile uyumlu, hükme esas alınan her iki bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının, “eserin ilk yapımcısına tanınan FSEK tarafından tanımlanan bağlantılı hak sahipliği sıfatına sahip olmadığı, diğer bir deyişle, davacının FSEK md.80 hükmü anlamında bağlantılı hak sahibi olmadığı, davacının … 2. Fikri ve Sınai Haklar hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyasındaki beyanı ve davalının 8 nolu delilinde sunduğu mail yazışmaları dikkate alındığında davacının FSEK 80 kapsamında yapımcı olmadığı davaya konu film için yapacağı yürütücü yapımcılık kapsamında filmin gelir ortağı olduğu, filme ilişkin FSEK 80 kapsamında yapımcılık hakkının davalıda olduğu kanaatine varılmakla, davanın reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 59,30 TL karar harcından peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile kalan 27.90 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan:317,50 yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/01/2021

Katip …

Hakim …

.
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.