Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/582 E. 2019/467 K. 14.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/582
KARAR NO : 2019/467

DAVA : Marka İptali
DAVA TARİHİ : 05/09/2017
KARAR TARİHİ : 14/11/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan marka iptali davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin çok uzun süredir tekstil sektöründe faaliyet gösteren ve kendi sektöründe tanınırlığı olan bir şirket olduğunu, müvekkili şirketin “…” markasını da kurulduğu ilk yıllardan itibaren yatırımlar yaptığını ve birçok sınıfta bu markayı kendi adına tescil ettirdiğini, müvekkilinin “…” ibareli markasını … tescil numarasıyla 31/10/1996 yılında, yine aynı markayı farklı şekil ile … numarası ile 15/04/2010 tarihinde tescil ettirdiğini, müvekkiline ait TPMK nezdinde tescilli 20 adet markasının bulunduğunu ve bunların 7 tanesinde … kelimesinin ana unsur olarak yer aldığını, davalı şirketin müvekkili şirket merkez ve şubelerinin çok yakınına kadar gelip sadece 100 metre mesafede iş yeri açması ile müvekikil şirketin davalı şirketin davaya konu … tescil nolu “…” ibareli markasından haberdar olduğunu ve davalı tarafı defalarca uyarmasına rağmen herhangi bir sonuç alamadıklarını, müvekkili müşterilerinin yeni şube açılışı nedeniyle hayırlı olsun dileklerini ilettiklerini, birkaç kez yanlış kargo gönderiminin dahi olduğunu, davalı tarafın markası ve markayı kullanım şeklinin müvekkili markası ile karıştırılmaya müsait bir durum içerdiğini, davalı tarafın markası ile müvekkili markasının TPMK nezdinde her ne kadar birbirinin aynısı olmasada karıştırılma ihtimali olan ve hali hazırdaki kullanımlar nedeniyle ayırt edilebilirlikten uzak olduğunu, davalı tarafın markayı özellikle marka önündeki … sebebiyle … olarak değil … olarak kullandığını, davalının sosyal medya hesaplarında da … isim ve unvanını kullandığını, müvekkilinin markasının birebir aynısını üstelik aynı sektörde kullanan davalı tarafın müvekkilinin markasını iltibas yolu ile son tüketici nezdinde yanılgıya yol açmak suretiyle haksız kazanç elde ettiğini iddia ederek, davalı şirkete ait olan … başvuru nolu markanın iptali ile kullanımına son verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı yanın haksız ve kötüniyetli olduğunu, taraf şirketlerin ticari iştigal alanlarının farklı olduğunu, bu hususun firma sicil bilgilerinden tespit edilebildiğini, müvekkili şirketin eşarp ve şal üzerine ürünlerini belli bir marka altına toplamayı düşündüğünü, bu amaçla “…” markası için Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde başvuru gerçekleştirdiğini 16/01/2014 tarihinde markanın tescil edildiğini, davacının iltibas iddialarına ve hükümsüzlük taleplerine ilişkin olarak, markaların görsel, işitsel, anlamsal olarak benzer olmadığını, taraf markaları arasında ortalama tüketici algısına etki edecek görsel ve/veya işitsel herhangi bir benzerlik bulunmadığını, gerek heceleme sayıları gerekse de bir harf farkı ve ek olarak görsel inceleme yapıldığında iki markanın benzer algılanmasının söz konusu olmadığını, müvekkili şirket ve davacı şirketin faaliyet gösterdikleri alan içerisinde mal ve hizmet bakımından dahi herhangi bir benzerlik söz konusu olmadığını, markaların tüketici nezdinde yanılgıya yol açarak haksız kazanç elde edilmesinin söz konusu olmayacağını, 6769 Sayılı SMK’nın 25. Maddesinin 6 ve 7. bentlerinde düzenlenen “beş yıl boyunca sessiz kalma”ya ilişkin düzenleme kapsamında, hükümsüzlüğü talep edilen müvekkili şirketin marka başvuru tarihinin 12/09/2012 olduğunu, davacının davayı ikame etme tarihinin ise 05/09/2017 olduğunu belirterek, haksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dosyada bildirilen tüm deliller toplanmış, Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları getirtilmiş ve bilirkişi raporu alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, … tescil nolu “…” ibareli markanın 25 ve 35.sınıf emtialarında, 14/09/2012 tarihinde tescil edildiği ve … Ticaret Limited Şirketi adına kayıtlı olduğu; … tescil nolu “… + ŞEKİL” ibareli markanın 10 ve 25.sınıf emtialarında 31/10/1996 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 35.sınıf emtialarında, 29/12/2011 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 35.sınıf emtialarında, 15/12/2011 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 10 ve 25.sınıf emtialarında 15/04/2010 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “…” ibareli markanın 10 ve 25.sınıf emtialarında 30/09/2009 tarihinde tescil edildiği ve … Limited Şirketi adına kayıtlı oldukları anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişiler, 6769 sayılı SMK’nın 5/ç maddesinde yer alan “aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretlerin” şartının dava konusu markalar bakımından gerçekleşmediğini, taraf markalarının “aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer” algılanmasının mümkün olmadığını, 6769 sayılı SMK’nın 6 (1) maddesi uyarınca, taraf markalarının ihtiva ettikleri unsurların tüketici nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzer algılanmayacağını, iltibas ihtimalinin söz konusu olmadığını, bu nedenle, 6769 sayılı SMK’nın 6/(1) maddesine dayandırılan hükümsüzlük talebinin şartlarının oluşmadığını, 6769 sayılı SMK’nın 6/(9) maddesine dayandırılan hükümsüzlük talebinin ispatlanamadığını ve şartlarının oluşmaması sebebi ile dava konusu somut olay bakımından yer bulmayacağını, davalının dava konusu markasının tescil tarihinin 16/01/2014 olması sebebi ile, hükümsüzlük davası ikame edilmesi bakımından hak düşürücü süre niteliğindeki 5 (beş) senelik süre zarfının 16/01/2019 tarihi itibari ile gerçekleşeceğini, davanın 05/09/2017 tarihinde ikame edilmiş olmakla, ikame edilen hükümsüzlük davası bakımından sessiz kalma sureti ile hak kaybı söz konusu dolmadığını, 5 (beş) senelik hak düşürücü sürenin dolmadığını bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin bilirkişi raporuna itiraz ettiği, mahkememizce yapılan 20/06/2019 tarihli oturum 1 nolu ara kararı uyarınca alınan raporun hüküm kurmaya elverişli olmaması nedeniyle yeni bir heyetten rapor alınmasına karar verildiği, dosyanın bilirkişilere tevdi edilerek rapor alındığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan ikinci raporda bilirkişiler, … ve … alan adlan sahibi/yetkilisi bilgilerinin kontrol edildiğini, … alan adının 11/09/2001 tarihinde alındığını,… alan adının 19/02/2010 tarihinde alındığını, davacı adına 10 ve 25. sınıflarda … tescil numaralı “…” ibareli, … tescil numaralı “…” ibareli, … tescil numaralı “…” ibareli, … tescil numaralı “…” ibareli ve 35.sınıfta … tescil nolu “….” ibareli, … tescil nolu “…” ibareli, … tescil nolu “…” ibareli markaların tescil edildiğini, hükümsüzlüğü talep edilen … tescil numaralı markanın 35. sınıflarda davalı adına tescil edildiğini, davalının kullanım ispatı defini ileri sürdüğünü, dosya kapsamında yaptıkları incelemede tespit edilen davacının … esas unsurlu markalarım 25. sınıfta (Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar. Ayak giysileri. Baş giysileri) ve 35. sınıfta (Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar. Ayak giysileri. Baş giysileri) olmak üzere tekstil sektöründe kullanmakta olduğunu, davacının markasını kullandığı mal/hizmet sınıflarında hükümsüzlük talebinde bulunabileceğini, taraf markalarının bir bütün olarak incelenmesinde markalar arasında görsel, fonetik, kavramsal yönden ortalama tüketici algısına etki ederek markalar arasında karışıklığa sebebiyet verecek bir benzerlik bulunduğunu, davacı markasının kullanıldığı mal/hizmetler yönünden dava konusu markanın hükümsüzlük şartlarının mevcut olabileceğini, davalının markayı tescil ettirirken kötü niyetli olduğu iddiasının somut delillerle ispat edilmesi gerektiğini, Mahkemece dava konusu olan … numaralı … markasının SMK m.6/1 uyarınca davacı adına tescilli olan markalarla benzer olduğu kanaatine varılacak olması halinde davalının marka tescilinde kötü niyetli olup olmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğunu, davacının sessiz kalmak suretiyle hak kaybına uğradığı iddia edilmişse de dosya kapsamında bu yönde bir tespit yapılamadığını, sessiz kalmak suretiyle hak kaybının olup olmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğunu belirtmişlerdir.
Dava, 6769 sayılı SMK hükümleri uyarınca markanın hükümsüzlüğüne ilişkindir.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte dan 6769 sayılı SMK’nın 4/1 maddesi uyarınca Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.
6769 sayılı SMK’nın 25. Maddesine göre 5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir. 5. Madde “Marka tescilinde mutlak ret nedenleri ” ne ilişkindir. Madde 5/1-ç de ” Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescil edilmiş ya da daha önceki tarihte tescil başvurusu yapılmış marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer işaretler.” mutlak red nedeni olarak düzenlenmiştir. 6. Madde ise “Marka tescilinde nispi ret nedenleri ” ne ilişkin olup, madde 6/1 “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” yine 6/5 ‘e göre ” Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir. ” yine 6/9’a göre “Kötüniyetle yapılan marka başvuruları itiraz üzerine reddedilir. hükmüne amirdir.
Karıştırılma ihtimali yönünden;
SMK’daki deyimiyle “halk tarafından ilişkilendirme ihtimali dahil karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. İki işaret arasındaki benzerlik, telaffuzdan, biçim ve anlam benzerliğinden, genel görünümden ve çağrışımdan doğabilir.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
a)Markaların Benzerliği Yönünden;
Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil (Yargıtay 11.HD. 21.06.2011 T., 2009/12972 E., 2011/7528 K.; İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekir. Bu değelendirme yapılırken de ibareler bir bütün olarak dikkate alınıp ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle itibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir.”), markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır.
Somut olayda taraflar adına tescilli markaların incelenmesinde, davacı adına kayıtlı markalar beyaz zemin üzerine kelime ve şekil unsurundan ibaret markalardır. Markalarda … ibaresinin ön plana çıkarıldığı, markaların esas unsurunun … ibaresi olduğu tespit edilmiştir.
Davalı markası beyaz zemin üzerine kelime ve şekil unsurundan ibaret bir markadır. Markada … ibaresinin ön plana çıkarıldığı, markaların esas unsurunun … ibaresi olduğu tespit edilmiştir.
Markalar bir bütün olarak incelendiğinde, davacı adına tescilli … ibaresinde geçen … ibaresinin aynen davalıya ait markada kullanılması ve bu ibarenin başma getirilen şeklin S harfine benzemesi nedeni ile görsel olarak davalıya ait markanın … olarak algılanabilecek olması nedeni ile markalar arasında görsel, fonetik, kavramsal yönden ortalama tüketici algısına etki ederek markalar arasında karışıklığa sebebiyet verecek bir benzerlik bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
b)Mal ve Hizmetlerin Aynı Ya Da Benzer Olup Olmadığı Yönünden;
Karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda da karıştırılma tehlikesi söz konusu olabilir
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” olarak değedendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değrelendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırılmalsı ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır. Mal ve hizmetlerin benzediği veya ilişkilendirilebilir niteliği literatüre ve genel kabullere göre; “Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve olanlarının benzerliği, mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği, malların fiziksel görünümünün benzerliği, mal ve hizmetlerin ticari pazar ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği, mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik, mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmalsından kaynaklanan benzerlik, mallarıln mağazalarında aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklananbenzerlik” durumlarında ortaya çıkabilir.
Firmaların hizmet verdiği kitle özel bir tüketici grubu ya da uzmanlık/ihtisas sahibi bir tüketici grubu değildir. Bu sebeple ortalama tüketicinin dikkate alınması gerekmektedir. SMK M.6/1’de belirtilen nispi red sebepleri değerlendirilirken, ilgili sektördeki ortalama tüketici algıları dikkate alınmaktadır. Bu tüketici modeli, kural olarak alışveriş sırasında çok vakit harcayan, inceden inceye araştıran karşılaştıran bir tüketii anlamına gelmemekte, ancak bilgisi olan ve malı daha önce almış, kullanmış veya bilen bir tüketici olarak kabul edilmektedir (İlhami Güneş, Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları/Haksız Rekabet Davaları isimli eserinde sf.145-146).
Her iki tarafa ait markaların 25 ve 35. sınıflarda tescil edildikleri dikkate alındığında mal/hizmetler yönünden de sınıfsal benzerliğin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Kötü niyetli tescil yönünden;
Kötü niyetli marka tescili 556 S. KHK’da bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamış olmasına rağmen, doktrinde bir kısım yazarlar tarafından bu durum da hükümsüzlük nedeni olarak savunulmuştur, Yargıtay HGK, 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501- E., 2008/507 K. Sayılı kararı ile tescilde kötü niyetliliği markanın hükümsüzlüğüne yol açacağı yönünde içtihat oluşturmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de sonradan vermiş olduğu kara darda bu hususu dikkate almış, 6769 sayılı SMK ile kötü niyetli tescil yasada açıkça düzenlenmiştir.
T.T.K’nun 20/2 maddesinde tacirlerin özen yükümlülüğü artırılmış ve tacirlere ticari işlerinde ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğu yüklenmiştir. TTK’nın 56. maddesi iktisadi rekabetin her türlü suistimalini yasaklamıştır. Yasadaki bu sınırın aşılması MK’nın 2. maddesinde yazılı bulunan objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir biçimde ekonomik rekabetin kötüye kullanıldığı hallerde meydana çıkmaktadır. Karışıklığa meydan verebilecek bir ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması, yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak kabul edilmelidir. Hukukumuzda, yerleşmiş içtihatlarda bu prensibe değinilmiştir.
Somut olaya dönüldüğünde davalı tacirin bu sıfatı nedeniyle tescil ettirdiği marka ile aynı sektörde faaliyet gösteren markayı bildiği en azından tacir sıfatı gereği bilmediğini iddia edemeyeceği dikkate alındığında davacıya ait markalarla karışıklığa yol açacak biçimde marka seçmesi, seçmiş olduğu şeklin dışarıdan “s” harfi olarak algılanabilecek nitelikte olması bu haliyle markanın davacı markaları ile karışıklığa yol açacak nitelikte olduğu, davalının aynı muhitte işletme açmış olması gözetildiğinde marka tescilinde kötü niyetli hareket ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Sessiz kalmak suretiyle hak kaybı iddiası yönünden :
Davalı, süre yönünden sessiz kalmak suretiyle hak kaybının gerçekleştiğini iddia etmiştir. Hükümsüzlük davalarında sessiz kalmak suretiyle hak kaybı özel olarak düzenlenmiştir. Sınai Mülkiyet Kanunu m.25/6 uyarınca “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez”.
Dava konusu … tescil numaralı marka 16/01/2014 tarihinde tescil edilmiştir. Beş yıllık dava açma süresi 16/01/2019 tarihinde sona ermektedir. Davanın hak düşürücü süre içerisinde (05/09/2017 tarihinde) ikame edildiği anlaşılmakla birlikte esasen kötüniyete ilişkin kabul dikkate alındığında izahı yapılan mevzuat kapsamında davacının 5 yıllık süreyle bağlı olmadığı izahtan varestedir.
Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat ve sunulan raporlar ile birlikte değerlendirildiğinde dosyaya sunulan ilk heyet raporunun marka hukukunda kabul görmüş değerlendirmeler içermediği, esasen dosya kapsamına uygun değerlendirmeler yapan 2. Heyet raporunun hükme esas alınabileceği anlaşılmakla son sunulan rapordaki tespitler ve kötü niyetli tescil yönünden dosya kapsamına yansıyan deliller ve tarafların tacir sıfatı dikkate alınarak ulaşılan sonuç kapsamında; davacıya ait “… ” ibaresini içerir markalar ile davalıya ait “…” markasının görsel manada davacı markalarıyla karışıklığa sebebiyet verecek nitelikte olduğu, markaların aynı sınıflarda tescilli olduğu dikkate alındığında iltibas iddiasına dayalı hükümsüzlük şartlarının oluştuğu, yine davalının marka tescilinde yukarıda izah olunduğu üzere kötü niyetli olduğunun kabulünün gerektiği, bu yönden de hükümsüzlük şartlarının oluştuğu, davacı açısından sessiz kalmaya dayalı hak kaybının tescil ve dava tarihleri ve kötü niyete yönelik kabul dikkate alındığında oluşmadığı, raporlar arasında sonuçları itibarı ile çelişki oluştuğu çelişkinin giderilmesi gerektiği iddia olunabilir ise de ilk rapordaki hatalı değerlendirmeler göz önünde bulundurulduğunda şahsi yorumdan öteye geçmeyen kabullerin giderilmesi gerekli çelişki olarak değerlendirilemeyeceği gibi yargılamada zaman ve emek kaybına yol açacağı, usul ekonomisine uygun düşmeyeceği sonucuna ulaşılmış olup mevzuat ve dosya kapsamına uygun düştüğü anlaşılan 2. heyet raporu hükme esas alınmak suretiyle davanın kabulü yönünde aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ ile; Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde davalı adına … no ile tescilli “…” markasının HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, SİCİLDEN TERKİNİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile kalan 13,00 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 3.931,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 4.750,00 TL bilirkişi ücreti, 136,50 TL posta gideri olmak üzere toplam 4.886,50 TL ve 62,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 4.949,30 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/11/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır