Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/53 E. 2019/487 K. 26.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/53
KARAR NO : 2019/487

DAVA : FSEK-İzinsiz Kullanımdan Kaynaklanan Cezai Şart, Maddi ve Manevi Tazminat ile Tecavüzün Ref’i Men’i
DAVA TARİHİ : 20/03/2017
KARAR TARİHİ : 26/11/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan FSEK-izinsiz kullanımdan kaynaklanan cezai şart, maddi ve manevi tazminat ile tecavüzün ref’i men’i davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili ile davalı şirket arasında imzalanan oyuncu sözleşmesinin 3.1 maddesi gereği müvekkili ses ve görüntüsünün 13 ay süreyle kullanılacağını, sözleşmenin 8.1 maddesi gereği sözleşmenin 3.1’de öngörülen sürenin dolması ile kendiliğinden sonra ereceğini, davalı tarafından sürenin uzaması yönünde herhangi yazılı bir bildirimde bulunulmadığını, 13 aylık sürenin 29/01/2017 tarihinde sona erdiğini, davalı şirketin bu tarihten sonra müvekkilinin rol aldığı reklam filmini oynatmaya devam ettiğini, söz konusu reklamın yayınının durdurulması yönünden ihtiyati tedbir kararı verildiğini, buna rağmen reklam filminin yayınına devam edildiğini, müvekkilinin sözleşme süresinin bitiminden sonra yayına devam konusunda bir onayının bulunmadığını, sözleşmenin devam ettiği yönünde de bir beyanı bulunmadığını, davalının takas ve mahsup taleplerinin gerekçesinin asılsız olduğunu ve bu taleplerin reddinin gerektiğini, davalının FSEK 68.madde uyarınca rayiç bedelin 3 katı tazminat, FSEK m.70/III uyarınca davalının elde ettiği karın ödenmesi, FSEK M.70/I uyarınca manevi tazminat, sözleşmenin 10.maddesi gereği 320.000 TL cezai tazminat ödemek zorunda olduğunu iddia ederek, FSEK 68.madde hükmü gereğince izni alınmamış hak sahibi müvekkili bakımından sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin üç katı hesabıyla fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik 10.000 TL’nin, FSEK 70. Madde hükmü kapsamında davalı şirketin haksız olarak elde ettiği kar karşılığı olarak şimdilik 10.000 TL’nin, FSEK 70/1 hükmü uyarınca 50.000 TL manevi tazminatın 29/01/2017 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davalı şirketin sözleşmeye aykırı davranması nedeniyle 320.000 TL cezai tazminatın 02/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, müvekkili haklarına yapılan tecavüzün ref’i ve muhtemel tecavüzün men’ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, taraflar arasındaki sözleşme sona ermeden önce taraflar arasında görüşmeler yapıldığını, tam anlaşmak üzereyken davacının ihtarname keşide ettiğini davacının bu davranışının çelişkili davranma yasağı ve dürüst davranma ilkesini ihlal ettiğini, taraflar arasında sözleşmenin 29/12/2015 tarihinde imzalandığını, sözleşme sona ermeden davacı yan ile görüşülmeye çalışıldığını, ancak bir sonuç alınamadığını, davacının yasal düzenlemenin ve sözleşmenin sağladığı haklardan kötü niyetli olarak menfaat sağlama amacında olduğunu, kötü niyetli davranan davacı lehine manevi ve maddi tazminata hükmedilemeyeceğini, davacının çekimler sırasında sözleşmeye aykırı davranışlarından dolayı müvekkilinin sözleşmedeki 320.000 TL cezai şarta hak kazandığını, 28/02/2017 tarihinde gönderdikleri ihtarname ile bu bedeli talep ettiklerini, müvekkili şirket lehine doğan cezai şart alacağının takas ve mahsubuna karar verilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili ıslah dilekçesinde, bilirkişi raporunda müvekkilinin FSEK 68/1 uyarınca alacağının 146.826,56 TL olarak hesaplandığı bu nedenle 10.000 TL’lik taleplerinin 136.826,56 TL arttırılarak, 146.826,56 TL’nin davalıdan 29/01/2017 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini, FSEK 70/3 uyarınca talep ettikleri davalı şirketin izinsiz reklam yayını yapmak suretiyle elde ettiği haksız kazançtan kaynaklanan kar karşılığı olan 10.000 TL’lik taleplerinden feragat ettiklerini bildirmiştir.
Dava, 5846 sayılı FSEK hükümleri uyarınca açılmış FSEK 68 e dayalı maddi tazminat, cezai şart alacağı ve haksız elde edilen kara ilişkin tazminat ile manevi tazminat ve ihlalden kaynaklanan tecavüzün ref’i ve men’ine ilişkindir.
Taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, icra dosyası ve değişik iş dosyası dosyamız arasına alınmış, ilgili yerlere müzekkere yazılarak dava konusu reklamın hangi tarihe kadar ve ne kadar süre ile yayınlandığına ilişkin kayıtlar getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor ve ek rapor alınmış ve bildirilen tanıklar dinlenmiştir.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişiler, sözleşmenin yenilendiği ve 13 aylık sözleşme süresinin uzatıldığı yönünde bir iddia ve delil bulunmaması nedeniyle taraflar arasındaki sözleşmenin ve bu sözleşmeye bağlı hak devrinin 29/01/2017 tarihinde sona erdiğinin kabulü gerektiğini, dosyaya sunulan evraklardan 29/01/2017 tarihinden sonra farklı televizyon kanallarında dava konusu reklam filminin gösteriminin yapılmaya devam edildiğini, bu gösterimlere ilişkin yapılan müzakerelere rağmen davacı hak sahibinin herhangi bir izninin bulunmadığını, söz konusu kullanımların davacının eser sahibi olmasından kaynaklanan mali ve manevi haklarını ihlal ettiğini, FSEK m.68/I uyarınca 13 aylık sözleşme bedelinin 640.000 TL olduğu, sözleşmenin 29/01/2017 tarihinde sona erdiği ancak reklamların 28/02/2017 tarihine kadar 1 ay daha izinsiz olarak yayınlandığı, 1 aylık dönemin rayiç bedelinin toplam sözleşme bedelinin sözleşme süresine bölünmek suretiyle bulunan aylık bedelin 3 katı olabileceği, aylık sözleşme bedelinin 147.693,00 TL olacağı, dava dilekçesi ile alacağın kalan kısmının sadece tespiti istenilmiş olmakla, belirlenen bakiye alacak miktarına ilerde talep edildiği tarihten itibaren faiz yürütülebileceği, bu durumda FSEK 68/I uyarınca davacı alacağının 146.826,56 TL olduğu, davalı yanın ne kadar kazanç elde ettiğinin tespit edilebilmesi için, davalının ne kadar reklam ücreti kazandığının bilinmesi gerektiği ancak dosyada bu hususta herhangi bir belge bulunmadığı, manevi tazminat hususunda takdirin mahkemeye ait olduğu, sözleşmenin 10.maddesinde öngörülen şartların gerçekleşmesi sebebiyle 320.000 TL cezai şarta 05/03/2017 temerrüt tarihinden itibaren ticari faiz yürütülmesi gerektiği ve faiz ile birlikte toplam 321.282,19 TL cezai şart alacağının olduğu, davalı yanın iddiasını ispatlayamamış olması nedeniyle mahsup talebine konu cezai şart talebinin şartlarının oluşmadığı hususlarında görüşlerini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davalı vekili bilirkişi raporuna itirazında, raporun üçüncü sayfasında yer alan üçüncü paragrafta süre uzatılmasının talep edilmediğine dair görüşün hatalı olduğunu, dosyada taraflar arasındaki e-mail, Whatsapp yazışmalarından bu görüşmelerin yapıldığı uzatma talep edildiğinin anlaşılacağını, bilirkişilerin dosyadaki delilleri dikkate almadıklarını, şekli anlamda yaklaşımda bulunduklarını, bilirkişi raporundaki tüm değerlendirmelerin yanlış tespit ve değerlendirmeye dayandığından sonuç kısmında da yapılan değerlendirmelerin hatalı olduğunu, sözleşme görüşmeleri süresince yapılan yayınların bizzat davacının bilgisi, muvafakati ve izni ile yayınlandığını, bilirkişi heyetinin sözleşme süresi sonunda yapılan yayınların davacı tarafın bilgisi, izni ve onayı dışında yapıldığını kabul etmesinin ve tazminat hesabı yapmasının hatalı olduğunu, bilirkişi raporunun hükme esas teşkil etmeyeceğini bu nedenle yeni bir heyetten rapor alınmasını aksi halde mevcut heyetten ek rapor alınmasını talep etmiştir.
Mahkememizce yapılan 22/06/2018 tarihli oturum 2 nolu ara karar uyarınca, davalı vekilinin itirazlarının giderilmesi, dosyadaki tüm delillerin ayrıntılı olarak incelenerek rapora yansıtılması için bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar verildiği, dosyanın ek rapor hazırlamak üzere mali müşavir bilirkişiye tevdi edildiği ve raporunu sunduğu anlaşılmıştır.
Mali müşavir bilirkişi ek raporda, davalı şirketin 2015 yılında 2.141.480,92 TL kar elde ettiği, 2016 yılında 2.527.876,68 TL zarar ettiği, 2017 yılında 3.332.216,04 TL zarar ettiği, davalı şirketin 2016 ve 2017 yıllarında zarar etmesine rağmen faaliyetine devam ettiği, şirketin ödenmiş sermayesinin 1.000.000,00 TL olduğunu tespitinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Davacı tanığı … beyanında; davacının basın danışmanı olduğunu, 29/12/2015 tarihinde yapılan sözleşme uyarınca tüm edimleri yerine getirdiklerini, sürecin bitmesine rağmen davalı yanın yayına devam ettiğini, sözleşmenin bitimine 1 ay kala herhangi bir resmi yazışmanın olmadığını, sözleşmenin uzatılmasına yönelik … ile aralarında aracılık yapan … Bey ile görüşmelerinin olduğunu, fakat şirket yetkilileriyle görüşmeler olmadığını, onların yayınlamaya devam ettiğini, ancak davacının sözleşmenin bitmesine rağmen halen devam ettiklerinden bahsettiğini, davalı yana durmalarını söylemesine rağmen yayına devam ettiklerini, davacının sözleşme bittikten sonra yeni sözleşme yapmasına dair süreçleri kendisinin takip ettiğini, genelde reklam filmiyle çekim yapmadıklarını bu nedenle bu hususta emsal olabilecek sözleşme hakkında beyanda bulunamayacağını belirtmiştir.
Davalı tanığı … beyanında, 35 yıldır reklam sektöründe olduğunu, … onur üyesi olduğunu, …’nda ve Odalar Birliği Medya Komitesinde da halen aktif olarak görev yaptığını, davalının Türkiye’ye geldiğinden itibaren reklam işleri ile kendisinin ilgilendiğini ve danışmanlık yaptığını, tarafların önceki yıl yapılan sözleşmelerinde de kendisinin aralarında olduğunu, sözleşmede ekonomik krizden dolayı bir takım anlaşma maddelerini azaltıp devam etme yönünde kendisinin taraflara teklifte bulunduğunu, başka reklamlara çıkabilme özgürlüğünü getirdiklerini, radyo olsun, o olsun, bu olsun şeklinde görüşmeler yaptıklarını, hem davacı ile hem de … Hanım ile bu konuda telefonla ve yüzyüze görüştüklerini, görüşmelerin sözleşme bitmeden iki ay öncesinde başladığını, maddelerin derlenip toparlanması konusunda anlaşıldığını, sürecin de geçtiğini, sürelerin az kaldığını ve imzaların atılmasını söylediklerini, son aşamada anlaşıp hukuka devrettiklerini, hukukun karşılıklı imzalamasını beklerken mahkeme çağrısının geldiğini, sürecin farkında olduklarını ancak bu ilişki ve iyi niyetten dolayı böyle bir şey olabileceğini düşünmediklerini, davalı vekilinin sorusu üzerine; sürecin devam ettiğini ve anlaştıkları için yayının da devam ettiğini, bir sene önceki çekilen reklam filmlerinin yaklaşık 10 tane kadar olduğunu, bunların 3 veya 4’ünün yayına girmediğini, ikinci senenin mantığının yayınlanmayan reklamları yayınlatmak şeklinde olduğunu, reklamı durdurun şeklinde herhangi bir uyarı olmadığını, whatsapp yazışmalarının kendisi tarafından yapıldığını belirtmiştir.
Davalı tanığı … beyanında, davalı şirkette 2010 yılından itibaren Hukuk ve Regilasyon hizmeti verdiğini, davalının tüm işlemlerinin … denetimine tabi olduğunu, … ile olan tüm ilişkileri ve sözleşmeleri düzenlediğini, reklama ilişkin … Bey tarafından aralık ayında davacı ile görüşmelere başlandığını bildiğini, sürecin biraz uzun sürdüğünü ve Ocak ayı sonlarında oyuncu sözleşmenin esaslı unsurları hakkında anlaşıldığını, bedel ve süre konusunda reklam filmi adedi konularında uzlaşıldığını bildiğini, … Bey’in işin avukatlarda olduğunu ve sözleşmenin düzenlenip imzalanacağını belirttiğini, ilk sözleşmenin düzenlenmesi aşamasında başka bir meslektaşı ile temasa geçtiklerini, sonrasında kendisinden haber alamadığını, başka bir meslektaşının devreye girdiğini ve kendisine sözleşmeyi gönderdiğini, uzlaştıklarını ve onlarında değerlendirmesini istediğini, değerlendireceklerini bildirdiklerini, bu süreçte sürekli yeni taleplerde bulunulduğunu, ödemeye ilişkin uzlaştıklarını, rekabete ilişkin yeni bir düzenleme istenildiğini, onu da yaptıklarını, reklam mecrasına ilişkin daraltma istediklerini ve kabul ettiklerini, maillerinde bunların bulunduğunu, meslektaşının bir cuma akşamı imzalayalım dediğini, … Bey’e ve şirket yetkililerine durumu bildirdiğini, iki-üç gün sonra maddi hataları düzelttik şeklinde bir mail aldığını ve açtığında sözleşmenin birçok önemli maddesinin değiştirildiğini gördüğünü, meslektaşı ile yaptığı görüşmede değişikliklerin bir kısmına tamam dediklerini bazılarını değiştiremeyeceklerini söylediğini, bunun üzerine ihtarnameyi aldıklarını, sonrasında karşı taraf vekilinin oyuncunun kapris yapabileceğini gönlünü alabileceklerini belirttiğini ancak bir sonuç alamadıklarını, taraf vekillerinin sorusu üzerine; karşı tarafın avukatları ile görüşerek sözleşmenin devamı yönünde görüşmeler yapıldığı için reklamı durdurma niyetine girilmediğini, karşı tarafın da anlaşmama ihtimali var durdurun şeklinde bir talepte bulunmadıklarını, mail yazışmalarında herhangi bir latife beyanı söz konusu olmadığını belirtmiştir.
Taraflar arasında anlaşmazlığın hukuki zeminini oluşturan “Oyuncu Sözleşmesi” 29/12/2015 tarihinde imzalanmıştır. Bu sözleşmede “Sanatçı” olarak yer alan davacı taraf reklam veren olarak yer alan davalının ürün ve hizmetlerinin tanıtımı amacıyla çekilecek reklam filmlerinde oynamayı kabul etmiştir. Sözleşme ile tarafların bu ilişkideki hak ve yükümlülükleri tespit edilmiştir.
Sözleşmenin 3.1 maddesinde imza tarihinden itibaren 13 ay süreyle, sözleşme konusu reklam filminin farklı platformlarda kullanılacağı kararlaştırılmıştır. 13 aylık süre 29/01/2017 tarihinde sona ermektedir.
Sözleşmenin “Fikri Mülkiyet Hakları” başlıklı 5.1 maddesinde, davacının reklam filmlerinden doğan icracı sanatçı sıfatından kaynaklanan fikri mülkiyet haklarından tespit edilenlerin, sözleşmenin 3.1 maddesinde belirlenen 13 aylık süre ile davalı tarafa devredildiği ifade edilmektedir.
Sözleşmenin “Sözleşme Süresi ve Fesih” başlıklı 8.1 maddesinde, sözleşmenin süre bitiminde kendiliğinden sona ereceği, ancak reklamveren tarafından süre bitiminden 30 gün içerisinde bildirimde bulunulması halinde, tarafların bu konuda görüşecekleri ifade edilmektedir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık sözleşmenin sona ermesinden sonra davalı tarafından sözleşmeye konu reklam filmlerinin yayınlanmaya devam etmesinin eser sahipliğine tecavüz teşkil edip etmediği, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta FSEK 68 hükmünün uygulanıp uygulanamayacağı, bu durumun sözleşmeye aykırılık olarak kabulünün gerekip gerekmediği, cezai şart talebinin yerinde olup olmadığı davalının davacının sözleşmeye aykırı davranışlarından kaynaklı cezai şart mahsup talebinin yerinde olup olmadığı, FSEK 70’e dayalı taleplerin yerinde olup olmadığı, manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda eser; sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulü şeklinde tanımlanmaktadır [FSEK, m.l/B (a)].
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı resen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesine göre bir fikir ve sanat ürününün eser olarak niteiendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise; “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olmasıdır.” Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “’sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart” ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer . Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 5. Maddesine göre; “Sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir.” mevzuat hükmü dikkate alındığında davaya konu reklam filminin FSEK 5 kapsamında eser niteliğinde olduğu, davacının icracı sanatçı olduğu FSEK 80/1-A daki haklara sahip olduğu anlaşılmıştır. Kaldı ki taraflar arasındaki sözleşmenin 5. Maddesinde de bu husus açıkça belirtilmiştir.
FSEK m.68/I uyarınca eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir.
1-Her ne kadar bilirkişi raporunda FSEK 68’in uygulanabileceği kabul olunmak suretiyle değerlendirme ve hesaplama yapılmış ise de taraflar arasında sözleşme bulunduğu, sözleşmenin 10. Maddesinde sözleşme süresinin sona ermesinden itibaren kullanmaya devam edilmesi halinde sözleşme bedelinin yarısı oranında cezai şart kararlaştırıldığı dikkate alındığında FSEK 68 hükmünün mevcut uyuşmazlıkta uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır. Zira izinsiz kullanımdan ziyade sözleşmeye aykırılık durumunun değerlendirilmesi taraflar arasındaki ilişki yönünden gerek ve zorunludur.
2-Taraflar arasındaki sözleşmenin 29/01/2017 tarihinde sona erdiği, davalının davaya konu reklam filmini 28/02/2017 tarihine kadar 1 ay süreyle daha kullanmaya devam ettiği (21/02/2017 tarihinde tedbir talep olunmuş, 10/03/2017 de tedbir kararı verilmiş olup, RTÜK tarafından tedbirin 15/03/2017 tarihinde uygulandığı anlaşılmış ise de esasen davalı kullanımları önceki tarihte son bulduğu anlaşılmıştır.) taraflar arasındaki sözleşme bedelinin 640.000 TL olduğu dikkate alındığında aylık kullanım bedelinin 49.230,76 TL olduğu noktalarında anlaşmazlık bulunmamaktadır. Dolayısıyla davacının bu bir aylık fazladan kullanımdan kaynaklı talep edebileceği bedel sözleşme hükümleri dikkate alındığında bu miktarda olabilecektir.
3-Sözleşmede belirlenen cezai şartın şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında gerek taraf tanıklarının beyanları, gerek mail dökümleri gerekse telefon mesajları dikkate alındığında sözleşmenin sona ermesinden 2 ay önce taraflar arasında görüşmelerin başladığı ancak bunun bir sonuca bağlanmadığı, müzakere sürecinin sözleşmenin sona ermesinden sonra da devam ettiği anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK’nın “Dürüst davranma” başlıklı 2. Maddesi; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
Tarafların davaya konu eylemleri yönünden ve karar gerekçesi yönünden dürüstlük kuralı belirleyici nokta olmakla bu noktada üzerinde durulmasında fayda görülmüştür.
Buna göre; dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M. / Sarı, S.: Türk Özel Hukuku 6. Baskı İstanbul 2011, s.226-227). Diğer bir anlatımla dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekâlı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır.
TMK’nın 2. maddesinde, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer verilmektedir: Bunlar dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağıdır. Hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılara kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır (Dural/Sarı, s. 225).
TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Bu ifade şeklinden yola çıkarak; bir hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralına uyulmamasının müeyyidesinin, bu hakkın açıkça kötüye kullanılmış sayılması ve hukuken korunmaması olduğu kabul edilebilir (Dural/Sarı, s.225).
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2. maddesinin 1. fıkrası herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü Türk Medeni Kanununa göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Somut olaya dönüldüğünde, sözleşme görüşmelerinin sona ermeden önce başladığı, yeni sözleşme metninin hazırlandığı sözleşmenin sona ermesinden sonra da görüşmeye devam edildiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafın bu görüşmelerin olumlu sonuçlanacağına olan inancıyla reklam filmini yayınlamaya devam ettiği kanaatine ulaşılmıştır. Sonuç olarak davalının sözleşme görüşmelerine olan inançla reklam filminin yayınlanmaya devam etmesinin sözleşmenin 10. Maddesinin ihlali anlamına gelmeyeceği, cezai şart talebinin yerinde olmadığı, görüşmeleri sürdürerek davalıda güven uyandıran davalının cezai şart talebinde bulunmasının dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmış bilirkişilerin aksi yöndeki tespitlerine itibar olunmaksızın cezai şarta dayalı tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
4-Davacının FSEK 70’e dayalı tazminat talepleri yönünden dosyaya ispata yarar delilin sunulmadığı anlaşılmış davacının yargılama safahatında bu yöndeki talebinden feragat ettiği dikkate alınarak bu yöndeki taleplerin vaki feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.
5-Her ne kadar davacı manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de yukarıda izah olunduğu üzere sözleşme ve sonraki görüşme süreci dikkate alındığına davalının manevi haklarının ihlal olunduğunun kabulünü gerektirir bir durum bulunmadığı anlaşılmakla bu yöndeki talebin de reddine karar vermek gerekmiştir.
6-Davalı taraf, davacı sanatçının reklam filminin çekimi sürecende sözleşmeye aykırı davrandığını, bu sebeple davacının sözleşmede öngörülen cezai şartı ödemesi gerektiği ve bu rakamın da davacının taleplerinden mahsup edilmesi gerektiğini iddia etmiş ise de bu iddialarını ispata yarar herhangi bir delilin sunulmadığı, davacı açısından sözleşme hükümlerini ihlal niteliğinde herhangi bir durumun ortaya konulamadığı anlaşılmakla mahsup talebi dikkate alınmaksızın dava değerlendirilmiştir.
Tüm dosya kapsamı sunulan rapor içeriği, tanık beyanları, mail ve mesaj dökümleri ve taraflar arasındaki sözleşme hükümleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde, davalının 1 aylık sözleşme sonrası kullanımından kaynaklı yine sözleşme bedeli üzerinden hesaplanan 49.230,76 TL’yi sözleşmenin bitiş itibaren işleyecek yasal faiziyle davacıya ödemesinin gerektiği, FSEK 68’in mevcut uyuşmazlıkta uygulanamayacağı, sözleşmenin 10. Maddesinin davalı tarafından ihlal edildiğinin ve cezai şart talep şartlarının oluştuğunun dürüstlük kuralı gözetildiğinde kabulünün mümkün olmadığı, FSEK 70 e dayalı taleplerden feragat edildiği, davalının cezai şarta mahsup talebi yönünden iddiasını ispatlar delilin dosyaya sunulmadığı dikkate alınarak davanın kısmen kabulü yönünde aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile, 49.230,76 TL’nin 29/01/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin ve cezai şarta dayalı taleplerinin reddine,
2-Davacının FSEK 70’e dayalı maddi tazminata yönelik açmış olduğu davanın vaki feragat nedeniyle reddine,
3-Davacının manevi tazminat davasının reddine,
4-Tedbir kapsamında davacı tarafça yatırılan teminat mektubunun davacıya iadesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 6.660,23 TL ve ıslah harcı olan 2.165,89 TL’den 3.362,95 TL karar harcının düşülmesine, kalanı 5.463,17 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 5.765,38 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
7-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen tecavüz talebine ilişkin 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat talebine ilişkin hesaplanan 25.750,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 10/2 uyarınca ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin hesaplanan 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
8-Davacı tarafından yapılan: 2.100,00 TL bilirkişi ücreti, 326,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.426,00 TL’nin -ret ve kabule göre hesaplanan- 226,70 TL’si ve 8.857,52 TL harç (peşin+başvuru+ıslah) olmak üzere toplam 9.084,22 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan giderin davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Davalı tarafından yapılan: 107,80 TL’nin -ret ve kabule göre hesaplanan- 77,75 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kalan giderin davalı üzerinde bırakılmasına,
10-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/11/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır