Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/514 E. 2020/271 K. 17.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/514
KARAR NO : 2020/271

DAVA : FSEK-Hak İhlalinin Tespiti, Maddi ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 25/05/2017
KARAR TARİHİ : 17/09/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan FSEK-hak ihlalinin tespiti, maddi ve manevi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin … Üniversitesi Konservatuar Tiyatro bölümü mezunu olduğunu, daha öğrenciyken … (…) ile çalışmaya başladığını, … ve … Büyükşehir Belediye Tiyatrolarında da görev yaptığını, … Atölyesinde senaryo dersleri alıp, … Üniversitesinde …’ın derslerine katılan vekilinin “…” adlı TV dizisi ile “…” adlı televizyon filminin hikayesini yazarak, proje tasarımını da yaptığını, hala güzel bir eğitim kurumunda etkili konuşma dersleri ve kamera oyunculuğu dersleri veren müvekkilinin …, … gibi sinema filmlerinde, …, …, …, …, … gibi bir çok televizyon dizilerinde ve muhtelif televizyon filmlerinde rol alan tanınmış oyuncu ve gerçek bir sanatçı olduğunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğüne önceleri “…” adı verilen proje için destek talebinde bulunması ve anılan genel müdürlüğün uygun gördüğü 15.000 TL’nin ödenmesi üzerine, müvekkili tarafından 2006 yılında davanın konusu olan … isimli senaryo yazımına başlandığını ve tamamlanarak Kültür Bakanlığı’na teslim edildiğini, bir yıl sonra başvurulduğunda ise Bakanlıkça başvuruya olumsuz yanıt verildiğini, müvekkilinin yılmadığını aynı senaryo ile … adıyla ve … adıyla bir çok yere başvuruda bulunduğunu, senaryosunu film olarak çekmek isteyen müvekkilinin senaryoyu alenileştirdiğinin farkında olduğunu, senaryonun eser sahibi olan müvekkilinin bir süre önce … logosu ile yayın yapan …’de … adıyla bir dizinin yayınlanacağını fark ettiğini, fragmanında kendisi tarafından yazılan senaryonun dizi haline getirilmekte olduğunu anlayarak noter kanalıyla ihtarname çektiğini, senaryonun kendisine ait olduğunu ve aynı isimle yayınlanacağı belirtilen dizinin yayının durdurulmasına eğer isteniyorsa FSEK’den kaynaklanan hakların devri ve kullanımı için kendisi ile bağlantı kurulmasını talep ettiğini, ancak ihtarnameye rağmen dizinin yayına başlamış olduğunu, müvekkilinin senaryosunun ailesini zorla evlendirmek istediği bir kızın bu isteğine karşı direnerek mücadele etmesini konu aldığını, bunun çok genel bir konu olduğunu herkes tarafından muhtelif şekillerde özgün fikir ve karakterlerle yan hikayelerle süslenerek intihale mahal vermeksizin senaryolaştırılabileceğini, dava konusu olayda gerçekleşen durumun bu olmadığını, senaryodaki kahramanın adının … olduğunu, … olarak da kullanılan bu kelimenin … veya … anlamına geldiğini, Arapça kökenli olduğu için senaryodaki hikayenin kahramanı Arap nüfusun çoğunluğu oluşturduğu Mardin doğumlu olduğunu, orta Anadolu’da Arap kökenli ve Arapça konuşan vatandaşlarımız yaşamadığından …’li olan dizi karakterinin bu ismi taşımasının ilginç olduğunu, dizinin senaristinin ikinci bölümde … adının anlamını açıklattırılması ve “…sisteminde diğerlerine ters dönen tek gezegen” diyen …’e …’nin de “benim gibi ben de her bir şeyin tersine giderim” dedirtmesi olduğunu, bu fikrin senaryonun dördüncü sayfasından aynen alıntılandığını, çekilen dizide senaryoda bahsedilen her unsura aynen veya çok az değiştirilerek yer verildigini, müvekkilinin yıllardır bir sponsor bularak film haline getirmeyi arzuladığı senaryonun bir şekilde ele geçirilerek fütursuzca ve ihtara rağmen diziye dönüştürülüp çekilmesin arzusu hilafına gösterime sokulmasının ve senaryonun da davalı … tarafından yazıldığının belirtilmesinin son derece üzücü bir durum olduğunu, davalılardan … ile …’ye ihtarname çekildiğini ve senaryonun özgün olmadığını eser sahibinin müvekkili olduğunun açıkça belirtmiş olmasına rağmen uyarıya aldırmayarak eser sahipliği hususunda hiçbir araştırma yapılmadığını, dizinin yayına girdiğini iddia ederek, müvekkiline ait aynı adı taşıyan senaryodan intihal suretiyle … isimli diziyi çeken davalıların müvekkilinin mali ve manevi haklarını ihlal ettiklerinin tespitine, muhtemel senaryo bedelinin tespit edilerek FSEK 68 maddesi uyarınca tespit edilecek miktarın üç katının davalılardan tahsili ile şimdilik 500 TL tazminatın, FSEK 70/2-3 maddesi uyarınca diziden elde edilen net karın da ilk yayın tarihinden itibaren hesaplanmasına fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik 500 TL maddi, 150.000 TL manevi tazminatın 01/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; dava konusu senaryoların bu coğrafyada yaşayan hemen hemen her senaristin yazabileceği anonim konuları ihtiva eden senaryolar olduğunu, …’nın sabitliği, parlaklığı ve kurtarıcı olmasının insanlarda her zaman hayranlık yarattığını ve etkilendiğini, …’nın yarattığı etkinin evrensel olduğunu, anonim konular üzerinde tekel oluşturulmasının mümkün olmayan konular olduğunu, kız çocuklarının zorla evlendirilmesi ve bu durumdan kaçmak isteyen kızların hayatlarının birçok yapımda ve eserde konu edildiğini, bu konuyu kendi konusu gibi benimsemek ve başka kullananları intihalle suçlamanın kabul edilebilir bir bakış açısı olmadığını, davacının mantığıyla hareket edilmesi halinde kendisinin de aynı şekilde suçlanabileceğini, aynı konuya ilişkin birçok eserlerin mevcut olduğunu, davacının senaryosunda yer verdiği dramatik durumun herkesin aklına gelebilecek herkes tarafından eserlerde kullanılabilecek bir durum olduğunu, müvekkilinin de kız çocuklarının yaşadığı bu dramatik durumu özgün bir şekilde işleyerek kendi senaryosunda kullandığını, müvekkilinin ünlü bir senarist olduğunu ve aynı zamanda devlet tiyatrosu oyuncusu olduğunu, televizyon kanallarında yayınlanan birçok projesi olduğu gibi kanal veya yapımcılarca kendisinden talep edilen ancak müvekkilinin yayınlanmasını kabul etmediği projelerinin de mevcut olduğunu, müvekkilinin … projesinin yaratılış ve evrilme sürecinin başka bir senaryoya dayanmayacak kadar uzun ve eski olduğunu, davacının senaryosunu yıllarca kendi kontrol alanından çıkarmadığını, umuma arz etmediğini, amacının destek alabileceği bir sponsor bulmak olup senaryosunu sadece ilgili kişilere gösterdiğini, dolayısıyla davacının senaryosunun alenileşmediğini ve müvekkilinin davacının henüz alenileşmemiş senaryosuna ulaşmasının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; … Ltd. Şti ve davalı …arasında imzalanan 02/01/2017 tarihli Dizi Film Yapım Sözleşmesi uyarınca, …’ın … adlı dizi filmin yapımını gerçekleştirerek müvekkili şirkete ait… logolu televizyon kanalında yayınlanmak üzere teslim etmeyi kabul ettiğini ve dizinin 17.bölüm ile final yaptığını, davacı tarafından müvekkili şirkete gönderilen ihtarname üzerine davacıya ve söz konusu dizinin yapımcısı olan davalı …’a ihtarname gönderildiğini ve iddia edilen hususlara yönelik olarak bilgi talep edildiğini ve iddiaların haklı olması halinde müvekkili şirket nezdinde oluşacak zararlardan dolayı …’ın sorumlu olacağı hususların bildirildiğini, cevabi ihtarnamede ise tüm bu hususların haksız ve mesnetsiz iddialardan oluştuğunu, gereken tüm cezai ve hukuki işlemlerin başlatılacağının bildirildiğini, bunun üzerine … isimli dizinin yayınlamaya başladığını, davacının davasını kabul anlamına gelmemek üzere …’ın eserin tüm haklarını devretmeyi kabul ettiğini, davacının iddialarını hiçbir şekilde kabul etmediklerini, müvekkili şirkete herhangi bir sorumluluk yüklenemeyeceğini, müvekkili şirketin yasal mevzuatlara göre kurulmuş ve üçüncü kişilerin haklarına saygılı ve temel yayıncılık ilkelerine bağlı bir yayın kuruluşu olduğunu, müvekkili şirketin imza altına aldığı sözleşmeye dayanarak … isimli diziyi yayınlamasının hayatın olağan akışı dahilinde olduğunu, ayrıca müvekkilinin kabul anlamına gelmemekle birlikte söz konusu dizinin senaryosuna benzer nitelikte olan senaryoları bilmesinin veya bunu öngörmesinin mümkün olmadığını, dava konusu uyuşmazlığın davacı ile diğer davalılar arasında olduğunu, müvekkiline yöneltilebilecek herhangi bir husumetin bulunmadığını, davacının sahibi olduğunu iddia ettiği senaryonun kendisine ait olduğunu, bu senaryonun iddia edildiği gibi diğer davalı senaristin yazdığı senaryodan önce yazıldığını ispat edemediğini, davacının iddialarının soyut iddialardan öte gitmediğini belirterek, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğinden husumet noksanlığı itirazlarının dikkate alınarak müvekkili şirket yönünden açılan davanın reddine, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; müvekkilinin televizyonun beğenilen dizi ve sinema projelerine imza atan, her bir yapımı için profesyonel kişi ve ekiplerle işbirliği yapan ve bu faaliyetlerini büyük bir titizlikle yürüten Türkiye’nin önemli prodüksiyon şirketlerinden biri olduğunu, davacının iddialarının gerçek dışı ve haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacının senaryosu ile diğer davalının senaryosunun hikaye, kurgu ve olayların işleniş biçimi gibi temel, esaslı ve etkin özelliklerinin hiçbir benzerlik taşımadığını, davacının iddiasını kanıtlamak için bir kaç dramatik durum anlatımı ile senaryoları kıyaslayıp benzerlik kurarak hak iddia etmesinin aşırı ve abartılı bir yaklaşım olduğunu, davacının 10 yıl önce yazıp Kültür Bakanlığına teslim ettiğini iddia ettiği senaryoyu davalı senaristin elde etmesinin mümkün olmadığını, bakanlıkla ve sponsorluk için başvurulan şirketlerle davalı senaristin bağlantısının ispatlanması gerektiğini ve bu konuda hiç delil gösterilemediğini, FSEK’te fikrin ve temanın korunmadığını, bir eserdeki fikrin başkasınca yorumlanarak yeni eser meydana getirilmesinin hak ihlali teşkil etmediğini, ölüm, töre gibi konuların edebi eserlerde sık kullanıldığını, bu konuların ve temaların kullanılmasında eser sahiplerinin eserlere hususiyet ve üsluplarını yansıtmaları gerektiğini, ülkemizde kızların zorla evlendirilmesi ve bundan kaçmak istemeleri, kan davası, töre cinayeti gibi konularda yüzlerce roman, hikâye ve şiir yazıldığını, bu konular üzerinde kimsenin tekelinin olmadığını, dava konusu olayda intihal bulunmadığını, senaryoların öykü, kahramanlar, dramatik yapı, üslup ve işleyiş bakımından tamamen farklı olduklarını, senaryo adlarının benzerliği gerekçe gösterilerek hak iddia edilemeyeceğini, ana karakter adlarının benzediği yönündeki davacı iddiasının haksız olduğunu, “…” haricinde ad benzerliği olmadığını, …’nin ise …’nın diğer adı olduğunu, …’nın simgeselliğinden yararlanılarak dramatik metin oluşturulacak ve aşk hikâyesi yazılacaksa karakterin adının … konmasının doğal olduğunu, çağdaş sinema, tiyatro ve edebiyatta …’ndan esinle yazılmış adların karakter ya da eser adı olarak pek çok eserde kullanıldığını, davalı senaristin senaryoya … karakterini barındıran “…” adıyla başladığı, hikâyede yaptığı düzenlemelerden sonra … karakterinin öne çıkmasıyla proje adının “…” olmasına karar verdiğini, …’nın yarattığı etkinin evrensel olduğunu, bu nedenle bu yıldızdan esinlenen sanat eserleri arasında benzerliğin kaçınılmaz olduğunu, zorla evlendirilmek istenen kız çocuğu hikâyesinin davacıya özgülenmiş kabul edilemeyeceğini, davacının argümanıyla bakıldığında, davacının da başka yazarların hikâyesini kendine mal ettiğinin iddia edilebileceğini, davacının ve davalı senaristin hikâyelerinin bütün olarak değerlendirilmesi halinde intihal olmadığının anlaşılacağını, hikâyelerde kurguların, karakterlerin, olayın işlenişinin, sahnelerin farklı olduğunu, davacının zorlama yorumla senaryolardaki sahnelerde benzerlik bulmaya çalıştığını, hemen her dizide kullanılan cümleler ve eşyalardan yola çıkılarak benzerlik iddiasında bulunulmasının kötü niyetli bir davranış olduğunu, davacının eserinin sadece hikayeden ibaret olduğunu ve sinema eseri haline getirilmediğini, eserin FSEK’e göre korunması için kamuya sunulmuş olmasının, eser sahibinin mahremiyetinden çıkıp 3. kişilerce erişilebilir olmasının gerektiğini, davacının eserinin Kültür Bakanlığına veya sponsorluk temini amacıyla birkaç şirkete göndermesinin eseri alenileştirmediğini, alenileşme için aranan şartların gerçekleşmediğini, davacının hem FSEK m. 68 hem de FSEK m. 70/2-3 uyarınca tazminat talep etmesinin mümkün olmadığını ve talep edilen tazminatların fahiş olduğunu, istenen faiz türünün de hatalı olduğunu, varsayımsal sözleşme bedeli tayin edilirken eser sahibinin bilimsel ve sanatsal yeterliliği ile üretim kapasitesi gibi sübjektif niteliklerinin ve eserin sayfa yapısı, estetik görünümü, niteliği, ihlal edilen hakkın türü vb. objektif kriterlerin dikkate alınması gerektiğini, az tanınmış bir eser sahibi ile tanınmış bir yazarın telif ücretleri arasında fark olacağını, davacının bugüne kadar yayınlanmış herhangi bir eserinin olmadığını, halk arasında ve sanat camiasında tanınmadığını, dolayısıyla da davacının hikayesinin değerinin belirttiği değer olamayacağını savunularak, davanın reddi talep edilmiştir.
Dosyada taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, bilirkişi incelemeleri yaptırılarak raporlar alınmıştır.
Senarist … tarafından verilmiş ve dava dilekçesinin ekinde yer alan mütalaada özetle; …de yayınlanan “…” isimli dizi ile davacının film senaryosunun benzerliklerinin madde madde sayıldığı, davacının sinema filmi dosyasının …, ana hikâye ve karakterlerle ilgili kısmının ve senaryonun okunduğu, dizinin ilk bölümünün izlendiği, netice olarak, ana hikâyenin çıkış noktası, başrol kahramanlarının adları da dâhil birçok ana karakter yapısı ve hikâyedeki işlevi itibariyle davacının film senaryosu ile dizinin çoğu yerde çakıştığının ve benzediğinin görüldüğü, dizideki bazı sahnelerin mizansen, bazı sahnelerin diyalog ve bazı sahnelerin de sembolik olarak kullanılan detay unsurlar itibariyle davacının film senaryosu ile örtüştüğü, dizinin senaryosu ile davacının film senaryosu arasındaki benzerliklerin tesadüfün ötesinde olduğu, davacının sinema filmi senaryosunun daha önce yazılmış olması sebebiyle intihalin söz konusu olduğu belirterek, benzerliklerin FSEK uyarınca davacı lehine telif hakkı doğurması gerektiği belirtilmiştir.
Devlet Tiyatroları Dramaturgu … tarafından verilmiş olan ve dava dilekçesinin ekinde yer alan mütalaada özetle; davacının “…” başlıklı film senaryosunun ve davaya konu TV dizisinin ilk dört bölümünün görüntü kayıtlarının incelediği, filmin başkahramanı …’nin adının (Venüs gezegeninden hareketle) itiraz eden, yaşadığı kültüre direnen, mücadeleci karakteri vurguladığı, karakterin kendi kültürüne (…’e) ait bir isimle özdeşleştirilmesi ve bunun senaryoda dillendirilmesi ile dizideki … karakterinin: “…” demesinin ve yine dizide … karakterinin: “…” demesinin tesadüf olamayacak kadar büyük benzerlik olduğu, film senaryosundaki “…” ile dizideki “…” arasındaki benzerliğin sadece isim olmadığı, karakterlerin motivasyonlarının ve bazı davranış özelliklerinin de benzediği, senaryodaki Kamber ile dizideki … arasında mevcut benzerliğin dönüştürülmüş olduğu ve fakat üç ana unsurun korunduğu, zira …’in de, … gibi, alaylı olarak güzel sanatlarla uğraştığı ve …’nin portresini yapması ile aralarında filizlenen aşk sırasında tavır özelliklerinin benzer olduğu, her iki kahramanın da, …’den/…’den etkilenmelerine rağmen bu hissi ona açılmadan yaşadıkları, …’in de, … gibi, …’nin/…’nin özgürlüğe kavuşmasına yardımcı olduğu, film senaryosunda kız kardeşinin peşine düşen …’ın yerini, dizide, evlenmek istemediği …’in oğlu …’ın aldığı, olumsuz karakterler … ve …’ın motivasyonlarının …’yi/…’yi yakalamak ve namus meselesini noktalamak olduğunu ve her ikisinin de …’nin/…’nin dert ortağı küçük kardeşe baskı yaptıkları, …’ın film senaryosundaki zaman karakterinin türevi olduğu, dizi boyutlarının elverdiği ölçüde genişletildiği, dizi ile film arasında …’nin/…’nin küçük kardeşiyle olan intikam ilişkisi, ona dair hayalleri ve diğer kişilerin bunu referans alarak küçük çocuğa yaptıkları arasında ciddi benzerlik olduğu, benzerliğin hem kızın kaçışından sonra çocuğa yapılanlarda, hem kaçış öncesi abla-kardeş arasındaki ilişkide ve/item de ilerleyen zamanlarda birlikte kurdukları yaşamda (örn. çocuğun ablasının yanında ders çalışmasında) görüldüğü, …’nin/…’nin zorla evlendirilmeye itirazı, film senaryosunda ağabeyi ve dizide babası tarafından dövülmesi, senaryoda ağabeyi Zaman ve dizide … tarafından peşine düşülmesi, kaçışı sırasında tesadüfen …’in/…’in ekmek teknesine sığınması kırmızı kamyonetle yola çıkılması, yolda …/… ile …/… arasında çıkan anlaşmazlık, kızın kamyonetten inmesi, tekrar binmeye ikna edilmesi, …’in/ …’ın kıza giysi hediye etmesi, …/… ile …/… arasındaki örtük aşk gibi aksiyonlarda benzerlik olduğu, film senaryosunun …’de, dizinin ise Kapadokya’da başladığı, ancak güzergahın her ikisinde de İstanbul olduğu, mekan ve güzergah kullanımında benzerlik bulunduğu, …/… ve …/… kamyonetle kaçarken onlara yetişen …/… tarafından kamyonete ateş etmesi ve “bas bas” replikleri sahnesinin film senaryosu ile aynı olduğu, kırmızı kamyonet ile portre ve poşette hediye edilen elbisenin hem senaryoda hem de dizide üzerine anlam yüklenen sembolleştirilmiş görseller olduğu, yüklenen anlamlar ve kullanım tarzı ile bağlamın benzer olduğu, dizi tanıtımında konunun “…’nın zengin ve güçlü adamlarından, ileri yaştaki … genç güzel … ile evlenmek ister, … düğün için …’den konağa getirilir. Mertliği ile tanınan taş ustası …’in yolu …’yle bu süreçte kesişir. Ateş ve su kadar birbirlerinden uzak durmaları gerekse der … ile … arasında tutkulu, büyüleyici bir aşk başlar. Ancak aşkları değdikleri her şeyi yakıp yıkar küle döndürür. Üstelik karşılarında … kadar güçlü bir engel daha vardır. …, … ile …’nin …’nın masalsı dünyasında başlayıp İstanbul’a uzanan soluk soluğa izlenecek gerilim dozu yüksek bir aşk hikâyesi” şeklinde özetlendiği, film senaryosunun konusunun ise ağabeyi Zaman tarafından zorla evlendirilmek istenen ..’nin kaçarken yolunun ressam … ile kesişmesi ve …’den …’a uzanan yolculuk sırasında yakınlaşmaları, İstanbul’da kaçma-kovalamaca, yıkımlar ve gerilimler ile beslenen bir aşk öyküsü olduğu, ana konu benzerliğinin gözden büyük olduğu, netice olarak, “…” adlı TV dizisinin yazım-tasarım-yapım aşamasında davacının senaryosunun kaynak eser şeklinde kullanılarak buluş ve dramatik kurtarışlarından faydalanılmış olduğu, ancak ana konuya eklenen pek çok unsurla dizi boyulu/sürdürülebilirliği gereği farklılaşmaya gidildiği, anlaşmazlığa kaynak olabilecek ayrıştırıcı özellikler bulunduğu belirtilmiştir.
Senarist ve diyalog yazarı … tarafından verilmiş olan ve davalı … A.Ş. vekilinin 28/02/2018 tarihli dilekçesinin ekinde yer alan mütalaada özetle; davacının mahkemeye sunduğu dilekçe ve senaryo ile davalı … tarafından yazılan dizi bölümlerinin izlendiği, bu iki eserdeki temel benzerliğin isimleri olduğu, iki eserin de isminin “…” olduğu, her iki eserin konusunun ailesi tarafından zorla evlendirilmek istenen genç kızın damat adayından kaçarken kendisine yardım eden delikanlı ile aralarında aşk filizlenmesi olduğu, “…” adının hususi olmadığı ve bu isimle çok sayıda eser bulunduğu, konunun ise insanlık tarihinin ilk zamanlarından beri sayısız defa kullanıldığı, bu bakımdan isim ve konu benzerliğine intihal denilemeyeceği, diğer benzerliklerin kaçınılmaz olduğu, her iki eserin de adını baş karakterinden aldığı,…’nin …’nın adlarından biri olması, diğer gezegenlerin tersine dönmesi ve …’ün mitolojideki bir tanrı olması gibi bilgilerin ansiklopedik bilgiler olduğu, her iki eserde kullanılan bu bilgilerin eşyanın tabiatı gereği, doğal olarak kullanılabileceği, eserin adının “…” olarak konulmasındaki amacın bu metaforları kullanmak olduğu ve söz konusu metaforları kullanmanın her sanatçının hakkı olduğu; eserlerde baş kahramanın adının “…” değil, …’nın isimlerinden olmayan başka bir ad olması halinde o zaman bu benzerliğin tesadüf veya intihal olabileceğinden şüphe edilebileceği, Venüs gezegeni olan …’nın mitolojide güzellik tanrıçası olduğu, bu bakımdan, eserlerden birinde resminin ve diğerinde taş oyma heykelinin yapılmasının eşyanın tabiatı gereği olduğu, insanların kaçak gelinin peşine düşmesinin bir kaçma-kovalama hikayesinin vazgeçilmez öğelerinden olduğu, kaçma-kovalama hikayelerinin aksiyonundaki arabalı kovalamacalar, silahların patlaması, arkadaki aracın hızlı gitmesi için “bas bas” denilmesi gibi sahnelerin aksiyon içeren her görsel/işitsel eserde bulunduğu ve bu benzerliklere intihal denilemeyeceği, eşyanın tabiatı gereği olmayan tek benzerliğin “…” ögesi olduğu, fakat bu benzerliğin de intihal şüphesi meydana getirmesi için her iki eserde de kamyonetin rengine özel bir anlam yüklenmesi ve bu anlamın her iki eserde de aynı olması gerektiği, kamyonetin renginin değişmesiyle eserin büyük anlam kaybına uğraması ve eserin kırmızı kamyonetsiz düşünülememesi gerektiği, dava konusu eserlerde böyle metaforik bir anlam hissedilmediği, eserlerin ikisinde de kırmızı kamyoneti tedarik etmekle görevli prodüksiyon ekibinin kırmızı kamyonet bulamaması ve örneğin yeşil kamyonet getirmesi halinde de çekimin yapılacağı, iki eserde kamyonet öğelerinin işlev olarak birbirinden farklı oldukları, film senaryosunda, bohem ressamın aynı zamanda evi olan kamyonet yerine bir karavan kullanılabileceği, fakat dizideki kamyonetin taş ustasının iş aracı olduğu ve değiştirilemeyeceği, zira taşın kamyonla taşındığı, iki eserdeki erkek karakterlerin birbirine taban tabana zıt olduğu, birinin yerli, diğerinin yabancı olduğu, bu farklılığın her iki eser sahibinin eserlerinde yürümek istedikleri yolu ve varmak istedikleri noktayı belirlediği ve hususiyetin burada ortaya çıktığı, davacının iddia ettiği gibi bir intihalin olmadığı, intihal olmuş olsa, intihal edenin ilk yapacağı işin baş kahramanın adını değiştirmek olacağı, ismi “…” ve kadın kahramanının adı “…” olan, zorla evlendirilen gelinlerin kaçtığı ve peşinden insanların kovaladığı konuların başka sanatçılar tarafından da ele alınacağı, intihal olduğu iddia edilen benzerliklerin kimse tarafından sahiplenemeyeceği, aksi taktirde dramanın doğduğu M.Ö. 5. yüzyıldan sonra yazılan hiçbir eserin özgün kabul edilemeyeceği, günümüzde kullanılan pek çok konunun o dönemin sanatçıları tarafından da kullanıldığı, pek çok yazara, adı “…” olan ve ailesi tarafından zorla evlendirilen kızın kaçış hikayesini yaz denildiğinde ilk yapacakları işin ansiklopedi ve arama motorlarına bakmak olacağı, yazarların yarısından fazlasının kaçak gelinin adını …’nın isimlerinden olan “…” veya “…” ya da eserin isminde geçtiği için “…” olarak koyacakları; kızın adını “…” veya “Çolpan” olarak koyanların, …’nın Venüs gezegeni olduğunu öğrendiklerinde diğer gezegenlerin tersine dönen bu gezegeni kızın karakterine işaret etmek için metafor olarak kullanacakları, bunların yarısından fazlasının Venüs’ün güzellik tanrıçası olmasından yola çıkarak eserlerinde resim veya heykel kullanacakları ve bu resmi veya heykeli yapacak karakteri eserlerine katacakları, ayrıca, gelinin kaçışı sırasında ona eşlik edecek bir refakatçiye veya aşığa yer verecekleri, kaçakları kovalayanların mutlaka olacağı, pek çok yazara ailesi tarafından zorla evlendirilen bir kızın kaçış öyküsünü anlatan “…” isimli bir eser yaz denildiğinde, çoğunun eserinde davacının intihal olarak sunduğu benzerliklerin yer alacağı, çünkü bu benzerliklerin kaçınılmaz ve eşyanın tabiatı gereği olduğu, sonuç olarak davaya konu iki eser arasında intihal bulunmadığı belirtmiştir.
Mahkememizce alınan Uyap kayıt tarihi 07/09/2018 olan ilk raporda bilirkişilerce; davaya konu eserler arasında intihal bulunmadığı ve iki eserin ayrı hususiyetler taşıdıkları, eserler arasındaki benzerliklerin ve ortak yönlerin, anonim isimler ve benzer eserlerde sıklıkla rastlanabilecek klişe diyaloglar ve durumlardan ibaret bulunduğu, herhangi bir mali veya manevi hak ihlalinin saptanamadığı, FSEK m.68 ve 70 kapsamında talep edilebilecek bir tazminat hakkının tespit edilmediği yönünde görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı tarafından bilirkişi raporuna itiraz edildiği ve yeni bir heyetten rapor alınmasına ilişkin talepte bulunulduğu, mahkememizce yapılan 27/12/2018 tarihli oturum 1 nolu ara karar uyarınca yeni bir heyet oluşturularak rapor alınmasına karar verildiği, dosyanın yeni oluşturulan heyete tevdi edildiği ve raporun sunulduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan Uyap kayıt tarihi 09/05/2019 olan raporda bilirkişilerce; davacı tarafın FSEK anlamında eser sahibi olduğu, bir bütün olarak iki eser değerlendirildiğinde ana hikâyenin herkesçe kullanılabilir tesadüfleri aştığını, sebebi her ne olursa olsun hikâyelerin farklı işlendiğini göz önünde bulundurarak, davacı eserin kaynak olarak kullanıldığı ve davalı eserin bir işleme eser olduğu, bu kapsamda davacının FSEK m.14 ve 21’de düzenlenen mali ve manevi haklarının ihlal edilmesi sebebiyle FSEK m.68 ve 70’de öngörülen tazminat kalemlerini talep edebileceği, hususlarında tespitlerin bildirildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce yapılan 22/10/2019 tarihli oturum 2 nolu ara karar uyarınca, “sunulan rapor içeriği dikkate alındığında incelemenin ara karar kapsamında yapılmadığı değerlendirmelerin çelişki içerdiği anlaşılmakla dosyanın rapor sunan heyete tevdii ile tarafların itirazları ve özellikle sunulan bilgi ve belgeler kapsamında davacının eser hak sahipliği de değerlendirilmek suretiyle davaya konu esere ilişkin olarak ana hatları itibariyle klişe tespiti yapılmış olmasına rağmen hususiyetin hangi kapsamda değerlendirildiği, işleme eser sonucuna nasıl ulaşıldığı, eserler arasındaki farklı yönlerin neler olduğu, klişe olarak kabul edilen kurgunun ele alınarak dizi haline getirilmesinin işleme eser olarak kabulünün hangi kapsamda yapıldığı” hususlarında son rapor sunan heyetten rapor alınmasına karar verildiği ve raporun sunulduğu anlaşılmıştır.
Uyap kayıt tarihi 03/02/2020 tarihli olan ek raporda bilirkişilerce, dosya kapsamında bulunan söz konusu deliller ışığında, davacı tarafın 2012 yılından itibaren dava konusu eser üzerinde hak sahibi olduğu, davacı eseri ve davalı kullanımları incelendiğinde, eserlerin tema ve finalleri dikkate alındığında eserin tümünde bir intihalden bahsedilemeyeceği, hususlarında tespitlerin sunulduğu anlaşılmıştır.
Dava, 5846 sayılı FSEK hükümleri uyarınca açılmış intihal iddiasına dayalı mali ve manevi hakların ihlal edildiğinin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Eser Niteliği ve Eser Sahipliğine Tecavüz Kapsamında Değerlendirme:
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı re’sen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir.
Bilindiği üzere dil ve yazı ile ifade olunan eserler geniş bir fikir alanını kapsarlar. Bu eserler, hikaye, roman, şiir, bir şarkının güftesi, skeç, tiyatro oyunlarını kapsadığı gibi, bilimsel konferansları, monografileri, siyasi nutukları, eğlendirici sohbet tarzında konuşmaları, çocuk hikayelerini ve benzerlerini kapsar. Bu tür fikir ve sanat ürünlerinin ilim ve edebiyat eseri sayılabilmesi için, onların mutlaka yazı ile tespit edilmiş olmaları gerekmez, başka bir ifade ile duygu ve düşünceleri ifade için kullanılan araç veya olanağın hiçbir önemi yoktur. Bu araç veya olanak yazı, çizgi, rakam, formül veya söz olabilir. Örneğin şifahen söylenmiş bir şiir, hikaye, masal da hususiyet taşıyorsa, kamuya sunulduğu andan itibaren eser olarak korunur. Yine dil ve yazı ile ifade olunan eserlerde konunun mutlaka bilimsel veya edebi olması da şart değildir. Siyasal, sosyal ve dinsel düşünce ve fikirler de, ilim ve edebiyat eseri sayılırlar. Yine kullanılan dilin yabancı veya ölü bir dil oluşu da önem taşımaz. Ayrıca bunların yapıldığı mekanın önemi de yoktur. Dil ve yazı ile ifade olunan eserlerin korunabilmesi için, hususiyet taşımaları gerekir.
Sonuç olarak ; bir fikir ve sanat eserinin, kanunun öngördüğü anlamda eser kabul edilip, korumalardan yararlanabilmesi için bazı özelliklerin bulunması gerekmektedir. Bunları şu şekilde özetlenebilir;
a.Hususiyet: Fikri ürünün, eser olarak nitelendirilebilmesi için, eseri meydana getiren kişinin (sahibinin) hususiyetini taşıması gerekir. Diğer bir ifade ile eserin bir insan tarafından yaratılması ve kendisini yaratan kişinin özelliklerini taşıması gerekmektedir. Bir fikri üründe hususiyetin bulunup bulunmadığı incelemesinde, söz konusu ürünü meydana getirenin özelliklerine değil, fikri ürüne odaklanılması gerekmektedir.
Bir eserde hususiyetin varlığı için fikri ürüne yansıyan çabanın belli bir düzeyde olması, sıradan olmaması ve vasatın üzerinde olması gerekmektedir.
b.Şekillenme: Fikri çabanın sonucunda oluşan düşüncenin, hukukun öngördüğü korumalardan yararlanabilmesi için, belli bir şekil altında varlık kazanması, dış dünyaya yansıtılmış olması gerekir. Salt düşünce ya da fikir, eser olarak kabul edilemeyeceğinden, korumalardan da yararlanamaz. Buna mukabil fikri ürünün yansıtıldığı şeklin tamamlanmış olması da gerekmemektedir.
c.Eser Türlerinden Birisine Dâhil Olma: Ortaya konan fikri ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için, FSEK’de öngörülen eser türlerinden birisine dâhil olmalıdır. Bu türlerden birisine girmeyen ürün, eser olarak nitelendirilemez. FSEK m.II ve devamı maddelerinde eserler dört tür olarak belirtilmiştir. Bunlar: i.İlim ve Edebiyat Eserleri, ii.Musiki Eserleri, iii.Güzel Sanat Eserleri, iv.Sinema Eserleridir.
FSEK’de eserler kanunda gösterilen türler ile sınırlı olup, bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
d.Fikri Çabanın Ürünü Olması: Bir ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için, fikri bir çabanın (emeğin) sonucu olmalıdır. Bu şart eserin mutlaka insan tarafından var edilmesi gerekliliğini ifade eder. Bu bakımdan, insan ürünü olmayan, örneğin tabii şekilde oluşan yahut insan dışındaki canlıların eylemlerinden kaynaklanan sonuçlar, eser olarak kabul edilemezler.
Fikri içeriğin yoğunluğu ve yüksekliği eser karakterinin varlığı veya yokluğu yönünden herhangi bir önem taşımaz. Bu husus eserin kendine has hususiyeti bulunması bakımından önem taşımaktadır.
Dava konusu senaryo incelendiğinde sahibinin hususiyetini taşıyan, fikri çabanın ürünü bir çalışma olduğu ve FSEK m.2 anlamında ilim ve edebiyat eseri olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Eser Sahipliğinin Değerlendirilmesi;
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” sıfatının da resen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin “eser sahipliği” ve “hak sahipliği” sıfatının resen irdelenmesi gerekmektedir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 11 ve 12 inci maddelerinde eser sahipliğine ilişkin karinelerin neler olduğu düzenlenmiştir. FSEK m. 11 hükmüne göre, “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo &televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır; meğerki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın”.
FSEK m. 12 hükmüne göre ise; “Yayımlanmış olan bir eserin sahibi 11 inci maddeye göre belli olmadıkça, yayımlayan ve oda belli değilse çoğaltan, eser sahibine ait hak ve salahiyetleri kendi namına kullanabilir. Bu salahiyetler, 11 inci maddenin ikinci fıkrasındaki karine ile eser sahibi belli olmadığı hallerde konferansı verene veya temsili icra ettirene aittir. Bu maddeye göre salahiyetli kimselerle asıl hak sahipleri arasıdaki münasebetlere, aksi kararlaştırılmamışsa adi vekalet hükümleri uygulanır.
FSEK sistematiğinde tescil ilkesinin kabul edilmemesi nedeniyle eser sahipliğinin tespitinde karinelerin öngörülmesi uygulamada ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümünde yardımcı olmaktadır. Ayrıca eser sahipliği, bu karineler dışında her türlü delille de ispatlanabilir.
Dosyada mübrez davaya konu senaryoya ilişkin davacı tarafça dava dışı kişilere ve Kültür bakanlığına gönderilen mail ve başvurular dikkate alındığında davacının FSEK 11’deki karine çerçevesinde bahse konu senaryonun eser sahibi olduğu ve davayı açma ehliyetini haiz olduğu kanaatine varılmıştır.
Maddi – Manevi Tazminat Yönünden Değerlendirme;
FSEK’de manevi haklar 1. umuma arz salahiyeti (madde 14), 2. adın belirtilmesi salahiyeti (Madde 15), 3. eserde değişiklik yapılmasını menetmek (Madde 16) olarak düzenlenmiş olup, yine aynı yasanın madde 18 (Değişik madde: 03/03/2001 – 4630/11. Md.) ‘e göre “Mali hakları kullanma yetkisi münhasıran eser sahibine aittir. Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır. Bir eserin yapımcısı veya yayımcısı, ancak eserin sahibi ile yapacağı sözleşmeye göre mali hakları kullanabilir.”
Mali haklar ise Madde 20- (Değişik madde: 01/11/1983 – 2936/3 md.) Henüz alenileşmemiş bir eserden her ne şekil ve tarzda olursa olsun faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir. Alenileşmiş bir eserden eser sahibine münhasiran tanınan faydalanma hakkı, bu Kanunda mali hak olarak gösterilenlerden ibarettir. Mali haklar birbirine bağlı değildir. Bunlardan birinin tasarrufu ve kullanılması diğerine tesir etmez. A-işleme hakkı (Madde 21), B-çoğaltma hakkı (Madde 22) – (Değişik madde: 07/06/1995 – 4110/8 md.) (Değişik fıkra: 03/03/2001 – 4630/13. md.) C-yayma hakkı (Madde 23), Ç-temsil hakkı (Madde 24), D-işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı (Madde 25) olarak düzenlenmiştir.
Eser sahibinin mali haklarından olan işleme hakkı FSEK m.21’de düzenlenmektedir. Maddeye göre bir eserden, onu işlemek suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.
Eser sahibi manevi hakları kapsamında FSEK m.14/1 uyarınca eserin umuma arzedilmesi veya yayımlanma tarzı, sahibinin şeref ve itibarını zedeleyecek mahiyette ise eser sahibi, başkasına yazılı izin vermiş olsa bile eserin gerek aslının gerek işlenmiş seklinin umuma tanıtılmasını veya yayımlanmasını menedebilir.
Davacı maddi tazminat talebini FSEK 68’e dayandırmaktadır. FSEK m.68/l hükmüne göre; “eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyannca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir”. FSEK m.68’deki kapsamında bu taleplerin ileri sürülebilmesi için, mütecavizin kusurunun olması ya da zararın gerçekleşmiş bulunması şart değildir.
Yine Yargıtay’a göre; “…eser sahibinin mali hakları korunurken sadece bu tecavüzün haksız fiil olduğu varsayımından hareket edilmeyecektir. Somut olayın özelliğine göre varsayımsal sözleşme bedeli tayin edilirken eser sahibinin bilimsel/sanatsal yeteneği, üretim kapasitesi gibi sübjektif nitelikleri, eserin beğeni ölçüsü, sayfa sayısı, estetik görünümü, nitelik ve niceliği, ihlal edilen mali hakkın türü, coğrafi kapsamı, ihlal süresi, ihlalin yapıldığı vasıta, bunun geniş halk kitlesine ulaşımı gibi objektif kriterler dikkate alınarak eser sahibi izinsiz yayın yapanla sözleşme yapması halinde, bu sözleşme uyarınca isteyebileceği bedel, bunun faizi 68. madde uyarınca açılacak davada dikkate alınacaktır…” Ayrıca rayiç bedelin tespitine ilişkin taraflar arasında daha önceden yapılmış bir sözleşme, teklif var ise, başka bir deyişle rayiç bedel somuta indirgenmiş ise, rayiç bedelin tespiti taraflar arasındaki sözleşme, teklif vs. ile tespit edilecektir.
FSEK m.70/I’e göre, manevi hakları haleldar edilen kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat ödenmesi için dava açabilir. İlgili hükümde kusurdan söz edilmese de, bu dava haksız fiil esasına dayandığından kusurun ve haksız fiilin diğer unsurlarının da gerçeklemesi gerekir. Manevi hakların ihlali halinde, ihlal edildiğinin belirtilmesi yeterli olmayıp manevi bir zarar ortaya çıkmış olmalıdır. Manevi tazminat davası kişilik haklarına hukuka aykırı saldırıdan doğan acı, elem ve ıstırabın telafisi amacını güder. Hakim bütün unsurları göz önünde tutarak manevi tazminat olarak ödenecek para miktarını takdir ve tayin edecektir. Yargıtay kararlarında manevi tazminat adı altında hükmedilecek paranın, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşıdığı, bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaçlamadığı vurgulanarak manevi tazminatın sınırının, onun amacına göre belirlenmesi gerektiğine hükmedilmektedir. FSEK m.14-17 arasında manevi haklar düzenlenmiştir. Manevi zarar hem FSEK’teki manevi hakların ihlali halinde hem de kişilik haklarının ihlali halinde ortaya çıkabilir.
FSEK m.70/III uyarınca eser sahibi, manevi haklarının ihlal edilmesi sebebiyle tazminattan başka temin edilen karın kendisine verilmesini de isteyebilir. Bu halde 68. madde uyarınca talep edilen bedel indirilir.
Hak İhlalinin Bulunup Bulunmadığı Yönünden Değerlendirme;
Davacı kendi senaryosunun davalı tarafa ait dizide kullanıldığını iddia etmiş olup, hak ihlalinin söz konusu olabilmesi için davacının senaryosunun davalıların dizisinde FSEK çerçevesinde mali/manevi hak ihlali sayılacak şekilde izinsiz kullanımların olması gerektiği izahtan varestedir.
Bilirkişi raporlarında da tespit olunduğu üzere, eseri tanımlayan belirleyen, onun hususiyetlerini gösteren, ona karakter kazandıran dört temel kıstas bulunur. Bunlar 1-Eserin örgülenme/serimsel yapısı, 2-Eserin teması, 3-Eserin ana öğeler açısından yapısı, 4-Eserin karakterler açısından yapısıdır. Bilirkişi raporlarında da davaya konu eserlerin bu dört temel kıstas açısından detaylı analiz edildiği ve kıyaslandığı anlaşılmıştır.
Sunulan ilk raporda olay örgülenmesi/serim bölümünde yapılan inceleme ile karşılaştırma ve gerekse kahramanın çatışmaları açısından yapılan analizler sonucunda; davacının ve davalının eserlerinin birbirinden tümüyle farklı işlendiği, olay örgüsü/serimin farklı geliştiği, davacının intihal iddiasının gerekçesi olarak sunduğu ana başlıklara şimdiye kadar ülkemizde ve dünyamızda işlenmiş birçok eserde sıkça rastlandığı, özellikle de zorla evlendirilmek istendiği için evinden kaçan kadın hikâyesi daha önce de birçok esere ve sinema filmine konu olduğu, doğal olarak bu konu bir kahraman ve anti-kahraman, kahramana yardım edenler ve anti-kahramanın tarafları arasında bir kaçma kovalamaca ve çatışmalar, aşklar ve düşmanlıklar ana fikri üzerinden örgülenmekte ve serimlendiği, bu yapının iki eserde de mevcut olduğu ancak klişe olduğu, bunların bir eserin temel yapısını ve tanımını oluşturan unsurlar olmadığını, asıl olan esas temanın işlenme biçimi, sahnelerin, diyalogların ve yan öykülerin birbirlerini etkileme, hangi bağlamda geliştikleri ve hangi bağlama dönüştükleri ya da dönüşecekleri meselesi olduğu, temel üç öğe (1-örgülenme/serim; 2-tema; 3-eserin ana unsurları) açısından değerlendirildiğinde iki eser davacı tarafın iddialarını ispatlar nitelikte olmadığı, her iki eserde daha önce Türk edebiyatında ve sinemasında defalarca işlenmiş olan zorla evlendirilen bir kadının evden kaçması teması işlenmiş olsa da; bu tema davacının eserinde kaçan kızın hayallerine ulaşması, davalının eserinde ise ona âşık olan adamın anti-kahramana karşı sonuna kadar ve cesurca mücadele etmesi şeklinde ilerlediği, davacının intihal iddiasında bulunduğu …/… ismi ülkemizin her kesiminde yaygın olan bir isim olduğu, adını …’ndan aldığı, davacının intihal iddiasında bulunduğu durumlar, diyaloglar ise davacıdan daha önce de yazılmış birçok eserde kullanılan ve günlük hayatın akışında sıkça karşılaştığımız diyaloglar olduğu, hususiyeti olan diyaloglar, durumlar olmadığı, esinlenme olarak kabul edilmesi gerektiği, zorla evlendirilmek istenen kadınların evden kaçması, yolculuğa çıkması, yolda binleri ile tanışmaları, bu tanışmalardan dost kazanmaları ya da çatışma yaşamaları, evliliği gerçekleştirmekten vazgeçmeyenlerin kadının peşine düşmesi, yerini bulmak için yakınlarına baskı yapmaları, koruyanlara zulüm uygulaması kaçış hikâyelerinin temel unsurları olarak benzer eserlerde klişe şeklinde kullanıldığı, bunların, sadece zorla evlendirilmek için evden kaçan kadın hikâyelerinin değil, genel olarak kaçış hikâyelerinin klişe özelliği olduğu tespit olunmuştur.
Alınan 2. Rapor ve ek raporda yine “…” başlığı altında “zorla evlendirilmek istenen bir kızın evden kaçması ve “esas oğlan”la yolda karşılaşmaları ve birbirlerine âşık olarak kaçmaları, … isimli bir projede kızın adının … olması, Venüsün diğer gezegenlere ters dönmesinin ana karakterin inatçı yapısıyla özdeşleştirilmesi ve bunun dile getirilmesi, taş taşıyan veya sürekli yollarda olan ekonomik durumu sınırlı bir karakterin kamyonetinin olması, resim yeteneği olan karakterin kızın resmini yapması, taş ustasının ise Venüs’ü taşa yontması, yakın bir arkadaşın evine sığınmak” şeklindeki benzerliklerin klişe konular olduğu ve herkes tarafından işlenebileceği ancak olay örgüsüne bakıp değerlendirildiğinde; davacı eserin uzun metraj bir sinema filmi için yazılan senaryo, davalı eserin ise bir televizyon dizisi olmasından kaynaklanan farklılıkların mevcut olduğu ortalama 90 – 120 dakikalık yazılan bir eserle, her hafta aynı süreyle yayınlanan ve yapımcı açısından da düşünüldüğünde ortalama yine üç sezon devam etmesi planlanan bir eser arasında hikâye olarak farklılıklar bulunacağı, davalı eserde işlenen ana karakterlerin hikâyeleri davacı eserle farklılıklar gösterdiği, uzun soluklu düşünülen bir projede olması gerektiği gibi, hikâye diyalektiğine uygun olarak bir hikâyenin diğerini doğurması ve daha büyük bir etkiyle ana krizi beslemek amacıyla davacı eserden konu olarak uzaklaşmasının kaçınılmaz olduğu ana hikâyenin çıkış ve düğüm noktasına, çatışmaların kurulma şekline bakıldığında iki eserin aynı olduğu tek tek ele alındığında benzer tüm yönlere tartışmasız klişe olduğu, fakat , bu kadar çok klişenin aynı anda bir araya gelmesi, ana hikâyede intihal olduğunu gösterdiği bir bütün olarak iki eser değerlendirildiğinde ana hikâyenin herkesçe kullanılabilir tesadüfleri aştığını, sebebi her ne olursa olsun hikâyelerin farklı işlendiğini göz önünde bulundurulduğunda davacı eserin kaynak olarak kullanıldığı ve davalı eserin bir işleme eser olduğu, EK RAPORDA İSE; İki eserin tema ve finalleri dikkate alındığında eserin tümünde bir intihalden bahsedilemeyeceği, biri TV dizisi, biri uzun metraj sinema filmi olarak yazılan iki senaryonun nihai amaca ulaşmaya çalışan iki ana karakterin aynı tetikleyici sebeple yola çıktıkları (evlenmemek), kurtarıcı/erkek karakterle aynı şekilde ilişki kurdukları (yolda), aynı motivasyonla hareket ettikleri (kendi kararlarını vermek), düşmana verdikleri cevabın aynı olduğu (kaçmak), “Benzerlikler” kısmında belirtilen unsurların bütün olarak ele alınması gerektiği üzerinden yola çıkarak, eserlerde kullanılan bu kurgunun tesadüfleri aştığı, “Benzerlikler” olarak nitelendirilen unsurların eser sahibinin hususiyetini taşıdığı ve dolayısıyla davalı esere bu hususiyetin yansıdığı, aynı ekonomik ve sosyal yapıdan gelen, aynı ismi taşıyan kadın karakterlerin zorla evlendirilmek istemediği için kaçmasıyla tanıştığı erkek karakterle aralarında aşk ilişkisi kurulması, evlendirilmek/evlendirildiği düşmanlarca kovalanması ve erkek karakterle onlardan kaçması, araç olarak kamyonetin kullanılması, her iki erkek karakterin de belli bir sanatsal yeteneklerinin bulunması ve bunu kadın karaktere karşı aynı şekilde kullanmaları, şeklinde ifade edilebilecek, akışının motiflerinin aynı olduğu kısmi intihalden bahsedilebileceği değerlendirilmiştir.
Tüm dosya kapsamı sunulan mütalaalar ve bilirkişi raporları ile bir bütün olarak değerlendirildiğinde; her ne kadar alınan 2. Rapor ve ek raporda birden çok klişenin aynı anda iki projede yer alması “klişe” konulardan öte bir değerlendirme gerektirdiği belirtilmiş ise de gerek ilk rapor gerekse son alınan raporda davacıya ait senaryo ile dizide kullanılan senaryodaki birçok benzerliğin (benzer ekonomik ve sosyal yapıdan gelen, benzer ismi taşıyan -ki bu benzerlik … gelmekle- kadın karakterlerin zorla evlendirilmek istemediği için kaçması, tanıştığı erkek karakterle aralarında aşk ilişkisi kurulması, evlendirilmek/evlendirildiği düşmanlarca kovalanması ve erkek karakterle onlardan kaçması, araç olarak kamyonetin kullanılması, her iki erkek karakterin de belli bir sanatsal yeteneklerinin bulunması ve bunu kadın karaktere karşı kullanmaları) yıllardır Türk edebiyatında ve sinemasında defalarca işlenmiş olan klişe olarak tabir edilen konular olduğunun tespit olunduğu dolayısıyla klişelerin herhangi bir kimseye hak sahipliği tanımayacağı gibi klişe konulardaki benzerliğin intihale de sebebiyet vermeyeceği izahtan vareste olup son alınan rapor ve ek rapordaki klişe tespitine rağmen klişelerdeki birden çok benzerliğin intihal olduğu – klişelerde davacı hususiyetinin yansıtıldığı yönündeki değerlendirmelerin dosya kapsamı ve rapor içeriğindeki değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı anlaşılmakla davacının intihal iddialarının sübut bulmadığına kanaat getirilmekle sübut bulmayan davanın reddi yönünde aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının açmış olduğu davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 2.578,31 TL’den 54,40 TL karar harcının düşülmesine, kalanı 2.523,91 TL’nin karar kesinleştikten sonra talep halinde davacıya iadesine,
3-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat talebine ilişkin 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davalılardan …tarafından yapılan, 100,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
6-Davalılardan … tarafından yapılan, 50,00 TL posta gideri ve 600,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 650,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
7-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 17/09/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır