Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/492 E. 2019/243 K. 11.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/492
KARAR NO : 2019/243

DAVA : Marka (Maddi Tazminat İstemli), Marka (Manevi Tazminat İstemli), Marka (Tecavüzün Ref’i İstemli)
DAVA TARİHİ : 09/06/2015
KARAR TARİHİ : 11/06/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Maddi Tazminat İstemli), Marka (Manevi Tazminat İstemli), Marka (Tecavüzün Ref’i İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1986 yılından beri uluslararası taşımacılık alanında, kullanmakta olduğu marka nedeniyle tüketiciler nezdinde bilinirlik seviyesine ulaşmış olup, aralıksız ve kaliteli yoğun kullanım nedeniyle piyasada tanınmış hale geldiğini, 1996 ve 2002 yıllarında sırasıyla … ve … no.lu markalarını tescil ettiren (Türkiye dışında Almanya’da da markasını tescil ettirdiğini) ve tescilden bu yana “…” ibareli markaları ile bir kalite ve güven sembolü haline gelen markanın gerek ulusal gerekse uluslararası çapta birden fazla firma ile iş yapması sayesinde maruf olma kategorisine girdiğini, müvekkilinin markasının tanınmışlık kriterlerini sağladığını, “…” kelimesinin müvekkilinin ticaret/unvanında da kullanıldığını, davalı firmanın, müvekkilinin ticaret unvanında da yer alan “…” markalarının esas unsurunun ayırt edilemeyecek derecede benzerini gerek “…” alan adı üzerinden gerekse sair yerlere reklam vermek suretiyle izinsiz bir şekilde kullandığını, davalı markasında yer alan ”’…” ibaresinin ürünün ne olduğunu tarif etmeye yönelik olup, tek başına tescil edilemeyecek zayıf bir ibare olarak kaldığını, tali bir unsur olmaktan öteye geçemediğini, “…” unsurunun davalının markasında esas unsur olarak baskın hale geldiğini, “…” ibaresinin davalı tarafından marka olarak kullanılmasının müvekkiline ait tescilli markalara tecavüze sebep olduğunun YİDK kararları ile de sabit olduğunu, davalının başkaca başvurularının müvekkili tarafından yapılan itirazlara konu olup, benzerliği kabul edilmiş markalar ile ihlale sebep olan dava konusu marka arasında herhangi bir farkın bulunmadığını ve bu durumun dahi davalının kötü niyetini gösterdiğini, davalının … no.lu “…” marka başvurusunun müvekkiline ait sınıflar yönünden YİDK incelemesinden de geçmek suretiyle iptal edildiğini, davalının söz konusu kararın iptali için açtığı davanın reddedildiğini, bu kararın varlığına rağmen davalının halen “…” esas unsurlu marka başvurularında bulunmasının ve söz konusu markaları kullanmasının kötü niyetinin en önemli göstergesi olduğunu, müvekkilinin “…” esas unsurlu markalarına yönelik yoğun bir koruma çalışması yaptığını, TPMK nezdinde kısa bir araştırma ile de bulunabilecek olan bu çalışmalar ışığında dava konusu markanın evleviyetle hükümsüzlüğünün gerektiğini, davalıya gönderilmiş olan ihtarnameye herhangi bir geri dönüş alınamadığını ve müvekkilinin markaları ile iltibas yaratmaya devam eden markaların tescil başvurularının ihtarname tarihinden sonra da devam ettiğini ve davalının eyleminin haksız rekabet ve müvekkilinin marka haklarına tecavüz teşkil ettiğini, davalı yanın markayı kullanma yolu ile elde ettiği geliri yoksun kalınan kazanç olarak istediklerini beyanla, … sayılı “…” ibareli marka üzerine davalı yanın hukuka aykırı eylemlerinin önüne geçilmesi amacıyla davalının müvekkilinin markasına ilişkin kullanımlarının durdurulması için teminatsız olarak ihtiyati tedbir konulmasına, … ibareli alan adı üzerinde “…” ibareli kullanımın çıkartılmasına, yahut … linkine erişimin engellenmesine, …, …, …, …, …,…, …, …, … , … ve … sitelerinde yer alan reklamların kaldırılmasına, yapılacak yargılama sonunda, davalının müvekkiline ait marka hakkına vaki tecavüzünün tespiti ile tecavüz eylemlerinin durdurulması, tecavüzün ref’i ve men’ine, müvekkiline ait marka hakkına tecavüz suretiyle gerçekleştirilen her türlü kullanımın önlenmesine, markanın ayırt edilemeyecek derecede benzerlerini tanıtma vasıtası olarak ihtiva eden etiket, tabela, fatura, broşür, muhafaza ve ticari evrakın v.s. basılı her türlü evrak ve maddeler ve tanıtım malzemelerinin ticari gaye ile bulundukları her yerden toplatılmasına ve çıkartılmasına, bu markanın tanıtıcı işaret olarak kullanıldığı web sayfasından çıkartılmasına, davalı yanca müvekkili adına tescilli markaların tüketiciler nezdinde iltibas yaratacak şekilde marka/tanıtma vasıtası olarak kullanmak şeklindeki vaki fiillerinin TTK anlamında haksız ve kötü niyetli olduğunun tespitine, söz konusu marka ile iltibas yaratacak şekilde gerçekleştirilen kullanım şeklindeki haksız rekabetin men’ine , fazlaya ilişkin talepleri saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL maddi, 25.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin … nolu “…” markasının tescilli bir marka olduğunu, müvekkilinin kullanımlarının tescilli ve seri markalar kapsamında olduğunu, müvekkilinin tescilli markasını kullanmasının davacı taraf markalarına bir tecavüz teşkil etmediğini, müvekkilinin akaryakıt sektöründe faaliyette bulunduğunu, “…” markasının 4 ve 40. sınıflarda tescilli olduğunu, müvekkilinin tescilli markasını tescili kapsamında “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu) “nda kullandığını, kullanımının hukuken var olan bir hakkın fiilen kullanılması niteliğinde olduğunu, “…” ibareli markanın, … tescil no.lu “…” ve … tescil no.lu “…” esas markalı ve bunlara bağlı oluşturulan seri markalar ile birlikte kara araçları servis istasyonlarında yani akaryakıt bayilerinde kullanıldığını, davacı tarafın iştigal alanı ile ilgili bir kullanımın söz konusu olmadığını, davacının markası tanınmış bir marka olmadığı için, sınıf ayrımı olmaksızın korumaya tabi olmadığını, davacının ciddi bir markasal kullanımının mevcut olmadığını, sunduğu delillerin markanın kullanıldığı ispat açısından yetersiz olduğunu, müvekkilinin “…” markasını kullanımına ilişkin sunulan belgeler incelendiğinde, bu kullanımların tümünün akaryakıt istasyonu ve doluma yani müşterilere yakıt ihtiyacı sunulması ve yine müşteriler tarafından yapılan yakıt alımlarının bu karta işlettirilmesine ilişkin olduğunun görüleceğini, ayrıca davacının “…” ibareli bir markasının bulunmadığını, taraf markaları arasında iltibasın söz konusu olmadığını, taraf markaları arasında ayniyet, benzerlik, iltibas veya iltibas tehlikesinin mevcut olmadığını, davacının … tescil no.lu markası ile müvekkilinin markasının aynı/benzer olduğu hiçbir mal/hizmet sınıfının bulunmadığını, bu nedenle markalar arasında görsel bir karşılaştırma yapılmasına dahi gerek olmadığını, kaldı ki yapıldığında da müvekkilinin markasının davacının iki markası ile de benzerlik taşımadığının görüleceğini, taraf markalarının müşteri çevrelerinin de tamamen farklı olduğunu, müvekkilinin markasının kullanıldığı akaryakıt istasyonlarında üçüncü kişilere nakliyecilik, sigortacılık, taşıma hizmetleri verilmediğini, müşteri kitlesinin aracının akaryakıt, yıkama, bakım ihtiyaçlarını karşılamaya gelen kişilerden oluştuğunu, tüketicinin bir benzin istasyonuna girerek nakliye, taşıma hizmeti talep etmesinin hayatın olağan akışı içerisinde mümkün olmadığını, aynı şekilde tüketicinin akaryakıt istasyonunda sağlanan benzin vb. satın alma hizmeti ile nakliyecilik hizmetini karıştırmasının, aralarında bağlantı kurmasının, yanılarak birinin yerine diğerini satın almasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, enerji piyasasının önde gelen şirketlerinden olan müvekkilinin markaya sektöründe ayırt edicilik kazandırdığını, bu nedenle taraf markaları arasında bağlantı kurulma ihtimalinin de olmadığını, davacının müvekkiline ait “… ” ibareli … no.lu markası hakkında sunduğu yerel mahkeme kararının iş bu davada emsal olamayacağını, bu kararın henüz kesinleşmediğini, müvekkili tarafından tescile hak kazanılmış “…” ortak asli unsurunu taşıyan çok sayıda seri marka bulunduğunu, davacının bunlardan hiç bahsetmediğini ve müvekkilinin kötü niyetli olduğundan söz edilmesinin mümkün olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
… 3.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2015/224 esas-2016/121 karar sayılı 07.06.2016 tarihli yetkisizlik kararı ile dosya mahkememize gönderilmiş olup, yargılama mahkememizce yapılarak bitirilmiştir.
Dava, 556 sayılı KHK hükümleri uyarınca açılmış marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti , durdurulması, ref’i, men’i ve maddi manevi tazminat talepli davadır.
Dosyada tarafların bildirdikleri deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporu alınmıştır.
TPMK kayıtlarının incelenmesinde, … tescil no’lu “…” ibareli markanın … A.Ş adına, 39.sınıfta, ilk defa 24.07.1996 tarihinde tescil edildiği, … tescil no’lu “…” ibareli markanın … A.Ş adına, 35, 36, 39, 42’nci sınıflarda ilk defa 21.08.2002 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır.
Dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak bilirkişi heyeti tarafından yapılan inceleme neticesinde ibraz edilen 20.04.2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle;”… Yürürlük hukuku açısından yapılan inceleme neticesinde somut olaya MarkKHK’nın uygulanacağı, davacı markasının tanınmış marka niteliğini haiz olduğunun ispatlanamadığı, taraflara ait markaların farklı mal ve hizmetlere yönelmesi sebebiyle marka hakkına tecavüz teşkil etmediği, davalının “…” ve “…” şeklindeki marka kullanımları, kendisi adına tescilli … ve … no.lu “…” ve “…” markalarının 37. sınıftaki [“Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)”) tescili kapsamında olup, markaların sicilde tescil edildikleri şekle uygun olarak kullanıldıkları; bu itibarla, dava konusu markasal kullanımın davalının kendi tescilli markaları kapsamında olduğu ve bu sebeplere binaen söz konusu uyuşmazlıkta davacının marka hakkına tecavüz ve/veya haksız rekabet koşullarının bulunmadığı…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
556 sayılı MarkKHK, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) 10.01.2017’de Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla beraber yürürlükten kalkmıştır. Bu doğrultuda derdest davalara hangi mevzuatın uygulanacağının açıklanması zarureti doğmuştur. Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar; ancak kanunun geçmişe etkili olarak uygulanacağına ilişkin bir hüküm ihdas edilmiş ise kanun geçmişe etkili olarak uygulanabilir. Kanunun yürürlüğü düzenleyen 192. maddesinin “a” ve “b” bendinde yer alan ileri yürürlük hükümleri istisna olmak üzere, kanunun diğer hükümlerinin SMK’nın yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olup; SMK’nun geçmişe etkili olarak uygulanmasına ilişkin bir hükmün bulunmadığı, dolayısıyla yürürlüğe girdiği 10.01.2017’den itibaren ileriye etkili olarak uygulanacağı görülmüştür. Bu doğrultuda SMK’nın, yürürlüğe girmesinden önce ikame edilen ve takiben anılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği sırada derdest olan ve söz konusu Kanun’un yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara yönelik davalara SMK değil, MarkKHK uygulanacaktır.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname mad. 61 uyarınca; Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu haklan üçüncü kişilere devretmek, fiilleri marka hakkına tecavüz sayılır. Buradan da anlaşıldığı üzere, “MarkKHK hükümleri uyarınca koruma altında bulunan bir markayı, sahibinden izin almaksızın aynı KHK’nm 9. maddesinde belirtilen biçimlerde kullanmak” fiili, marka hakkına tecavüz teşkil edecektir ve somut uyuşmazlıkta özellikle üzerinde durulması gereken ihtimal de budur.
MarkKHK’nın 61. maddesinin, KHK’nın 9. maddesine yaptığı yollama gereği;
“a) Markanın tescil kapsamına giren ayni mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması,
b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması,
c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması”
Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması.
b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması.
c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması.
d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması
e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.
Fiilleri, markaya tecavüz teşkil eder.
TANINMIŞLIK YÖNÜNDEN;
Davacı şirket, “…” ibareli markalarının tanınmış marka olduğunu ileri sürmektedir. Bilindiği gibi, tanınmış marka, bir kişi ya da teşebbüse sıkı şekilde bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri ve diğer sübjektif ilgi ve ilişkiler ayrımı yapılmaksızın coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir yüksek çağrışımdır. Bir markanın tanınmış marka olup olmadığının tespitinde, markanın değeri, yapılan reklam ve promosyon çalışmaları, markanın üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin kalitesi, satış adedi ve cirosu, tescil yapılan ülke sayısı gibi ölçütlerden yararlanılır.
… 2. FSHHM’nin dosyaya sunulu 29.04.2015 tarih ve 2014/497 E., 2015/142 K. sayılı kararında, huzurdaki davanın davacısı … ve …’a ait markalar ile ilgili olarak; “uzun yıllardan bu yana sektörde faaliyette bulunduğu ve belli bir bilinirlik elde ettiği beyan ve müşahede olunmaktadır.” şeklinde bir ifadenin kullanıldığı görülmektedir. Bu karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.04.2016 tarih ve 2015/8960 E., 2016/3613 K. sayılı karan ile onandığı anlaşılmıştır.
Davacının 27.09.2017 tarihli dilekçesinde bahsettiği, … 2. FSHHM’nin diğer kararları da aynı “…uzun yıllardan bu yana sektörde faaliyette bulunduğu ve belli bir bilinirlik elde ettiği beyan ve müşahede olunmuştur” ifadesini içerdiği, … 2. FSHHM’nin 17.09.2015 tarih ve 2014/496 E., 2015/290 K. sayılı kararında, “davalı markalarının asıl ve ayırt edici unsurunun ‘…’ ibaresi olduğu, davalı markasının yoğun ve yaygın biçimde kullanıldığı, davalının ticaret unvanının ayırt edici unsurunun da “…” ibaresinden oluştuğu, marka ve unvanın uzun yıllardır kullanıldığı, belli bir bilinirlik elde ettiği, davacı markasının davalının markalarının reklam gücünden haksız biçimde yararlanacağı, bu bağlamda davalı markasının bilinirliğinden istifade ederek toplumun dikkatini çekeceği ve onun temsil ettiği imaj ve güveni hiçbir masraf ve çaba harcamadan kendi markasıyla sunulan hizmetlere devrini sağlayacağı, diğer yandan davalı ile aynı kalitede hizmet sunamaması durumunda tüketicinin bunun sonuçlarını davalı markalarına mal edeceği, bu şekilde davalı markasının giderek ayırt edici gücünün ve etkileme alanının zayıflayacağı” şeklinde ifadeler yer aldığı anlaşılmıştır.
Yine davacının 27.09.2017 tarihli dilekçesinde … FSHHM’nin 17.02.2005 tarih ve 2004/178 E,, 2005/94 K. sayılı kararında yer alan “…anılan ibareyi şirketin kuruluşundan bu yana ret edilen hizmet sınıfları için kullanmakta olduğu ve bu suretle işaretin kendisine ait olduğunu ticaret alanında kabul ettirmiş bulunduğu anlaşılmaktadır.” ifadesinin yer aldığı ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
Taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda ve mülga 556 sayılı KHK’de ve 6769 sayıyı yasada da tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus mahkeme içtihatları ve öğreti ile uygulamaya bırakılmıştır. Yargıtay birçok kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” şeklinde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ait olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tesbiti cihetine gidilebileceğini belirtmiştir. Tanınmış marka konusunda uluslararası boyuttaki çalışmalar ise Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (wipo) bünyesinde yürütülmektedir. Bu kuruluş uzmanlar komitesince benimsenen A/34-13 nolu tavsiye kararında bir markanın tanınmış olup olmadığının tesbitinde, markanın kullanım süresi, yaygınlığı, kapsamı ve coğrafi alan genişliği, ekonomik değeri, reklam, temsil, promosyon, fuarlara katılım ve fuar düzenleme, kataloglar hazırlama gibi tanıtım faaliyetleri, bu çalışmaların kapsamı, süresi ve mali bütçesi, işletmenin büyüklüğü, cirosu,marka hakkının hangi etkinlikte ve verimlilikte korunduğu, tanınmışlığa yönelik mahkeme ve diğer yetkili makamların kararları gibi olguların göz önünde bulundurulması kararlaştırılmıştır.Yargıtay 11.HD nin 19.4.2002 tarih ve 2001/9903 esas-2002/3699 karar sayılı ilamında bir markanın birden çok ülkede tescilli olmasını tanınmış marka olarak kabul açısından yeterli görmekteyken son uygulamalarda bu hususun markanın tanınmışlığı açısından bir gösterge olabileceği ancak tek başına tanınmış marka olgusu için markanın birçok tescilinin olmasının yeterli olmayacağına işaret edilmiştir. Trips’de ise açıkça tanınmışlığın ilgili sektörde tanınmışlık olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Yine doktrinde Trips deki düzenlemeye benzer görüş Hanife Dirikkan tarafından ileri sürülmüş ve markanın tanınmışlığından söz edebilmek için bir ülkede yaşayanların tamamı tarafından söz konusu markanın bilinmesinin zorunlu olmadığı, marka sahibinin hedef kitlesinin esas alınması gerektiğine işaret edilmiştir.Markanın tacirler yada o malın alıcıları değil, bu mal ile ilgili olmayanlar tarafından da bilinmesi halinde tanınmış markadan bahsedileceği, tanımış markanın maruf marka karşısında daha kapsamlı,ekonomik yönden daha önemli bir kavram olarak karşımıza çıkacağı, bir markanın tanınmış olduğunu söyleyebilmek için markanın konulduğu mamülün birden bire düşünülmeden ve bir hatıranın yardımı ile hatırlanmadan, refleks halinde düşünülmesi gerektiği, genellikle tüketicinin zihninde bir fikir uyandıran markanın tanınmışlık derecesine ulaştığı da doktrinde Hamdi Yasaman tarafından ifade edilmiştir. Gürzumar ise, tanınmış markanın en önemli özelliğinin, tescilli bulundukları mal kategorisinden bağımsızlaşarak ve başlı başına birer kalite sembolü olarak, reklam aracı haline gelen ve geniş kitleler karşısında sahip oldukları etkilerini, tamamen farklı mal kategorileri üzerinde de gösterebileceği markalar olarak tanımlamıştır. Arkan ise tanınmış markadan bahsedebilmek için, reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline gelmiş bir markanın, sadece o markayı taşıyan mal ya da hizmetlerle ilgili çevre içinde değil bu çevre dışında, o mal ya da hizmetle ilgisi olmayan kişilerce de bilinmesi gerektiğini belirtmiştir.
Bilindiği üzere Tanınmış marka korunmasında en önemli konunun tanınmışlığın belirlenmesinde izlenilecek yöntem olduğu, her ne kadar hukuki bağlayıcılığı olmasa da WIPO Kriterlerinin baz alınarak tanınmışlık araştırılması yapılması gerektiği bir markanın koruma istenen ülke dışında yabancı ülkelerde tanınmış olmasının, koruma istenen ülkede de tanınmış olduğuna hükmedilmesi için yeterli olmayacağının açık olduğu, her davada tanınmışlık olgusunun o davanın somut özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği bilinmektedir. Dolayısıyla her somut olayda tarafların dosyaya sunduğu belgeler, beyanlar ve ihtilafın niteliği, ürünün sunulduğu sektör ve çevre gözetilerek bahsi geçen kriterlerin Mahkemece yada atanan bilirkişice o dosyaya özgü sunulan deliller ile tartışılması gereklidir.
Dosyaya sunulan belgeler incelendiğinde; davacının, 1982 yılından itibaren hizmet verdiği şirketleri listelediği, proje çalışmalarının neler olduğunu saydığı, davacıya ait marka tescil belgelerine dair bilgilerin bulunduğu, şirket merkez ve şube adreslerinin gösterildiği, şirketin almış olduğu yetki belgelerinin fotokopilerinin sunulduğu, davacının, 1982 yılında ilk faaliyetine gümrükleme firması olarak başladığı, zamanla nakliyat ve lojistik şirketine dönüştüğü, davacının ilk markasının tescili 1996 yılına sonraki 2002 yılma ait olup, davacının bu markalarının, yargı kararlarında da belirtildiği üzere “…” tanıtıcı işaretinin uzun yıllardır kullanıldığı anlaşılmıştır.
Somut olayda, … 2. FSHHM’nin kesinleşmemiş kararlarında davacıya ait markaların tanınmış marka niteliğine sahip olduklarının açıkça belirtilmediği, bu markaların yıllardır yaygın ve yoğun biçimde kullanıldığına ve belirli bir bilinirlikte olduklarına, davacının işaretin kendisine ait olduğunu ticaret alanında kabul ettirmiş bulunduğuna yönelik ifadelerin yer aldığı anlaşılmıştır. Bir markanın belirli bir bilinirliğe sahip olması, her durumda o markanın tanınmış marka olduğunu göstermez. Dosyaya sunulu kararlarda davacı markalarının tanınmış marka olup olmadıklarına yönelik bir değerlendirme yapılmamıştır. Kaldı ki, söz konusu kararlar kesinleşmiş de değildir.
Davacının marka tescilleri 1996 ve 2002 yıllarına aittir, dolayısıyla çok uzun bir geçmişe sahiptir. Dosyaya sunulan delillerin incelenmesi neticesinde davacının dayanak markası altında nakliyat ve lojistik alanında faaliyet gösterdiği, davacının söz konusu markaları nakliyat ve lojistik alanında yoğun ve yaygın bir biçimde kullandığı ANCAK davacı tarafa ait markanın (DAVALI KULLANIMLARI TESCİLE DAYALI OLMASI SEBEBİYLE MARKA TESCİL TARİHLERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULARAK DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE) tanınmışlık vasfını gösterir, iddia olunan tanınmış marka olgusunu destekleyen yeterli delil bulunmadığı, ilgili sektördeki yüksek algı düzeyi ile bu markanın farklı mal veya hizmetlerde kullanılması yoluyla üçüncü kişilerin haksız bir menfaat sağlamasının, markanın itibarına zarar verilmesinin yahut markanın ayırt edici karakterinin bu tür farklı alanlardaki kullanım ile zedelendiği hususunun bilirkişi heyet raporunda da tespit olunduğu üzere ispat edilemediği anlaşılmıştır.
KARIŞTIRILMA İHTİMALİ YÖNÜNDEN;
Somut olay kapsamında davacı markasının tanınmış marka niteliğine haiz olmadığı görülmüş olup, davalı kullanımlarının davacı markasına tecavüz teşkil etmesi için aynı veya benzer işaretin aynı veya benzer mal ve hizmetlerde kullanılmak suretiyle karıştırılma ihtimali yaratması gerekmektedir.
Türk marka hukukunda iltibas (karışıklık yaratma) hususu 556 sayılı KHKda hem mutlak hem nispi red nedeni olarak 7 (1) (b) ve 8 (1) (b) maddelerinde düzenlenmektedir. Bu düzenlemeye göre tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil başvurusu reddedilecektir. K.H.K.deki deyimiyle “halk tarafından karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” ‘ olarak değerlendirilmesi de mümkün olup; bu husus öğretide de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değerlendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır.
Davalı, “…” ibareli markasal kullanımının hukuken var olan bir hakkın fiilen kullanılması niteliğinde olduğunu savunmaktadır.
Davalıya ait … tescil no.lu “…” ibareli markasının tescili kapsamında “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” hizmetleri bulunmaktadır.
Davalıya ait … tescil nolu “…” ibareli markasının tescili kapsamında 4. sınıfta “Sınai amaçlı yağlar, gresler (kesme sıvıları, toz emici-ısîatıcı ve bağlayıcı maddeler dahil) katı yakıtlar (odun hariç), sıvı ve gaz yakıtlar ile bunların katkıları…” bu emtiaları kapsayacak şekilde 35. sınıfta “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için.. Sınai amaçlı yağlar… Ürünlerinin bir araya getirilerek sunulması hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, kataloglar ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir)” hizmetlerinde ve 37. sınıfta “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” hizmetlerinde tescilli olduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamından, davalının “…” ibaresini, bir yerde “…” olarak, diğer her yerde ise sadece “…” işaretine yer vermek suretiyle akaryakıt istasyonlarındaki tabela ve yol yaklaşım panoları vb. reklam vasıtalarında, şehir içi reklam panoları vb. tanıtım vasıtalarında marka olarak kullandığı, akaryakıt istasyonu tabelalarında ve reklam vasıtalarında, “…” (mavi zemin üzerine yeşil renkle ya da yeşil zemin üzerine beyaz renkle) tanıtıcı işaretinin markasal kullanıldığı ve “…” şeklindeki markasal kullanımın, sadece akaryakıt istasyonlarındaki reklam bayraklarında ve kart üzerinde kullanıldığı anlaşılmıştır.
Taraf markalan incelendiğinde her iki markanın da esaslı unsurlarının “…” ibaresi olduğu, diğer unsurların ise markalar ile sunulan mal/hizmete yöneldiği, bu kapsamda taraf markalarının işaretsel açıdan benzer olduğu görülmüştür.
Bununla birlikte marka hakkına tecavüzün söz konusu olabilmesi için karıştırılma tehlikesi yaratabilecek işaretlerin, aynı ya da benzer mal ve hizmetlerde kullanılması gerekir. Karıştırma ihtimali incelemesi şu kriterler gözetilerek çözülebilir.. Bunlar “görsel, işitsel, kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, markanın asli ve tali unsurlarıyla birlikte bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim bakımından benzerlik olup olmadığı, çağrıştırmanın söz konusu olup olmadığı, markanın ait olduğu mal ve/veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markayı taşıyan malın değeri ve buna bağlı olarak alıcının bu malı almaya gittiğinde harcadığı zaman” biçiminde sıralanabilir. İlaç markaları hariç olmak üzere, kural olarak karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih ve 2006/11-338 sayılı kararında da açıklandığı üzere değerlendirme “orta düzeydeki tüketici gözüyle” yapılmalıdır. Söz konusu Genel Kurul Kararında, orta düzeydeki tüketicinin, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemeyeceği, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisi ile hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışacağı, bunun da aynı emtialar üzerinde kullanılacak olan ve küçük farklılıklar taşıyan marka ve işaretlerin farklı zamanlarda ayırd edilmesini olanaksız kılacağı belirtilmektedir. Ayrıca yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Esas unsur, markadaki ayırt ediciliği sağlayan, özgün olan, fark yaratan işarettir. Esas unsur, bir kelime, resim, renk, şekilden oluşabileceği gibi, bunların iki ya da daha fazlasının kombine edilmesi ile de oluşturulabilir. Yarduncı unsur ise, ayırt edici özelliği bulunmayan, herkesçe kullanılabilen unsurlardır. Markaların parçalara ayrılarak inceleme yapılmasına ve özellikle tek başlarına ayırt edici gücü bulunmayan tasviri işaretlerden oluşan kısımlarının aynı veya benzer olup olmadıkları üzerinde durulmasına gerek yoktur.
Markayı oluşturan unsurlardan birisinin diğerlerine göre görsel veya işitsel olarak daha baskın unsur konumunda olması veya tüketici algısının markadaki unsurlardan birisi üzerinde yoğunlaşması ihtimalinin bulunması veya ayırt edici gücü veya bilinirlik düzeyi yüksek önceki markayla başvurudaki unsurlardan birisinin benzerliğinin bulunması hallerinde, benzerlik incelemesi markalardaki benzer unsur ön plana çıkartılarak yapılabilecektir.
Taraf markalarının yöneldiği mal ve hizmetler incelendiğinde davacı markasının taşıma/nakliyat hizmetine yönelik olarak tescil edildiği ve kullanıldığı, davalı markasının ise akaryakıt mal/hizmet grubunda kullanıldığı ve taraf markalarının yukarıda belirtilen kriterler kapsamında benzer olmadığı, davalının “…” ve “…” şeklindeki markasal kullanımlarının sunulan bilirkişi raporuyla da tespit olunduğu üzere kendi adına tescilli olan 37. Sınıftaki “Kara araçları servis istasyonu bakım hizmetleri (bakım tamir ve akaryakıt dolumu) hizmetleri kapsamında olduğu, markaların sicilde tescil edildikleri şekle uygun olarak kullanıldıkları bu kapsamda farklı mal ve hizmetler yönelen davalının tescile dayalı kullanımlarının davacının markalarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
HAKSIZ REKABET VE TESCİLDE KÖTÜNİYET İDDİASI YÖNÜNDEN;
T.T.K’nun 20/2’ maddesinde tacirlerin özen yükümlülüğü artırılmış ve tacirlere ticari işlerinde ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğu yüklenmiştir.. TTK’nın 56. maddesi iktisadi rekabetin her türlü suistimalini yasaklamıştır. Yasadaki bu sınırın aşılması MK’nın 2. maddesinde yazılı bulunan objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir biçimde ekonomik rekabetin kötüye kullanıldığı hallerde meydana çıkmaktadır. Karışıklığa meydan verebilecek bir ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması, yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak kabul edilmelidir. Hukukumuzda, yerleşmiş içtihatlarda bu prensibe değinilmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri ise Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. ” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1) Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;….4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
Somut olaya dönüldüğünde; davalı kullanımlarının tescille dayalı olduğu, bahse konu marka tescilleri hükümsüz kılınmadığı müddetçe tescilden kaynaklı hakların kullanımının haksız rekabet teşkil etmeyeceği, yine davacının davalının kötü niyetli olarak marka başvurularında bulunduğu iddiasına ilişkin olarak ise bu yöndeki iddiaların mevcut yargılamanın -hükümsüzlük talebi bulunmadığı dikkate alındığında- konusu olmadığı anlaşılmakla bu yöndeki taleplerinin de reddine karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı, alınan bilirkişi raporu, dosyaya sunulan deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalının “…’/”…” şeklindeki marka kullanımının kendi adına tescilli olan markaların 37. sınıftaki “Kara araçları servis istasyonu hizmetleri (bakım, tamir ve akaryakıt dolumu)” hizmetleri kapsamında olduğu, markaların sicilde tescil edildikleri şekle uygun olarak kullanıldığı, bu kullanımdan dolayı davacı markalarına tecavüz fiilinin ve haksız rekabetin oluşmadığı tanınmışlık iddiasının ispatlanamadığı anlaşıldığından, davacının sübut bulmayan markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması, önlenmesine ile maddi ve manevi tazminata yönelik açmış olduğu davaların reddine, karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması, önlenmesine yönelik açmış olduğu davanın reddine,
2-Davacının maddi ve manevi tazminata yönelik açmış olduğu davaların reddine,
3-Alınması gerekli 44,40 TL karar harcının peşin yatırılan 471,72 TL’den mahsubu ile bakiye kalan 427,32 TL karar harcının karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
5-Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden red olunan markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, durdurulması, önlenmesine yönelik talepler yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
6-Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden red olunan maddi tazminat talebi yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 1.000,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
7-Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden red olunan manevi tazminat talebi yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 11/06/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır