Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/468 E. 2019/276 K. 25.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/468
KARAR NO : 2019/276

DAVA : Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/03/2017
KARAR TARİHİ : 25/06/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Türk Pop Müziğine önemli katkılarda bulunan söz yazarı/besteci olduğunu, bu alanda üretmiş olduğu eserlerinin otuz yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin önemli ses sanatçıları tarafından icra edildiğini, eserlerinin geniş kitlelerce beğenildiğini, sıkça reklam filmlerinde, uzun metrajlı filmlerde ve televizyon dizilerinde kullanıldığını, müvekkilinin “…”, “…”, “…”, “…”, “…” isimli eserlerin söz yazarı, bestecisi olması sebebiyle ilgili mevzuat uyarınca davaya konu eserlerin “eser sahibi” olup, eserleri üzerindeki hak sahipliğinin … nezdinde kayıt ve koruma altına alındığını, davalı şirketin yapımcılığını üstlendiği dava dışı kanallarda yayınlanan münferit TV programlarında müvekkilinin eser sahibi olduğu eserlerinin izinsiz ve hukuka aykırı olarak kullanıldığını, mali ve manevi haklarının ihlal edildiğini, “…” isimli müzik yarışmasının davalı şirket yapımcılığında 10 Ekim 2011 tariinden itibaren ülkemizde sırasıyla …, … olmak üzere farklı televizyon kanallarında yayınlandığını, 2013-2014 sezonundan itibaren … isimli televizyon kanalında yayınlanmaya devam ettiğini, ayrıca yarışmanın farklı formatlardaki benzerlerinin “…”, “…” adı ile davalının yapımcılığında … isimli kanalda yayınlanmaya devam ettiğini, bu yarışmaların müzik içerikli programlar olduğunu, birçok müzik eserinin katılımcı yarışmacılar tarafından icra edildiğini, çoğu zaman canlı olarak yayınlanan programlar olduğunu, yarışmacılar tarafından seslendirilen müzik eserlerinin yerinden yorumlanarak işlendiğini ve umuma iletildiğini, bu surette eser sahibinin eserinin yorumlanması konusunda gösterdiği hassasiyetinin ihlal edildiğini, müvekkilinin bu durumdan üzüntü duyduğunu, ayrıca internet ortamında da yayınlandığı için müvekkilinin tanınırlığına, bilinirliğine zarar verildiğini, manevi haklarının ihlal edildiğini, eserlerin yeniden icra edilmesinin bir “işleme” olup müvekilinin bu konuda muvafakatinin olmaması neseni ile mali hakkının ihlalinin gerçekleştiğini, çoğaltma, yayma, işaret ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkının da ihlal edildiğinden bahisle müvekkiline ait eserlerin davalı tarafından haksız ve hukuka aykırı kullanımı nedeniyle müvekkilinin manevi ve mali haklarına tecavüz edildiğinin tespitine, tecavüzün men ve refine, davalının eylem ve faaliyetlerinde müvekkilinin eserlerine bağlı manevi ve mali haklarının ihlaline sebep olacak tehlikenin ve tecavüzün devamlılığının var olması sebebiyle davalının dava tarihinden sonraki ve yargılama süresince tüm yapımlarında ve diğer kanallarındaki dilekçelerinde izah edilen türdeki yayınlarında davacıya ait eserleri kullanmasının men edilmesi yönünde tedbir kararının verilmesine, FSEK madde 68 uyarınca sözleşme yapılmış olsa idi davalının ödemesi gereken her bir eser üzerinden belirlenecek olan rayiç bedelin tespiti ile tespit edilecek rayiç bedelin üç katının kullanımlar toplamında davacıya ödenmesine, belirlenecek rayiç bedelin 3 katını talep ettiklerinden yargılama sonunda fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL maddi,10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, tazminatların davalıların temerrüde düştüğü yayın tarihlerinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 30.01.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile de talep ettikleri maddi tazminatın 56.250,00 TL olarak kabulüne karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, söz konusu programların müzik yarışma programları olduğunu, bu tarz müzik yarışması programlarında bir takım müzik eserlerinin kullanıldığını, eserlere ait telif ücretleri ile ilgili meslek birliklerine ödeme yapıldığını, meslek birliklerine süresinde gerekli bildirimlerin yapıldığını, davacının albümlerde, filmlerde kullanılmak üzere verilmiş olan yüksek bedeller talep ettiğini, müzik albümündeki gibi eserler için fahiş miktarlı telif bedelleri istemesinin haksız ve hukuksuz olduğunu, ayrıca yarışma programlarının kısa sürede güncelliğini yitirdiğini ve televizyonlarda defalarca yayınlanmadığını, internet sitelerinde de davacının iddia ettiği videoların yayınlanmadığını, telif hakları ücretlerini belirlemenin amacı, yaratıcı eseri dolayısıyla eser sahibine hakaniyete uygun bir destek vermek ve eseri kullanana da ekonomik koşullara uygun bir gelir temin etmek, böylece piyasada gelirin yaratılmasını ve dengeli paylaşımını sağlayarak, gelir paylaşımı dolayısıyla ortaya çıkabilecek zararlı etkileri ortadan kaldırmak olduğunu, ancak davacı tarafından istenen telif bedellerinin bu amaçları taşımadığını, tamamen rekabet bozucu ve müvekkilini maddi anlamda yıkıcı bir hal aldığını ayrıca davacı taraf tarafından belirtilen şekilde, davacıyı elem, keder, üzüntüye sürükleyecek şekilde eserlerin değiştirilmesinin, yanlış, detone, eksik şekilde eserlerin icra edilmesinin söz konusu olmadığını, davacının bu hususlara dayanarak talep ettiği manevi tazminatın reddi gerektiğini, davacıya ait eserlerin artık yayınlanmadığını ve yayınlanmayacağından bahisle, davanın esastan ve zamanaşımından reddine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Dava 5846 sayılı kanun kapsamında açılmış FSEK 68.maddesi uyarınca talep olunan üç katı bedel ve tecavüzün tespiti, ref’i, men’i talepli eda davasıdır.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, özel teknik bilgi gerektirmesi nedeni ile bilirkişi raporları alınmıştır.
Taraflar arasındaki ihtilafın halli ve FSEK kapsamında tecavüzün bulunup bulunmadığı, 68 mad. uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin miktarı, mali ve manevi hak ihlalinin bulunup bulunmadığı hususlarında ibraz edilen 16.03.2018 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; “… Davaya konu ” …”, “…”, “…”, “…”, “…” isimli şarkıların melodi ile yarattığı ahenk, sıra bağlılık ve ritim yönüyle hususiyet arz eden FSEK 3 anlamında müzik eseri oldukları, dosyada davacının davaya konu musiki eserlerin eser sahibi olduğuna dair herhangi bir belge veya delil bulunamadığı ancak davalının yaptığı canlı yayınlarda hak sahiplerinin isimlerini eseri seslendiren kişinin görüntüsü altından bant şeklinde belirtmesi ve davaya konu eserlerin de müziklerinin davacıya ait olduğunun belirtilmesi karşısında davacının davaya konu eserlerin FSEK 11’deki karine çerçevesinde bestecisi sıfatıyla eser sahibi olduğu, davaya konu olan ve dosyada mübrez CD incelendiğinde davaya konu eserlerin izinsiz kullanıldığı mali haklarından temsil hakkının, manevi haklarından FSEK 15’te yer alan “eser sahibi olarak belirtilme” hakkının ihlal edildiği, davacıya ait 25 adet eser, 25 farklı sanatçı tarafından canlı yarışma programında kullanılması nedeniyle 25 adet eser X 750 TL = 18.750 TL olduğu ve davacının bu bedelin FSEK 68 çerçevesinde 3 kâtın talep haklarının bulunduğu, davalının yaptığı canlı yayınlarda hak sahiplerinin isimlerini eseri seslendiren kişinin görüntüsü altından bant şeklinde belirtmesi ve davaya konu eserlerin de müziklerinin davacıya ait olduğunun belirtilmesi karşısında, davacı eser sahibinin manevi haklarından FSEK 15’te yer alan “eser sahibi olarak belirtilme’ hakkının ihlal edilmediği…” kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin rapora itiraz dilekçesinde tespit edilen rayiç bedelin düşük olduğunu bu husustaki delillerin dikkate alınmadığını beyan ettiği, davalı vekilinin rapora itiraz dilekçesinde tespit edilen rayiç bedelin yüksek olduğunu bu husustaki delillerin dikkate alınmadığını beyan etmeleri üzerine bilirkişilerce yapılan inceleme sonucunda sunulan 28.06.2018 tarihli ek raporda, kök raporda yapılan tespitlerin ve değerlendirmelerin aynen geçerli olduğunun bildirildiği anlaşılmıştır.
Eser Vasfı Yönünden Değerlendirme
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı re’sen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olmasıdır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin “hususiyetini” taşıması gerekmektedir Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bîr fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bîr deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak, ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat esefleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Dava konusu uyuşmazlıktaki şarkıların eser vasfını haiz olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Musiki eserleri FSEK’in 3. maddesinde; “her nevi sözlü ve sözsüz besteler olarak tanımlanmıştır. Musiki eserleri, bir muhtevayı seslerle ifade eden, kulak vasıtasıyla istifade edilebilecek sanat eserleridir. Musiki eserlerinde ifade aracı sestir. Seslerin bir müzik aletinden, elektronik araçlardan veya insan gırtlağından çıkması, seslerin güzel ya da çirkin olması, eserin musiki eser olmasını engellemez, diğer taraftan sesleriln eser niteliğinde olması için notalarla yahut manyetik bant veya plakla tespit edilmesine de gerek yoktur. Ancak tespit eser olabilme ve korunma açısından şart olmamakla beraber, eserin kalıcılığının sağlanması ve tekrar edilebilirlik açısından önemlidir. Ayrıca müzik parçasının melodi ve harmoniye sahip olup olmaması da önem taşımaz, modern atonal müzik eserleri de himaye görür. Himaye konusu, sesler arasındaki sıra ve bağlılık, seslerin melodi, ritim ve harmoni ile belirli karışımlarıdır. Davaya konu ” …”, “…”, “…”, “…”, “…” isimli şarkıların melodi ile yarattığı ahenk, sıra bağlılık ve ritim yönüyle hususiyet arz eden FSEK 3 anlamında müzik eseri oldukları kanaatine varılmıştır.
Eser Sahipliğinin Değerlendirilmesi
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” ya da hak sahipliği sıfatının da re’sen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla huzurdaki davada da, uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin eser sahipliği ya da hak sahipliği sıfatının re’sen irdelenmesi gerekmektedir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda eser sahipliği veya hak sahipliği ile ilgili çeşitli karinelere yer verilmiştir.
FSEK m. 11 hükmüne göre; “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo-televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır, meğer ki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın.”
Musiki eserlerinde eser sahipliği ile ilgili olarak şu hususlara değinmekte de fayda vardır. Bir musiki eserin güftesi veya bestesi aynı kişiye ait olabileceği gibi, eserin güftesinin veya bestesinin farklı kişilere ait olması da mümkündür. Güftesi ve bestesi farklı kişilere ait olan musiki eserlerinin de FSEK m.9 mümkündür. Güftesi ve bestesi farklı kişilere ait olan musiki eserlerinin de FSEK m.9 anlamında “ortak eser” durumu söz konusur. Yani beste ve güfte kendi başına eser olma vasfını korumaktadır. Zira, güfte bağımsız bir ilim ve edebiyat eseri iken, beste bağımsız bir müzik eseridir ve sahipleri bunlar üzerinde münnferiden tasarrufta bulunabilirler.
Dosyada davacının davaya konu musiki eserlerin eser sahibi olduğuna dair herhangi bir belge veya delil bulunmadığı, ancak davalının yaptığı canlı yayınlarda hak sahiplerinin isimlerini eseri seslendiren kişinin görüntüsü altından bant şeklinde belirtmesi ve davaya konu eserlerin de müziklerinin davacıya ait olduğunun belirtilmesi karşısında davacının davaya konu eserlerin FSEKmd.11’deki karine çerçevesinde bestecisi sıfatıyla eser sahibi olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Hak İhlali Yönünden Değerlendirme
Dosyaya ibraz edilen CD üzerinde yapılan incelemede davaya konu eserlerin “…” ve “…” isimli programda kullanıldığı tespit edilmiştir.
Davaya konu uyuşmazlık davacının bestecisi olduğu davaya konu 5 adet musiki eserinin yarışmada icrasının hangi hakkın ihlali olduğu ve somut uyuşmazlıkta bu kullanımın hak ihlali sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Davaya konu musiki eserlerinin yarışmada icrası başka bir deyişle okunması bir musiki eserinin söylenmesi, seslendirilmesi FSEK m.24’te eser sahibinin mali hakları arasında düzenlenen temsil hakkı kapsamında olabilir. Eser sahibinin mali haklarından biri olan temsil hakkı, FSEK m.24’te düzenlenmiştir. Anılan bu hükme göre, “…bir eserden doğrudan doğruya yahut işaret, ses veya resim nakline yarayan aletlerle umumi mahallerde okumak, çalmak, oynamak ve göstermek gibi temsil suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir. Temsilin umuma arz edilmek üzere vuku bulduğu mahalden başka bir yere teknik vasıta ile nakli de eser sahibine aittir. Temsil hakkı, eser sahibinin veya meslek birliğine üye olması halinde, yetki belgesinde belirttiği yetkiler çerçevesinde meslek birliğinin yazılı izni olmadan, diğer gerçek ve tüzel kişilerce kullanılamaz. Ancak 33′ üncü ve 43’üncü maddelerdeki hükümler saklıdır”. Bir fikir ve sanat eserinin, doğrudan doğruya, duyulara hitap edecek şekilde kamuoyuna sunulması temsildir. Fikir ve sanat ürününü duyular vasıtasıyla idrak edilebilir hale getiren her eylem temsil kavramı içine girer. Buna göre, bir ilim ve edebiyat eserinin kamuya okunması, bir musiki eserinin çalınması, icra edilmesi, bir tiyatro piyesinin seyircilere oynanması, bir sinema eserinin seyircilere izlettirilmesi, bir güzel sanat eserinin teşhir edilmesi bu anlamda temsildir.
Temsil hakkı için kural olarak eser sahibinden veya hak sahiplerinden izin alınması şarttır. Diğer taraftan FSEK m.33 ve 43 üncü maddede belirtilen bir istisna söz konusu ise temsil hakkının ihlali de söz konusu olmayacağından davaya konu somut uyuşmazlık yönünden bu istinasların uygulanıp uygulanmayacağının da değerlendirilmesi gerekir.
Bu istisnalardan ilki olan FSEK m.33 hükmüne göre, “yayımlanmış bir eserin, tüm eğitim ve öğretim kurumlarında, yüz yüze eğitim ve öğretim maksadıyla doğrudan veya dolaylı kâr amacı gütmeksizin temsili, eser sahibinin ve eserin adının mutat şekilde açıklanması şartıyla serbesttir. Davaya konu uyuşmazlıkta davalıların eylemi eğitim ve öğretim maksadına yönelik olmadığından FSEK m.33’teki istisnanın işbu uyuşmazlıkta uygulanması söz konusu olamayacaktır.
İkinci istisnayı düzenleyen FSEK m.43 hükmüne göre ise; “Radyo-televizyon kuruluşları, uydu ve kablolu yayın kuruluşları ile mevcut veya ileride bulunacak teknik imkanlardan yararlanarak yayın ve/veya iletim yapacak kuruluşlar, yayınlarında yararlanacakları opera, bale, tiyatro ve benzeri sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak hak sahiplerinden önceden izin almak zorundadırlar. Bu kuruluşlar sahneye konmuş eserler dışında kalan eser, icra, fonogram ve yapımlar için ilgili olan meslek birlikleri ile 52″nci maddeye uygun sözleşme yaparak izin almak, söz konusu yayın ve/veya iletimlere ilişkin ödemeleri bu birliklere yapmak ve kullandıkları eser, icra, fonogram ve yapımlara ilişkin listeleri bu birliklere bildirmek zorundadırlar….” Bu hüküm ile ilgili olarak davalı taraf davaya konu eserler yönünden meslek birliklerinden izin aldığını iddia etmiştir. Dosyada bu hususta herhangi bir delil bulunmamakla birlikte genel olarak meslek birlikleri ile yapılan sözleşmelerde verilen yetki TV Yayın İstasyonunun programlarında Umuma İletim Hakkı kapsamında kullanılmasıyla sınırlı olup, FSEK’ten ve diğer mevzuattan doğan diğer mali hakları içermemektedir.FSEK m.25 hükmüne göre; “bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, radyo-televizyon, uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim de dahil olmak üzere işaret ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla yayınlanması ve yayınlanan eserlerin bu kuruluşların yayınlarından alınarak başka yayın kuruluşları tarafından yeniden yayınlanması suretiyle umuma iletilmesi hakkı münhasıran eser sahibine aittir. Eser sahibi, eserinin aslı ya da çoğaltılmış nüshalarının telli veya telsiz araçlarla satışı veya diğer biçimlerde umuma dağıtılmasına veya sunulmasına ve gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda eserine erişimini sağlamak suretiyle umuma iletimine izin vermek veya yasaklamak hakkına da sahiptir. Bu madde ile düzenlenen umuma iletim yoluyla eserlerin dağıtım ve sunumu eser sahibinin yayma hakkını ihlal etmez.” FSEKm.25’te tanzim edilen umuma iletim hakkı FSEKm.24’teki temsil hakkından farklı bir mali hak türü olup, anılan sözleşmede temsil hakkının da devredildiğine dair bir hüküm olmadığınıdan, televizyon kanalındaki yayınlarda musiki eserinin başka bir kişi tarafından seslendirilebilmesi, başka bir deyişle eserinin, dinleyici veya seyircilere okumak, suretiyle sunulması yani doğrudan temsil için, eser sahibi veya mirasçılarından izin alınması gereklidir. Dosyada bu hususa ilişkin herhangi bir izin bulunmadığından ihlal edilen mali hakkın FSEK 24 çerçevesinde temsil hakkı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Tespit, Önleme ve Ref talepleri yönünden;
Davacının tecavüzün tespitine yönelik talepleri ve muhtemel tecavüzlerin önlenmesine yönelik talepleri yukarıda izah olunan sebeplerle dosya kapsamına göre kabul olunmakla birlikte, ref talebi yönünden tazminat taleplerinin FSEK 68 ‘e dayalı olduğu Yargıtay uygulamalarımız ile de yerleşik hale geldiği üzere bu talebin kabulü halinde taraflar arasında farazi sözleşme ilişkinin kurulduğunun kabulü gerektiği ve ref taleplerinin dinlenemeyeceği anlaşılmakla ref talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
FSEK 68 çerçevesinde maddi tazminat talebi yönünden değerlendirme;
FSEK m.68/l hükmüne göre; “Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlaria umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir.”
FSEK m.68’deki kapsamında bu taleplerin ileri sürülebilmesi için, mütecavizin kusurunun olması ya da zararın gerçekleşmiş bulunması şart değildir. Yine Yargıtay” a göre; “…eser sahibinin mali hakları korunurken sadece bu tecavüzün haksız fiil olduğu varsayımından hareket edilmeyecektir. Somut olayın özelliğine göre varsayımsal sözleşme bedeli tayin edilirken eser sahibinin bilimsel/sanatsal yeteneği, üretim kapasitesi gibi sübjektif nitelikleri, eserin beğeni ölçüsü, sayfa sayısı, estetik görünümü, nitelik ve niceliği, ihlal edilen mali hakkın tüm, coğrafi kapsamı, ihlal süresi, ihlalin yapıldığı vasıta, bunun geniş halk kitlesine ulaşımı gibi objektif kriterler dikkate alınarak eser sahibi izinsiz yayın yapanla sözleşme yapması halinde, bu sözleşme uyarınca isteyebileceği bedel, bunun faizi 68. madde uyarınca açılacak davada dikkate alınacaktır…” Ayrıca rayiç bedelin tespitine ilişkin taraflar arasında daha önceden yapılmış bir sözleşme, teklif var ise, başka bir deyişte rayiç bedel somuta indirgenmiş ise, rayiç bedelin tespiti taraflar arasındaki sözleşme, teklif vs. ile tespit edilecektir.
Rayiç bedele ilişkin olarak eseri piyasaya çıkaracak olan yapım şirketinin şöhreti, tanınırlığı, marka değeri, oluşturulmakta olan yapımın standart ticari bir yapım mı yahut sosyal sorumluluk projesi vs. olup olmadığı, bestekar yahut söz yazarının aynı yapım içinde birden fazla eserinin olup olmadığı, bestekar veya söz yazarının eserlerinin kullanımından ön anlaşma bedeli dışında başka bir gelir elde edemeyecekleri birlikte değerledirildiğinde, heyet raporunda tespit olunan her bir kullanım için müzik hak sahipliği bedeli olarak 750 TL’nin yerinde olduğu, davacıya ait 25 adet eser 25 farklı sanatçı tarafından canlı yarışma programında kullanılması nedeniyle 25 adet eser X 750 TL = 18,750 TL olduğu ve davacının bu bedelin FSEK 68 çerçevesinde 3 katını talep haklarının bulunduğu sonucuna ulaşılmış ve maddi tazminata yönelik talebin tümden kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Manevi tazminat talebi yönünden değerlendirme;
Her ne kadar sunulan heyet raporunda davalının yaptığı canlı yayınlarda hak sahiplerinin isimlerini eseri seslendiren kişinin görüntüsü altından bant şeklinde belirtmesi ve davaya konu eserlerin de müziklerinin davacıya olduğunun belirtilmesi karşısında davacı eser sahibinin manevi haklarından FSEK 15’te yer alan ‘eser sahibi olarak belirtilme hakkının ihlal edilmediği yönünden kanaat bildirilmiş ise de 5846 sayılı FSEK nun manevi haklar kısmında düzenlenen “ADIN BELİRTİLMESİ SALAHİYETİ” başlıklı Madde 15 – “Eseri, sahibinin adı veya müstear adı ile yahut adsız olarak, umuma arzetme veya yayımlama hususunda karar vermek salahiyeti munhasıran eser sahibine aittir.” hükmüne amirdir. Somut olayda davacıya ait eserlerin izinsiz olarak yarışma programında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Şu hale göre davacının isminin yayınlarda eseri seslendiren kişinin görüntüsü altından bant şeklinde belirtilmesinin kanunun amir hükmü ve kullanımların izinsiz olduğu dikkate alındığında bu konuda tek yetkili olan eser sahibinin manevi haklarının ihlalini oluşturmayacağını değerlendirmek kanunun amacına uygun düşmeyeceği ve ihlal oluşturacağı izahtan varestedir. Sonuç olarak davacının ve eserlerinin tanınmışlığı, hak ihlallerinin ağırlığı dikkate alındığında davacı tarafından talep olunan tazminat miktarının yerinde olduğuna kanaat getirilmekle bu yöndeki talebin de kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı, toplanan deliller, bilirkişi raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının “…”, “…”, “…”, “…”, “…” isimli eserlerin “eser sahibi” olduğu, bahse konu eserlerin davalının yapımcılığını üstlendiği yarışma programlarında izinsiz olarak kullanıldığı anlaşılmakla davanın kısmen kabulü ile; davacıya ait eserlerin davalıya ait muhtelif programlada izinsiz olarak kullanılmasının davacının eser sahipliğine dayalı mali ve manevi haklarına tecavüz teşkil ettiğinin tespitine, muhtemel tecavüzün önlenmesine, ref talebinin reddine, davacının maddi ve manevi tazminat davasının kabulü karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile; davacıya ait eserlerin davalıya ait muhtelif programlada izinsiz olarak kullanılmasının davacının eser sahipliğine dayalı mali ve manevi haklarına tecavüz teşkil ettiğinin tespitine, muhtemel tecavüzün önlenmesine, ref talebinin reddine,
2-Davacının maddi tazminat davasının KABULÜ ile; 56.250,00 TL’nin (18.750,00×3) 5.000,00 TL’sinin dava tarihi olan 23/03/2017 tarihinde 51.250,00 TL’sini ıslah tarihi olan 30/01/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Davacının manevi tazminat davasının KABULÜ ile; 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
4-Alınması gerekli 4.525,54 TL karar harcından, peşin yatırılan 1.131,39 TL (ıslah+peşin) harçtan mahsubu ile bakiye kalan 3.394,15 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
5-Davacı tarafından yapılan: 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 288,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.088,00 TL yargılama gideri ile 1.162,79 TL harç (ıslah+peşin+başvuru) olmak üzere toplam 3.250,79 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen tecavüz teşkil ettiğinin tespiti, muhtemel tecavüzün önlenmesine yönelik talepleri yönünden AAÜT’ne göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
7-Davacı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen maddi tazminat talebi yönünden, AAÜT’ne göre tespit olunan 6.537,50 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
8-Davacı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen manevi tazminat talebi yönünden AAÜT’ne göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
9-Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden red olunan ref talebi yönünden AAÜT’ne göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
10-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 25/06/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır