Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/436 E. 2020/253 K. 10.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/436
KARAR NO : 2020/253

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 06/02/2017
KARAR TARİHİ : 10/09/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin “…” ibareli markasını 1980’li yıllarından başından beri …, … ve … esaslı suni deri üretimi, 2000’li yılların başından beri de Flok kaplamalı kumaş üretimi yapmakta olan, sektörün öncü kuruluşlarından olduğunu, davalı adına tescilli olan … nolu “… üretiminde …” başlıklı patenti adına tescil ettirmiş olduğunu, hukuka aykırı patent tescili akabinde müvekkili şirkete ihtarname gönderilerek patent konusu teknik ile yapılan üretim ve satışın durdurulmasının ihtar edildiğini, … Cumhuriyet Başsavcılığı … hazırlık no ile müvekkili aleyhine soruşturma başlatıldığını, … 3. Sulh Ceza Mahkemesinin … Müt sayılı kararı gereğince müvekkili ürünleri hakkında arama ve el koyma kararı verildiğini, karar gereğince 05/09/2007 tarihinde müvekkili şirketin fabrikasında bulunan 807 top mamul kumaş ve 55 top yarı mamul muhtelif kumaşa el konularak yeddiemin olarak davalı şirkete bırakıldığını, müvekkilinin yaptığı itiraz üzerine … 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 17/09/2007 tarih, … D.iş sayılı kararı ile ürünlerinin müvekkili şirkete yeddiemin olarak teslim edildiğini, ancak mahkeme kararı gereğince müvekkili şirketin üretim ve satışını durdurmak zorunda kalındığını, oysa patente konu buluşun davalının patent tescilinden uzun yıllar önce birçok firma tarafından yurt içinde ve yurt dışında birçok ülkede üretilerek kamuya arz edildiği için yenilik ve tekniğin bilinen durumunu aşma vasıflarını taşımadığını, … 1. FSHHM’nin … esas sayılı dosyası ile … nolu patentin hükümsüzlüğünü talep ettiklerini, hükümsüzlük davasında yargılama devam ederken dava dışı …Tic. Ltd. Şti tarafından … nolu patentin hükümsüzlüğünün talep edilmiş olduğunu ve … 1. FSHHM’nin …esas … karar sayılı dosyası kapsamında, dava konusu patentin tekniğin bilinen durumdan aşikar bir şekilde çıkarılabildiği ve buluş basamağı aşılmadığı gerekçesiyle, 17/09/2013 tarihli karar ile patentin hükümsüzlüğüne karar verilmiş olduğunu, mahkeme kararının 28/04/2015 tarihinde kesinleşmiş olduğunu, bu nedenle, aynı konuda müvekkilinin açmış olduğu davada davanın konusuz kalması nedeniyle hüküm kurulmasına yer olmadığı kararı verildiğini, hükümsüzlük kararı gereğince, davalı adına olan patent tescilinin terkin edildiğini, davalının haksız ve hukuka aykırı patent tescili yaptırmış olduğunun kesinleşmiş mahkeme kararıyla tespit edilmiş olduğunu, davalının hükümsüz kılınan kötüniyetli patent tesciline dayanarak yapmış olduğu eylemler nedeniyle müvekkilinin ticari faaliyetinin durduğunu, müvekkilinin maddi zarara uğradığını, davalı tarafından kötüniyetli, haksız ve hukuka aykırı olarak yapılan ve kesinleşmiş mahkeme kararıyla hükümsüzlüğüne karar verilen patent tescili dolayısıyla patent konusu teknikle ilgili müvekkilinin uğramış olduğu zararların bu aşamada 1.000 TL olmak ve bilirkişi raporuna göre harcın yükseltilmesi ile net şekilde belirlenmek üzere davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin 1980 yılından beri … ile süet ve suni deri üretimi yapan alanında dünyaca ünlü bir şirket olduğunu, davalının ürettği ürünlerin dünyanın pek çok ülkesine ihraç edildiğini, müvekkili şirketin çok büyük Ar-Ge bütçesini yeni buluşlar yapmak için harcayan bir şirket olduğunu, Ar-Ge çalışması neticesinde ortaya çıkan buluşların yasal olarak korunmasını talep etmenin en doğal hakkı olduğunu, müvekkili şirketin patent hakkını tescil ettirmede kötü niyetli olmadığını, müvekkili şirketin 30/10/2003 tarihinde TPMK tarafından incelemeli patent hakkına dayanarak ve haklı olarak patent konusu buluşu kullanan üçüncü kişilere karşı mevzuattan kaynaklanan haklarını kullanmış olduğunu, müvekkili adına tescilli olan patentin hükümsüzlüğüne karar verilmiş olduğunu ve kararın Yargıtay onamasından geçerek kesinleştiğini, patentin müvekkili şirket adına TPMK tarafından tescil edilmiş olmasının müvekkilini kötü niyetli olarak göstermeyeceğini, aksine incelemeli patentin otoritelerce incelendiğini, gösterdiğini, SMK’nın 139/F/2/A maddesi uyarınca müvekkilinden tazminat talep edilemeyeceğini, hükümsüzlüğüne karar verilen patentin kötü niyetli olarak tescil edildiğini kabul etmenin hakkaniyete uygun olmayacağını, müvekkili şirketin kusuru ve kötü niyeti bulunmadığından ve davacının tazmin edilmesi gereken bir zararı olmadığından somut olayda tazminat şartlarının bulunmadığını, yerleşik Yargıtay uygulamasına göre tescilli olduğu sürece patentin kullanılmasının haksız rekabet teşkil etmeyeceği ve tazminat yükümlülüğü doğmayacağını, aksini kabul etmenin hukuk güvenliğini zedeleyeceğini, usul ve yasaya aykırı davanın reddini talep etmiştir.
Dosyaya taraflarca bildirilen deliller toplanmış, TPMK kayıtları ve mahkeme dosyaları getirtilerek, bilirkişi incelemesi sonrası rapor alınmış ve tanık beyanları alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, … tescil nolu, 21/03/2007 tescil tarihli, “…” buluş başlıklı patentin … adına tescil edildiği anlaşılmıştır.
… 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyasının incelenmesinde, dava konusu… nolu “…” isimli patent tescilinin hükümsüz kılındığı ve patentin sicilden terkin edildiği, Yargıtay 11. HD’nin 2014/9985 esas, 2014/14296 karar sayılı ilamı ile hükümsüzlük kararının onandığı, davalı tarafından karar düzeltme talebinin reddedilmesi üzerine 28/04/2015’te hükümsüzlük kararı kesinleştiği anlaşılmıştır.
Davacı tanığı … talimat mahkemesi aracılığı ile alınan beyanında özetle; davalı şirkette 2000-2004 yılları arasında fabrika müdürü olarak çalıştığını, uyuşmazlık konusu ürünün 1990’lı yıllarda dünyada yapılmakta olduğunu, numunelerinin olduğunu, …’e başladığı zaman hazır alınmış “…” marka baskı makinasının bulunduğunu, gördükleri numunelere dayanarak bir takım denemeler yaptıklarını, daha sonra bunu boyama tekniği ile birleştirerek ekru floklar yapmaya başladıklarını, üzerine ilaveten yeni makinalar aldıklarını, boyama tekniği ile birleştirerek patent başvurusunda bulunduklarını, baskı tekniğinin daha önceden mevcut olduğunu, yurt dışından Amerikalı, İspanyol firmaların bu ürünü yaptıklarını, daha sonra …’in bu yeni olmayan teknikte patent alarak Türkiye’de başka firmaların bunu almasını engellemeye çalıştığını, ürünün dünyaca bilinen bir ürün olduğunu, ürünün kalitesini yükseltip satılabilir hale getirmek için tek kafalı baskı makinalarını Belçika’da bir açık artırmada satın alarak …’e kendisinin götürdüğünü, beyan ettiği anlaşılmıştır.
Davacı tanığı … mahkememiz huzurundaki yeminli beyanlarında özetle; 2001 yılında … firmasında … üretim hattında yönetici olarak işe başladığını, 2013 yılına kadar devam ettiğini, 2000 yılında bu ürünü üretebilecek şekilde makinayı aldıklarını, herhangi bir ilave yapmadan bu ürünü üretebilecek şekilde alındığını, 2001 yılında makinanın kurulumu bitti üretimine başladıklarını, 2005 yılında patentle ilgili … firması patent aldığını bildirir yazı gönderdiğini ve üretimi durdurduklarını, daha sonrasında farklı ürünler üretmeye devam ettiklerini, piyasada o ürünle ilgili o dönemler epey bir talep olduğunu, … ile …’in aralarında herhangi bir ticari bağlantı olmadığını, … ile … arasında da bir bağlantı olmadığını, ancak …’in haksız olarak patent almasından dolayı birlikte hareket etme yoluna gittiklerini, yazı geldiğinde üretimi durdurduklarından herhangi bir tedbir kararı yahut ürün kaldırma gibi bir durumun söz konusu olmadığını, aynı yıl … üretimi yapamadıklarını farklı bir … işine girip makinayı başka bir ürün üretmek amacıyla kullanmaya çalıştıklarını, fakat uzun süre kullanmadıklarını, … makinasını 2012-2013 yıllarında tamamen söktüklerini, beyan ettiği anlaşılmıştır.
Davacı tanığı … mahkememiz huzurundaki yeminli beyanlarında özetle; halen … Tekstil şirketinde çalıştığını, daha önce davalı şirkette 1998-2003 yılları arasında üretim bölümünden sorumlu müdür olduğunu, … üretimi aşamasında orada çalıştığını, o dönem sektörün epey karlı bir dönemde olduğunu, yurt içi ve yurt dışı gelişmeleri takip ettiklerini, sektörde değişik desenli ürünler yapılmaya başlandığını, buna yakın sektörlerinde buna el attıklarını ve kendilerinin de bu işe ilgi gösterdiklerini, satışlar arttıkça rekabetin de arttığını, bu alanda patent alınırsa avantajlı olunacağı hususunda eski Patent Daire başkanı …’in görüşünü aldıklarını, ürünlerin geliştirilmesi ve patent başvurusu safhasında kendisinin de orada olduğunu, daha sonra rekabet çok artınca oradan ayrılarak kendi firmasını kurduğunu, …’in TPMK’da danışman olduğunu, patentin alınmasında da önemli katkısı olduğunu, …’in bu patentin alınma sürecinde zaten bu patentin olduğunu bilip bilmediğini kendisinin bilmediğini, … teknolojisinin çok eski geçmişi olan bir teknoloji olduğunu, ancak değişik uygulamalar yapılabildiğini, o sıralarda dünyaca ünlü … isimli bir firmanın zaten var olduğunu, bu konunun ilk numunelerini kendilerine fuarda bir parça numune kesilerek verildiğini, oradan bakarak kendilerinin uyguladığını, Avustralya Patent dairesindeki başvuruyla ilgili hiçbir bilgisinin olmadığı hususlarında beyanda bulunduğu anlaşılmıştır.
Davalı tanığı … mahkememiz huzurundaki yeminli beyanlarında özetle; 2002 yılında …’de işe başladığını, geldiğinde davaya konu patente ilişkin prosesin olduğunu, ancak Türkiye veya dünyanın herhangi bir yerinde bir örneğinin bulunmadığını, 2-3 yıl süren arge çalışmalarıyla projenin geliştirildiğini, çift katlı … geliştirildiğini, daha sonra o dönemlerde tekstil sektörünün çok karlı olması nedeniyle Türkiye ve dünyadaki benzer endüstrideki şirketlerin kendilerini taklit etmeye başladığını, renk ve desen olarak taklit ettiklerini, renk, desen hatta barkod numarasına kadar kendilerine taklit ürünlerin ulaştığını, sonrasında patenti aldıklarını, patenti aldıktan sonra da Türkiye’de diğer şirketlerin bunu üretmesini istemediklerini, patentleme çalışmaları sırasında yurt dışında herhangi bir çalışma olduğu hususunda bilgisinin bulunmadığını, beyan ettiği anlaşılmıştır.
Davalı tanığı … mahkememiz huzurundaki yeminli beyanlarında özetle; 1999’dan 2016’ya kadar …’de çalıştığını, … ürününün arge çalışmalarının yapıldığı sırada kalite kontrol departmanından sorumlu olduğunu, arge çalışması sonrasında patent araştırması yaptıklarını, birçok ülkeye ürünü sunduklarını, kendilerinin pazar payını gören birçok yerli ve yabancı firmaların taklit ürünler yapmaya başladıklarını, desenle kodlarına kadar taklit ettiklerini, kendilerinin halen üretimi yaptıklarını, tüzel kişilik olarak şirketin bölündüğünü, … AŞ olarak üretime devam ettiklerini, … teknolojisinin arge çalışmalarından önce olduğuna … teknolojisinin arge çalışmalarından önce olduğuna dair herhangi bir bilgisinin olmadığını, patent alım sürecinde de böyle bir bilgi ve veriye ulaşılamadığını, yurt dışında Avustralya’da patentlemeye ilişkin bir çalışmada bulunduklarını birçok ülkeye patentle ilgili başvuruda bulunduklarını, beyan ettiği anlaşılmıştır.
Davalı tanığı … mahkememiz huzurundaki yeminli beyanlarında özetle; yaklaşık 1998-2012 yılları arasında …’de çalıştığını, 2001 yılında satışa başladığını, AB bölgesi müşteri temsilcisi olduğunu, o dönemlerde özellikle 1998-2008 arasında floklu kumaşların pazarda ciddi bir talep gördüğünü, kendilerinin de Türkiye’de bunu yapan ilk ve tek firma olduklarını, dünyada ilk beş arasında olduklarını, Türkiye pazarında … denilince ilk akla gelen firma olduklarını, çok ciddi satışlar yapıldığını, kendileri dışında sonradan bu işe dahil olan pazardan pay almak isteyen firmaların bu işe dahil olduklarını, davacı …’ın ürünlerini taklit ettiğini bildiğini, benzer ve birebir aynı floklu desenleri gördüklerini, beyan ettiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişilerin, davalının patentini inceleme sistem ile aldığı, üzerine düşen yükümlülükleri uluslararası nitelikte ofis ve uzman kurumlarca/kişilerce ve de patent vekilleri yardımından yararlanarak yerine getirmiş olduğu, davalının salt patentinin hükümsüz kılınmasının kötü niyetli olduğu varsayımı ile davacıya tazminat hakkı vermeyeceği, aksi bir varsayımın sınai haklar tescil sistemini etkisiz hale getireceği, bununla birlikte davalının kötü niyet/ağır kusuruna ilişkin somut verilerin değerlendirilmesinin takdirinin mahkemede olduğunu, davacı tarafın ticari defter ve belgelerinde dava konusu flok üretim tekniği ile üretilen ürünlerden elde edilen ciro, kar ya da zararı tespit etmeye yeterli ayrıntıda veri bulunmadığı, hususlarında görüş ve kanaatlerini bildirdikleri anlaşılmıştır.
Dava; kötü niyetli patent tescilinden kaynaklı zararın tazmini talebine ilişkindir.
551 sayılı MarkKHK. 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanununun (SMK) 10.01.2017’de Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla beraber yürürlükten kalkmıştır. Bu doğrultuda derdest davalara hangi mevzuatın uygulanacağının açıklanması zarureti doğmuştur.Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar ancak kanunun geçmişe etkili olarak uygulanacağına ilişkin bir hüküm ihdas edilmiş ise kanun geçmişe etkili olarak uygulanabilir. SMK bu açıdan incelendiğinde, kanunun yürürlüğü düzenleyen 192, maddesinde “a” ve “b” bendinde belirtilen ileri yürürlük hükümleri istisna olmak üzere, kanunun diğer hükümlerinin SMK’nın yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği ifade edilmiştir. Bu kapsamda SMK’nın geçmişe etkili olarak uygulanmasına ilişkin bir hükmün bulunmadığı, dolayısıyla yürürlüğe girdiği 10.01.2017’den itibaren ileriye etkili olarak uygulanacağı görülmüştür. Bu doğrultuda işbu kanunun/SMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra davanın açılmış olduğu anlaşılmakla uyuşmazlıkta KHK değil SMK uygulanacaktır.
6769 sayılı SMK’nın “Patentin hükümsüzlüğünün etkisi” başlıklı Madde 139 ” (1) Patentin hükümsüzlüğüne karar verilmesi hâlinde, kararın sonuçları geçmişe dönük olarak etkili olur ve patent veya patent başvurusuna bu Kanunla sağlanan koruma hiç doğmamış sayılır. (2) Patent sahibinin AĞIR İHMAL VEYA KÖTÜNİYETLİ OLARAK hareket etmesinden zarar görenlerin tazminat talepleri saklı kalmak üzere, hükümsüzlüğün geçmişe dönük etkisi aşağıdaki durumları etkilemez:
a) Patentin hükümsüzlüğüne karar verilmeden önce, patentin sağladığı haklara tecavüz sebebiyle verilen hukuken kesinleşmiş ve uygulanmış kararlar.
b) Patentin hükümsüzlüğüne karar verilmeden önce yapılmış ve uygulanmış sözleşmeler.
(3) İkinci fıkranın (b) bendinde belirtilen sözleşme uyarınca ödenmiş bedelin hakkaniyet gereğince kısmen veya tamamen iadesi talep edilebilir.
(4) Patentin hükümsüzlüğüne ilişkin kesinleşmiş karar herkese karşı hüküm doğurur. Hükümsüzlük kararının kesinleşmesinden sonra mahkeme, bu kararı Kuruma resen bildirir. Kesinleşmiş karar ile hükümsüz kılınan patent, Kurum tarafından sicilden terkin edilir ve durum Bültende yayımlanır.” hükümlerine amirdir.
6769 sayılı SMK m.139, mülga KHK’da zarar tazmini için öngörülen kötü niyet şartının yanında ağır kusur kavramına da yer vermiştir. Nedeni uygulamada tescilli sınai hak sahiplerinin genelde tacir sıfatına haiz kişiler olduğunu tacirin özen yükümünün nitelikli ve ağır bir ölçüt olduğunu göz önünde tutarak bilerek veya herkesin göstermesi gerektiği özeni göstermeksizin (ağır ihmal/ağır kusur) tescile bağlı hakkı kötüye kullananın zarar ve ziyanı karşılamasının daha uygun olduğu varsayımından hareket edilmiştir. Başka bir deyişle, kötüniyet kavramının kapsamının ağır kusuru içerecek şekilde anlaşılması ile sınai haklar tescil sisteminin varlığı ve sürdürülebilmesi bakımından gerekli görüldüğü düşüncesi hakim olmuştur.
Hukukumuzda kötü niyetin tanımı yapılmamıştır. Buna karşın, kavramın açıklanması için özellikle subjektif olguların tespiti için iyi niyete başvurulur.
TMK Madde 2 “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne amirdir. Yine ” iyiniyet” başlıklı Madde 3 – “Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır.Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.” hükmünü içermektedir.
Bundan hareketle kötü niyet, iyi niyetli olmama durumudur. Başka bir deyişle, bir hakkın geçerli surette kazanılmasını önleyen hususu bilmesine veya bilmesi gerekmesine rağmen hareket etmek veya susmak suretiyle son kertede başkalarına zarar vermektir. Bununla birlikte, iyi niyet / kötü niyet kavramlarını açıklarken MK’nın m.2 anlamında dürüstlük kuralını da gözardı etmemek gerekir.
Bu anlamda, başvuru sahibinin patent hakkı olmadığını bilmesine rağmen dürüstlük kuralına aykırı şekilde tescil başvurusunda bulunması gereği, araştırma yükümü olduğu kabul edilen kimsenin bu yükümünü yerine getirmemesi kötü niyetli (fiksiyon) olduğunu gösterir. Zira, gereken dikkat ve özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz. Öğretide her türlü kusurun özensizlik sayılacağı kabul edilir. Kusurun derececi tazminat miktarının tayininde önem taşır. Hal ve şartlara göre herkesin göstermesi gereken özeni göstermeyen kişi ağır kusurlu sayılır.
Tacirlerin nitelikli özen yükümü vardır. Her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi davranması gerekir. (TTK m.20/2; TTK m.18/2)TTK m.20/2 objektif özen ölçütünü getirmiştir. Aynı ticaret dalında faaliyet gösteren tedbirli ve öngörülü bir tacirden beklenen özen gösterilmelidir. Yani müdebbir bir tacirden beklenen özeni göstermeyen tacir kusurlu olup iyi niyetli sayılmaz.
Yargıtay’ın herkesçe bilinen kararlarınca, kötü niyetli olduğu anlaşılan kişinin kötü niyetinin karşı tarafça ispatı gerekmez, kötü niyet bir def’i değil itiraz sebebidir. Kusur kötüniyetin sonucu verilen zarardaki sorumluluk haksız fiil sorumluluğudur.
Yargıtay önceki kararlarında tescilli bir hakkın kullanılmasının meşru olup tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmeyeceği yönünden müstekar içhatlarda bulunmuştur. Örneğin, bir kararında “faydalı model belgesine konu cihazın yenilik şartını taşımadığı gerekçesi ile faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne, belge iptal olunana kadar belgenin sahibine tanıdığı haklardan faydalanmasının yasal olduğuna” karar vermiştir. (Yargıtay 11. HD, 20/11/2006, 2005/11182 esas, 2006/11930 karar).
Yargıtay HGK yeni bir karar ile farklı bir anlayış sergilemiştir. (Yargıtay HGK 27/03/2013, 2013/11-209 esas, 2013/399 karar) HGK verdiği kararda özetle şu sonuca varmıştır: “…davalının (eski belge sahibinin) basiretli bir tacir gibi davranması gerekmesi nedeniyle kendisinin de içinde bulunduğu ilgili piyasada daha önce kamuya sunulmuş ürünler hakkında yeterli derecede bilgiye sahip olduğunun kabulü gerekir. Buna rağmen davalı piyasada yaygın bir şekilde 1991 yılından beri var olan harcı alem bir ürünü kendi tasarımıymış gibi 1997 yılında tescil ettirmiştir. Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişi iyiniyet iddiasında bulunamaz.” HGK’ya göre davalı ülkemizdeki incelemesiz tasarım tescil sisteminden yararlanarak tescil belgesi almıştır. Daha sonra hükümsüzlüğüne karar verilen harcı alem tasarım tescili ve bu tescile dayalı hakları Endüstriyel Tas.KHK’nın 45/1 hükmü uyarınca hiç doğmamış saymış ve gerçekte var olmayan bir hak iddiası ile davacı tarafta oluşmasına neden olunan zararların tazmini gerektiği sonucuna varmıştır. (aynı yönde Yargıtay HGK 2013/1831 E., 2015/1198 K sayılı 15.04.2015 tarihli kararları) KHK’da kötü niyet hükümsüzlük sebepleri arasında sayılmamış olmasına rağmen yargı uygulamaları ile kabul görmüş SMK da ise doğrudan hükümsüzlük sebebi olarak düzenlenmiştir.
Kötü niyetle tescilden söz edebilmek için, o tescil amacının altında kendisine ait olmadığını bildiği bir patenti haksız olarak sahiplenme ve bundan haksız olarak yararlanma, başkasının piyasaya girmesini engelleme, patentten doğan hakları kullanmakla tehdit etme vs gibi dürüstlük kuralı (MK m d. 2) ile bağdaşmayan kanıtlanabilir niyetlerin yatması gerekir.
Tüm dosya kapsamı sunulan rapor içeriği ve izahı yapılan mevzuat kapsamında dava değerlendirildiğinde ; davalının … nolu patentini incelemeli olarak aldığı, bu çerçevede araştırma raporunun Danimarka Patent Ofisince düzenlendiği ve olumlu sonuç alındığı, yayınlanan araştırma raporuna davacı dahil 13 şirket itirazda bulunduğu, itiraz sahipleri incelemenin Avusturya Patent Ofisince yapılmasını talep ettiği, başvuru sahibi/davalının istemlerinde değişiklik yapması üzerine, itiraz ve istem değişikliği ile birlikte incelemenin WİPO’nun 1997’den beri araştırma ve inceleme otoritesi olan Avusturya Patent Ofisi incelemenin yapılarak olumlu rapor verildiği, TPMK nın da bu işlemler sonucunda 09/07/2007’de patent verilmesine ilişkin idari kararını verdiği, ayrıca davalı patent sahibinin Avusturya Patent Ofisi ve Almanya ve de Avusturya daki uzman kişilerden patentin hükümsüz olmadığına ilişkin görüş ve mütaalaların sunulduğu, patente ilişkin hükümsüzlük kararının, davalıya ait patentin tekniğin bilinen durumundan aşıkar bir şekilde çıkarılabileceği ve buluş basamağı olmaması nedeniyle verildiği, buluş basamağının patent başvurularında yenilikten farklı olarak tespiti daha zor bir kriter olduğu, davalı tacir sıfatına haiz olsa da bilirkişi raporunda da tespit olunduğu üzere patent vekilleri aracılığı ile ve uluslararası kuruluşlarca incelemeli patent almış olduğu dikkate alındığında, sonradan bu patentin hükümsüz kılınmasının kendiliğinden kötüniyetle davranmış olduğunun kabulünü gerektirmediği ve incelemeli patent süreci dikkate alındığında tescilde ağır kusurlu kabul edilemeyeceği anlaşılmakla davacının SMK 139 kapsamında kalan kötü niyetli patent tesciline dayalı davasının reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile kalan 23,00 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca talep edilen tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 10/09/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır