Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/427 E. 2020/97 K. 12.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO:2017/427
KARAR NO:2020/97

DAVA:Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:04/01/2017
KARAR TARİHİ:12/02/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkil Şirketin, … yılında …’ta kurulan … San. Tic. Ltd. Şti’nden 2013 yılında ayrılarak tüzel kişilik kazanan köklü bir firma olduğunu, … markasının 20 yılı aşkın süredir … tarafından özellikle biber ve domates salçası olmak üzere birçok üründe kullanıldığını, 2013 yılındaki şirket ayrılık kararından sonra ise bu markanın kullanım hakkının müvekkili şirkete bırakıldığını, salça üretimi başta olmak üzere toz şeker ve bakliyat toptancılığı yapmak suretiyle uzun yıllardır ticari hayatta yer alan müvekkili şirketin en bilinen markası olan … markasını 2013 yılından itibaren ticari unvanı dâhil bütün ticari faaliyetlerinde aktif olarak kullanmaya devam ettiğini, Müvekkili şirketin uzun yıllardır tescilsiz olarak kullandığı … markasını … ve … tescil numaralan ile 29 ve 30. sınıflarda tescil ettirmiş ve ana markası olarak konumlandırdığını, ve yanına getirdiği eklerle seri markalar oluşturduğunu, bunların 29 ve 30. Sınıflarda tescilli bulunan … numaralı … … numaralı … vc … numaralı … … markaları olduğunu, davalı firmanın müvekkili şirketin tescilli markalarına benzer olan … (…) ve … (…) markaları için tescil talebinde bulunduğunu ve müvekkilinin haberdar olmamasından faydalanarak haksız bir tescil elde ettiğini, bu haksız marka tescillerinin 29 ve 30.sınıflara ilişkin olduğunu, davalı markalarının müvekkili markaları ile benzer olduğunu, aynı mal ve hizmetleri kapsadığını, halk nezdinde markaların ilişikli olduğu izlenimi yarattığını, müvekkili şirketin … markasının tescil öncesinde de aktif şekilde kullanıldığını, davalının kötü niyetli olduğundan bahisle, … numaralı … ve … numaralı … markalarının dava sonuçlanıncaya kadar 3.kişilere devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, tescilli tüm sınıf ve emtialar yönünden hükümsüzlüğüne, bu talepleri kabul edilmez ise en azından “salça” emtiası yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davacı …. ve Tic. Ltd. Şti.nin tüzel kişi olduğunu, Türk Ticaret Kanunu 159 ve devam eden maddelerinde sermaye şirketlerinin ne şekilde bölüneceği yazılı olduğunu, davacı şirketin ilk defa 04.01.2013 tarihinde kurulmuş olduğunu ve bu kuruluşun başka bir şirketten bölünme ya da ayrılma suretiyle gerçekleşmediğini, dolayısıyla davacının … yılından bu yana ticari faaliyette bulunduğu ve başka bir tüzel kişiden ayrıldığı yönündeki iddialarının doğru olmadığını, tamamen uydurma olup, haksız bir kanaat oluşturma çabasından başka bir anlam ifade ettiğini, davacı şirketin müvekkili şirketten sonra kurulduğunu ve marka tescilinin de müvekkilinden sonra olduğunu, davacının devir suretiyle sahibi olduğu ve müvekkiline ait tescilden önceki tarihli iki markanın da … ibaresi değil, … … VE … şeklinde olduğunu, müvekkili … Ltd.Şti.’nin … kod no.lu … markasının sahibi olduğunu, davacının ise 2013 ve 2014 yılında tescil edilmiş markalara dayandığını, müvekkilinin marka üzerinde rüçhan hak sahibi olduğunu, Yargıtay içtihatlarıyla markalar yönünden de açılacak hükümsüzlük davalarının 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğunun benimsendiğini, huzurdaki dava hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, … … Ve … ibareleri ile … markasının benzer olmadığını, müvekkiline ait markanın “…” olduğunu, itiraz eden adına kayıtlı markanın ise “… … ve … ” ibareli olduğunu, markaların başlangıç kısmının farklı olmasının, ortalama tüketicilerin markayı bütün olarak algılamasını ve diğer markalarla benzer bulmamasını sağladığını, tüketici dikkatinin özellikle kelimenin başlangıç kısmı üzerinde yoğunlaştığı kabul edildiğinde müvekkiline ait markanın başlangıç kısmının farklı olmasının da benzerlik ihtimali ortadan kaldırdığını, ayrıca davacı adına kayıtlı markalarda yer alan … kelimesinin yaygın olarak kullanılan kişi adı olduğu gibi yapıt anlamına da geldiğini, ayırt edici gücü zayıf olarak nitelendirilen kelimelerden olduğunu, ayırt edici gücü düşük markaların tüketici nezdinde oluşacak iltibas ihtimalini de düşürdüğünü beyanla davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava 556 Sayılı KHK kapsamında açılmış marka hükümsüzlüğü istemli davadır.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Dava konusu markaların hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığı hususlarında alınan 06.03.2018 tarihli bilirkişi raporunda “…Davalı markalarının hükümsüzlük şartlarının oluşmadığı…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacının gerçek hak sahipliğinin yapılan devirlerin de değerlendirilerek itirazların giderilmesi, kötü niyet iddiasının değerlendirilmesi hususlarında alınan 23.10.2018 tarihli ek bilirkişi raporunda özetle;”…TPMK’dan … ve … … isimli iki markanın davacı tarafından devralınıp devralınmadığmın sorulup devralındığı cevabı gelmesi halinde davacının her ne kadar 2013 yılında kurulmuş olsa bile 2005 yılından beri korunan … ve … markalarının devralanı sıfatıyla davalının tüm markalarından önce öncelik hakkını haiz olacağı ve bu çerçevede kök raporda da belirtildiği üzere davacı markaları ile davalı markaları arasında belli mal ve hizmetlerde örtüşme olması, düşük düzeyde benzerlik olması dikkate alındığından davalı markalarının hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, dosya kapsamı dikkate alındığında takdiri Mahkemeye ait olmak üzere kötüniyete dayalı hükümsüzlük talebinin yerinde olmadığı…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Dosya içerisine alınan TPMK kayıtları ve davalının uzun süre sessiz kalmaya dayalı iddiaları ile raporu karşı sunulan beyan ve itirazların değerlendirmesi hususlarında alınan 29.04.2019 tarihli ek bilirkişi raporunda özetle;”… TPMK’dan … ve … … İsimli iki markanın davacı tarafından devralınıp devralmmadığuun sorulup devralındığı cevabı gelmesi halinde davacının her ne kadar 2013 yılında kurulmuş olsa bile 2005 yılından beri korunan … ve … markalarının devralanı sıfatıyla davalının tüm markalarından önce öncelik hakkını haiz olacağı ve bu çerçevede kök raporda da belirtildiği üzere davacı markaları ile davalı markaları arasında belli mal ve hizmetlerde örtüşme olması, düşük düzeyde benzerlik olması dikkate alındığından davalı markalarının hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, hükümsüzlük davasında sessiz kalma yoluyla hak kaybı iddiasının dava açma süresinde davanın açılması dikkate alındığında yerinde olamayacağı, davacı ile … şirketinin ortak bir bağının olup olmadığının tespitinden sonra davacının “… salça” ibaresinin eskiye dayalı kullanımının olduğu sonucuna varılabileceği, dosya kapsamı dikkate alındığında takdiri Mahkemeye ait olmak üzere kötüniyete dayalı hükümsüzlük talebinin yerinde olmadığı…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
GEREKÇE
Dava konusu uyuşmazlığın esasının, davalıya ait markaların, davacının davaya konu ettiği markaları ile benzerlik taşıyıp taşımadığı, taraf markalan arasında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığı ve bu kapsamda davalı markalarının hükümsüz kılınıp kılınamayacağı hususları oluşturmaktadır.
Dava 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun yürürlüğe gidiği tarihinden sonra açılmış olduğundan davaya 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir Davacı taraf hükümsüzlük talebini SMK 6/3’e dayandırmıştır. SMK 25/1’e göre; “5 inci veya 6 net maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir”
SMK 6/1 hükmüne göre; tescil başvurusu yapılan bir markanın, veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.
Bu hüküm çerçevesinde bir ihlalin söz konusu olabilmesi için;
1-Tescilli marka ile aynı veya benzer bir işaretin kullanılması,
2-Tescilli marka ile aynı veya benzer işaretim aynı mal veya benzer mal veya hizmetlerde kullanılması,
3-Bu kullanımın karıştırılma ihtimaline neden olması gerekir.
A. Markalar arası karşılaştırma:
Bilindiği üzere Karıştırılma (iltibas) terimi, ticari alandaki faaliyetlerde, şeyler arasında bir benzerliği veya karışımı ifade etmekte olup, satın alınan iki mal arasında veya kullanılan iki unvan arasında veya iş mahsullerinde birbirinden ayrılmayacak derecede benzerliğe istinat ettirilmesidir. İltibas doğrudan iltibas ve dolaylı iltibas olarak ikiye ayrılabilir; buna göre, karışıklığı yaratan aynı veya benzeri bir işaret, bu işaretin hitap ettiği çevrede, söz konusu markanın kullanıldığı mal veya hizmetin, iltibasa maruz bırakılan mal ve hizmetle özdeşleştirilmesine yol açıyorsa doğrudan iltibas söz konusu iken, karışıklığı yaratan aynı veya benzeri bir marka, bu markanın hitap ettiği çevrede, işaretler arasındaki farklılığı anlasalar bile benzerliğe dayalı olarak mal veya hizmetler arasında yanlış bağlantılar kurulmasına açıyorsa dolaylı iltibas söz konusu olur.
ltibas ihtimalinin tespitinde, markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki, eski markanın sahip olduğu ayırım gücü, telaffuz, biçim ya da anlam itibariyle bıraktığı etki, markaların kullanılacağı mal/ hizmet türlerinin birbirine yakın olup olmadığı, markaların benzer alıcı çevrelerine hitap edip etmedikleri hususları dikkate alınmalıdır.
Ayrıca söz konusu markanın orta yetenekteki olağan müşteri ya da malın hitap ettiği alıcıların yanılma olasılıkları, bunların herhangi bir markanın yerine diğerini satın almalarının söz konusu olup olmadığı göz önünde tutulur. Buna göre ürünleri kullanan tüketiciler örneğin bir ciklet ya da çikolata söz konusu ise çocukların, deterjan söz konusu ise ev kadınlarının, ilaç adı için eczacıların görüleri temel alınabilecektir.
Yine iki marka arasında arasında biçim ve anlam bakımından bir benzerlik bulunmasa bile, özellikle ses uyumu ve telaffuz bakımından benzerlikleri belirgin ise markalar arasında iltibas tehlikesinin varlığı söz konusu olur. Yargıtay uygulamasına bakıldığında; “davacıya ait markanın esaslı unsurunu oluşturan “…” kelimesi ile davalı şı otelde kullanılan “…” ibaresi arasında benzerlik söz konusudur Her iki ibareyi oluşturan kelimenin “…” olması nedeniyle davalı işletmesindeki “…” anlamı bulunduğundan ve işaretlerin farklılaştığından, bir başka deyişle davalı şirketin ayırdedicilik vasfına sahip olduğundan söz edilemez”. Yine Yargıtay’ın bir kararına göre … ve … markası ile … ve … markalan itibariyle fonetik ve (B) harfi dışında görsel bakımdan bir benzerlik olup ilk bakışta ve duyuşta bir ürün yerine diğerinin algılanmasının muhtemel olup iltibas söz konusudur. Yine … sözcük markası ile ” …” sözcük markası arasında da iltibas söz konusudur. Aynı şekilde “…” ve “… markası ile “… + şekil” markası arasında da iltibas söz konusudur. Aynı şekilde davalının piyasaya arz ettiği ürünlerinin ambalajı üzerinde kullandığı “…” ibaresi davacı adına aynı tür e “…” markası ile 556 saydı KHK’ nin 9/1-b ve 61/a bentleri uyarınca iltibas yaratır. … ile … ibareleri de iltibasa sebebiyet verecek derecede benzerdir.
Yine bir marka birden fazla unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın tütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırt ediciliğini vurgulayan imajda aramak lazımdır. Sırf sözcükler tasviri işaret mahiyetinde oldu diye bu işaretin tescilin engellenmesi yoluna gidilmemelidir. Örneğin bir işarette iki sözcükten oluşan yazı unsuru, işaretteki şekil unsuru nazara alınmadan değerlendirilmemelidir.
İki marka arasında iltibasın varlığı tespit edilirken eğer bu markalarda şekil unsuru da yer alıyorsa görsel, biçimsel, yazılış, okunuş, tasarım, anlamsal, ses uyumu, çağıştırma, genel intiba kıstasları itibariyle karşılaştırılma yapılmalı ve sonucuna göre iltibasın var olup olmadığı tespit olunmalıdır.
Bu çerçevede örneğin Yargıtay bir kararında, Esas Mahkemesinin davacı markasındaki …+ŞEKİL (… şekli) ile … ve … + ŞEKİL( yuvarlak şeklin üst tarafında beş yıldız ortasında oturmuş bir insan figürü) karşılaştırıldığında markalar arasında bağlantı olduğunun zannedilmesine yol açmayacağı, görsel, biçimsel, yazılış, okunuş, tasarım, uyumu, çağrıştırma, genel intiba kıstasları itibariyle karşılaştırılmasında aynı benzer dahi olmadığı gerekçesiyle verdiği kararı onamıştır
Bu açıklamalar çerçevesinde bakıldığında; davacı markalan ile davalı markalarında asıl unsur … ibaresidir. Her iki taraf markalarında yer alan diğer ek ibareler farklı ise de farklılığın göze çarpmadığı, ilk anda görülen ve algılananın … ifadesi olduğu, ortalama tüketicinin algısının da bu ibareye yönelik olacağı, bu çerçevede davalı markalarına bir bütün olarak bakıldığında davacı markaları ile benzerliği ortadan kaldıracak derecede ek unsurlara sahip olmadığı kanaatine varılmıştır. Davalı markalarının bir bütün olarak bıraktığı izlenim açısından davacı markaları ile ilişkilendirme durumu bulunduğu sonucuna varılmıştır.
B-Mal ve hizmet sınıfları yönünden karşılaştırma
Yargıtay’a göre, birden ziyade kişiler adına tescilli ya da tescil başvurusu yapılan markaların kullanılacağı mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıklarının tespitinde öncelikle TPE tarafından yayınlanan sınıflandırmaya ilişkin tebliğler uygulanacaktır. Bu durum marka tescil ve sınıflandırmada belirlilik ve tescilli markanın koruma sınırının saptanmasında da birlik ve istikrarın koşuludur. Ancak sınıflandırma ürünlerin benzerliğinin tespiti noktasında bağlayıcı bir etkisi bulunmamaktadır. ürün benzerliği değerlendirmesinde halk nezdinde karıştırıfma ihtimalinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmektedir. Nitekim Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 11/4 hükmüne göre; ” mal veya hizmetlerin aynı sınıflarda yer almaları benzer olduklarına, farklı sınıflarda yer almaları da benzer olmadıklarına karine teşkil etmez”.
Yargıtay, mal ve hizmet sınıf ve alt gruplarında benzerlik araştırmasında şu kriterleri göz önüne almakta ve her somut olay için araştırılması gerektiğini ifade etmektedir
a. piyasanın anlayışı,
b. benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği,
c, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği
d. mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame ed/tebiime ve rekabet etme olanaklarının olup olmadığı
e-birinin diğerini tamamlama imkanı olup olmadığı,
f-mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, kullanım yöntemleri, amaçları hedeflenen halk kesiminin aynı olup olmadığı hususları dikkate alınır.
Yine aynı sınıfın farklı alt gruplarında yer alan mal veya hizmetlerin benzerlik araştırmasında piyasanın bu konudaki anlayışı benzer alıcı çevresine hitap benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, birbirlerinin yerine ikame edilebilme ve vekalet etme olanaklarının ve birinin diğerini tamamlama imkanının bulunup bulunmadığı, dağıtım kanallarının, kullanım yöntemlerinin ve amaçlarının ortak olup olmadığı ölçütlerinin, hedeflenen halk kesimleri dikkate alınarak incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
TPMK’nın 2015 tarihli Marka inceleme Kılavuzunda ise şu kriterle göre benzedik ve ilişkilendirilebilirlik değerlendirmesinin yapılacağı belirtilmektedir;
• Mal ve hizmetlerin kullanım umacı ve alanlarının benzerliği,
• Mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği,
• Malların fiziksel görünümünün benzerliği,
• Mal ve hizmetlerin ticari pazara ulaşmasında kullanılan satış yollarının benz erliği,
• Mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik,
• Mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmasından kaynaklanan benzerlik,
• Malların mağazalarda aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklanan benzerlik.
Davacının markaları ile davalı markaları hükümsüzlüğü talep edilen 29 ve 30. sınıfta tescilli ve benzer mal ve hizmetleri içermektedir Ancak yukarıda da belirtildiği üzere mal hizmet sınıflarının benzerliği tek başına yeterli değildir, ayrıca markaların da benzer olması gerekir. Belirtildiği üzere davacı markaları ile davalı markalarının iltibasa sebebiyet verecek derecede benzer olduğu da sonucuna varılmıştır.
Bir diğer husus da davacının markalarının davalı markalarına göre tarih açısından önceliği sonralığı meselesidir. Davacının … tescil numaralı “…” markasını ve … tescil numaralı “… …” markasını 25.07.2013 tarihinde devraldığı bu markalar bakımından öncelik hakkına ve gerçek hak sahipliğine dayanabileceği anlaşılmıştır. Ayrıca dava tarihi itibarıyla davaların devralınma tarihinden itibaren beş yıllık hak düşürücü süre de geçmediğinden sessiz kalmaya dayalı hak kaybı da gerçekleşmemiştir.
Tüm bu sebeplerle davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜNE, davalı adına tescilli … tescil nolu “…” ve … tescil nolu “…” ibareli markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
2-Alınması gerekli 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile kalan 23,00 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan: 1.200,00 TL bilirkişi ücreti, 199,90 TL posta gideri olmak üzere toplam 1.399,90 TL ve 62,80 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 1.462,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, AAÜT’sine göre tespit olunan 4.910,00 TL vekalet ücretinin, davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.12.02.2020

Katip …

Hakim …