Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/413 E. 2019/325 K. 19.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/413
KARAR NO : 2019/325

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü ve Sicilden Terkin
DAVA TARİHİ : 09/12/2016
KARAR TARİHİ : 19/07/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkin davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili firmanın 1967 yılında kurulduğunu, dünyada önde gelen ve çok tanınmış “…”, “…”, “…”, “…”, “…” ve “…” markaları ile turizm ve otelcilik sektöründe faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin otel/geçici konaklama ve restoran hizmetleri sektöründe dünya lideri olup 92 ülkede 3.800’den fazla oteli olduğunu, … markasının müvekkilinin 4 yıldızlı uluslararası oteller zincirine verdiği isim olduğunu, markanın I960’lı yıllardan beri yoğun olarak kullanıldığını, müvekkilinin 43. sınıfta 23/05/2016 tarihinden itibaren … sayı ile tescilli “…”, 3, 16, 42. sınıflarda otelcilik/geçici konaklama ve restoran hizmetleri sektöründe … tescil tarihli … sayı ile …, 42. sınıfta otelcilik/geçici konaklama ve restoran hizmetleri sektöründe 25/10/2001 tarihli … sayı ile tescilli “…”, 16, 21, 24, 39, 43. sınıflarda 12/03/2007 tarihli … sayı ile tescilli “… “, 16, 21, 24, 39, 43. sınıflarda 12/03/2007 tarihli … numaralı “… “, 43. sınıfta 03/02/2015 tescil tarihli … numaralı “…” markalarının sahibi olduğunu, müvekkilinin …. markasının tanınmış marka olduğunu, davalı adına tescilli “…” ve “…” markaları ile müvekkilinin tanınmış “…” markasının görsel ve işitsel açıdan benzer olduğunu, ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, her iki markanın aynı hizmetler için tescilli olduğunu, … marka tescilinin müvekkilinin tanınmış … markalarının seri markası olacağı izlenimi yarattığını, görsel ve işitsel benzerliğin toplum nezdinde karıştırma ihtimali doğuracağını, davalıya haksız menfaat sağlayacağını, bu konuda Yargıtay’ın verdiği kararların iddialarını desteklediğini, müvekkilinin … markasına ilişkin taraf olduğu pek çok ülkede mahkeme ve Enstitü kararı olduğunu, her iki tarafın markalarının ayırt edilemeyecek derecede benzer olması nedeniyle her iki marka arasında doğrudan bağlantı kurulacağını, bu markaların ilişkili olduğunu düşüneceğini, halk tarafından karıştırma riskini beraberinde getireceğini, davalıya noter kanalıyla ihtarname gönderdiklerini, davalının olumsuz yanıt verdiğini, müvekkilin … marka serisinin Paris Sözleşmesi’nin I. mükerrer 6. maddesi kapsamında tanınmış olduğunu, dünyadaki ilk tescilinin 1968 yılına ait olduğunu, yoğun reklam ve tanıtım ile ciddi yatırım yapıldığını, dünyanın pek çok ülkesinde ve Türkiye’de turizm ve otelcilik sektöründe tanınmış olduğunu, yapılan araştırmada müvekkilinin markasının %95’e varan bir bilinirliğe sahip olduğunu, bu hususta Yargıtay ve Wipo kararları olduğunu, davacı markasının davalının marka başvuru tarihi olan 2014 tarihinden önce de tanınmış olduğunu, dava konusu markaların kötüniyetle tescil edildiğini, aynı sektörde faaliyet gösteren tacirin tanınmış markanın varlığını bilmesi gerektiğini iddia ederek, davalı adına kayıtlı … sayı ile tescilli … ve … sayı ile tescilli … markalarının 43. sınıfta yer alan tüm hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne ve bu hizmetler yönünden sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkilinin tescilli markalarını sadece davacının faaliyet gösterdiği sektörde kullanmadığını, müvekkilinin 2009 yılından beri bu markaları farklı sektörlerde kullandığını, bu sektörlerde bu markalar ile tanındığını, … markasını uzun yıllardır kullandığını, üretim yaparak piyasada tanındığını, … markanın roman anlamına geldiğini, davacı markaları ile … markası arasında görsel ve işitsel benzerlik olmadığını, müvekkilinin turizm alanında yatırım yapmaya karar verdiğini, ancak bu faaliyet alanında markaları kullanmadığını, kötüniyetli olmadığını, her iki markada “…” kökünün kullanılmasının görsel ve işitsel benzerlik sağlamadığını, köke eklenen harflerin markayı değiştirdiğini, … markasını müvekkilinin yıllardır farklı sektörlerde kullandığı bir marka olduğunu, bu marka adı altında turizm alanında da faaliyette bulunma amacı ile davacının markasından bağımsız ve hiçbir ilgisi olmaksızın bu markası ve …. markası ile bu alanda faaliyette bulunma isteği ile girişimde bulunduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava; KHK ya dayalı açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebine ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, Türk Patent ve Marka Kurumu Marka Dairesi Başkanlığından tarafların markalarına ilişkin kayıtlar istenmiş, teknik ve özel bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde … tescil numaralı “…” markası 43.sınıfta, … tescil numaralı “…” markası 3, 16, 42. sınıflarda otelcilik/geçici konaklama ve restoran hizmetleri sektöründe, … tescil numaralı “…” markası 42. sınıfta otelcilik/geçici konaklama ve restoran hizmetleri sektöründe, … tescil numaralı “…” markası 16, 21, 24, 39, 43. sınıflarda, … tescil numaralı “…” markası 16, 21, 24, 39, 43. sınıflarda, … tescil numaralı ” … markasının 43.sınıfta davacı adına tescili bulunmaktadır. “…” ve “… ” markalarının davacı tarafından yenilenmeyerek “…” oldğuu görülmüştür. Davalı adına 43.sınıfta yer alan hizmetler yönünden hükümsüzlüğü talep edilen … tescil nolu “…” ve … tescil nolu “…” ibareli markalar 43.sınıfta tescilli olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişiler tarafından, “davacı “…” markasının turizm otelcilik sektöründe bilinen bir marka olması sebebiyle davalı tarafın 43. sınıfta “…”, “…” ibareli marka tescillerini yaparken davacının bu sektördeki varlığından haberdar olması beklenerek davacının ilgili sektördeki bilinirliğinden yararlanma kastı olabileceği, davalının … tescil numaralı “…” ve … tescil numaralı “…” markalarının davacının tescilli sektörel bilinirliği yüksek “…” markaları ile ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduğu, davalının markalarının davacının seri markası intibaını uyandırdığı, davalının … tescil numaralı “…” ve … tescil numaralı “…” markalarının tescilli olduğu 43. sınıfın tamamı için SMK md. 6/1 ve md. 25/1 uyarınca davalı markalarının davacı markasına benzerliğinden hükümsüzlüğüne karar verilebileceği” şeklinde görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda ve mülga 556 sayılı KHK’de ve 6769 sayıyı yasada da tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus mahkeme içtihatları ve öğreti ile uygulamaya bırakılmıştır. Yargıtay birçok kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” şeklinde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ait olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tesbiti cihetine gidilebileceğini belirtmiştir. Tanınmış marka konusunda uluslararası boyuttaki çalışmalar ise Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (wipo) bünyesinde yürütülmektedir. Bu kuruluş uzmanlar komitesince benimsenen A/34-13 nolu tavsiye kararında bir markanın tanınmış olup olmadığının tesbitinde, markanın kullanım süresi, yaygınlığı, kapsamı ve coğrafi alan genişliği, ekonomik değeri, reklam, temsil, promosyon, fuarlara katılım ve fuar düzenleme, kataloglar hazırlama gibi tanıtım faaliyetleri, bu çalışmaların kapsamı, süresi ve mali bütçesi, işletmenin büyüklüğü, cirosu,marka hakkının hangi etkinlikte ve verimlilikte korunduğu, tanınmışlığa yönelik mahkeme ve diğer yetkili makamların kararları gibi olguların göz önünde bulundurulması kararlaştırılmıştır.Yargıtay 11.HD nin 19.4.2002 tarih ve 2001/9903 esas-2002/3699 karar sayılı ilamında bir markanın birden çok ülkede tescilli olmasını tanınmış marka olarak kabul açısından yeterli görmekteyken son uygulamalarda bu hususun markanın tanınmışlığı açısından bir gösterge olabileceği ancak tek başına tanınmış marka olgusu için markanın birçok tescilinin olmasının yeterli olmayacağına işaret edilmiştir. Trips’de ise açıkça tanınmışlığın ilgili sektörde tanınmışlık olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Yine doktrinde Trips deki düzenlemeye benzer görüş … tarafından ileri sürülmüş ve markanın tanınmışlığından söz edebilmek için bir ülkede yaşayanların tamamı tarafından söz konusu markanın bilinmesinin zorunlu olmadığı, marka sahibinin hedef kitlesinin esas alınması gerektiğine işaret edilmiştir.Markanın tacirler yada o malın alıcıları değil, bu mal ile ilgili olmayanlar tarafından da bilinmesi halinde tanınmış markadan bahsedileceği, tanımış markanın maruf marka karşısında daha kapsamlı,ekonomik yönden daha önemli bir kavram olarak karşımıza çıkacağı, bir markanın tanınmış olduğunu söyleyebilmek için markanın konulduğu mamülün birden bire düşünülmeden ve bir hatıranın yardımı ile hatırlanmadan,refleks halinde düşünülmesi gerektiği, genellikle tüketicinin zihninde bir fikir uyandıran markanın tanınmışlık derecesine ulaştığı da doktrinde Hamdi Yasaman tarafından ifade edilmiştir. Gürzumar ise, tanınmış markanın en önemli özelliğinin, tescilli bulundukları mal kategorisinden bağımsızlaşarak ve başlı başına birer kalite sembolü olarak, reklam aracı haline gelen ve geniş kitleler karşısında sahip oldukları etkilerini, tamamen farklı mal kategorileri üzerinde de gösterebileceği markalar olarak tanımlamıştır. Arkan ise tanınmış markadan bahsedebilmek için, reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline gelmiş bir markanın, sadece o markayı taşıyan mal ya da hizmetlerle ilgili çevre içinde değil bu çevre dışında, o mal ya da hizmetle ilgisi olmayan kişilerce de bilinmesi gerektiğini belirtmiştir.
Bilindiği üzere Tanınmış marka korunmasında en önemli konunun tanınmışlığın belirlenmesinde izlenilecek yöntem olduğu, her ne kadar hukuki bağlayıcılığı olmasa da WIPO Kriterlerinin baz alınarak tanınmışlık araştırılması yapılması gerektiği bir markanın koruma istenen ülke dışında yabancı ülkelerde tanınmış olmasının, koruma istenen ülkede de tanınmış olduğuna hükmedilmesi için yeterli olmayacağının açık olduğu, her davada tanınmışlık olgusunun o davanın somut özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği bilinmektedir. Dolayısıyla her somut olayda tarafların dosyaya sunduğu belgeler, beyanlar ve ihtilafın niteliği,ürünün sunulduğu sektör ve çevre gözetilerek bahsi geçen kriterlerin Mahkemece yada atanan bilirkişice o dosyaya özgü sunulan deliller ile tartışılması gereklidir. Somut olayda gerek bilirkişi değerlendirmeleri gerekse dosyaya sunulan bilgi ve belgeler dikkate alındığında davacı markasının sektörel bazda tanınmışlığının bulunduğu kanaatine ulaşılmıştır.
Türk marka hukukunda iltibas (karışıklık yaratma) hususu 556 sayılı KHKda hem mutlak hem nispi red nedeni olarak 7 (1) (b) ve 8 (1) (b) maddelerinde düzenlenmektedir. Bu düzenlemeye göre tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil başvurusu reddedilecektir. K.H.K.deki deyimiyle “halk tarafından karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır.Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Karıştırma ihtimali incelemesi şu kriterler gözetilerek çözülebilir.. Bunlar “görsel, işitsel, kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, markanın asli ve tali unsurlarıyla birlikte bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim bakımından benzerlik olup olmadığı, çağrıştırmanın söz konusu olup olmadığı, markanın ait olduğu mal ve/veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markayı taşıyan malın değeri ve buna bağlı olarak alıcının bu malı almaya gittiğinde harcadığı zaman” biçiminde sıralanabilir .İlaç markaları hariç olmak üzere, kural olarak karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih ve 2006/11-338 sayılı kararında da açıklandığı üzere değerlendirme “orta düzeydeki tüketici gözüyle” yapılmalıdır. Söz konusu Genel Kurul Kararında, orta düzeydeki tüketicinin, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemeyeceği, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisi ile hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışacağı, bunun da aynı emtialar üzerinde kullanılacak olan ve küçük farklılıklar taşıyan marka ve işaretlerin farklı zamanlarda ayırd edilmesini olanaksız kılacağı belirtilmektedir. Ayrıca gene Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır. Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
Markayı oluşturan unsurlardan birisinin diğerlerine göre görsel veya işitsel olarak daha baskın unsur konumunda olması veya tüketici algısının markadaki unsurlardan birisi üzerinde yoğunlaşması ihtimalinin bulunması veya ayırt edici gücü veya bilinirlik düzeyi yüksek önceki markayla başvurudaki unsurlardan birisinin benzerliğinin bulunması hallerinde, benzerlik incelemesi markalardaki benzer unsur ön plana çıkartılarak yapılabilecektir. Arkan’a göre; marka incelemesi, markayı oluşturan unsurlar parçalara bölünerek yapılmamalıdır. Markaların tek başına ayrım gücü bulunmayan tanımlayıcı işaretlerden oluşan kısımlarının aynı ya da benzer olup olmadıklarının üzerinde durulmasına gerek yoktur. (Prof. Dr. Sabih Arkan, Marka Hukuku, cilt 1, s.99)
Davacı tarafın dosyaya sunmuş olduğu deliller ve dosya kapsamından “…” markasının I960 yıllardan beri davacı tarafından kullanılmaya başlandığı, uzun yıllardır Türkiye’de ve dünyanın pek çok ülkesinde kullanıldığı, davacının markalarının esas unsuru “…” ibaresi olduğu ve diğer marka tescilleri ile seri marka oluşturulmak istendiği, davalı “e” ve “l” harflerini ekleyerek davacı markasından farklılaşmak istese bunun yeterli olmadığı, markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki taraflara ait ibarelerin irtibatlı olduğu intibasını uyandırdığı, davacının markaları ile davalının tescilli markaları arasında bağlantı kurulması ihtimali dahil karıştırılma ihtimaline yol açabilecek derecede benzerlik olduğu, davalının görsel, yazılı basında ve sosyal medyada çıkan haber, reklam ve tanıtımları marka kullanımlarını dikkate alındığında, davalı tarafça da ikrar olunduğu üzere “…” ibaresinin … numara ile 31/03/2009 tarihinden beri …Tic. Ltd. Şti. adına tescilli olduğu, davalının 2009 yılından beri “…” ibaresini tekstil sektöründe kullandığı, turizm ve otelcilik sektöründe kullanımının bulunmadığı ancak davalının 43. sınıfta turizm/otelcilik sektöründe … tescil no ile “…” ibaresini ve … numaralı marka tescili ile “…” ibaresi şeklinde kullanmaya hazırlandığı anlaşılmıştır.
Yukarıda da izah olunduğu üzere davacının “…” markalarının otelcilik/geçici konaklama ve restoran hizmetleri yönünden sektörel tanınmışlığa eriştiği, tanınmış marka olarak kabulünün gerektiği dikkate alındığında davalının “…” ibareli tescilinin davacının markasının seri markası olacağı yönünde tüketici nezdinde çağrışım yaparak iltibasa sebep olacağı kanaatine ulaşılmıştır. Markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim esas alınarak davalının tescilli markalarının davacının tescilli markaları ile ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduğu bilirkişi raporuyla da tespit olunmuştur.
T.T.K’nun 20/2 maddesinde tacirlerin özen yükümlülüğü artırılmış ve tacirlere ticari işlerinde ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğu yüklenmiştir. TTK’nın 56. maddesi iktisadi rekabetin her türlü suistimalini yasaklamıştır. Yasadaki bu sınırın aşılması MK’nın 2. maddesinde yazılı bulunan objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir biçimde ekonomik rekabetin kötüye kullanıldığı hallerde meydana çıkmaktadır. Karışıklığa meydan verebilecek bir ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması, yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak kabul edilmelidir. Hukukumuzda, yerleşmiş içtihatlarda bu prensibe değinilmiştir. Somut olaya dönüldüğünde davalı tacirin bu sıfatı nedeniyle 43. Sınıfta tescil ettirdiği markalar ile aynı sektörde faaliyet gösteren markayı bilmediğini iddia edemeyeceği, bu kapsamda davalının davacı markalarının bilinirliğinden haksız yararlanmak suretiyle davalı tarafın marka tescilinde kötü niyetli hareket ettiğinin kabulünün gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı alınan bilirkişi raporu yukarıda izahı yapılan dava tarihi itibarı ile olaya uygulanması gereken mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde davacının sektörel tanınmışlığa sahip markalarına yönelik, kötü niyetli tescil ve iltibasa dayalı sübut bulan davasının kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacının davasının KABULÜ ile; TPMK nezdinde davalı adına 43. sınıfta … no ile tescilli “…” markası ile yine 43. Sınıfta tescilli … no ile tescilli “…” markalarının HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, SİCİLDEN TERKİNİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 29,20 TL’nin mahsubu ile kalan 15,20 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsiline,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap olunan 3.931,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 228,90 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.028,90 TL ve 58,40 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 2.087,30 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 19/07/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır