Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/402 E. 2021/59 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/402 Esas
KARAR NO : 2021/59

DAVA : Marka (Manevi Tazminat İstemli), Marka (Maddi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 29/11/2016
KARAR TARİHİ : 11/02/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Manevi Tazminat İstemli), Marka (Maddi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; 2015 yılı Aralık ayında … ve şubelerinin, tanınmış … markasını taşıyan ürünleri ve müvekkilin birebir aynı ürünlerini sattığının tespit edildiğini, müvekkiline ait “…, …, …, …, …, … ve …” ların internet ve mağazalarında satıldığının bilirkişi raporu ile tespit edildiğini, tespit davası neticesinde davalı … tarafından müvekkilin marka haklarının ihlali, telif haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden fiillerinden doğan zararları tazmin etmek için iş bu davanın açılması gereğinin olduğunu, davacılar … ve … firmalarının kadın ayakkabısı konusunda dünyanın bilinen önde gelen firma ve markası olduğunu, dünyada ve Türkiye’de en seçkin mağazalarda ürünlerinin satıldığını, … Marka Statüsü endeksinde uzun yıllar başta olduğunu, markanın şıklık, …, … ile anılan ünlü bir marka olduğunu, tasarımcısı …’nin dünyanın en tanınmış ayakkabı tasarımcısı olarak tanımlandığını, dünya sinemasının yıldızlarından … kadar dünyaca ünlü kişiler tarafından giyilen bir marka olduğunu, 25 yıldan bu yana yurtiçi ve yurt dışında basın ve yayında çıkan haberlerde görülen, markanın sürekli kullanılan, bilinen, tanınmış, ödüllü ve önde olan bir marka olduğunu, Türkiye’nin üyelerinden ve taraf olduğu Paris Sözleşmesine göre “tanınmış marka” statüsünde Türkiye’deki ilgili yasalar gereğince yasal haklarının bulunduğunu, Fransa’da … tescil nosu ile … tescilinin olduğunu, AB Temyiz Mahkemesinin “ortopedik ayakkabılar haricindeki kadın ayakkabılarının tabanları ‘rengin ayakkabı tabanı ile sınırlı olduğu’, halk nezdinde oluşan algı bakımından … ayakkabıların ticari kaynak göstergesi olarak algılandığı vurgusu ile tescillendiğini ve marka hakkında benzeri mahkeme kararları ve makalelerin olduğunu, …, …, …, … mahkemelerinde “…”ın tanınmış marka olduğu hakkında resmi kararlarının olduğunu, … markasımn ülkemizde ve dünya çapında geçmişe dayalı kullanımını ve tanınmış marka statüsünde olduğunu, internette instagram gibi satış ortamlarında taklitlerinin satıldığının tespiti edildiğini, internet gazete dergi ve bloglarında tanınmış marka olarak bahsedildiğini, …’ın …’e özgü olduğuna dair mahkeme kararının olduğunu, Türkiye’nin taraf olduğu Bern Sözleşmesi kapsamında ilgili Kânunda belirtilen “Güzel Sanatlar Eseri” statüsünden doğan telif haklan korunmasına tabi olduğunu, Davalı … tarafından davaya konu tasarımlar hakkında taklit edildiğine dair Türkiye Mahkemelerinde alınan kararlar olduğunu, davalının satış sitesinden alınan görüntüler ile … ürünlerinin yanyana karşılaştırmalı incelenmesinde birebir benzer olduklarını, bu ürünlerin … mağazalarından satın alındığını, tüm bu eylem ve kararlar neticesinde Tanınmış Marka ve Güzel Sanatlar Eseri statüsündeki “…”ürünlerinin korunması hakkında ihlal yaratan, haksız rekabete sebebiyet veren eylem ve faaliyetlerin gerçekleştiğinin kesinleştiğini, davalının basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğünü ihlal ettiğini, tüm bu açıklamalar neticesinde davaya konu ihlalleri teşkil eden fiilerin tespiti, durdurulması, önlenmesiyle birlikte, ihlal yaratan ürünlerin üretim ve satışının durdurulması, ürünlere el konularak toplatılması, imha edilmesi, kalıplara el konulması, 175,000- TL maddi 15.000-TL manevi tazminatın, … markasının ihlalindan oluşan zarar için 30.000-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tazminini, davalı aleyhinde verilecek kararın kamuya yayın yoluyla duyurulmasını talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili dosyaya sundukları beyanlarında özetle; Davacı … tarafından dosyaya delil olarak sunulan “müvekkil şirketçe satışa sunulduğu iddia edilen tüm ürünlerin, hangi davanın hangi mağazasında satışının gerçekleştirildiği, satışın gerçekleştiği bilgisine nasıl ulaşıldığının davalı tarafından açıklanması gerekmekte olup talep ettiklerini, davanın reddini talep etmiştir.
Dosyada bildirilen tüm deliller usulüne uygun olarak toplanmış, Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemeleri yaptırılarak raporlar alınmıştır.
Mahkememiz dosyasında yaptırılan davalı tarafından satışı yapılan ürünlerin dava konusu ürün olup olmadığına ilişkin bilirkişi incelemesi sonucunda sunulan 03/01/2017 tarihli raporda; ” …. … mağazasında tespite konu olan ayakkabı tasarımlarına rastlanmamış olup, yukarıda fotoğrafları ile belirlenen, mağaza içinde … kullanılan topuklu ayakkabıların satış raflarında olduğunun tespit edildiği, yine internet sitesi üzerinden yapılan incelemelerde satışa sunulan ürünlerin davacıya ait model ve tasarımlar ile … uygulamasının kullanıldığının tespit edildiği, dosyaya delil olarak sunulan çanta ve ayakkabıların … etiketli olduğu, … tarafından satıldığı ve … tasarımı marka …, …, …, …, … ayakkabıları ve … Çanta ile karıştırılmaya sebebiyet verecek kadar aynı derecede benzer olduğu…” görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Mahkememiz 03/02/2017 tarihli ihtiyati tedbir kararı ile mahkememizce aldırılan 03/01/2017 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen şekilde davacının tasarımlarına tecavüz teşkil eden ayakkabıların toplatılması, satışının engellenmesi ve yediemine tevdii hususunda 5.000,00 TL teminat karşılığında ihtiyati tedbir kararı verildiği, ihtiyati tedbir kararının uygulandığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce oluşturulan heyetten alınan 08/06/2018 tarihli bilirkişi raporunda; ” …Dosyaya delil olarak sunulan çanta ve ayakkabıların … etiketli olduğu ve… tasarımı marka …, …, …, …, … ayakkabilan ve … iltibas yaratacak derece benzer olduğu; davaya konu uyuşmazlıktaki davacı tasanmlanmn eser vasfında olmadığı, bu nedenle tasanmların korumasının FSEK çerçevesinde değil haksız rekabete ilişkin hükümleri çerçevesinde olacağı, … markasımn ise tanınmış marka olarak 556 sayılı KHK çerçevesinde korunabileceği, davacımn … MARKASI nın davalı ürünlerinde iltibasa sebebiyet verecek şekilde kullanılması söz konusu olmakla davacının tanınmış markasına tecavüzün gerçekleştiği ve bu durumun 556 sayılı KHK 9/1-c hükmünün ihlali sayılabileceği, davacımn … markası dışında kalan ürünleri ile davalının ürünleri arasındaki birebir benzerlikler de iltibas yaratmakta olduğundan ve ayrıca davacı ürünleri Türkiye’de de satılmakta olan ürünler olduklarından davalının davacının ürünlerine benzer ürünleri piyasaya arzı TTK 55/1 -a-4 bendi kapsamında haksız rekabet teşkil edebileceği, davacı tarafın davasını dayandırdığı … markasının davalı tarafça kullanılmasına hasren davacının tazminat talebini dayandırdığı 556 sayılı KHK 66/b çerçevesinde yoksun kalman kazancın hesaplanabilmesi ve yine davacının markası dışında kalan tasarımlar yönünden TTK 56 çerçevesinde maddi tazminat hesabı için de davalı tarafın ticari defterlerinin incelenmesinin gerektiği, davalı defterleri için Sayın Mahkemece inceleme karan verilmesi halinde maddi tazminat miktan hesaplanabileceği…” görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın tespiti, özellikle KHK 66-b kapsamında davalılara ait ticari kayıtların incelenerek davalıların davaya konu emtiaların satışından elde etmiş olduğu kazanç üzerinden oluşan zararın ne olabileceği hususunda SMM bilirkişiden alınan 28/02/2020 tarihli bilirkişi raporunda; ” …. Davalının incelemeye sunduğu, tutulması zorunlu yasal defterlerinin TTK hükümlerine göre usulüne uygun ve yasal süresi içerisinde tasdikinin yapıldığı, davaya konu ürünlerin alış faturalarının 2015 yılına ait olduğunun beyan edildiği, bu yıla ait evrakların; arşivleme ve muhasebe programı sıkıntısı mazeret gösterilerek incelemeye sunulmadığı ve yine dosyada sulh yoluna giden … Tic. A.Ş.’den diğer davalılara kesmiş olduğu faturaların da talep edildiği halde incelemeye sunulmadığı, davalıların kayıtlarında ve belgelerinde satışlara ait adet bilgisinin mevcut olmadığı, bu nedenle de; 556 Sayılı KHK 66-b kapsamında davalılara ait ticari kayıtların incelenerek davalıların davaya konu emtiaların satışından elde etmiş olduğu kazanç üzerinden davacının oluşan zararının, davalıların dava konusu ürün satışından elde ettiği kazancın toplam kazanç İçindeki payı net olarak tespit edilemediğinden takdirinin mahkemeye ait olduğu….” belirtilmiştir.
Dava, 5846 sayılı FSEK hükümleri uyarınca telif haklarına, 556 sayılı KHK hükümleri kapsamında markaya tecavüz ve TTK hükümleri kapsamında haksız rekabetin tespiti, durdurulması, önlenmesi, maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
1-Davalı … A.Ş. (eski unvanı …) yönünden açılan davanın ele alınması;
Sulh 6100 sayılı HMK’nın 313 vd maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre “Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir.
Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir. Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir.” Sulh, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir. İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hâllerinde sulhun iptali istenebilir.
Taraf vekilleri dosyaya sunmuş oldukları 12/01/2018 tarihli sulh sözleşmesi ile açılan davada sadece kendi aralarında sulh olduklarını mahkememize bildirmiş, sözleşmenin 3. Maddesi gereği yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinin olmadığı anlaşılmakla taraflar leh alehhine herhangi bir yargılama gideri ve vekalet ücreti takdir olunmaksızın sulh kapsamında bu davalı hakkında açılan davaya ilişkin esas hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına kararı vermek gerekmiştir. (kısa karardaki şirket unvanına ilişkin sehve yapılan hata düzeltilmiştir.
2-Davaya konu Tasarımların eser niteliği ve eser hak sahipliğine tecavüzün tespiti durdurulması önlenmesi ortadan kaldırılması talepleri yönünden inceleme;
FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün ” sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise ” kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması’dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “subjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ililşkin şart” denilmektedir.
Subjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin ” hususiyetini’ taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu bağlamında bir eserden bahsedebilmek için, eserin, onu yaratının fikri emeğinin ürünü olması, yaratıcı, orijinal ve uslupsal farklılıklar göstermesi gerekir.
Eser sayılabilmede ikinci şart olan objektif unsur gereğince ise, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Yani Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku çerçevesinde korunan husus, düşünceler ve fikirler değil bunların ifade şeklidir. Fikri çalışmanın eser olarak korunabilmesi için fikir düzeyini aşmaları gerekir. Herkes tarafından ileri sürülebilecek, yeterince detaylandırılmamış insanlığın ortak malı niteliğinde kalmış ve özgünleşmemiş fikirler eser olarak korunmazlar. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Güzel sanat eserleri için bu iki unsura ek olarak “estetik değere sahip olma” unsuru da aranır. FSEK m.4/4 hükmüne göre, el işleri ve küçük sanat eserleri, minyatürler ve süsleme sanatı ürünleri ile tekstil, moda tasarımları hususiyet taşımaları ve ayrıca estetik değeri taşıması koşuluyla güzel sanat eseri olarak da korunurlar.
Somut uyuşmazlıkta davacının tasarımlarının FSEK m.4/4 çerçevesinde güzel sanat eseri vasfını haiz moda tasarımı olarak FSEK korumasından yararlanıp yararlanmayacağının irdelenmesi gerekir. Zira yukarıda da belirtildiği üzere tescilsiz tasarımın eser vasfına haiz ise FSEK çerçevesinde de korunacağı izahtan varestedir.
Raporlarda sektör bilirkişilerince yapılan değerlendirmeler de dikkate alındığında; özellikle takı, tekstil ve moda tasarımlarının kitlelerin zevkine uygun olarak veya sadece yeni bir moda yeni bir stil getirmek duygusu içinde yaratılan ve özellikle bu sektörlerde daha önce yaratılan tasarımlardan esinlenilen ve çoğunlukla da tasarıma konu ürünün dış görünüşün tasarımı şekillendirdiği ve bu özelliği ile eser sayılma için gerekli sübjektif unsur yani hususiyet taşıma unsurunun zayıf kaldığı yaratımlar olduğu dikkate alındığında davaya konu ayakkabı tasarımlarının güzel sanat eseri olarak kabulünün mümkün olmadığı, bu tarz tasarımlar genel olarak haksız rekabet hükümlerine göre koruması gerektiği sonucuna ulaşılmış, davacının FSEK kapsamında eser niteliğinin ve esere tecavüzün tespiti, men’i ve ref’i taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
3-MARKA HUKUKU KAPSAMINDA DEĞERLENDİRME;
Uygulanması gereken mevzuat;
Gerek 556 sayılı KHK 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) 10.01.2017’de Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla beraber yürürlükten kalkmıştır. Bu doğrultuda derdest davalara hangi mevzuatın uygulanacağının açıklanması zarureti doğmuştur. Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar; ancak kanunun geçmişe etkili olarak uygulanacağına ilişkin bir hüküm ihdas edilmiş ise kanun geçmişe etkili olarak uygulanabilir. Kanunun yürürlüğü düzenleyen 192. maddesinin “a” ve “b” bendinde yer alan ileri yürürlük hükümleri istisna olmak üzere, kanunun diğer hükümlerinin SMK’nın yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olup; SMK’nun geçmişe etkili olarak uygulanmasına ilişkin bir hükmün bulunmadığı, dolayısıyla yürürlüğe girdiği 10.01.2017’den itibaren ileriye etkili olarak uygulanacağı görülmüştür. Bu doğrultuda SMK’nın, yürürlüğe girmesinden önce ikame edilen ve takiben anılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği sırada derdest olan ve söz konusu Kanun’un yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara yönelik davalara SMK değil KHK uygulanacaktır. Somut olaya dönüldüğünde davanın 556 KHK hükümlerinin uygulanacağı sonucuna ulaşılmıştır.
1) Markaya Tecavüz iddiası yönünden:
… markasının tanınmışlık yönünden ele alınması
Davacı kendisine ait … markasının tanınmış marka olduğu iddiasında bulunmuştur. Davacının Fransa’da INPI nezdinde … nolu … markası 25 inci sınıfta yüksek topuklu ayakkabı olarak Avrupa Birliği Markası olarak tescilli olup, ülkemiz nezdinde marka tescili bulunmamaktadır.
Gerek ulusal mevzuatta gerekse taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire 13/03/1998 tarih ve 5647/1704 s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
Ulusal mevzuatta yerini bulan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde; her ne kadar davacıya ait … markasına ilişkin marka tescili söz konusu değil ise de uzun yıllardır ülkemizde ve dünyada bilinen marka haline geldiği, davacı ile kırmızı tabanın bütünleştiği ve diğer kullanımlardan ayırt edici hale dönüştüğü, sunulan deliller dikkate alındığında uluslararası tanınmışlığının bulunduğunun kabulünün gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
556 sayılı KHK kapsamında markaya tecavüz iddiasının ele alınması;
556 sayılı KHK’nın 61/1-a maddesinde ‘Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.’ Şeklinde bir hüküm ihdas edilmiştir. Aynı KHK’nın 9. Maddesine yapılan yollamadan hareketle anılan düzenleme incelendiğinde ‘Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması. c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması. d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.’ Hükümlerine amir olduğu görülecektir.
556 sayılı KHK’nın 63. Maddesinde ‘Marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibi, mahkemeden, aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a) Marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulması, b) Tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini, c) Marka hakkına tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el koyulması talebi. d) (c) bendi uyarınca el konulan ürünler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması, (Bu durumda, söz konusu ürünlerin değeri, tazminat miktarından düşülür. Bu değer, kabul edilen tazminatı aştığı zaman, marka sahibinin fazlayı karşı tarafa ödemesi gerekir.). e) Marka hakkına tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle bu maddenin (c) bendine göre el koyulan ürünlerin ve araçların üzerlerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası talebi. f) Marka hakkına tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz eden tarafından karşılanarak, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya yayın yoluyla duyurulması.’ Şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Markanın sahibinden başkası tarafından aynen veya taklit, tağyir, iltibas suretiyle kullanılıp kullanılmadığının saptanmasında her şeyden önce markanın şekil ve anlam itibariyle taşıdığı baskın unsur göz önünde bulundurulmalıdır. Bu baskın unsurun aynen veya değiştirilerek başkası tarafından kullanılması, haksız olarak kullanımının tespitinde büyük önem taşır. Bir marka ana özellikleri itibariyle başkası tarafından bir hakka dayanmadan kullanıldığında tecavüz unsuru gerçekleşmiş olur (Erdal Noyan, Marka Hukuku, Ankara, 2006, s.545). Bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde tüketiciler tarafından karışıklığa sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir.
556 sayılı KHK Madde 3 – “Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin öngördüğü koruma; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ikametgahı olan veya sınai veya ticari faaliyette bulunan gerçek veya tüzel kişilerce veya Paris Sözleşmesi yahut Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması hükümleri dahilinde başvuru hakkına sahip kişilerce elde edilir. Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamına girmemekle beraber, Türkiye Cumhuriyeti uyruğundaki kişilere kanunen veya fiilen marka koruması tanımış yabancı devletlerin gerçek veya tüzel kişileri de karşılıklılık ilkesi uyarınca Türkiye’de marka korunmasından aynı şekilde yararlanır.” hükümlerine amirdir.
Yine Madde 4 – “Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşma hükümlerinin bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinden daha elverişli olması halinde, 3 üncü maddede belirtilen kişiler, elverişli hükümlerin uygulanmasını talep etme hakkına sahiptir.” hükmünü ihtiva etmektedir.
Raporda da tespit olunduğu üzere tanınmış markalar için davaya konu olayın gerçekleşme ve davanın açıldığı tarih itibariyle uygulama alanı bulacak mülga 556 sayılı KHK’da çeşitli koruma yolları söz konusudur ;
Birinci koruma yolu, 556 sayılı KHK m.7/1-ı bendi çerçevesinde öngörülen mutlak red nedeni olarak tescile engel olmadır. Türkiye’de tescilli olmayan bir tanınmış markanın aynısı veya benzeri için Türkiye’de aynı veya farklı mal ve hizmetlerle ilgili olarak tescil talebinde bulunulması halinde tanınmış marka sahibi 556 sayılı KHK m.7/1-ı hükmü çerçevesinde başvuruya itiraz edebilme hakkını haizdir.
İkinci koruma yolu 556 sayılı KHK m.8/3 bendi çerçevesinde öngörülen nispi red nedeni olarak tescile engel olmadır. Ancak tanınmış markanın MarKHK m. 8/III’ ün öngördüğü korumadan yararlanabilmesi için, ülkesellik ilkesi gereği, markanın fiilen Türkiye’de kullanılmış olması gerekir.
Üçüncü koruma yolu, 556 sayılı KHK m.7 ve 8 maddeleri çerçevesinde bir tescil engelin olması halinde tanınmış marka sahibin KHK m.42’ye dayalı olarak hükümsüzlük davası açabilmesidir.
Dördüncü koruma yolu Türkiye’de tescilli olmak koşuyla KHK m.9/1-c’de öngörülen tecavüze karşı koruma olup, Türkiye’de tescilli tanınmış marka sahibi bu hüküm çerçevesinde KHK m.9/1-c’deki; “Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması” nın söz konusu olması halinde bu tecavüze karşı koruma talep edebilir.
Tanınmış marka Türkiye’de tescilli olmasa bile Türkiye’de kötüniyetli olarak tescil edilmesi halinde bu tescilin kötüniyetli tescil sebebiyle hükümsüzlük davasına konu olabilecektir.
Türkiye’de tescilli olmayan tanınmış markanın izinsiz olarak Türkiye’de kullanılması halinde tescilsiz tanınmış marka sahibinin 556 sayılı KHK hükümlerine dayalı olarak hukuki koruma talep edip edemeyeceği hususu üzerinde de durmak gerekir. KHK’da Türkiye’de tescilli olmayan tanınmış marka sahibine m.9 ve 62 vd. uyarınca dava açma hakkı verilip verilmediği açıkça düzenlenmemiştir.
556 sayılı KHK m.3 ve 4 hükmü dikkate alındığında Paris Konvansiyonu ve TRİPS’e taraf ülke vatandaşları 556 sayılı KHK m.62 vd. maddeleri uyarınca koruma talep edebilirler.
Bu çerçevede davacının Avrupa Birliği markası olarak tescilli olduğu belirtilen … markasının gerek yurt dışında gerekse yurt için tanınmış marka olduğu … ayakkabılarının davacı ürünleri ile özdeşleştiği sektörel değerlendirme ve dosyadaki delillerden anlaşılmaktadır. Yukarıda teknik inceleme kısmında belirtildiği üzere davacının … MARKASI nın davalı ürünlerinde iltibasa sebebiyet verecek şekilde kullanılması söz konusu olmakla davacının tanınmış markasına tecavüzün gerçekleştiği ve bu durumun 556 sayılı KHK 9/1-c hükmünün ihlal teşkil ettiği sonucuna ulaşılmış … markasına ilişkin markaya tecavüze dayalı taleplerin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
4) HAKSIZ REKABET İDDİASI YÖNÜNDEN (tescilsiz tasarımlar / … markası yönünden):
6102 sayılı TTK’nın 54 ve devamı maddeleri haksız rekabet hükümlerini düzenlemektedir. TTK 54. Madde ‘’ (1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.’’ Hükümlerine amirdir. TTK’nın 55. Maddesi ve devamındaki hükümlerinde ise ‘’ (1) Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…… 4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,….dürüstlüğe aykırı davranmış olur.’’ Şeklinde hüküm ihdas edilmiştir.
T.TK’nun 20/2’ maddesinde tacirlerin özen yükümlülüğü artırılmış ve tacirlere ticari işlerinde ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğu yüklenmiştir.. TTK’nın 56. maddesi iktisadi rekabetin her türlü suistimalini yasaklamıştır. Yasadaki bu sınırın aşılması MK’nın 2. maddesinde yazılı bulunan objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir biçimde ekonomik rekabetin kötüye kullanıldığı hallerde meydana çıkmaktadır. Karışıklığa meydan verebilecek bir ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması, yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak kabul edilmelidir. Hukukumuzda, yerleşmiş içtihatlarda bu prensibe değinilmiş ve tacirin bu sıfatı nedeniyle söz konusu tanınmış markayı bilmediğini iddia edemeyeceği belirtilmiştir.
Gerek tespit raporunda gerekse sonradan alınan heyet raporunda; … mağazasından satın alınan … faturalı ve … kutulan İçinde bulunan ayakkabılar ile davacılara ait …, (…, tabanında … desenlerle bezeli olup, üstte ayak ve bilekte üzeri zımbalı ince bant şeklinde tasarlanmış sayası bulunmaktadır. …; Aynı tasarımın dolgu topuklu modelidir. … etiketli ayakkabının, … ayakkabılar İle aynı desen, şekil ve aksesuar detaylarına sahip olduğu görülmüş olup … ayakkabısı İle karıştıHmaya sebebiyet verecek kadar aynı derecede benzer olduğu tespit edilmiştir.), Mayerline, (Bilekli ve ucu açık İki bant şeklinde, ince yüksek topuklu, açık ayakkabı tasarımında ikili renk uyarlamaları olan ve bilek kısmının biçimi, bağcıklı ve … Louboutin modelidir. … etklketll ayakabının; Mayerline modeli ile aynı renk ve biçim özelliklerine sahip oldjuğu görülmüş olup, tasarımın … modeli İle karıştırılmaya sebebiyet verecek kadar aynı derecede benzer olduğu tespit edilmiştir.) …, (Bilekten bağcıktı ve ucu açık bant şeklinde, ince yüksek topuklu, bilek bandının bulunduğu topuk sayasının üzerinde renkli zımbalarla bezeli, … modelidir. … ektiketll ayakkabının; renkleri, şekil ve aksesuar detayları ile … model ayakkabısı ile karıştırılmaya sebebiyet verecek kadar aynı derecede benzer ofduğu tespit edilmiştir.) …, (Bilekten bağcıktı ve ucu açık bent şeklinde, İnce yüksek topuklu, bilek bandının bulunduğu topuk sayasının üzerinde renkli üç yapraktı çiçek modeli aksesuarı bulunan, … modelidir. … ektiketli ayakkabının; renkleri, şekil ve aksesuar detayları ile … model ayakkabısı İle karıştırılmaya sebebiyet verecek kadar aynı derecede benzer olduğu tespit edilmiştir.) …, (… uçlu ince yüksek topuklu model sayasının ayak bileğine doğru uzanan yan kısımlarında iki yay şekline benzer bir kesimle hareket kazandırılmış, … modelidir. … ektiketll ayakkabının; renkleri ve sayasındaki detayları İle … model ayakkabısı ile karıştırılmaya sebebiyet verecek kadar aynı derecede benzer olduğu tespit edilmiştir.) ve …, (El çantası dikdörtgen biçimli olup kapağında dalgalı bir kesim ve dalgalı kesimi takip eden dolgu kısımlar ile desen verilmiş … modelidir. … ektiketll çantanın; renkleri, şekil ve aksesuar detayları ile … el çantası ile karıştırılmaya sebebiyet verecek kadar aynı derecede benzer olduğu tespit edilmiştir.) tescilsiz tasarımlar ile dosyaya delil olarak sunulan … etiketi İle satın alınan tasarımların yan yana getirildiklerinde aynı şekil, doku ve aksesuarlara sahip olduğu ilk bakışta kolaylıkla görülmekte olup, tespite konu olan tasarımların … tarafından bire bir benzer olarak, … ayakkabıları ile aynı şeklide üretildikleri, tasarımların tüketicisi tarafından karıştırılmaya sebebiyet verecek kadar benzer niteliklere sahip olduğu tespit edilmiştir.
İzahı yapılan mevzuat kapsamında davalı tarafların tacir kimliği dikkate alındığında davalının ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğunun olduğu, taraflara ait ürünler genel izlenim itibariyle ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu ve karıştırılmaya mahal verdiği, görsel olarak kullanılan renklerin benzerliğinin bu durumu desteklediği, aynı ürün grubuna dahil olan karşılıklı ürünlerin bilinçli tüketici nezdinde ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu, davacılara ait dava konusu tescilsiz tasarımlar ile yine tanınmış … markasına yönelik iltibasa sebebiyet veren ürünlerin gerek internet gerekse mağazalar aracılığıyla piyasaya sunulmasının aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiği sonucuna ulaşılmış bu yöndeki taleplerin de kabulüne karar vermek gerekmiştir.
5-MADDİ MANEVİ TAZMİNAT TALEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ;
Davacı taraf maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. İzahı yapıldığı üzere davacının tazminat taleplerinin markaya tecavüz ve haksız rekabet hükümleri kapsamında ele alınması gerekmektedir.
556 sayılı KHK Madde 64 – Marka sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten, satan, dağıtan veya başka bir şekilde ticaret alanına çıkaran veya bu amaçlar için ithal eden veya ticari amaçla elde bulunduran kişi, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Taklit markayı herhangi bir şekilde kullanmakta olan kişi, marka sahibinin markanın varlığından ve tecavüzden kendisini haberdar etmesi ve tecavüzü durdurmasını talep etmesi halinde veya kullanmanın kusurlu bir davranış teşkil etmesi halinde, sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür.”
Yine ” YOKSUN KALINAN KAZANÇ” başlıklı Madde 66 – Marka sahibinin uğradığı zarar, sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca marka hakkına tecavüz dolayısıyla yoksun kalınan kazancı da kapsar. Yoksun kalınan kazanç, zarar gören marka sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usulerinden birine göre hesap edilir: a) Marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, marka sahibinin markanın kullanması ile elde edilebileceği muhtemel gelire göre, b) Marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre, c) Marka hakkına tecavüz edenin, markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre, Yoksun kalınan kazancın hasaplanmasında, özellikle markanın ekonomik önemi, marka hakkına tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi ve tecavüz sırasında markaya ilişkin lisansların sayısı ve çeşidi gibi etkenler göz önünde tutulur.” hükümlerine amirdir.
“MARKANIN İTİBARI” başlıklı Madde 68 – “Marka hakkına tecavüz eden tarafından markanın kötü veya uygun olmayan bir şekilde kullanılması sonucunda, markanın itibarı zarara uğrarsa, marka sahibi, bu nedenle, ayrıca tazminat isteyebilir.” hükmünü içermektedir.
Yine 6102 sayılı TTK’nın 56. Maddesinde ‘’ (1) Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini, isteyebilir’’ şeklinde bir düzenleme ihdas edilmiştir. Ayrıca anılan düzenlemeler çerçevesinde alınan kararların ilanının da talep edileceği hüküm altına alınmıştır.
Bu hüküm çerçevesinde maddi tazminat talep edebilmek için, haksız rekabet fiilinin yanında ayrıca rekabet fiilini gerçekleştirenin kusurlu olması ve bir zararın gerçekleşmiş olması ve zarar ile fiil arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Kusurun derecesinin önemi yoktur, ihmal veya kasıt halinde de maddi tazminat davası açılabilmektedir. Davalının davacının tasarımlarını basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğüne aykırı davranarak iltibas yaratacak benzerini kullanması nedeniyle davacının maddi tazminat talep etme koşulları oluşmuştur.
Yapılan mali incelemede;
Davalı … Ltd.Şti.’nin Gelir Tablosu kalemlerinden de anlaşılacağı üzere Firma imalatçı değil tedarikçi firma olduğu, satış faturaları incelendiğinde de hangi satışın hangi ürüne ait olduğu net anlaşılamadığı, yerinde inceleme esnasında verilen bilgiye güre; bilirkişi tarafından tespit edilen ve satış faturalarında da görülen ürün kodları birbirini takip ve teyit etmediği, satış kayıtlarında da adet bilgisi yer almadığı, bu nedenle de davalının dava konusu emtia satışlarının, gerçekleşen net satışları içerisindeki payı tespit edilemediği, KHK 66/b maddesine göre hesaplama yapmak mümkün görünmediği,
Davalı … Şti. nin gelir tablosu kalemlerinden de anlaşılacağı üzere 2015 ve 2016 yıllarında tedarikçi olarak faaliyet gösterdiği, 2017 yılında imalata da girerek faaliyetini sürdürdüğü, yine diğer davalıda olduğu gibi faturaları incelendiğinde; hangi faturanın hangi ürüne ait olduğu net olarak anlaşılamadığı, yerinde inceleme esnasında verilen bilgiye göre; bilirkişi tarafından tespit edtllen ve satış faturalarında da görülen ürün kodları birbirini takip ve teyit etmediği ve satış kayıtlarında da adet bilgisi yer almadığı, dava konusu emtia satışlarının, gerçekleşen net satışları içerisindeki payı tespit edilemediği bu durumda da davalı … Şti. için KHK 66/b maddesine göre hesaplama yapmak mümkün görünmediği,
Davaya konu ürünlerin alış faturalarının 2015 yılıma ait olduğunun beyan edildiği, bu yıia ait evrakların; arşivleme ve muhasebe programı sıkıntısı mazeret gösterilerek İncelemeye sunulmadığı ve yine dosyada sulh yoluna giden 3, Davalıdan diğer davalılara kesmiş olduğu faturaların da talep edildiği halde incelemeye sunulmadığı tespitlerinde bulunulduğu anlaşılmıştır.
Sonuç olarak bu tespit ve değerlendirmeler dikkate alındığında 556 sayılı KHK 66/1-b ve TTK 56 kapsamında zararın tespitinin mümkün olmadığı, esasen bu tür davalarda net zarar tespitinin mümkün olmaması, farazi hesaplamalar doğrudan hükme esas alınabilecek nitelikte olmaması, ticari kayıtların usulünce tutulmaması, sektörel hesaplamalarda tespit edilen miktarın doğrudan hükme esas alınabilir nitelikte olmaması, dikkate alındığında BK 50. Maddesi gözetilerek değerlendirme yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmakla davalı … LTD. ŞTİ imalatçı değil tedarikçi firma olduğu diğer davalı davalı … LTD.ŞTİ (eski unvanı … LTD.ŞTİ) nin hem tedarikçi hem imalatçı firma olduğu ve mali incelemedeki ticari işlem hacimleri dikkate alınarak KHK 66/1-b ve TTK 56 kapsamında talep edilen 175.000,00 TL’nin yerinde olduğu gözetilerek takdiren bu miktar üzerinden davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, davalı … LTD. ŞTİ yönünden (tedarikçi firma olduğu ve işlem hacmi gözetilerek) sorumluluk tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla 50.000,00 TL ile sınırlı tutulmuş, yine davacının KHK 68 kapsamındaki itibar tazminatı kapsamında talep edilen 30.000,00 TL’nin yerinde olduğu gözetilerek takdiren bu miktar üzerinden davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, izahı yapılan mevzuat kapsamında yasal şartları oluşan manevi tazminat yönünden eylemin ağırlığı hak ve nesafet gözetildiğinde talep edilen 15.000 TL manevi tazminatın yerinde olduğu kanaatiyle taleple bağlı kalınarak bu miktar üzerinden talebi kabulüne ve ilana karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı sunulan bilirkişi raporları izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirilmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davacıların davalılar … LTD.ŞTİ (eski unvanı … LTD.ŞTİ) ile … LTD. ŞTİ ye yönelik açmış olduğu davanın KISMEN KABULÜ ile;
-Davalıların satışa sunduğu ürünlerin davacıya ait “…”, “… “, “…”, “…”, “…”, “…” adlı ayakkabı modelleri ile “…” adlı çanta modellerinin ve davacıya ait “…” markasına benzer/ aynı nitelikte olması sebebiyle bu kullanımların tanınmış marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin TESPİTİNE, MEN’İNE VE REF’İNE,
-Bu kapsamda marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden ürünlerin üretim ve satışının durdurulmasına, önlenmesine, el konularak imhasına, ürünlerin üretiminde kullanılan kalıplara (sadece bu modellerin üretimine yarayan ) el konulması ve imhasına, infazda 08/06/2018 tarihli bilirkişi raporunun dikkate alınmasına, hüküm eki sayılmasına,
2-Davacının davaya konu modellerin FSEK kapsamında eser niteliğinin ve esere tecavüzün tespiti, men’i ve ref’i taleplerinin REDDİNE,
3-a)Davacının (mülga KHK 66-b) kapsamındaki maddi tazminat talebinin KABULÜ ile; 175.000,00 TL’nin (davalı …LTD. ŞTİ yönünden 50.000,00 TL ile sınırlı ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılar…LTD.ŞTİ (eski unvanı … LTD.ŞTİ) ile … Ticaret LTD. ŞTİ den alınarak davacıya ödenmesine,
b)Davacının itibar tazminatı kapsamındaki maddi tazminat talebinin KABULÜ ile; 30.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılar …Ticaret LTD.ŞTİ (eski unvanı … Ticaret LTD.ŞTİ) ile … LTD. ŞTİ den alınarak davacıya ödenmesine,
4-Davacının manevi tazminat talebinin KABULÜ ile; 15.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılar … LTD.ŞTİ (eski unvanı … LTD.ŞTİ) ile … LTD. ŞTİ den alınarak davacıya ödenmesine,
5-Karar kesinleştiğinde hüküm özetinin masrafı davalılar … LTD.ŞTİ (eski unvanı … LTD.ŞTİ) ile … LTD. ŞTİ ye ait olmak üzere trajı en yüksek 3 gazeteden birinde ilanına,
6-Davacının 12/01/2018 tarihli sulh protokolü ile davalı … A.Ş. (eski unvanı … LTD. ŞTİ) ile sulh olduğu anlaşılmakla bu davalı yönelik açılan dava yönünden esas hakkında hüküm verilmesine yer olmadığına,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 15.711,30 TL karar harcından peşin yatırılan 3.244,73 TL’nin mahsubu ile kalan 12.466,57 TL bakiye karar harcının davalılardan ( davalı … Şti.yönünden 4.363,29 TL’sinden sorumlu olmak ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) tahsiline,
8-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kabul olunan markaya tecavüz ve haksız rekabet talebine ilişkin hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalılar …LTD.ŞTİ (eski unvanı … ŞTİ) ile … LTD. ŞTİ dan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacılara verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca reddolunan FSEK kapsamında eser niteliğinin ve esere tecavüzün tespiti, men’i ve ref’i talebine ilişkin hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendisini vekille temsil ettirendavalılar …LTD.ŞTİ (eski unvanı … LTD.ŞTİ) ile … Pazarlama ve Dış Ticaret LTD. ŞTİ ye verilmesine,
c)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 13. maddesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat üzerinden hesap olunan 22.800,00 TL vekalet ücretinin ( davalı … Pazarlama ve Dış Ticaret Ltd. Şti.yönünden 11.200,00 TL’sinden sorumlu olmak ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) davalılar … LTD.ŞTİ (eski unvanı … LTD.ŞTİ) ile … Ticaret LTD. ŞTİ’ den alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacılara verilmesine,
d)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 10. maddesi uyarınca kabul edilen manevi tazminat üzerinden hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalılar … LTD.ŞTİ (eski unvanı … LTD.ŞTİ) ile … LTD. ŞTİ den alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacılara verilmesine,
9-Davacı tarafından yapılan: 4.100,00 TL bilirkişi ücreti, 668,30 TL posta gideri olmak üzere toplam 4.768,30 TL ve 3.273,93 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 8.042,23 TL yargılama giderinin davalılardan (davalı … Ltd. Şti.yönünden 2.814,78 TL’sinden sorumlu olmak ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine,
10-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından; bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
11-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 11/02/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 Sayılı Elektronik İmza Kanunu kapsamında E-İmza ile imzalanmıştır.