Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/352 E. 2019/234 K. 31.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/352
KARAR NO : 2019/234

DAVA : Eser Sahipliğine Dayalı Maddi ve Manevi Tazminat davası – Karşı Dava Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 05/09/2016
KARAR TARİHİ : 31/05/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Eser Sahipliğine Dayalı Maddi ve Manevi Tazminat davası ile karşı dava olarak açılan manevi tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı/karşı davalı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin 05/10/2002 tarihinde davalı ile iki ayrı sözleşme yapmış olduğunu söz konusu sözleşmelerden birincisinde, müvekkiline ait bir eser olan “…” isimli şiir kitabının 10.500 adet olarak basılacağı ve basım tarihinden itibaren 30 ay içerisinde tüketilmesi, bu sürenin sonunda basım ve dağıtım hakkının ancak yeni bir sözleşme ile mümkün olabileceği yönünde anlaşmaya varılmış olduğunu, bu şartlara muhalefet edilmesi halinde yazara maddi ve manevi tazminat ödeneceği hususunun kararlaştırıldığını, aynı tarihli ikinci sözleşmede ise, müvekkiline ait “…” isimli şiir kitabının 3.200 adet olarak basılacağı yönünde anlaşmaya varılmış olduğunu, adı geçen eserin basım tarihinden itibaren 24 ay içerisinde tüketilmesi, bu sürenin sonunda basım ve dağıtım hakkının ancak yeni bir sözleşme ile mümkün olabileceği yönünde anlaşmaya varılmış olduğunu, ancak haricen edindikleri bilgiye göre müvekkilinin kaleme aldığı “…” ve “…” isimli eserlerinin, sözleşmeyle çizilmiş 30 ve 24 aylık zaman diliminin bitiminden sonra sözleşmeye aykırı olarak haksız şekilde basım ve dağıtımının yapıldığının anlaşılmış olduğunu, sözleşmenin yapıldığı tarihten bu yana uzunca bir süre geçmiş olmasına rağmen müvekkiline ait bu eserlerin, halen davalı … Yayınları etiketiyle internet sitelerinde ve kitap raflarında satışa sunulduğunun görülmekte olduğunu, bununla birlikte özellikle dava konusu “…” isimli eserlerin bazı örneklerinin oldukça silik baskılı olduğu kâğıt kalitesinin düşük olduğunun tespit edilmiş olmasının davalı yayınevi tarafından orijinal baskılar haricinden başkaca baskılar yapmış olduğu sonucuna götürdüğünü, davalının müvekkili ile yapmış oldukları sözleşmenin sona ermiş olmasına rağmen halen geçerli bir sözleşme varmış gibi haksız ve hukuksuz olarak söz konusu eserlerin basım ve dağıtımını yapmış olmasına rağmen müvekkilinin eserleri üzerindeki haklarının ihlal edilmiş olduğunu, müvekkilinin sözleşmeye aykırı olarak yapılan basım ve yayım nedeniyle maddi ve manevi zarara uğramış olduğunu, sözleşme sınırları aşılarak tekrar basım yapılan dava konusu eserlerin, davalı yayınevine haksız kazanç sağladığını bu sebeple FSEK madde 70/3’ün yanında ВK 77 maddesinin sebepsiz zenginleşmeye yönelik hükümlerinin uygulanmasının gerektiğini iddia ederek, ortaya çıkacak zararın üç katı tazminat talebine karşılık her iki eser için şimdilik 1.000 TL maddi tazminatın sözleşmenin bitiş tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, FSEK 70/3 maddesi uyarınca dava konusu eserlerden temin edilen kârın, sözleşmenin bitiş tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, FSEK 70/1 maddesi uyarınca ihlal edilen manevi haklarımıza karşılık şimdilik 100.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı/karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle, davacı/karşı davalının açıkça müvekkili şirketi halk tabiri ile “…” ile suçlamış olduğunu davaya konu eserleri korsan olarak bastığını iddia ederek müvekkili şirketi ağır bir itham ile suçlamış olduğunu, bu iddia daha doğrusu ithamların tamamının haksız ve mesnetsiz olup gerçek dışı olduğunu, müvekkili şirketin tüm yurtta tanınan, bilinen, köklü ciddi, emeğe saygılı, yerleşik bu sektörde lider konumunda bulunan, bünyesinde eserleri bestseller olmuş bilinen birçok yazarı barındıran bir şirket olduğunu, davacının haksız ve mesnetsiz ithamları nedeniyle müvekkili şirketin itibarının zedelenmiş olduğunu, bu nedenlerle davalı-karşı davacının müvekkil şirket lehinde, davacı/karşı davalı aleyhine 50.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline verilmesini talep ettiklerini, dava konusu “…” isimli şiir kitabının sözleşme ile kararlaştırıldığı üzere 10.500 adet, “…” isimli şiir kitabı sözleşme ile kararlaştırıldığı gibi 3.200 adet olarak basılmış olduğunu, belirlenen bu rakamın üzerinden tek bir eser dahi basılmamış ve dağıtılmamış olduğunu, iş bu eserlere ait telif ücretinin de davacı/karşı davalıya ödenmiş olduğunu, davacı/karşı davalının her ne kadar “sebepsiz zenginleşmeye yönelik hükümlerin uygulanması gerekir” demiş ise de taraftar arasında akdedilen sözleşmelerin, …- 01 Kasım 2002 (bitiş 01 Mayıs 2005), … -01 Kasım 2002 (bitiş 01 Kasım 2004) olduğu göz önüne alındığında davanın zamanaşımına uğradığını, davacı tarafın talep ettiği manevi tazminatın fahiş olduğunu bu nedenlerle asıl davanın reddine karşı davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Dava; eser sahipliğine dayalı maddi ve manevi tazminat karşı dava ise manevi tazminata ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, Kültür Bakanlığı’ndan dava konusu eserlere ilişkin bandrol bilgileri istenilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişilerin, “Dava konusu uyuşmadıktaki “…” ile “…” adlı kitapların şiirlerden oluşan, içerdiği şiirler itibariyle ve bütünüyle belli uslup ve sistematiği yansıtan, dilin inceliklerini ve duyguları başarılı bir şekilde yansıtan ve sahibinin hususiyetini taşıyan FSEK m.2 anlamında “herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan” ilim ve edebiyat eseri oldukları, dosyada mübrez “…” ile “…” adlı kitapların üzerinde yazanın davacı alarak belirtilmesi, aynı zamanda taraflar arasındaki sözleşmelerde de davaya konu kitapların yazarının davacı olarak belirtilmesi karşısında davaya konu kitapların eser sahibinin davacı olduğu, davacının davaya konu iki kitabın sözleşmelerde kararlaştırılandan daha fazla basıldığı ve bu nedenle fazla basılar için maddi ve manevi tazminat taleplerinin mahkemeye ait olmak üzere ispatlanamadığı, karşı dava yönünden; sektörel uygulamada korsan baskıdan kastın hem sözleşmesiz kitap basımı hem de sözleşmede kararlaştırıldığından fazla kitap basılması olarak algılandığı bu çerçevede davacının bu yöndeki iddiasını ifade ederken korsan ibaresini kullanmasının karşı davacı açısından kişilik haklarını ihlale uğratan manevi zarara yol açan bir durum arz etmeyeceği, davacının Anayasadaki dilekçe hakkı kapsamında FSEK ve TBK hükümleri çerçevesinde talepte bulunduğu dikkate alındığında karşı davadaki taleplerin yerinde olmadığı,” hususlarında görüş bildirdikleri anlaşılmıştır.
Bilirkişi heyet raporunda da belirtildiği üzere Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı re’sen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesinde öngörülen tanım dikkate alındığında bir fikir ve sanat ürününün eser olarak nitelendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olması”dır. Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart”, ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart”, denilmektedir.
Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinni “hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır.
Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi işin, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişte bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer. Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak, ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Bilindiği üzere dil ve yazı ile ifade olunan eserler geniş bir fikir alanını kapsarlar. Bu eserler, hikaye, roman, şiir, bir şarkının güftesi, skeç, tiyatro oyunlarını kapsadığı gibi, bilimsel konferanstan, monografileri, siyasi nutukları, eğlendirici sohbet tarzında konuşmaları, çocuk hikayelerini ve benzerlerini kapsar. Bu tür fikir ve sanat ürünlerinin ilim ve edebiyat eseri sayılabilmesi için, onların mutlaka yazı ile tespit edilmiş olmaları gerekmez, başka bir ifade ile duygu ve düşünceleri ifade için kullanılan araç veya olanağın hiçbir önemi yoktur. Bu araç veya olanak yazı, çizgi, rakam, formül veya söz olabilir. Örneğin şifahen söylenmiş bir şiir, hikaye, masal da hususiyet taşıyorsa, kamuya sunulduğu andan itibaren eser olarak korunur. Yine dil ve yazı ile ifade olunan eserlerde konunun mutlaka bilimsel veya edebi olması da şart değildir. Siyasal, sosyal ve dinsel düşünce ve fikirler de, ilim ve edebiyat eseri sayılırlar. Yine kullanılan dilin yabancı veya ölü bir dil oluşu da önem taşımaz. Ayrıca bunların yapıldığı mekanın önemi de yoktur. Dil ve yazı ile ifade olunan eserlerin korunabilmesi için, hususiyet taşımaları gerekir.
Dava konusu uyuşmazlıktaki “…” ile “…” adlı kitapların şiirlerden oluşan, içerdiği şiirler itibariyle ve bütünüyle belli uslup ve sistematiği yansıtan, dilin inceliklerini ve duyguları başarılı bir şekilde yansıtan ve sahibinin hususiyetini taşıyan FSEK m.2 anlamında “herhangi bir şekilde dil ve yazı ila ifade olunan” ilim ve edebiyat eseri oldukları anlaşılmıştır.
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” sıfatının da re’sen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla, uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin “eser sahipliği” sıfatının re’sen irdelenmesi gerekmektedir. Şunu eklemek gerekir ki anılan karine “kesin” nitelikte olmayıp “çürütülebilen” türdendir. Bu çerçevede, dava konusu, esere ilişkin “eser sahipliği” sıfatının FSEK m.11.f.1’deki karine kapsamında araştırılması icap eder. FSEK m. 11f.1’de ise “yayımlanmış eser nüshalarında o eserin sahibi olarak adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır” denilmektedir.
Dosyada mübrez “…” ile “…” adlı kitapların üzerinde yazanın davacı olarak belirtilmesi, aynı zamanda taraflar arasındaki sözleşmelerde de davaya konu kitapların yazarının davacı olarak belirtilmesi karşısında davaya konu kitapların eser sahibinin davacı olduğu anlaşılmıştır.
Asıl davaya konu uyuşmazlık taraflar arasındaki 2 ayrı sözleşmeyle dava konusu kitaplara ilişkin yapılan yayın sözleşmesine aykırı olarak davalı yayınevinin davaya konu kitaplan fazladan ve veya korsan olarak basıp basmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlık yayım sözleşmesinden kaynaklanmakta olup yayım sözleşmesine ilişkin hükümler Borçlar Kanunu ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda düzenlenmektedir. Borçlar Kanunu’nun 487 inci maddesi gereğince yayım sözleşmesi, bir fikir ve sanat eseri sahibinin veya halefinin, o eseri yayımlanmak üzere yayımcıya bırakmayı, yayımcının da onu çoğaltarak yayımlamayı üstlendiği sözleşmedir.
Türk İsviçre hukukunda yayım sözleşmesi rızai bir sözleşme olarak kabul edilmektedir. Sözleşmenin kurulması için taraf iradelerinin birleşmesi yeterli olup, çoğaltılıp yayınlanacak eserin bir nüshasının yayıncıya bırakılması şart değildir.
Dosyada mübrez bilgi ve belgelerden davacının davalı ile 5 Ekim 2002 tarihinde basılıp yayınlanması için iki adet eser için sözleşme yaptığı görülmektedir.
Dava konusu eserlerden birinin …’nın derleyip toparladığı “…”nin üçüncü basımının yayın hakkını 3200 adetle sınırlı olmak üzere … Şirketi adına …’a devretmeyi kabul ettiği, “…”nin üçüncü basımının yapılıp piyasaya sürülmesi için… Yayın Şti.adına Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğünden 20/01/2003 tarihinde 3200 adet bandrolün alındığı görülmektedir. Bandrol Talep Formunu ve Taahhütnamesinin ana sayfada gösterilmemiş olsa da, ekte imzalı mühürlü belgede … sayıları arasında sayılarda (3200 adet) verildiği anlaşılmaktadır. Dosya ekinde sunulan kitaptaki bandrol SKB-TMM 023871 aralığında görülmektedir. Davalı/karşı davacı …-Yayın Şti.kitabın üçüncü baskısını, yayın haklarını devir aldığı “Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi”nin ise birinci baskısını yapmıştır.
Bilirkişi heyetinde yer alan yayıncı bilirkişinin değerlendirmelerine göre; ” yayın piyasasında bir kitap ya çok satar, ya da hiç satmaz. Elde depoda kalır. Bir de meraklıları tarafından bende de bulunsun/koleksiyon anlayışı ile satılan kitaplar vardır. Tecrübeli yayıncılar bunu bildikleri için yeni yayınlayacakları kitabın içeriğine ve yazarına bakarak sözleşme yaparlar. Davaya konu “…” de önceden iki baskı yapıldığı için üçüncü/davalının birinci baskısında talep düşüklüğü ihtimali çok yüksek olduğu kadar, kitabın sayfa sayısı (s. 672) ve fiyatı (18,00-23,00 TL) da satışa etki eden nedenlerdir. Doğal olarak edebiyat dünyasında, medyada yazılıp çizilen, kritiği yapılan eserlerin talebi kitabın hitap ettiği tüketici dünyasına göre değişir. Şiir kitabının bu kadar hacimli olması da kitabın satışını olumsuz olarak etkileyebilir. Bu değerlendirmeler ışığında davaya konu “…”nin satışı/tüketimine bakıldığında, 2003 yılında basıldığı ve 3200 adet 022240- 025440 aralığında 3200 adet bandrol alındığı dosyada görülmektedir. Dosya kapsamında “…” incelendiğinde, 3200 adet bandrol alındığı görülmektedir. Bandrol yapıştırılmaktaki temel amaç, bandrol yönetmeliği (Mad-4-b) fikir ve sanat eserlerin izinsiz çoğaltılmalarının ve taklit edilmelerinin önlenmesi amacıyla, fikir ve sanat eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınların üzerine yapıştırılan, sökülmesi hâlinde parçalanan ve yapıştırıldığı malzemenin özelliğini kaybettiren nitelikte bir güvenlik etiketidir. İddia edildiği gibi davacı/karşı davalı dosyaya bandrolsüz ya da sahte bandrollü bir eserini dosyaya koyamamıştır. Davacı/karşı davalının internet sitelerinde ve kitapçı dükkânlarında satıldı satılıyor diye belgelerle ve internet çıktıları ile kanıtlamaya çalıştığı kitaplar davalı/karşı davacı olan …’ın, bandrol aralıkları dikkate alındığında telifi ödenmiş, bandrolü alınmış ve baskısı tükenmemiş olan kitaplar olduğu” nun değerlendirildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına bakıldığında kitabın baskısının tüketildikten sonra yeni bir baskı yapılarak satışın devam ettiğine ilişkin dosyaya herhangi bir delil sunulmamıştır. Kitapçı raflarında ve internet sitelerinde satışı yapılan/görülen kitaplar bandrol aralıkları ve bunun aksine başkaca bir delilin de bulunmaması dikkate alındığında davalı …’ın sözleşmeye göre yasal yollarla basılıp elinde kalan kitaplar olduğu bu çerçevede kitapçılarda ve internet sitelerinde bugün dahi satılıyor olan kitaplar bandrol aralıkları da dikkate alındığında ve dosyada aksine başkaca bir delil de bulunmamakla davalı/karşı davacı …-Yayın Şti’nin – sözleşme kapsamında bastığı kitaplar olabileceği anlaşılmıştır.
Kitap satış sitelerinden ve kitapevlerinden gelen yazılara göre, 2002-2017 yılları arasında … -Yayın Şti. tarafından yayınlanan ve dağıtımı yapılan “…” adlı şiir kitabından yapılan satışlar 342 adettir. Satın alınan bandrol ise 10.500 adettir. Kitap satış sitelerinden ve kitap evlerinden gelen cevap yazılarına göre 2002 yılından bu yana toplamda …’nin satış miktarı 609 adettir. Kitabın 2003 yılında basıldığı düşünülürse 2002 yılına ait 7 adet satış, önceki baskılardan ya da dikkatsizlik sonucu yazılmış olabilir. Önceki baskılardan yanlışlıkla geçtiği düşünülürse toplam sayı; 602’dir. Oysaki bu kitap için alınan bandrol miktarı 3.200 adettir.
Sipariş vererek satın alınan kitapların diğer internet sitelerinde ve kitap evlerinde satılıyor olması korsan baskı anlamına gelmediği, sözleşme dışı bir basım olması için dosyadaki bandrol aralıklarının dışında sahte ya da usulsüz bandroller kullanılması gerektiği dosya kapsamında her iki kitap için de usulsüz ve bandrolsüz bir bulguya rastlanmaması nedeniyle davacının davaya konu iki kitabın sözleşmelerde kararlaştırılandan daha fazla basıldığı ve bu nedenle fazla basılar için maddi ve manevi tazminat taleplerinin ispatlanamadiği anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı sektör bilirkişileri tarafından sunulan ve sektörel değerlendirmeleri içeren bilirkişi raporu ile bir arada değerlendirildiğinde; her ne kadar davacı karşı davalı 05/10/2002 tarihinde davalı ile iki ayrı sözleşme yaptığı, “…” ve “…” isimli şiir kitaplarının sözleşmeyle çizilmiş 30 ve 24 aylık zaman diliminin bitiminden sonra sözleşmeye aykırı olarak haksız şekilde basım ve dağıtımının yapıldığı, bununla birlikte özellikle dava konusu “…” isimli eserlerin davalı yayınevi tarafından orijinal baskılar haricinden başkaca baskılar yapıldığı, sözleşmelerin sona ermiş olmasına rağmen halen geçerli bir sözleşme varmış gibi haksız ve hukuksuz olarak söz konusu eserlerin basım ve dağıtımını yapmış olmasının eserler üzerindeki haklarının ihlal ettiği ve müvekkilinin sözleşmeye aykırı olarak yapılan basım ve yayım nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığı, davalı yayınevinin haksız kazanç sağladığından bahisle davasını açmış ise de davacının bu iddialarını ispatlar herhangi bir delilin dosyaya sunulamadığı, sözleşme kapsamında basılan eserlerin alınan bandrol sayıları dikkate alındığında henüz tükenmediği, davacının talebinin sözleşme dışında … ddiasına dayandığı yeni baskı yapıldığına dair iddiaların ispatlanamadığı, davacının davasının sübut bulmadığı anlaşılmakla asıl davanın reddine, yine karşı dava yönünden her ne kadar davalı karşı davacı, davacı/karşı davalının açıkça müvekkili şirketi halk tabiri ile “…” ile suçlamış olduğu, davaya konu eserleri korsan olarak bastığını iddia ederek müvekkili şirketi ağır bir ithamda bulunduğu, davacının haksız ve mesnetsiz ithamları nedeniyle müvekkili şirketin itibarının zedelenmiş olduğundan bahisle manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de eser sahibi olan davacının taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ve sözleşme süresi dikkate alındığında, sözleşme çerçevesinde fazladan kitap basımı yapıldığı şeklindeki iddiasını korsan basım olarak nitelemesinin, sektör bilirkişisi değerlendirmeleri dikkate alındığında -uygulamada da korsan baskıdan kastın hem sözleşmesiz kitap basımı hem de sözleşmede kararlaştırıldığından fazla kitap basılması olarak algılandığı bu çerçevede davacının bu yöndeki iddiasını ifade ederken korsan ibaresini kullanmasının kişilik haklarına yönelik bir söylem olarak değerlendirilmeyeceği – Anayasal hakkı olan ( İddia ve savunma hakkı, Anayasa’nın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde “herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesi ile açıkça hüküm altına alınmıştır.) hak arama hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, kişilik haklarına saldırıdan kaynaklı manevi tazminatı doğurmayacağı anlaşılmakla sübut bulmayan manevi tazminata yönelik karşı davanın da reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın ve karşı davanın REDDİNE,
Asıl dava yönünden,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 29,20 TL’nin mahsubu ile kalan 15,20 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsiline,
3-a)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına ret edilen maddi tazminat talebine ilişkin 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
b)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Karşı dava yönünden,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 850,00 TL’den karar harcı olan 44,40 TL’nin düşülmesine, kalanı 805,60 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı karşı davalı vekilinin yokluğunda, davalı karşı davacı vekilinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 31/05/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır