Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/308 E. 2019/246 K. 13.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/308
KARAR NO : 2019/246

DAVA : Marka (Maddi Tazminat İstemli), Marka (Manevi Tazminat İstemli), Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
DAVA TARİHİ : 17/05/2016
KARAR TARİHİ : 13/06/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Maddi Tazminat İstemli), Marka (Manevi Tazminat İstemli), Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin fotokopi makineleri, faksimile cihazlar, yazıcılar, tarayıcılar, telefon cihazları ve santralleri ile taşınabilir bilgisayarlar (note-book) alanında Türkiye’de tanınmış bir şirket olduğunu, 1974 yılından beri … dahil pek çok büyük şirketin Türkiye distribütörlüğünü ve tek satıcılığını yaptığını; verdiği kaliteli hizmetin yanı sıra, büyük paralar harcayarak gazete, dergi, televizyon, radyo, sinema, dış mekanlarda reklam çalışmaları yaptığını, “…” markasını 25.10.2011 tarihinden itibaren … no ile 09.sınıfta yer alan emtialar bakımından tescil ettirdiğini, davalının söz konusu markayı imal, ithal ettiği ürünler ile yazılı ve basılı evraklarında, tabelalarında, “…”, “…” – “…” isimli web sitelerinde etkili bir şekilde kullandığının, bu siteler üzerinden müvekkilinin ticari faaliyet konusu ve tescilli markalarının tescil kapsamında yer alan hizmetler verdiğinin ve pazarlama yapıldığının tespit edildiğini, davalının müvekkilinin tescilli markası olan “…” markasını marka kapsamında yer alan emtialar için birebir aynısını kullandığını, tarafların birbirinden ayırt edilemeyecek kadar benzer ve hatta neredeyse aynı olan alan adını, aynı ve benzer hizmetler alanında kullanmaları nedeniyle iltibas tehlikesinin meydana geldiğini, markalar arasındaki benzerliğin tüketicilerin satın almayı düşündükleri mal veya hizmet yerine bir başka mal veya hizmet almak durumunda bırakılması olduğu gibi tüketicilerin iki farklı mal karşısında olduklarını bilmelerine karşın bu markaların aynı kişiye ait olduğunu sanmaları ya da bu malları üreten işletmeler arasındaki idari-ekonoınik anlamda bir bağın olduğu düşüncesine kapılmaları anlamına geleceğini; bu nedenle davalının davaya konu “…” markasını kullanmasının müvekkilinin 556 sayılı KHK’den doğan haklarına tecavüz teşkil ettiğini, TTK anlamında haksız rekabet oluşturduğunu; davalı şirketin müvekkili şirket ile ayın ve benzer alanlarda ticari faaliyet gösterdiğini, müvekkiline ait markanın birebir aynısını kullanarak müvekkili şirketin müşterilerinin kredisi, mesleki itibarı, ticari işletmesi veya diğer iktisadi menfaatlerini zarara uğrattığını beyanla, davalı şirket tarafından “…”, “…”, “…” internet erişim adresinin kullanılmasının müvekkili şirket aleyhine haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin tespitine ve 556 Sayılı KHK’nın ilgili maddeleri uyarınca yargılama esnasında tedbiren haksız kullanımının engellenmesine ve bu sitelere erişimin durdurulmasına, tedbir kararının yargılama sonuna kadar uygulanmasına, yine davalı şirket tarafından kullanılan ve üzerinde “…” markasının bulunduğu ” fotokopi makinaları, fax cihazları, yazıcılar, tarayıcılar (scanner), PC’ler ve diğer cihazlar ile bu ürünlerin üretiminde kullanılan araç ve gereçler ile sözkonusu markanın yeraldığı reklam, kartvizit, broşür gibi tüm yazılı evraklar ve tanıtım vasıtaları ile ile tabela ve yol kenarında halka açık alanlarda bulunan levhaların tedbiren toplatılmasına ve imhasına, bu suretle markaya vaki tecavüzün men’ine ve durdurulmasına, haksız rekabetin men’ine ve durdurulmasına, müvekkili şirketin marka hakkına tecavüz teşkil eden eylemlerinden dolayı davalı 20.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren ticari reeskont faiziyle birlikte, 15.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini, karar kesinleştikten sonra hükmün trajı en yüksek üç gazeteden birinde ilanına, ilan masrafının davalı şirket tarafından ödenmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin 1988 yılından beri Türkiye’de önemli ölçekler de iş yapan bir firma olduğunu, davacı ile zaman zaman ticari ilişkilerinin bulunduğunu, davalı tarafın ihtarname göndermeden müvekkili şirket hakkında arama el koyma kararı çıkarttırdığını bu sırada davacı yanın markasından haberdar olduklarını, müvekkili şirketin ithal ettiği ürünlerin isimlerinin “… ” şeklinde olduğunu, “…” ibaresinin sadece “…” markasının ürettiği ürünlerin serisini belirtmek amacıyla kullanılan seri ismi olduğunu ve tek başına “…” şeklinde bir marka kullanımının söz konusu olmadığını, ayrıca “…” ibaresinin …’nın resmi internet sitesinde … şeklinde yer aldığını, bu nedenle dünyaca tanınmış marka olan …’nın TPE nezdinde tescil edilmemiş dahi olsa “tanınmış marka” sıfatına haiz olması nedeni ile davalı şirket markasından öncelikli koruma hakkına sahip olduğunu, kaldı ki davacının tazminat ve diğer taleplerine konu ettiği marka ve logo tasarımının, … tarafından işaret ettiği ürün serisini tanımlamak amacıyla davacının markasının tescilinden çok daha önceki tarihte kullanıldığını, davacının … markasının seri ismi olarak kullandığı ibare ve logoyu iltibasa neden olacak şekilde sonradan TPE nezdinde tescil ettirdiğini, “…” ibaresinin bir seri adı olduğunu, bu sebeple düşük koruma sağlayan ve tam anlamıyla marka tanımının karşılığı olabilecek bir ibare olmadığını, müvekkilinin “…” ibaresinin seri adı olarak yer aldığı … ürünlerini 2009 yılında satmaya/ithal etmeye başladığını, müvekkilinin fiilen önceki tarihli kullanım hakkı bulunduğundan davacının marka tecavüzüne yönelik iddialarının hukuken mümkün olmadığını, Türkiye’nin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi’nin 6. maddesinin tescil edilmemiş olmakla birlikte pazarda çok tanınan markaların sahiplerini, aynı markanın daha sonradan başkaları tarafından da tescil edilmesini önleme suretiyle korunmasını sağlamak üzere geliştirildiğini, … adresine girildiğinde söz konusu adresin … markası altında konumlandığını ve … grup şirketleri içinde yer aldığını, 2000 yılında … modeliyle başlayarak günümüze değin değişik modellerde … serisinde makine üretimi yapıldığın, söz konusu internet sitesinin altında “Telif hakkı 2015 … Tüm hakları saklıdır ” ibaresinin yer aldığını, bu ifadeyle … adının …’nın kullanımına ait olduğunun anlaşıldığını, … logosunun …’ın sattığı … ürünlerinin seri adı olduğunu, tek başına bir markanın sağladığı yararları sağlamadığını, ürünlerin üzerinde … ibaresinin … markasıyla birlikle yer aldığını, dava dilekçesinde ve bilirkişi raporunda yer alan …’a ait internet sitelerindeki görüntülerde kullanılan ürünlerin tamamının üzerinde … markasının bulunduğunu, hiç birinde tek başına … ibaresinin yer almadığını, model adı olarak kullanılan … ibaresinin yanında …, … ve benzeri ürünlerin serilerini işaret eden numaraların olduğunu, …’ın …’la geçmişte ticari ilişkisinin olduğunu ve söz konusu … ibareli ürünlerin 2013-2014 yıllarında … tarafından, …’dan satın alındığını, aynı yıllarda …’ın …’a aynı ibareli ürünü sattığını, dosyaya sunulan faturalar ile davaya konu markanın … tescilinden önce … tarafından ithal edilip, satıldığının kanıtlandığını bu açıklama doğrultusunda …’ın bu malları sattığını bilmesine karşın …’la alışverişe girdiğini; …’ın bu kullanıma uzun süre göz yumduğunu, …’ın tescilden önce mal satması nedeniyle tescilsiz dahi olsa hakkının korunması gerektiğinnden bahisle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği, karşı davasına ilişkin beyanlarında ise özetle; müvekkili şirketin davacı şirketin marka hakkına herhangi bir tecavüzünün söz konusu olmadığını, hem…’nun … markala ürünlerden bir serinin ismi olması, hem … olarak tescilli bulunması ile birlikte tanınmış marka olan …’nın Paris Sözleşmesi uyarınca marka hakkının Türkiye sınırlarında korunacak olması ve müvekki şirketin davacı şirketten daha önceki tarihte … markalı … serisine ait ürünleri alıp satması nedeni ile kazanılmış bir hakkı bulunduğunu ve açıkça zarara uğradığını, bu nedenle müvekkili şirketin uğradığı ve/veya uğrayacağı maddi zarara ilişkin hakları saklı kalarak, 15.000.00 TL manevi tazminatın davacıdan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
Davacı-Karşı davalı vekili 13.06.2016 tarihli cevap ve karşı davaya cevap dilekçesinde özetle; markaların tescili ve korunmasında kural olarak ülkesellik ilkesinin geçerli olduğunu; bu ilke uyarınca; her devletin marka korumasını sadece kendi ülkesinde sağladığını, her devletin sadece kendi ülkesindeki ihlallerde tecavüze uğrayan ve kendi kanunlarına göre hak sahibi olan kişinin kendi ülkesindeki hukuk yollarına başvurmasına izin verildiğini, bu ilke uyarınca marka sahibinin, izni olmaksızın markasının kullanılmasına ancak Türkiye sınırları içinde engel olabileceğini, Türkiye’deki bir tescile dayanarak markanın Türkiye dışında bir başka ülkede kullanılmasının yasaklanamayacağını, ülkesellik ilkesi gereğince aynı işaretin marka olarak birçok ülkede o ülkelerin ulusal hukukuna göre tescil edildiğinde tescil edildiği ülkenin hukuku uyarınca o ülkenin sınırları içinde marka hakkının doğduğunu, müvekkilinin ” …” markasını 25.10.2011 tarihinden itibaren … sicil numarası ile 9. sınıfta yer alan emtialar için Türk Patent ve Marka Kurumu nezdindc tescil ettirdiğinden, 5833 sayılı Kanun ve 556 sayılı KHK uyarınca marka hakkı sahibine tanınan hakların sahibi olduğunu, davalı-karşı davacının belirtildiği gibi eskiden müvekkili ile ticari ilişkisinin olduğunu, davalı-karşı davacının müvekkilinin eski bayilerinden olduğunu, ancak bu ticari ilişkinin sona erdiğini, davalı-karşı davacının tüm tanıtıcı emtialarında ve hizmetlerinde kendini “… Türkiye ithalatçısı” olarak tanıttığını, müşterilerde “Türkiye Yetkili Distribütörü” algısı oluşturmaya çalıştığını, sahte yetki belgeleri düzenleyerek hem kendini hem de üçüncü kişileri yetkili bayii olarak lanse ettiğini, müvekkilinin yetkisinin sona erdiği izlenimini uyandıracak ilanlar verdiğini, yetkili olmadığı halde “…” gibi alan adları ile piyasada yer edinmeye çalıştığını, müvekkili aleyhine haksız rekabet teşkil eden kötüniyetli eylemlerde bulunduğunu; bu nedenle … Asliye Ticaret Mahkemesi’nde haksız rekabetin tespiti, men’i, önlenmesi, durdurulması, maddi ve manevi tazminat talepli dava açtıklarını, davalı-karşı davacının … firması ile akdi bir bağlantısının olmadığını ve söz konusu marka ile ilgili herhangi bir yasal (lisans anlaşması vsj hak ve ehliyete sahip olmadığını) “…” markasının müvekkiline ait olduğunu ve bu nedenle bu markanın Türkiye’deki yasal hak sahibi olarak, bu markayı taşıyan ürünleri Türkiye’ye ithal, satış ve pazarlama, tanıtım, depolama vb. hakların tek sahibi olduğunu, dava dilekçelerinde talep etmeleri üzerine Mahkemece aldırılan bilirkişi raporunda,”….”, “…” ve “…” sitelerinin davalı-karşı davacıya ait olduğunu, yetkilisinin … olduğunu,”…” isimli sitenin “…” isimli siteye doğrudan yönlendirildiğini, site içeriklerinde üstünde “…” logolarının olduğu fotokopi makineleri ve katalog bulunduğunu, siteden internet yolu ile satış yapılmadığının tespit edildiğini; …’ın sattığı ürünler üstünde …’ın tescilli markasını kullandığını; “…” markasının 556 sayılı KHK’nın 9. maddesi uyarınca internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde kullanıldığını, tarafların birbirinden ayırt edilemeyecek kadar benzer ve hatta neredeyse aynı olan markayı aynı ve benzer hizmetler alanında kullanmasının iltibas tehlikesini meydana getireceğini, …’ın “…” markasını kullanmasının …’ın hem 556 sayılı KHK’dan hem de Ticaret Kanunu’ndan doğan haklarına tecavüz teşkil ettiğini, …’ın karşı dava dilekçesinde ifade ettiği hakları ileri sürebilmesi için marka hakkı sahibi olması gerektiğini, böyle bir hakkı olmayan …’ın davacı olma sıfatı ve hakkının olmadığını bu nedenle, davalı tarafından karşı dava yolu ile talep edilen manevi tazminat davasının haklı ve hukuki bir dayanağı olmadığından bahisle reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı-karşı davacı vekili 30.06.2016 tarihli ikinci cevap ve karşı davaya cevaba cevap dilekçesinde özetle; davacının replik dilekçesindeki iddia ve taleplerinin dava dilekçesi ile çeliştiğini, dava dilekçesinde salt …’a ait olduğu iddia olunan “…” tescilli markasından bahsedilmekte iken, yanıt dilekçesinde söz konusu “…” ibaresinin … markasının alt serisinin adı olduğunun belirtilmesi üzerine, replik dilekçesinde …’ın … markasının Türkiye’deki tek yetkili distribütörü olduğu ve …’ın Türkiye’de tanınmış bir marka olduğu yönünde beyanda bulunulduğunu; söz konusu beyanların davanın esası ve …’ın talebini dayandırdığı iddialarla alakasının olmadığını, hak iddiasının … markasına mı yoksa “…” markasına mı yönelik olduğunun anlaşılamadığını, bu nedenle …’ın mezkur davadaki talep vc dava konusunu netleştirmesi gerektiğini, …’ın …’nın Türkiye’deki tek distribütörü olmasının …’ın … marka ürünlerini Türkiye’de satmasına engel olmayacağını, …’ın replik dilekçesi ekinde sunduğu ve … tarafından imzalanan Atama Mektubu başlıklı belge ve devamı belgelerin sonradan delil olarak sunulmasına muvafakat etmediklerini, buna karşın sunulan belgenin 6. maddesinde belirtildiği üzere … marka ürünlerin başka kişilerce de ithal edilebileceğinin fakat bu konuda …’nın garantörlük sıfatının bulunmayacağının belirtildiğini, bu nedenle söz konusu belgeden de anlaşılacağı üzere … tarafından … marka ürünlerin satılmasına engel herhangi bir durum olmadığını, …’ın replik dilekçesinde, … tarafından adeta … markasına yönelik bir ihlali varmışçasına beyanlarda bulunulduğunu, “…” markasına yönelik hiçbir açıklamada bulunmadığını, bu neden ile dava konusunun ne olduğunun anlaşılamadığını, şayet …’nın Türkiye yetkili temsilcisi olarak … markasına tecavüz iddiası var ise davanın esastan reddi gerektiğini, ancak dava dilekçesinde böyle bir iddianın bulunmadığını vc atama mektubunun da dava ikamesinde sunulmadığını, şayet “…” markası hakkında dava söz konusu ise …’ın bu yönde davasını netleştirmesi gerektiğini, bu halde …’ın … markalı herhangi bir ürün satmadığını, … markalı ürünlerin satılması nedeni ile …’ın herhangi bir dava hakkının olmadığını, karşı yanın …’ın tanınmış marka olduğu yönündeki iddiasının da anlaşılamadığını, zira tanınmış marka kavramı ile bir şirketin tanınır olmasının birbirinden farklı şeyler olduğunu, tanınmış markanın sadece ilgili tacirler ya da malın alıcıları tarafından değil o malla ilgisi olmayanlar tarafından da bilinen marka olduğunu ve özel bir korumaya sahip olduğunu, bu tür markaların tescilli bulundukları mal ve hizmetlerin kapsamını aştığını ve başlı başına bir kalite sembolü olarak reklam aracı haline geldiklerini, dolayısıyla günümüzde … denince herkesin aklına yazıcı, fotokopi makinesi, bilgisayar ve benzeri elektronik ürünler geldiğini, …’nın tanınmış bir marka olduğunu ve bu markanın bir serisine verilen “…” adının tek başına marka tescilinde kullanılamayacağını, tanınmış markalara tescilsiz korunma hakkını sağlayan Türkiye’nin de tarafı olduğu Paris Sözleşmesi’nin 6. maddesi, tescil edilmemiş olmakla birlikte pazarda çok tanınan markaların sahiplerini, aynı markanın daha sonradan başkaları tarafından tescil edilmesini önleme suretiyle korunmasını sağlamak üzere geliştirildiğini, bu nedenle tanınmış markaların ülkesellik ilkesinin istisnasını oluşturduklarını, dolayısıyla davada bir hak ihlalinin olmadığını, …’nın tescilli serisi olan “…” serisinin tek başına marka olarak iltibasa neden olacak şekilde … tarafından haksız şekilde tescil ettirildiğini, …’ın “…” ibaresini tescil ettirmeden önce … marka ürünleri alıp sattığını beyan ettiğini, bildiği ve ticaretini yaptığı markanın seri adı olan “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmesinin kötüniyet göstergesi olduğunu, …’ın replik dilekçesindeki beyanının aksine …’ın …’ın eski bayii olmadığını ancak geçmişe dayalı ticari ilişkilerinin olduğunu ve uzun yıllar … markasının “…” serisi ürünlerini sattıklarını, ” …” ibaresinin …’ın haksız tescilinden çok daha önce de var olduğunu, …’ın … marka ürünleri satmakla birlikte hiçbir zaman kendini bu markanın Türkiye yetkilisi gibi göstermediğini, …’ın tedarikçi olarak çalıştığını, … marka ürünleri ithal edip Türkiye’de sattığını, karşı yanın …’ın sahte yetki belgesi düzenlediğine yönelik iddialarının asılsız olduğunu ve bu konuda yasal yola başvurma haklarını saklı tuttuklarını, kaldı ki …’ın yetkili bayi gibi davranması halinde dahi dava konusunun “…” markası olduğu kabul edildiğinde, … markası ile … arasındaki lisans veya benzeri anlaşmanın dava ile herhangi bir ilgisinin olmayacağını, bilirkişi incelemesi ile yapılan internet sitesi incelemesinde kullanılan görsellerde “…” ibaresinin yanı sıra büyük ve dikkat çekici şekilde … markasının göründüğünü, buradan hareketle …’in kötüniyetli ve haksız bir şekilde dava ikame ettiğini, tanınmış marka olan …’nın ürünlerinin önce … ile ticaretinin yapıldığını, ardından …’nın serisi olan “…” ibaresini marka olarak tescil ettirdiğini, …’ın hiçbir şekilde “…” markasını tek başına kullanmadığını, dosyada bulunan tüm evrak ve delillerde “…” ibaresinin … markalı ürünlerin seri adı olarak yer aldığını, kaldı ki …’ın marka iddiasında bulunduğu “…” ibaresinin …’nın kullandığı “…” logosu ile aynı olmasının …’ın kötüniyetli ve haksız olduğunu gösterdiğini, karşı yanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun şekilde ve kötüniyetli olarak ikame ettiği davasında alınan tedbir kararı ile …’a ait web sitelerinden ürün görsellerinin kaldırılması nedeni ile …’ın ticari itibarının zedelendiğini, bu nedenle karşı dava ile tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti men’i ve durdurulması ve maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir. Karşı dava, manevi tazminat talebine ilişkindir.
Dosyada bildirilen tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, teknik ve özel bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
TPMK kayıtlarının incelenmesinde, … tescil nolu, “…” ibareli markanın, 9. emtia sınıfında … Ticaret Anonim Şirketi adına 25.10.2011 tarihinden itibaren ON YIL müddetle tescil edildiği anlaşılmıştır.
Dosyaya ibraz edilen 25.05.2016 tarihli bilirkişi raporunda ” … , …, …” sitelerinin … Şti.’ye ait, şirket yetkilisinin …, iletişim adresinin; … olduğu, internet sitelerinde bulunan ürünlerin üzerinde “…” logosu olduğu ve yine ürün isimlerinde … ifadesinin marka/model ismi şeklinde kullanıldığı, web sitelerinde ürün satışı olmadığı, ürünlerin özellikleri hakkında bilgi verildiğinin…” tespit edildiği anlaşılmıştır.
Dosyaya ibarz edilen 06.03.2018 tarihli bilirkişi heyeti raporunda ise; “… 556 Sayılı KHK m.61 hükmü uyarınca tescilli “…” markasına tecavüz eyleminin oluşmadığı, TTK m.55’te düzenlenen haksız rekabet koşullarının mevcut olayda oluşmadığı, …’ın maddi ve manevi tazminat talep edebileceği…” sonuç ve kanaatine varıldığının bildirildiği anlaşılmıştır.
Dosyaya davalı karşı davacı tarafça sunulan ve Prof Dr. … tarafından hazırlanan uzman mütalaasında özetle; …’ın tecavüz teşkil etliği ileri sürülen kullanımlarına konu … markalı ürünlerin üstünde yer alan davaya konu … markasının dünyada … firması adına tescilli olduğu, bu hususun … tarafından bilindiğinin malum olduğu, keza …’ın … firmasının … markalı ürünleri de dahil Türkiye’de tek yetkili distribütörü olduğu, …’ın yetkili distribütörü olduğu … firmasına ait dava konusu markayı ticari vekil olarak kendi adına tescil ettirme hususunda bir yetkilendirilmesinin olup olmadığının belli olmamasıyla birlikte, böyle bir yetkilendirmenin olmaması halinde söz konusu tescilin KHK md. 17 kapsamında ticari vekil tarafından haksız tescil edilmesi söz konusu olacağı, böyle bir durumun ise kötüniyetli tescil olduğu, somut olayda marka sahibi … firması tarafından … markasının kötü niyetli tescil edildiğinden bahisle açılmış bir hükümsüzlük davasının olmadığı, ancak …’ın bir şekilde elde ettiği tescile dayanarak bu markayı taşıyan orijinal malların Türkiye’ye ithalini engelleyemeyeceği, keza KHK m. 6 maddesi gerekçe gösterilerek tescile mutlak koruma sağlanamayacağı, asıl olanın tescil değil, markanın gerçek hak sahibinin kim olduğu ve markanın gerçek hak sahihi olmayan kişilerin markayı tescil ettirerek daha sonra hu tescile sığınmak suretiyle bir takım kötü niyetli amaçlar için kullanmalarının önüne geçilmesi gerektiği; dolayısıyla Türkiye’de tescilli markanın hükümsüz kılınıncaya kadar korunması gerekmekte ise de kötüniyetli tescilin korunmayacağının Yargıtay içtihatlarında yer aldığı, …’ın davaya konu … markasını distribütörü olduğu … firmasının izni ve bilgisi dahilinde Türkiye’de Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde kendi adına tescil ettirdiği düşünüldüğünde dahi, marka hakkının tükenmesi ilkesi karşısında …’ın …markalı ürünleri Türkiye’ye ithal etmesine ve bu suretle … markasını kullanmasına engelleyemeyeceği, 556 sayılı KHK’nın 13. maddesinde düzenlenen tükenme ilkesi uyarınca tescilli markayı taşıyan malların marka sahibi tarafından veya onun izni ile münhasır lisans sahibi tarafından markanın tescilli bulunduğu ülkede ve Türkiye’de piyasaya sunulmasından sonra marka hakkı sahibi ürettiği markalı malları kendi menşe ülkesinden başka bir ülkeye ihraç eder veya markalı malları menşe ülkeden başka bir ülkede üretirse, bunların üçüncü kişiler tarafından usulüne uygun bir şekilde o ülkeden Türkiye’ye ithaline (paralel ithalat) aynı ilkenin yabancı markayı taşıyan malların Türkiye’de tek satıcısı durumunda olan ve marka sahibinin izniyle bu markayı adına tescil ettirmiş bulunan kişi bakımından da geçerli olduğu, zira marka sahibinin markalı malları kendi rızası ile piyasaya sunduktan sonra bu mallar üstündeki ticaret serbestisinin mutlak boyuta ulaştığı, ticaret serbestisi o ürün bazında marka hakkı ile sınırlanmaktan kurtulacağı ve malların piyasa ajanları arasında ticarete konu olmaya başlayacağı, bir başka ifade ile marka sahibinin herhangi bir malı bir kez sattıktan, piyasaya sürdükten sonra belli bir coğrafi bölgede artık o malın müteakip satışlarına, el değiştirmesine, ikinci, üçüncü satışlarına engel olamayacağı, Yargıtay tarafından da üçüncü kişilerce Türkiye’ye ithal edilen ürünlerin orijinal ürünler olduğunun tespiti halinde, dava konusu markayı taşıyan malların yurt dışından Türkiye’ye ithalinin marka hakkına tecavüz olarak görülmediği ve KHK m. 13 kapsamında marka hakkının tükenmesi olarak değerlendirildiği, marka hakkının tükenmesi ilkesi karşısında …’ın … markalı ürünleri Türkiye’ye ithal etmesine ve bu suretle davaya konu markayı kullanmasının engellemesinin mümkün olmadığı; …’ın karşı davası bakımından manevi tazminat talebinde bulunabileceği yönünde kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
…’a ait olan … sicil numarası ile tescilli “…” şekil markasının 9.sınıfta 25.10.2011 tarihinden itibaren on yıl müddetle tescil edlimiş, tescil 14.11.2012 tarihinde sicile kayıt edildiği anlaşılmıştır.
… şirketi tarafından 2000 yılından itibaren “…” ibaresinin Hindistan, Malezya, Kore, Avrupa Birliği üye ülkeleri, ABD gibi ülkelerde tescilinin gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.
Söz konusu marka tescilinden doğan hakların uygulanabilmesi için her şeyden önce markaya tecavüz eylemine konu işaretin daha önce tescil ettirilmiş bir marka veya tescil başvurusuna konu edilmiş bir işaret ile aynı veya benzer olması gerekir. Huzurdaki davanın anlaşmazlık konusunun … tarafından satışı yapılan … markalı ürünlerin …’a ait olan … sicil numarası ile tescilli “…” şekil markasına tecavüz fiilini oluşturup oluşturmadığının tespiti ile ilgili olduğu anlaşılmıştır.
556 sayılı KHK’nın 61. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Anılan hüküm şu şekilde düzenlenmiştir; Aşağıda yazılı filler marka hakkına tecavüz sayılır: a) 9’uncu maddenin ihlali, b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, c) Markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak, d) Marka sahibi tarafından sözleşmeye dayalı lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devir etmek, e) (a) ile (c) bentlerinde yazılı fillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak, f) Kendisinde bulunan ve başkası adına tescilli markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini taşıyan ürünün veya ticaret alanına çıkarılan malın nereden alındığını veya nasıl sağlandığını bildirmekten kaçınmak. ” şeklinde düzenlenmiştir.
556 sayılı KHK’nın 61. maddesinin, KHK’nın 9. maddesine yaptığı atıf dolayısıyla ilgili hüküm incelendiğinde; Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. e) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanmmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması, c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması. d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı almaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması. Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi halinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin alarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez.” şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu marka tescilinden doğan hakların uygulanabilmesi için her şeyden önce markaya tecavüz eylemine konu işaretin daha önce tescil ettirilmiş bir marka veya tescil başvurusuna konu edilmiş bir işaret ile aynı veya benzer olması gerekir. Davaya konu olayda bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere “aynı”lık söz konusu olduğundan bu kavramın irdelenmesi gerekmektedir. Her iki taraf tarafça kullanılan “…” ibaresi de aynıdır. Bununla birlikte 556 sayılı KHK marka hakkına sınırsız bir koruma sağlamamakta, bazı hallerde istisnai olarak marka hakkı korumasının kapsamı dışına çıkılmaktadır. 556 sayılı KHK m. 12 ve 13 bu istisnai hallere örnek teşkil etmektedir.
556 sayılı KHK in. 12. “Dürüstçe ve ticari veya sanayi konularıyla ilgili olarak kullanılmaları koşuluyla üçüncü kişilerin, ad ve adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı, değer, coğrafî kaynak, üretim veya sunuluş zamanı veya diğer niteliklere ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez” şeklinde, m. 13 ise “Tescilli bir markanın tescil kapsamındaki mal üzerine konularak, marka sahibi tarafından veya onun izni ile Türkiye’de piyasaya sunulmasından sonra, mallarla ilgili fiiller marka tescilinden doğan hakkın kapsamı dışında kalır. Marka sahibinin, birinci fıkra hükmüne girmesine rağmen, malın piyasaya sunulmasından sonra, üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı kullanmalarını önleme yetkisi vardır. ” şeklinde düzenlenmiştir.
KHK’nın 12. Maddesi, marka hakkının mutlak hak niteliğinden doğan kapsamlı korumanın sınırını oluşturmaktadır. Hüküm, üçüncü kişilerin kendi, adresi, iş yeri, mal ve hizmetleri ile ilgili açıklama yapma özgürlüğünün beraberinde getirdiği bir durumu düzenlemekte ve bu hükümle marka olarak tescil edilmiş isim, rakam, slogan ve sıfatların üçüncü kişilerin kullanımına kapatılmasını engellemektedir. Bu itibarla, kullanımın dürüstlük kurallarına uygun olması koşulu ile üçüncü kişilerin kendi ticari ve sınai konularıyla ilgili olarak markayı kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez.
KHK m. 13’te ise tükenme ilkesi düzenlenmiştir. Tükenme ilkesi, marka sahibi veya onun rızası dahilinde üçüncü kişiler tarafından belli bir coğrafi bölgede piyasaya sunulan markalı malların tedavülüne marka hakkına dayanılarak engel olunamamasını ifade eder. İlke, marka sahibinın markalı malları ilk defa ticaret mevkiine koymakla hukuk sisteminin kendine tanıdığı tekel hakkından faydalandığı, orijinal nitelikteki markalı malların piyasada tedavülünden zarar görmeyeceği düşüncesini temel alır. Bu bağlamda, tükenme ilkesi, fikri mülkiyet haklarına sağlanan koruma ile serbest ticaret düzeni, özel mülkiyetin kullanımı ile kamusal yararın korunması arasında bir denge oluşturulması amacını taşır.
Mevcut olayda, … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen kovuşturmaya yer olnıadığına dair karardan, …’ın, orijinal … marka ürünleri paralel ithalat yolu ile Türkiye’de satışını gerçekleştirdiği anlaşılmıştır. Paralel ithalat, marka sahibi ya da onun rızası dahilinde üçüncü bir kişi tarafından ülke dışında piyasaya sunulan orijinal nitelikteki markalı malların marka sahibinden izin alınmaksızın ülkeye ithalidir. … her ne kadar replik dilekçesinde, …’ın … firması ile akdi bir bağlantısının olmadığını ve söz konusu marka ile ilgili herhangi bir yasal (lisans anlaşması vs.) hak ve ehliyete sahip olmadığını, … markasının …’a ait olduğunu ve bu nedenle bu markanın Türkiye’deki yasal hak sahibi olarak, bu markayı taşıyan ürünleri Türkiye’ye ithal, satış ve pazarlama, tanıtma, depolama vb. hakların tek sahibi olduğunu söylemişse de yukarıda açıklandığı üzere Rekabetin Korunması Hakkında Kanun uyarınca tüketicinin zararına olacak şekilde rekabeti bozan davranışlar yasaklanmışken, kanunda paralel ithalatı yasaklayan herhangi bir hüküm yoktur.
Her ne kadar davacı-karşı davalı … vekili; davalı karşı davacının … aleyhine haksız rekabet teşkil eden kötüniyetli eylemlerde bulunduğunu iddia etmişse de; MK m. 6 gereği iddiasını ispat külfeti altında olmasına karşın iddiaları hakkında dosyaya herhangi bir delil sunulmadığı, bu neden ile yasal bir engel bulunmayan paralel ithalat kapsamında ticari faaliyette bulunan davalının eylemlerinin haksız rekabet olarak değerlendirilemeyeceği, kötü niyet iddiasının ispatlanamadığı, davalı-karşı davacı …’ın kendisine ait olan “…, …, …” isimli web sitelerinde …’a ait … sicil numaralı “…” markasını kullanmasının ve kanuna uygun olarak paralel ithalat yolu ile … markalı ürünlerin satışını gerçekleştirmesinden kaynaklandığı ve dürüst kullanım niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Dosyadaki mevcut bilgilerden anlaşıldığı üzere, davaya konu markanın KHK kapsamında korunan markalardan olması, markayı taşıyan malların Türkiye’de piyasaya sunulması, markayı taşıyan malların marka sahibinin rızası dahilinde piyasaya sunulması koşullarının oluşması nedeni ile …’ın her ne kadar … marka ürünlerin Türkiye’de satışını münhasıran yapabilecek tek yetkili distribütör olsa da …’ın paralel ithalat yolu ile orijinal “…” markalı ürünleri satmasına engel olamayacağı, bu nedenlerle …’ın “…” marka ürünleri satmasının …’a ait … sicil numarası ile tescilli “…” şekil markasına tecavüz fiilini oluşturmayacağı sonucuna ulaşılmış, markaya tecavüze dayalı taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 54 vd maddeleri Haksız Rekabete ilişkindir. Madde 54- “(1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır. ” hükümlerine amridir. Yine TTK Madde 55- (1) Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…. 4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,… dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Şeklinde düzenlenmiş Madde 56 da “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini isteyebileceği düzenlenmiş kararların ilanının talep edebileceği öngörülmüştür.
Yargıtay’ın istikrarlı kararlarında, tescilli bir markanın kullanımı haksız rekabet teşkil etmemektedir. Tescilli bir marka dolayısıyla haksız rekabet, ancak markanın tescilli olunduğu halden farklı bir şekilde kullanılması halinde gerçekleşebilir. Yani tescilli bir marka, tescil kapsamı dışında mal veya hizmetlerde kullanılıyor yahut tescil edildiği şekilden oldukça farklı bir şekilde kullanılıyor ve bu başkasının marka hakkını ihlal ediyor ise, haksız rekabetin varlığı iddia edilerek, bu tür kullanımların önlenmesi talep edilebilir. Yukarıda, açıklandığı üzere her ne kadar … tarafından …’ın kötü niyetli kullanımından bahsedilmiş ise de, iddianın ispat külfeti yerine getirilmemiş, davalı-karşı davacı …’ın …’a ait … sicil numaralı “…” markasını kullanmasının ve kanuna uygun olarak paralel ithalat yolu ile … markalı ürünlerin satışını gerçekleştirmesinden kaynaklandığı ve dürüst kullanım niteliğinde olduğu, dikkate alındığında haksız rekabeti doğuran herhangi bir eylemi bulunmadığı sonucuna ulaşılmış davacı karşı davalının haksız rekabete dayalı taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı açmış olduğu karşı davada manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
T.T.K’nun 20/2 maddesinde tacirlerin özen yükümlülüğü artırılmış ve tacirlere ticari işlerinde ‘’basiretli tacir” gibi davranma zorunluluğu yüklenmiştir. TTK’nın 56. maddesi iktisadi rekabetin her türlü suistimalini yasaklamıştır. Yasadaki bu sınırın aşılması MK’nın 2. maddesinde yazılı bulunan objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir biçimde ekonomik rekabetin kötüye kullanıldığı hallerde meydana çıkmaktadır. Karışıklığa meydan verebilecek bir ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması, yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak kabul edilmelidir. Hukukumuzda, yerleşmiş içtihatlarda bu prensibe değinilmiştir.
Yargıtay kararlarına göre manevi tazminata hükmederken TTK m.18/2’deki “basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü”ne aykırı davranılıp davranılmadığı esasını dikkate almaktadır. Davalının basiretli bir tacir gibi davranması zorunluluğunun doğal sonucu, ticari yararın zarara uğratılmaması veya böyle bir tehlikeye maruz kalmayı önleyici davranışları da gerektirir. BK m.58’e göre; kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderin biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu karann yayımlanmasına hükmedebilir.
Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, BK.’nun 58 (EBK m.49) maddesi, daha geniş bir kavram olan “şahsi menfaatin ihlali” esasına dayandığı halde, TTK.’nun 56 inci maddesi sadece “ekonomik menfaatin ihlaline” ve hatta böyle bir tehlikeye maruz kalınmasına istinat etmektedir. Söz konusu TTK m.56 ve BK m.58’inci maddelerin birlikte değerlendirilmesinden çıkan sonuca göre, hakimin haksız rekabet eylemi dolayısıyla manevi tazminata hükmedebilmesi için davacının iktisadi menfâati yönünden zararın veya tehlikenin ve kusurun mevcudiyeti yeterlidir.
Somut olaya dönüldüğünde ise; dava dışı …’nın ürünlerinde kullanılan “…” ibaresini tescil ettirmek sureti ile paralel ithalat yolu ile orijinal ve aynı marka ürünleri satan …’ı marka hukukunun sağladığı olanaklarla dava ettiği, …’ın iş yerinde arama ve elkoyma işlemlerinin yapıldığı, …’ın bayilerine ihtarname yollamak sureti ile bayiler ile … arasında ticari ilişkilerinin zedelenmesine sebebiyet verdiği, kötü niyetli hareket ettiği, davacının daha önceleri ticari ilişki içerisinde bulunduğu davalının, … marka ürünlerin pazarlanmasında davaya konu ibareyi kullandığını, doğrudan kendi tescilli markasına yönelik bir kullanımının bulunmadığını, -davacı karşı davalı tacirin bu sıfatı nedeniyle- bildiği ya da bilmesinin gerektiği, tüm bunlara rağmen kötü niyetli ve haksız olarak hakkında tedbir vs tedbirlere yöneldiği şu basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğüne aykırı davranışlarda bulunduğu haksız ve kusurlu olduğu sonucuna ulaşılmış, karşı dava yönünden manevi tazminat şartlarının oluştuğu, talep edilen tazminat miktarının dosya kapsamı eylemin ağırlı hak ve nesafet kurallarına uygun olduğu kanaatiyle manevi tazminata yönelik karşı davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı, toplanan deliller, bilirkişi raporları bir bütün olarak deeğerlendirildiğinde; yukarıda izahı yapılan gerekçelerle davacı-karşı davalının markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, men’i, ortadan kaldırılmasına yönelik davası ile maddi ve manevi tazminat davalarının reddine, manevi tazminata yönelik karşı davanın kabulü ile 15.000,00 TL manevi tazminatın davacı-karşı davalıdan alınarak, davalı-karşı davacıya ödenmesine dair karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Asıl Dava yönünden,
a)-Davacının markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, men’i, ortadan kaldırılmasına yönelik davasının REDDİNE,
b)-Davacının maddi ve manevi tazminat davalarının reddine,
c)-Alınması gerekli 44,40 TL karar harcının, peşin yatırılan 597,72 TL’nin mahsubu ile kalan 553,32 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
d)-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
e)-Davalı tarafından yapılan 138,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
f)-Davalı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, red olunan markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, men’i, ortadan kaldırılmasına yönelik talepler yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
g)-Davalı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, red olunan maddi tazminat talebi yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
ğ)-Davalı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, red olunan manevi tazminat talebi yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
2-Karşı Dava yönünden,
Karşı davanın KABULÜ İLE, 15.000,00 TL’nin davalıdan (asıl davada davacı karşı davada davalı) alınarak davacıya (asıl davada davalı karşı davada davacı) ödenmesine,
a)-Alınması gerekli 1.024,65 TL karar harcının davalıdan (asıl davada davacı karşı davada davalı) alınarak, davacıya (asıl davada davalı karşı davada davacı) ödenmesine,
b)-Davacı (asıl davada davalı karşı davada davacı) yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, AAÜT’sine göre tespit olunan 3.931,00 TL vekalet ücretinin, davalıdan (asıl davada davacı karşı davada davalı) alınarak, davacıya (asıl davada davalı karşı davada davacı) ödenmesine,
3-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 13/06/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸