Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/307 E. 2019/450 K. 07.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/307
KARAR NO : 2019/450

DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 16/05/2016
KARAR TARİHİ : 07/11/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan marka hükümsüzlüğü davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, …’in temellerinin 1950 yılında atıldığını, Türkiye’nin lider holding şirketleri arasında olduğunu, halihazırda finans, otomotiv, inşaat, medya, turizm, gayrimenkul, enerji, yeme-içme, teknoloji, spor ve eğlence gibi pek çok farklı sektörde faaliyetlerinin bulunduğunu, … grubunun markalaşma sürecinde ülke içinde çok sayıda markasının olduğu gibi yurtdışında da gerek yarattığı gerekse ortak olduğu markalarla faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin ticaret ünvanının esas unsuru olarak 1975 yılından bu yana eylemli olarak kullandığı ve birçok tescille koruduğu tanınmış … ibareli markasının tüm sınıflar bakımından tescil ettirilmek üzere yapılan … başvuru numaralı … ve … başvuru numaralı … GRUBU ibareli marka başvurularının davalı şirket adına tescil ettirilmesi nedeni ile dava konusu … ve … tescil numaralı … ŞEKİL ve … ibareli markalar nedeni ile 35. sınıf bakımından kısmen reddedildiğini, bu nedenle ilk kez müvekkili tarafından ihdas edilip kullanılan ve tanınmış hale getirilen … markasının 35. sınıf hizmetler bakımından müvekkili adına tescil edilemediğini, taraf markalarının birebir aynı esas unsuru haiz olduklarını, markaların kullanıldıkları hizmetlerin aynı olduğunu, nitekim dava konusu … tescil numaralı … ŞEKİL ibareli markanın 35. sınıftaki hizmetleri kapsadığını, dava konusu diğer … tescil numaralı … ibareli markanın 35. sınıf ve müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için çeşitli malları bir araya getirilmesi hizmetleri içinde 06, 07 ve 09. sınıf emtialar bakımından tescil edildiğini, müvekkili firmalara ait markaların da 06, 07, 09 ve 35. sınıf emtia ve hizmetler bakımında tescilli olduğunu, aynı zamanda müvekkili firmanın uzun yıllardan bu yana ticaret unvanı olarak kullandığı … ibaresinin 556 sayılı KHK m. 8/4 anlamında tanınmış marka olduğunu, müvekkili firmanın … GRUBU D isimli markasının özel markalar siciline kayıt edildiğini, müvekkili firmanın … markasının 556 sayılı KHK m. 8/3 ve 8/5 kapsamında gerçek hak sahibi olduğunu iddia ederek, dava konusu … ve … tescil numaralı … markalarının benzerlik, tanınmışlık, ticaret unvanının ihlali, gerçek hak sahipliği, haksız rekabet nedenlerine dayalı olarak tescil kapsamında yer alan tüm emtialar yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacıların KHK m. 43 gereğince zarar gören kişilerden olmamaları nedeniyle davayı açmakta hukuki yararlarının olmadığını, KHK kapsamında bir markanın hükümsüz kılınabilmesi için gerekçe olarak gösterilen markanın aynı/benzer olması ve markaların aynı/benzer türdeki mal veya hizmetlerle ilgili kullanılması gerektiğini, müvekkili firmanın 1990 yılından beri değer kazandırdığı … ŞEKİL markasını 06, 09 ve 20. sınıflardaki emtialar bakımından 04/05/2005 tarihinde tescil ettirdiğini, bu markayı 35. sınıf için de tescil ettirdiğini, müvekkili firmanın tescilli markalarını davacı ile aynı veya benzer ürünlerde kullanmadığını, en önemlisi davacının markalarının tescil tarihinin 04/05/2005 tarihinden sonra olduğunu, KHK m. 7 ve 8’in tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış marka sahiplerine dava açma hakkı verdiğini, müvekkili firmanın davacı adına tescilli … no.lu … markasının yayınına itiraz ettiğini ve markanın müvekkili marka ile benzer görülerek kısmen reddedildiğini, müvekkili firmanın tescilli markaları varken davacıların tescilsiz markalarının korunmasının mümkün olmadığını, davacıların tescilli markaları ile müvekkilinin markalarının aynı sınıflarda tescilli olmadığını ve markaların birbirleriyle benzer olmadığını, davacının … ibaresini salt ticaret unvanı olarak yaygın anlamda kullandığını, markasal kullanımın yaygın olmadığını, … ibaresi tanınmış marka olmadığı için müvekkilinin markalarının hükümsüz kılınması için gerekçe olarak gösterilemeyeceğini, müvekkili firma ile davacının tarafın tamamen farklı alanlarda faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin 1990 yılında iş hayatına atıldığını ve 2002 yılında şirketleştiğini, müvekkilinin … markasının marka tescil belgelerinin sınıflanma incelenmesi halinde müvekkilinin her türlü ölçülerde boy kesim, fason kesim, pres baskı vb. işler yaptığını, böylece tarafların … markasını aynı sınıflarda kullanmadığını, müvekkilinin ilk kez 2005 yılında tescil ettirdiği markasını korumak için gerekli özeni gösterdiğini, davacıların basiretli tacir ilkesine aykırı olarak müvekkilinin işbu markayı kullandığını bilmelerine karşın sessiz kalmalarından dolayı açılan davanın hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, bu neden ile zamanaşımı itirazında bulunduklarından cihetle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılarak raporlar ile ek rapor alınmıştır.
Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarının incelenmesinde, … tescil nolu “… ŞEKİL” ibareli, 35.emtia sınıfındaki markanın 26/04/2010 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle tescil edildiği, … tescil nolu “… ŞEKİL” ibareli, 35.emtia sınıfındaki markanın 24/11/2011 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle tescil edildiği ve markaların … adına kayıtlı oldukları anlaşılmıştır.
… tescil nolu “…” ibareli, 01, 02, 03, 04, 06, 07, 08, 09, 10, 11,12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 41, 42, 43, 44 ve 45.emtia sınıflarındaki markanın 13/06/2017 tarihinde tescil edildiği, … tescil nolu “… GRUBU” ibareli, 01, 02, 03, 04, 06, 07, 08, 09, 10, 11,12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 33, 34, 36, 37, 38, 39, 41, 42, 43, 44, 45 ve 99.emtia sınıflarındaki markanın 11/01/2018 tarihinde tescil edildiği ve markaların … adına kayıtlı oldukları anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişiler, davacı tarafın … markasının davalı tarafın markalarının tescilli olduğu emtialar yönünden gerçek hak sahibi olduğu hususunu ispatlayamadığını, davacı tarafa ait … markasının davalı tarafın marka başvurusundan önce sektörel tanınmışlığı aşan bir tanınmışlığının olduğu hususunu ispatlanamadığını, davalı adına tescilli … nolu … markasının hükümsüz kılınması için aranan 5 yıllık hak düşürücü sürenin dava tarihi itibariyle geçmiş olduğundan, bu durumun “sessiz kalma yoluyla hak kaybı” olarak değerlendirilebileceğini, davalı adına tescilli … tescil nolu … markasının davacı adına tescilli … tescil nolu “… ” markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, var olan bu benzerlik sebebiyle davalı markasının 35.sınıfta yer verilen 07.sınıfa dahil emtialarda kısmen hükümsüz kılınabileceği sonucuna varmışlardır.
Davacı vekili rapora itirazında, dava konusu … ve … tescil nolu … ibareli markalarının müvekkili şirketlere ait markalar ile 35.sınıfta aynı hizmetler ve 35/6.sınıf içerisindeki aynı emtia bakımından tescilli olduğunu, bu kapsamda seri markaların da dikkate alınması gerektiğini, … tescil nolu davalı markasının 22/11/2012 tarihinde tescil edildiğini, davanın 16/05/2016 tarihinde açıldığını, bu sebeple sessiz kalma yoluyla hak kaybı görüşünün hatalı olduğunu belirterek ek rapor alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili rapora itirazında, müvekkili markaları ile davacı markalarının benzer olmadığını, markaların tescil edildiği mal ve hizmetlerin de benzer olmadığını, müvekkilinin markasını 04/05/2005 tarihinde tescil ettirdiğini, davacı tescillerinin bu tarihten sonra olduğunu belirterek, rapora itiraz ettiklerini belirtmişlerdir.
Mahkememizce yapılan 12/06/2018 tarihli oturum 1 nolu ara karar uyarınca bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar verildiği ve bilirkişi heyetinin ek raporunu sunmuş olduğu anlaşılmıştır.
Bilirkişi heyeti ek raporunda, davacı tarafın markalarının seri marka olduğu dikkate alındığında, davalının … tescil nolu … markasının 35.sınıfta tescil edildiği bütün hizmetler bakımından hükümsüz sayılması gerektiğini, bu marka bakımından 5 yıllık sessiz kalma suretiyle hak kaybı süresinin geçmediğini, davacı markalarının seri marka olarak kabulü halinde, davalı adına tescilli 2011/98750 tescil nolu … markasına ilişkin kök rapordaki değerlendirmelerini değiştirecek bir hususun bulunmadığını belirtmişlerdir.
Davacı vekili bilirkişi raporunda aleyhe olan değerlendirmeleri kabul etmediğini, davalı vekili rapora itirazında, yeni bir heyetten rapor alınmasını talep ettiği, mahkememizce yapılan 07/02/2019 tarihli oturum 1 nolu ara karar uyarınca yeni bir heyetten rapor alınmasına karar verildiği, bilirkişi heyetinin raporunu sunduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce alınan raporda bilirkişiler, davalının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli … ve … nolu markalarının 35. sınıfa dahil hizmetler yönünden hükümsüzlük şartlarının oluştuğunu, davacının öncelik ve gerçek hak sahibi olmadığını, davacıların markalarının davalıya ait markaların başvuru tarihleri itibariyle tanınmış marka olmadığını, davalının kötüniyetli olmadığını, davacıların sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğramadıklarını, 556 sayılı KHK’nın 7/1-1 bendi Anayasa Mahkemesi tarafından ittihaz edilen 27/05/2015 tarih, 2015/33 Esas ve 2015/50 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş, dolayısıyla, mülga 556 sayılı KHK’nın 42/1-a bendi bu yönüyle uygulama dışında kaldığı yönündeki kanaatlerini bildirmişlerdir.
Dava, 556 sayılı KHK hükümleri uyarınca açılmış marka hükümsüzlüğü talebine ilişkindir.
556 sayılı MarkKHK, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) 10.01.2017’de Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla beraber yürürlükten kalkmıştır. Bu doğrultuda derdest davalara hangi mevzuatın uygulanacağının açıklanması zarureti doğmuştur. Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar; ancak kanunun geçmişe etkili olarak uygulanacağına ilişkin bir hüküm ihdas edilmiş ise kanun geçmişe etkili olarak uygulanabilir. Kanunun yürürlüğü düzenleyen 192. maddesinin “a” ve “b” bendinde yer alan ileri yürürlük hükümleri istisna olmak üzere, kanunun diğer hükümlerinin SMK’nın yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olup; SMK’nun geçmişe etkili olarak uygulanmasına ilişkin bir hükmün bulunmadığı, dolayısıyla yürürlüğe girdiği 10.01.2017’den itibaren ileriye etkili olarak uygulanacağı görülmüştür. Bu doğrultuda SMK’nın, yürürlüğe girmesinden önce ikame edilen ve takiben anılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği sırada derdest olan ve söz konusu Kanun’un yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara yönelik davalara SMK değil, MarkKHK uygulanacaktır.
… ibaresi üzerinde gerçek hak sahibinin kim olduğu açısından değerlendirme:
Çözümlenmesi gereken ilk sorun … ibaresi üstünde gerçek hak sahibinin kim olduğu sorunudur. Davacı, … şeklindeki kullanımlar üstünde gerçek hak sahibi olduğunu iddia etmektedir. Dava dosyasında mübrez deliller ve raporlar kapsamında değerlendirme yapıldığında, raporlarda da tespit olunduğu üzere davacı yanın delilleri arasında yer alan kesin tarih içerir resmi nitelikteki en sağlıklı delil olan faturalar incelendiğinde, … ve … nolu faturaların … Ticaret A.Ş. tarafından düzenlendiğini dolayısıyla davacının öncelik, gerçek hak sahipliği iddiası yönünden değerlendirmeye alınamayacağı, mezkur faturalardan … ve … nolu faturalar davacılardan … A.Ş. tarafından 2006 senesinde düzenlendikleri bu suretle davacının … ibaresini markasal olarak 2006 senesinde kullandığı, davalının delilleri kapsamında yer alan … nolu faturanın davalı … Ticaret Ltd. Şti. tarafından 13/03/2005 tarihinde düzenlendiği dolayısıyla, davalı taraf … ibaresini içerir markasını 2005 senesinden itibaren markasal kullanırken, davacı tarafın 2006 senesinden itibaren kullandığı davacının öncelik ve gerçek hak sahipliği iddiasının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Tanınmışlık yönünden;
Somut olayda davacı taraf markalarının tanınmış marka olduğunu iddia etmiştir. Günlük hayatta bazı markalar halk arasında diğer markalara göre tanınmışlık bakımından daha ön plana çıkabilir.
Taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda ve mülga 556 sayılı KHK’de ve 6769 sayıyı yasada da tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus mahkeme içtihatları ve öğreti ile uygulamaya bırakılmıştır. Yargıtay birçok kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” şeklinde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ait olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tesbiti cihetine gidilebileceğini belirtmiştir. Tanınmış marka konusunda uluslararası boyuttaki çalışmalar ise Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (wipo) bünyesinde yürütülmektedir. Bu kuruluş uzmanlar komitesince benimsenen A/34-13 nolu tavsiye kararında bir markanın tanınmış olup olmadığının tesbitinde, markanın kullanım süresi, yaygınlığı, kapsamı ve coğrafi alan genişliği, ekonomik değeri, reklam, temsil, promosyon, fuarlara katılım ve fuar düzenleme, kataloglar hazırlama gibi tanıtım faaliyetleri, bu çalışmaların kapsamı, süresi ve mali bütçesi, işletmenin büyüklüğü, cirosu,marka hakkının hangi etkinlikte ve verimlilikte korunduğu, tanınmışlığa yönelik mahkeme ve diğer yetkili makamların kararları gibi olguların göz önünde bulundurulması kararlaştırılmıştır.Yargıtay 11.HD nin 19.4.2002 tarih ve 2001/9903 esas-2002/3699 karar sayılı ilamında bir markanın birden çok ülkede tescilli olmasını tanınmış marka olarak kabul açısından yeterli görmekteyken son uygulamalarda bu hususun markanın tanınmışlığı açısından bir gösterge olabileceği ancak tek başına tanınmış marka olgusu için markanın birçok tescilinin olmasının yeterli olmayacağına işaret edilmiştir. Trips’de ise açıkça tanınmışlığın ilgili sektörde tanınmışlık olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Yine doktrinde Trips deki düzenlemeye benzer görüş Hanife Dirikkan tarafından ileri sürülmüş ve markanın tanınmışlığından söz edebilmek için bir ülkede yaşayanların tamamı tarafından söz konusu markanın bilinmesinin zorunlu olmadığı, marka sahibinin hedef kitlesinin esas alınması gerektiğine işaret edilmiştir.Markanın tacirler yada o malın alıcıları değil, bu mal ile ilgili olmayanlar tarafından da bilinmesi halinde tanınmış markadan bahsedileceği, tanımış markanın maruf marka karşısında daha kapsamlı,ekonomik yönden daha önemli bir kavram olarak karşımıza çıkacağı, bir markanın tanınmış olduğunu söyleyebilmek için markanın konulduğu mamülün birden bire düşünülmeden ve bir hatıranın yardımı ile hatırlanmadan, refleks halinde düşünülmesi gerektiği, genellikle tüketicinin zihninde bir fikir uyandıran markanın tanınmışlık derecesine ulaştığı da doktrinde Hamdi Yasaman tarafından ifade edilmiştir. Gürzumar ise, tanınmış markanın en önemli özelliğinin, tescilli bulundukları mal kategorisinden bağımsızlaşarak ve başlı başına birer kalite sembolü olarak, reklam aracı haline gelen ve geniş kitleler karşısında sahip oldukları etkilerini, tamamen farklı mal kategorileri üzerinde de gösterebileceği markalar olarak tanımlamıştır. Arkan ise tanınmış markadan bahsedebilmek için, reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline gelmiş bir markanın, sadece o markayı taşıyan mal ya da hizmetlerle ilgili çevre içinde değil bu çevre dışında, o mal ya da hizmetle ilgisi olmayan kişilerce de bilinmesi gerektiğini belirtmiştir.
Bilindiği üzere Tanınmış marka korunmasında en önemli konunun tanınmışlığın belirlenmesinde izlenilecek yöntem olduğu, her ne kadar hukuki bağlayıcılığı olmasa da WIPO Kriterlerinin baz alınarak tanınmışlık araştırılması yapılması gerektiği bir markanın koruma istenen ülke dışında yabancı ülkelerde tanınmış olmasının, koruma istenen ülkede de tanınmış olduğuna hükmedilmesi için yeterli olmayacağının açık olduğu, her davada tanınmışlık olgusunun o davanın somut özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği bilinmektedir. Dolayısıyla her somut olayda tarafların dosyaya sunduğu belgeler, beyanlar ve ihtilafın niteliği, ürünün sunulduğu sektör ve çevre gözetilerek bahsi geçen kriterlerin Mahkemece yada atanan bilirkişice o dosyaya özgü sunulan deliller ile tartışılması gereklidir.
Somut olaya dönüldüğünde; Davacı taraf … başvuru numarasıyla … ifadesinin 12/12/2014 yılında tanınmış marka olarak tescilini sağladığı anlaşılmaktadır. Mevcut yargılama açısından tanınmışlığın tespitinde ise davalıya ait hükümsüzlüğü talep edilen … ve … tescil numaralı markaların başvuru tarihindeki durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Davaya konu markaların tescil başvurularının 2010 – 2011 yılları olduğu, davacılara ait “… ” ibaresini içeren seri marka niteliğinde olan ve davalının başvuru ve tescillerinden önce tescili sağlanan birçok markası olmasına ve davacı tarafa ait “…” ibaresini içeren markalarının dava tarihi itibariyle otomotiv sektöründe bilinen bir marka olmasına rağmen davalının marka tescil başvuru tarihleri itibarı ile tanınmışlık olgusu ispatlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Karıştırılma ihtimali yönünden;
Türk marka hukukunda iltibas (karışıklık yaratma) hususu 556 sayılı KHKda hem mutlak hem nispi red nedeni olarak 7 (1) (b) ve 8 (1) (b) maddelerinde düzenlenmektedir. Bu düzenlemeye göre tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil başvurusu reddedilecektir. K.H.K.deki deyimiyle “halk tarafından karıştırılma ihtimali” incelenirken gerek Yargıtay içtihatlarında gerek öğretide kabul edildiği üzere markaların bir bütün olarak bıraktıkları intiba dikkate alınmalı ve inceleme buna göre yapılmalıdır. Zira benzerlik göreceli bir kavram olduğundan bu olgunun objektif bir esasa bağlanması gereklidir.Objektif esas ise markanın bütünü dikkate alındığında ilk bakışta kolayca ayırt edilemeyecek şekilde bir benzerliğin olmasıdır.
Karıştırma ihtimali incelemesi şu kriterler gözetilerek çözülebilir. Bunlar “görsel, işitsel, kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, markanın asli ve tali unsurlarıyla birlikte bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim bakımından benzerlik olup olmadığı, çağrıştırmanın söz konusu olup olmadığı, markanın ait olduğu mal ve/veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markayı taşıyan malın değeri ve buna bağlı olarak alıcının bu malı almaya gittiğinde harcadığı zaman” biçiminde sıralanabilir. İlaç markaları hariç olmak üzere, kural olarak karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih ve 2006/11-338 sayılı kararında da açıklandığı üzere değerlendirme “orta düzeydeki tüketici gözüyle” yapılmalıdır. Söz konusu Genel Kurul Kararında, orta düzeydeki tüketicinin, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemeyeceği, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisi ile hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışacağı, bunun da aynı emtialar üzerinde kullanılacak olan ve küçük farklılıklar taşıyan marka ve işaretlerin farklı zamanlarda ayırd edilmesini olanaksız kılacağı belirtilmektedir. Ayrıca yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Sadece alıcıların belirli bir mal veya hizmet yerine başka bir mal veya hizmeti almak istemeleri halinde değil alıcıların mal ve hizmetlerin birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satan ve yahut hizmetleri sunanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları halinde de iltibas ihtimali bulunmaktadır.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
Markalar bilindiği gibi tek ibareden oluşmuyor ise “esas unsur” ve “yardımcı unsur”lardan oluşabilir. Bu durumda inceleme markanın bütünü dikkate alınarak ayrıca markalarda yer alan esas unsurlar karşılaştırılması suretiyle gerçekleştirilecektir.
a)Markaların Benzerliği Yönünden;
Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil (Yargıtay 11.HD. 21.06.2011 T., 2009/12972 E., 2011/7528 K.; İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekir. Bu değelendirme yapılırken de ibareler bir bütün olarak dikkate alınıp ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle itibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir.”), markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır.
Bilirkişi heyet raporunda da tespit olunduğu, Türk ve Marka Kurumu tarafından yayımlanan “Marka Karar Kriterleri”nde de belirtildiği üzere, “kelime + şekilden oluşan marka başvurularında, markanın ayırt edici unsuru açısından yapılan değerlendirmelerde öncelik markanın kelime unsuruna verilecektir.”. Bu suretle değerlendirme de öncelikle markaların kelime unsuruna dikkat edilecektir.
Davacılara ait markaların … ibaresine sektöre göre farklı ibareler eklenerek türetildikleri görülmektedir (… Marka). Davalının markaları ise … + ŞEKİL’den ibarettir. … ibaresi her iki tarafın markasında bulunmaktadır. … ibaresinin 06, 07, 09. ve 35. sınıfa dâhil emtia ve hizmetler yönünden zayıf bir marka olarak nitelendirilemeyeceği bu bağlamda özellikle seri markası yaratacak izlenimini verecek veya müşteri nezdinde markalar ve işletmeler arasında ekonomik ilişki bulunduğu kanısına sevk edebilecek marka oluşumlarından kaçınılması gerektiği, bu açıdan bakıldığında, müşteriler tarafından davalının … ibaresinin esas unsur olarak kullanıldığı markalarının davacının “…” ibaresinin esas unsur olarak kullanıldığı herhangi bir ayırt ediciliği bulunmayan sözcüklerin ilavesiyle oluşturulan markalarının bir türevi olarak algılanabileceği ve söz konusu markaları taşıyan emtianın ve/veya hizmetin müşteriler tarafından aynı ekonomik kaynağa atfedilebileceği markaların benzer olarak algılandıkları iltibas ihtimalinin bulunduğu dava konusu markalar acısından davacının markalarının … ibaresinin sonuna ayırt ediciliği haiz olmayan farklı ibareler eklenmek suretiyle oluşturulduğu ve davalının markasında da … ibaresinin başına herhangi bir ayırt edici niteliği haiz olmayan şeklin eklenmesi ile oluşturulduğu nazara alındığında dava konusu markaların birbirinden farklı firmalara ait olduğu izlemini vermediği sonucuna varılmıştır.
b)Mal ve Hizmetlerin Aynı Ya Da Benzer Olup Olmadığı Yönünden;
Karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda da karıştırılma tehlikesi söz konusu olabilir
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” olarak değedendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değrelendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırılmalsı ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır. Mal ve hizmetlerin benzediği veya ilişkilendirilebilir niteliği literatüre ve genel kabullere göre; “Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve olanlarının benzerliği, mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği, malların fiziksel görünümünün benzerliği, mal ve hizmetlerin ticari pazar ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği, mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik, mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmalsından kaynaklanan benzerlik, mallarıln mağazalarında aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklananbenzerlik” durumlarında ortaya çıkabilir.
Somut olayda taraflar adına tescilli markalar 35. sınıfa dahil hizmetler yönünden aynı olup, hükümsüzlük yönünden aranılan mal ve hizmetlerin benzerliği kıstası da verine getirilmiş olduğu hükümsüzlük şartlarının oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır.
Sessiz kalma yoluyla hak kaybı yönünden değerlendirme:
Bilindiği üzere, 556 sayılı KHK’nın 7/1-1 bendi Anayasa Mahkemesi tarafından ittihaz edilen 27/05/2015 tarih, 2015/33 esas ve 2015/50 karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Dolayısıyla, mülga 556 sayılı KHK’nın 42/1-a bendi bu yönüyle uygulama dışında kalmaktadır.
Hak düşürücü süre yönünden değerlendirme;
Davaya konu marka tescil tarihleri ve dava tarihi dikkate alındığında 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, sunulan rapor içerikleri ve dava tarihi itibarı ile uygulanması gereken mevzuat kapsamında talep değerlendirildiğinde; her ne kadar davacılar tanınmış marka iddiasında bulunmuş ve davaya konu markaların tescil başvuru tarihleri itibarı ile tanınmışlık iddialarını ispatlayamamış iseler de, davacıların “…” ibaresini içeren ve seri marka niteliğinde birden fazla marka tescillerinin bulunduğu, davalıya ait Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde … nolu ile tescilli “… + şekil” markası ile … no ile tescilli “…” markasının gerek görsel gerekse tescilli olduğu emtia ve hizmet sınıflar bazında davacılara ait markalarla karışıklığa sebebiyet verdiği, şu hale göre mevzuat kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluştuğu, davalının sesiz kalmaya dayalı hak kaybı ve hak düşürücü süreye dayalı taleplerinin izah olunduğu üzere yerinde olmadığı anlaşılmakla davacıların sübut bulan davalarının kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ ile; davalı adına Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde … nolu ile tescilli “… + şekil” markası ile … no ile tescilli “…” markasının HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 44,40 TL karar harcından peşin yatırılan 29,20 TL’nin mahsubu ile kalan 15,20 TL bakiye karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.931,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacılara verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan: 4.400,00 TL bilirkişi ücreti, 309,15 TL posta gideri olmak üzere toplam 4.709,15 TL ve 58,40 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 4.767,55 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 07/11/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır