Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/298 E. 2020/261 K. 11.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/298 (İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2016/88 esas)
KARAR NO : 2020/261

DAVA : Marka Tecavüzü ve Haksız Rekabetin Tespiti, Önlenip Yasaklanması, Maddi Durumun Ortadan Kaldırılması,
DAVA TARİHİ : 25/04/2016
KARAR TARİHİ : 11/09/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan marka tecavüzü ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ortadan kaldırılması maddi manevi tazminat ve marka hükümsüzlüğüne ilişkin açılan birleştirilen asıl karşı ve birleşen davaların yapılan açık yargılamasının sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı karşı davalı vekili asıl dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle, müvekkillerinin online çiçek ve hediye sektöründe e-ticaret sitesi olan Türkiye genelinde 350’den fazla çiçekçi iş ortağı ile en kolay ve ekonomik yoldan çiçek göndermeyi sağlamak amacıyla faaliyetlerini sürdüren bir firma olduğunu ve ilgili sicillere tescil ile hak sahibi konumuna geldiğini, “…” ve “…” ibarelerini Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescilli markalarında, ticaret ünvanında ve … adlı web sitesinde kullanmakta olduğunu, müvekkilinin TPMK nezdinde tescilli “…” ve “…” ibareli birçok markanın yanında … sayı ile “…” sözcük tanınmış markasının da tek hak sahibi olduğunu, müvekkillerinin gerçekleştirdiği olağan denetimler de … internet sitesinin müvekkillerinin marka tescillerinden ve ticaret ünvanının kullanılmasından doğan hakları ihlal ettiğini, özellikle arama motorları üzerinden müvekkillerinin itibarından ve tanınmışlığından faydalanılması suretiyle hukuka aykırı menfaat temin edilmeye çalışıldığını, anılan web sitesinin iletişim bilgilerinde …, … Servis Hizmetleri adı altında ‘…’ adresinde faaliyet yürütüldüğünün tespit edildiğini, söz konusu sitenin nasıl ödeyeceğim kısmına girildiğinde verilen banka hesap bilgilerinin … adına kayıtlı olduğunu, tespit edilen söz konusu hukuka aykırı kullanımın, müvekkillerinin marka tescilinden doğan haklarına tecavüz teşkil ettiğinin ve haksız rekabete sebebiyet verdiğinin sabit olduğunu, açıklanan tüm nedenlerle … adlı internet sitesinin alan adında ve içeriğinde farklı yerlerde müvekkillerine ait ticari ünvan ve tescilli markaların aynı veya benzerlerinin kullanıldığınının ve … internet sitesinin yönlendirici kodlarının, metataglarının, anahtar sözcüklerinin, hosting şirketlerinin, içerik, yer ve erişim sağlayıcıları ile alan adının kimin adına kayıtlı olduğunun tarih ve saat belirterek bilirkişi vastısayla tespitini, tespit edilecek içeriklerin … internet sitesinden kaldırılmasını, bu mümkün olamıyorsa anılan internet sitesine erişimin engellenmesini, müvekkillerinin marka tescillerinden doğan haklarına tecavüzün durdurulmasını, davalının eylemleri ile oluşan haksız rekabetin varlığının hükmen tespitini, haksız rekabetin önlenip yasaklanmasını, haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını ve hükmün ilanını talep etmiştir.
Davalı-karşı davacı vekili asıl davaya ilişkin cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1996 dan bu yana baba mesleği olan çiçekçilik işi ile uğraştığını, 2000’li yılların başında müvekkilinin çiçek satışı yapan bir kişi ile tanışıp internet üzerinden de çiçek satışı yapma fikrini … / … / … gibi alan adları üzerinden hayata geçirmiş olduklarını, bu doğrultuda bir bilişim uzmanı olan … ile … Ltd. Şti’nde ortak olduklarını ve birlikte internet üzerinden çiçek satışı yapma işine giriştiklerini, müvekkilinin 2000’li yılların başında ‘…’ ismini internet sitesi alan adı olarak kullanmak istediğini ancak bunun öncesinde başkası tarafından alınmış olduğunu aktif olarak kullanılmadığını görerek … alan adını almış ve açmış olduğunu, bu sebeple … isminin bir alan adı olarak fiilen kullanılması tanınmış, bilinen bir hale getirilmesinin herkesten önce müvekkilleri tarafından … alan adı üzerinden gerçekleştirildiğini, davacı şirketin ise … sicil no ile kayıtlı … Ltd. Şti’nin adını 2008 yılı sonlarında … Ltd. Şti olarak değiştirilmiş ve ilk olarak … alan adı ile başladığını sonrasında … devam ettiğini, internetten çiçek satışı işine davacının müvekkilinden yıllar sonra girdiğini, tüm bunlara göre gerek TTK gerek FSEK ve gerekse 556 sayılı KHK çerçevesinde … üzerinden asıl hak sahibinin müvekkilleri olduğunu, … isminin davacı tarafından bir marka olarak tescili mümkün olmadığını var olan tescilin hükümsüz olduğunu, davacının piyasada uzun süredir müvekkili ile aynı ismi kullandığını ancak davayı uzunca bir süre bekledikten sonra ikame ettiğini, whois/domaintools kayıtlarına göre; … alan adının, davacı şirkete ait olup olmadığının belirli olmadığını, davanın bu sebeple husumetten reddinin gerektiğini, aynı şehirde aynı piyasanın içinde müvekkillerinin varlığından yıllardır haberdar olan davacının bu başvurusunun zamanaşımı yönüyle de reddedilmesi gerektiğini, karşı dava da ise; TPMK, KHK’ye açıkça aykırı şekilde tescil ettirilmiş olan … markası bağlantılı diğer tüm markaların hükümsüzlüğünün tespiti ile TPMK nezdinde sicilden terkinine karar verilmesini, yine sunulan deliller çerçevesinde … ismini/markasını önceden beri kullanarak maruf ve meşhur hale getiren asıl hak sahibi müvekkili … adına hükmen tesciline karar verilmesini, davacı karşı davalının tedbir talebinin reddine karar verilmesini, davacının sahibi olduğu TPMK nezdindeki kayıtlı … marka haklarına ihtiyaten haciz konulmasını, davacının … ve bağlantılı isimlerinin her türlü kullanımının önlenmesini, davacının … ve bağlantılı isimler yoluyla müvekkili aleyhine yaptığı tüm haksız rekabetlerden, men’ini, bu yollarla yapılan tüm tecavüzlerin önlenmesini, karar kesinleştiğinde hüküm özetinin ilanını ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile müvekkilinin uğradığı her türlü maddi manevi zararların karşılanması amacıyla maddi manevi tazminata hükmolunmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı-karşı davacı vekili dosyaya sunmuş olduğu 01/03/2017 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; davacının online çiçekçilik işine 2007 yılında farklı bir isimle başladığını fakat 2009 yılında mevcut adresini satın alarak bu isimle faaliyetlerine devam ettiğini, müvekkilinin … adresini 2007 senesinden bu yana kesintisiz olarak kullandığını, davacının … ibaresini tescil ettirerek kullanmaya başlamasının haksız olduğunu, davalının marka hakkını kullanmada öncelikli hak sahibi olduğunun öne sürülmesine rağmen bu zamana kadar davacı firmaya dava açılmamasının veya herhangi bir hukuki yola başvurulmamasının davalının hak sahibi olmadığını göstermeyeceğini, davacının halihazırdaki alan adresinin 2002-2007 yılları arasında … tarafından tescillendiğini fakat herhangi bir şekilde aktif olarak kullanılmadığını, davacının … üzerindeki doğrudan hak sahipliğinin 2010-2012 yılları arasında olduğunu ve aşan tarihler için herhangi bir hak sahipliğini ispat edecek delil sunulmadığını beyan etmiş, ayrıca karşı dava bakımından da davacı tarafından tescil ettirilen markaların tescillerinin hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini zira davalının daha önce aktif olarak tescil ettirdiği siteye birebir benzeyen bir internet sitesi ile davacının faaliyet gösterdiği ve bu tescillerin 556 sayılı KHK hükümlerine göre hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, davalının hak sahibi olduğu … markasının davacı tarafından tescil ettirilerek ticari faaliyetlerde kullanılmasının davalının zararına sebebiyet verdiğini ve bu nedenle davalının zararlarının tazmini için 20.000,00 TL tazminat talep ettiklerini, davacının … alan adlı internet sitesinin davalıya zarar verdiğini ve söz konusu internet sitesinin ihtiyati tedbir olarak erişime kapatılması gerektiğini, ayrıca yargılama sonuçlanıncaya kadar davacının menkul ve gayrimenkul tüm mal varlıkları üzerine ihtiyati tedbir işlemi uygulanması gerektiğini talep ve beyan etmiştir.
Davacı vekili tarafından 28/03/2017 tarihli ve ‘davalı/karşı davacının 01/03/2017 tarihli ıslah dilekçesine karşı yanıtlarımız’ başlıklı dilekçesinde özetle; davalının ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaların mülga bir KHK’ya dayandığını ve bu nedenle mahkemece dikkate alınmaması gerektiğini, davalının ileri sürdüğü ‘… markasının hak sahipliği ve alan adının davacıdan önce alınarak davacıdan önce faaliyete başlandığı’ yönündeki iddialarının gerçeği yansıtmadığını ve bu durumun aksinin TPE nezdindeki tesciller ve … alan adlı sitenin davalıdan daha önce kullanılmaya başlandığını, … dergisinin internet sitesinde yer alan 2011 tarihli bir haberde … firmasının CEO’su …’ın 2001 yılında çiçek ve hediye göndermek için söz konusu ibareyi ilk kez kullandığının haricen tespit edildiğini, … gazetesinde yer alan 2011 tarihli bir haberde, … Derneği’nin intenet sitesindeki bir yazıda, … isimli derginin internet sitesindeki bir yazıda, … gazetesinin 2011 tarihli ve ‘…’ne Kondu’ başlıklı haberinde, Alman basınında yer alan muhtelif haberlerde … firmasının 2001 yılında … tarafından kurulduğunu doğrulayan tespitlerde bulunulduğunu, davalının defalarca uyarılmasına rağmen halihazırda Google Adwords yöntemini kullanarak reklam verdiği ve haksız bir kullanım ile davacının marka hakkına tecavüz etmeye devam ettiği, whois verilerinin yalnızca bilgi amaçlı olduğunu ve yetkili kayıt operatörü tarafından doğruluğu beyan ve garanti edilmeksizin sağlandığını, davalının öne sürdüğü zamanaşımı iddialarının haksız rekabet eyleminin devam ettiği sürece veya devam etme ihtimali bulunduğu sürece zamanaşımının işlemeyeceği gerekçesiyle yersiz olduğunu, davalının ıslah hakkını kullandığını fakat karşı dava dilekçesi olarak sunduğu dilekçede iddia ve savunmaların genişletildiğini, bu duruma muvafakat etmediklerini, davalının ‘davacının haksız kullanımı’ iddiasının -kabul anlamına gelmemek kaydıyla- bir an için doğru olduğu düşünülse de SMK 25/6. madde hükmünde ihdas edilen 5 yıllık süreyi sessiz geçirdiğini ve bu gerekçeyle davacının marka tescilinin hükümsüzlüğünü isteyemeyeceğini, ticari amaçla kurulan sitelerin .com uzantısını aldığını ve bu durumun dünya üzerinde en çok trafik alan e-ticaret sitelerinde de böyle olduğunu anılan listede .net uzantılı bir sitenin bulunmadığını ve davalının ‘alan adını davacıdan önce aldığı’ iddiasının bu listelere bakılarak bile çürütülebileceğini, davalının tazminat taleplerinin hangi zarara binaen istendiğinin belirtilmediği ve bu nedenle reddedilmesi gerektiğini, tedbir olarak erişimin engellenmesi kararı verilmesinin mümkün olmadığını beyan etmiştir.
Davacı vekili cevaba cevap ve karşı davaya cevap dilekçesinde özetle; davalının iddiaları ile savunmalarının birbiriyle çelişkili olduğunu, davalının hem … markasını kendisinin tanınırlığa kavuşturduğunu hem de … isminin çok yaygın olması dolayısıyla tescile konu edilemeyeceği yönündeki beyanının davalının içinde bulunduğu çelişkili durumu gösterdiğini, … adresinin 2002 yılında oluşturulduğunu ve halihazırda kullanıldığını, davalının beyanlarının davanın odağını saptırmak amacıyla yapılan soyut beyanlar olduğunu, davalının kullanımlarının 556 sayılı KHK’nın 12. maddesi kapsamının dışında kaldığını belirtmiş, ayrıca davacı karşı davaya cevap olarak özetle; karşı davada husumet yöneltilen kurumun var olmadığını, hükümsüzlük nedeninin açık ve net olarak bildirilmediğini, karşı dava dilekçesinde HMK 119. maddesi anlamında eksikliklerin bulunduğunu savunmalarında bulunmuştur.
Hükümsüzlüğe ilişkin açılan karşı davada davalı olarak gösterilen TPMK’ya karşı dava dilekçesi ve eklerinin (2016/88 esas sayılı dosyasında karşı dava dilekçesi ve eklerinin) tebliğ olunmadığı anlaşılmakla 23/06/2020 tarihli celsede duruşma gün ve saatini bildirir meşruhatlı davetiyenin tebliğine karar verilmiş usulüne uygun tebliğe rağmen davalı TPMK vekili tarafından vekalet sunulmuş ancak yargılamaya katılım olmadığı cevap dilekçesinin sunulmadığı anlaşılmıştır.
BİRLEŞEN DAVALAR:
Kapatılan … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında davacı/karşı davalı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; asıl dava dilekçesindeki iddialarını tekrarlamış davalının yetkilisi ve sorumlusu olduğu tespit edilen … alan adlı internet sitesinin Google Adwords aracılığı ile vekil edilen TÜRKPATENT nezdinde tescilli tanınmış “…” ile “…” ve “…” markaları ve bu ibarelerin ayırt edelemeycek derecede benzeri niteliğinde olan “…”, “…” ve “…” ibarelerinin izinsiz ve hukuka ayrıkı olarak anahtar sözcük olarak reklam verilmesi yoluyla kullanılması ve internet sitesi alan adında tescilli markanın birebir yer almasının müvekkilinin ve markasının tanınmışlığından haksız bir şekilde fayda sağlanıldığı ve müvekkilinin itibarının zedelediğini belirtmiş tüketicilerin aldatılması nedenleriyle marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine men ve ref’i ile 10.000,00 TL manevi tazminatın ve itibar tazminatının faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı-karşı davacı vekili (…) cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında aynı mahkemede huzurdaki uyuşmazlık ile birebir aynı olgulara dayanan derdest bir davanın (… esas) bulunduğunu ve bu nedenle derdestlik itirazında bulunduklarını, derdest dosyada zaten delil tespiti yapıldığını ve tekrar delil tespiti yapılmasında hukuki yarar bulunmadığını, davalıya tebligat yapılmadan delil tespiti yapılmasının hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ve savunma hakkının kısıtlanmasına yol açtığını, davalının Google Adwords yöntemi ile reklam yapmadığını ve bilirkişinin bu durumu tespit etmesine rağmen hatalı tespitlerde bulunduğunu, davalının kullanımlarının davacı tarafından öğrenildiği tarihten itibaren işleyecek olan zamanaşımı süresinin dolduğunu, … markasını ortaya çıkaranın dolayısıyla da hak sahibinin davalı olduğunu zira internet kaynaklarından da davalının davacıdan daha önce markayı kullanmaya başladığını, davalının hak sahibi olması dolayısıyla haksız rekabet durumundan bahsedilemeyeceğini, … ibaresinin markasal bir durum teşkil etmeyip bu ibarenin kullanılmasının ve bu ibare ile reklam yapılmasının davacı tarafından engellenemeyeceğini, davacının maddi tazminat davasını belirsiz alacak davası olarak açmasında hukuki yarar bulunmadığını, davacının itibar tazminatı talebinde bulunmasının bedel belirtilmemesi ve harçlandırılmaması gerekçeleriyle reddedilmesi gerektiğini, ayrıca davacının talep ettiği itibar tazminatının şartlarının oluşmadığını, Google şirketine yapılan reklam ödemelerinin davalının kullanımları ile bir alakasının olmadığını, fahiş faiz talebinin reddedilmesi gerektiğini iddia ve beyan etmiş, ayrıca davalı karşı davasında özetle; davacının tescil ettirdiği “…” ibareli markaların SMK 25. maddesinin atfıyla 5. ve 6. madde hükümleri gereğince hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, … markasının hak sahipliğinin davalıya ait olmasından bahisle kötü niyetli olarak markayı kendi adına tescil ettiren davacının tazminat ödemesi gerektiğini, www.ciceksepeti.com alan adının halihazırda kullanılmasının davalıya zarar verdiğini ve ihtiyati tedbir olarak erişime kapatılması gerektiğini talep ve dava etmiştir.
Kapatılan … 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin (… ile birleşen) birleşen … esas sayılı dosyasında davacı vekili dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davalının yetkilisi ve sorumlusu olduğu tespit edilen … alan adlı internet sitesinin Google Adwords aracılığı ile vekil edilen TPMK nezdinde tescilli tanınmış “…” ile “…” ve “…” markaları ve bu ibarelerin ayırt edilemeyecek derecede benzeri niteliğinde olan “…”, “…” ve “…” ibarelerinin izinsiz ve hukuka ayrıkı olarak anahtar sözcük olarak reklam verilmesi yoluyla kullanılması, müvekkilinin ve markasının tanınmışlığından haksız bir şekilde fayda sağlanılması ve müvekkilinin itibarının zedeleniyor olması ve tüketicilerin aldatılması nedenleriyle, belirsiz alacak niteliğinde şimdilik 250.000,00 TL maddi tazminatın ve itibar tazminatının faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, iş bu dava ile … 4.Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası arasında hukuki irtibat bulunduğundan, bu dosya ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı karşı davalı birleşen dosya davacı vekilleri 06/03/2020 tarihli celsedeki beyanlarında özetle; “Açmış olduğumuz ve bu dosya ile birleşen … 4. FSHHM’nin … esas sayılı dosyasındaki talebimiz davalının adımıza tescilli ve tanınmış markamız olan … ibaresini google adwords aracılığı ile anahtar sözcük olarak kullanımının önlenmesi bu durumun markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti, tecavüzün ortadan kaldırılması ve 10.000,00 TL manevi tazminat ile ilan talebine ilişkindir, yine … ile birleştirilme sonrası mevcut yargılama üzerinden devam eden …esas sayılı dosyadaki talebimiz bu faaliyetlerden kaynaklı olarak maddi zararımızın markaya tecavüz ve itibar tazminatı kapsamında özellikle müvekkilimizin google reklamlarında yapmış olduğu reklam artışından kaynaklı olarak oluşan zararı ile tüketiciler nezdinde meydana gelen marka hakkımızın ve itibarımızın zedelenmesine dayalı 250.000,00 TL bedelli belirsiz alacak davasıdır, işbu davada dava konusu ise davalı adına kayıtlı … adlı sitenin haksız kullanımının haksız rekabet ve markaya tecavüz teşkil ettiğinin tespiti, men’i ve ref’i ile hükmün ilanına ilişkindir şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Yine davalı karşı davacı vekilleri 11/09/2020 tarihli celsedeki beyanlarında özetle; “müvekkilimiz bahse konu markanın gerçek hak sahibi olup, davaya konu alan adı yapılan teknik incelemeler sonucunda anlaşıldığı üzere müvekkilimizce karşı tarafça oluşturulan internet kullanımlarından önce oluşturulmuştur, dolayısıyla markayı ilk kullanan müvekkilimizdir. Ana dosyada açmış olduğumuz hükümsüzlük talebimiz … ibareli davacı-karşı davalıya ait tüm markaların hükümsüzlüğüne ilişkindir, birleşen …esas sayılı dosyada da taleplerimiz aynı kapsamdadır, ayrıca ana dosyadaki karşı davamızda maddi tazminat taleplerimiz bulunmaktadır, tarafımızca açılan davaların kabulü ile karşı tarafın davalarının reddi talep olunur” şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
… 4. FSHHM tarafından … esas sayılı dosyasında 09/03/2017 tarihli karar ile birleştirme talebi ve şartların oluştuğundan bahisle davaların … esasta birleştirilmesine karar verildiği, … 4. FSHHM’nin … esas sayılı dosyasının ise yine aynı mahkemenin … esas sayılı dosyasında yargılama konularının, taraflarının aynı olması ve usul ekonomisi ilkesinin birleştirmeyi zorunlu kılması gerekçesiyle birleştirildiği anlaşılmıştır.
… 4. FSHHM’nin kapatılması neticesinde dava dosyası yeni esas almış ve mahkememizin … Esas numarası üzerinden yargılamaya devam olunmuştur.
Dava; marka tecavüzü ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ortadan kaldırılması maddi manevi tazminat ve marka hükümsüzlüğüne ilişkin açılan birleştirilen asıl, karşı ve birleşen davalara ilişkindir.
TPMK kayıtları dosya içerisine alınmış taraf delilleri toplanmış bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır.
… markasının tanınmış marka olarak kabul edildiğine dair TPMK evrakları dosyaya ibraz edilmiştir.
Davalı vekili tarafından 05/07/2017 tarihinde verilen beyan dilekçesinde davalı taraf çiçekçiler federasyonundan alınmış ‘… ibaresinin jenerik bir ifade olduğu’ hakkındaki yazıyı ekte sunmuştur.
Davacı vekili tarafından 12/10/2017 tarihinde verilen ‘vekil edenin zararını gösteren Google raporlarına dayalı olarak oluşturulan tablonun detaylı dökümü’ başlıklı beyan dilekçesinde davacı taraf özetle; Google firması tarafından verilen veriler doğrultusunda hazırlanan raporun detaylı dökümünü ekte ibraz ettiklerini beyan etmiştir.
Dosya 29/04/2016 tarihinde … 4. FSHHM tarafından bilirkişi incelemesi yapılması için bilirkişilere tevdi olunmuş; bilirkişi 05/05/2016 tarihinde tanzim ettiği raporunda özetle; … alan adlı site incelendiğinde … ibaresinin sitede bulunan logo ve sloganlarda yer aldığı, sitenin metatag’larında … ibaresinin anahtar sözcük olarak kullanıldığının tespit edildiği, sitede çok fazla tekrarlayan sayfaların olması nedeniyle tüm sitenin ekran görüntüsünün alınması yerine benzer sayfaların ekran görüntüsünün alındığı yönünde tespitlerde bulunmuştur.
Bilirkişiler tarafından tanzim edilerek 02/04/2018 tarihinde dosyaya ibraz edilen 26 sayfadan oluşan bilirkişi raporda (Bilirkişilerden … 20/10/2017 tarihinde ibraz ettiği dilekçe ile uzmanlık alanına girmemesi gerekçesiyle bilirkişilik görevini yerine getiremeyeceğini beyan etmiştir.) özetle; … alan adlı internet sitesinin 2002 yılında oluşturulduğu ve sitenin sahibi ve içerik sağlayıcısının ‘… A.Ş.’ olduğu, … alan adlı internet sitesinin 2005 yılında oluşturulduğu ve sitenin sahibi ve içerik sağlayıcısının ‘…, …Hizmetleri-…’ olduğu, … sitesi için Google Adwords’te reklam verildiği yönünde bir tespitin yapılamadığı, davalının kullanımının bir ürün grubunu işaret etmek için değil de markasal bir kullanımda bulunduğu, … markasının tanınmış bir marka olduğu ve markayı meşru ve maruf hale getirenin davacı olduğu, davalının kendi internet sitesinde davacıya ait markaları kullanmasının marka tecavüzü ve haksız rekabete sebebiyet vereceği yönündedir.
Bilirkişiler tarafından tanzim edilerek 17/10/2018 tarihinde dosyaya ibraz edilen 11 sayfadan oluşan bilirkişi ek raporunda özetle; bilirkişi heyetinin kök raporda ulaştıkları tüm kanaatlerde ve bulundukları tüm beyanlarda herhangi bir değişiklik bulunmadığı, 556 sayılı KHK’nın 66/2-b maddesi kapsamında iki seçenekli olarak hesaplanan yoksun kalınan kazancın sayın mahkeme takdirleri çerçevesinde 7.058,16 TL veya 10.587,24 TL olabileceği şeklinde görüş bildirdikleri anlaşılmıştır.
Davalı karşı davacı vekili tarafından 17/12/2019 tarihinde verilen beyan dilekçesi ekinde sunulan ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. … tarafından tanzim edilen ve 349 sayfadan oluşan uzman görüşünde özetle; … alan adlı sitenin 2002 yılında kurulmasına karşın halihazırdaki faaliyet alanında çalışan bir internet sitesi olarak ilk kez 2008 yılında kullanıldığı ve … adı altında faaliyet gösterdiği, … alan adlı internet sitesinin 2005 yılında tescil edildiği ve 2006 yılından bu yana aktif olarak kullanıldığı yönünde değerlendirmelerde bulunulduğu anlaşılmıştır.
Davalı karşı davacı vekili tarafından 03/01/2020 tarihinde verilen beyan dilekçesi ekinde sunulan … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Fikri ve Sınai Haklar Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. … tarafından tanzim edilen ve 19 sayfadan oluşan uzman görüşünde özetle; SMK m. 6/3 başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine marka başvurusunun reddedileceğini hükme bağladığı, bu hükümle markanın gerçek hak sahibinin eskiye dayalı kullanımı tescilden üstün tutulduğu ve gerçek hak sahibinin korunmasının amaçlandığı, eskiye dayalı kullanım yoluyla hak sahipliğinin söz konusu olabilmesi için bu kullanımın ticarette diğer işletmelerden ayırt etme amacıyla gerçekleştirilmesi yeterli olup, bu kullanımın marka biçiminde olmasının şart olmadığı, SMK’nın bir markanın tanımlayıcı olması hususunu mutlak ret nedeni olarak saydığı yönünde görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Yerinde inceleme yetkisi verilen bilirkişiler … ve … tarafından tanzim edilen bilirkişi raporunun 06/01/2020 tarihinde dosyaya ibraz edildiği görülmüş, heyet raporunda özetle; uyuşmazlığa konu ‘…’ ibareli internet sitesi alan adının davalı tarafından davacıdan daha önce kullanılmaya başlandığı, bu tespitin davanın marka yönünden muhtevasından bağımsız olarak ibarenin kullanımına yönelik olduğu, davacının aynı alandaki önceki yayını olan ‘…’ temalı … projesinden vazgeçerek ‘…’ ibaresine ve … alan adlı internet sitesine yoğunlaşması, bilinirliği artırmak için tanıtım çalışmalarında bulunması, davalı tarafın önceden kullanmaya başlamasına rağmen gerek görmediği değerlendirilen marka tescilini yaptırması sonrasında elde edilen faydadan davalının yararlanmasının kaçınılmaz bir sonuç olduğu, Google reklam faturalarında fiili bir artış görülmekle beraber bu artıştan kaynaklı fiili zarar tespitinin mümkün olamayacağı yönünde görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili tarafından 18/02/2020 tarihinde verilen dilekçe ekinde yer alan Dr. Öğr. Üyesi … tarafından hazırlanmış uzman görüşünde özetle; … alan adlı internet sitesinin davalı tarafından kullanıldığı 2006-2008 yılları arasındaki kullanımın markaya ayırt edicilik ve marufiyet kazandırmadığı, davacının … alan adlı internet sitesini 2002 yılında oluşturduğu, hükümsüzlük şartının gerçekleşmediği, davalının kullanımlarının davacı aleyhine haksız rekabete vücut verdiğini ve davacının tüketiciler nezdindeki itibarının davalının kullanımları neticesinde zedelendiği, davalının eylemlerinin parazit rekabete vücut verdiği ve davacının markasının sahip olduğu imajdan davalı tarafından haksız bir şekilde faydalanıldığı, haksız rekabet eyleminin devam ettiği sürece zamanaşımının işlemeyeceği, zamanaşımı süresinin işlediği kabul edilse dahi TTK m. 60’ta yer alan 1 ve 3 yıllık zamanaşımı sürelerinin dolmadığı yönünde görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Uygulanması gerekli mevzuatın tespiti;
556 sayılı KHK 6769 sayılı Sinai Mülkiyet Kanununun 10/01/2017’de Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla beraber yürürlükten kalkmıştır. Bu doğrultuda derdest davalarda hangi mevzuatın uygulanacağının açıklanması zarureti doğmuştur. Kanunlar kural olarak, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ileriye etkili olarak uygulanır. Ancak kanunun geçmişe yönelik uygulanacağına yönelik bir hüküm ihdas edilmiş ise geçmişe yönelik uygulanabilir. Kanunun yürürlüğü düzenleyen 192. Maddesinin ‘a’ ve ‘b’ bendinde yer alan ileri yürürlük hükümleri istisna olmak üzere, kanunun diğer hükümlerinin SMK’nın yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olup; SMK’nın geçmişe etkili olarak uygulanmasına ilişkin bir hükmün bulunmadığı, dolayısıyla yürürlüğe girdiği 10/01/2017 tarihinden itibaren ileriye etkili olarak uygulanacağı görülmüştür. Bu doğrultuda SMK’nın yürürlüğe girmesinden önce ikame edilen ve takiben anılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği sırada derdest olan ve söz konusu kanunun yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara yönelik davalara SMK değil 556 sayılı KHK uygulanacaktır.
… 4. FSHHM … Esas numaralı asıl davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan mevzuat hükümleri uygulanacağından ve davanın açıldığı tarih olan 25/04/2016 tarihinde 556 sayılı KHK’nın yürürlükte olmasından bahisle asıl dava ve karşı dava yönünden 556 sayılı KHK’nın marka tecavüzü ve haksız rekabete ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
… 4. FSHHM … Esas numaralı birleşen davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan mevzuat hükümleri uygulanacağından ve davanın açıldığı tarih olan 03/02/2017 tarihinde 6769 sayılı SMK’nın yürürlükte olmasından bahisle birleşen … Esas numaralı dava yönünden 6769 sayılı SMK’nın manevi tazminata ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
… 4. FSHHM… Esas numaralı birleşen davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan mevzuat hükümleri uygulanacağından ve davanın açıldığı tarih olan 08/03/2017 tarihinde 6769 sayılı SMK’nın yürürlükte olmasından bahisle birleşen … Esas numaralı dava yönünden 6769 sayılı SMK’nın maddi tazminata ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Ele alınması gereken hususlar;
Tanınmış Marka İddiası;
Davacı kendisine ait markaların tanınmış marka olduğu iddiasında bulunmuştur. Gerek mülga KHK gerekse 6769 sayılı SMK’da ve taraf olduğumuz tanınmış markalarla ilgili uluslararası anlaşmalarda tanınmış markanın tanımı ve kriterleri gösterilmemiş, bu husus Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği üzere konu mahkeme içtihatları ve öğretiye bırakılmıştır. Nitekim Özel Daire 13/03/1998 tarih ve 5647/1704 s. bir kararında “bir kişi veya teşebbüse sıkı sıkıya bağlı, garanti, kalite, kuvvetli reklam ve yaygın dağıtım içeren, müşteri, akraba, dost ve düşman ayırımı yapılmaksızın, coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışımdır” biçiminde bir tanımlama getirmiş ve bu tanıma nazaran da markanın promosyon sonucunda kazanılan herkesçe veya ilgili kesimce bilinme, emtia söylendiğinde o markanın akla gelmesi, ilişkin olduğu sektörde iyi bilinme ve geniş bir dağıtım ağına sahip olma gibi kıstaslara göre markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti cihetine gidilmektedir.
Doktrinde konuyla ilgili yapılan bir başka tanıma göre ise; “Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunma markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesine üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar” tanınmış markalardır (Bkz. Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 2012, s. 411).
SMK m.6/5’te yer alan “Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi” ibaresine temel teşkil eden düzenleme Paris Konvansiyonunun 1. mükerrer 6. maddesi hükmüdür. Bu hükümde tanınmış marka kavramına yönelik olarak verilen kriter “herkesçe bilindiği mütalaa edilen” kavramıdır. Antlaşmanın Fransızca metninde markayı ifade etmek “notoirement connue(s)” ifadesi, Almanca metninde ise Türk doktrininde de sıklıkla kullanılan “notorisch bekannte” ifadesi kullanılmaktadır. Yine Konvansiyon’un 29/1-(c) hükmünde muhtelif yorumlarda itirazlar olması halinde Fransızca metin kabul edilir denmek suretiyle, Fransızca (ve takiben Almanca) metnin esas alınmasının yanlış olmadığı söylenebilir. Hukukumuzdaki düzenlemeye de temel teşkil eden anılı hükümde yer alan ifadeler ise herkesçe bilindiği gibi anlamına gelmekte olup, tanınırlık kriteri olarak ilgili/ilgisiz herkesi yeni toplumu esas almaktadır. Bu kabulün ise tanınmış markanın bilinirlik eşiğini çok yukarı koyduğu ve maddenin uygulama alanını daralttığı muhakkaktır. Bir diğer uluslararası antlaşma olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (TRIPs) ise 16. maddesinde yer alan düzenleme ile tanınmışlık düzeyi (yüksek) marka kavramını gündeme getirmiştir. Bu düzenleme sebebiyle doktrinde ve yargı makamlarında farklı özelliklerine göre ve tanınmıştık derecelerine göre, farklı koruma düzeylerine sahip tanınmış marka çeşitlerinin olduğu öngörüsü egemendir. Ancak tanınmış marka huhuken farklı alt türlere ayrılmamakta, TRİPs Paris Konvansiyonu’ndan bağımsız, ayrı bir tanınmış marka kavramı ile ondan ayrı bir düzen getirmemekte, aksine hükmü tamamlamakta, tanınmış marka kavramının uygulama alanını genişletmektedir. Paris Konvansiyonu ve TRIPs bağlamında tanınmış marka tektir. TRIPs düzenlemesiyle tanınmış markanın herkesçe bilinirlik ölçütünü tüm toplum olmaktan çıkarmıştır. Bu bağlamda markanın ticarete konu yapıldığı ilgili sektörde bilinir olması tanınmış marka olarak kabul görmesinde yeterli olacaktır. İlgili sektörün tespitinde ise markanın kapsadığı ürünlerin hitap ettiği müşteriler yanında, rakip ürün müşterileri, alıcıları, satıcıları ve sektör içindeki ilgili kişiler nezdindeki bilinirlik dikkate alınacaktır. (Bkz. Paslı, 433- 440).
Tanınmış marka kavramının ne olduğu ortaya koyulduktan sonra, bunun tespitinin nasıl yapılacağı sorusuna cevap vermek gerekecektir.
Markanın tanınmış olup olmadığının tespitinde 1997 tarihli WIPO kriterlerinden faydalanılır. TP’de -bağlayıcı olmamakla birlikte- WIPO tarafndan ortaya konulan bu kriterleri ayrıntılandırmak suretiyle şu kriterleri getirmiştir. (Paslı, Uluslararıs Antlaşmalar, s.451); “1.Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi), 2.Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurtiçi ve yurtdışı tesciller nelerdir?) 3.Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir? 4.Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafî olan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.) 5.Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.) 6.Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, hâlen devam etmekte olan marka, haksiz rekabet davaları, itiraz sayıları vb.) 7.Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir? 8.Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları. 9.Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, kârı, yurt çapında ve yurtdışında sahip olduğu dağıtım kanalları; şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hâkimiyeti vs.), 10.Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu? 11.Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb.kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı? 12.Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları ( marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir? 13.Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir? 14.Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (Ömek: sedece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları iine alan bir tescil.), 15.Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır? 16.Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari olan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu? 17.Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile çiklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi? 18.Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.”
Tanınmışlığın tespitinde, marka sahibi tarafından yaptırılan promosyon ve tanıtım malzemeleri yanında ulusal basında veya gazetelerde markanın tanınmışlığını ortaya koyan reklam ve haberler de dikkate alınır. Bunun yanında yaygın kullanım alanı, toplum nazarındaki tanınmışlıkta dikkate alınır. Bir markanın tanınmış marka olarak belirlenmesinde, markanın toplumun ilgili kesiminde sahip olduğu yüksek bilinirlik düzeyi dikkate alınması gereken kriterlerden biridir.
Somut olaya dönüldüğünde; davacıya ait “…” ibareli markanın dava tarihleri itibarı ile tanınmış marka olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Gerçek Hak Sahipliği İddiası
Gerek mülga KHK gerekse 6769 sayılı SMK ile marka hukukumuzda tescil ilkesi kabul edilmiştir. Ancak tescil ilkesi kabul edilmesine rağmen sistemimiz getirilen istisnalar nedeniyle kullanma sistemine daha yakındır. Yargıtay da yerleşik uygulamasında gerçek hak sahipliği kuralını benimsemiş ve markayı ilk defa kullanıp ona ayırt edicilik kazandıranı gerçek hak sahibi olarak adlandırmıştır. Ancak bir kimsenin bir markayı sadece ilk defa kullanmaya başlaması ile o marka üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğu kabul edilemez.
Tescil edilmemiş markaya SMK ile koruma sağlanmasının sebebi sadece tescilsiz marka sahibinin markayı ilk kez kullanmaya başlaması değildir. Aksine markanın kullanımını haklı kılacak daha temel ve önemli bir sebep bulunmalıdır. Bu da markanın belli bir yer, bölge ve piyasada bilinir hale gelmesidir.
Doktrinde marufiyet kuralı olarak isimlendirilen bu şart hem … uygulamasında hem de Yargıtay içtihatlarında kabul edilmiş ve tescilsiz marka sahibinin kendisinden sonra yapılan tescilleri engelleyebilmesi veya hükümsüzlük davası açarak haksız yapılmış tescilleri ortadan kaldırabilmesi için tescilsiz markanın yoğun kullanımının kanıtlanması gerekmektedir.
Markayı tescil ettirmeden ilk defa kullanan ve maruf hale getiren kişinin “gerçek hak sahipliğine” dayalı olarak SMK’nın 6.maddesi hükmünden yararlanarak aynı markanın aynı tür mal ve hizmet için bir başka kişi adına tesciline itiraz edebilmesi veya hükümsüzlük davası açabilmesi için; 1.Davacıya ait markanın ayırt edicilik kazanmış olması, 2.Markanın, itiraz eden veya dava açan tarafından diğer haksız başvuru/tescil yaptığı iddia edilen kişinin başvurusundan önceki bir tarihten beri kullanılmakta olması, 3.İtiraz sahibinin veya hükümsüzlük davası açanın üzerinde önceden kullanmaya dayalı hak sahibi olduğunu iddia ettiği ibare ile tescil başvurusu yapılan veya hükümsüzlüğü talep edilen markanın aynı veya benzer olması gerekmektedir.
Yargıtay 11. HD. 1998/1734 esas, 1998/5146 karar sayılı ve 06/07/1998 tarihli kararında, “İsviçre-Türk markalar hukuku, marka üzernideki hakkın iktisabı ve korunması ile ilgili olarak üç önemli ilkeye dayanır. Marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı, ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir. Buna ‘gerçek hak sahibi’ denilir ve bu tescil açıklayıcı etkiye sahiptir. Buna mukabil bir markayı ihdas etmeksizin seçip tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Ancak, bu tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder. Çünkü, hakiki, gerçek hak sahipliği ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak vermez. Markanın hakiki hak sahibi markasının aynısını veya tefrik edilemeyecek benzerini, her nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin, sonradan tescil edilmiş markanın terkinin istenebileceği kabul edilmektedir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 11. HD’nin 1998/9556-1999/4424 sayılı Mepa kararında, davacının davalı şirketin tescilli markasından önce maruf hale getirdiği marka üzerinde öncelikli ve üstün hakkı bulunduğu, belirtilmiştir.
İzah olunduğu üzere açılan davalar marka tecavüzü ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ortadan kaldırılması maddi manevi tazminat ve marka hükümsüzlüğüne ilişkindir.
Taraflar arasındaki esas uyuşmazlık ise “…” ibaresi üzerindeki hak sahipliğinin tespiti noktasında toplanmaktadır. Davalı karşı davacı bahse konu ibareyi ilk kendisinin kullandığını davacının sonradan bahse konu ibareyi internet alanında kullanmaya başladığını hak sahibinin kendisi olduğu iddia ederek hükümsüzlük talebinde bulunmuş, davacı ise … ibaresinin kendisine ait olduğu, markayı tanınmış hale getirenin kendisi olduğunu davalının kullanımlarının markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini savunmuş tazminat taleplerinde bulunmuştur.
Sonuç olarak; izahı yapılan değerlendirmeler kapsamında uyuşmazlık değerlendirildiğinde; 06/01/2020 tarihinde dosyaya ibraz edilen heyet raporundaki tespitler dikkate alındığında uyuşmazlığa konu ‘…’ ibareli internet sitesi alan adının davalı tarafından davacıdan daha önce kullanılmaya başlandığı, bu tespitin davanın marka yönünden muhtevasından bağımsız olarak ibarenin kullanımına yönelik olduğu, davacının aynı alandaki önceki yayını olan ‘…’ temalı … projesinden vazgeçerek ‘…’ ibaresine ve … alan adlı internet sitesine yoğunlaşması, bilinirliği artırmak için tanıtım çalışmalarında bulunması, davalı tarafın önceden kullanmaya başlamasına rağmen gerek görmediği değerlendirilen marka tescilini yaptırması sonrasında elde edilen faydadan davalının yararlanmasının kaçınılmaz bir sonuç olduğu kanaat ve tespiti dosya kapsamı ile uyumlu bulunmuş, davalının markayı ilk olarak tescilsiz olarak kullanan kişi olarak kullanım hakkını kazandığı bu noktada davalının hak sahipliği tespit olunmuş ve kullanımlarının önlenmeyeceği sonucuna ulaşılmış ise de davacının bahse konu markayı uzun yıllardır kullandığı ve izahtan vareste olduğu üzere … markasını tanınmış hale getirdiği, bu noktada hak sahibi olan davalının kullanımları önlenmeyecek ise de tanınmış hale gelen ve seri markaları ile birlikte kullanılan tescil sahibi davacının markalarının hükümsüz kılınamayacağı, sonuç olarak her iki tarafın da dürüstlük kuralı kapsamında değerlendirilen kullanımlarının önlenemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
Talepler ayrı ayrı tabi oldukları mevzuatlar kapsamında değerlendirildiğinde;
A) Asıl Dava Yönünden:
Davacı vekili yukarıda izah olunduğu üzere asıl davadaki talebinin “davalı adına kayıtlı çiçeksepeti.net adlı sitenin haksız kullanımının haksız rekabet ve markaya tecavüz teşkil ettiğinin tespiti, men’i ve ref’i ile hükmün ilanına” ilişkin olduğunu belirtmiştir.
1) Markaya Tecavüz iddiası yönünden:
556 sayılı KHK’nın 61/1-a maddesinde ‘Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.’ Şeklinde bir hüküm ihdas edilmiştir. Aynı KHK’nın 9. Maddesine yapılan yollamadan hareketle anılan düzenleme incelendiğinde ‘Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması. c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması. d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.’ Hükümlerine amir olduğu görülecektir.
556 sayılı KHK’nın 63. Maddesinde ‘Marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibi, mahkemeden, aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a) Marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulması, b) Tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini, c) Marka hakkına tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el koyulması talebi. d) (c) bendi uyarınca el konulan ürünler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması, (Bu durumda, söz konusu ürünlerin değeri, tazminat miktarından düşülür. Bu değer, kabul edilen tazminatı aştığı zaman, marka sahibinin fazlayı karşı tarafa ödemesi gerekir.). e) Marka hakkına tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle bu maddenin (c) bendine göre el koyulan ürünlerin ve araçların üzerlerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası talebi. f) Marka hakkına tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz eden tarafından karşılanarak, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya yayın yoluyla duyurulması.’ Şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Mutlak hak niteliğini taşıyan markanın, marka sahibinin izni olmaksızın bir başkası tarafından kullanılması yasaklanmış bulunmaktadır. Markanın sahibinden başkası tarafından aynen veya taklit, tağyir, iltibas suretiyle kullanılıp kullanılmadığının saptanmasında her şeyden önce markanın şekil ve anlam itibariyle taşıdığı baskın unsur göz önünde bulundurulmalıdır. Bu baskın unsurun aynen veya değiştirilerek başkası tarafından kullanılması, haksız olarak kullanımının tespitinde büyük önem taşır. Bir marka ana özellikleri itibariyle başkası tarafından bir hakka dayanmadan kullanıldığında tecavüz unsuru gerçekleşmiş olur (Erdal Noyan, Marka Hukuku, Ankara, 2006, s.545). Bir marka hakkına tecavüz teşkil edilebilmesi için, markayla ayniyet taşıyan veya benzer olan işaretin, tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetlerde tüketiciler tarafından karışıklığa sebebiyet verecek şekil ve surette kullanılması gerekir.
Somut olay özelinde değerlendirildiğinde; davacının marka tecavüzü iddiasına dayanak yaptığı ve davalı tarafından 2005 tarihinde alan adı alınarak kullanılmaya başlayan www.ciceksepeti.net adresinin davacının … alan adlı internet sitesi ile birebir benzerlik teşkil ettiği ve bu benzerliğin her ne kadar davacı tarafından sunulan tüketici şikayetleri de göz önünde bulundurulduğunda tüketiciler nezdinde karışıklığa yol açtığı görülse de ‘…’ ibareli alan adının ilk olarak davalı tarafından alındığı dosyada mübrez bilirkişi raporlarından anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacının ‘…’ ibaresini marka olarak tescil ettirerek marka hakkına sahip olduğu söylenebilirse de davalının 2005 tarihinde tescil ettirdiği ve söz konusu alan adının o tarihten bu yana davalı uhdesinde bulunduğu, mevcut durum itibariyle de yukarı da da izah olunduğu üzere kullanımlarının üstün hak sahipliğine dayalı olduğu marka hakkına tecavüzün gerçekleşmediği kanaatine ulaşılmıştır.
2) Haksız Rekabet iddiası yönünden:
6102 sayılı TTK’nın 54 ve devamı maddeleri haksız rekabet hükümlerini düzenlemektedir. TTK 54. Madde ‘’ (1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.’’ Hükümlerine amirdir. TTK’nın 55. Maddesi ve devamındaki hükümlerinde ise ‘’ (1) Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır: a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;…… 4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,….dürüstlüğe aykırı davranmış olur.’’ Şeklinde hüküm ihdas edilmiştir. Yine 6102 sayılı TTK’nın 56. Maddesinde ‘’ (1) Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse; a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini, b) Haksız rekabetin men’ini, c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını, d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini, e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini, isteyebilir’’ şeklinde bir düzenleme ihdas edilmiştir. Ayrıca anılan düzenlemeler çerçevesinde alınan kararların ilanının da talep edileceği hüküm altına alınmıştır.
Somut olay özelinde değerlendirildiğinde; davacının tescilli markası olan ‘…’ ibaresinin davalı tarafından aynı ibareli bir alan adına sahip internet sitesi vasıtasıyla kullanılmasının ve bu ibare ile türevlerinin kullanılarak yönlendirme yapılmasının her ne kadar haksız rekabet kapsamına girdiği iddia edilmişse de davalının söz konusu alan adını davacıdan önce alıp kullanması mevcut durumdaki inceleme, değerlendirme ve bilirkişi raporlarındaki değerlendirilmeler de dikkate alındığında daha önce aldığı alan adının daha sonra bir üçüncü kişi tarafından tescilli markasının ismi olduğu gerekçesiyle alan adı olarak alınmasının davalı aleyhine haksız rekabet olarak tespit edilmesi halinde davalının alan adını almasındaki menfaat mahkeme eliyle ortadan kaldırılmış olacaktır ki bu durum da başlı başına bir hak ihlali teşkil edecektir. Bu noktada davalı kullanımlarının TTK 54. Madde ve devamındaki hükümler kapsamında haksız rekabete sebebiyet vermediği sonucuna ulaşılmıştır.
3-Marka Hükümsüzlüğüne ilişkin asıl davadaki karşı dava yönünden;
Markanın hükümsüzlüğü, MarkKHK’da öngörülen sebeplerin varlığı halinde, mahkeme kararıyla markanın koruma süresi sonra ermeden marka sicilinden silinmesidir. Tescile bağlanan hakların, adına tescil yapılan kişinin isteği olmaksızın ve tescil süresi dolmadan sona erdirilmesinin yolu, hükümsüzlük davası açılması ve bu davanın davacı lehine sonuçlanması, yani mahkemece hükümsüzlük kararı verilmesidir.
Markanın hükümsüzlük sebepleri. MarkKHK m. 42 hükmünde sayılmıştır. Buna göre MarkKHK m. 7 ve/veya 8 hükümlerinde mevcut hâllerden birinin varlığı durumunda markanın hükümsüzlüğüne karar verilmektedir.
a) MarkKHK m. 42 hükmünün atfı dolayısıyla markanın hükümsüz kılınmasını gerektiren nispi ret nedenlerinin belirtildiği MarkKHK m. 8/3 hükmünde şöyle demektedir.
“Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:(…)
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihmali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa.”
Görüldüğü gibi söz konusu hükme dayanılarak tescilli bir markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilmesi, 3 şartın bir arada bulunması halinde mümkün olacaktır. Bu şartlar:
-Tescil için başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olması,
-Tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış bir yapılmış bir markanın kapsadığı mal/hizmetlerle aynı veya benzer olması,
Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimalinin (ki bu hususa, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu izlenimi yaratma ihtimali de dahildir. Bir diğer ifadeyle marka hukukunda karıştırılma ihtimali geniş yorumlanmaktadır) bulunması. Buna göre, sadece alıcıların belli bir mal yerine başka bir malı almak istemeleri halinde değil, alıcıların malların birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen, bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları hâlinde de iltibas bulunmaktadır.
Hükümsüzlük hallerinden biri yukarıda izah olunduğu üzere MarKHK m.8/3’de düzenlenmiştir. KHK’nın 8/3 maddesi ile tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir işaretin sahibine, sonraki bir marka başvurusuna itiraz etme hakkı tanınmıştır. Tescili talep edilen bir başvurunun KHK’nın ilgili maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi için; itiraz gerekçesi işaret üzerinde, itiraz edilen markanın başvuru tarihinden önce bir hak elde edilmiş olması, itiraz gerekçesi işaret üzerindeki hakkın, sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkı vermesi şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Tescilsiz markalardan kasıt, marka hukukuna özgü kullanılan, ancak 556 sayılı KHK’ya göre tescili yapılmamış markalardır. Marka hukukuna özgü kullanım ise, işaretin mal veya ambalajı üzerine konulmasını veya sunulan hizmetle birlikte kullanılmasını gerektirir.
Madde 8/3 çerçevesinde yapılan bir itirazın incelenmesinde, itiraza gerekçe olarak gösterilen tescilsiz marka veya ticarette kullanılan işaret ile inceleme konusu marka arasında yeterli derecede benzerlik yoksa itiraz gerekçesi marka ya da işaretin önceki kullanımlarının 8/3 maddesi açısından bir önemi yoktur. Bunun yanı sıra, ticaret sırasında kullanılan bir işarete dayalı itiraz, işaretin kullanımının ispatlandığı mal ve hizmetlerin aynı, aynı tür ya da benzer olanları açısından kabul edilebilir. İltibas ihtimali, somut olayın özelliklerine göre değerlendirilir (işaretlerin orijinalliği, mal ve hizmetlerin niteliği vs.).
TRIPs m. 16/1’in üçüncü cümlesinde, marka hakkının bahşettiği genel kapsamı sunduktan sonra, aynen “Yukarıda tanımlanan haklar önceden tanınmış mevcut haklara zarar vermeyeceği gibi…” ifadesi kullanılarak ilgili marka üzerinde tescil tarihinden önce özellikle kullanım yoluyla hak elde etmiş üçüncü kişilerin fiili kullanımlarının maddenin ilk cümlesi uyarınca tescilli hakkın sağladığı engelleme yetkisinin kapsamına girmediği ortaya konulmuş olmaktadır. BÖYLELİKLE ÖNCEDEN KAZANILAN HAK, EN AZINDAN AKTİF YÖNÜ İLE KORUNMAKTA, KULLANIM YOLU İLE HAK ELDE EDEN KİŞİ MARKASINI TESCİLSİZ ŞEKİLDE KULLANMAYI SÜRDÜREBİLMEKTE VE TESCİL SAHİBİ SÖZ KONUSU ÜÇÜNCÜ KİŞİ, -TESCİLE RAĞMEN- TESCİLSİZ KULLANIMI ÖNLEYEMEMEKTEDİR. Tescil sahibinin marka hakkı, hâlen “mutlak” karakterlidir, ancak tescilsiz kullanımı ile tescilden önce marka üzerinde hak elde eden belli bir kişiye karşı ileri sürülememekte, bir başka deyişle tescilin olumsuz cephesi, söz konusu önceki mevcut hakka karşı -ve sadece onunla sınırlı olarak- etkisizleşmektedir. Önemli olan husus, önceki mevcut hakkın ilgili ülkesellik bağlamında gerçekleşmesi veya tanınmış markada olduğu gibi ülkesellik ilkesinin istisnalarından birinin söz konusu olması ve sahibine ilgili işareti kullanma yetkisini vermesidir.
İsviçre-Türk Markalar Hukukunda, marka üzerindeki hakkın iktisabı ve korunması ile ilgili olarak 3 önemli ilke vardır ve bunlardan biri olan marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir ki, buna “gerçek hak sahibi” denilir. Bu gibi durumlarda markanın tescili sadece açıklayıcı etkiye sahiptir. Diğer bir deyişle, marka üzerindeki hak tescilden önce doğmuş bulunmaktadır. Buna karşı, bir markayı ihdas ve istimal etmeksizin, sadece seçip tescil ettiren bir kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Bu tür tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp, bu markayı kendi adına tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etki sahipliği devam eder. Çünkü, marka üzerindeki gerçek hak sahipliği, ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak tanımaz.
Markanın gerçek hak sahibi, markasının aynısını veya ayırt edilemeyecek derecede benzerinin bir başkası tarafından tescil edilmesi durumunda 556 sayılı KHK uyarınca, tescilli markanın hükümsüz kılınmasını talep edebilir.
MarKHKm.8/3’e dayalı hükümsüzlük halinde “tescilsiz kullanım unsuru” önemlidir. Farklı unsurlardan oluşan bir marka, bir başka markayı çağrıştırıyorsa, bu çağrışım halk nezdinde markalar arasında irtibat olduğu intibaı yaratıyorsa markanın “benzer olması”ndan söz edilir. Markalar arasındaki benzerlik karıştırılma ihtimali yaratır. Karıştırılma ihtimali, bir yandan markaların karıştırılmasını, bir yandan da markaların temsil ettiği mal veya hizmetlerin karıştırılmasını ifade eder. Bir işaret görsel, fonetik veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, bütünsel açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple hitap ettiği müşteri nezdinde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden müşterinin mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, Marka KHK m.8/l-b hükmü kapsamında bir benzerliğin varlığı kabul edilir. Bir markanın başka bir tescilli marka ile arasında bağlantı olduğu ihtimali de dâhil olmak üzere karıştırılma ihtimali varsa, bu iki marka benzerdir.
Karıştırılma ihtimali yönünden;
Hükümsüzlüğün söz konusu olabilmesi için karıştırılma tehlikesi yaratabilecek işaretlerin, aynı ya da benzer mal ve hizmetlerde kullanılması gerekir. Karıştırma ihtimali incelemesi şu kriterler gözetilerek çözülebilir. Bunlar “görsel, işitsel, kavramsal benzerlik bulunup bulunmadığı, markanın asli ve tali unsurlarıyla birlikte bütünü itibarıyla bıraktığı izlenim bakımından benzerlik olup olmadığı, çağrıştırmanın söz konusu olup olmadığı, markanın ait olduğu mal ve/veya hizmetlerin hitap ettiği tüketici kitlesinin eğitim ve toplumsal durumu, markayı taşıyan malın değeri ve buna bağlı olarak alıcının bu malı almaya gittiğinde harcadığı zaman” biçiminde sıralanabilir. İlaç markaları hariç olmak üzere, kural olarak karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 tarih ve 2006/11-338 sayılı kararında da açıklandığı üzere değerlendirme “orta düzeydeki tüketici gözüyle” yapılmalıdır. Söz konusu Genel Kurul Kararında, orta düzeydeki tüketicinin, markaları aynı anda incelemeye tabi tutmadığı gibi küçük ayrıntıları da dikkatli biçimde inceleyemeyeceği, sadece geçmişte edindiği izlenimin etkisi ile hafızasında kalan ile yetinerek bir sonuca varmaya çalışacağı, bunun da aynı emtialar üzerinde kullanılacak olan ve küçük farklılıklar taşıyan marka ve işaretlerin farklı zamanlarda ayırd edilmesini olanaksız kılacağı belirtilmektedir. Ayrıca yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu içtihadında belirtildiği üzere, karıştırma ihtimalinin belirlenmesinde asıl olanın ortalama tüketicinin algılaması olduğu, tüketicinin her iki markayı her zaman aynı anda görüp detaylarını karşılaştırabileceğinin düşünülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, markada yer alan yardımcı unsurların ve ayrım gücü az olan ifadelerin her zaman hatırda tutulamayacağının, tüketicinin daha önce gördüğü, yararlandığı, satın aldığı ve denediği bir malın yahut hizmetin göz ve kulağında kalan izine, hatırlayabildiği kadar hafızasında kalan özelliklerine dayanarak, sonraki aynı veya benzer ve hizmetlere ilişkin alışverişlerinde de aynı veya benzer markayı taşıyan ürünü satın al almak yahut hizmetten yararlanmak isteyeceği, bu şekilde genel olarak ürünün önemine göre tanıdığı, beğendiği, bilinirliği ve güvenirliği kanıtlanmış bir markayı seçerek zaman kısıtlılığının yarattığı olumsuzluklardan kurtulmaya çalışacağı, markanın sağladığı garanti fonksiyonundan yararlanmayı düşüneceği dikkate alınmalıdır.
Markanın işlevlerinden biri de, söz konusu malların kaynağını/menşeini garanti etme işlevidir.
“Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından ‘umumi intiba’ olmasa bile, halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir…”
Buna göre, sadece alıcıların belli bir mal yerine başka bir malı almak istemeleri halinde değil, alıcıların malların birbirinden farklı olduklarını anlamalarına rağmen, bunların kaynağının aynı işletme olduğuna veya malları satanlar arasında idari veya ekonomik bağlılık olduğuna inanmaları hâlinde de iltibas bulunmaktadır.
a)Markaların Benzerliği Yönünden;
Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birbirlerinden bağımsız olarak tek tek ele alınması yoluyla değil (Yargıtay 11.HD. 21.06.2011 T., 2009/12972 E., 2011/7528 K.; İltibas tehlikesi değerlendirmesinde, işaretlerin dikkat çekici özellikleri de gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketicileri nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekir. Bu değelendirme yapılırken de ibareler bir bütün olarak dikkate alınıp ibarenin parçalara bölünmesi suretiyle itibas tehlikesi oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi mümkün değildir.”), markanın tüm unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır.
b)Mal ve Hizmetlerin Aynı Ya Da Benzer Olup Olmadığı Yönünden;
Karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcuttur. Buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda da karıştırılma tehlikesi söz konusu olabilir
Nice sınıflandırması ve TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin “benzer” olarak değedendirilmesi de mümkündür ve aynı husus öğreti de kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay da kararlarında bu yönde değrelendirme yaparken, mal ve hizmetlerin nice sınıflandırılmalsı ve TPE tebliğine göre mutlaka aynı sınıfta kullanılmasını değil, benzer mal ve hizmetler yönünden kullanılmasını esas almaktadır. Mal ve hizmetlerin benzediği veya ilişkilendirilebilir niteliği literatüre ve genel kabullere göre; “Mal ve hizmetlerin kullanım amacı ve olanlarının benzerliği, mal ve hizmetlerin kullanıcılarının benzerliği, malların fiziksel görünümünün benzerliği, mal ve hizmetlerin ticari pazar ulaşmasında kullanılan satış yollarının benzerliği, mal ve hizmetlerin birbirleriyle rekabet eder nitelikte bulunmasından kaynaklanan benzerlik, mal ve hizmetlerin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olmalsından kaynaklanan benzerlik, mallarıln mağazalarında aynı reyonda veya rafta bulunmasından kaynaklanan benzerlik” durumlarında ortaya çıkabilir.
Açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde ; yukarıda da izah olunduğu üzere davalı karşı davacının … ibaresi üzerinde hak sahibi olduğu kabul olunmakla birlikte hükümsüzlük şartları yönünden davacı karşı davalının markaya uzun yıllar yatırım yaparak tanınmış hale getirdiği dikkate alındığında hükümsüzlük talebinin dinlenilemeyeceği, kötü niyetli tescil iddiaları yönünden (her ne kadar KHK ile kötü niyet hükümsüzlük sebebi olarak sayılmamış ise de yerleşik yargı kararları ile bu durumun hükümsüzlük sebebi olarak kabul görmüş ise de) davacının marka tescilinde kötü niyetli olduğunun kabulünü gerektirir bir delilin dosyaya sunulmadığı anlaşılmakla hükümsüzlüğe yönelik karşı davanın reddine karar verilmiştir.
4-Markaya tecavüz haksız rekabet ve maddi tazminata ilişkin asıl davadaki karşı dava yönünden;
Yukarıda dava tarihi itibarı ile uygulanması gereken mülga KHK ve TTK’nın haksız rekabete ilişkin hükümleri ve izah olunan kabuller dikkate alındığında karşı davadaki markaya tecavüz ve haksız rekabet iddiasının dinlenilemeyeceği, davacının tescile dayalı tanınmış markaya ilişkin kullanımlarının markaya tecavüz ve haksız rekabet olarak kabul edilemeyeceği, esasen karşı davacının oluşan zarara ilişkin ispata yarar herhangi bir delil sunmadığı anlaşılmakla karşı davadaki markaya tecavüz haksız rekabet ve bunlara dayalı maddi tazminata yönelik davaların reddine karar vermek gerekmiştir.
5-TPMK ya açılan dava yönünden; hükümsüzlük davalarının sınai mülkiyet sahibine karşı açılması gerektiği kurumun hükümsüzlük davalarında taraf sıfatının bulunmadığı dikkate alındığında TPMK ya yönelik açılan davanın husumetten redine karar vermek gerekmiştir.
B) Birleşen … Esas ve bu dosya ile birleşen … esas Numaralı Dava Yönünden:
Davacı vekili birleşen … 4. FSHHM’nin … esas sayılı dosyasındaki taleplerinin “davalının tescilli ve tanınmış marka olan … ibaresini google adwords aracılığı ile anahtar sözcük olarak kullanımının önlenmesi bu durumun markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti, tecavüzün ortadan kaldırılması ve 10.000,00 TL manevi tazminat ile ilan talebine ilişkin” olduğunu beyan etmiş, yine birleşen … esas sayılı dosyanın da aynı sebeplere ve oogle reklamlarında yapmış olduğu reklam artışından kaynaklı olarak oluşan zararı ile tüketiciler nezdinde meydana gelen marka hakkının ve itibarımızın zedelenmesine dayalı maddi tazminat talebine ilişkin olduğunu beyan etmiştir.
1-Derdestlik itirazı yönünden ;
Davalı karşı davacı iş bu dava yönünden derdestlik itirazında bulunmuş ise de taleplerin netleştirilmesi yönünden davacı vekilinin beyanları alanmış asıl dava ve birleşen davadaki taleplerin birbirinden farklı olduğu asıl davadaki talebin … ibaresinin alan adı olarak kullanımı temeline dayandığı, birleşen davadaki talebin ise google adwords kullanımlarına ilişkin olduğu anlaşılmakla derdestlik itirazı reddolunmuştur.
2-Markaya Tecavüz ve haksız rekabet iddiaları yönünden:
Dava tarihleri itibarı ile uygulanması gereken 6769 sayılı SMK’nın 7. Maddesine göre; Bu Kanunla sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır: a)Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması. b)Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması. c)Aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması. (3)Aşağıda belirtilen durumlar, işaretin ticaret alanında kullanılması hâlinde, ikinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a)İşaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması. b)İşareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi. c)İşareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi. ç)İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması. d)İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması. e)İşaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması. f)İşaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması. (4)Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayım tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Ancak marka başvurusunun Bültende yayımlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmiş olması hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayımlanmasından önce karar veremez. (5)Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez: a)Gerçek kişilerin kendi ad veya adresini belirtmesi. b)Malların veya hizmetlerin türüne, kalitesine, miktarına, kullanım amacına, değerine, coğrafi kaynağına, üretim veya sunuluş zamanına ya da diğer niteliklerine ilişkin açıklamalarda bulunulması. c)Özellikle aksesuar, yedek parça veya eşdeğer parça ürünlerinde, malın ya da hizmetin kullanım amacının belirtilmesinin gerekli olduğu hâllerde kullanılması.
6769 sayılı Kanunun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller sayılmıştır. Bunlar Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7. maddede belirtilen biçimlerde kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak, marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek halleridir.
Kanunun 149.maddesinde “Sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir: a)Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti. b)Muhtemel tecavüzün önlenmesi. c)Tecavüz fiillerinin durdurulması. ç)Tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini. d)Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması. e)(d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması f)Tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d)bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası. g)Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
SMK m. 29/1-a atfıyla uygulanacak olan SMK m, 7/2- b’ye göre tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tesdili markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması, marka hakkına tecavüz niteliği taşıyacaktır. Yine SMK m. 7/2-c’ye göre ise tanınmış marka söz konusu olduğunda, tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması, aynı sınıfta olup olmadığına bakılmaksızın marka hakkına tecavüz fiili teşkil edecektir.
Yine kanunun “Tazminat” başlıklı 150. maddesinde de ” Sınai mülkiyet hakkına tecavüz sayılan fiilleri işleyen kişiler, hak sahibinin zararını tazmin etmekle yükümlüdür. (2) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilmesi durumunda, hakka konu ürün veya hizmetlerin, tecavüz eden tarafından kötü şekilde kullanılması veya üretilmesi, bu şekilde üretilen ürünlerin temin edilmesi yahut uygun olmayan bir tarzda piyasaya sürülmesi sonucunda sınai mülkiyet hakkının itibarı zarara uğrarsa, bu nedenle ayrıca tazminat istenebilir. (3) Hak sahibi, sınai mülkiyet hakkının ihlali iddiasına dayalı tazminat davası açmadan önce, delillerin tespiti ya da açılmış tazminat davasında uğramış olduğu zarar miktarının belirlenebilmesi için, sınai mülkiyet hakkının kullanılması ile ilgili belgelerin, tazminat yükümlüsü tarafından mahkemeye sunulması konusunda karar verilmesini mahkemeden talep edebilir.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Marka sahibi kanunun 151.maddesi gereğince yoksun kalınan kazancını talep edebilir. Hak sahibinin uğradığı zarar, fiili kaybı ve yoksun kalınan kazancı kapsar. Yoksun kalınan kazanç, zarar gören hak sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usullerinden biri ile hesaplanır: a) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir. b) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç. c) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli. (3) Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle sınai mülkiyet hakkının ekonomik önemi veya tecavüz sırasında sınai mülkiyet hakkına ilişkin lisansların sayısı, süresi ve çeşidi, ihlalin nitelik ve boyutu gibi etkenler göz önünde tutulur. (4) Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında 2. Fıkranın (a) ve (b) bentlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birinin seçilmiş olması halinde, mahkeme ürüne ilişkin talebin oluşmasında sınai mülkiyet hakkının belirleyici etken olduğu kanaatine varırsa kazancın hesaplanmasında hakkaniyete uygun bir payın daha eklenmesine karar verir.
Sonuç olarak; yukarıdaki izahat ve kabuller kapsamında 02/04/2018 tarihli rapordaki tespitler dikkate alındığında davalı karşı davacıya ait www.ciceksepeti.net sitesi için Google Adwords’te reklam verildiği yönünde bir tespitin yapılamadığı, davalının kullanımının bir ürün grubunu işaret etmek için değil de markasal bir kullanımdan ibaret olduğunun tespit edildiği dikkate alındığında davacı karşı davalının markaya tecavüz iddialarının sübut bulmadığı yine TTK haksız rekabet şartlarının oluşmadığı, yine izah olunduğu üzere davalı kullanımlarının esasen haksız kullanım olarak nitelendirilemeyeceği yine bu kapsamda maddi manevi tazminat taleplerinin dinlenilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
3-Birleşen 2017/16 esas sayılı davadaki hükümsüzlüğe ilişkin KARŞI DAVA yönünden:
Hükümsüzlük iddiası yönünden;
Davalı karşı davacı vekili 11/09/2020 tarihli celsedeki beyanlarında özetle; … Ana dosyada açmış olduğumuz hükümsüzlük talebimiz … ibareli davacı-karşı davalıya ait tüm markaların hükümsüzlüğüne ilişkindir, birleşen 2017/16 esas sayılı dosyada da taleplerimiz aynı kapsamdadır..” şeklinde beyanda bulunmuş olup birleşen davadaki karşı davanın mükerrer açıldığını ikrar etmiştir.
6100 sayılı HMK dava şartları başlıklı Madde 114- (1) Dava şartları şunlardır:…ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması…” hükmüne amirdir.
Yine aynı yasanın Madde 115-“(1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. (2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. ” hükmülerini ihtiva etmektedir.
Sonuç olarak izahı yapılan mevzuat kapsamında telep değerlendirildiğinde birleşen davadaki karşı davanın derdestlik dava şartı sebebiyle dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat ve sunulan bilirkişi raporları kapsamında açılan davalar değerlendirildiğinde uyuşmazlığa konu ‘…’ ibareli internet sitesi alan adının davalı tarafından davacıdan daha önce kullanılmaya başlandığı, bu tespitin davanın marka yönünden muhtevasından bağımsız olarak ibarenin kullanımına yönelik olduğu, davacının aynı alandaki önceki yayını olan ‘…’ temalı … projesinden vazgeçerek ‘…’ ibaresine ve … alan adlı internet sitesine yoğunlaşması, bilinirliği artırmak için tanıtım çalışmalarında bulunması, davalı tarafın önceden kullanmaya başlamasına rağmen gerek görmediği değerlendirilen marka tescilini yaptırması sonrasında elde edilen faydadan davalının yararlanmasının kaçınılmaz bir sonuç olduğu, davalının markayı ilk olarak tescilsiz olarak kullanan kişi olarak kullanım hakkını kazandığı bu noktada davalının hak sahipliği tespit olunmuş ve kullanımlarının önlenmeyeceği, yine davalı karşı davacı kullanımları yönünden markasal kullanımların davacı karşı davalının tescilli tanınmış markasından yararlanmaya yönelik olmadığı, google adwords açısından haksız kullanımın tespit edilemediği sonucuna ulaşılmış, bu kanaate varılmakla birlikte davalının bahse konu markayı uzun yıllardır kullandığı ve izahtan vareste olduğu üzere … markasını tanınmış hale getirdiği, bu noktada hak sahibi olan davalının kullanımları önlenmeyecek ise de tanınmış hale gelen ve seri markaları ile birlikte kullanılan tescil sahibi davacının markalarının hükümsüz kılınamayacağı, sonuç olarak her iki tarafın da dürüstlük kuralı kapsamında değerlendirilen kullanımlarının önlenemeyeceği sonucuna ulaşılmış, asıl ve karşı davaların redine karar vermek gerekmiş, asıl davadaki karşı dava yönünden davalı TPMK’nın hasım sıfatının bulunmadığı dikkate alınarak husumetten reddine, birleşen davadaki karşı dava yönünden derdestlik dava şartı dikkate alınarak dava şartı yokluğundan reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-ASIL DAVADA: (… 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … esas)
a)Davacının açmış olduğu markaya tecavüz, haksız rekabetin tespiti, durdurulması, önlenmesi ve ortadan kaldırılmasına ilişkin davanın REDDİNE,
1)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 29,20 TL’nin mahsubu ile kalan 25,20 TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
2)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen talepler yönünden hesap olunan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalılara verilmesine,
3)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
b)Karşı dava yönünden:
1)-TPMK’ya karşı açılan davanın husumetten REDDİNE,
-Karşı davacının açmış olduğu hükümsüzlük davasının REDDİNE,
-Karşı davacının açmış olduğu maddi tazminat davasının REDDİNE,
2)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 34.125,80 TL ile ıslah harcı olan 345,00 TL’nin 54,40 TL karar harcından düşülmesine, kalanı 34.416,40 TL’nin karar kesinleştikten sonra talep halinde yatıran davalı-karşı davacıya iadesine,
3)-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen hükümsüzlük talebi yönünden 4.910,00 TL’nin davalı-karşı davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı TPMK’ya verilmesine,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen hükümsüzlük talebine ilişkin 4.910,00 TL’nin davalı-karşı davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacı-karşı davalıya verilmesine,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat talebine ilişkin hesaplanan 4.910,00 TL’nin davalı-karşı davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacı-karşı davalıya verilmesine,
4)Davalı-karşı davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
2-BİRLEŞEN … ESAS SAYILI DAVA YÖNÜNDEN:
a)1)Davacının açmış olduğu markaya tecavüz, haksız rekabetin tespiti, durdurulması, önlenmesi ve ortadan kaldırılmasına ilişkin davanın REDDİNE,
2)-Davacının markaya tecavüz ve haksız rekabete dayalı olarak açmış olduğu manevi tazminat davasının REDDİNE,
3)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 170,78 TL’den karar harcı olan 54,40 TL’nin düşülmesine, kalanı 116,38 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacı-karşı davalıya iadesine,
4)-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen talepler yönünden 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı-karşı davacıya verilmesine,
-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen manevi tazminat talebine ilişkin 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalı-karşı davacıya verilmesine,
5)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
b)Karşı dava yönünden:
1)Karşı davacının açmış olduğu hükümsüzlüğe yönelik davanın derdestlik sebebiyle dava şartı yokluğundan REDDİNE,
2)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 54,40 TL karar harcından peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile kalan 23,00 TL bakiye karar harcının davalı-karşı davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen talepler yönünden 4.910,00 TL vekalet ücretinin davalı-karşı davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacı-karşı davalıya verilmesine,
4)Davalı-karşı davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3-BİRLEŞEN 2017/43 ESAS SAYILI DAVA YÖNÜNDEN:
a)Davacının markaya tecavüz ve haksız rekabete dayalı olarak açmış olduğu maddi tazminat davasının REDDİNE,
2)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca peşin yatırılan 4.269,38 TL’den karar harcı olan 54,40 TL’nin düşülmesine, kalanı 4.214,98 TL’nin karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,
3)Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ret edilen maddi tazminat talebine ilişkin hesaplanan 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 11/09/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸
Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır