Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/287 E. 2021/160 K. 30.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/287 Esas
KARAR NO : 2021/160

DAVA : Belirsiz Alacak
DAVA TARİHİ : 04/04/2016
KARAR TARİHİ : 30/03/2021

Mahkememizde görülmekte bulunan Belirsiz Alacak talepli asıl ve Fsek-Alcak talepli birleşen davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü yönetiminde müvekkili ile davalı arasında mükerrer ödemelerin önlenmesi, ortak veri tabanı oluşturulması, ortak lisanslama ve ortak dağıtım yapılmasına ilişkin toplatı yapıldığını, yapılan toplantı sonrası mutabakat sağlanarak, sonrasında nihai bir protokol imzlanmak üzere ” … Veri Tabanı, Ortak Lisanslama, Ortak Dağıtım Protokolü” (Protokol) imzalandığını, bu Protokol uyarınca “…” Lisanslama, Dokümantasyon ve Dağıtım Ortak Protokolü’nün (Kök Protokol), imzalandığını, Kök Protokol’ün Ek Protokol – 1 ve Ek Protokol – 2 ile revize edildiğini, Kök Protokol’ün imzalanmasındaki amacın mükerrer ödemelerin önlenmesi, eser/hak sahiplerine adil bir dağıtım yapılması olduğunu, Kök Protokol’ün üzerinden geçen süre zarfında davalı meslek birliğinden kaynaklı sebeplerle sınırlı sayıda konuda ilerleme kaydedildiğini, davalı tarafın ana hedefini göz ardı ederek, yeni dağıtımları hedef ve öncelik yaptığını, müvekkilinin davalı meslek birliğine aykırılıklara son vermesi, Protokollerin amacına hizmet etmesi ve işbirliğinin devamı için ihtarnameler gönderildiğini, gönderilen ihtarnamelere rağmen sonuç alınamadığını, davalı meslek birliğinin Kök Protokol’ün amacını yok saymaya ve ihlal etmeye devam edeceğini, bu nedenlerle işbu davanın açılmasının zorunlu hale geldiğini belirterek, davanın HMK m.107 uyarınca belirsiz alacak davası olarak görülmesine, davalı tarafın Kök Protokol’ün 4.3.maddesine aykırı olarak koruma oranlarına göre fazladan tahsil etmiş olduğu tutarların tespiti ile fazlaya ilişkin hakların saklı kalması suretiyle şimdilik 15.000,00 TL bedelin davalıdan tahsiline, ilgili dağıtım dönemlerinden itibaren fazla tahsil edilen tutarların yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Kök Protokol hükümleri uyarınca hedeflenen tarihlerde amaçlanan yükümlülüklere ilişkin ilerleme kaydedilememesinin, müvekkilinin tek başına yükümlülüğünden değil, her iki meslek birliğinin ortak taahhütlerinden olduğunu, Kök Protokol’ün 4,5, ve 6.maddelerinin bir arada değerlendirilmesi gerektiğini, Kök ve Ek Protokoller gereği oluşturulması gereken Ortak Veri Tabanının henüz oluşturulmadığını, tek liste üzerinden dağıtım çalışmaları yapılmadığını ve koruma oranları tespit edilmediğini, davacı meslek birliğinin, müvekkilinden fazladan telif bedeli tahsil ettiği iddiasıyla, bu bedellerin tespiti ve tahsilini talep etme hak ve yetkisi olmadığını, ayrıca belirsiz alacak davası ile kısmi davanın bir arada açıldığını bu bakımdan davanın usul yönünden reddi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA DOSYASINDA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, taraflar arasında imzalanan 04/09/2012 tarihli kök protokol ile 09/07/2014 tarihli ek protokolün ve buna bağlı olan 03/08/2012 tarihli protokol ile 12/03/2013 tarihli ek protokolün haklı sebeple fesih edilmesi sebebiyle, kök protokolün 12.maddesi gereği müvekkili meslek birliğinin yapmış olduğu masraflar ile uğramış olduğu doğrudan veya dolaylı tüm zararlarına karşılık şimdilik 10.000 TL ve buna ek olarak protokolde yer alan 1.000 TL cezai şart ödemesi ile birlikte şimdilik 1.010.000,00 TL’nin davalı tarafından müvekkil meslek birliğine ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı tarafın yaptığı feshin, bilinçli ve tek taraflı olarak yapılmış kötüniyetli, haksız, hukuka aykırı ve geçersiz olduğunu, bununla birlikte dayanak gösterilen TBK’nin 639/7 hükmüne de uygun gerçekleştirilmediğini, protokolün amacının ortak veri tabanı oluşturulması olmadığını, eser sahiplerinin haklarının daha etkin bir şekilde korunmasını sağlamak olduğunu, davacı yanın protokolleri feshetmesinin haklı nedeni olarak gösterdiği aleyhine açılan davalar ile ilgili olarak, protokoller yürürlükte iken dava açılamayacağına dair protokolde bir düzenleme olmadığını, bir hakkın talebi için açılan davanın feshe gerekçe olarak gösterilemeyeceğini, müvekkilinin herhangi bir aykırılığı, kusuru yokken, protokollerde herhangi bir fesih ve feshe sebep olan haller düzenlenmemişken, davacının keyfi ve haksız olarak feshettiği protokol kapsamında hangi gerekçelere dayandığının anlaşılmadığını belirterek, haksız ve hukuka aykırı her türlü eylemi nedeniyle gerek mevzuattan gerekse protokollerden doğmuş ve doğacak masraf, maddi ve manevi zarar, cezai şart ve diğer dava ve talep haklarının saklı kalması kaydıyla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi raporları aldırılmıştır.
Mahkememize sunulan 19/11/2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle; Ortak hesap açılmasının ve ortak veri tabanının oluşturulmasının, lisans bedelinin koruma oranları belirlenerek mahsuplaşılması için bir kriter oluşturmadığı, dosyada, lisanslama bedellerinin ve mahsuplaşma için gerekli koruma oranlannın tespiti için yeterli veri bulunmadığı ve MSG’nin talep ettiği zarar hesabı için yeterli veri bulunmadığı tespit, görüş ve kanaatlerine yer verilmiştir.
İtiraz üzerine dosya kök raporu sunan bilirkişi heyetine yeniden tevdi edilmiş, Mahkememize 12/06/2020 havale tarihi ile sunulan bilirkişi ek raporunda özetle; Taraflar arasında yapılan uzun yazışma ve görüşmelerden oluşan süreçte karşılıklı isnat edilen hususlar ve bu çerçevede sözleşmelerin ifa edilememiş olması, tabloyu içinden çıkılması güç bir konuma taşıdığı, dosyanın incelenmesi sırasında sunulmasına ihtiyaç bulunduğu belirlenen hususların çalışılması için, Mahkememizce yapılan görevlendirme doğrultusunda taraflar ziyaret edildiğinde de gerekli bilgi ve belgelere ulaşılamadığını, 03/12/2018 tarihli dilekçede söz edilen mahsuplaşma koşulları ancak tarafların anlaşmaları ile tespit edilebileceğini, tam ve eksiksiz listeler gerektiğini, ancak dosyada buna dair bilgiler bulunmadığı gibi, yapılan ziyarette de bulunmadığı, tarafların iddialarının belgelerle somutlaştırabilmeleri halinde değerlendirilebileceği, görüş ve kanaati bildirilmiştir.
KANAAT VE GEREKÇE
Asıl dava; davacı/ birleşen davalı MESAM ile davalı birleşen davacı MSG arasında akdedilen protokolün tahsil edilen lisans bedelinin mahsuplaşılmasma ilişkin hükümlerin davalı tarafından dikkate almaksızın, hesaba yatan lisans bedelinin tamamım üyelerine dağıtılmış olduğu, bu nedenle fazla tahsil edilen tutarın tahsilinin gerektiği ve MSG’nin feshinin haksız ve hukuka aykırı olduğuduna, birleşen dava ise davalı/ birleşen dosya davacısı…’nin …’ın davranışları nedeniyle protokolün uygulanamadığım, koruma oranlarının da çıkarılmadığını, bu nedenle mahsuplaşma yapılamadığım, zira bütün bunlar için ortak hesap ve ortak veri tabanlarının oluşturulması gerektiğini, bunun sonucunda da zarara uğradığı iddiasına dayalı haklı nedenle fesih kaynaklı zararının talebine ilişkindir.
Taraflar arasında, mükerrer ödemelerin önlenmesi, ortak veri tabanı oluşturulması, ortak lisanslama ve ortak dağıtım yapılması amaçlarında mutabakata varıldığı ve 03.08.2012 tarihinde, bu mutabakatı gösteren “… Tabam, Ortak Lisanslama, Ortak Dağıtım Protokolü” adlı metnin imzalandığı ve ardından, 04.09.2012 tarihinde “… Lisanslama, Dokümantasyon ve Dağıtım Ortak Protokolü” başlıklı “kök protokol” olarak adlandırılan nihai metnin imzalandığı, kök protokole ek olarak ayrıca 12.03.2013 ve 09.07.2014 tarihlerinde ek protokoller imza edildiği görülmüştür.
04.09.2012 tarihinde imzalanan “… Lisanslama, Dokümantasyon ve Dağıtım Ortak Protokolü” başlıklı ve “kök protokol” olarak adlandırılan metinde tarafların kararlaştırdığı başlıca hususlar;
• Tüm lisanslama faaliyetlerinin birlikte yürütülmesi,
• Ortak lisanslama faaliyetlerine temsili alanda 01.09.2012 tarihi itibariyle, mekanik alanda ise ortak veri tabam oluşturulması tarihi itibariyle başlanması,
• Ortak tarife oluşturulana kadar meslek birliklerinin mevcut tarifeleri toplanarak lisans bedeli belirlenmesi ve bunun tek sözleşmeyle talep edilmesi,
• Protokolden önce yapılan lisans sözleşmelerinin ortak lisanslama sözleşmelerine çevrilmesi için çalışmalar yapılması,
• Ortak hesap oluşturulması,
• Toplanan lisans bedellerinin eşit şekilde faturalandınlması ancak, kullanım listeleri üzerinden koruma oranlarının belirlenmesi ve bunun üzerinden mahsuplaşmanın sağlanması,
• 30.10.2012 tarihine kadar bir ortak veri tabam oluşturulması,
• Mükerrer ödemeden kaçınılması amacıyla yurtdışında yerleşik ana yayımcıların üyesi oldukları meslek birliklerine ödeme yapılmaması ve mükerrer ödeme yapıldığının tespiti için bir komisyon oluşturularak, tespiti halinde bu bedellerin mahsup edilmesi,
• Kullanıcılardan alınacak tek liste üzerinden dağıtım çalışmalarının yapılması,
• İzleme departmanı oluşturulması ve liste temin edilmediği hallerde, izleme departmanının icra kurulunca onaylanan çalışması üzerine dağıtımın gerçekleştirilmesi,
• Meslek birliği üyesi olmayan kişilere ait eserlerin mali hak bedellerinin bir yıl hesapta bekletilmesi ve bu sürede üye olmazlarsa bu bedelin koruma oranlarına göre paylaşılması,
• Oluşturulacak komisyonun ortak dağıtım yönergesi hazırlaması,
• Ortak lisanslama birimi için bir kadro ve organlar oluşturulması, hukuki işlemlerin gerektiği ölçüde birlikte yürütülmesi şeklindedir.
Meslek birlikleri Ocak 2013’ü ilk ortak dağıtım tarihi olarak belirlemiştir. 09.07.2013 tarihli ek protokolde ise kök protokolün bazı maddeleri tadil edilerek dijital alandaki lisanslamanın 2013 yılından itibaren, kullanım listelerine göre dağıtılması; TV, Radyo ve umumi mahallerdeki dağıtım bakımından “temsili lisanslama dağıtımı çalışma esaslan”na ilişkin ilgili hükümlerinin dikkate alınması; mükerrer lisanslamanın önlenmesi için kullanım listelerini tarafların birbiriyle paylaşması; veri tabanı oluşturulması konusunda derhâl harekete geçilmesi; ortak dağıtım yönergesinin tekrar hazırlanması konularında mutabakata varılmıştır.
Taraflar arasında imzalanan protokollerin uygulanması aşamasına geçildiğinde bir süre sonra, protokollerde yapılması kararlaştırılan bazı iş ve işlemlerin yapılamadığı ve lisans bedellerinin paylaşımı ve dağıtımı konusunda aksaklıklar yaşandığı, bunların sonucu olarak da işbu konuların dava konusu yapıldığı görülmektedir. Taraflar arasında birden fazla ihtar ve cevabın gönderildiği ve davalar açıldıktan sonra da hem ilişkinin hem de ihtarlaşmamn devam ettiği anlaşılmaktadır.
Sözleşmeden kaynaklanan bir hukuki uyuşmazlığı çözüme kavuşturmak için ,herşeyden önce o sözleşmenin hukuki niteliğinin ortaya konulması gereklidir. Davalı/ birleşen davacı yan tarafından sözleşme ilişkisi sona erdirildiğinden o sözleşmenin taraflar arasında nasıl bir borç ilişkisi yarattığı da ele alınmalı, sözleşmenin feshinin ne gibi hukuki sonuçlar doğurduğu belirlenmeli bu kapsamda tarafların taleplerinin yerinde olup olmadığı da yükümlülükler /edimler kapsamında incelenmelidir. Bu nedenle sözleşme hükümlerinin iyi okunması, bir bütün olarak incelenmesi ve değerlendirilmesi zorunludur. Öte yandan bilindiği üzere sözleşmede yer alan hükümlerin yorumunda taraflar arasındaki güven teorisi ön planda tutulmalı, hükümleri bir bütün olarak ele alınmalı,sonuçları da hem içerik hem muhteva itibarıyla incelenmeli,sözleşme yorumu yapılırken irade beyanları arkasında saklanabilen iç iradenin yorumundan sakınılmalı, hükümler dürüstlük kuralı ilkesi de gözetilerek bir bütün halinde yorumlanmalıdır.
Taraflar arasında 15.08.2012 tarihinde imzalanan “… Ortak Veri Tabam, Ortak Lisanslama, Ortak Dağıtım Protokolü”nün 1. maddesinde, iki meslek birliğinin tüm hak sahipleri oranlan tespit edildikten yani ortak veri tabanı oluşturulduktan sonra, kullanıcılardan alınacak eser kullanım listeleri baz alınarak ortak dağıtım yapılacağı” belirtilmiştir. 04.09.2012 tarihinde imzalanan “… Lisanslama, Dokümantasyon ve Dağıtım Ortak Protokolü” başlıklı ve “kök protokol” olarak adlandınlan nihai metnin 3.2 maddesinde, ortak lisanslama faaliyetlerine temsili alanda 01.09.2012 tarihi itibariyle, mekanik alanda ise ortak veri tabanı oluşturulması tarihi itibariyle başlanacağı kararlaştınlmış ve hedef olarak 01.11.2012 tarihi seçilmiştir. Kök protokolün 5. maddesinde, 30.10.2012 tarihine kadar ortak veri tabanı oluşturulması kararlaştırılmıştır. Ancak bu veri tabanının kararlaştırılan tarihe kadar ve sonrasında da oluşturulamadığı görülmüştür.
15.08.2012 tarihinde imzalanan “… Ortak Veri Tabam, Ortak Lisanslama, Ortak Dağıtım Protokolü”nün 2. maddesinde tarafların ortak lisanslama çerçevesinde elde edilecek bedellerin ortak hesapta toplanması için ortak hesap açılması konusunda mutabık kaldıkları görülmüştür. Kök protokolün 4. maddesinde ortak hesap oluşturulması, bu hesabm … adına açılması ve hesabın kullanımının iki meslek birliğinin yetkilendirdiği kişilerin ortak imzasıyla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Bu maddenin üçüncü fıkrasında, lisans bedellerinin eşit şekilde faturalandınlacağı, kullanıcılardan temin edilen tek bir liste üzerinden dağıtım çalışmalarının tamamlanacağı ve buradan çıkarılacak koruma oranları üzerinden faturalar kesilerek mahsuplaşmanın yapılacağı düzenlenmiş ise de, geçirilen süreçte, kararlaştırılan ortak hesabın açılmadığı, ilk olarak ….’in …’den bu konuda talepte bulunduğu, MSG’nin ise bunun bir ortak yükümlülük olduğunu belirterek, ortak veri tabanı oluşturulması hususunda harekete geçilmesini istediği anlaşılmaktadır.
…, mahsuplaşmamn ancak ortak veri tabanı oluşturulduktan sonra yapılabileceği iddiasında bulunmuş ise de mahkememizce alınan bilirkişi raporunda yapılan tespit ve değerlendirmede ortak hesap açılmamış olsa dahi, tarafların bir araya gelerek, birbirleriyle paylaşmayı taahhüt ettikleri kullanım listeleri üzerinden bu paylaşım ve mahsuplaşmamn yapılmasının mümkün olacağı, sözleşmenin ilgili hükümlerinin, ortak hesap ve veri tabanının varlığını mahsuplaşma için ön koşul olarak belirlenmesi şeklinde olarak yorumlanamayacağı sonucuna varılmıştır.
Davaya konu olayda taraflar arasındaki protokolde, tarafların sorumlu oldukları edimler somut olarak belirlenmemiş, daha ziyade bir grup iş ve işlemi birlikte gerçekleştirmek, bunun için organlar oluşturmak ve bu süreçte birbirleri ile işbirliği ve iletişim halinde hareket etmek üzere anlaşılmıştır. Bu bağlamda, tarafların ihtarname ve dilekçelerinde de ifade edildiği üzere, aralarında kurulan ilişkinin bir adi ortaklık olduğu, protokollerin ise adi ortaklık sözleşmesi teşkil ettiği kanaatine varılmaktadır.
TBK m.639’da adi ortaklığın sona ereceği haller sayılmış, bu hallerden hükmün 6 ve 7. fıkralarında sayılanlar somut olay bakımından uygulama yeri bulabileceği değerlendirilmiştir.
”MADDE 639- (6). Ortaklık sözleşmesinde feshi bildirme hakkı saklı tutulmuş veya ortaklık belirsiz bir süre için ya da ortaklardan birinin ömrü boyunca kurulmuşsa, bîr ortağın fesih bildiriminde bulunmasıyla. (7). Haklı sebeplerin bulunması hâlinde, her zaman başkaca koşul aranmaksızın, fesih istemi üzerine mahkeme kararıyla.” adi ortaklığın sona erebileceği düzenlemesi mevcuttur.
TBK m.639’un altıncı fıkrası uyarınca, belirsiz süreli bir ortaklık söz konusu olduğunda ortaklığın, ortaklardan birinin fesih bildirimiyle sonlandınlması mümkündür. Ancak m.640’ta, bu fesih bildiriminin altı ay önceden yapılması gerektiği düzenlenmiştir. Bu hükme göre ayrıca, bildirim dürüstlük kurallarına aykırı olmamalı ve özellikle uygun olmayan bir zamanda yapılmamalıdır. Fesih bildirimi, hesap yılı sonunda hüküm ifade edecektir.
Haklı sebeplere dayanarak ortaklığın sonlandınlması istendiğinde ise fesih bildirim süresine uymaksızın ortaklardan her biri ortaklığın sona erdirilmesini mahkemeden talep etme imkanına sahiptir. Talebin haklılığı mahkeme tarafından takdir edilecek ve ortaklık, ilgili mahkeme kararının kesinleşmesiyle son bulacaktır.
Dolayısıyla, … tarafından yapılan fesih bildirimi, TBK m.639/6 uyannca yapılması durumunda bildirim süresine uyulmamış olması, TBK m.639/7 uyannca yapılması durumunda ise istem mahkemeye yöneltilmediği gerekçesi ile geçersiz olacağı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki …’ın 24.05.2017 tarihli dilekçesinde, taraflann 28.12.2016 tarihlerinde tekrar bir araya geldikleri, aralannda bir çalışma grubu oluşturulduğu, 2017 yılı tarifesi için koruma oranlannın belirlenmesine ve 2013-2014 yılına ait koruma oranlan için bir çalışma yapılmasına karar verdikleri dolayısı ile bu durumun taraflar arasındaki ortaklığın devam ettiğine dair karine oluşturduğu, fesih şartlarının gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
Bir diğer uyuşmazlık konusu ise, … tarafından yapılan lisans bedeli tahsilatının koruma oranlan belirlenerek mahsuplaşmaya konu edilip edilmediği noktasındadır. Bilirkişi Heyeti tarafından bu incelemenin yapılabilmesi için 04.09.2012 tarihinde imzalanan … Lisanslama, Dokümantasyon ve Dağıtım Ortak Protokolü kapsamında her iki meslek birliğinin yapmış olduğu tahsilatları gösteren detaylı bilgi ve belgelerin celbinin gerektiği, bu belgelerin ise;
” • Tahsil edilen miktar ve mahsup olduğu dönem.
• Tahsil edilen miktarın geldiği kurum ya da kurumlar ile bu kurumlarla yapılan sözleşmeler.
• Kullanım listeleri.
• Kullanım listelerinde yer alan eserler üzerinde kimlerin hak sahibi olduğunu ve bu kişilerin hangi meslek birliğine üye olduğunu gösteren listeler.
• Tahsil edilen miktarın dağıtımına dair dökümler ” olduğu tespit edilmiştir.
Mahkememizce kök raporda belirtilen bu eksikliklerin giderilmesi hususunda bilirkişi heyetinde bulunan sektör bilirkişisi ve mali müşavir bilirkişisine yerinde inceleme yetkisi verilmiş, her iki meslek birliğinin adresinde yapılan incelemelerde eksik hususların giderilmediği, tarafların ilgili delilleri sunmaktan imtina ettikleri anlaşılmıştır.
HMK’nın 194. maddesi uyarınca; taraflar dayandıkları vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdır. Kanun, buna vakıaları somutlaştırma yükü demektedir. Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşullara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen taraf ya da taraflar sonuçlarına katlanmak durumundadır. Somut olayda da bilirkişi heyeti tarafından ayrıntılı olarak hazırlanan raporda taraflar arasında lisanslama, dokümantasyon ve dağıtıma ilişkin olarak imza edilen kök ve ek protokoller çerçevesinde yapılmış olunan tahsilatları gösteren detaylı dokümanların, yerli ve yabancı repertuarların temsiline ilişkin belgelerin taraflarca karşılanmadığı dolayısı ile bir hesaplama yapılamadığı, yerinde inceleme ara kararına rağmen tarafların delillerini sunmaktan imtina ettiği, yukarıda belirtilen davaya konu farklı tarihlerde akdedilen kök ve ek sözleşmeler kapsamında, taraflarca edimlerin yerine getirilip getirilemediğinin bu nedenle tespitinin mümkün olmadığı, tarafların birbirlerine gönderdikleri ihtarnamelerde, protokollerde kararlaştırılan iş ve işlemlerin hayata geçmemesi konusunda birbirlerini sorumlu gördükleri, bir araya gelmekte sorunlar yaşadıkları, bunun yargılama safhasında da devam ettiği izahtan varestedir.
Öte yandan genel olarak ispat yükü davada dayandığı hususu iddia eden taraftadır. Bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere, mahsuplaşma koşulları ancak tarafların anlaşmaları ile tespit edilebileceği, listelerin tam ve eksiksiz olarak taraflarca hazırlanması gerekeceği, dosyada buna dair bilgi ve belgelerin bulunmadığı gibi mahkemece verilen yerinde inceleme ara kararına rağmen tarafların delillerini hazır etmedikleri gözetildiğinde ispatlanamayan asıl dava ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Asıl ve birleşen Mahkememizin 2017/310 Esas, 2017/221 Karar sayılı davalarının AYRI AYRI REDDİNE,
2-a) Asıl dava yönünden; Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca, peşin yatırılan 256,17 TL’den hesap olunan 59,30 TL karar harcının düşülerek, kalan 196,87 TL’nin talep halinde davacıya iadesine,
2-b) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
3-a) Birleşen dava yönünden; Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca, peşin yatırılan 17.248,28 TL’den hesap olunan 59,30 TL karar harcının düşülerek, kalan 17.188,98 TL’nin talep halinde davacıya iadesine,
3-b) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına hesap olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,
4-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı.30/03/2021

Katip …
¸

Hakim …
¸