Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/241 E. 2019/445 K. 05.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/241
KARAR NO : 2019/445

DAVA : Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/09/2015
KARAR TARİHİ : 05/11/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin tanınmış bir çevirmen ve editör olduğunu, dava konusu çevirinin dışında davalı yayınevi için aynı yazara ait başka kitapların da çevirisini yaptığını, davalı yayınevinde birçok eseri yayıma hazırladığını ve bir çok eserin son okumasını yaptığını, müvekkili ile davalı arasında 16/02/2015 tarihinde hem bir mali hak devir sözleşmesi, hem de eser sözleşmesi niteliğinde karma bir sözleşme imzalandığını, sözleşmenin konusunun … isimli yazara ait “…” isimli eserin çevirisi olduğunu, müvekkilinin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek titiz bir çalışmayla hazırladığı çeviriyi davalıya redaksiyonu yapılmış bir şekilde teslim ettiğini, çevirinin yayımdan önceki son okuma aşamasına dahi gittiğini, son okumada yapılan ufak birkaç düzeltmeden sonra davalı tarafça müvekkili ile görüşülerek düzeltmelerin müvekkilince kontrol edildikten sonra eserin matbaaya gönderileceğinin belirtildiğini çevirinin kabul görüldüğünü, reklam ve ilanının yapıldığını, hal böyleyken eserin piyasaya arzını beklenirken davalı tarafça … 23. Noterliği … tarih ve … yev. Nolu ihtarname ile sebebi ve gerekçesi hiçbir somut hususla açıklanmadan müvekkilin çevirisinin “yetersiz ve metindeki bariz hataları bulunduğu” gerekçesi ile sözleşmenin feshine karar verildiğinin belirtildiğini, davalı tarafça yapılan feshin haksız olduğunu, müvekkilinin söz konusu çeviriyi hazırlamak için büyük emek ve mesai harcadığını, çevirideherhangi bir hata bulunmadığını, çevriniin yayınlanabilir durumda olduğunu, müvekkilinin ilk defa çeviri yapan biri olmadığını, müvekkilinin daha önce davalı yayınevinde aynı yazara ait “…” ve “…” isimli eserlerin de çevirisini yaptığını ve bu eserlerin yoğun talep gördüğünü, davalı tarafça yapılan haksız fesih sebebiyle müvekkilinin maddi ve manevi zararının olduğunu, davalının müvekkilinin emeğinin karşılığını ve mahrum kaldığı geliri ödemekle yükümlü olduğunu, basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğünün yanında dürüstlük kurallarının da bunu gerektirdiğinden bahisle, davalının sözleşmeyi haksız şekilde feshetmesi sebebiyle BK 50. Ve 479. Maddeler ve FSEK’in ilgili hükümleri dahilinde fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 1000 TL maddi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, davalının eyleminin aynı zamanda müvekkilinin manevi haklarını ihlal eder nitelikte olması sebebiyle MK ve BK’daki düzenlenen genel hükümler dahilinde 5000 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine ve hükmün gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava ettiği, 27.09.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile de bilirkişi raporunda tespit edilen maddi tazminat miktarı doğrultusunda, maddi tazminatı 3.864,00 TL olarak talep ettiklerini bildirdiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davacının iddialarının hukuka aykırı ve mesnetsiz olduğunu, müvekkili yayınevinin uzun yıllardır faaliyet gösteren, gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında yayın alanında ve okurlar nezdinde oldukça tanınan bir yayınevi olduğunu, davacı ile müvekkili fiirma arasında 16.02.2015 tarihli çeviri sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşme kapsamında müvekkilinin çeviri konusu kitabı basıp, çoğaltmak, satışa sunmak, kitap kapağaında çevirmenin adını bulundurmak gibi yükümlülüklürenin yanı sıra çevirmenin de çeviri konusu kitabın anlatım ve düşünce bütünlüğünü koruyan, kitabın üslup ve akıcılığına sadık, tümüyle kendisinin meydana getirdiği bir çeviri sunma yükümlülüğünün bulunduğunu, müvekkilinin sözleşme ile, çeviri üzerinde değişiklik yapılmasını çevirmenden isteme, gerekli görüldüğünde çeviri üzerinde doğrudan düzeltme yapma yetkisinin bulunduğunu, çevirmenin sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmediği taktirde müvekkilinin çeviriyi bütünüyle reddetme yetkisinin sözleşmenin 3.3.1 maddesinde yer aldığını, davacının müvekkili firmaya yanlış, eksik ve yetersiz çeviri teslim ettiğini, ilk okumada görülen sorunlar nedeni ile 06.05.2015 tarihinde davacıya e-posta ile metni yeniden gözden geçirmesinin bildirildiğini, ancak daha sonrasında çeviri metninde düzeltmeler ile giderilemeyecek ciddi hataların olduğunun görülmesi üzerine metnin baştan itibaren aslına sadık biçimde yeniden çevrilmesi gerektiğinin anlaşıldığını, bunun üzerine davacıya 13.05.2015 tarihinde noter aracılığı ile gönderilen ihtarname ile çeviri sözleşmesinin 3.3.1 nolu maddesi uyarınca iptal edildiğinin bildirildiğini, müvekkilinin çevrinin eksiksiz ve sözleşmeye uygun olarak hazırlanacağı beklentisi ile kitabın reklamlarının yapıldığını, basın kurumlarına ve edebilyat dergilerine, online sitelere duyurularının yapıldığını, kitap siparişlerinin alındığını, gazeletere tam sayfa ilanlar verilerek kitabın yayımlanmakta olduğunun kamuoyuna, kitapevlerine ve okarlara duyurulduğunu, bu hazırlıkların tamamının müvekkilinin iyi niyetli olduğunun göstergesi olduğunu, müvekkilinin davacıya güvenerek önceden kitabın tanıtımını yapmasının dahi davacı tarafından müvekkili aleyhine kullanıldığını, davacı tarafın bu hazırlıkları kötü niyetli olarak kullandığını, davacının sözleşmeden doğan yükümlülüklerine aykırı davranması neticesinde sözleşmenin sona erdirildiğinden bahisle müvekkiyi yayınevinin söz konus çeviri metnini eksik ve yanlışlıklarla dolu bir şekilde kabul etmesinin mümkün olmadığını, hukuka uygun olarak söz konusu çevirinin iptaline karar verildiğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava, BK ve FSEK hükümleri kapsamında yayım sözleşmesinin haksız feshinden kaynaklı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Davacının çevirisinde, davalı tarafın iddia ettiği şekilde bir eksikliğin bulunup bulunmadığı, davacı tarafın çevirisinin orjinal metin ile yayınlanmayacak derecede uyumsuz veya yayın niteliğine sahip olup olmadığı, çeviri eksik hatalı ya da yayınlanmayacak nitelikte ise dahi, eğer varsa emeğine karşılık davacıya ödenebilecek makul bedelin ne olabileceği, tercüman bilirkişi tarafından sunulan 02.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda; “… … tarafından yazılmış olan … adlı dava konusu eserin Davacı tarafından Davalı için yapılan tercümesinde; mevcut olan hatalar, tercümenin eserin orijinaline göre dil olarak yetersiz olması, unutulan cümlelerin varlığı ve dil birliğinin olmaması bu şekilde basılmasını imkansız kılmaktadır. Tespit edilen hataların, dil açısından yetersizliğinin, unutulan cümlelerin ve dil birliğinin olmaması durumunun çok fazla olması nedeniyle redaksiyonla düzeltilmesi de zaman ve iş yükü açısından mümkün görünmemektedir. Bu nedenle varılan görüş dosyaya konu olan tercümenin kullanılamayacak durumda olduğudur…” şeklinde kanaat bildirildiği anlaşılmıştır. Mahkememizce 02.05.2017 tarihli bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olmadığı, taraflar arasındaki çeviri sözleşmesinin yeterli olmadığı kanaati ile, taraflar arasındaki çeviri sözleşmesinin değerlendirilmek suretiyle taraflar arasındaki sözleşmenin haksız feshedilip feshedilmediği, feshi gerektirecek eksiklik ve hatanın bulunup bulunmadığı, bundan dolayı davacının uğradığı maddi-manevi zarar bulunup bulunmadığı hususlarında sunulan 16.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda;”…Dava konusu uyuşmazlıktaki çevirinin FSEK 6/1 anlamında çeviri mahiyetinde işlenme eser olduğu, davacının çevirinin işlenme eser sahibi olduğu, davalı tarafça sözleşme feshedilmeden önce noter kanalı ile eksikliklerinin giderilmesi için davacıya süre verilmesi gerekirken bu süre verilmemiş olduğundan vaki feshin şekil açısından geçersiz olduğu, davacının maddi tazminat olarak 3.864 TL’yi talebe hakkı olabileceği…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
ESER VASFININ DEĞERLENDİRİLMESİ:
Yargıtay kararlarına göre, FSEK kapsamındaki uyuşmazlıkta dava konusu fikri ürünün “eser” niteliği taşıyıp taşımadığı resen araştırılmalıdır. FSEK’in 1/B maddesine göre bir fikir ve sanat ürününün eser olarak niteiendirilebilmesi için iki unsuru haiz olması gerekir. Bunlardan ilki, fikir ve sanat ürününün “sahibinin hususiyetini taşıması”, ikincisi ise; “kanunda sayılan eser kategorilerinden birine dahil olmasıdır.” Doktrinde, bu unsurlardan ilkine “’sübjektif unsur” veya “esasa ilişkin şart” ikincisine ise “objektif unsur” veya “şekle ilişkin şart” denilmektedir. Sübjektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilebilmesi için, bu ürünün onu meydana getiren kişinin hususiyetini” taşıması gerekmektedir. Başka bir deyişle eser onu yaratan zihnin bireyselliğini gösteren özellikler taşımalıdır. Objektif unsur gereğince, bir fikir ve sanat ürününün hukuk alanında korunmayı hak edebilmesi için, sahibinin hususiyet arz eden fikri çabasının somut neticesi olması gerekir. Başka bir deyişle bu fikri çaba gözle görülebilir, elle tutulabilir, kulakla duyulabilir, kısaca algılanabilir olmalıdır. Fikir ve düşünceler, ancak bir şekle büründüğünde yani eser formunda açıklığında fikri hukuk kapsamına girer . Diğer taraftan eserde algılanabilir olma dışında düşüncenin açıklanış formatı da önemlidir. Yani fikir ve sanat ürününün FSEK’te öngörülmüş olan düşünceyi ifade formatlarından birine dahil olması gerekir. FSEK’te eser formatları olarak; ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri, sinema eserleri ve bağlı eser olarak kabul edilen işlenme eserler gösterilmiştir. Dolayısıyla bir fikir ve sanat ürününü bu formatlardan birine sokmak mümkün değilse, onu kanuna göre eser saymak ve korumak da mümkün olmayacaktır.
Davaya konu uyuşmazlıkta taraflar arasındaki sözleşmelerin konusu olan … isimli yazara ait “…” isimli kitabın çevirisi söz konusudur. FSEK 6/1 hükmüne göre tercümeler işlenme eser sayılmaktadır. Bilindiği üzere işlenme eserler; işlenme eserler, mevcut bir fikir ve sanat ürününden faydalanılarak meydana getirilen, fakat tamamıyla asıl eserden bağımsız olmayan, ancak işleyenin de hususiyetini taşıyan fikir ve sanat ürünleridir. İşlenme eserlerde var olan bir eser başka bir formata sokulmaktadır. İşlenme eser türleri FSEK md. 6’da sayma yöntemi ile düzenlenmiş olup kanundaki bu sayım tahdidi olmayıp örnek kabilindendir.
Tercüme başka bir deyişle çeviri, sözlük anlamı olarak, dilden dile aktarma anlamına gelmektedir. Tercüme, asıl eserin tamamiyet ve hususiyetleri muhafaza edilerek, edebi veya ilmi bir mahsulün başka bir lisana naklidir. Tercümede asıl eserdeki fikirler, başka bir lisanın kelimeleri ile ve o lisanın cümle yapısına uyularak ifade edilmektedir. Tercümenin hususiyeti, asıl eserdeki fikirleri aynı ahenk, aynı üslup ve aynı akıcılık ile meydana çıkarmasıdır.
Bir tercümenin (çevirinin) FSEK kapsamında korunabilmesi için, sahibinin yani çeviriyi yapanın hususiyetini başka bir deyişle kişisel özelliklerini taşıması gerekir. Tercümedeki yaratıcı unsur, muhtevada değil, harici şekildedir. Tercümede hususiyet yoksa, yapılan tercüme bir işlenme eser olarak nitelendirilemez. Diğer taraftan, tercüme edilen dilin yaşayan, ölü yahut bilimsel ve teknik bir dil olması önem taşımaz, yeter ki tercümeyi yapan her iki dildeki hakimiyetini gösterecek şekilde sarf ettiği fikri emekle hususiyet taşıyan bir çeviri meydana getirmiş olsun.
Bu bilgiler çerçevesinde davaya konu tercümenin, bazı kelimelerin tercümesinin orijinal dilin yapısını tam yansıtmaması dışında bir bütün olarak kelime hatalarından ari bir şekilde değerlendirildiğinde tercüme edilen dilin cümle yapısına uygun olarak naklini içeren, aynı ahenk, aynı uslup ile Türkçeye aktaran bu nitelikleri gereği hususiyet taşıyan FSEK 6/1 anlamında işlenme eser olduğu kanaatine varılmıştır.
ESER SAHİPLİĞİNİN ve HAK SAHİPLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Yargıtay kararlarında FSEK kapsamındaki uyuşmazlıklarda, “eser sahipliği” sıfatının da re’sen gözetilmesi gereğine işaret edilmektedir. Dolayısıyla huzurdaki davada da, uyuşmazlık konusu fikri ürünlere ilişkin “eser sahipliği” sıfatının re’sen irdelenmesi gerekmektedir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 11 ve 12’inci maddelerinde eser sahipliğine ilişkin karinelerin neler olduğu düzenlenmiştir.
FSEK m. 11 hükmüne göre; “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır. Umumi yerlerde veya radyo-televizyon aracılığı ile verilen konferans ve temsillerde, mutat şekilde eser sahibi olarak tanıtılan kimse o eserin sahibi sayılır, meğer ki, birinci fıkradaki karine yoluyla diğer bir kimse eser sahibi sayılsın.”
FSEK m.12 hükmüne göre ise; “Yayımlanmış olan bir eserin sahibi 11’inci maddeye göre belli olmadıkça, yayımlayan ve o da belli değilse çoğaltan, eser sahibine ait hak ve salahiyetleri kendi namına kullanabilir. Bu salahiyetler, 11’inci maddenin ikinci fıkrasındaki karine ile eser sahibi belli olmadığı hallerde konferansı verene veya temsili icra ettirene aittir. Bu maddeye göre salahiyetli kimselerle asıl hak sahipleri arasındaki münasebetlere, aksi kararlaştırılmamışsa, adi vekalet hükümleri uygulanır.”
Dosyada mübrez sözleşme ve kitaba ilişkin ilanlar dikkate alındığında çeviriyi yapan kişinin davacı olduğu ve davacının bu sözleşmeye dayalı olarak dava açma hakkının bulunduğu kanaatine vanlmıştır.
DAVALI TARAFÇA KULLANILAN CAYMA HAKKININ GEÇERLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dava konusu uyuşmazlık yayım sözleşmesinden kaynaklanmakta olup yayım sözleşmesine ilişkin hükümler Borçlar Kanunu ve Fikir ve Sanat eserleri Kanunumda düzenlenmektedir. Borçlar Kanununun 467’inci maddesi gereğince yayım sözleşmesi, bir fikir ve sanat eseri sahibinin veya halefinin, o eseri yayımlanmak üzere yayımcıya bırakmaya yayımcının da onu çoğaltarak yayımlamayı üstlendiği sözleşmedir. Türk İsviçre hukukunda yayım sözleşmesi rızai bir sözleşme olarak kabul edilmektedir. Sözleşmenin kurulması için taraf iradelerinin birleşmesi yeterli olup, çoğaltılıp yayınlanacak eserin bir nüshasının yayıncıya bırakılması şart değildir.
Sözleşmenin uyuşmazlıkla ilgili hükümleri şu şekildedir
“3.3.1 ÇEVİRİ üzerinde değişiklik yapmasını ÇEVİRMEN’den istemeye, gerekli gördüğünde ÇEVİRİ üzerinde doğrudan düzeltme yapmaya veya KİTAP’ın anlatım ve düşünce bütünlüğü, üslup ve akıcılığı bakımından yetersiz bulması durumunda ÇEVİRİ’yi bütünü ile reddetmeye yetkilidir.
3.4.1. ÇEVİRİ’yi onaylamasını izleyen on sekiz (18) ay içinde, bütün basım giderlerini üstlenerek KİTAP’ın ilk basımını İKİ BİN (2000) kopya olarak çoğaltarak satışa sunacaktır.
4.1.1 KİTAP’tn ilk baskısı için; sözkonusu baskının satışa sunulduğu tarihteki KDV hariç kitap üst satış bedelinin satışa sunulan kitap adeti ile çarpımı sonucu bulunacak baskı satış tutarının yüzde yedi (7) , KİTAP’ın satışa sunulmasını izleyen üç (3) ay içinde, üç (3) eşit taksitte, telif makbuzu ile ÇEVİRMEN’e ödeyecektir.
6.1.3. ÇEVİRİ’nin KİTAP’ın anlatım ve düşünce bütünlüğü, üslup ve akıcılığı bakımından bütünü ile yetersiz bulunmasını veya ÇEVİRMEN’in AYRINTI YAYINLARI’nın ÇEVİRİ üzerinde yapılmasını istediği değişiklikleri yapmayı reddetmesini ya da öngörülen süreler içinde gerçekleştirmemesini veya ÇEVİRİ’nin sahipliğine ilişkin üçüncü şahısların hak talebinde bulunmalarını,
6.2. Haklı nedenle fesih konusunun ortaya çıkması durumunda, haklı taraf sözleşmenin ihlaline 15 gün içinde son verilmesini diğer tarafa noter kanalı ile bildirecektir. Bu süre içinde haklı nedene fesih durumuna son verilmez ise sözleşme başkaca bir uyarıya gerek olmaksızın feshedilecektir…”
Davalı yayınevi tarafından davacı çevirmene çevirisi yaptırılan dava konusu …’a ait “…” adlı eserin orijinali ile eserin dava konusu çevirisi, davalı yayınevinin sunduğu açık yanlışlar ve tercüman bilirkişi tarafiından sunulan bilirkişi raporu incelendiğinde, yapılan çevirinin dava konusu çeviri metnini kullanılamaz olduğu kadar düzeltilemez hale de getirdiği, orijinal metni eksiltme, orijinal metne eklemeler yapma, özne takipsizliği, yorumda aşırıya kaçma, yanlış/hatalı çeviri, kelimelerin anlamlarının yanlış yerde yanlış anlamıyla kullanılması, kelime veya cümlelerin birbirinden anlam bakımından bağımsız ele alınması ve sözcük öbeklerinin ayrı ayrı kelimeler olarak ele alınması hususlarının bulunduğu, söz konusu hataların kitabın çevirisine yaygın şekilde gözlendiği hususu dikkate alındığında, çevirinin aceleyle veya bir an önce bitirilme kaygısıyla yapıldığı, esere ve eserin çevirisine gereken özen ve dikkatin gösterilmediği, kelime, cümle veya yapıların erek dildeki karşılıklarını bulma adına yeterli araştırmanın yapılmadığı veyahut çevirmenin söz konusu işteki istidadının bu kitabın çevirisini yapmak için yeterli olmadığı, söz konusu bütün durumların hemen her paragrafta veya sayfada bulunması söz konusu çeviriyi redaksiyon (düzelti) açısından kısır kıldığı, eserin dava konusu çevirisinin, geneline yayılmış kopukluklar, anlam ve dil bütünlüğünden yoksunluğu dikkate alınmadan okunduğunda, orijinal eserin çevirisi olmaktan uzak olduğu, söz konusu yazarın tanınırlığı ve kitlesi düşünüldüğünde eserin akıcılığını ve okunurluğunu da sekteye uğrattığı ve kitabın bütününü anlamsızlaştırdığı dikkate alındığında çevirinin yine aynı çevirmen tarafından düzeltilmesi mümkün görünmediğinden, çevirinin bu haliyle redaksiyona (düzeltmeye) veya adisyona (düzenlemeye) girmesinin, eserin sil baştan çevirisinin yapılmasından daha fazla emek ve süre gerektireceği ve sürekli yanlış çeviriye maruziyetin bir zaman sonra redaktörü veya editörü de çeviri kısırlığına / kısıtına sokabileceği ve nihayetinde ortaya çıkacak çevrilmiş eserin her zaman akıllarda soru işareti bırakacağının aşikar olduğu, bu tespitler çerçevesinde davalının sözleşmeyi feshetmesinin sözleşmenin 3.3.1 hükmü ve 6.1.3 hükmü dikkate alındığında haklı bir fesih olduğu, ancak 6.2, inci maddesine göre feshin belli şekli şartlarına uygun olarak yapılması gerektiği ve Sözleşmenin 6.2. Maddesindeki ; “Haklı nedenle fesih konusunun ortaya çıkması durumunda, haklı taraf, sözleşmenin ihlaline 15 gün içinde son verilmesini diğer tarafa noter kanalı ile bildirecektir. Bu süre içinde haklı nedenle fesih durumuna son verilmez ise sözleşme başkaca bir uyarıya gerek olmaksızın feshedilecektir”. Şeklindeki hükmü dikkate alındığında, davalı tarafça sözleşme feshedilmeden önce noter kanalı ile eksikliklerinin giderilmesi için davacıya süre verilmesi gerekirken, eksik hususlarla ilgili süre verilmeden eksiklikleri ve uygunsuzluklarının neler olduğu noter kanalı ile bildirilmeden yapılan feshin şekil yönünden geçersiz olduğu kanaatine varılmıştır. Ancak davacı tarafın yaptığı çevirinin, bilirkişi raporlarındaki örneklerde de görüleceği üzere, açık bir biçimde ağır kusurlu olduğu , orjinal metinle yayımlanmayacak derecede uyumsuz olduğu, tekrar en baştan bir çeviri işlemine gereksinim yarattığı kanaatine ulaşıldığından davacının manevi tazminat talebinin şartlarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, bilirkişi raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalı tarafından yapılan fesih işleminin esas bakımından geçerli olduğu ancak şekil bakımından geçerli olmadığı dikkate alınarak bilirkişi raporunda detayları belirtildiği üzere, davacının sözleşmeye dayalı telif bedelini ilişkin olarak, 3.864,00 TL maddi tazminatın sözleşme fesih tarihi 13/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, koşulları oluşmadığından manevi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KISMEN KABULÜNE,
2-3.864,00 TL maddi tazminatın sözleşme fesih tarihi 13/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birilkte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
3-Koşulları oluşmadığından manevi tazminat talebinin reddine,
4-Hükmün gazetede ilanına yer olmadığına,
5-Alınması gerekli 263,95 TL karar harcından, peşin yatırılan 151,38 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 112,57 TL karar harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
6-Davacı tarafından yapılan: 2.550,00TL bilirkişi ücreti,340,15 TL posta gideri olmak üzere toplam 2.890,15 TL yargılama giderinden kabul ve red oranına göre hesaplanan 1.259,87 TL ile 179,08 TL harç (peşin+başvuru) olmak üzere toplam 1.438,95 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar üzerinden AAÜT’sine göre tespit olunan 3.864,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
8-Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden reddolunan manevi tazminat talebi yönünden AAÜT’sine maddesine göre tespit olunan 3.931,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
9-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 05/11/2019

Katip …
¸

Hakim …
¸

Bu belge 5070 sayılı elektronik imza kanunu kapsamında E-İMZA ile imzalanmıştır