Emsal Mahkeme Kararı İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/231 E. 2020/58 K. 29.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/231
KARAR NO : 2020/58

DAVA : Marka (Maddi Tazminat İstemli), Marka (Manevi Tazminat İstemli), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/06/2015
KARAR TARİHİ : 29/01/2020

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Maddi Tazminat İstemli), Marka (Manevi Tazminat İstemli), Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilinin dava diekçesinde özetle; müvekkilinin büfecilik hizmetlelri kapsamında ticari faaliyette bulunan tüzel kişiliğe haiz bir şirket olduğunu, Türkiye genelinde hali hazırda 13 ilde ve toplam 56 şubede hizmet sunduğunu, güçlü bir franchise sismetine sahip olduğunu, davalının tacir olduğunu, herhangi bir yasal dayanak ve hakka sahip olmaksızın müvekkili adına tescilli “…” markasına ve tüm diğer markalarına ilişin haklarını ihlal ettiğini, davalının … adresinde faaliyet gösterdğini, bu işletmeyi işletirken … adına tescilli markaları ve müvekkillinin sahip olduğu tüm marka haklarını ihlal ettiğini, işletmenin kurulu olduğu adreste kullanılan tabilada “…” ibaresinni yer aldığının tespit edildiğini, işletmeye ait ve işletmenin ürünlerinin tanıtıldığı broşürlerde “…”ibaresinin yer aldığını, ayrıca kasa fişlerinde “…” ibaresinin yer aldığının tespit edildiğini, davailının ticari unvanını ticaret siciline tescil ettirdiği şekli ile kullanmadığını, ticari unvanını kullanırken müvekkilinin markasını (markalarını) ön plana çıkardığını, davalı adına 03.02.2015 … 22.10.2012 tarihinden itibaren … hizmet numarası ile tescilli “…” markasının müvekkili adına tescilli markalar ile aynı hizmetlerle ilgili olarak müvekkili adına tescilli bulunan markalardan çok daha sonra tescil edildiğini bu nedenle davalı markasının hükümsüzlüğüne ve sicildin terkinine, davalının eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun tespiti ile haksız rekabetin men’ine, fazlaya dair hakları saklı kalmak koşulu ile 5.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 10.000,00 TL’nin davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, karar verilmesini talep ve dava ettiği, 16.09.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile bilirkişi raporu doğrultusunda maddi tazminat taleplerini artırdıklarını, toplam 37.451,03 TL maddi tazminatın davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu “…” ibareli markanın tescil başvurusunun, diğer davalı … vekili tarafından uluslararası sınıflandırma sisteminin 29,30 ve 43.sınıfta yer alan bir kısım emtia ve hizmetlerde kullanılmak üzere 22.10.2012 tarihinde dilekçe ile müvekkili kuruma yapıldığını, söz konusu başvurunun … , kod numarası verilerek işleme alındığını ve yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda Resmi Marka Bülteni’nde ilanına karar verildiğini, başvurunun yayınına karşı yasal süresi içinde dava dışı … A.Ş firma vekili tarafından itiraz edilmesi üzerine yapılan inceleme neticesinde itirazın kısmen haklı bulunarak 29. ve 30. sınıfa ait malların başvuru marmkasından çıkarıldığını, başkaca itiraz bulunmadığından 03.02.2015 tarihinde başvurunun tescil edildiğini beyanla öncelikle davanın yetkisiz mahkemelerde açıldığını , müvekkili kurum aleyhine açılan davalarda Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri’nin kesin yetkili mahkemeler olduğunu, yetki itirazlarının bulunduğunu, hükümsüzlük davasının KHK’de kime açılacağının belirtilmediğini, hukuk genel prensiplerine göre advanın marka sahibi gözüken kişiye karşı açılması gerektiğini, müvekkili yönünden pasif husumet yokluğu nedeni ile davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte davanın yetki yönünden reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Diğer davalı …’in süresi içerisinde usulune uygun olarak davaya cevap vermediği 02.12.2016 tarihli cevap ve bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde özetle ; müvekkili aleyhine içalın iş bu davada dava dilekçesi ve bilirkişi raporunun müvekkiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini, bilirkişi raporundan 25.11.2016 tarihinde haberdar olduklarını, dava konusu edilen “…” kelimesinin … İli’ne bağlı bir ilçe olduğunu, müvekkilinin markasını … numarası ile 22.10.2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 43.sınıfta kullandığını, davaya konu “…” kelimesi için TPE’nin internet sitesinde yapılan sorgulamada 658 adet marka tescili olduğunu,bu tescillerin 1975 yılından itibaren başladığını, davacının kendisine münhasıran ait olmayan marka için müvekkilinin kullanımını engellemeye çalıştığını, bu durumun hukuka aykırı olduğunu, Türkiye’nin hatta İstanbul’un tüm ilçelerinde büfe işletmecilerinin bu ismi kullandığını, davacının dava dilekçesinde dayanak gösterdiği markalarının zayıf marka olduğunu, koruma kapsamı dar olan markalar olduklarını, davacının herkesin kullanabileceği ve kullandığı bir markayı tescil ettiğini ve sonuçlarına da katlanması gerektiğini, Yargıtay’a göre normal bir marmka ile oluşabilecek iltibası önlemek için oluşturulacak farklılık ile zayıf bir marka ile iltibasın önlenmesinin birbirinden farklı olduğunu, zayıf marka ile oluşturulacak küçük değişikliklerin iltibası ortadan kaldırdığını, somut olayda “…” ibaresinin bir şehir ismi olup ayırt ediciliğinin oldukça zayıf olduğunu, herkes tarafından bilinen ve kullanılan bir ibare marka olduğunu, markayı başkalarının da farklı eklentiler ile kullandıklarını ve TPE nezdinde tescil ettirdiklerini, müvekkilinin markasında yer alan … ibaresinin tek başına davacı markası kadar ayırt edici nitelikte olduğunu, ayrıca davaya ykonu marmkayı TPE’nin kanuni tescil yetkisine dayanarak tescil ettirdiğini, tescil aşamasında markaya itiraz olmadığını, müvekkilinin tescile dayalı kanuni haklarını kullandığını, davacının taleplerinde haksız olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Dava 556 Sayılı KHK kapsamında açılmış marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini ile haksız rekabetin tespiti, men’i , maddi ve manevi tazminat istemli davadır.
Kapatılan … 4.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12.11.2015 tarihli duruşmasında verilen ara kararında TPE hakkında açılmış olan davanın iş bu dosyadan tefriki ile yeni esas üzerinden yargılamanın yürütülmesine karar verildiği, karar gereği tefrik işlemlerinin yapıldığı ve TPE aleyhine açılan davanın … 4.FSHHM’nin … esasına kaydedildiği anlaşılmıştır.
Dosyada tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmış, TPMK kayıtları getirtilmiş özel ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır.
Davalının ticari unvanını ve markasının tescilli olduğundan farkıl ya da unvan kullanımı dışında markasal biçimde kullanıp kullanmadığı, varsa bu kullanımın somut olarak ne şekilde söz konusu olduğu, buna bağlı olalrak varsa davacının iddia ettiği maddi tazminatın, 556 sayılı KHK’nun 66.maddesine göre davacının yapacağı yoksun kalınan kar tercihi ve/veya TTK 58,maddesine göre ne miktarda olduğu hususlarında alınan 04.04.2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “…davalı şirketin davacının markasını kullanarak ürün satması halinde davalının söz konusu markalı ürünlerlin satışından elde ettiği net cironun %1’i şeklinde birhesaplamanın yapılması gerektiğinin…” bildirildiği, 10.1.02016 tarihli bilirkişi raporunda ;”…Markalar arasmda yapılan mukayese gereği, ortalama bilgi ve dikkate sahip tüketiciler nezdinde, iki teşebbüsün markası arasında karıştırılma tehlikesinin bulunduğu, tüketicilerin aldıkları restoran/kafeterya hizmetlerinin aynı/bağlantı tacirler tarafından verildiğini düşünebileceği, davalının sonraki tarihli markasının davacının önceki tarihli markasının yeni bir serisi veya türevi olduğu düşüncesi yaratacak nitalikte olduğu, teşebbüsler arasında idari-ekonomik bağlılık olduğu olasılığına yol açtığı, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK m.8/f.l/(b) bendi anlamında dar ve geniş anlamda karıştırılma tehlikesinin (iltibasın) bulunduğu, davalının tescilli markasının 43. hizmet sınıfında 556 sayılı KHK m.42 gereği hükümsüz kılınabileceği…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin rapora itiraz ve beyan dilekçesinde; Her iki markada yer alan “…” ibaresinin bilinir bir isim olduğunu, davacının tekelinde olamayacağını, davacının marka tescillerinin eskiye dayalı olmadığını, 2010 ve sonrasındaki döneme ait tesciller olduğunu, davacının sonradan gerçekleştirdiği 204 adet tescil ile haksız bir tekel oluşturmaya çalıştığını, tescilli markalarının zayıf marka niteliğinde olduğunu, bu nedenle koruma kapsamlarının son derece sınırlı olduğunu zayıf marka oldukları için davacının aynı kökten gelen markaların üçüncü kişiler tarafından kullanımına katlanmak zorunda olduğunu, zayıf marka ile oluşturulacak küçük değişikliklerin iltibası ortadan kaldırdığını, somut olayda da taraf markalarının başlangıç kelimeleri ve yazılış karakterleri birbirinden farklı olduğunu, iki marka arasında ayırt edicilik özelliği olduğunu, davalı markasındaki “…” ibaresinin, davacının “…” ibaresi kadar ayırt edici olduğundan bahisle bu kapsamlarda yeniden rapor alınmasını talep ettiği mahkememizce alınan 08.01.2018 tarihli ek bilirkişi raporunda;”… kök rapora bağlı kalınarak, davalının tescilli markasının 43.hizmet sınıfında SMK m.25 gereği hükümsüz kılınabileceği …” sonuç ve kanaatinin bildirildiğ ianlaşılmıştır.
Dosya kapsamı raporu yönelik itirazlar dikkate alınarak dosyanın Mahkememizce oluşturulan farklı bilirkişi heyetine tevdii edildiği, taraflar arasındaki uyuşmazlık konusunun tespiti yönünden özellikle iddia ve savunmalar kapsamında davalıya ait mamrkanın mevzuat kapsamında hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı, hali hazırda marka tescilleri dikkate alındığında davacı markalarında yer alan …, … gibi yer isimleri içeren markalar yönünden zayıf marka hususunun değerlendirilmesi, raporlara karşı yapılanl itirazların irdelenmesi hususlarında alınan 04.02.2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; “…davalının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde … nolu “…”markasının davacının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli markaları ile benzer olduğu, iltibas oluşturduğu, davalının Türk Patent ve Marka Kurumu … numara ile tescilli “…” markasının 556 sayılı MarKHK md.42 uyarınca hükümsüzlük ve sicilden terkin şartlarının oluştuğu, davalının broşür ve levhasında kullandığı “…” ibaresinin haksız rekabet oluşturduğu, ancak ticaret unvanında “…” şeklindeki kullanımının terkin edilinceye kadar haksız rekabet oluşturmadığı…” sunuç ve kanaatinin bildirildiği, . 03.09.2019 tarihli bilirkişi raporunda; “… Ticaret Odası’nın 13.06.2019 tarihli cevabi yazısında firmalar arası lisans sözleşmesi olmaması durumunda advayı konu markanın cirosunun %15’i oranında rakamın lisans bedeli olarak tespit edileceği hususu ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak yapılan hesaplamada, markanın heksız kullanımına bağlı emsal ödenmesi gereken lisans bedelleri toplamının 37.451,03 TL olduğu …” görüş ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Markaların ayırt edicilik değerlendirilmesinde iki unsur dikkate alınmaktadır. Bu unsurlar esas ve tali olmak üzere ikiye ayrılır. Bir markayı diğer markalardan ayırt etmeye yarayan unsur esas unsur olup; buna bağlı olarak markada yer alan veya ayırt ediciliği düşük ya da hiç olmayan unsurlar ise tali unsurlardır. Esas unsurun önemi; tali unsura göre marka bütününde daha belirgin olmasıdır. Ancak bir markada tali unsurun bulunması zorunlu olmayıp ihtiyaridir. Zira bir markada asıl işlevi olan ayırt ediciliği esas unsur sağlamaktadır.
Marka hukukunda karıştırılma tehlikesi, söz konusu işaretler ile muhatap olan kişilerin bunların sahiplerinin veya işaretin uygulandığı mal veya hizmetlerin kimliği konusunda yanılmalarıdır. Bu halde, teşebbüslerin ürünlere uyguladıkları markaların birbiri ile karıştırılarak, ayırt etme işlevini gerçekleştirememc tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Karıştırılma tehlikesinde, hedef kitle ürünün kimliği konusunda yanılması riski ortaya çıkmakta; markanın uygulandığı mal veya hizmet ile gerçek olandan farklı bir teşebbüs arasında bağlantı kurulmaktadır.
Markalar arasında 556 sayılı KHK madde 7/1-b hükmündeki ayırt edilemeyecek derecede benzerliğin yanı sıra, KHK m.8 anlamında karıştırılma tehlikesinin varlığı değerlendirilirken aranan ilk şart, önceki bir tescilin varlığıdır. Bu noktada eğer markalar arasında tarihsel açıdan öncelik sonralık varsa, önceki marka hakkı sahibine bir öncelik hakkı tanınmaktadır.
Ayrıca olarak bu markaların tescil edildikleri sınıflara bakılması gerekir ki, aynı veya benzer sınıftaki mal ve/veya hizmetler bakımından karıştırılma tehlikesi doğacaktır. Ayrıca ürünlerin hedef kitlesinin de bilgi düzeyi, dikkati, eğitim seviyesi gibi unsurlar da dikkate aınmalıdır, Ancak karıştırılma tehlikesinin varlığı için hedef kitlenin tamamında veya büyük bir kesiminde değil, bir bölümünde yanılma tehlikesinin ortaya çıkması yeterlidir.
Karıştırılma ihtimalinin unsurları açısından aynı veya benzer işaret ile aynı veya benzer mal veya hizmet aranmaktadır. Somut olayda davacının başta “…” olmak üzere TPE nezdindeki tescili markaları ile davalının sonraki tarihte tescilli “… ” markası aynı hizmet sınıfında (43.sınıf) tescil edilmiş olup; ortalama fast food tüketicisi nezdinde 556 sayılı KHK m.8 ve m .42 kapsamında davalı markasının karıştırılma ihtimali yaratmaya müsait bulunmaktadır.
Her iki marka görsel» işitsel ve anlamsal açılardan ayrı ayrı ele alındığında davalının markasının “kelime kombinasyonu + şekil” unsurundan oluşan kullanımında yine kelime kombinasyonunun öne çıktığı anlaşılmaktadır. Davacının önceki tarihli ” ..” markası ile davalının sonradan tescilli “’…” markaları arasında görsel, işitsel vc anlamsal benzerliğin bulunduğu; aynı sınıfta tescilli oldukları açık olduğundan öncelikle dar anlamda karıştırılma ihtimali ortaya çıkabilecektir. Bu sebeple davalının markasının hükümsüzlük koşulları oluşmuştur.
6102 sayılı TTK md. 54’ de Haksız Rekabetin amaç ve ilkeleri, md. 55’ de dürüstlük kuralına aykırı davranışlar, ticari uygulamalar düzenlenmiştir. Hukuka uygun bozulmamış rekabet ortamında katılanlar; piyasanın tüm aktörlerinin dürüst davranış kurallarına göre hareket edeceğine güvenmek hakkını haizdir. Dürüstlük kuralının ihlal edilmesi halinde güvene aykırı hareket edilmiş olur; bu durumda haksız rekabete yol açar.
Bu çerçevede haksız rekabet TTK 54/2’ de, rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar olarak tanımlanmıştır
Haksız rekabet düzenlemesin amacı, sadece, hakkın aldancı hareket ve sair araçlarla iyiniyet (dürüstlük) kurallarına aykırılık teşkil eder şekilde kötüye kullanılmasını engellemektir. Dürüst ve bozulmamış bir rekabet ortamının sağlanması esastır. Bu kurallar yalnız belli bir rakibe göre değil, herkese karşı ileri sürülebilen mutlak karakterli kurallardandır. Haksız rekabet hükümleri ekonomik nitelikli her çeşit rekabet alanında uygulama yeri bulabilir.
TTK 55/1-a. 4 bendine göre; “Başkasının mallan, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” haksız rekabet sayılır. Bu anlamda “karıştırılma (iltibas) ” öncelikle mal yada iş ürünlerinin dış görünüşleri itibariyle yanıltmayı, kandırmayı, yanlış algılamaya neden olmayı ifade eder.
Davacı markası ile davalının broşür ve levhalarda markayı fiili kullanımının aynı sınıflarda olması sebebiyle ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali bulunduğundan; dava konusu olayda davalının fiili kullanımının iltibas, haksız rekabet oluşturduğu kanaatine ulaşılmıştır. Haksız rekabet nedeniyle zararın tam belirlenemediği, İto tarafından bildirilen %15 varsayımsal lisans oranının gerçeğe uygun olmadığı, soyut ve ayırt edicilikten uzak bir belirleme olduğu anlaşılmış ve davalının işletme gelirleri dikkate alınarak, takdiren TBK m.50/2 gereği maddi tazminat miktarı belirlenmesi yoluna gidilmiş ve davacının manevi zarara uğradığı kabul edilerek olayın özelliğine göre takdiren manevi tazminat miktarı belirlenmiştir.
Öte yandan, davalının ticaret unvanının dosyaya ibraz edilen fişten “…“ şeklinde olduğu, sözkonusu ticaret unvanının kullanımının markasal olmadığı ve haksız rekabet oluşturmadığı kanaatine de ulaşılmıştır.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KISMEN KABULÜNE, davalı adına tescilli … nolu … markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
Davalının broşür ve levhasında kullandığı, “…” ifadesinin haksız rekabet oluşturduğu ancak ticaret ünvanında kullandığı “…” haksız rekabet oluşturmadığı, açıklandığı şekliyle haksız rekabetin tespitine ve men-ine,
Haksız rekabetten dolayı kullanımın gerçekleştiği alan, işletme gelirleri dikkate alınarak takdiren 5.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Haksız rekabetten dolayı takdiren 1.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair taleplerin reddine,
2-Alınması gerekli 409,86 TL karar harcının, peşin yatırılan 724,66TL’den mahsubu ile kalan 315,10 TL’nin talep halinde karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan:3.100,00TL bilirkişi ücreti, 856,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 3.956,00 TL yargılama giderinden kabul ve red oranına göre hesaplanan 559,13 TL ile 437,56 TL harç (ıslah+peşin+başvuru) olmak üzere toplam 996,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen markanın hükümsüzlüğü talebi yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 4.910,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
5-Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen haksız rekabetin tespiti ve men’i talepleri yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 4.910,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen maddi tazminat talebi yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 4.910,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
7-Davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen manevi tazminat talebi yönünden AAÜT’sine göre tespit olunan 1.000,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
8-Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden reddolunan maddi tazminat miktarı üzerinden AAÜT 13/2 maddesine göre tespit olunan 4.910,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
9-Davalı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden reddolunan manevi tazminat miktarı üzerinden AAÜT 10/2 maddesine göre tespit olunan 1.000,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
10-Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair taraf vekillerinin yüzüne karşı, (HMK 345/1 md. gereğince) gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize veya başka bir yer mahkemesine dilekçe ile başvurmak ve istinaf harcı ile gerekli giderlerin tamamı ödenmek suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 29/01/2020

Katip …
¸

Hakim …
¸